Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22 NİSAN 1997 SALI
10 DIZIYAZI
Gülten Akın çocukluğunu şöyle anlatıyor: Yere göğe sığmaz çocukluk artı özgürlük, elde var sevimli haşanlık
Yozgatlı kîiçük lozuı türküsü
I Ş I K K A M S U
Sunuş
Yakın tarihten beş
portre: Gülten
Akın, Mümtaz
Soysal, Kerim
Afşar, Aydm
Menderes, Halil
Tunç.
Bu beş kişiyi aynı
yazı dizisinde
buluşturan ne?
Bir anlamda
hiçbir şey. Sanat
dense Mümtaz
Soysal'ı, Aydın
Menderes'i, Halil
Tunç'u nereye
yerleştireceksiniz.
Politika dense
Kerim Afşar'la
Gülten Akın'ın
yeri neresi?
Çocukluk?
Belki. Sanatın,
siyasetin, sendikal
savaşımm üst
basamaklannda
yer almış beş
Anadolu
çocuğunun
çocukluk
yaşamlanndan
kesitler...
Hepsinin ortak
noktası 2. Dünya
Savaşı. Savaşın
acımasızlığından
habersiz, ama
ekmeğin karne ile
verilmesinden
sonuna kadar
etkilenen
çocuklar. Bir de
savaşın
katmerlediği
yokluk, yoksulluk
günleri. Belki
Aydın Menderes
hariç, çocuklann
hepsinin
anılannda 2.
Dünya Savaşı'nın
izleri var.
Çocukça izler.
Bir de 30'lu
yıllann
Türkiyesi'nin
yürek burkan
yoksulluğu. Ve
çocukluk
anılanndan
derlenmiş bu
portrelerde
tt
adam olacak
çocuk.J'
özdeyişini bir kez
daha doğrulayan
küçük yaşam
dilimleri. Parasız
yatılılar,
akranlanndan
aynlan okuma
tutkusu ve
kazanılmış, hak
edilmiş başan.
Beş portre,
yetişkinlik ve
çocukluk
dönemlerinden
anılar ve
fotoğraflarla ete
kemiğe
bürünmüş,
tanımlanmış beş
Anadolu insanı.
En altta ise
Anadolu
bozkınnda bir
halkın kaderini
değiştirmeye
yönelmiş o şanlı
devriîn günlerinin
nabzı atıyor...
•jr^^ ünyaya ilk
# 1 çığlığını;
m M Yozgat'ta
* S çardaklı. sekili.
konuk ve tandır odalı, kilerli
bir küçük evde atmış Gülten
Akın. Bu ev, Bekir EfendL
Bekir Ağa ya da Bekir
Kahya'nın. yanı özlemi hâlâ
burunda tüten baba
tarafından "dede"nın evı.
Annesinın babası ıse Hoca
Nuri Efendi. Ulum-u dıniye
öğretmenıyken, cumhunyet
ile birlikte Yozgat'ta sanğı
atıp şapka gıyen ilk aydın
din adamı.
Annesinın adı "Emsal". Adı
kişiliğıne eş. Soylu bir
aileden geliyor. Şarkılarla ış
göriiyor, kızına Monte
Kristo Kontu okutuyor.
Gülten Akın doğduğunda 18
yaşındaymış. Ölüm;
yaşamın seherinde, 43 yaşında savurmuş
acımasız tırpanını anneye... Gülten
Akın'ın çocukluk bilincinden koşup gelen
kınntılar, hep dede gölgesinde bir babayı
taşıyor bugüne. Dedeye isyan içinde baba.
Nurettin Bey'in. çoluk çocuğu ile ata
evinden aynhp bir süre Sorgun'a göçmesi,
dedenin erkine başkaldınşın belki de
yalnızca bir örneği. Dahası var.
Gülten Akın'dan dınleyelim:
"Dedem bana. "Hanım. hatun' derdl
annesinden yadigâr. Zaten bana annesinin
adını koymuş: 'Zeynep.' Okula gidinceye
dek adımın Zeynep olduğunu biliyordum.
Okula başladığımda nüfus cüzdanına bir
bakuk ki 'Gülten'. İşte bahamın dedeme
karşı tepkilerindcn biri daha. Bana kalsa
Zeynep daha güzeldi. 10 yaşıma değin evde
Zeynep, okulda Gülten, idare ettim.
Ankara'va taşuunca Zeynep bitti."
Ve dede. Bekir Efendi. Dağ çıçeklerinin,
derelerin, hayratlann. oyunlann, gizli
sevdaîann imgesi. Gülten Akın. derin bir '
tutkuyla bağlı olduğu dedesını söy le
anlatıyor: "Dede harika bir adamdı. Daha
doğrusu, bana göre ö>ieydL Elimden
tutardı, gezcrdik. Mezarhğa gklerdik.
Bütün aüenin mezarian vank Sonra
kentin kryısında dağlar başlardı. Ondan
önce geniş çimenlikler. çayıriıklar
anımsryonım. Bir de bir dereyi. Duru. şıkır
şıkır akıp kentin içine girince kirlenen
Çatak Deresi'ni. Dedemle çeşmeleri,
hay rarJan dolaşırdık. Dedemin usanmadan
cksiğini. gediğini incekdiği çeşmeleı;
sarmçlardı bunlar." Ya dede evinın
bahçesine ne demelı? Bozkır emekçisi
annın ilk vurulduğu bademın çiçeği olur.
Hani, işveli bahara aldanan, o denli de
acelecı bademin beyaz üzenne kırmızı
oyalı çiçeği. O bahçedeki kovanlardan
leğen leğen bal kesilir güz yüzünü
gösterdımi...
Bademler toplanır, ağır geçecek kış
gecelerinde dedenin söyleşilerine çerez
olsun diye: "Mangal başı söyleşileri
olurdu. Aşağı yukan her gece evimiz dolar
boşatırdı. Bir yanda yüzük oynanır, bir
vanda dedem çocukluğundan, gençliğinden
anlatır. kırar geçirinn?'
Ya ev boşaldığında? O hoş, o konuşkan
insan birden perdesinı kapatıverirmiş:
"Benden başkasına karşı suskun. özeflikle
babaanneme karşı biraz sertti Kendince,
onun da nedenleri varth herhalde.
Anladığıma. babaannemin söylediğine
göre. sevmeden evlenmişti."
Dede. yüreğinin kuytusunda sakladığı
sevdayı torunu ile paylaşırmış:
14
Dedem o yaşta bfle dayısırun kızına,
Uhiye Eme'ye âşıktı. Elimden
tutup götürdüğü evlerden bir
tanesi onun eviydi. Uzun süre o
evde yatalak bir anne vanü.
Sonra öldü, Urviye Eme tek
başına kaldı. E\inin onanlacak
yeri mi var, komşusu ile tatsızhk
mı oldu. çarşıdan bir şey mi
istedi hemen yerine getirilir,
bövlece dedem söytenmedik bir
biçimdc aşkını belli ederdi. 14
yaşında evlenmek istemiş
onunla. Uhiye Eme varmamış.
Eve gittiğimizde yan yana bir
sedire oturuıiardı. Dedem yakın
durmaya çahşbkça. o kaçardı.
Urviye Eme, enfîye kutusunu
ortaya koyar, konuşur. sigara
içerlerdL Yazın çambğa bakan
pencere aralanırdı. Çam kokııhı
rüzgâriar eserdi hafif hatlf. Biz
öyle, üçümüz otunırduk."
Gülten Akın, "Zeynep" iken
adı. akranlanndan farklı bir
çocukluk geçirdiği kanısında:
"Çok güzel ve çok renkli bir
çocukluk geçirdim. Sürekli
onunım kollandL Dedemin ya
da başkalanmn 'Hanım, hatun'
demesinin dışında hatam.
eksiğim oiabildiği kadar örtülür,
kişiliğünin hoş taraflan
çıkanlırdı öne. Zeki bir
çocukmuşum. Hep şunu
anlaüriardı: Bir yaşıma
gebneden, benüz yürümeden
Gülten Akın lisede. (Ayakta duranlardan soldan 5., öğretmenin yanındaki)
tamamen konuşmuşum. Hoşlanmışlar
bundan."
Yere göğe sığmaz çocukluk artı özgürlük,
elde var sevimli haşanlık:
"O zaman lazlara pek Ldn verilmezdi. ama
ben çelik çomak oynardun oğlanlarla.
Farkım bu. Bana gözyumuluyordu.
Seslenirlerdi, 'Kızım yeter, ayıptır' diye
nkeden sonra da zaten ben oyunu bitirmek
üzere olurdum. MahaDede kizlar vanü.
Leyla. Fitnat, Mecla. Evcilik oynardık belki,
ama ben daha çok hareketü oyunlar
oynadığımı haüriıyorum. Dayı evieri vanh,
oralara giderdik. Çocuklar, yaşıtlanm
vanü bütün evlerde. Onlann bahçesinde
oynardık. Hoşgörülu, geniş insanlardı.
Nigar Yengenu bir bey kızıy dı. Cvey
anneannemin de yeğeni. Bize kendi çocuğu
gibi dav ranırdı.
Sanki kapah, gizli yerkri yoktu. O denli
çizmişliğinden söz edflirdL Okumuşluk öne
çıkanlırdı. Dayuanmın tavan arasındaki
bavuUannda kitaplar bulurdum.
DostoyevskL Tolstoy. klasikler. Nânm'u
Sabahattin Ali'yi çok erken tarudım."
Evin kadınlan cumhuriyetçı. Mne ve anne
Atatürk'e hayran.
Genç kadınlann saçlan, alagarson
kesiliyor, şapka giyiliyor. Görünüşteki
yansımalar böyle. Kültürde de okumaya
merak var
"'Bir yanı ik Anadolu'nun geçmiş kültürü.
öte yanıyla Atatürk'ün açtığı yoldan giren
Ban kültürü aikmi yakından etkilemiş.
Ben de böyle bir ortamın içine geünişim.
Bir \andan da dedem, arada bir. yan şaka
yan ckkü takılırdı: An. ah Atatürk.
kadınlan özgür. serbest bıraktı. Şimdi bize
karşı geJiyorlar. Eskiden böyle mi olurdu?"
Yozgat'tan anımsadığı en mutlu gün
•l
2.3 yaşmdaydım, ilkokula götürürlerdi beni. Amcam,
ilkokula başlamadan önce gittiğim bu okulun müdürüydü.
Masalann üzerine çıkanrlar, şiirler okuturlardı. Diğer
amcam da lise öğretmeni.
Ailede onlann okumuşluğundan, yazmışhğından,
çizmişliğinden söz edilirdi. Okumuşluk öne çıkanlırdı.
Dayılanmın tavan arasındaki bavullannda kitaplar
bulurdum. Dostoyevski, Tolstoy, klasikler.
Nâzım'ı, Sabahattin Ali'yi çok erken tanıdım.'
merakhydık ki dolaplar. sandıklar açdır,
bütün gjyecekler çıkanlırdı. Giyinirdik
büyüklerin elbiselerini filan. Varamaz
okiuğumu da söylemem gcrekir. İtiraf
etmekten utanıyorum, ama sokaktan
çpcuk çevirip dövdüğüm de olmuştur
hani."
Gülten Akın'ı. yaşıtı yumurcaklardan
ayıran kitaba düşkünlüğü, okumasıdır.
Pınl pınl karneler getirirmiş hep. Yaz
günlerinde anneye okunan Kerem ile Aslı,
Monte Kristo Kontu ile başlayan bır
serüven bu. Üstüne üstlük bir dede de
kitaplık müdürü. Halk öyküleri, destanlar,
babanın çok sevdiği, Yozgat'ta
öğretmenlik yapmış Sabahattin Ali'nin
kitaplan... Sayfalardakı gizler açılır: ~2-3
yaşınday dım, ilkokula götürürlerdi beni.
Amcam, ilkokula başlamadan önce
gittiğim bu okulun müdürüydü. Masalann
üzerine çıkanrlar, şiirler okuturlardı. Diğer
amcam da lise öğretmeni. Ailede onlann
okumuşluğundan, yazmışhğından.
hangisı? Şöyle anlatıyor Gülten Akın:
"'Dedemin akrabası olan bir aile vanh. Her
nedense aranuza soğukluk. küslük ginnişti.
Oysa. o ailede çok sevdiğim bir abla \ardı.
Çok da güzel babçeü, aviulu bir evleri
vardL Hep içime dert olurdu o eve
gidememek. Bir gün, o abia beni gizüce
evlerine götürmüştü. En mutlu olduğum
günlerden birisi odur işte_"
Küçük kızın türküsü değî$iyor
Gülten Akın. yıllar sonra yazdığı -Küçük
Kızın Türküsü" adlı şiirinde şöyle
diyecektir:
"Şimdi de onulmaz korkundur
Evde ekmeğin tükenmesi
l n biter. ekmek biter. gehin ödünçJer
Unutacak mısın yüreğim
Başın dönerdi sabahlan
Her aülan bomba bir parça
Vıyecek alır giderdi
Gülten Akın ilkokuida, (Onden ikinci sıra, soldan üçüncû, eti yanağında olan)
Ikinci Dünya Savaşı sutından geçti
Lnutacak mısın yüreğim''
Yozgat'taki on yıllık çocukluk geride
kalmıştır. Ankara. Baba Nurettin Bey.
"SaracoğhTnun kullan" denilenlerden.
Memur. Dışanda da içeride de savaş var.
Dışanda dünya savaşı sürüyor. içeride
ekmek: "Ikinci Dünya Savaşı. biz
Yozgat'tayken başlamıştı aslında. Ama
sıkmblannı Yozgat'ta, ortamımızda pek
hissetmiyorduk. Akrabalann bağından
bahçesinden geHrdi buğdayu üzümü.
bulgunı. Ekmek kıtlığını ise hiç çekmedik.
Fakat. 1942'de, Ankara'da başta ekmek,
her şey karneyle. Ayda ancak iki kik)
pirinç, üç kik) un. O kadar. Günde yanm
ekmekten fazlası yok. Yani dört kişilik bir
aile günde iki ekmek alabOiyor. Vetmiyor o
da. Araşbnhr, asker tayuu bulunurdu o
zamanlar. Ekmek 30 kunışa ise asker
tay mı 90 kunışa. Daha büyük, binu daha
sert, 4§ha kara siyah bir ekmekti. n,
Sabahlan çoğu kez kahvalosız çıkbğımız
olurdu evden. Okula gidiyorduk, öyle aç aç.
Oğlene kadar da bir şey yemeden
duruyorduk. Nasılsa alışıyordu insan.
Ankara'va ilk geldiğjmizde uzaktan
akrabamız olan iki kardeşin evlerinde
kiray la oturmuştuk. Biri konsolostu. O
evde üç çocuk vardı. Onlarla kara üzüme
dadanmıştık. Elimize geçen parayla gider
kara üzüm aurdık. Sabah akşam onu
yenfik."
Ankara'daki ilk ev Yahudi mahallesine
yakın, Denizciler Caddesı'ne komşuydu.
Daha sonra Hamamönü ile Ulucanlar'ın
orada, bir küçük çıkmaza taşındılar.
Gülten Akın için çocukluk gökkuşağının
her rengi taşıyan günleri bitmiştır. Kent
sıkıcı, kısır ve kurudur:
"Ankara'da en çok okulumu seviyordum.
Anafartalar'daki Atatürk İlkokuİu beşinci
suuftay dım. Öğretmenim çok îyiydi. Bir de
hemen fark ediküm. Arkalarda
oturuyordum, ön sıraya aldılar beni.
Yozgat'ta böyle bir şey olsaydı. doğal
sayılabilirdi. Çünkü orada herkes bizi
tanıyordu. Ama Ankara'daki bu özel ilgi,
epey moralimi yüksettmişti."
lÜc şiirler Cebeci Ortaokulu'nda
uç verir: "Oğretmen, bir kompozisyon
ödevi verdL Konu. tabiat Ben unurmuşum.
Herkesin ödevi var. benim yok. Hemen şiir
biçiminde dört satıria bir şeyler
yazrverdim. Oğretmen çok beğendL Ben de
tam anlamıyia ödev yapmamış olmaktan
vırtom.
İlk şiirim budur_"
Ardından anneye, babaya.
kardeşlere yaalan şiirler geldi. Lisede ise
daha çok taşlamalar ve mizahi
şiirler başladı. ".Ateya bir
döneme giriyonım demek Id"
diye tanımlıyor şimdilerde.
Sınıf dergilerine yazılan
ısmarlama, öğretmenlere.
onlann davraruşlarına yönelik
şiirlerle sürdü şairlik. Gülüyor,
o günleri anımsadıkça:
~ "Okulun resmi şairi ben—"
Lıseyle birlikte klasiklere ginş.
Lisedeki öğretmenlerim.
SamahatYaJkın'ı. Mualla
Anıl'ı ve özellikle de \ahit
Fuaüı'yı saygıyla,
sevgiyle anıyor. Kitaplar
getirirmışler, bir solukta okur
geri verirmiş. Sonra gençlik ve
üniversite.
Burada bitiyor Gülten Akın'ın
çocukluğuna ilişkin sözümüz.
Gülten Akın'ın bugününe
gelince. Yazılannda bulduk.
Yıllar önce sormuşlar,
yarutlamış:
"Hayaün ve doğanın benden
geçen şiirierini yaayorum..."
Omeğin şu şiiri:
Dünya uçurtmayla balonken
Kırmızı ve mavi tayfin bütün
renkkri
Sana zehir zından edenleri
Bağışiayacak mısın
Yarın: Mümtaz Soysal
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
AH Yüce'yle Tanilli
Günleri...
Ali Yûce, "Damar" dergisinin ocak sayısında, kapak-
ta "Mutsuzluk Gezegeni" şiirinı yazmış. Dostum Mus-
tafa Coşturoğlu, telefon etti:
- Ali Yüce'nin senden istekleri var, ne olur, onun is-
teklerini yerine getir! dedi.
Damar'ın ocak sayısı bana gelmemişti, nisan geldi
o yok. Coşturoğlu, dergiyi de göndermiş. Şöyle diyor
Ali Yüce "Mutsuzluk Gezegeni"nöe:
"Bir isteğin varmı diye I Telefonda sordu bana I Sö-
zü güleç yüzü güleç I Sanat akrabam Ekmekçi
Bu gezegende gökyüzü yok I Bir gökyüzü gönder
bana I Yıldızlan şsşı olmasın I Kör doğmasın güneşi
ayı I Kız yüzü gibi güleç olsun I Gelin mendili gibi in-
ce / Katlanıp cebe konsun.
Bir yeryüzü gönder bana I Dört mevsim bahar ol-
sun I Zeytin olsun bütün ağaçlar I Bütün kuşlar gü-
vercin I Bütün savaşlar banş olsun I Saksılara dikilme-
sin mutluluk I Herkes yaşamaya doysun.
Alo Ekmekçi / Bir dünya gönder bana I Kimse kim-
seyi yemesin I Öldürmesin insan insanı I Yediden yet- •
mişe herkesin I Karnı doysun yüzü gülsün I Çocuklar .
kediler gibi sokaklarda ö/mes/n.
Bir isteğım daha var senden I Tuvalet kâğıdı gön-
der bıraz I Demokrasinin altını sileceğim I Sayın eş-
şek buyurdular ki I Anırmak bır sanattır I Sayın sokak
kedileh I Haydin hep birağızdan I Siyaset miyavlaya-
lım"
Aylık kültür-sanat-edebıyat dergisi Damar yedi yıldır
çıkıyor. (Derginin yönetim yeri: Ozveren Sokak 3/8 De-
mirtepe / Ankara, telefonu: 0312 232 01 11, faks: Ay-
nı. Yıllık abonesi 1 milyon TL. Avrupa 50 DM, ABD 40
dolar.)
Derginin nisan sayısı Ali Yüce'ye ayrılmış. Ali Yüce,
dergide yaşamöyküsünü şöyle anlatıyor, özetle:
"1928'de Yayladağı'nın Hisarcık köyünde doğdum.
Doğar doğmaz başladı kavgam. 18 yaşıma dek köy-
de çobanlık, ırgatlık yaptım. Keçileri kurt boğdu, kötü
sözyedım, silleyedim. Birkilo unluk için sabahtan ak-
şama dek sırtımda taş çektim. Kök sürdüm kör kazma
ile.
Birhasırparçasının üstünde başladı öğrenimim. Öte
dünyayı kanş kanş dolaştım. Hatay Fransızlardan kur-
tanldığı zaman Atatürk u öğrendim. Yeni abece ile
köyümde açılan 'Gece Mektebi'nde tanıştım. Okuma
yazmayı öğrendim. Şapka giyme kampanyasında şap-
ka alacak 25 kuruşum olmadığı için çerçi kâğıdından
şapka yapıp giydim. Öte dünyadan kaçıp bu dünyaya
ayak bastım.
Hem davar güttüm hem ilkokulu dışardan bitirdim.
Düziçı Köy Enstitüsü'ne kaçarak gittım. Köyyerinden
oynadı. 'Molla Ali Gâvur yazılmış' diyerek hayıflandı-
lar. Şimdi de sürüp gıder bu hayıfianma. 'Eğer eski
mektebi okusaydı, şimdi büyük bir müftü olurdu. Ya-
zık ettı kendıne' diyerek acırlar. 1951 de Düzıçi Köy
Enstitüsü'nü bitirdim. Hatay'ın köylehnde, kasabala-
nnda on yıl ilkokul öğretmenliğı yaptım. Bıryandan da
on yıl boyunca boş zamanlanmda kendı kendime in-
gilizce öğrendim. 1961'de Gazi Eğitım Enstitüsü Ingi-
lizce Bölümü'nü dışardan bitirdim. 1977'de Antakya
Ticaret Lisasi Ingilizce öğretmeni iken emekliye aynl-
dım. Hemingway'/n ihtiyar Balıkçı romanını anımsa-
nm hep. Balıkçı, ölçüye gelmez korkunç bir çabayla
köpekbalığını yakalaytp kıyıya çıkanr ama, elinde yal- •
nızca balığın iskeleti kalıc Emekliye aynldığım zaman j
"Öe'n/m de etimde yaşattnh yalnızca iskeleti kalmıştı..."'
25 nisanda Damar dergisi yedi yaşını kutluyor. Bu ne-
denle o gün saat 18.30'da Harp-iş salonunda bir şö-1
len düzenlenıyor. Burada ıkı ozana, Ali Yüce ile genç
ozanlardan Aydın Şimşek'e "yazın emek ödülü" ve-
rilecek. Çankaya Belediye Başkanı Doğan Taşdeten'le
kültür danışmanı Nart Bozkurt a da plaket venlecek.
Izlence, oldukça zengin...
• • •
25 nisanda bir önemli toplantı daha var. Bu toplan-
tı Strasbourg'da. Konusu: "Türkıye'de aydınlanma gı-
rişimi - Dünü, bugünü, sorunlan." Düzenleyenler "Ser-
ver Tanilh'ye Saygı" diye yazmışlar çağrıya. Toplantı
iki gün sürüyor. Toplantının yapılacağı salon: "Salle
Fustel de Coulange, Üniversite des Sciences Huma-
ines, Palais Universitaire - Strasbourg." Toplantı saat
09.00'da, Albert Hamm'ın konuşmasıyla başlayacak.
Daha sonra Türk Etüdleri Enstitüsü Müdüru Paul Du-
mont, konuyu açıklayan bir konuşma yapacak. Üçün-
cü konuşmacı, "Vısa-vis" Derneği Başkanı Ragıp Ege.
İlk gün saat 09.30'da "Insana bakışlar" konusunda
irene Melikoff "Türkıye'de aydınlanma ve Bektaşılı-
ğin rolü"nü anlatacak. Onun arkasından Ithan Selçuk
konuşuyor. Onun konusu: "Türkiye Aydınlanması: Ye-
ni İnsan "\ yaratmak.
ilk günün konuşmacılan şöyle: Paul Dumont, Hü-
seyin Batuhan, Temour Mohidine, Bülent Tanör,
Ragıp Ege, François Georgeen, Fakir Baykurt, Ser-
ver Tanilli, İlber Ortaylı. İkıncı gun (cumartesi) bıldıri
sunacaklar da şöyle: Louis Bazin, Şirin Tekeli, Se-
mih Vaner, Ufuk Doğrusöz, Demir Ozlü, Ahmet Ok-
tay.
Çağnyı yollayan Server Tanilli, şunlan yazmış:
"Sevgili Ekmekçi,
Buralardan bir haber de işte bu. Bilvesile gözlerin-
den öper, sağlık ve afiyetler dilerim. Kendine iyi bak.
Hoşçakal şimdilik!..
Not: Dostlara selamlar; bu davetiye onlar içindir
de..."
B U L M A C A SEDAT YAŞÂYÂN
SOLDANSAĞA:
1/ Göllerde ve ba-
takhklarda yaşa-
yan küçük bir ör- „
dek cinsı. 2/ Öz- lL
su... Bazı yerlerde
kadınlann boydan
boya örtündükleri 4
çarşaf. 3/ Takım-
lar grubu... Bir
gosteri ya da top-
lantı binasındakı
dınlenme yeri. 4/
Bira yapmak için „
çimlendirılip ku- ö
rutularak hazırlan- g
mışarpa...Duman
lekesı. 5/ Bır şeyı yapma-
ya hazır.. Fütüvvet şeyhi.
6/ Fas'm plaka işareti...
"'—- Gündüz'': Ünlü yaza-
nmız... Satrançta bir taş. II 3
Dıl tutukluğu. 8/ Aldatma
işi. hile... Nesnerun gerçe-
ğine değıl, bıreyin düşünce
ve duygulanna dayanan. 9/ 6
Yalancı safran, papağan j
yemi gibi adlar da verilen
bırbıtki... Uğraş. °
YUKARIDAN AŞAĞI- 9
1/ Üzerine kebap edilmiş koyun, kuzu, dana ya da çeşitli kümes
haj^vanlan etı konarak yenen pilav. 2/ Hatay ilinde bir ırmak...
Kırgızlar'ın ünlü destanı. 3/ Yerin ıçınde, sıvı ya da hamur kı-
vamında uçucu gazlarla doymuş bulunan enyik... Yiğit, kahra-
man. 4/ Tümör... "Zaman, vakıt" anlamında verel sözcük. 5/
Işığı yansıtmakta kullanılan çeşıtlı bo\ ve biçimlerdeki yüzey-
ler 6/ Utanmaduygusu... Yeryüzü. II k.uynıksokumukemığı..
Küçük erkek kardeş. 8/ Ücret karşılığı ölünün arkasından ağ-
layan kadın... Birbirinin aynı olan iki şeyden her biri. 9/ Tek bir
sanatçınm tek bir çalgı\la \erdiğı konser.