25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
İ7 NİSAN 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI Söylemez'in, Genişletilmiş Mali Olanaklar programını IMF'ye sunabileceği belirtiliyor 1MF 'siyasi güvenilirlik' istediANKARA (Cumhurijet Bürosu) - Uluslararası Para Fonu (IMF) heyeti ile görüşen Devlet Bakanı Ufuk Söyle- "mez'in, bu avın sonunda guvernör ola- Vak katılacağı *IMF Ara KİmiteToplan- tısrnda. orta vadelı bir program içeren Genişletilmiş Mali Olanaklar (EFF) programını IMF'ye sunabileceği belir- nildi. > Heyete başkanlık eden Martin Hardy'nın, Söylemez'le yaptığı görüş- mede, orta \adeli program konusuna olumlu baktıklannı. ancak siyasi irade- nin uygulamalanna güvenmedıkJerini bildirdiği öğrenildi. Hardy'nin, anlaşma için "siyasi güvence" istedıği belirtıldi. Türkiye'nin istemi üzerine mayıs ayın- _da yapacaklan yıllık olağan mcelemeyi tl ay erkene alan IMF heyeti. bankacılar ve işadamlan ıle görüştükten sonra bü- rokrasiyle toplantılara başladı. Devlet Bakanı Söylemez ile görüşen heyetin, özellikle hazırlanan 3 yıllık dö- • IMF heyetine başkanlık eden Martin Hardy'nin Ufuk Söylemez'le yaptığı görüşmede, orta vadeli program konusuna olumlu baktıklannı, ancak siyasi iradenin uygulamalanna güvenmediklerini bildirdiği öğrenildi. Hardy'nin, anlaşma için "siyasi güvence" istediği belirtildi. nemi kapsayan orta vadeli programı tar- tıştığı öğrenildi. Heyete başkanlık eden Hardy'nin; programın oiumlu olduğunu, ancak uygulanması konusunda siyasi ik- tidara güvenmediklerini belirttıği öğre- nildi. Özellikle siyasi ortamdaki belirsizlik ve erken seçım söylentilerine dikkat çe- ken, hükümetin ek maaş zammı uygula- masını örnek gösteren Hardy'nin, prog- rama destek için "siyasigüvence" istedi- ği bildirildi. Hardy'nin aynca. ekonomik veriler- deki bazı göstergelerin güvenilirliğı ko- nusunu dile getirdiği kaydedildi. Heyetin hafta içinde Özelleştirme İda- resi Başkanlığı'nda yaptığı toplantılarda da, özelleştirme uygulamalannda önem- li işletmelerin satışma başlanmadığına dikkat çektikleri, kendilerine belirtilen ve 10 milyar dolarlık gelir hedefi içeren programuı "çok iddalı" olduğunu söyle- dikleri kaydedildi. Görüşmelerde, özelleştirmede halen toplumsal desteğin sağlanamadığı konu- sunun dâ gündeme geldiği belirtildi. Ay sonundaki ara komite toplantısma guvernör olarak katılacak olan Söyle- mez'in. EFF anlaşmasını başlataeakolan "Güven Mektubu"nu sunma yetkisinin bulunduğunu anımsatan yetkililer, ayn- ca IMF heyetının Türkiye raporunun, Washington'da netleşeceğini kaydettiler. Devlet Bakanı Söylemez'in, Ara Ko- mite toplantılan sırasmda, Türkiye'nin "Ülke Yardıın Stratejisi" çerçevesinde almayı hak ettiği proje yardım kredileri konusunda da Dünya Bankasf nda üst düzey temaslarda bulunacağı, Türki- ye'nin öncelikJi sektörleri olarak belir- lenen eğitim, sağlık, turizm ve ulaştırma sektörleri konusunda öncelikli sektör yardımı talep edeceği öğrenildi. EFF'nin koşullan Verilen bilgiye göre. IMF destekli bir ekonomik program uygulamak isteyen üye ülke, uygulamayı planladığı ekono- mik programı açıklayan ve alacağı ön- lemleri ortaya koyan, IMF Başkanı Mic- hel Camdessus'a bir "Nivet Mektubu" yazıyor. llgili üye ülkenin gırvernörü olan bakanın imzasını taşıyan niyet mek- tubu, IMF Icra Direktörleri Kurulu'na sunuluyor. Niyet mektubunun kurul ta- rafindan onaylanmasından sonra IMF. üye ülkenin anlaşmasının türüne yönelik olarak (stand-by ya da EFF) performans kriterlerini belirliyor. Üye ülkenin kullanacağı kredi taksit- lendiriliyor. IMF. anlaşma yaptığı ülke- nin performans kriterlerini tam olarak uygulayıp uygulamadığını denetlemek amacıyla, belirli aralıklarla denetime ge- liyor. Bu denetimler sonucu, performans kriterlerinin bir maddesıne bile uyulma- ması durumunda bir sonraki kredi dili- mi kullandınlmıyor. IMF ile ilk stand-by anlaşmasını 1 O- cak 1961 yılında yapan Türkiye, son 36 yılda IMF ıle 15 kez stand-by, 18 Hazi- ran 1980'de bir kez de üç yıllık EFF (Sü- resi Uzatılmış Fon Kolaylığı) anlaşması gerçekleştirdi. Avrupa Birliği tam üyeliğine aday 5 Doğu Avrupa ülkesi, ekonomilerini tekstile endeksliyor Tekstilcflerin Doğu Avrupa korkusu • Doğu Avrupa ülkelerinin yanı sıra Rusya Federasyonu, Türk cumhuriyetleri, Ortadoğu ve Afrika ülkelerindeki tekstil yatınmlannın arttığını -belirten İTKİB yetkilileri, Türk tekstil sektörünün geleceğinden endişe duyuyor. Ekonomi Servisi -Türkive'den İhracatçılan Bırliği'nin (İTKİB) önce Avrupa Birliği'ne tam üye aylık yayın organı Hedef olmalan beklenen Doğu Avrupa ülkelerinin. *en kolay ve çabuk yatıran" olarak tekstili seçmeleri. Türk tekstil sektörünü endişelendiriyor. Jstanbul Tekstil ve Konfeksıvon dergisinde yer alan araştırmada, sektörün, AB'nin tam üyelik listesinde bulunan Romanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Macaristan'daki son gelişmelerine yer verildi. Araştırmada, söz konusu ülkelerin AB'ye karşı aktif bir tıcaret ve sanayi göriintüsü vermek için tekstile yöneldikleri belirtilirken; İtalya, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin ihtiyaçlannı ucuz yoldan sağlamak ve eski Doğu Bloku ülkelerine destek vermek amacıyla finans ve pazar konulannda yardımcı görev üstlendiklerine dikkat çekildi. Italyan müşterilerin iplıği Türkiye'den alıp fason için Macaristan'a: Belçıkalı müşterinin Çek Cumhuriyeti'ne; Almanyalı müşterinin Polonya'ya; lsviçreli müşterinin Bulgaristan'a gönderdikleri belirtilen İTKÎB araştırmasında. "Bu trafik 1996 yılında dikkat çekecek şekilde artmıştır. Bu tabJo, nihai malda, özellikle de kumaş ve konfeksiyon kalemlerinde ihracatımıa önemii derecede olumsuz olarak etkikyecektir. Bu ülkelerin özellikk Avnıpa'nın göbeğinde ve önemii pazarlanmızın yanı başında oluşu, konuya çok daha dikkatli bakmamıa gerektinnektedir. Söz konusu görüntünün çok da uzak olmayan bir zamanda Moldovya, l krayna \e Beyaz Rusya'ya doğru kayacağını göreceğiz. Bu ülkelerin hemen sonrasında da Kazakistan. Azerbaycan, Özbekistan ve İran vardır. Güne> imizdeki Suriye'de iplik ve tekstil hareketleri dikkati çeker bir durum almıştır. Mısır zaten tekstil gücü ile ülkemizi zaman zaman taciz etmektedir. kuze\ Afrika ülkelerinden Cezayir, Tunus ve Fas'ta tekstil yatınmlanna doğru bir eğfliın başlamışiır. Orta Afrika ülkeleri, öncelikle de Nijerya'da tekstil hareketleri saptanmaktadır. Göriilüvor ki etrafımız sarümaktadır. Türkhe'nin çok acilen, 'Tekstılden daha ne kadar ekmek yeriz" sorusunu sorma ve gerekli tedbuieri alma zamanı gelmiştir" DUNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ/ ERGÎN YILDIZOĞLU LONDRA Liberalizmin Mantığı: Ya Kırk Katır Ya Kırk Satır! ABD'de işsızlik azalırken Avrupa'da artmaya devam ediyor. 'Neoliberal armada'nın amiral ' gemisi The Economist'in bu haftaki sayısmda- ki ıncelemeye bakarsanız, bu farklılığın nedeni çok açık. Avrupa'da emek pazarı ABD'deki ka- dar esnek değil. Çözüm ise işten atmayı kolay- laştıracak, sendikaların direncini kıracak ve sos- -9Ö hateamatan azaltarak işçileri düşük ücret- •lârde-çalışmaya zorlayacak yasaları çıkartmak. Yanlışlığı bir yana, bu yaklaşım aslında işçilere şunu söylüyor: Ya işsiz kalacak ve giderek aza- lan devlet lanesi ile hızla kötüleşen koşullarda yaşayacaksınız ya da düşük ücretlerle ve sen- dikal güvencenız olmadan çalışmayı kabul ede- ceksiniz. Ya kırk satır ya kırk katır. Avrupa'da durum vahim Avrupa'da bugün yüzde 4O'ı bir seneden da- ha uzun bir süreden berı olmak üzere, 18 mil- iyon kişi ışsiz. Avrupa'da işsizlik oranlan, Ingil- tere ve Hollanda'da yüzde 6.2 ile ispanya'da yüzde 22 arasmda seyrediyor. İşsizlik oranı Bel- •çıka'da yüzde 13, Fransa'da yüzde 12.8, Ital- ya'da yüzde 11.9. Almanya'da yüzde 11.3. Al- manya, Fransa ve İtalya'da işsizlik bir önceki yı- la göre artmış. Diğer ülkelerde, ingiltere ve Hol- landa'da geçen yıl ışsizlıkte belirgin bir azalma yok. Bu iki ülkede de işsizlik 1996'da sırasıyla yüzde 7.9 ve yüzde 6.9'dan 1997'de her ikisin- de de yüzde 6.2'ye düşmüş. işsızlikten en çok 25 yaşın altında olanlar etkileniyorlar. Bu kesim içinde işsizlik oranı İspanya'da yüzde 40, Fran- sa'da ise yüzde 25'in üstünde. Almanya, Avus- turya ve Danimarka'da gençler çıraklık kursla- nna gittikleri için bu kesim içinde işsizlik oranı sunı olarak nispeten düşük düzeylerde seyre- diyor. Avrupa'da yüzde 4O'ı bir seneden fazla olmak üzere 18 mityon kişi işsiz. ABD ise "güllük gülistanlık!" Bu ay işsizliğin yüzde 5.2'ye düştüğü açıkla- nan ve uzun sürelı işsizliğin yüzde 11 civarında dolaştığı tahmin edilen ABD'de durum Avru- pa'dan farklı. Bu fark The Economist'e göre ABD'de emek pazannın daha esnek olmasın- dan kaynaklanıyor. Daha önce de birkaç kere aktarmıştım, araş- tırmalar, bu piyasalar arası esneklik farkı tezini desteklemiyor. Dartmounth College ve Lon- don School Economist'ten iki araştırmacı, David G. Blanchflower ve Andrevv J. Osvval- do ücret esnekliği üzerine, ABD'deki 50 eyale- ti, Avrupa ülkelerini, Güney Kore gibi bazı çev- re ülkelerini de kapsayan 1.4 milyon örnekîi bir araştırma yaptılar. Bulguları Journal of Econo- mic Perspectives'te (Haziran 1994) makale olarak, MIT Press'ten de kitap olarak yayım- landı. Bu araştırmanın bulguları arasmda iki ta- nesi özellikle çok önemliydi. 1- Araştırma söz konusu ülkelerde emek piyasalan arasmda be- lirgin bir esneklik farkı bulamadı. 2- Araştırma, işsiztiğin yüksek olduğu alanlarda ücretlerin, neoliberal düşüncenin beklediğinin aksine dü- şük, işsizliğin düşük olduğu alanlarda ise ücret- lerin yüksek olduğunu ortaya koydu. Wall Stre- et Journal'da da eleştirilmeden aktanlan bu bulgularagöre neoliberalizmin işsizliğe ilişkin te- mel iki varsayımı (ücretlen düşürürseniz işsizlik azalır; ABD ve Avrupa arasmda emek pazarın- da esneklik farkı vardır) çöküyordu. Şimdi tekrar ABD ve Avrupa karşılaştırması- na dönersek, ABD'de belki işsizlik Avrupa'dan düşük, ama gelir dağılımı da 0 derecede bozuk. İşsizlik "belki daha düşük" dememin nedeni, her iki bölge arasmda ciddi hesaplama farklan olmasından kaynaklanıyor. Farkh yöntemler başka sonuçlar ortaya koyabiliyor. Örneğin Ulu- sal Çalışma IstatistikJeri Bürosu nun, umu- dunu yitirdiği için artık iş bulma kurumuna baş- vunmayanları da göz önüne alarak yaptığı işsiz- lik oranı hesapları işsizliğin 1996'da yüzde 10.7 civarında olduğunu gösterdi. Ekonomist Les- ter Turow'a göre ise bu oran, gerçekte yüzde 14'ten bile daha yüksek olabilir (Business We- ek 22/04/96). Diğer taraftan ABD'de uzun süreli işsizliğin, Avrupa'dan çok daha düşük olduğunu kabul et- sek bile yeni iş bulanlann, ancak daha düşük ücretli ve daha az güvenlikli işlerde iş bulabildi- ğini göz ardı edemeyiz. Bu ise ABD'de gelir da- ğılımın sistematik olarak işçiler aleyhine bozul- duğunu düşündürüyor. Rakamlar da bu yönde: Amerika'da 1992-1995 arasmda, işten çıkart- malar yüzde 39, kârlar yüzde 75 ve şirket yö- neticilerinin maaşlan yüzde 92 artarken, işçile- rin ücretlen sadece yüzde 16 artmış (Robert Kuttner, Business Week) Işgücü farklı bir mal Neoliberalizmin, ücret-işsizlik ilişkisine basit bir arz-talep sorunu olarak yaklaşmasını haklı çıkaracak istatistiki bulgular yok. Aksine yuka- nda aktardığım geniş çaplı araştırma bu neoli- beral ücretler düşükse işsizlik de azdır varsayı- mını çürütüyor! Neoliberal yaklaşımın işsizlik ve ücret ilişkisine yaklaşım tarzında çok önemii bir teorik zaaf da var: Ücretin satın aldığı meta ya- ni işgücü diğer metalardan farklıdır. Neoliberal akımın sık sık unuttuğu gerçek şu: Işçi bir ma- kine değil, sosyal olarak şekıllenmiş ıradesi olan bir insandır. Nobel ödüllü iktisatçı Solov'un da ışaret ettiği gibi, işgücünün alınıp satılmasmda hak, hukuk, ahlaki değerier, kültürel çerçeve, iş- çilerin söz konusu işe ilgi duyup duymadığı gi- bi etkenler de rol oynar. Buna ek olarak sendi- kalar güçlü ise işçiler, daha ucuza çalışmak için birbirleriyle rekabet etmek yerine var olan işler- de daha yüksek ücretle çalışmanın yollarını ararlar. Çünkü bireysel mülkiyet ve inisiyatif üze- rine kurulu kapttalist rasyonalite, işçilerin birbir- leriyle, daha düşük ücret sunarak rekabet etme- sini bekler, ama işçiler, büyük çoğunluğu itiba- rıyla bu tür rekabetin genel çıkarları açısından rasyonel olmadığmı bilirier. Kırk katır ve kırk satır. Ya da sınıf tavrı! Şimdi buraya kadar anlattıklanmı The Econo- mist dergisi yazarı bilmiyor mu? Osvvaldo ve Blanchflovver'ın çalışmasını, Solov'u hiç mi duy- madı? Tabii ki tutum cahillikten kaynaklanmıyor. Toplumun önemii bir kısmı işçi olduğu için hü- kümetleri reformları uygulayamamakla suçla- yan The Economist, toplumda ufak bir azınlığı oluşturan mali sermaye sahiplerinin çıkarlannı savunuyor. Tutumu bu yüzden antidemokratik ve ideolojik. Şimdi ABD'ye geri dönelim. Son haftalarda açıklanan bir seri veri ABD'de ekonomik büyü- menin hızlandığını, işçi ücretlerinin az da olsa arttığını ve işsizliğin azalmaya devam ettiğini gösterdi. Ne güzel, ekonomi büyüyor, daha faz- la insan iş buluyor, refah yükseliyor diye düşün- meye başlarken, bir de bakıyorsunuz, borsa durumdan hiç memnun değil. FED Başkanı Greenspan da ekonomik büyümeyi yavaşlata- rak bu eğılimleri tersine çevirmek için kollan sı- vamış, faizleri yükseltmeye başlamış. Bu para- doks şuradan kaynaklanıyor: ABD'de toplam hısse senedi sahibi hanelerin genel içindeki pa- yına, gelir dağılımı açısından bakınca en üst yüzde 5'lik gelir dilimindeki ailelerin, toplam his- se senetlen değerierı içindeki mülkiyet payı yüz- de 70. Aşağıdan itibaren yüzde 80'lik dilimin içindeki ailelerin payı sadece yüzde 1 (Business Week). Işte işsizliğin azalması, ücretlerin yükselme- si, toplumun zenginliğinin yüzde 70'ini elinde bulunduran bu kesimin işine gelmiyor. Işte bu kesimin çıkarları gereği işçilerin, ya sendikal haklanndan, sosyal haklanndan vazgeçerek ve düşük ücretle çalışmayı kabul etmelen gereki- yor ya da işsiz kalıp gittikçe azaltılan sosyal har- camalar yüzünden de sürünmesi gerekiyor. Di- ğer bir deyişle "ya kırk katır ya kırk satır!" Hayır, bir üçüncü yol daha var. Bakınız Fransız ve Bel- çika, Alman işçileri... A n t e n l e r i n i z i B D P ' y e ç e v i r i n A r t : k y u r * ! ç ı p ı y a s a i a r s ı z l e y e b ı l m e k ı ç ı n b ı r T V a n t e n ı v e b ı l g ı s a y a r y e t e r h B D P s ı z l e r ı ç t n B O P L I N E ' ı h a z t r i a d 1 • E x c e l v e D D E a k t a r ı m ı var • İMKB Hisse Senedi Piyasası Her hısse senedinin 28 adet fiyat bılgisı.TL ve $ bazında grafikleri • 15 en yaygın gösterge ile teknık analız.'Hareketli ortalamalardan Fıbonnaccı' lere trend çizgılerine kadar uzanan göstergeler • İMKB şirketlerınin mali tablo ve bazı finansal oranlan Üç, altı, onikişer, aylık tablolar, sirket bılgıleri »İMKB Tahvil-Repo Piyasası • Bankalararası Dövızve Faiz Piyasası • Serbest Pıyasa Dövız ve Altın Piyasası • BDP Haber Ajansı kavnaklı haberler •Gelışmış naber tarama özeiliklen Artık Ustelıfc Tjm bu b'lgılen en jygun ortam ^e mafıyçtte e'de etrrefıız nijrıkü" Daha ayrırtılı btlgı ve BDPLJNEı yakındar tan r^ak ıçır bızı aravın BO^ntn ustun urunlen ve tetnık hızmet şu^e'Kesıyle bir kez daha tamşjn Metastock'a veri aktarımı, Otomatık sıralama, döngü, alarm, Hisse senetlerıne ait tüm fıyat bilgılerınin toplandığı ve son 10 işlemin görûntü- lendıği ayrıntı pencerelerı An lık Portföy izleme (Accountvvatch) Anhk Zaman-Satış (Time & Sales) tabloları İşlemlerinizi hızla gerçekles- tırmenizi sağlayan surükle- bırak (drag S drap) özellıği Ve Windows ortamının ge- tirdiği diğer birçok kullanım kolaylığı MUSTAFAKE>L\LPAŞA İCRA MÜDLTILÜĞÜ'NE AİT MENKUL REHNİNİN PARAYA ÇE\RİLMESİ YOLUYLA TAKİP TALEPLERİNDE ÖDEME EMRİ DosyaNo: 1996-1409 Muhatap (Borçlu): Ege Metal Endüstri AŞ Ege Binası 15. Ferah Sokak 80200 Teşvilayelstanbul Alacaklv. Etibank Genel Müdürlüğü Vekılı Av. Fıliz Uludağ, Maden tşletme Müessese Müdürlüğü Bigadıç'Balıkesir Alacağın Türk Parası ile tutan faizi: 322.770.000.- TL, alacağın takıp tarihinden itiba-, ren ışleyecek yüzde 150 faızi, vekâlet ücretı, ıcra masraflan ıle birlikte ödenmesi. Borcun sebebi: 31.12.1987,3.6.1991,30.12.1992 tarihli İR 3553 nolu saha ıleılgili rö- davans sözleşmesi. Merhunun ne olduğu: 500 ton ocak önünde krom cevheri çıkanlmaya hazır 1000 ton krom cevheri ağaç gövelmen, 10luk ray 100 metre, 1 tonluk 10 metre vagon, prefabrik bina, brandalı bina. prefabrik koğuş, muhtelif hava borusu 100 metre, 840 1988 model caterpıller loder. tşbu ödeme emrinın ılan tarihinden ıtibaren 30 gün içinde borcu ödemeniz, rehın hak- kma karşı bır itırazınız varsa ılan tanhmden ıtibaren 22 gün içinde dilekçe ile veya sözlü olarak ıcradairesinebildirmenız, borcun bir kısmına itirazınız \arsao kısmın cihet ve müc- tannı açıkça göstermedığinız takdirde ıtıraz etmemış sa>ılacağınız, senet altındaki ımza- yı inkâr ediyorsanız, a>Tica ve açıkça bildirmeniz, aksi halde senettekı imzayı kabul et- miş sayılacağınız. bu süre içinde rehin hakkuıa açıkça itiraz etmediğıniz takdirde alacak- lının rehın hakkıntn takıp safhası içinde artık tartışma konusu olamayacağı, sırfrehin hak- kına ıtıraz edildiği takdirde alacaklının bu takip yolundan vazgeçerek takıbin haciz yoluy- la devamının ve 74. madde gereğince mal beyanında bulunmanızı ısteyebileceği. bu sürel- er içinde itiraz edilmez ve borç ödenmezse rehnın satılacağı ıhtar olunur. 6.3.1997 (lc. lf. K..146. 147) Yönetmelik Örnek No: 2 Basın: 11672 ANKARAPAZARI YAKUP KEPENEK Soruntın Kaynağı Ekonomik ve toplumsal sorunlarınyalnızca "gö- rüntüleriyle" tartışılması içi boş bir kısırdöngüdür. Zorunlu ilköğretimın süresinin sekiz yıla çıkarılma- sına ilişkin tartışmalar da bu "birikimli olumsuzluk- tan" kurtulamıyor. Türkiye eğitimi ne zaman ve neden "bozulma" sürecine girdi? Bu sorunun "doğru yanıtlanması" gerekir. Ikinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra Ameri- ka Birleşik Devletleri'nden çağnlan uzmanların Tür- kiye'yı yönetenlerin kulağına fısıldadığı başlıca önerilerden biri "komünizm tehlikesine karşı" is- lam dinine sanlmanın gerektiğiydi. Siyasetçiler, ikinci bir nedeni, seçimlerde "daha çok oy" kaygısını buna ekleyerek, eğitimde dinsel yolları ardına dek açtılar. Eğitim düzeni, kesinkes birbirinden "ayn" iki çizgiyeoturtularak bir bakıma Osmanlı'ya dönüldü. Bu iki çizginin, birbirlerine "düşman kuşaklar"yaratacağ\ düşünülemedi. Üs- telik, Islama dayalı eğitim veren okul ve kursların hızla yaygınlaşmasıyla yetinilmedi; "laik okullann ders yapısı da dincileştirildi". Sonra ne mi oldu? lllkeyi yönetenler, adım adım, çağdaş eğitimden uzaklaşan bir yaklaşımı izledi- ler. Önce, 1970'lerde yapılması gereken ilköğreti- min süresini uzatma işini sürekli savsakladılar. Din- sel egitimi "meslek eğıtimı olmaktan çıkardılar"; devlet kadrolannın her alanında bu eğitimi alanla- n özenle yerieştirdiler; bitmedi, zorunlu din ders gö- rüntüsü altında şeriata giden yola halı döşediler. Sonra komünizm, 1990'da, tutucu ve faşistlerin umduklannın tersine, "kendi kendisini hem de kan- sız" temizledi. Komünizme engel olmak amacıyla Islama sarılma nedeni kalmadı. Bu sırada siyasal yapı, oy ve çıkar kaygısıyla büyüyen şeriatçıhğın tutsağı durumuna gelmiş bulunuyordu. • • • Eğitimin siyasetçiler eliyle geriletilmesine koşut olarak bir başka gelişme daha yaşanıyor. Bir ya- bancı basın çalışanının geçenlerde vurguladığı gi- bi Türkiye siyasetinde "yalan egemen oldu". Doğ- ruluk, dürüstlük ve erdem gibi toplumsal yaşamın vazgeçilmez dayanaklan, ülkeyi yönetenlerce her gün sürekli çiğneniyor. Üstelik yalan söylemenin hiçbir yaptınmı da yok; yalancılar baş tacı edilebi- liyor. Sonuçta, "eğitimin yozlaştınlmasıyla, siya- sette yalanın yaygınlaşması" el ele gelişti. içinde bulunduğumuz aşamada bu ikili, birbiriyle tam uyuşuyor; giderek "birbirini besliyor". Siyasette yalan ile eğitimdeki çöküşün bu "evliliği", toplumun geleceğini karartıyor. • • • Bir adım daha; son yıllarda bilim ve teknoloji ve bunların altyapısını oluşturan eğitim neden "ulus- lann zenginliğinin kaynağı" sayılmaya başlandı? Çünkü bunlara sahip olan kişi ve ulusların başka- lan tarafından "sömürülmesi kolay" değil; tersine bilim ve teknikle donanımlı uluslar bir yandan ye- ni zenginlik alanlan yaratıyor, bir yandan da dün- yadaki zenginliklerden de "daha çok pay" alıyor- lar. Türkiye siyasetçileri, ilkelleştirdikleri bir eğitim anlayışına teslim olmakla. yalnız çocukların ve gençlerin daha çok sömürülmesine neden olmak- la kalmıyor, bu ulusun geleceğini de karartıyorlar. Ülkenin gelecek yıllarda bilim ve teknikte önde gi- den uluslara bağımlı, onlann sömürü alanı olma- sına yol açıyortar. Sekiz yıllık kesintisiz eğitime kar- şı çıkılması, Islamı siyasal çıkarlarının sömürü ara- cı kılmakla kalmıyor; toplumun bireylerini ve bütü- nüyle ulusu "kolay sömürülebilir" bir noktaya kilit- liyor. Şeriatçılardan "özür dileyici" bir tutum sergile- yen siyasetçi çoğunluğu ülkeyi bu açmazdan kur- taramayacağına göre, "bilimsel ve çağdaş eğitimi savunanlara, laiklikten yana olanlara" düşen en önemii görev, "doğruluğu, dürüstlüğü ve erdemi esas alan" bir eğitim anlayışını sonuna dek savun- mak olmalıdır. Kirlenen siyaset ile kararan eğitim "birlikte temizlenebilir". Bunlar, yalnız ve ancak doğruluk, dürüstlük, erdem ve "bilimsel gerçekli- ğin ışığıyla" kıskaca alınabilir; bilim ve ahlak bü- tünlüğüyle aşılabilir. Ortaçağ karanlığına gidiş, ka- lıcı bir biçimde, ancak "bilimsel doğrular artı ah- lak" bütünlüğüyle tersine çevrilebilir. İLAN T.Ç. ORDU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1994'68 Esas Davacı Ilyas Baş tarafından davalı Perihan Günday ve arkadaşlanna karşı açılan tespıt ve tescıl davasının yapı- lan yargılaması sonunda: Davacı Ilyas Baş'ın davasının sabit olmaması nedenıy- le reddıne, davalı karşılık davacı Perihan Günday'm da- vasının kabulü ile Ordu 1. Noterlığı'nce düzenlenen 22.6.1970 tarih 4393 yevmıye numaralı olup davacı ıle davalının mıras bırakanı arasmda yapılan sözleşmenın ip- talıne ve feshıne karar verildiğinden, Davaya dahil edilen davalılar Alı Turan, Ayşe Ayyıl- dız, Dudu Ayaltı, Dursun Turan, Murat Akyıldız. Musta- fa Ak^ıldız. Nermın Şınn, Nerıman .AJcdemir, Ayşe Bö- lükbaş, Şüknye Akyıldız, Cemal, Kemal ve Cemalettın Akyıldız' ın adresi bulunamadığından karar teblığ yenne geçerlı olmak üzere duyurulur. Basın: 11855 DAZKIRI İCRA MÜDÜRLÜGÜ'NDEN DosyaNo: 1996-196 Alacaklı Şaban Alçmkaya vek. A%. Turan Yaşin'e mas- raflar faiz ve ücretı vekâlet hariç 41.692.362.- TL. borç- lu Aşağı Hisar Mahallesi Demokrası Bulvan No: 41 Ma- navgat' Antalya adresinde mukım Cıhan Uluturan'a iş- bu borcunu ödemesi için ilamsız takıplerde ödeme emn tebliği cihetine gidilmiş ise de muhatap borçlu. tüm ara- malara rağmen bulunamadığından işbu ödeme emrinın ılanından itibaren 7 gün ıçensınde borçluya teblığ edil- miş sayılarak takibin kesınleşeceğı ılan olunur. 19.02.1997 Basın: 7949 TERME KADASTRO HÂKİMLİĞİ'NDEN 1995'98 Davacı Lütfi Uzun tarafindan davalılar Mustafa ve Fat- ma Çetınkaya aleyhine açılan tespite itiraz davasının ya- pılan duruşmasında verilen karar gereğince: Adına tebligat yapılamayan Terme. Sakarlı kasabasın- dan Mevlüt oğlu Mustafa Çetinkaya'nın duruşma günü olan 13.5.1997 günü saat 10'akadar mahkememıze baş- vurarak dava hakkındaki dilek ve itirazlannı bıldırmesı hususu ilanen teblığ olunur. Basm- 11845
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle