23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22NİSAN1997SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Tann Fanatik Değildir Doç. Dr. SEMRA GALÎP Sosyolog Galatasaray Üniversitesi ağımızda insanoğlunun Tann'yı yeniden algılama eğüimi, her ne kadar kaçı- nılmaz ise de zor bir soru- yu da beraberinde getir- mektedir. Bu arayış ilerle- me, kntık düşüncenin kendi sürecınde eriştiği birbaşan mı, yoksa inanca kar- şı oluşan duygulann çöküşü müdûr? Bizce bu yaklaşım, Tann'vı farklı kavramlarla yeniden tanıma eğilimidir ve bu eğilimin nedeni de kritik düşün- cenin içerisinde bulunduğu bunalımdır (krizdir). Bilindiği gibi din, genelde ın- sanın içsel, insancil duygulannı tatmin eden kişisel bir özgürlüktür. Bunu bir şarlatan Guru'nun müridi olmanın ve ötesinde bir insan olarak ifade etmesi: Tann'nın ve onun temsil ettiği "iyinin" yerini alması anlamına değil, tam tersi- ne, Tann'ya ulaşabilmek içın bir kez daha insana önem verip onu onurlandır- ma anlamına gelmektedir. Bu da bize 19. yüzyılın yeni fenemonyası ile bir- likte Tann 'nın ya da tannlann ınançsız- lığa karşı intikamı olduğunu değil. sa- dece ilerlemeye yönelık düşüncelere duyulan güvenin, düşüşünün bir sonu- cu olduğunu anlatır. Şöyle de dıyebilı- riz; şeyhlenn, hacılann. hocalann. de- delerin ve şarlatan Guru'lann ortaya çıkması ile insanlarTann'dan uzaklaşı- yor anlamına gelmiyor. Tam tersine. Tann'yı yeniden anlayabilmek için farklı düşünceler ve semboller arayışı içerisine girerek insanı yenıden onur- landırmış olurlar. Buradan çıkanlacak ders, insanın içinde bulunduğu arzula- nna yön veren sosyal değişimlere, ar- tık resmi dinsel söylevlerin yanıt ver- mediği gerçeğinin ortaya çıkmasıdır. Günümüzde, tarikatlar ve farklı dini cemaatler "yaşamı değiştirmeyi" hedef aldıklanndan insanlara çekici gelmek- tedir. Nitekim 68'li yıllarda ortaya atı- lan ideolojilerin de başlıca amacı yaşa- mı değiştirmekti. Bu karşı kûltür son- radan yeşiller, hippiler ve han-krişnalar gibi sosyal gruplar oluşturarak kendile- rini ifade etme yoluna girmişlerdir. Bu sosyal gruplardan hippiler ise daha "güçlü" bir deneme arayışı için, LSD ve haşhaş tüketimini bir yaşam şekli ola- rak kabul etmişlerdir. Bu toplumsal gelişmelerin de\'amı bi- çiminde ortaya çıkan yeni dinsel hare- ketlerin varlığı, modernleşen ve libe- raileşen günümûz Türkiyesi'nde dinin düşüşünden söz etmemizi olanaksızlaş- tırmaktadır. Bunun nedenini ise "karşı küMr" olarak ortaya çıkan "syasal ide- ok)jiler"in başansızlığında aramak ge- rekir. Böylece Tûrkiye'de geleneksel dinlerin dışında aydınlık olmayan. akıl dışı olduğu kadar kanşık da olan dinsel inançlar oluşmaktadır. Bu yeni arayış- lar yeni bir Islam dini doğuyor anlamı- na da gelmemelidir. Bizce dalgalanan Islamın yeni bir "arayış" içerisinde olduğunu söylemek doğru olur. Bu nedenledir ki günümüz- de dini yeniden yorumlama gereksini- mi "ezoterik - mistiktir" ve bu özellik. kendi dinini. dergâhını kurmak ısteyen herkeste vardır. Fanatizmin yeniden yükselişe geç- mesi ile birlikte bazı dinsel cemaatlerin ve tarikatlann saldırgan bir şekilde geç- mişteki dinsel mirasa sahip çıkmalan bazı kesimlerce birleştirici (entegrist) kaygılan da beraberinde getirmiştir. Bu "dine dönüş" yine aynı kesimJerce "tran modeli" ile koşutluğu (paralelli- ğı) kurularak ınançla birlikte ortaya çı- kan bu sosyal patlamanın gerisinde salt politık nedenler aranmış. ancak sosyo- lojik gerçekler irdelenmemiştir. Toplumsal gözlemlerimiz, artık dog- malann bir yana itildiği, bazı ahlaksal anlayış ve öğretilerin reddedildiği bir Diyanet Işleri tarafindan öngörüJen res- mi Islam dininin pratiklerinden uzakla- şıldığıdu-. Bu <ia toplumda tarikatlann Guru'lann ve başka şarlatan karizma- tik şeyhlerin ortaya çıkmasına neden ol- maktadır. Son günlerde Türkiye'nin gündemin- de yer alan Fadime ve Emire sendrom- lan bizi ister istemez "başka yaşam" arayışlan üzerinde de düşündürmüştür. Hatta daha da öte. Fadime ve Emire'li tarikat ve dergâhlardaki imam nikâhlı "ötekiyaşam" tarzı, Tûrkiye'de bilinen, ancak yokmuş gibi var sayılan sosyal ilişkilerdeki paradoksun aynı zamanda televizyon aracılığı ile ortaya çıkanlıp seyirciye aktanlmasıdır. Eğer Guru'lar ortaya çıkıyorsa seçil- diklerinden dolayıdır. Çünkü bu sosyal gruplann seçtıkleri kişiler kurumlaşmış resmi liderler değil, karizması olan li- derlerdır. Lider seçilen bu karizmatik kişiler "farkh yaşamı" hedef alanlara değişim vaat ettikleri için bireyler üze- rindeki çekicilikleri güçlenmekte. gi- derek daha da etkili olmaktadırlar. Sosyolojik gözletn ve duyurrüanmız sayesinde bugünkü toplumsal değişımi üç karakteristikle belirtebiliriz: 1- Kişisel deneyim ve hissettflderini yaşama geçirmek arzusundan kaynak- lanan "modern" yaklaşım, bilimsel ola- rak yaşamı yönlendirmek isteyen Orto- doks Islamı ve onun kurumlaştırdığı de- netimi reddetmektedir. Bu nedenle MüsJüm Gündüz'ün temsil ettiği inan- cı, Diyanet lşleri'nin İslam dışı sayma- sı, başka Gündüz'lerin ortaya çıkması- nı engelleyici bir neden değildir. Bu- nun yanı sıra "mırta" nikâhının redde- dilmesi farklı deneyim ve aşk ıletişimi arayan bu kişilerin kendi arzulan doğ- rultusunda hareket etmelerini engelle- yecektir. Çünkü kişiler "doğru yol"a kendi deneyimlerinden sonra karar ver- me eğilimindeler. Bu yeni din modelınde her şey "op- timizm"le çözülür, dinsel liderlerin he- men hepsi dünyaya açılmaktan söz ederler ve yurtdışmda ya da farklı yer- lerde dergâhlannı kurarlar. En önemli- si de aşkı ve etik değerleri reddetmez- ler ve kendi bireysel lcurallan içerisin- de kabul ederek kendi arzulan doğrul- tusundaşekillendirdikleri "imamnikâ- hı"nı pratik ve kişisel çözüm olarak da hayata geçirirler. Türk toplumu "birey- seltikle" henüz tanışmadığından, kendi deneyim ve doğrusunu yine kendince özgür bulduğu farklı bir "kofektif ve özgün gelenekleri olduğunu sandığı ya- şamda, kendi kişisel deneyımlerini ya- şama yöntemini seçer. 2-Hayal kınklıklan, bireysel arzular- daki güvensizlik ve başkalanna hük- metme eğilimi, insanların bu gruplara yönelmelerine yol açmaktadır. Kişilerin bu mutluluğu en önemli uğraşlardan bi- ridir, ancak bu mutluluğu düşüncenin sınırlan içerisinde değil, tersine ondan da öte, yani yaşadığı zaman içerisinde istemektedir. Kişilerin bumutluluk ara- yışı sadece duygusal alanda değil "se- çenek übbın" malzemesi olan "egzo- tik" otlar ya da seçtikleri liderin öneri- leri ile buna koşut yöntemlerle de so- mutlanır. Nitekim okunmuş otlardan mutluluk ve çare arayanlann sayısı ül- kemizde ve dünyada gün geçtikçe art- maktadır. Fadime, Emire ve başkalan- nın iç çamaşırlanna okutulmuş dualar- dan ulaşılmaya çalışılan sevgililer ve büyülerin çözülmesi için şeyhlerle imam nikâhlı eş olmak sosyolojik an- lamda "erotiko-ezoterik" bir tablo çiz- mektedir. 3- Kendi içine kapanan bireyler, di- nin, kendi yorumlannca mükemmelı- yetçi olduğunu göstererek, Aczmendi- ler gibi başlanru sallayarak, kendileri- ni yaralamak yöntemiyle fiziklerini kullanarak düşüncelerini belirtmeye ça- lışırlar. Bu yöntembilimde herkes ken- di dinini yaratır. Başka bir deyişle ras- yonalitenin içerdiği normlardan çok uzaktır. Ancak bunlann ortaya çıkışı, Zerdüşt'ün ilen sürdüğü gibi ınsanoğ- lunun Tann'yı öldürdüğü ve başka tan- nlann arayışına girdiği anlamına da gel- memelidir. Yine Nietzsche'nin yazıla- nndan da söz edildıği gibi Tann'nın ölümünden sonra başka tannlar da or- taya çıkmamaktadır. 21. yüzyılın soru- nu insanlann Tann'nın yerine başka tannlar koyma arayışı değildir. Çağımı- zın sorunu. Tann'yı bireye bağlayan ınancın oluşturduğu kavxamlann çökü- şüdür. Bu çözümlemeler toplumsal gözlem- lerimizin bir sonücudur; 21. yüzyılda karizmatik şarlatan Guru'lar ve politi- kacılar fanatik olabilirler. Ancak biz Tann ve insanoğlunun bireysel vicdanı- nın fanatik olmadığı inancını taşıyoruz. 'Hasta Adam' AHMETARPAD 1 9. yüzyılın sonlan emperyalizmin yük- selişinin başlangıç yıllandır. Avrupa'nın o yıllardaki yayılışı "dünyanın paylaşıl- ması^nı amaçlamaktadır. Aynı dönem- de Osmanlı Devleti 280 milyon borçlu- dur. Avrupalı alacaklılann kurduğu Dü- yunu Umumıye ağır egemenlik kaybının başlan- gıcı olur. Bu mali örgüt yıllar ilerledikçe. iktisat ve maliyenin denetimini ele geçirir. devlet içinde devlet gibi hareket etmeye başlar. Düyunu Umumiye, Avrupa kapitalizminin Os- manlı Imparatorluğu'ndaki simgesi olur. Yabancı yatınmlar artar. Ancak bu yatınmlar, Osmanlı sa- nayiinin gelişmesine pek katkıda bulunmaz. Ül- ke, Avrupa'nın hammadde sağlayıcısı ve pazan durumuna gelir. 18. yüzyıldan sonra büyük devletlere verilen kapitülasyonlar da bağımsızhğın gittikçe yitiril- mesine neden olur. Bu ayncalıklann ileriki yıllar- da kaldınlması birtürlü başanlamaz. Yüzyılın dö- nemecinde Osmanlı Imparatorluğu artık bir 'sö- mürge ülke' dir. Yığınlar, yönetenlerden çoktan kopmuştur. Bir yanda yeni zenginlerin sefahati, öte yanda yoksul- laşanlann sefaleti vardır. Karaborsa ve enflasyon memurun ve dar gelirlinin alım gücünü silip sü- pürmekte: spekülasyon ve karaborsa yapanlar, devlet parasını yürütenler dev servetlere kavuş- maktadır. Özellikle 1913 ve 1914 yıllannda daha çok bü- yük dış borçlar alınır, Avrupa büyük devletlerinin ülke ekonomisindeki etkinliği hızla ilerler... De- miryollan ve limanlar yabancı girişimcilere yok pahasına peşkeş çekilir. Imparatorluk artılc bir 'hasta^dam'dır Kansız ve bitkindir. Rejime karşı çıkanlar da sessizliğe mahkûm edilmiştir. Kamuoyu suskundur. 'Hasta adam' ölüm döşeğindedır. Yüzyıl önce, jüzyıl sonra... Atatürk'ün yaşat- tığı o altın çağdan sonra ne var değişen, Osman- lı'nın sonundan yeniden bugüne? Saray entrika- lan ile durumu idare eden padişahlar şimdi baş- bakan, kaptıkaçn oynayan prensler bakan değil mi? Düyunu Umumiye gitmiş, IMF gelmiş. Os- manlı'yı çökerten dış güçler günümüzde yine çok etkili. Ortadoğu'ya yerleşmek isteyen emperyalizm eski oyunu bilinen tablolarla yeniden sahneliyor. Borç, 103 milyar dolara varmış, ülke yine dış pa- ra babalanna teslim edilmiş. Gümrük kapılan ar- dına kadar açılrruş, Türkiye ekonomisinin sağlam temeli devlet kurumlan elden çıkanlmış. Atatürk devriminin kurallan, yerleşik ve üretici toplum gerçeğj, "Atatürkçüyûm" diyenlerce (ve özellik- le 12 Eylül Atatürkçüleri, onlann yarattığı Özal dönemince) yok edilmiş. Bu tip insanlann yönet- tiği ülkede kayıt dışı ekonomi 60 milyar dolara tır- manmış. Ipler bu kez IMF ile Dünya Bankası'nın elinde. Bireyleri karanlık ve sağlıksız bir yaşam sürdüren Türkiye artık bir yol aynmında. Özgürlük girişim- lerinin yaklaşık bir buçuk yüzyıldır hep >oizeyde kaldığı bu topraklann insanı hiç hakkını almamış, hep verileni kabullenmiştir. 1945'ten bu yana uy- gulanan demokratçılık da bir göstermeliktir, bir oyalama girişimidir. Kısacası yTitturmacadır. Tek çıkar yol tabanın uyanmasında. Son zamanda gün ışığına çıkan gerçekler onu kıpırdatıyor gibi. Yönetımdekiler artık sinırli birçırpınış içinde Bilirler, dünya kapitalizminin önderliğini elinde tutan büyük sermaye başa geçirdiğı politikacılan hiç affetmez. Ülke yığmlannda sevimsizleşmele- rini hiç bağışlamaz. Kaldınp atar, boş çuval örne- ğı. Fakat yabancı para babası sabırlıdır da. Bek- ler, ülkeyi tüm kurumlanyla ve ekonomisıyle tes- lim alacafı günü — Döşeğe uzanmış 'hasta adam'ı ölümden ancak kıpırdanan taban. bilinçlenen toplum kurtanr. Kı- sacası halk, halkın uvanması kurtanr. Ecevit'jn CHP'ye Düşmanlığı... S ayın Bülent Ecevit'in tutumu. kendisıni "Karaoğlan"diye yüceltenleri, her gün biraz daha artarak şaşırtıyor. Ülke elden gidiyor, ama Ecevitler'in inadı bitmiyor. Bir vatandaş olarak, 20 Şubat 1997 günü Meclis'te söylemiş olduğunuz "Batmakta olan geminin kaptanlığını yapmam" deyişinızi bü>ük bir üzüntü ile karşılamıştım. Çocuklar; her yıl TRT'mizin düzenlediği Ulusiararası 23 Nisan Çocuk Senliği nin bu yıl 19.sunu yaşayacağız. Ounyanın ilk ve tek çocuk bayramı olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve -a Çocuk Bayramı'mzı yine TRT'nin şenliğinde kıvançla kutlayacağız. Hepimiz yeni umutlarla geleceğimizi kucaklayacağız. Sizlerle... sevinçle. •• Büyük Atatiirk'ün, 1923 yılında kurduğu ve ölünceye kadar başkanı olduğu ve dünyada ilk defa Türk adı ile kurduğu cumhuriyetin korunmasını ve ebediyen yaşatılması için mücadele edilmesini vasiyet ettiği ve maddi varlığının çıplak mülkiyetini de CHP'ye ve Türkün kendisini tanıması için kurduğu Türk Dili ile Türk Tarih Ku'rumu'na bıraktığı malumdur. 1953 yılında yazar olarak girdiğiniz CHP'de 1957 yılında milletvekili. 1960 yılında kurucu meclis üyesi, 1961-65 yıllan arasında Çalışma Bakanı. 1966 yılında genel sekreter ve 1972 yılında ise, velinimetiniz Ismet tnönü'yü istifaya mecbur ederek, parti başkanı oldunuz. 1973 yılında, Karaoğlan sloganı ile millete kendinizi bir kurtancı gibi takdim ederek, en fazla oyu alarak Meclis'e girmeyi başardınız. Yazık ki, şeriatçı Milli Selamet Partisi'yle, Erbakan'la bir koalisyon hükümeti kurdunuz. Siz, daha o tarihte Atatürk ilkelerinden aynhna zihniyetinde oldugunuzu belirtmiş oldunuz. Ama iyi takıyye yapıyordunuz. Ne yazık ki, kısa süren birlikteliğinizde. Kıbns kahramanlığını bile paylaşamadınız. Sonra otel köşelerinde milletvekili ayartma yolu ile tekrar başbakan olma şansını elde etmiş iseniz de, bunu da ağzınıza yüzünüze bulaştırdınız. Daha sonra, Sayın Demirel ile gereksiz sürtüşmeleriniz yüzünden 1980darbesigeldi. Siz ve Sayın Demirel'in bu kaprisli davranışlan ile Türkiye Cumhuriyeti büyük bir yara almış ve sonuçta Atatürk'ün kurduğu parti de vefasızca kapatılabilmiştir. CHP'yi kapatma karan, Türk cumhuriyet tarihinde bir utanç vesikası olarak kalacaktır. Maalesef Meclis'ın en b ü ^ k partisi olmanıza rağmen. bu üzücü kapatma karanna tepki dahi göstermediniz. Öyle zannediyorum ki, siz kısa süredeki siyasi yükselişinizde, CHP'yi bir basamak olarak kullanmış duruma düştünüz. Sonuçta sizi başbakanlığa kadar getiren partinize arkanızı dönerek, Demokratik Sol adı ile bir siyasal parti kurup, ilk işiniz CHP ile uğraşmak olmuştur. Bu konuda Refah Partisi'ni dahi geçriniz. Av. Kemalettin Çelan 23 Nisan'da ekran basma. 23 Nisan'da TRT l'de buluşalım! ILAN T.C. ANKARA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN 1993'392Esas Davacı Milli Savunma Bakanlığı vekili tarafindan davalılar Zeki Demirci vs. aleyhine mahkememize açılan 1.444.503.417.- liralık alacak davasının yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara karan gereğince: Bilinen en son adresi "GMK Bulvan No:l 12/5 Maltepe/Ankara" olan dava- lı Zeki Demirci'ye dava dilekçesi daha önce ilanen tebliğ yapıhnış olup. bu kez de yenileme dilekçesi tebliğ edilmemiş. emniyet araştırması sonucu da adresi tespit edilememiş olmakla. adı geçen davahmn dunışma günü olan 29.5.1997 günü saat 09.40'da mahkememizde hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, hazır bulunmadığı veya kendisini bir vekille temsil ettirmediği takdirde yargılamaya yokluğunda devam olunacağı ve gerektiğinde hüküm ver- ileceği ilanen tebliğ olunur. 10.4.1997 Basın: 17054 TRT .'K SENLİĞİ İLAN ANKARA 10. SULH HUKUK HÂKtMLİĞİ'NDEN DosyaNo: 1996844 Davacı Gazi Üniversitesi Rektörlüğü vekili tarafindan davalı Ahmet Erdin aleyhine açılan alacak davasında; davalıya dava dilekçesi tebliğ edilemediği ve yaptınlan zabıta araştınlmasmda da davalının adresi tespit edilemediğinden da- va dilekçesinin ilanen tebliğine karar verilmiştir; Davalı hakkmda mahkememizde açılan alacak davası derdest olup. duruşma- sı 20.5.1997 günü saat 11.00'dedir; davalının belli gün ve saatte mahkememiz- de hazır bulunması veya kendisini bir vekil tarafindan temsil ettirmesi, duruş- maya gelmediğı takdirde HUMK'nin 509-510. maddeleri gereğince davanın gıyabında devam olunacağı ilanen tebliğ olunur. Basın: 17059 PENCERE Refahçının Niyeti Bozuk... Eskiden Yeni Cami önünde tezgâh kurup Eminö- nü Meydanı'na doğru yayılan seyyar satıcılar -bu- günkü TV reklamcılan gibi- çığırtkandılar. En çok sattıklan leke tozu idi. Avaz avaz bağınrlardı: - Hereve lazım, hereve lazım, hereve lazım, her eve lazım... • Hukuk devieti her eve lazım.. Kanun devieti her eve lazım.. Anayasal düzen her eve lazım.. Demokrasi her eve lazım.. içinde yaşadığımız ortamda, hukuk düzeni her- kesten çok Refahçılara lazım... Ancak Refahçıların niyeti bozuk... • Erzurum Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Osman Özbek şeriatçılara veryansın edince, Re- fah yöneticileri yasalan anımsadılar. Diyorlar ki: "- General cezalandmlmalı!.." Devletin içine yuvalanmış mafyacıları, çetecileri, hırsızlan, rüşvetçileri cezalandırmak yolunda par- mağını kımıldatmayan Refahçılar, Silahlı Kuvvet- ler'in generalini cezalandırmak yolunda seferber oldular. Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı'nın fez- lekesini hasıraltı edelim; Susurluk dosyasını kapa- talım; Tuğgeneral Özbek için dosya açaiım. Laik Türkiye Cumhuriyetı'ni yıkıp yerine din dev- ieti kurmak isteyenlerin yasalardan söz açmalan, hukuk devletine saygıdan doğmuyor; bunlar gün- düz külahlı gece silahlı; sabah mazlum, akşam za- lim; öğleyin edepli, yatsıda edepsiz; arifede saldır- gan, bayramda kudurgan takımından takıyyeci tay- fasıdır ki amaçlanna ulaşmak için her yolu kullanır- lar. Gerçekte Refahçı tayfasının tutum ve davranış- larını bir dosyada toplayacak her savcı, bu partinin yürürlükteki yasalara göre defterini dürmek için bin bir kanıt bulacaktır; ama, marifet bu değil... Refahçı, yasalan ne denli çiğnerse çiğnesin, gel- diği gibi gitmeli... Gider mi?.. "» • Devrim ya da karşıdevrim, yalnız muhalefetin işi değildir; faşizm ya da demokrasi, şeriat ya da laik- lik düzeni oluşturmak için iktidar gücünü kullanmak, etkili bir silaha dönüşebilir. Tarihte çok örneği var... Almanya'daNaziler, Italya'dafaşistler, seçimleik- tidara geçtikten sonra ellerindeki devlet gücünü kullanarak ülkelerini karanlığa boğdular. Şeriat. ortaçağ faşizmıdir; çağımız dünyasında dincı devlet düzenınitoplumun yaşam biçimınedö- nüştüren hıçbir ülkede demokrasi yoktur. Refahçılar DYP'nin payandasıyla sağladıklan ik- tidar gücünü, laik cumhuriyeti yıkıp yerine dinci devlet düzenini kurmak yolunda zorluyorlar; bu he- defe ulaşmak için "her vasıtayı mübah" sayıyorlar. Bu gidişe karşı isyan eden, direnen, karşı çıkan herkesi suçluyorlar. • Refah ile ordu açıkça karşı karşıya geldi; dinci si- yasal iktidar, orduyu madara etmek için çabalıyor... Peki, halk nerede?.. Kimse boşuna umutlanmasın ve rüya görme- sin!.. Halk çoğunluğu "laik cumhuriyet"ten yana- dır ve varoluşumuzun gerçek önderi Mustafa Ke- mal Atatürk'e düşmanlık cephesinin karşısındadır. DİSK / GENEL - İŞ ÜYELERİNE Şanlı geçmişi ve ödünsüz ilkeleriyle daha da güçlenmesini umutla beklediğim, genel hizmetler işçilerin biricik örgütü, GENEL-IŞ'in 35. kuruluş yıldönümünde, mutlu ve aydınlık günler diler, yürekten sevgilerimi sunarım. îsmaU Hakkı ÖNAL İLAN T.Ç. PERTEK ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN EsasNo: 1996'6 Karar No: 1996/208 Davacı Sosyal Sigortalar Kurumu vekili Av. Ali Te- pe tarafindan davalılar Sümerbank Genel Müdürlüğü ve Hasan Akbayır haklannda mahkememize açılmış bulunan rücuen tazminat davasının yapılan açık yar- gılaması sonunda: Davalılardan Hasan Akbayır'ın adresinin meçhul olduğundan kendisine mahkeme karannın ilanen teb- liğine karar verilmiş olup. Mahkememizce talep edilen 20.639.434 liranın, 20.213.624 liranın kısmen kabulüne, 425.810 liranın reddine, hüküm olunan bu bedelden 423.171 lirasının 9.11.1988, 120.132 lirasının 21.4.1989, 7.967 lirası- nın 1.1.1988 ve 19.619.220 lirasının da 4.3.1994 tari- hinden itibaren ışleyecek yasal faızi ile birlikte kusur oranlan da dikkate alınarak her iki davalıdan müşte- reken ve müteselsilen tahsiline karar venlen iş bu hü- küm ilanen davalı Hasan Akbayır'a tebliğ olunur. Basın: 12309 İLAN T.C. İSTANBUL GÜMRÜKLERİ BAŞMÜDÜRLÜĞÜ'NDEN İLANEN TEBLİGAT Sabri Özcan (Sadin ve Gazal oğlu/ Gerger/Adıya- man doğumlu, Adıyaman ili, Gerger ilçesi, (jözpınar Mah/köyü hane: 51 sayfa no: 15 kütük sıra no: nüfu- suna kayıtlı olup, halen Adıyaman ili Gerger ilçesi Gözpınar köyü, sokak. no: "daoturur.) Kaçakçılık suçundan sanık Sabri Özcan hakkında Istanbul 1. As- liyeCeza Mahkemesi'nin E: 1992/961 k. 993-728 sa- yılı 19.11.1993 tarihli kesmleşmiş karan gereğı mah- kûm olduğu, 20.188.000 TL ağırpara cezasına ait öde- me emn tüm aramalara rağmen adı geçene tebliğ et- tirilememıştır. İlanen tebliğ olunur. Basın: 17093
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle