Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22NİSAN1997SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER
Tann Fanatik Değildir
Doç. Dr. SEMRA GALÎP Sosyolog Galatasaray
Üniversitesi
ağımızda insanoğlunun
Tann'yı yeniden algılama
eğüimi, her ne kadar kaçı-
nılmaz ise de zor bir soru-
yu da beraberinde getir-
mektedir. Bu arayış ilerle-
me, kntık düşüncenin kendi sürecınde
eriştiği birbaşan mı, yoksa inanca kar-
şı oluşan duygulann çöküşü müdûr?
Bizce bu yaklaşım, Tann'vı farklı
kavramlarla yeniden tanıma eğilimidir
ve bu eğilimin nedeni de kritik düşün-
cenin içerisinde bulunduğu bunalımdır
(krizdir). Bilindiği gibi din, genelde ın-
sanın içsel, insancil duygulannı tatmin
eden kişisel bir özgürlüktür. Bunu bir
şarlatan Guru'nun müridi olmanın ve
ötesinde bir insan olarak ifade etmesi:
Tann'nın ve onun temsil ettiği "iyinin"
yerini alması anlamına değil, tam tersi-
ne, Tann'ya ulaşabilmek içın bir kez
daha insana önem verip onu onurlandır-
ma anlamına gelmektedir. Bu da bize
19. yüzyılın yeni fenemonyası ile bir-
likte Tann 'nın ya da tannlann ınançsız-
lığa karşı intikamı olduğunu değil. sa-
dece ilerlemeye yönelık düşüncelere
duyulan güvenin, düşüşünün bir sonu-
cu olduğunu anlatır. Şöyle de dıyebilı-
riz; şeyhlenn, hacılann. hocalann. de-
delerin ve şarlatan Guru'lann ortaya
çıkması ile insanlarTann'dan uzaklaşı-
yor anlamına gelmiyor. Tam tersine.
Tann'yı yeniden anlayabilmek için
farklı düşünceler ve semboller arayışı
içerisine girerek insanı yenıden onur-
landırmış olurlar. Buradan çıkanlacak
ders, insanın içinde bulunduğu arzula-
nna yön veren sosyal değişimlere, ar-
tık resmi dinsel söylevlerin yanıt ver-
mediği gerçeğinin ortaya çıkmasıdır.
Günümüzde, tarikatlar ve farklı dini
cemaatler "yaşamı değiştirmeyi" hedef
aldıklanndan insanlara çekici gelmek-
tedir. Nitekim 68'li yıllarda ortaya atı-
lan ideolojilerin de başlıca amacı yaşa-
mı değiştirmekti. Bu karşı kûltür son-
radan yeşiller, hippiler ve han-krişnalar
gibi sosyal gruplar oluşturarak kendile-
rini ifade etme yoluna girmişlerdir. Bu
sosyal gruplardan hippiler ise daha
"güçlü" bir deneme arayışı için, LSD ve
haşhaş tüketimini bir yaşam şekli ola-
rak kabul etmişlerdir.
Bu toplumsal gelişmelerin de\'amı bi-
çiminde ortaya çıkan yeni dinsel hare-
ketlerin varlığı, modernleşen ve libe-
raileşen günümûz Türkiyesi'nde dinin
düşüşünden söz etmemizi olanaksızlaş-
tırmaktadır. Bunun nedenini ise "karşı
küMr" olarak ortaya çıkan "syasal ide-
ok)jiler"in başansızlığında aramak ge-
rekir. Böylece Tûrkiye'de geleneksel
dinlerin dışında aydınlık olmayan. akıl
dışı olduğu kadar kanşık da olan dinsel
inançlar oluşmaktadır. Bu yeni arayış-
lar yeni bir Islam dini doğuyor anlamı-
na da gelmemelidir.
Bizce dalgalanan Islamın yeni bir
"arayış" içerisinde olduğunu söylemek
doğru olur. Bu nedenledir ki günümüz-
de dini yeniden yorumlama gereksini-
mi "ezoterik - mistiktir" ve bu özellik.
kendi dinini. dergâhını kurmak ısteyen
herkeste vardır.
Fanatizmin yeniden yükselişe geç-
mesi ile birlikte bazı dinsel cemaatlerin
ve tarikatlann saldırgan bir şekilde geç-
mişteki dinsel mirasa sahip çıkmalan
bazı kesimlerce birleştirici (entegrist)
kaygılan da beraberinde getirmiştir. Bu
"dine dönüş" yine aynı kesimJerce
"tran modeli" ile koşutluğu (paralelli-
ğı) kurularak ınançla birlikte ortaya çı-
kan bu sosyal patlamanın gerisinde salt
politık nedenler aranmış. ancak sosyo-
lojik gerçekler irdelenmemiştir.
Toplumsal gözlemlerimiz, artık dog-
malann bir yana itildiği, bazı ahlaksal
anlayış ve öğretilerin reddedildiği bir
Diyanet Işleri tarafindan öngörüJen res-
mi Islam dininin pratiklerinden uzakla-
şıldığıdu-. Bu <ia toplumda tarikatlann
Guru'lann ve başka şarlatan karizma-
tik şeyhlerin ortaya çıkmasına neden ol-
maktadır.
Son günlerde Türkiye'nin gündemin-
de yer alan Fadime ve Emire sendrom-
lan bizi ister istemez "başka yaşam"
arayışlan üzerinde de düşündürmüştür.
Hatta daha da öte. Fadime ve Emire'li
tarikat ve dergâhlardaki imam nikâhlı
"ötekiyaşam" tarzı, Tûrkiye'de bilinen,
ancak yokmuş gibi var sayılan sosyal
ilişkilerdeki paradoksun aynı zamanda
televizyon aracılığı ile ortaya çıkanlıp
seyirciye aktanlmasıdır.
Eğer Guru'lar ortaya çıkıyorsa seçil-
diklerinden dolayıdır. Çünkü bu sosyal
gruplann seçtıkleri kişiler kurumlaşmış
resmi liderler değil, karizması olan li-
derlerdır. Lider seçilen bu karizmatik
kişiler "farkh yaşamı" hedef alanlara
değişim vaat ettikleri için bireyler üze-
rindeki çekicilikleri güçlenmekte. gi-
derek daha da etkili olmaktadırlar.
Sosyolojik gözletn ve duyurrüanmız
sayesinde bugünkü toplumsal değişımi
üç karakteristikle belirtebiliriz:
1- Kişisel deneyim ve hissettflderini
yaşama geçirmek arzusundan kaynak-
lanan "modern" yaklaşım, bilimsel ola-
rak yaşamı yönlendirmek isteyen Orto-
doks Islamı ve onun kurumlaştırdığı de-
netimi reddetmektedir. Bu nedenle
MüsJüm Gündüz'ün temsil ettiği inan-
cı, Diyanet lşleri'nin İslam dışı sayma-
sı, başka Gündüz'lerin ortaya çıkması-
nı engelleyici bir neden değildir. Bu-
nun yanı sıra "mırta" nikâhının redde-
dilmesi farklı deneyim ve aşk ıletişimi
arayan bu kişilerin kendi arzulan doğ-
rultusunda hareket etmelerini engelle-
yecektir. Çünkü kişiler "doğru yol"a
kendi deneyimlerinden sonra karar ver-
me eğilimindeler.
Bu yeni din modelınde her şey "op-
timizm"le çözülür, dinsel liderlerin he-
men hepsi dünyaya açılmaktan söz
ederler ve yurtdışmda ya da farklı yer-
lerde dergâhlannı kurarlar. En önemli-
si de aşkı ve etik değerleri reddetmez-
ler ve kendi bireysel lcurallan içerisin-
de kabul ederek kendi arzulan doğrul-
tusundaşekillendirdikleri "imamnikâ-
hı"nı pratik ve kişisel çözüm olarak da
hayata geçirirler. Türk toplumu "birey-
seltikle" henüz tanışmadığından, kendi
deneyim ve doğrusunu yine kendince
özgür bulduğu farklı bir "kofektif ve
özgün gelenekleri olduğunu sandığı ya-
şamda, kendi kişisel deneyımlerini ya-
şama yöntemini seçer.
2-Hayal kınklıklan, bireysel arzular-
daki güvensizlik ve başkalanna hük-
metme eğilimi, insanların bu gruplara
yönelmelerine yol açmaktadır. Kişilerin
bu mutluluğu en önemli uğraşlardan bi-
ridir, ancak bu mutluluğu düşüncenin
sınırlan içerisinde değil, tersine ondan
da öte, yani yaşadığı zaman içerisinde
istemektedir. Kişilerin bumutluluk ara-
yışı sadece duygusal alanda değil "se-
çenek übbın" malzemesi olan "egzo-
tik" otlar ya da seçtikleri liderin öneri-
leri ile buna koşut yöntemlerle de so-
mutlanır. Nitekim okunmuş otlardan
mutluluk ve çare arayanlann sayısı ül-
kemizde ve dünyada gün geçtikçe art-
maktadır. Fadime, Emire ve başkalan-
nın iç çamaşırlanna okutulmuş dualar-
dan ulaşılmaya çalışılan sevgililer ve
büyülerin çözülmesi için şeyhlerle
imam nikâhlı eş olmak sosyolojik an-
lamda "erotiko-ezoterik" bir tablo çiz-
mektedir.
3- Kendi içine kapanan bireyler, di-
nin, kendi yorumlannca mükemmelı-
yetçi olduğunu göstererek, Aczmendi-
ler gibi başlanru sallayarak, kendileri-
ni yaralamak yöntemiyle fiziklerini
kullanarak düşüncelerini belirtmeye ça-
lışırlar. Bu yöntembilimde herkes ken-
di dinini yaratır. Başka bir deyişle ras-
yonalitenin içerdiği normlardan çok
uzaktır. Ancak bunlann ortaya çıkışı,
Zerdüşt'ün ilen sürdüğü gibi ınsanoğ-
lunun Tann'yı öldürdüğü ve başka tan-
nlann arayışına girdiği anlamına da gel-
memelidir. Yine Nietzsche'nin yazıla-
nndan da söz edildıği gibi Tann'nın
ölümünden sonra başka tannlar da or-
taya çıkmamaktadır. 21. yüzyılın soru-
nu insanlann Tann'nın yerine başka
tannlar koyma arayışı değildir. Çağımı-
zın sorunu. Tann'yı bireye bağlayan
ınancın oluşturduğu kavxamlann çökü-
şüdür.
Bu çözümlemeler toplumsal gözlem-
lerimizin bir sonücudur; 21. yüzyılda
karizmatik şarlatan Guru'lar ve politi-
kacılar fanatik olabilirler. Ancak biz
Tann ve insanoğlunun bireysel vicdanı-
nın fanatik olmadığı inancını taşıyoruz.
'Hasta Adam'
AHMETARPAD
1
9. yüzyılın sonlan emperyalizmin yük-
selişinin başlangıç yıllandır. Avrupa'nın
o yıllardaki yayılışı "dünyanın paylaşıl-
ması^nı amaçlamaktadır. Aynı dönem-
de Osmanlı Devleti 280 milyon borçlu-
dur. Avrupalı alacaklılann kurduğu Dü-
yunu Umumıye ağır egemenlik kaybının başlan-
gıcı olur. Bu mali örgüt yıllar ilerledikçe. iktisat
ve maliyenin denetimini ele geçirir. devlet içinde
devlet gibi hareket etmeye başlar.
Düyunu Umumiye, Avrupa kapitalizminin Os-
manlı Imparatorluğu'ndaki simgesi olur. Yabancı
yatınmlar artar. Ancak bu yatınmlar, Osmanlı sa-
nayiinin gelişmesine pek katkıda bulunmaz. Ül-
ke, Avrupa'nın hammadde sağlayıcısı ve pazan
durumuna gelir.
18. yüzyıldan sonra büyük devletlere verilen
kapitülasyonlar da bağımsızhğın gittikçe yitiril-
mesine neden olur. Bu ayncalıklann ileriki yıllar-
da kaldınlması birtürlü başanlamaz. Yüzyılın dö-
nemecinde Osmanlı Imparatorluğu artık bir 'sö-
mürge ülke' dir.
Yığınlar, yönetenlerden çoktan kopmuştur. Bir
yanda yeni zenginlerin sefahati, öte yanda yoksul-
laşanlann sefaleti vardır. Karaborsa ve enflasyon
memurun ve dar gelirlinin alım gücünü silip sü-
pürmekte: spekülasyon ve karaborsa yapanlar,
devlet parasını yürütenler dev servetlere kavuş-
maktadır.
Özellikle 1913 ve 1914 yıllannda daha çok bü-
yük dış borçlar alınır, Avrupa büyük devletlerinin
ülke ekonomisindeki etkinliği hızla ilerler... De-
miryollan ve limanlar yabancı girişimcilere yok
pahasına peşkeş çekilir.
Imparatorluk artılc bir 'hasta^dam'dır Kansız
ve bitkindir.
Rejime karşı çıkanlar da sessizliğe mahkûm
edilmiştir. Kamuoyu suskundur. 'Hasta adam'
ölüm döşeğindedır.
Yüzyıl önce, jüzyıl sonra... Atatürk'ün yaşat-
tığı o altın çağdan sonra ne var değişen, Osman-
lı'nın sonundan yeniden bugüne? Saray entrika-
lan ile durumu idare eden padişahlar şimdi baş-
bakan, kaptıkaçn oynayan prensler bakan değil
mi? Düyunu Umumiye gitmiş, IMF gelmiş. Os-
manlı'yı çökerten dış güçler günümüzde yine çok
etkili.
Ortadoğu'ya yerleşmek isteyen emperyalizm
eski oyunu bilinen tablolarla yeniden sahneliyor.
Borç, 103 milyar dolara varmış, ülke yine dış pa-
ra babalanna teslim edilmiş. Gümrük kapılan ar-
dına kadar açılrruş, Türkiye ekonomisinin sağlam
temeli devlet kurumlan elden çıkanlmış. Atatürk
devriminin kurallan, yerleşik ve üretici toplum
gerçeğj, "Atatürkçüyûm" diyenlerce (ve özellik-
le 12 Eylül Atatürkçüleri, onlann yarattığı Özal
dönemince) yok edilmiş. Bu tip insanlann yönet-
tiği ülkede kayıt dışı ekonomi 60 milyar dolara tır-
manmış.
Ipler bu kez IMF ile Dünya Bankası'nın elinde.
Bireyleri karanlık ve sağlıksız bir yaşam sürdüren
Türkiye artık bir yol aynmında. Özgürlük girişim-
lerinin yaklaşık bir buçuk yüzyıldır hep >oizeyde
kaldığı bu topraklann insanı hiç hakkını almamış,
hep verileni kabullenmiştir. 1945'ten bu yana uy-
gulanan demokratçılık da bir göstermeliktir, bir
oyalama girişimidir. Kısacası yTitturmacadır. Tek
çıkar yol tabanın uyanmasında. Son zamanda gün
ışığına çıkan gerçekler onu kıpırdatıyor gibi.
Yönetımdekiler artık sinırli birçırpınış içinde
Bilirler, dünya kapitalizminin önderliğini elinde
tutan büyük sermaye başa geçirdiğı politikacılan
hiç affetmez. Ülke yığmlannda sevimsizleşmele-
rini hiç bağışlamaz. Kaldınp atar, boş çuval örne-
ğı. Fakat yabancı para babası sabırlıdır da. Bek-
ler, ülkeyi tüm kurumlanyla ve ekonomisıyle tes-
lim alacafı günü —
Döşeğe uzanmış 'hasta adam'ı ölümden ancak
kıpırdanan taban. bilinçlenen toplum kurtanr. Kı-
sacası halk, halkın uvanması kurtanr.
Ecevit'jn CHP'ye Düşmanlığı...
S
ayın Bülent
Ecevit'in tutumu.
kendisıni
"Karaoğlan"diye
yüceltenleri, her gün
biraz daha artarak
şaşırtıyor. Ülke elden
gidiyor, ama Ecevitler'in
inadı bitmiyor. Bir
vatandaş olarak, 20 Şubat
1997 günü Meclis'te
söylemiş olduğunuz
"Batmakta olan geminin
kaptanlığını yapmam"
deyişinızi bü>ük bir
üzüntü ile karşılamıştım.
Çocuklar;
her yıl TRT'mizin
düzenlediği
Ulusiararası 23 Nisan
Çocuk Senliği nin
bu yıl 19.sunu
yaşayacağız.
Ounyanın ilk ve tek
çocuk bayramı olan
23 Nisan Ulusal
Egemenlik ve
-a
Çocuk Bayramı'mzı
yine TRT'nin şenliğinde
kıvançla kutlayacağız.
Hepimiz
yeni umutlarla
geleceğimizi
kucaklayacağız.
Sizlerle... sevinçle. ••
Büyük Atatiirk'ün, 1923
yılında kurduğu ve
ölünceye kadar başkanı
olduğu ve dünyada ilk
defa Türk adı ile kurduğu
cumhuriyetin
korunmasını ve ebediyen
yaşatılması için mücadele
edilmesini vasiyet ettiği
ve maddi varlığının
çıplak mülkiyetini de
CHP'ye ve Türkün
kendisini tanıması için
kurduğu Türk Dili ile
Türk Tarih Ku'rumu'na
bıraktığı malumdur.
1953 yılında yazar olarak
girdiğiniz CHP'de 1957
yılında milletvekili. 1960
yılında kurucu meclis
üyesi, 1961-65 yıllan
arasında Çalışma Bakanı.
1966 yılında genel
sekreter ve 1972 yılında
ise, velinimetiniz Ismet
tnönü'yü istifaya mecbur
ederek, parti başkanı
oldunuz. 1973 yılında,
Karaoğlan sloganı ile
millete kendinizi bir
kurtancı gibi takdim
ederek, en fazla oyu
alarak Meclis'e girmeyi
başardınız. Yazık ki,
şeriatçı Milli Selamet
Partisi'yle, Erbakan'la
bir koalisyon hükümeti
kurdunuz. Siz, daha o
tarihte Atatürk
ilkelerinden aynhna
zihniyetinde oldugunuzu
belirtmiş oldunuz. Ama
iyi takıyye yapıyordunuz.
Ne yazık ki, kısa süren
birlikteliğinizde.
Kıbns kahramanlığını
bile paylaşamadınız.
Sonra otel köşelerinde
milletvekili ayartma yolu
ile tekrar başbakan olma
şansını elde etmiş iseniz
de, bunu da ağzınıza
yüzünüze bulaştırdınız.
Daha sonra, Sayın
Demirel ile gereksiz
sürtüşmeleriniz yüzünden
1980darbesigeldi.
Siz ve Sayın Demirel'in
bu kaprisli davranışlan ile
Türkiye Cumhuriyeti
büyük bir yara almış ve
sonuçta Atatürk'ün
kurduğu parti de
vefasızca
kapatılabilmiştir. CHP'yi
kapatma karan, Türk
cumhuriyet tarihinde bir
utanç vesikası olarak
kalacaktır.
Maalesef Meclis'ın en
b ü ^ k partisi olmanıza
rağmen. bu üzücü
kapatma karanna tepki
dahi göstermediniz.
Öyle zannediyorum ki,
siz kısa süredeki siyasi
yükselişinizde, CHP'yi
bir basamak olarak
kullanmış duruma
düştünüz. Sonuçta sizi
başbakanlığa kadar
getiren partinize
arkanızı dönerek,
Demokratik Sol adı ile bir
siyasal parti kurup, ilk
işiniz CHP ile uğraşmak
olmuştur. Bu konuda
Refah Partisi'ni dahi
geçriniz.
Av. Kemalettin Çelan
23 Nisan'da
ekran basma.
23 Nisan'da
TRT l'de buluşalım!
ILAN
T.C.
ANKARA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1993'392Esas
Davacı Milli Savunma Bakanlığı vekili tarafindan davalılar Zeki Demirci vs.
aleyhine mahkememize açılan 1.444.503.417.- liralık alacak davasının yapılan
açık yargılaması sırasında verilen ara karan gereğince:
Bilinen en son adresi "GMK Bulvan No:l 12/5 Maltepe/Ankara" olan dava-
lı Zeki Demirci'ye dava dilekçesi daha önce ilanen tebliğ yapıhnış olup. bu kez
de yenileme dilekçesi tebliğ edilmemiş. emniyet araştırması sonucu da adresi
tespit edilememiş olmakla. adı geçen davahmn dunışma günü olan 29.5.1997
günü saat 09.40'da mahkememizde hazır bulunması veya kendisini bir vekille
temsil ettirmesi, hazır bulunmadığı veya kendisini bir vekille temsil ettirmediği
takdirde yargılamaya yokluğunda devam olunacağı ve gerektiğinde hüküm ver-
ileceği ilanen tebliğ olunur. 10.4.1997
Basın: 17054
TRT
.'K SENLİĞİ
İLAN
ANKARA 10. SULH HUKUK HÂKtMLİĞİ'NDEN
DosyaNo: 1996844
Davacı Gazi Üniversitesi Rektörlüğü vekili tarafindan davalı Ahmet Erdin
aleyhine açılan alacak davasında; davalıya dava dilekçesi tebliğ edilemediği ve
yaptınlan zabıta araştınlmasmda da davalının adresi tespit edilemediğinden da-
va dilekçesinin ilanen tebliğine karar verilmiştir;
Davalı hakkmda mahkememizde açılan alacak davası derdest olup. duruşma-
sı 20.5.1997 günü saat 11.00'dedir; davalının belli gün ve saatte mahkememiz-
de hazır bulunması veya kendisini bir vekil tarafindan temsil ettirmesi, duruş-
maya gelmediğı takdirde HUMK'nin 509-510. maddeleri gereğince davanın
gıyabında devam olunacağı ilanen tebliğ olunur.
Basın: 17059
PENCERE
Refahçının Niyeti
Bozuk...
Eskiden Yeni Cami önünde tezgâh kurup Eminö-
nü Meydanı'na doğru yayılan seyyar satıcılar -bu-
günkü TV reklamcılan gibi- çığırtkandılar.
En çok sattıklan leke tozu idi.
Avaz avaz bağınrlardı:
- Hereve lazım, hereve lazım, hereve lazım, her
eve lazım...
•
Hukuk devieti her eve lazım..
Kanun devieti her eve lazım..
Anayasal düzen her eve lazım..
Demokrasi her eve lazım..
içinde yaşadığımız ortamda, hukuk düzeni her-
kesten çok Refahçılara lazım...
Ancak Refahçıların niyeti bozuk...
•
Erzurum Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral
Osman Özbek şeriatçılara veryansın edince, Re-
fah yöneticileri yasalan anımsadılar.
Diyorlar ki:
"- General cezalandmlmalı!.."
Devletin içine yuvalanmış mafyacıları, çetecileri,
hırsızlan, rüşvetçileri cezalandırmak yolunda par-
mağını kımıldatmayan Refahçılar, Silahlı Kuvvet-
ler'in generalini cezalandırmak yolunda seferber
oldular.
Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı'nın fez-
lekesini hasıraltı edelim; Susurluk dosyasını kapa-
talım; Tuğgeneral Özbek için dosya açaiım.
Laik Türkiye Cumhuriyetı'ni yıkıp yerine din dev-
ieti kurmak isteyenlerin yasalardan söz açmalan,
hukuk devletine saygıdan doğmuyor; bunlar gün-
düz külahlı gece silahlı; sabah mazlum, akşam za-
lim; öğleyin edepli, yatsıda edepsiz; arifede saldır-
gan, bayramda kudurgan takımından takıyyeci tay-
fasıdır ki amaçlanna ulaşmak için her yolu kullanır-
lar.
Gerçekte Refahçı tayfasının tutum ve davranış-
larını bir dosyada toplayacak her savcı, bu partinin
yürürlükteki yasalara göre defterini dürmek için bin
bir kanıt bulacaktır; ama, marifet bu değil...
Refahçı, yasalan ne denli çiğnerse çiğnesin, gel-
diği gibi gitmeli...
Gider mi?.. "»
•
Devrim ya da karşıdevrim, yalnız muhalefetin işi
değildir; faşizm ya da demokrasi, şeriat ya da laik-
lik düzeni oluşturmak için iktidar gücünü kullanmak,
etkili bir silaha dönüşebilir.
Tarihte çok örneği var...
Almanya'daNaziler, Italya'dafaşistler, seçimleik-
tidara geçtikten sonra ellerindeki devlet gücünü
kullanarak ülkelerini karanlığa boğdular.
Şeriat. ortaçağ faşizmıdir; çağımız dünyasında
dincı devlet düzenınitoplumun yaşam biçimınedö-
nüştüren hıçbir ülkede demokrasi yoktur.
Refahçılar DYP'nin payandasıyla sağladıklan ik-
tidar gücünü, laik cumhuriyeti yıkıp yerine dinci
devlet düzenini kurmak yolunda zorluyorlar; bu he-
defe ulaşmak için "her vasıtayı mübah" sayıyorlar.
Bu gidişe karşı isyan eden, direnen, karşı çıkan
herkesi suçluyorlar.
•
Refah ile ordu açıkça karşı karşıya geldi; dinci si-
yasal iktidar, orduyu madara etmek için çabalıyor...
Peki, halk nerede?..
Kimse boşuna umutlanmasın ve rüya görme-
sin!.. Halk çoğunluğu "laik cumhuriyet"ten yana-
dır ve varoluşumuzun gerçek önderi Mustafa Ke-
mal Atatürk'e düşmanlık cephesinin karşısındadır.
DİSK / GENEL - İŞ ÜYELERİNE
Şanlı geçmişi ve ödünsüz ilkeleriyle daha
da güçlenmesini umutla beklediğim,
genel hizmetler işçilerin biricik örgütü,
GENEL-IŞ'in 35. kuruluş yıldönümünde,
mutlu ve aydınlık günler diler, yürekten
sevgilerimi sunarım.
îsmaU Hakkı ÖNAL
İLAN
T.Ç.
PERTEK ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
EsasNo: 1996'6
Karar No: 1996/208
Davacı Sosyal Sigortalar Kurumu vekili Av. Ali Te-
pe tarafindan davalılar Sümerbank Genel Müdürlüğü
ve Hasan Akbayır haklannda mahkememize açılmış
bulunan rücuen tazminat davasının yapılan açık yar-
gılaması sonunda:
Davalılardan Hasan Akbayır'ın adresinin meçhul
olduğundan kendisine mahkeme karannın ilanen teb-
liğine karar verilmiş olup.
Mahkememizce talep edilen 20.639.434 liranın,
20.213.624 liranın kısmen kabulüne, 425.810 liranın
reddine, hüküm olunan bu bedelden 423.171 lirasının
9.11.1988, 120.132 lirasının 21.4.1989, 7.967 lirası-
nın 1.1.1988 ve 19.619.220 lirasının da 4.3.1994 tari-
hinden itibaren ışleyecek yasal faızi ile birlikte kusur
oranlan da dikkate alınarak her iki davalıdan müşte-
reken ve müteselsilen tahsiline karar venlen iş bu hü-
küm ilanen davalı Hasan Akbayır'a tebliğ olunur.
Basın: 12309
İLAN
T.C.
İSTANBUL GÜMRÜKLERİ
BAŞMÜDÜRLÜĞÜ'NDEN İLANEN
TEBLİGAT
Sabri Özcan (Sadin ve Gazal oğlu/ Gerger/Adıya-
man doğumlu, Adıyaman ili, Gerger ilçesi, (jözpınar
Mah/köyü hane: 51 sayfa no: 15 kütük sıra no: nüfu-
suna kayıtlı olup, halen Adıyaman ili Gerger ilçesi
Gözpınar köyü, sokak. no: "daoturur.) Kaçakçılık
suçundan sanık Sabri Özcan hakkında Istanbul 1. As-
liyeCeza Mahkemesi'nin E: 1992/961 k. 993-728 sa-
yılı 19.11.1993 tarihli kesmleşmiş karan gereğı mah-
kûm olduğu, 20.188.000 TL ağırpara cezasına ait öde-
me emn tüm aramalara rağmen adı geçene tebliğ et-
tirilememıştır.
İlanen tebliğ olunur.
Basın: 17093