Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 NİSAN 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOM
santral devrine
onay
• ANKARA (AA)-
Danıştay, Afşin-Elbistan (A)
Termik Santrairnın bazı
üniteleri ve sahalannın yap-
işlet-devret modeli
çerçevesinde, ERG-
YERBUND Elektrik
Üretim ve Ticaret AŞ'ye
devTedilmesi ve bu
şiıket ile üretilen enerjiyi
satın alacak TEAŞ arasında
20yılsüreli enerji satış
anlaşması yapılmasına
ilişkin Bakanlar Kurulu
karanrun ıptal istemini
reddetti. Danıştay 10.
Dairesi, Afşin Elbistan
Linyitleri Işletmesi'nde
çalışan Recep Akdaş isımli
işçinin, iptal istemini
sonuçlandırarak. yapılan
devir işleminin ılgili yasalara
aykın olmadığına karar
verdi.
Türk işçiler Suudi
Arabistan'a
gidiyop
• AıNKARA(AA)-
Türkiye'den yurtdışına
çahşmak üzere giden
işçilerin sayısı önceki yıllara
göre azalma gösteriyor. Iş ve
Işçi Bulma Kurumu'nun
verilerine göre, geçen yıl
yurtdışına çahşmak üzere
gönderilenlerin sayısı 40 bin
697 oldu. Bu rakam 1993'te
63 bin 244 ıken. 1994'te61
bınl45'e, 1995'tede 59bin
483'egerilemişti. 1996'da,
Türkiye'den en fazla işçi alan
ülke, 5 bin 635 kişi ile Suudı
.Arabistan oldu.
IMF ve Dünya
Bankası'mn
roleri tartışılıyor
• VVASHINGTON (AA) -
Uluslararası Para Fonu (IMF)
ve Dünya Bankası'mn,
çarşamba günü başlayacak
olan "Bahar Dönemi Yanyıl
Toplantılan'nda, bu ıki
kuruluşun uluslararası alanda
giderek zayıflayan rolleri
tartışılacak. Kalkınmakta
olan ülkelere özel sermaye
akışı, lOmisliartışla 1996'da
230 HiiJ^ar dolara ulaşırken,
IMF- v« Dünya Bankası
kanalıyla kullandınlan resmi
kalkınma yardımlannın yılda
sadece 50 mılyar dolarda
kaldığı konjonktürde, bu ikı
kuruluşun rollen enine
boyuna sorgulanacak.
Devlet Bakanı Söylemez, sonbaharda kredi karşılığı anlaşma yapılabileceğini belirtti
'IMF'yle anlaşma eyliile kaldı'
• Incelemelerini
tamamlayarak geçen hafta
içinde Türkiye'den aynlan
IMF heyetinin, kendisine
bir mektup bırakmadığını
belirten Söylemez,
"Görüşleri daha sonra, ay
sonunda ABD'de
yapılacak toplantının
ardından iletilecektir"
dedi.
ESRAYENER
ANKARA - Devlet Bakanı U-
fiık Söylemez, Uluslararası Para
Fonu (IMF) heyetinin, kendileri-
nin de görüşlerinın yer alacagı or-
ta vadeli ıstikrar programına des-
tek verebileceklerini açıkladığını
söyledi.
IMF'nın, siyasi iktidann prog-
ram için güvence vermesini koşul
olarak öne sürdüğunü kaydeden
Söylemez, "IMFııin anlaşma is-
temedigi haberkri doğru degil-
dir" dedı.
Söylemez, bayram tatili için
gittiği Nice'ten telefonla Cumhu-
riyet'e yaptığı değerlendirmede,
IMF'nin orta vadeli bir program
çerçevesinde anlaşmaya sıcak
Eğitim, saglık, tarım, altyapı projeleri desteklenecek
Dünya Bankası'ndan kredi
ANKARAAVASHINGTON
(AA) - Dünya Bankası'mn Ülke
Yardım Stratejisi (CAS)
çerçevesinde, Türkıye'de
yardım yapacağı öncelikli
sektörler belli oldu. Nisan ayı
başında Ankara'da biten CAS
toplannlannın sonucu Dünya
Bankası, Türkiye'de eğitim,
saglık, şehir altyapısımn
geliştirilmesi, tanm ve kırsal
kalkınmaya yönelik projeleri
öncelikli olarak destekleme
karan aldı. Mayıs ayında
Washington'da yapılacak
Dünya Bankası Genel
Kurulu'na sunulacak olan CAS
raporu öncesinde, nısan ayı
başında Ankara'ya gelen
Dünya Bankası Türkiye
Sonimlusu Kenneth Lay.
Hazine ve hükümet yetkilileri
ile görüştü. Daha önce DPT
tarafindan 7. Beş Yıllık
Kaüanma Planı çerçevesinde
belirlenen 20 öncelikli sektörün
en öncelikli olanlan
belirlenerek Dünya Bankası'na
sunuldu. Dünya Bankası.
gelecek üç yıl boyunca eğitim,
sağlık. şehir altyapısının
geliştirilmesi, kirsal kalkınma
ve tanm sektörlerindeki
projelen öncelikli olarak
destekleyecek. Bu sektörlerin,
Dünya Bankası portföyünde
bulunması sebebiyle,
yardımlardan daha kolay
faydalanabilecek sektörler
olduğu belirtiliyor. Dünya
Bankası, Türkiye'deki öncelikli
sektörlerin desteklenmesi
amacıyla, uygun koşullu ohnak
üzere, gelecek üç yıl için
Türkiye'ye 1.5 milyar dolar
(200 trilyon lira) kredi verecek.
Mayıs ayında Dünya Bankası
Genel Kurulu'na sunulacak
olan öncelikli sektörlerle ilgili
CAS raporu, kurulda
görüşüldükten sonra
Turkiye'ye gönderilecek ve
hükümet tarafindan
onaylanarak yürürlüğe girecek.
Dünya Bankası, enerji ve
teknoloji gibi alanlan da
destekleyecek.
bakmadığı, daha kısa vadeli ve
sert önlemler içerecek bir paket
istediği yönündeki haberlerin
doğru olmadığını savundu.
IMF'ye. hükümet politikası ola-
rak kamu çalışanlarının ücret ve
maaşlanndaki arüşlann enflasyo-
nun altında kalmayacağım, des-
tekleme alımlan ve esnafa düşük
faizli kredi politikasının sürdürü-
leceğini söylediklerini belirten
Söylemez, "IMF her zarnan sıkı
para potitikasından yanadır. An-
cak biz bunlan koşul olarak getir-
djk"dedi.
LMF'nin öncelikli önerisınin
vergi reformuyla gelirlerin arttı-
nlması ve kamu harcamalanmn
kısılması yönünde olduğunu be-
lirten Söylemez. bu çerçevede ge-
liştirilecek politikalarla bütçe
dengesinin sağlanacağım hükü-
met olarak da onayladıklannı an-
lattı. IMF'ye taslak halinde orta
vadeli bir program sunduklannı
söyleyen Söylemez. "Heyetteld-
ler, taslakhalindeki bu progranun
kendiJerinin önerileriyie de geliş-
tirilmesi ve siyasi iktidann deste-
ğjrün sağlanması durumunda ey-
lülayında kredi karşılığı bir anlaş-
ma vapılabikceğini befirttiler" de-
di. '
ABD'ye ay sonunda yapacağı
ziyaret sırasında IMF'nin üst yö-
netimiyle de görüşeceğini bildi-
ren Söylemez, "EVtFdeekonomi-
deld son 1 yıldaki geüşmeyi çok
olumlu buluyor" diye konuştu. ln-
celemelerini tamamlayarak hafta
içinde Türkiye'den aynlan IMF
heyetinin, kendisine bir mektup
bırakmadığını da belirten Söyle-
mez. "Görüşleri daha sonra, ay
sonunda ABD'de yapılacak top-
lantının ardından üetilecektir" de-
di. Dünya Bankasf ndan bir he-
yetin de mayıs ayında Turkiye'ye
gelerek özelleştirme programı
üzerinde görüşmelere başlayacağı
öğrenildi.
Fon uygulaması cazibeyi düşürdü
Serbestbölgeden kaçış
MLTLU GÜNEŞ SÖNMEZ
Türkiye'nin dış ticaretinde
önemli bir yeri olan serbest bölge-
lerin ekonomi içindeki payı giderek
artarken bu bölgelerden yuruşına çı-
kan ihraç kalemleri üzerinden alı-
nan bınde 5'lik fon, firmalann ka-
çışına neden oluyor. Geçen hafta-
larda Mersin Serbest Bölgesi'nden
bazı ihracatçı firmalann bu fon yü-
zünden aynldığı ve Dubai'ye gitti-
ği belırtildi. Yetkililer, şimdilik bü-
yük çaplı kaçışlann olmadığına, an-
cak bu fonun kaldınlmaması duru-
munda serbest bölgelerin cazibesi-
nin ortadan kalkabilecegine işaret
ediyorlar.
Serbest Bölgeleri Geliştirme Fo-
nu adıyla toplanan paralann ihracat-
çıyı kaçırması, Serbest Bölgeler Ge-
nel Müdürlüğü yetkililerimn fonun
kaldınlması yönünde yeni bir çalış-
ma başlatmasım da gündeme getir-
dı. Genel müdürlük, eylül ayında ya-
pılacak Dünya Serbest Bölgeler Bir-
liği (WEPZA) toplantısında bu ko-
nuyu özel olarak gündeme alacak
ve kaldınlması için öneride buluna-
cak. thracatçılann, kendilerinden
alınan binde 5'lik fonun kaldınlma-
sı yönünde uzun zamandtr dile ge-
tirdikleri talepleri, genel müdürlük
yetkililerince de haklı bulunuyor.
Serbest bölgelerden kaçışlann
başladığma dikkat çeken yetklililer,
"Bu fon kaldınlmazsa yabancı ser-
best bölgelere giden firmalann sayı-
sı artacaknr" uyansında bulunuyor-
lar. Serbest bölgelerde asıl amacın
ihracatı arttırmak olduğunu vurgu-
layan genel müdürlük yetkilileri,
* Yurtiçineyönelikocari dolaşondan
fon ahnabilir. ama yurtdışına çıkan
mallar üzerindenfonalmması ser-
best bölgelerin özünetersdüşer" yo-
rumunu yapıyorlar.
thracatçı firmalann bu fon yü-
zünden büyük kayıplar yaşadığını
ve uygulamanın serbest bölgeler
kavrammın özüne ters düştüğünü
kaydeden yetkililer, fonun kaldınl-
masının WEPZA toplantısında ele
alınacağını söylüyorlar.
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ /ERGÎN YILDIZOĞLU LONDRA
Medeniyetlerin Çatışması isimli
kitabında, Hıristiyan ve Müslüman
uygarlıklar arasındaki çatışmalann
gelecek yıllarda artacağını savunan
Prof. Huntington, Alman Parlamen-
tosu'nda bu konuda bir tartışmaya
katıldığı sırada (The Economist,
19/4/94) ortaya çıkan kriz, Avrupa ve
ABD'yi (Hıristiyan dünyasını), Müs-
lüman Iran'la karşı karşıya getirdi.
Bu ilginç rastlantı, Huntington'u
haklı çıkanr gibiyse de Iran'ın Rusya,
Çin ve hatta Suudi Arabistan'la ge-
liştirdiği ilişkiler, Yunanistan ile Rus-
ya arasında Bosna diplomasisinde
oluşan paralellikler, son yıllarda geli-
şen Türkiye-lsrail askeri yakınlaşma-
sı, çok daha karmaşık bir stratejik
satranç oyunu ile karşı karşıya kaldı-
ğımızı düşündürüyor.
10 nisanda bir Beriin mahkemesi,
dört Kürt siyasetçinin, 1992'de öl-
dürülmesiyle Iran hükümeti arasında
bir bağlantı olduğunu açıkladı. Son-
ra Alman Parlamentosu Iran'ı ulusla-
rarası yasaları ihlal etmekle suçladı.
Bu gelişmelere bağlı olarak Yuna-
nistan hariç, tüm Avrupa Birliği ülke-
leri, Iran'dan diplomatlannı geri çek-
tikleri sırada Dahran'da 19 Amerika-
lı askerin ölümüne yol açan patla-
madan (1996) dolayı Iranı'ı zan altı-
na sokabilecek bazı belgeler su yü-
züne çıkmaya başladı (Wall Street
Journal, 14/4/97). iran'a karşı bir
ABD askeri müdahalesi gündeme
geldi. Bu gelişmeler olurken Iran
Meclis Başkanı ve yaklaşan seçim-
lerin en güçlü başkan adayı (İran Fo-
cusMart-1997) Ali Ekber Matek
Nuri Rusya'yı ziyaret ediyor ve Du-
ma'da şeref konuğu oluyordu. Hem
Yeltsin hem de Duma Başkanı, Av-
rupa veABD'nin Iran'ı tecrit etme ça-
balarını kınadılar ve iran'la Rusya
arasındaki iyi ilişkilere dikkat çektiler.
(Financial Tımes, 17/4/97).
Iran kendine güvenli
Salman Rüşdü olayına (1989) ve
ABD'nin İran'a koyduğu ekonomik
ambargonun etkisizliğine bakan, Iran
yönetiminin Batı'nın "sert" tutumu-
nun, bu sefer de bir kuru gürültüden
öteye gidemeyeceğini düşünüyor.
Nitekim 1989'da diplomatik perso-
nelini geri çeken Avrupa ülkeleri az
sonra Almanya'nın baskısı ile "eleş-
tirel ilişki" prensibini benimseyerek
tekrar geri gelmişlerdi. ABD ambar-
gosu ıse Avrupa'dan ve de bölgede
ABD'nin yakın bağlaşığı olan Türki-
ye'den destek bulmamıştı. Şimdi
Doğu-Batı Ekseninde Iran
Batı ile tran arasındaki son sürtüşmeyte, bölgedeki jeopolitik dengeler giderek hassaslaşryor.
Rafsancani'nin "Batı zavallı bir naz-
lanma içinde".. "yine dizleri üzerin-
de ve onuru kınlmış bir şekilde geri
gelecekierdir" (The Economist
19/4/97) sözleri ve Ekber gazetesi-
nin "Batı, Iran'ın stratejik önemini
göz ardı edemez" tespiti çok haksız
olmayan bir özgüveni dile getiriyor.
Bazı gözlemciler ise bugün durumun
1989'dan farklı olduğunu ve ABD
ambargosuna karşı bir de Avru-
pa'dan, özellikle Iran için önemli bir
teknoloji transferi kaynağı olan Al-
manya'dan gelecek ekonomik bir
baskınm, çok daha etkili olacağını
savunuyorlar. Ancak Rafsancani'nin
işaret ettiği gibi Iran ekonomisi bu-
gün artık 1989'da Irak savaşı ertesin-
de olduğu gibi bir yıkım içinde değil.
Ekonomi 1996'da yüzde 5 büyüdü
ve enflasyon 1995'te yüzde 60'tan
1996'da yüzde 20'lere indi. Yüksek
fiyatlar ve güçlü talep yüzünden 15-
16 milyar dolara ulaşan petrol gelir-
leri, döviz rezervlerini 8-9 milyar do-
lara yükseltti ve dış borcun gerileye-
rek 20 milyar dolara inmesine ola-
nak sağladı. (Iran Focus Nisan
1997). Bu olumlu ekonomik eğilime
paralel olarak Iran rejimınde siyasi
istikrann da güçlendiğini düşündü-
ren gelişmeler var: Yüksek Danış-
ma Meclisi bütün siyasi fraksiyon-
ların liderlerinı içine alacak şekilde
genişletildi ve güçlendirildi; böylece
rejimin dış basınçlara direnci de art-
mış oldu. Diğer taraftan Iran üzerin-
de etkin bir ambargo uygulamanın fi-
yatının Batı, özellikle bir ekonomik
durgunlukta sürünen Avrupa için çok
yüksek olduğunu da ileri sürmek
mümkün. Önce akla, ambargonun
petrol fiyatlannı yüksefteceği, sonra
Iran'ın bir pazar olarak, özellikle Al-
manya açısından sahip olduğu bü-
yük öneme gelıyor. Halen Iran'da 170
Alman şirketi etkinlik gösteriyor ve
Iran'ın dış borcu içinde Almanya'nın
payı yüzde 20. Son olarak ABD hü-
kümetinin içinde "Iran'a karşı neya-
palım" sorusunun cevabına ilişkin
iyice açığa çıkmış olan görüş aynlık-
larını da (The VVashington Post
17/4/97) göz önüne aldığımızda, bu-
raya kadar özetlenen denklemin,
İran'a karşı sert ve eşgüdümlü birtu-
tum almayı zorlaştırdığını düşünebi-
liriz. Yıne de 19 askerin ölümüyte Iran
arasındaki bağlantı kesinleştiği tak-
dirde, ABD'nin tek başına da olsa bir
askeri operasyona girişmek zorunda
kalabileceğini düşünmek çok yanlış
olmaz.
Iran-Rusya-Çin üçgeni
Batı ile Iran arasındaki bu son sür-
tüşme, bölgedeki jeopolitik dengele-
rin giderek hassasiaştığını da düşün-
dürüyor.
Rusya, Çin ve Iran'la askeri ve ti-
cari ilişkilerini güçlendirirken Kafkas-
ya'da askeri etkinliğini hızla arttınyor.
Rusya Parlamentosu Savunma Ko-
mitesi Başkanı Lev Rokhin'in 1992-
1996 arasında, Ermenistan'a gön-
derilen silahlara (84 tank, 50 zırhlı
personel taşıyıcı, nükleer, konvensi-
yonel veya kimyasal başlık taşıyabi-
len füze sistemleri) ilişkin yaptığı
açıklamalar (The Wall Street Jour-
nal 10/04/97), bu silah transferinin
boyutlannın tahmin edilenden çok
daha geniş olduğunu ortaya koydu.
Diğer taraftan çeşitli kaynaklar,
Rusya ve Çin'in bir taraftan aralann-
daki sorunlan çözümler ve giderek
daha yakın askeri ve ekonomik ilişki
içine girerken diğer taraftan, biriikte
İran'a yüksek silah teknolojisi sattık-
lannı bildiriyoriar.
Özellikle Çin'in İran'a nükleer silah
teknolojisi sattığına ilişkin söylentiler
oldukça güçlü (Bakınız: Bulletin of
Atomic Scientists Cilt 51,17/07/95
ve VVashington Times 28/04/96).
Özetle Soğuk Savaş sonrası dönem-
de, gelişen Rusya Çin ilişkileri ve bu
iki ülkenin global jeopolitik hesapla-
rı içinde Iran'ın özel bir yeri oluşmuş
durumda.
Iran-Arap yakınlaşması
Diğer taraftan Iran'ın bölgede "Fi-
listin-lsrail banş sürecinin" aksa-
maya başladıktan sonra oluşan istik-
rarsızlığı kendi lehine kullanmak üze-
re yeni atılımlar içinde olduğu da gö-
rülüyor. Iran'ın bölgedeki Arap dev-
letleri, ama özellikle de Suudi Arabis-
tan'la ilişkilerini normalleştirmeye yö-
nelik inisiyatiflerinin, Israil'in Doğu
Kudüs'te yeni yerieşim yerleri inşa
etme girişimi ile çakışması ise ilginç
bir tesadüften öte bir öneme sahip.
Arap devletleri Israil'in tutumun-
dan, ABD'nin dolaylı da olsa Israil'e
verdiği destekten ve Filistin banş sü-
recinin tıkanmasından gittikçe daha
fazla rahatsız oluyorlar. ABD'nin
Iran'ı tecrit etmeye yönelik girişimle-
rinin bugüne kadar başansız kalmış
olması da ABD'nin bölgesel hege-
monyasına olan güveni zayıflatryor.
Arap devletlerinde tabandan gelen
radikal Müslüman muhalefetin ya-
rattığı basınç da bu rahatsızlığı derin-
leştiriyor.
Arap ülkeleri ABD ve Israil üzerin-
de yeni basınç yaratma yolları an-
yoriar.Sonuç: Iran-Arap yakınlaşma-
sı. Mart ayında Iran Dışişleri Bakanı
Velayeti, Müslüman ülkeleri kapsa-
yan resmi bir geziye, bir "güven ta-
zeleme turuna" çıktı, 20-24 mart ara-
sında Suudi Prensi Abdullah Bin
Abdül Aziz'le görüştü. Bunun arka-
sından 26 martta Riyad'da yapılan
Körfez Konseyi toplantısında Su-
udi Arabistan, Kuveyt, Katar, Bah-
reyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve
Oman, Iran'la ilişkileri geliştirmeye
hazır olduklarını açıkladılar.
30 martta, Arap Birliği Dışişleri
Bakanlan, daha önce Iran tarafin-
dan ileri sürülmüş olan "Israil'le /7/ş-
fe7er7dondum7a"önerisini benimse-
diler. Katar, 1997 Kasımı'nda Do-
ha'da toplanacak olan Ortadoğu
Ekonomi Zirvesi'ne Iran'ın da davet
edilmesini önerdi. Zirve, ABD tarafin-
dan bölgede banşı, ekonomik yol-
larla hızlandırmak için kurulmuş bir
örgüt.
Iran bölgede ileriye dönük önemli
jeopolitik adımlar atıyor. Buna karşı-
lık Yunanistan ile bir yumuşamaya
girmeye çabalayan, Israil'le askeri
ilişkilerini güçlendiren; Iran, Rusya,
Suriye gibi ülkelerie olan ilişkilerinde
ise belli bir soğuma yaşayan Türki-
ye'nin konumu ve rolü, bu jeopolitik
şekillenme içinde ilginç boyutlar ka-
zanmaya başlamış gibi görünüyor.
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Dışsal ile İçsel
Ekonomiden iç ve dış politikaya uzanan uzun
çizgide, nelerin ülke içi sorun; nelerin de yabancı-
ların kanşmasına açık ya da dışsal olduğu, sürek-
li tartışılır.
Çoğu kez bu iki alan, içsel ile dışsal, ülkeyi yö-
netenlerce bilinçli bir biçimde birbirine kanştırılır.
Daha doğrusu, ülkeyi yönetenlerin çözmesi gere-
ken sorunlar dışarıya "ihale" edilir; evrensel konu-
lar da bizim en kutsal, ulusal iç işimiz biçiminde
gösterilmek istenir.
•••
Bu "kasıtlı çelişkili tutumun" ömekleri çok.
Önce ekonomiye ilişkin kimi noktalara değine-
lim. Yıllardır IMF ve Dünya Bankası, Tükiye ekono-
misinin değişik açılardan da olsa neredeyse tüm
yönlerini beliriiyor. Çiftçiye dağıtılacak kredilerin ta-
vanından kamu çalışanlannın maaş ve ücretlerinin
artış oranına, hayvancılık yatırımlanndan SSK'nin
ya da Maliye Bakanlığı'nın yeniden yapılanmasına,
yıllık ekonomik büyüme oranından dış ticaret ve
bütçe gelişmelerine değin hemen her konuda so-
mut öneriler yapıyorlar? Öneri yapmakla kalmıyor,
önerilerine kesinkes uyulmasını, tersine davranılır-
sa bunun yaptınmının dışandan borç bulamamak
anlamına geleceğini açık-seçik vurguluyorlar.
Ülkeyi yönetenleregöre bu "kanşmalann" hiçbi-
ri "iç işlerimize" karışmak anlamına gelmiyor. Da-
ha doğrusu bu ulusal ekonomik değişkenlerin dü-
zeyini ve niteliğini başkalannın saptaması hükü-
met edenlerce "olağan" karşılanıyor.
Daha da ağır davranışlar sergiliyor yabancılar; bu
yıiın ilk üç ayının bütçe açığının 415 trilyon lira ol-
duğunu vurgulayarak, "Bütçemizin gelirgiderieşit-
lendi, denkbütçeye ulaştık" diyen bu ülkenin Baş-
bakanı'nı açıkça "yalancı" çıkanyor. Bu durum ya-
bancılann içişlerimize kanşmasına karşı çıkan bi-
zim "milliyetçi ve mukaddesatçıların" ağırına git-
miyor; yabancıların kendilerine düpedüz yalancı
demeierinden gocunmuyoriar.
• • •
Başka bir şey oluyor. Evrensel değerler, ulusla-
rarası anlaşmalara dayalı temel insan haklan söz
konusu olunca, ülkeyi yönetenler "Bu konu içişle-
rimizi ilgilendirir, siz kanşamazsınız" diye kestirip
artıyor.
Kadın erkek eşitliği ilkesi, çok evliliğe izin veril-
memesinı gerektirir; gözaltında öldürmeler, işken-
ce, düşünceleri nedeniyle insanlann hapsedilme-
si konularındaki "yasaklar", çağımızda tüm insan-
lığın benimsediği ve kaynağını evrensel sözleşme-
lerden alan ilke ve kurallardır.
Bunlar yalnız bizi ilgilendirir, dışandan kimseyi
karıştırmayız savı, ilkel, tutarsız ve çelişkilidir. Çün-
kü burada söz konusu olan ülkeyi yöneten kimile-
rinin "uçkuru" ya da kanlannın sayısı değildir; so-
run bu davranışlann en temel insan haklanna, ev-
rensel insan eşitliği kurallanna ve ülkede geçerii ya-
salara uygun olmadığıdır.
Bu konulara yabancıların karışmamasını sağla-
manın bir tek yolu vardır, o da evrensel insan hak-
lannın ve çağdaş hukuk kurallannın kesintisiz uy-
gulanmasını sağîamaktır. Ülkeyi bu "ilkellik ayıpla-
nndan" bir an önce kurtarmaktır; yoksa işkence ve
ölümlerin üstüne oturarak "siz kanşrnayın " demek
değil.
• • •
Çelişki, evrensel olanı içsel; ulusal ya da yerii çö-
zümü gerekeni dışsal almaktır. Hükümetin sürük-
lendiği büyük yanlışlardan biri de budur. Başta eko-
nomi olmak üzere yerii çözümü gereken sorunla-
rın çözümünü dış güçlere yüklemek, yöneticileri
sorumluluktan kurtarmaz.
Ülkeyi yönetenler, toplumda yaşanan tüm olum-
suzluklann ve kötülüklerin ana nedeninin dış güç-
ler olduğunu sürekli olarak öne sürüyor. Çoğu kez
açık-seçik tanımlanmayan bu dış düşmanlann bu
ülkeyi yıkmak için uğraştığını öne sürmenin, hükü-
met eden\erin"yetersizliklerini örtmek'ten başka
bir anlamı yoktur.
Bu ülkenin ekonomisini "batıranlan" bu ülkeyi
yönetenlerin dışında aramak tümüyle yanlıştır. Asıl
içselleştirilmesi gereken budur; yoksa "uçkur ve
türban", işleyeni bulunmayan öldürmeler ve işken-
ce içseldir, ekonomik sorunlar dışsaldır gibi saç-
malıklaria bunalımlı yıllar sürer gider.
Bu yıl 45 bin ton ithalat yapılacak
Yunanistan, Türkiye
için 'pamıık' ekiyor
• Türkiye'nin Ege Bölgesi'nde pamuk ithalatında
Yunanistan başı çekiyor. Izmir Ticaret Borsası
Başkan Vekili Şadi Katırcıoğlu, Yunanistan'daki
siyasi yumuşamanın nedenini, Türkiye'nin bu
ülkeden pamuk itha! eönesine bağladı.
lZTB'deMERİHAK
İZMİR - Izmir Ticaret
Borsası Yönetim Kurulu
Başkan Vekili Şadi Kadrcı-
o^u, Yunanistan'la Türki-
ye arasında son aylarda ya-
şanan yumuşamanın altında
ekonomik çıkar yattığını
söyledi. Yunanistan'ın,
Türkiye'nin pamuk ihtiya-
cını karşılamak için üretı-
mini arttırmaya başladığma
dikkat çeken Katırcıoğlu,
bu yıl bu ülkeden 45 bin ton
dolayında pamuk alınacağı-
nı dile getirdi.
Ege Bölgesfnde yeni pa-
muk türleri arayışlarının
hızlandığı bugünlerde, Tür-
kiye'nin geçen ekim döne-
minde yaşadığı olumsuz-
luklar yüzünden ihtiyacı
olan kaliteli pamuğu yurtdı-
şında aramaya başlaması bu
pazarlan da hareketlendir-
di. 1997"de yaklaşık 250 bin
ton pamuk ithal etmesi bek-
lenen Türk ahcının. özellik-
le kaliteli pamuğa yönelme-
sı dış satıcılann gözünün de
Turkiye'ye çevrilmesine
neden oldu.
Türkiye'nin pamuk itha-
latında Ege'de özellikle Yu-
nanistan başı çekiyor. Son
üretim yılında yaşanan
olumsuzluklan vurgulayan
Katırcıoğlu. bunun sonucu
olarak ithalat yolunun açıl-
dığını söyledi.
Ege pamuğu fîyatlannın
arhnasının da ithalatı yo-
ğunlaştırdığını ve bunun ar-
nk piyasada bir denge unsu-
ru haline geldiğini bildiren
Katırcıoğlu şu açıklamalan
yaptı:
"Serbest piyasa içindeki
ülkeler arasında artık al-
mak sarmak çok kola> laşü.
Ömcgin Yunanistan bizim
arka bahçemiz haline geldi.
Yunanistan politikasındaki
srvasi yumuşamanın teme-
linde de bu yabyor. ^'unan-
h, AB'den kâo başına ahyor
primini. ürününü Turki-
ye'ye sanyor. Şimdi Alman-
ya'da, 1taiya'da, Ingiltere'de
arük kaba sayılabilecek ku-
maş üretimi,Türkiye'de bû-
yük bovutiarda yatıruna
geçmiş. Işte Yunanistan için
bumunun ucundaki pazar.
Bir gûn içiııdeen az 10ajan,
simsar Yunan pazannda
dolaşıyor. Neden bu aşama-
da adamlar siyastti gerip,
bu ekonomik pazan kacır-
suılar?"
Yunanistan'ın Türkiye
pazaruu görmesinin arduı-
dan pamuk üretimini 350
bin tona çıkardığını savu-
nan Katırcıoğlu, geçen yıl-
larda, yıllık 35 bin ton civa-
rtnda olan ithalatm bu yıl 45
bin ton dolayında gerçekle-
şeceğini dile getirdi.