23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 NİSAN 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOM santral devrine onay • ANKARA (AA)- Danıştay, Afşin-Elbistan (A) Termik Santrairnın bazı üniteleri ve sahalannın yap- işlet-devret modeli çerçevesinde, ERG- YERBUND Elektrik Üretim ve Ticaret AŞ'ye devTedilmesi ve bu şiıket ile üretilen enerjiyi satın alacak TEAŞ arasında 20yılsüreli enerji satış anlaşması yapılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu karanrun ıptal istemini reddetti. Danıştay 10. Dairesi, Afşin Elbistan Linyitleri Işletmesi'nde çalışan Recep Akdaş isımli işçinin, iptal istemini sonuçlandırarak. yapılan devir işleminin ılgili yasalara aykın olmadığına karar verdi. Türk işçiler Suudi Arabistan'a gidiyop • AıNKARA(AA)- Türkiye'den yurtdışına çahşmak üzere giden işçilerin sayısı önceki yıllara göre azalma gösteriyor. Iş ve Işçi Bulma Kurumu'nun verilerine göre, geçen yıl yurtdışına çahşmak üzere gönderilenlerin sayısı 40 bin 697 oldu. Bu rakam 1993'te 63 bin 244 ıken. 1994'te61 bınl45'e, 1995'tede 59bin 483'egerilemişti. 1996'da, Türkiye'den en fazla işçi alan ülke, 5 bin 635 kişi ile Suudı .Arabistan oldu. IMF ve Dünya Bankası'mn roleri tartışılıyor • VVASHINGTON (AA) - Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası'mn, çarşamba günü başlayacak olan "Bahar Dönemi Yanyıl Toplantılan'nda, bu ıki kuruluşun uluslararası alanda giderek zayıflayan rolleri tartışılacak. Kalkınmakta olan ülkelere özel sermaye akışı, lOmisliartışla 1996'da 230 HiiJ^ar dolara ulaşırken, IMF- v« Dünya Bankası kanalıyla kullandınlan resmi kalkınma yardımlannın yılda sadece 50 mılyar dolarda kaldığı konjonktürde, bu ikı kuruluşun rollen enine boyuna sorgulanacak. Devlet Bakanı Söylemez, sonbaharda kredi karşılığı anlaşma yapılabileceğini belirtti 'IMF'yle anlaşma eyliile kaldı' • Incelemelerini tamamlayarak geçen hafta içinde Türkiye'den aynlan IMF heyetinin, kendisine bir mektup bırakmadığını belirten Söylemez, "Görüşleri daha sonra, ay sonunda ABD'de yapılacak toplantının ardından iletilecektir" dedi. ESRAYENER ANKARA - Devlet Bakanı U- fiık Söylemez, Uluslararası Para Fonu (IMF) heyetinin, kendileri- nin de görüşlerinın yer alacagı or- ta vadeli ıstikrar programına des- tek verebileceklerini açıkladığını söyledi. IMF'nın, siyasi iktidann prog- ram için güvence vermesini koşul olarak öne sürdüğunü kaydeden Söylemez, "IMFııin anlaşma is- temedigi haberkri doğru degil- dir" dedı. Söylemez, bayram tatili için gittiği Nice'ten telefonla Cumhu- riyet'e yaptığı değerlendirmede, IMF'nin orta vadeli bir program çerçevesinde anlaşmaya sıcak Eğitim, saglık, tarım, altyapı projeleri desteklenecek Dünya Bankası'ndan kredi ANKARAAVASHINGTON (AA) - Dünya Bankası'mn Ülke Yardım Stratejisi (CAS) çerçevesinde, Türkıye'de yardım yapacağı öncelikli sektörler belli oldu. Nisan ayı başında Ankara'da biten CAS toplannlannın sonucu Dünya Bankası, Türkiye'de eğitim, saglık, şehir altyapısımn geliştirilmesi, tanm ve kırsal kalkınmaya yönelik projeleri öncelikli olarak destekleme karan aldı. Mayıs ayında Washington'da yapılacak Dünya Bankası Genel Kurulu'na sunulacak olan CAS raporu öncesinde, nısan ayı başında Ankara'ya gelen Dünya Bankası Türkiye Sonimlusu Kenneth Lay. Hazine ve hükümet yetkilileri ile görüştü. Daha önce DPT tarafindan 7. Beş Yıllık Kaüanma Planı çerçevesinde belirlenen 20 öncelikli sektörün en öncelikli olanlan belirlenerek Dünya Bankası'na sunuldu. Dünya Bankası. gelecek üç yıl boyunca eğitim, sağlık. şehir altyapısının geliştirilmesi, kirsal kalkınma ve tanm sektörlerindeki projelen öncelikli olarak destekleyecek. Bu sektörlerin, Dünya Bankası portföyünde bulunması sebebiyle, yardımlardan daha kolay faydalanabilecek sektörler olduğu belirtiliyor. Dünya Bankası, Türkiye'deki öncelikli sektörlerin desteklenmesi amacıyla, uygun koşullu ohnak üzere, gelecek üç yıl için Türkiye'ye 1.5 milyar dolar (200 trilyon lira) kredi verecek. Mayıs ayında Dünya Bankası Genel Kurulu'na sunulacak olan öncelikli sektörlerle ilgili CAS raporu, kurulda görüşüldükten sonra Turkiye'ye gönderilecek ve hükümet tarafindan onaylanarak yürürlüğe girecek. Dünya Bankası, enerji ve teknoloji gibi alanlan da destekleyecek. bakmadığı, daha kısa vadeli ve sert önlemler içerecek bir paket istediği yönündeki haberlerin doğru olmadığını savundu. IMF'ye. hükümet politikası ola- rak kamu çalışanlarının ücret ve maaşlanndaki arüşlann enflasyo- nun altında kalmayacağım, des- tekleme alımlan ve esnafa düşük faizli kredi politikasının sürdürü- leceğini söylediklerini belirten Söylemez, "IMF her zarnan sıkı para potitikasından yanadır. An- cak biz bunlan koşul olarak getir- djk"dedi. LMF'nin öncelikli önerisınin vergi reformuyla gelirlerin arttı- nlması ve kamu harcamalanmn kısılması yönünde olduğunu be- lirten Söylemez. bu çerçevede ge- liştirilecek politikalarla bütçe dengesinin sağlanacağım hükü- met olarak da onayladıklannı an- lattı. IMF'ye taslak halinde orta vadeli bir program sunduklannı söyleyen Söylemez. "Heyetteld- ler, taslakhalindeki bu progranun kendiJerinin önerileriyie de geliş- tirilmesi ve siyasi iktidann deste- ğjrün sağlanması durumunda ey- lülayında kredi karşılığı bir anlaş- ma vapılabikceğini befirttiler" de- di. ' ABD'ye ay sonunda yapacağı ziyaret sırasında IMF'nin üst yö- netimiyle de görüşeceğini bildi- ren Söylemez, "EVtFdeekonomi- deld son 1 yıldaki geüşmeyi çok olumlu buluyor" diye konuştu. ln- celemelerini tamamlayarak hafta içinde Türkiye'den aynlan IMF heyetinin, kendisine bir mektup bırakmadığını da belirten Söyle- mez. "Görüşleri daha sonra, ay sonunda ABD'de yapılacak top- lantının ardından üetilecektir" de- di. Dünya Bankasf ndan bir he- yetin de mayıs ayında Turkiye'ye gelerek özelleştirme programı üzerinde görüşmelere başlayacağı öğrenildi. Fon uygulaması cazibeyi düşürdü Serbestbölgeden kaçış MLTLU GÜNEŞ SÖNMEZ Türkiye'nin dış ticaretinde önemli bir yeri olan serbest bölge- lerin ekonomi içindeki payı giderek artarken bu bölgelerden yuruşına çı- kan ihraç kalemleri üzerinden alı- nan bınde 5'lik fon, firmalann ka- çışına neden oluyor. Geçen hafta- larda Mersin Serbest Bölgesi'nden bazı ihracatçı firmalann bu fon yü- zünden aynldığı ve Dubai'ye gitti- ği belırtildi. Yetkililer, şimdilik bü- yük çaplı kaçışlann olmadığına, an- cak bu fonun kaldınlmaması duru- munda serbest bölgelerin cazibesi- nin ortadan kalkabilecegine işaret ediyorlar. Serbest Bölgeleri Geliştirme Fo- nu adıyla toplanan paralann ihracat- çıyı kaçırması, Serbest Bölgeler Ge- nel Müdürlüğü yetkililerimn fonun kaldınlması yönünde yeni bir çalış- ma başlatmasım da gündeme getir- dı. Genel müdürlük, eylül ayında ya- pılacak Dünya Serbest Bölgeler Bir- liği (WEPZA) toplantısında bu ko- nuyu özel olarak gündeme alacak ve kaldınlması için öneride buluna- cak. thracatçılann, kendilerinden alınan binde 5'lik fonun kaldınlma- sı yönünde uzun zamandtr dile ge- tirdikleri talepleri, genel müdürlük yetkililerince de haklı bulunuyor. Serbest bölgelerden kaçışlann başladığma dikkat çeken yetklililer, "Bu fon kaldınlmazsa yabancı ser- best bölgelere giden firmalann sayı- sı artacaknr" uyansında bulunuyor- lar. Serbest bölgelerde asıl amacın ihracatı arttırmak olduğunu vurgu- layan genel müdürlük yetkilileri, * Yurtiçineyönelikocari dolaşondan fon ahnabilir. ama yurtdışına çıkan mallar üzerindenfonalmması ser- best bölgelerin özünetersdüşer" yo- rumunu yapıyorlar. thracatçı firmalann bu fon yü- zünden büyük kayıplar yaşadığını ve uygulamanın serbest bölgeler kavrammın özüne ters düştüğünü kaydeden yetkililer, fonun kaldınl- masının WEPZA toplantısında ele alınacağını söylüyorlar. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ /ERGÎN YILDIZOĞLU LONDRA Medeniyetlerin Çatışması isimli kitabında, Hıristiyan ve Müslüman uygarlıklar arasındaki çatışmalann gelecek yıllarda artacağını savunan Prof. Huntington, Alman Parlamen- tosu'nda bu konuda bir tartışmaya katıldığı sırada (The Economist, 19/4/94) ortaya çıkan kriz, Avrupa ve ABD'yi (Hıristiyan dünyasını), Müs- lüman Iran'la karşı karşıya getirdi. Bu ilginç rastlantı, Huntington'u haklı çıkanr gibiyse de Iran'ın Rusya, Çin ve hatta Suudi Arabistan'la ge- liştirdiği ilişkiler, Yunanistan ile Rus- ya arasında Bosna diplomasisinde oluşan paralellikler, son yıllarda geli- şen Türkiye-lsrail askeri yakınlaşma- sı, çok daha karmaşık bir stratejik satranç oyunu ile karşı karşıya kaldı- ğımızı düşündürüyor. 10 nisanda bir Beriin mahkemesi, dört Kürt siyasetçinin, 1992'de öl- dürülmesiyle Iran hükümeti arasında bir bağlantı olduğunu açıkladı. Son- ra Alman Parlamentosu Iran'ı ulusla- rarası yasaları ihlal etmekle suçladı. Bu gelişmelere bağlı olarak Yuna- nistan hariç, tüm Avrupa Birliği ülke- leri, Iran'dan diplomatlannı geri çek- tikleri sırada Dahran'da 19 Amerika- lı askerin ölümüne yol açan patla- madan (1996) dolayı Iranı'ı zan altı- na sokabilecek bazı belgeler su yü- züne çıkmaya başladı (Wall Street Journal, 14/4/97). iran'a karşı bir ABD askeri müdahalesi gündeme geldi. Bu gelişmeler olurken Iran Meclis Başkanı ve yaklaşan seçim- lerin en güçlü başkan adayı (İran Fo- cusMart-1997) Ali Ekber Matek Nuri Rusya'yı ziyaret ediyor ve Du- ma'da şeref konuğu oluyordu. Hem Yeltsin hem de Duma Başkanı, Av- rupa veABD'nin Iran'ı tecrit etme ça- balarını kınadılar ve iran'la Rusya arasındaki iyi ilişkilere dikkat çektiler. (Financial Tımes, 17/4/97). Iran kendine güvenli Salman Rüşdü olayına (1989) ve ABD'nin İran'a koyduğu ekonomik ambargonun etkisizliğine bakan, Iran yönetiminin Batı'nın "sert" tutumu- nun, bu sefer de bir kuru gürültüden öteye gidemeyeceğini düşünüyor. Nitekim 1989'da diplomatik perso- nelini geri çeken Avrupa ülkeleri az sonra Almanya'nın baskısı ile "eleş- tirel ilişki" prensibini benimseyerek tekrar geri gelmişlerdi. ABD ambar- gosu ıse Avrupa'dan ve de bölgede ABD'nin yakın bağlaşığı olan Türki- ye'den destek bulmamıştı. Şimdi Doğu-Batı Ekseninde Iran Batı ile tran arasındaki son sürtüşmeyte, bölgedeki jeopolitik dengeler giderek hassaslaşryor. Rafsancani'nin "Batı zavallı bir naz- lanma içinde".. "yine dizleri üzerin- de ve onuru kınlmış bir şekilde geri gelecekierdir" (The Economist 19/4/97) sözleri ve Ekber gazetesi- nin "Batı, Iran'ın stratejik önemini göz ardı edemez" tespiti çok haksız olmayan bir özgüveni dile getiriyor. Bazı gözlemciler ise bugün durumun 1989'dan farklı olduğunu ve ABD ambargosuna karşı bir de Avru- pa'dan, özellikle Iran için önemli bir teknoloji transferi kaynağı olan Al- manya'dan gelecek ekonomik bir baskınm, çok daha etkili olacağını savunuyorlar. Ancak Rafsancani'nin işaret ettiği gibi Iran ekonomisi bu- gün artık 1989'da Irak savaşı ertesin- de olduğu gibi bir yıkım içinde değil. Ekonomi 1996'da yüzde 5 büyüdü ve enflasyon 1995'te yüzde 60'tan 1996'da yüzde 20'lere indi. Yüksek fiyatlar ve güçlü talep yüzünden 15- 16 milyar dolara ulaşan petrol gelir- leri, döviz rezervlerini 8-9 milyar do- lara yükseltti ve dış borcun gerileye- rek 20 milyar dolara inmesine ola- nak sağladı. (Iran Focus Nisan 1997). Bu olumlu ekonomik eğilime paralel olarak Iran rejimınde siyasi istikrann da güçlendiğini düşündü- ren gelişmeler var: Yüksek Danış- ma Meclisi bütün siyasi fraksiyon- ların liderlerinı içine alacak şekilde genişletildi ve güçlendirildi; böylece rejimin dış basınçlara direnci de art- mış oldu. Diğer taraftan Iran üzerin- de etkin bir ambargo uygulamanın fi- yatının Batı, özellikle bir ekonomik durgunlukta sürünen Avrupa için çok yüksek olduğunu da ileri sürmek mümkün. Önce akla, ambargonun petrol fiyatlannı yüksefteceği, sonra Iran'ın bir pazar olarak, özellikle Al- manya açısından sahip olduğu bü- yük öneme gelıyor. Halen Iran'da 170 Alman şirketi etkinlik gösteriyor ve Iran'ın dış borcu içinde Almanya'nın payı yüzde 20. Son olarak ABD hü- kümetinin içinde "Iran'a karşı neya- palım" sorusunun cevabına ilişkin iyice açığa çıkmış olan görüş aynlık- larını da (The VVashington Post 17/4/97) göz önüne aldığımızda, bu- raya kadar özetlenen denklemin, İran'a karşı sert ve eşgüdümlü birtu- tum almayı zorlaştırdığını düşünebi- liriz. Yıne de 19 askerin ölümüyte Iran arasındaki bağlantı kesinleştiği tak- dirde, ABD'nin tek başına da olsa bir askeri operasyona girişmek zorunda kalabileceğini düşünmek çok yanlış olmaz. Iran-Rusya-Çin üçgeni Batı ile Iran arasındaki bu son sür- tüşme, bölgedeki jeopolitik dengele- rin giderek hassasiaştığını da düşün- dürüyor. Rusya, Çin ve Iran'la askeri ve ti- cari ilişkilerini güçlendirirken Kafkas- ya'da askeri etkinliğini hızla arttınyor. Rusya Parlamentosu Savunma Ko- mitesi Başkanı Lev Rokhin'in 1992- 1996 arasında, Ermenistan'a gön- derilen silahlara (84 tank, 50 zırhlı personel taşıyıcı, nükleer, konvensi- yonel veya kimyasal başlık taşıyabi- len füze sistemleri) ilişkin yaptığı açıklamalar (The Wall Street Jour- nal 10/04/97), bu silah transferinin boyutlannın tahmin edilenden çok daha geniş olduğunu ortaya koydu. Diğer taraftan çeşitli kaynaklar, Rusya ve Çin'in bir taraftan aralann- daki sorunlan çözümler ve giderek daha yakın askeri ve ekonomik ilişki içine girerken diğer taraftan, biriikte İran'a yüksek silah teknolojisi sattık- lannı bildiriyoriar. Özellikle Çin'in İran'a nükleer silah teknolojisi sattığına ilişkin söylentiler oldukça güçlü (Bakınız: Bulletin of Atomic Scientists Cilt 51,17/07/95 ve VVashington Times 28/04/96). Özetle Soğuk Savaş sonrası dönem- de, gelişen Rusya Çin ilişkileri ve bu iki ülkenin global jeopolitik hesapla- rı içinde Iran'ın özel bir yeri oluşmuş durumda. Iran-Arap yakınlaşması Diğer taraftan Iran'ın bölgede "Fi- listin-lsrail banş sürecinin" aksa- maya başladıktan sonra oluşan istik- rarsızlığı kendi lehine kullanmak üze- re yeni atılımlar içinde olduğu da gö- rülüyor. Iran'ın bölgedeki Arap dev- letleri, ama özellikle de Suudi Arabis- tan'la ilişkilerini normalleştirmeye yö- nelik inisiyatiflerinin, Israil'in Doğu Kudüs'te yeni yerieşim yerleri inşa etme girişimi ile çakışması ise ilginç bir tesadüften öte bir öneme sahip. Arap devletleri Israil'in tutumun- dan, ABD'nin dolaylı da olsa Israil'e verdiği destekten ve Filistin banş sü- recinin tıkanmasından gittikçe daha fazla rahatsız oluyorlar. ABD'nin Iran'ı tecrit etmeye yönelik girişimle- rinin bugüne kadar başansız kalmış olması da ABD'nin bölgesel hege- monyasına olan güveni zayıflatryor. Arap devletlerinde tabandan gelen radikal Müslüman muhalefetin ya- rattığı basınç da bu rahatsızlığı derin- leştiriyor. Arap ülkeleri ABD ve Israil üzerin- de yeni basınç yaratma yolları an- yoriar.Sonuç: Iran-Arap yakınlaşma- sı. Mart ayında Iran Dışişleri Bakanı Velayeti, Müslüman ülkeleri kapsa- yan resmi bir geziye, bir "güven ta- zeleme turuna" çıktı, 20-24 mart ara- sında Suudi Prensi Abdullah Bin Abdül Aziz'le görüştü. Bunun arka- sından 26 martta Riyad'da yapılan Körfez Konseyi toplantısında Su- udi Arabistan, Kuveyt, Katar, Bah- reyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Oman, Iran'la ilişkileri geliştirmeye hazır olduklarını açıkladılar. 30 martta, Arap Birliği Dışişleri Bakanlan, daha önce Iran tarafin- dan ileri sürülmüş olan "Israil'le /7/ş- fe7er7dondum7a"önerisini benimse- diler. Katar, 1997 Kasımı'nda Do- ha'da toplanacak olan Ortadoğu Ekonomi Zirvesi'ne Iran'ın da davet edilmesini önerdi. Zirve, ABD tarafin- dan bölgede banşı, ekonomik yol- larla hızlandırmak için kurulmuş bir örgüt. Iran bölgede ileriye dönük önemli jeopolitik adımlar atıyor. Buna karşı- lık Yunanistan ile bir yumuşamaya girmeye çabalayan, Israil'le askeri ilişkilerini güçlendiren; Iran, Rusya, Suriye gibi ülkelerie olan ilişkilerinde ise belli bir soğuma yaşayan Türki- ye'nin konumu ve rolü, bu jeopolitik şekillenme içinde ilginç boyutlar ka- zanmaya başlamış gibi görünüyor. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Dışsal ile İçsel Ekonomiden iç ve dış politikaya uzanan uzun çizgide, nelerin ülke içi sorun; nelerin de yabancı- ların kanşmasına açık ya da dışsal olduğu, sürek- li tartışılır. Çoğu kez bu iki alan, içsel ile dışsal, ülkeyi yö- netenlerce bilinçli bir biçimde birbirine kanştırılır. Daha doğrusu, ülkeyi yönetenlerin çözmesi gere- ken sorunlar dışarıya "ihale" edilir; evrensel konu- lar da bizim en kutsal, ulusal iç işimiz biçiminde gösterilmek istenir. ••• Bu "kasıtlı çelişkili tutumun" ömekleri çok. Önce ekonomiye ilişkin kimi noktalara değine- lim. Yıllardır IMF ve Dünya Bankası, Tükiye ekono- misinin değişik açılardan da olsa neredeyse tüm yönlerini beliriiyor. Çiftçiye dağıtılacak kredilerin ta- vanından kamu çalışanlannın maaş ve ücretlerinin artış oranına, hayvancılık yatırımlanndan SSK'nin ya da Maliye Bakanlığı'nın yeniden yapılanmasına, yıllık ekonomik büyüme oranından dış ticaret ve bütçe gelişmelerine değin hemen her konuda so- mut öneriler yapıyorlar? Öneri yapmakla kalmıyor, önerilerine kesinkes uyulmasını, tersine davranılır- sa bunun yaptınmının dışandan borç bulamamak anlamına geleceğini açık-seçik vurguluyorlar. Ülkeyi yönetenleregöre bu "kanşmalann" hiçbi- ri "iç işlerimize" karışmak anlamına gelmiyor. Da- ha doğrusu bu ulusal ekonomik değişkenlerin dü- zeyini ve niteliğini başkalannın saptaması hükü- met edenlerce "olağan" karşılanıyor. Daha da ağır davranışlar sergiliyor yabancılar; bu yıiın ilk üç ayının bütçe açığının 415 trilyon lira ol- duğunu vurgulayarak, "Bütçemizin gelirgiderieşit- lendi, denkbütçeye ulaştık" diyen bu ülkenin Baş- bakanı'nı açıkça "yalancı" çıkanyor. Bu durum ya- bancılann içişlerimize kanşmasına karşı çıkan bi- zim "milliyetçi ve mukaddesatçıların" ağırına git- miyor; yabancıların kendilerine düpedüz yalancı demeierinden gocunmuyoriar. • • • Başka bir şey oluyor. Evrensel değerler, ulusla- rarası anlaşmalara dayalı temel insan haklan söz konusu olunca, ülkeyi yönetenler "Bu konu içişle- rimizi ilgilendirir, siz kanşamazsınız" diye kestirip artıyor. Kadın erkek eşitliği ilkesi, çok evliliğe izin veril- memesinı gerektirir; gözaltında öldürmeler, işken- ce, düşünceleri nedeniyle insanlann hapsedilme- si konularındaki "yasaklar", çağımızda tüm insan- lığın benimsediği ve kaynağını evrensel sözleşme- lerden alan ilke ve kurallardır. Bunlar yalnız bizi ilgilendirir, dışandan kimseyi karıştırmayız savı, ilkel, tutarsız ve çelişkilidir. Çün- kü burada söz konusu olan ülkeyi yöneten kimile- rinin "uçkuru" ya da kanlannın sayısı değildir; so- run bu davranışlann en temel insan haklanna, ev- rensel insan eşitliği kurallanna ve ülkede geçerii ya- salara uygun olmadığıdır. Bu konulara yabancıların karışmamasını sağla- manın bir tek yolu vardır, o da evrensel insan hak- lannın ve çağdaş hukuk kurallannın kesintisiz uy- gulanmasını sağîamaktır. Ülkeyi bu "ilkellik ayıpla- nndan" bir an önce kurtarmaktır; yoksa işkence ve ölümlerin üstüne oturarak "siz kanşrnayın " demek değil. • • • Çelişki, evrensel olanı içsel; ulusal ya da yerii çö- zümü gerekeni dışsal almaktır. Hükümetin sürük- lendiği büyük yanlışlardan biri de budur. Başta eko- nomi olmak üzere yerii çözümü gereken sorunla- rın çözümünü dış güçlere yüklemek, yöneticileri sorumluluktan kurtarmaz. Ülkeyi yönetenler, toplumda yaşanan tüm olum- suzluklann ve kötülüklerin ana nedeninin dış güç- ler olduğunu sürekli olarak öne sürüyor. Çoğu kez açık-seçik tanımlanmayan bu dış düşmanlann bu ülkeyi yıkmak için uğraştığını öne sürmenin, hükü- met eden\erin"yetersizliklerini örtmek'ten başka bir anlamı yoktur. Bu ülkenin ekonomisini "batıranlan" bu ülkeyi yönetenlerin dışında aramak tümüyle yanlıştır. Asıl içselleştirilmesi gereken budur; yoksa "uçkur ve türban", işleyeni bulunmayan öldürmeler ve işken- ce içseldir, ekonomik sorunlar dışsaldır gibi saç- malıklaria bunalımlı yıllar sürer gider. Bu yıl 45 bin ton ithalat yapılacak Yunanistan, Türkiye için 'pamıık' ekiyor • Türkiye'nin Ege Bölgesi'nde pamuk ithalatında Yunanistan başı çekiyor. Izmir Ticaret Borsası Başkan Vekili Şadi Katırcıoğlu, Yunanistan'daki siyasi yumuşamanın nedenini, Türkiye'nin bu ülkeden pamuk itha! eönesine bağladı. lZTB'deMERİHAK İZMİR - Izmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkan Vekili Şadi Kadrcı- o^u, Yunanistan'la Türki- ye arasında son aylarda ya- şanan yumuşamanın altında ekonomik çıkar yattığını söyledi. Yunanistan'ın, Türkiye'nin pamuk ihtiya- cını karşılamak için üretı- mini arttırmaya başladığma dikkat çeken Katırcıoğlu, bu yıl bu ülkeden 45 bin ton dolayında pamuk alınacağı- nı dile getirdi. Ege Bölgesfnde yeni pa- muk türleri arayışlarının hızlandığı bugünlerde, Tür- kiye'nin geçen ekim döne- minde yaşadığı olumsuz- luklar yüzünden ihtiyacı olan kaliteli pamuğu yurtdı- şında aramaya başlaması bu pazarlan da hareketlendir- di. 1997"de yaklaşık 250 bin ton pamuk ithal etmesi bek- lenen Türk ahcının. özellik- le kaliteli pamuğa yönelme- sı dış satıcılann gözünün de Turkiye'ye çevrilmesine neden oldu. Türkiye'nin pamuk itha- latında Ege'de özellikle Yu- nanistan başı çekiyor. Son üretim yılında yaşanan olumsuzluklan vurgulayan Katırcıoğlu. bunun sonucu olarak ithalat yolunun açıl- dığını söyledi. Ege pamuğu fîyatlannın arhnasının da ithalatı yo- ğunlaştırdığını ve bunun ar- nk piyasada bir denge unsu- ru haline geldiğini bildiren Katırcıoğlu şu açıklamalan yaptı: "Serbest piyasa içindeki ülkeler arasında artık al- mak sarmak çok kola> laşü. Ömcgin Yunanistan bizim arka bahçemiz haline geldi. Yunanistan politikasındaki srvasi yumuşamanın teme- linde de bu yabyor. ^'unan- h, AB'den kâo başına ahyor primini. ürününü Turki- ye'ye sanyor. Şimdi Alman- ya'da, 1taiya'da, Ingiltere'de arük kaba sayılabilecek ku- maş üretimi,Türkiye'de bû- yük bovutiarda yatıruna geçmiş. Işte Yunanistan için bumunun ucundaki pazar. Bir gûn içiııdeen az 10ajan, simsar Yunan pazannda dolaşıyor. Neden bu aşama- da adamlar siyastti gerip, bu ekonomik pazan kacır- suılar?" Yunanistan'ın Türkiye pazaruu görmesinin arduı- dan pamuk üretimini 350 bin tona çıkardığını savu- nan Katırcıoğlu, geçen yıl- larda, yıllık 35 bin ton civa- rtnda olan ithalatm bu yıl 45 bin ton dolayında gerçekle- şeceğini dile getirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle