19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2OCAK2000PA2AR O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R [email protected] Bizde Eksik Olan Ne? AdnanBİNYAZAR ağdaş olmayı başka top- lumlann vardığı kültürel doruklara bağlamak, bu- nun uygarlığın ölçüsü oldu- ğunu savunmak, toplum- lann kendi yapılarındakı değışFenliklerden dolayı inandıncı ol- maz. Bu yönden, Atatürk'ün 'çağdaş uygarük düzeyi' smırlamasıyla yetin- meyip, hedef olarak 'çağdaş uygarhğın üstfi'nü göstermesi anlamlıdır. Çünkü, toplumca gelışrnede, topJumlar, vanlmış noktaya ulaşmakla değil; ancak, uygar- lığın gerektirdiği aşamalara varmakla çağlanna bırkatkıda buiunabilirler. Ata- türk'ün, çağdaşlık konusunda belli bir model ortaya koymayıp, ulusal kaynak- lan öne çıkarması buna bağlanabilir. Çağdaşlık, Batı toplumlannın ulaştı- ğı aşamalan, tarih ve toplumbilim açı- sından bilinçle kavrayıp izlemeyı ge- rektirir. Bu da, toplumlann kendi ulu- sal kültür binkimlerini bilinçle değerlen- dirip, o birikimleri gelişmelerinin kay- nağı yapmakla gerçekJeştınlebılir. Türk kültür devrimi açısından, Atatürkçü ulu- salcıhk, bencılce bir 'müHyetçilik' değil, kültürel ve toplumsal kurumlanyla ulu- sal birikimleri çağın gereksinimlerine gö- re geliştmne atılımıdır. Bizde ise, ulu- sal kültür kaynaklannın derinliğine inı- leceğıne; düşünceden teknığe, sanattan toplumsal yapılaşmaya, Batı'nın yap- tıklannı aktarmak başan sayılmıştır. Av- rupa'da var olanı gözü kapalı kabul ediş, anlamına gelen 'Batı hayranhğı' bu ne- denle, ilerici düzeydeki farklı düşünce odaklannca bile eleştirilmiştir. Oysa, Atatürk, 10. Yıl Söylevi'nde, Türk mil- letinin zekâsını, çalışkanlığını, güzel sa- natlardaki yeteneğini öne çıkanrken, in- sanımızın bu yetıleriyle yarattığı ulusal kültür varlığını, inançlı sesiyle bütün dünyaya duyuruyordu. Bu sözlerin dip anlamında, kurtuluş savaşı kazanmış bir ulusun, dünyaya sunduğu banş elinin sıcaklığı gizlidir. Baü, gelişmeye insanı ölçü alarak baş- lamışttr. İnsanı ölçü almak, onu yaşamry- la, kültürüyle, kökünden koparmadan, yeniden var etmektir. Andr'e \lalraux "Bir insanda bütün insanhgın halleri vardır" derken, birey olabümenin er- demini vurguluyor. Avrupa'da, eski Yu- nan'dan Aydmlanma çağına, kültürel kurumlaşmada ve yenilik girişimlerin- de, 'insan' kavrammın anlam alanı ge- nişletilmiştir. Yenidendoğuş (Rönesans), insanı araca dönüştürüp egemenlerin kölesi kılan bütün köhne kurumlaşma- lann karşısına, düşünmenin ve yarat- manın devrimi sayılan "Her seyin ölçü- sü insandır!" ilkesinı koymuştur. Kül- tür, insan yaratımının somut üretimi ol- duğuna göre, Erasmus, Voltaire, Sartre gibi çağdaş kafalar, her dönemde, insa- run ölçü dışı bırakıldığı uygulamalara kar- şı çıkmıştır. Çağımızda sorun, insanı öl- çü alnıaLİH insanlığıölçü ahnakarastn- daki ince aynmda düğümlenmektedir. Daha yüzyıhmızın başında, Atatürk, in- sanlar arası dayamşmamn temel yasa- sunn ılk maddesi olabilecek 'Yfortta ba- nş, dünyada banş' sözüyle, insan kav- ramını 'insanhk' kavramıyla özdeşleş- tirmiştir. Yine de, bugün bile, dünyaya 'ben'i önde tutan bir anlayış egemendir. Örneğin, Avrupa Birlığı adaylığımızı kutlayan CBnton "Bu karar Amerika'mn da çıkarlanna uygundur" derken, Ata- türk'ün söylediğinin tam tersine, dün- yadaki bütün gelişmeleri kendi halkı açısından yorumluyor. Birkaç yıl önce Berlin'e gelen bir Başbakanımız, Al- manya'nın ekonomik üstünlüğüne, göz kamaştıncı yapılanna coşkulu övgüler yağdınrken, Berluı Belediye Başkanı, "Türidye Alman ticaretinin Orta Asya ülkelerine yönehnesinde bir atlama taşı olacaktır. Dosthığumuzbu açıdan önem taşunaktadır" demişti. Atatürk'ün çağdaş uyanlanna kulağı- nı ükayan köktendınci ve 2. Cumhuri- yetçiler'in Türkiye'nin, O'na ne boyut- ta kulak vermeleri gerektıği bu örnek- lerden bile belhdir. Batı bencilliği, her şeyden önce ken- di insanını önde tutmayı öngörür. Ber- lin Belediye Başkanı bu yargıda bulu- nurken, büiyük aydınlanmacı Goethe'nin halk mantığıyla dile getırdiğı 'Herkes kendi kapısınm önünü sûpürürse, bele- diyeyeiş kalmaz!' yolundakı sözünü ak- lına bile getırmıyordu. ToplumJann, in- sanına Goethe'nin ölçüsünü uygulama- sı, bıreyi, dolayısıyla insanlığı yüceltme- sinin bir göstergesi olacaktır. Yoksa, bir toplum, başka bir toplumun insanını yü- celticı eylemlerde bulunabilir, ona yar- dım elini uzatabılir, ama onu yaratıcıh- ğının gerektirdiği düzeyde kalkındıra- maz. Kalkındırdığı zaman da, o insan, kendi toplumunun insanı olmaz. Toplumlann yapısı, canlı beden gibi- dir. Bir bedeni oluşturangözelerin (hüc- re) sağlamlığı, bedenin de sağlamlığı demektır. İnsanı birey aşamasında ölçü alarak kendini yaratmış, özgürlüğünü kurmuş, her türlü demokratik ve insan- lık haklannı kişıliğine sindirmiş top- lumlar da o ölçüde sağlamdır. Toplum- lar, yalnızca insana emek götürmekle ge- lişmiyor, 'birey' olarak insanın kendine emek vermesine olanak sağlamasıyla çağdaşlaşıyor. Erasmus, "Hayvan, hay- van olarak dogar; insan insan olarak doğmaz; ohıştunüur" sözüyle, insanı ölçü alan anlayışa aydınlanmacıhğın ışı- ğım tutmuştur. Ölçü bu olduğu için, geç- mişe yönelirken, aydınlanmacılığın bi- linciyle, geçmişteki savaşlar, kahraman- lıklar anlatılacağına, ağırlıklı olarak in- sanlığm çağdaş gelişmesine, kültürel, sanatsal, teknik, her aşamada yapıp et- tiklerine yer verüir. Bu anlamda tarih, insanlık erdemle- rinin mirasıdır, ancak ilkellikleri unut- turmayı basardığı ölçüde nesnelleşip ça- ğına ışık tutabilir. Bizde olduğu gibi, ta- rihJerine bu nesnelliğı saglayamamış toplumlarda öç alma duygulan, kan dö- kücülük, kaba güç, dûşüncede ve duyum- samada düzeysizlik, insanın günlük dav- ranışlarına bile yansıyarak, o toplumun çağdaşlaşmasına değil, UkeUeşmesine yol açar. İnsanı ölçü almanın ilk kuralı, insanı insan yapan koşullan yaratmaktır. Ör- neği en uç noktadan alalım: Berlin'de bir bankaya giriyorum. Tekerlekli arabaya bağlanmış bir adam, çıkış kapısuıa gel- meden, bir düğmeye basınca kapı açılı- veriyor. Hiç kimsenin acıma duygusu- na sığınmadan, kendi işini kendisi ya- pıyor. Işte, çağdaşlık da, insan olmak da bu! Kendine yetmek... Toplum, insanı- m kendine yetecek güvencelere kavuş- turuyorsa, devlet de koruyucu görevini yerine getirir. Öte yandan, Istanbul'da gözlerimin önüne, görkemli yüksek ya- pılann köşelerine sığınmış sakat dilen- ciler geliyor. Yaralanrmş ya da kopmuş kol ve bacağmı, Iösemili yüzünü, insan- da yalnızca acıma duygusu yaratmakla kalmayıp, onur depremine de yol aça- cak biçimde gösteren >aırttaşlanrruzın du- rumunu düşünüyorum. Umarsızlık için- deki bu insanda yaşama sevinci, insan- lık onuru, toplumuna inanç, 'birey' ol- ma bilinci, devletin varhğına güven ara- nabüir mi? Kendine yetebilen, devlete karşı bile boynu büküklük duygusu altmda ezil- meyecektir; 'devlet baba' deyimini da- ha da sulandırarak Cumhurbaşkanı'nı bir imparator gibi görüp, onun 'Baba' ko- ruyuculuğuna sığınma ilkelliğıni göster- meyecektir. Kendine yetme, insanın güven kayna- ğıdır. Bizde eksik olan işte bu güven duygusudur. Bu olmayınca, insannnız, 'bireylikbümci'ru kavrayıp kendine yet- me gücünü gösteriyor. Bu, insanda ya- ratıcı gücüne ınançsızlığa yol açıyor. Öz varhğuıdan çok, yapay 'babalar'a bel bağlayarak kendini boş umutlara kaptı- nyor. Her şeyin ölçüsü msan ise insanın öl- çüsü de özbenliğine kazandırdığı erdem, toplumunun çağdaşlaşmasına verdiği emektir. Yok yok.. daha 21. yüz- yıla girmiş değiliz. 2000, yüzyılın son yılıdır. Bir yıl daha geçecek, o zaman iki binli yıllar başlayacak. Ne olacak sanki iki bin- li yıllarda? Ne değişe- cek? Hiç ummayalım da- ha güzel, daha iyi, daha onurlu bir zamanda ya- şayacağımızı!.. Üstelik üzerimizdeki baskılar da- ha da artacak. Yoksun- luklar, acılar, umutsuz- luklar... "GüzeJ günler göre- ceğiz çocuklar/Güneş- Ir günler göreceğiz" de- miş olsa da şair, az son- ra anlamış hiç de güzel günlerin başlamadığını! Tam on iki yıl hapislik, hastalıklar, gurbet acıla- n, altmış üçünde ölüm... "NâzımHikmetVak- fı'nın 2000 Yılı Kültür Ajandası'nda Nâzım Hikmet'in birşiiri var 'Yir- minci Asra Dair'. Ha- piste yazmış, türlü zorluk içindeyken bile umudu- nu yitirmemiş: "Uyumak şimdi/ uyanmak yüzyıl sonra sevgilim/ Hayır/kendi asnm beni korkutmu- yor/ben kaçak deği- lim/Asrım sefil/asrım yüz kızartıcı/asnm ce- sur/ büyük/ve kahra- EVET/HAYIR OKTAY AKBAL man/Dünyaya erken gelmişim drye kahret- medim hiçbir za- man/Ben yirminci asır- lıyım/ve bununla övü- nüyorum'' Yirminci yüzyıl üzerine yazılar, kitaplar, araştır- malar... Sonuç nedir di- yebirdüşünsek, bilmem ne yanrt alacağız? İnsan- lık açısından yararlı bir zaman parçası mı, yok- 20. Yüzyılın Son Yılında!sa işkenceterin, ezilmiş- liklerin, büyük kıyımlann yaşandığı bir utanç çağı mı? Keşifler, icatlar, bu- luşlar, teknik gelişmeler- le dopdolu yıllar... Bir o kadar da bu keşiflerin, icatlann insanlığın zara- nna kullanılması!.. Cahit Külebi bir şiirin- de "Yîrminci asır ölüm çağı oldu/Zulüm çağı oldu" dememiş miydi! Birinci, ikinci dünya sa- vaşları, bitip tükenme- yen bölgese) çarpışma- lar, yüz bin insanı bir an- da havaya uçuran atom bombalan... Gurur du- yulacak şeyler mi bun- lar? Denecek ki ya uza- yın keşfi, Ay'a ayak ba- sılması!.. 1960 yılının Martı'nda Florida'daki Cape Cana- veral üssünü gezmiştik. Füze çalışmalan hızlan- mıştı. Hepsini gösterdi- ler. Şaşırdık kaldık. Az zaman sonra Ay'a gidi- lecekti! Uzay keşfedile- cekti. Bugün Ay, yarın Merih, öbürgün!... Yirminci yüzyılm önem- li bir dönüm noktasıydı Ay'a gitmek... Nice mil- yariar harcandı bu iş için, nice insan yoruJdu, uğ- raşt. Peki sonuç ne? Ay'a varmak ne kazandırdı in- sanlığa? Uygarlığa ne kattı? Uzay için harcanan pa- ralar, Asya, Afrika, Gü- ney Amerika krtalannda- ki yoksulluğu, açlığı orta- dan kaldırabilirdi. Bakın aradan çeyrek yüzyıl geç- ti, Ay olduğu yerde, biz- lerse ona eskisi gibi hay- ran hayran bakıp duruyo- ruz! YaTürkiye insanlan için yirmirtci yüzyılın getirdik- leri?.. Evet, bir Cumhu- riyet kurduk, tam bağım- sız bir devlet, bir ulus ya- rattık. Bir on beş yıl gu- ruria, övünçle yaşadık. Türk olmanın anlamını duyduk. Sonra unuttuk bütün bunları, gerileye gerileye geldik şu günle- re!... IMF'ler, Dünya Ban- kalan tepemize dikildi. Eski zorba sömürgenle- rin çağdaş güçleri!.. Ya- vaş yavaş teslim olduk, unuttuk kendi gücümü- zü, üç buçuk çıkar için... Yeni bir yüzyıla bir yıl kala hiç de sevinç veren birdurumda değiliz. Bu- nu bilmek gerekir. Nâzım Hikmet'in yazdığı gibi 'Dünyanın en tuhaf mahlûku' olduk. Hep böyle mi kalacağız, yok- sa yeni bir yüzyıla doğru bir kendine geliş aşama- sına girebilecek miyiz? Akrep gibi, serçe gibi, midye gibi^sönmüş bir yanardağ ağzı gibi olma- mak, koyun gibi olma- mak... "Ve bu dünyada bu zulüm/ senin sayen- de/Ve açsak yorgun- sak, alkan îçindeysek eğer/ve hâlâ şarabımı- a vermek için üzüm gi- bi eziliyorsak kabahat senin" dememek!.. Nâ- zım Hikmet'e bu dizele- ri yazdıran karanlık çık- mazdan kendimizi kur- tarmanın yolunu bul- mak... Yirminci yüzyıldan yir- mi birinciye geçerken ar- tık aklımızı başımıza top- layabilmek!... HERKESE BEDAVA Interoet dûnyasının deneyımli ismi Türk Nokta Nef ten, 30 gOn süreyle sınırsız kullanımlı erişim paketi... TURK»NETI n t « PENCERE Ruj ve Sakal Ben küçükken kadınlar pudralanıriardı, kirpik- lerine rimel, dudaklanna ruj sürerlerdi. Bakışlar Greta Garbo'yu çağnştıracak; duman rengi ipek çorap, uzun topuklu siyah rugan iskar- pin giyilecek, boyun baygın bir kokuylatütsülene- cek... Anneme her nedense ruj yakışmazdı, birgün sür- dü, ailecek toplanıp karar verdik: - Olmamış... Bir daha sürmedi, beyaz tenli yüzde solgun du- dak daha mı iyi duruyordu?.. • Babamın kapağı aynalı bir tıraş kutusu vardı; ji- let takımı, tıraş fırçası, tıraş sabunu, sıcak su ta- sıyla donatılmıştı. Hersabah tıraş töreni başlardı; su kaynatılacak, tasla getirilecek, sabun fırçayla köpürtüldükten sonra surata sürülecek, Noel Ba- ba'nınki gibi bembeyaz köpükten bir sakal oluşun- ca tıraş başlayacak, surat özene bezene kazına- cak, iş bittikten sonra kaynar suda ıslatılmış hav- luyla yüze paspas yapılacak... • 2000 yılının ilk günü "Cumhuriyet Bilim Tek- nik"te ilginç bir yazı çıktı: "Ruj Hakkında Bilmek Istedikleriniz" Eski Mısırlılar dudaklannı boyamak için kına kul- lanırlanmış; kendisine saygı duyan hiçbir Mısıriı makyaj yapmadan evden çıkmazmış. 1770'te Ingiliz Pariamentosu, evlenmek amacıy- la erkekleri baştan çıkarmak için kozmetik ürün- lec kullanan kadınlann büyücülükten suçlanıp yar- gılanabileceklerini belirterek ruju yasaklamış. O dönemde makyaj, aktörterin ve fahişelerin tıaşvur- duklan bayağı yöntem sayılmış... İkinci Dünya Savaşı'nda "kadın yüzüne mutlu bir anlam veren" ruj ve pudra saygınlık kazanmış... Yazıda Fransa'nın adı geçmıyor, görkemli dönem- lerinde alabildiğıne süslenen Fransız soylusu, su- ratını badana edıp birde peruk takıyordu, değil mi?.. • Erkeklerdoğallığa karşı direnip yüzlerini hergün neden kazırlar?.. Mağara döneminde keskin midye kabuğuyla tı- raş olmaya çabalarmış erkek, Isa'dan önce 3000 yılında altın ve bakırdan bıçaklarla bu işi yaparmış... 2000'de yine her sabah büyük zahmetlere girip sakalının icabına bakmadan evden çıkmryor erkek, işyerine başka biçimde gidemiyor. 5000 yıldan beri Allah vergisi, doğa ürünü sa- ka/la uğraşmaktan bıkmadık mı?.. Bu ne aptallık?.. • Üçüncü binyıl sürecinde kökünden değişecek yaşamdan söz açılıyon bilgisayarlı hayatın ola- naklan sonsuz!.. İnsan yıldızlara uzanacak!.. Bilim- sel buluşlan şimdiden kestirmek olanaksız! Birtu- şa basmakla kişi ancak masallarda dile getirilen boyutlara ulaşacak. Ama, bu insanın kadını ruj sürmeden, erkeği tıraş olmadan sokağa çıkmaya- cak... Neden?.. Yaşamdadevrimyapmak ille "Rölativite, Kuan- tum mekaniği ve DNA'nın çözümü"nöen mi ge- çiyor?.. Her sabah miiyariarca erkeği suratını ka- zımaktan kurtanmak için büyük bir bilimsel buluş mu gerekli?.. TÜRKKALPVAKn "Çocuk Kardiyolojisi" Tûrk Kaip Vakfi kalitesi ve titizligiyle hizmetinizde. 19 Mayıs Cd. No: 8 Şişlı/İSTANBUL Tel: (0212) 212 07 07 • •' (pbx)10Hat Faks:(0212)2126835 1 Kıbns ve Ege sorunu 20O4'e kadar çözülüyor > Ekonomı 20O3'e kadar düzlüğe çıkıyor ' Avrupa Bırlıgıne tam üyelık hedefı 2004 > Istanbul gıbı büyük bir deprem bekleyen San Francısco hazır. Pekı Istanbul? > Atatürk'ten Demırel'e cumhurbaşkanlığı seçimleri »Türkıye enerjı ıhtıyacını gıdermek ıgn seçmıni yaptı: Nükleer enerjı. . Dünyanın eğılımı ne? Akkuyu ve dığer ihaleler incelenryor. • ASû. Yu'van'Starı «j Susya'dd vapılâcak •Futbolda şıddet durulur mu? Ruştu'yu dovenler sadece kızgın mı? Yoksa onun başına gelen, bajka futbolcuların da kaderı mı? • Euro 2000 ve Dünya Kupası grubu etemeleri rakiplenmız mercek altmda. Hangı takım Türkıye'y' ne kadar zorlar? Teksas, Hobbıt, Spavvn ve Ten Ten .. Yenılenen çızgı romanlara talep artıyor. SİNEMA Her devrin hafıyesı. James Bond TİYATRO "Derya Gülü" ve "Kadın ıle Memur" MÜZİK Erkan Oğur ve sihirti sazlan ANTİKA Ocak ayı müzayedelerı SERGİ Bedrı Baykam ve 40 yıl sergisi NTV MAGAZIN A Y L I K O E R G İ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle