Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 NİSAN 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
ii çağdaş bir 'Kara film'• 'The Funeral-Cenaze
Töreni', Ferrara'run bu kez
beiirgin biı hüzünle,
içebakışsaL uzun tiratlarla
bezeli özgûn üslubunu,
kasvetli humorunu yinelediği,
göz slıcı performanslarla
çizilmiş karakterleri karşımıza
getiren, usta işi bir 'gangster,
suç, inükaın' çeşitlemesi.
SUNCÜÇAPAN
Cenaze Törenı ' The Funeral' Yönet-
men. Abel Ferrara/ Senaryo: Nicholas
St. John ı Kamera: Ken Kelsch / Mü-
zik Joe Delia / Oyuncular: Christop-
her AValken, Chris Penn, Vincent Gal-
lc, Annabella Sciorra, Isabella Rossel-
lini, Benıcıo Del Toro, John Ventimig-
lia, Amber Smith. Gretchen Moll, Pa-
ul Hipp /1996 ABD (a fılm)
Festivaldenpiyasaya dökülen filmle-
nn en dişe dokunurlanndan biri 'The
Funeral-Cenaze Töreni', 1951 New
York doğumlu, ltalyan-lrlandah mele-
zi Amerikan yönetmeni Abel Ferra-
ra'nın son eseri
8 mm ıle amatörce başlayan sinema
tutkusunu sinema egitımınin ve bir sü-
re BBC'de çalısrnasının ardından, Jimmy
Laine takma adıyla başrolünü de üst-
lendigi. 1979tarihliilkfilmi'TheDril-
lerKiOer- Matkaplı KatiTle profesyo-
nelliğe döken,'Bronxçocuğu' Ferrara,
o tanhten beri genellikle kara fîlm tü-
ründe. bağımsız çalıştığı ('Angel of
Vengeance-1981', 'Fear City-1984',
'The Gladıator-1986', 'China Girl-
1987'. 'KıngofNevv York-1989', 'Bad
Lieutenant-1992', 'Snake Eyes-1993',
"Dangerous Game-1994'. klasiğin üçün-
cü yeniden çevirimi olan 'Bodv Shatc-
hers-1994' ve 'The Addktion-1995' gi-
"Cenaze"de Vincent Gallo, Chris Penn ve Christopher VValken bir araya geldL
bi) filmleriyle bütün dünyada özel hay-
ranlar edinmiş bir bağımsız sinema us-
tası, bilindiği gibi.
Son Venedüc Festivali'nde son ana
kadar Altın Aslan'a favori gösterilen,
bizim festivalde ilgi toplayan 'The Fu-
neral-Cenaze Töreni', Ferrara'nın bu
kez belırgin bir hüzünle, içebakışsaL
uzun tiratlarla bezeli özgün üslubunu,
kasvetli humorunu yinelediği, göz alı-
cı performanslarla çizilmiş karakterle-
ri karşımıza getiren, usta işi bir 'gangs-
ter, suç, intikam' çeşitlemesi.
Senaryosunu Ferrara'nın çocukluk
arkadaşı, gedikli senaristi Nicholas St
John'un yazdığı ve yine 'New York
Krah'ndaki gıbi gangsterlere eğildiği
'Cenaze Töreni' bir gangster ailesi bi-
reylennin ve yakmlannın, 1930'lann
New Yorku'nda, bir cenaze töreni için
bir araya gelişleriyle açılıyor. Kardeş-
ler, kanlar, kocalar, sevgililer, akraba-
lar, ağır cenaze mateminin sindiği aile
evine doluşup ölenin başında toplanı-
yorlar, Italyan geleneğine uygun olarak.
Gangsterliğin aileden miras kaldağı,
Tempıo ailesinin reisi, büyük kardeşi
(Christopher Walken) tanıyoruz önce.
Genye dönüşlerle, ilk kez 13-14 yaşın-
da, babasınm emriyle birini vurarak suç
dünyasına adım attığını öğrendiğimiz.
ezgin bezgin, donuk, katı, aıle bağlan
güçlü büyük kardeş, bir yandan bir
Humphrey Bogart fılminin çıkışında
öldürülmüş küçük kardeşinin (festival-
de 'Nenette ve Boni'de de seyrettiğimiz
Vincent GaDo) cenaze törenini düzen-
ler, başsağlığına gelen eşi dostu ağırlar-
ken öte yandan intikam hesaplan yap-
maktadır. Ağabeyınin güçlü karakteri
altında yıllarca ezilmiş, babayiğit bir
mafya elemanı olamamış, ezikliğinı ka-
nsindan (Isabella RosseDini) çıkaran or-
tanca kardeşse (Chris Penn) her an pat-
lamaya hazır, sorunlu bir kişiliktir, fil-
min sürpriz fınahnde irkilererek göre-
ceğimiz gibi.
Ağabeyleri gibi gangsterliği seçme-
yip işçilerden yana tavır koyan, hayata
bağlı, kadınlan seven, mücadeleci. sol-
cu bir sendikacı olan küçük kardeşini
vurdurttuğu gerekçesiyle adamlannca
yaka paça yakalanıp karşısına getirilen
rakip çete reisini (gözdemiz Benecio
Del Toro) öldürüp öldürmemekte karar-
sızdır aslında Ray Tempio-Christopher
Walken. întikam küçük kardeşini geri
getirecek midir? Katolik inancına gö-
re bağışlamak daha insanca değil mi-
dir?..
Sergio Leone'den Coppolave Scorse-
se'ye kadar mafya dünyasını konu edı-
nen, destansı gangster filmleriyle. Ma-
rio Puzo romanlanyla aşinası olduğu-
muz 'karanhk bir âlem'e ilişkin, ol-
dukça ağır bir gerilim temposunda sey-
reden, yeni bir görkemli aile öyküsü
sayılacak 'Cenaze Töreni'nde mafya
dünyasına, bu suç-suçlu dünyasına alı-
şılmıştan farklı, gerçekçi, insancıl ve hü-
zünlü bakışlar atıyor, inandıncı karak-
terler çiziyor Ferrara.
Bu karakterler üstüne yoğunlaşarak
ağır aksak gelişen 'CenazeTöreni', bıl-
dik klişelerin dışma taşan anlatımın-
dan epeyce uğraşılmış, karartılmış, kas-
vet basan görüntülerine, başanlı oyun-
cu yönetiminden mekân-zaman kulla-
nımma kadar ustaca anlatılmış, iyi oy-
nanmış, dokunaklı ve etkileyici, çağdaş
bir 'kara film' izlenimi verdi bize.
Yaşlandıkça daha iyi bir aktöre dö-
nüşen Christopher Walken'in 'New
YorkKrah' ve 'The Addktiort'dan son-
ra üçuncü kez yönetmen Abel Ferra-
ra'yla çalıştığı. türe yeni bir soluk ge-
tirdiği ileri sürülebilecek fllmde, Anna-
bella Sciorra, Isabella Rossellini başa-
nlı gangster kansı, ev kadını kompozis-
yonlan çizerken ortanca kardeşi oyna-
yan Chris Penn de hayli göz alıyor. Ai-
le yakını-danışmanJohn Vfcntimigliadan
düşman çete reisi Benicio Del Toro'ya
ve küçük kardeş Vincent Gallo'ya ka-
dar tüm oyuncu kadrosunun da göz dol-
durduğu 'CenazeTöreni'ni. festival ko-
şuşturmacasında es geçen, özellıkle bu
türün merakhsı sinemaseverlere hararet-
le salık veririz.
Rüçhan Şahinoğlu ve Ayşen Urfalıoğlu'nun sergisi Maçka Sanat Galerisi'nde
Yalnızlığııı birleştirdiği üd sanatçı
Frands Ford Coppola'nm 'Drakula' fîbni
Unlü vampir
100 yaşmda
KültürServisi-1897'nın bir ilkbahar gü-
nü trlandalı Bnun Stoker, el yazısıyla yaz-
dığı 500 sayfalık romanı teslim etmek için
Londra'da yayımcı ConstaMe'ın bürosuna
girmişti Masanın üzerine bıraktığı roma-
nın kahramanı Kont Dracuto'nın modem po-
püler edebiyatın en dıkkat çekecek hplerin-
den bin olacağını aklından bile geçirmemiş-
ti Bram Stoker.
Ancak yıllar geçtikçe hem yaratıcısuu
hem de onu küçümseyen edebiyat tarihçi-
lerini yanıltarak hakkında en fazla tez ha-
zırlanan. dünyanın dört bir yanında en çok
tanınan kahraman unvanrru elde etti Dracu-
la...
llkbaharda 100. yaşını dolduran Dracu-
la'nın bu kadar tarunmasında sinemanın
payı büyüktü. Sinema yıllıklanna girdiği ka-
danyla Transilvanyalı ünlü vampirin dok-
san kadar fılmi yapılmıştı. Murnau'nun
başrolü Sigfied Kracauer'e verdıği sessiz
fılrru'Nosferatu'(1922), W)ft^angZelle'in
rahatsız edici müziğiyle şekıllenen Carl
Theodor Dreyer'ın 'Vampir'ı (1932), \*fer-
ner Herzog'un 'Nosferatu'su (1078) ve
Francis Ford Coppola'nın çok fazla gürül-
tü çıkarmış yeni yapıtı 'Dracula' gibi sine-
ma tarihine geçen örnekler vardı bunlar
arasında...
Ancak sinema salonlannın dışına çıkıl-
dıgında Dracula'ya bu kadar sempatiyle
yaklaşılmadığı çıkıyor ortaya. Özellikle
Slav kökenli tarihçiler, Dracula'nın Tran-
silvanyah voyvoda Vlad Tepes'le bir ilgisi-
nin bulunmadığı, bu prensin düşmanlanru
kazığa oturturken topraklannı korumaktan
ve yayılmacı Türklere gözdağı vermekten
başka amaç taşımadığı konusunda ısrarlı-
lar.
İngıliz tarihçilere göreyse Bram Stoker'ın
Dracula'sı, 1800'lerin ikincı yansında bur-
juvanın yaşadığı kişilik krizini, tüccarlann
sırtından geçınmeye çalışan ve onlann ka-
runı emen asalak anstokrasinin bir simge-
si.
! Stoker ve korkunç kahramanının ünü
yıllar geçtikçe büyüyor, üniversitelerde araş-
tırmalar devam ediyor, tezlerin sayısı artı-
yor. Jacques Finne'in üç yıllık araştırma-
dan sonra 1986'da yayımladığı 'Dracula
Bibliografyası'na göre kan emen kont hak-
kında üniversitelerde 20 bin sayfadan faz-
la tezyazılmış, "KurtadamlarveVampir-
ler", "Dracula'nm HayatT, "Dracula Ma-
sallarT gibi isimleri olan 400 tane dergi ya-
yımlanmış. Akademik araştırmalardan bir
bölümü Dracula'yı dinsel açıdan inceleyip
kanla ruhun yeniden doğmasını bırlikte de-
ğerlendirmiş, bazılan da Dracula'nın kan
tutkusunun kökenini ilkel topluluklara ka-
dar inip ıncelemiş.
AHUANTMEN
Maçka Sanat Galerisı'nin, yir-
minci yılı etkinliklen çerçevesin-
de genç sanatçılara ayırdığı sergi-
ler sürüyor. 10 mayısa dek izlene-
bilecek yeni sergıde, Rüçhan Şa-
hinoğlu "Gönderen: Rüçhan Şa-
hinoğhı" ile, Ayşen Urfaboğlu ise
"ÖrtHtaüşKinınk" başhklı ı:
le kimlik ve varoluş meselelenne
farklı biçimlerde bakıyorlar. Her
iki sanatçı da Maçka Sanat Gale-
risi'nin kendi varhğını da duyu-
ran yerleştirmeleriyle paylaştık-
lan mekânı yeni soru işaretlerine
açıyorlar. Son yıllarda çeşitli et-
kinliklerde yapıtlannı gördüğü-
müz sanatçılar Hüsamettin Ko
çan Atölyesi'nden.
Son yıllarda lstanbul'un pek
çok postanesinden kendi kendine
kartpostallar gönderen Rüçhan
Şahınoğlu'nun bu uğraşı sürüyor.
Sanatçınm, ışı bir performans bo-
yutuna taşıyan 'gönderme eyle-
mi' kendi varlığını ortaya koy-
mak, kanıtlamak çabası içeriyor.
Herkartpostal, zaten, ilerdeki bir
zamana göndenlen, ama yazanın
"şnndi,burada"daki \-arlığını içe-
ren açık bir kanıt değıl mi? Şahi-
noğlu, lstanbul'un çeşitli tarihsel
mekânlannı, güzel manzaralannı
gösteren bu kartpostallann boş
yüzüne yalnızca kendi adresini
yazıyor. Şahinoğlu'nun kendi göl-
gesrni kovalama eylemi, kartpos-
tallann kendisine ulaştığı nokta-
da sona eriyor. Czerlerindeki pos-
tane damgalan, onlan adrese ge-
tiren postacı ve yıpranmışlığın iz-
leri, hepsi birer kanıt, Şahinoğ-
lu'nun varlıgına daır. Kartposta-
lın Istanbul'da çıktığı yolculuk,
sanatçının bireysel yolculuğunun
bir uzantısı.
Maçka Sanat Galerisi'ndeki
"Gönderen: Rüçhan Sahinoğhr
da bazı yeni açılımlarlabırlıkte, ay-
nı kaygılarla ortaya konan bir ış.
Ama bu kez sanatçı kartpostalın
boş yüzüne transfer baskıyla ken-
di fotoğrafını daetkiliyor, "birey-
sel ve sanatçı künliğinin ötesinde,
tophımun öngördüğü rollere kar-
şı kadın kimnğini de ortava koy-
mak" istediğinı söylüyor. Bu kim-
lik ashnda, yazarLucy Ljppard'm
gözlemlediği gjbı, tekran aşın bo-
yutlara götürmeye çekinmeyen
kadın sanatçılann ortak bir özel-
liği sayılabilecek tekrar ögesiyle
de vuigularuyor. Şahinoğlu'nun
sayjsız postane ziyaretlen, gön-
derilen binlerce kartpostal...
Kendi fotoğraflanrun basıldığı
adresli kartpostallanru Mahsun
KırmıagüL sevimli bebek fotoğ-
raflan ve kır manzaralan gibi ge-
niş kitlelerin onayladığı simgele-
rin üzenne yerleştiren ve aynalar-
la derinlik hıssı yaratan Rüçhan Şa-
hinoğlu, bir zamanlar yalnızca
kendi kendine yönelttiği gönder-
me eylemini daha geniş bir alana
göndermelerde bulunarak bu kez
toplumsal özelliklerimiz çerçeve-
sinde kadmın olduğukadarsanat-
çının da varlığını sorguluyor.
Şahinoğlu'nun galerinin dış me-
kânında naylonlar içinde sergile-
diği kartpostallar ise bir yoku-
luktalarhâlâ. Dışardalar, ulaşmış
değiller. Sanatçınm, ulaşmayı bek-
leyenvarlığmısimgeliyorlar. "Yal-
nızca armağanını sunan. bunu
verirken de kendini tutupgeri çe-
kilen verme biçimine yollamak
diyoruz. Vermenin böylece düşü-
nülecek anlamına göre varolan -
ya da onun verdiği şey -yollanan
şeydir " diyor Heklegger (Prof.
Arda DenkeTin çevirisiyle).
Urfahogju'nun
'Örtülmûş Kimliği'
Geçenyükı "İletişim/sizHt'' ser-
gisinde yitirdiği dedesine saten
üzerine mektuplar yazan sanatçı
Ayşen Urfalıoğlu, Maçka Sanat
Galerisi'ndeki "ÖrtülmüşKknfik''
başlıklı işinde tül gibi saydam bir
malzeme aracıhğıyla kendi kim-
liğini sorgulamaya ginşıyor. Ga-
lerinin ikı ana kapısı önüne yer-
leştirilen yüzlerce metrelik tüm
kumaşın arasınakendi gövdesinın
görüntüsünü yerleştiren Urfalıoğ-
lu, dışardan gelen ışığın yansıma-
lanyla tülün arasında bir gölge
oluşturuyor. Tüllerin arasına sı-
kışıp kalan bu gövde, kadına da-
ır öyküler anlatıyor. Belkı bir ge-
linliğin simgesi bu beyaz tül, bel-
ki de dayatmalanyla kadının se-
çim yapma özgürlûğünü belli be-
lirsizce kısıtlayan toplumun ka-
dının benligini parçalayan şızof-
renik perdesi.
Ayşen Urfalıoğlu'nun yapıtını
daha da ilginç kılan, tüllerin üze-
rine bıkıp usanmadan, aylarboyun-
ca attığı küçük düğümler. "Dü-
ğüntkrin kolay koJav çözülemez,-
liği. bir yandan da birleştiririli-
ği"yle kadını simgelediğinı söy-
leyen sanatçı. kadının karmaşık
yapısını yine kadınlara özgü oldu-
ğu kabul edilen malzemelerle an-
latıyor. Tüllerin üzerindeki dü-
ğümlerle iç içe geçen gölge, ya-
şamın izlerini, bilincın dibe çöken
tortulannı taşıyor sanki.
Maçka Sanat Galensi'nde iki
genç kadın sanatçının farklı bakış
açılanyla yansıttıklan bir ortak
nokta da yalnızhk duygusu kuş-
kusuz. Bu derin yalmzlık, şimdi-
lik ikisinde de bir yabancılaşma-
ya dönüşmeden, kendi varlığını,
kimlığini sorgulamaya götürmüş
onlan.
Rüçhan Şahinoğlu "Gönderen: Rüçhan Şahinoğlu'' ile,
Ayşen Urfahoğlu ise "Örtülmüş Kimlik'' başhklı işhie kün-
lik ve varoluş meselelerine farklı biçimkrde bakryorlar.
Server TaniUi'yeSaygı kolokyumıı Strasbourg'dayapdacak
Kültür Servisi - Strasbourg
Beşeri Bilimler Oniversitesi,
Türk Etütleri Enstitüsü ve'VTs-
a-Vis' tarafindan düzenlenen,
Prof. Server TaniDiye Saygı
'Türkhe'de Ayduılanma Ha-
reketi' (dünü, bugünü, sorun-
lan) başlıklı kolokyum 25-26
nisan tarihleri arasında Stras-
bourg Palais Üniversitesi Sal-
le Fustel Salonu'nda gerçekleş-
tirilecek.
25 nisan cuma günü başla-
yacak kolokyum, saat 9.00'da
Türk Enstitüsü Müdürü Paul
Dumont'un kolokyumu sun-
ması ve 'Vıs-a-Vis' Derneği
Başkanı Ragıp Ege'ninkonuş-
masıyla başlayacak.
Saat 09.30-10.30 arasında
'tnsana Bakış' başlığı altında
Irene MefikofTun 'Türkiye'de
Aydmlanmav«BektaşSğmRo-
M' ve tlhan Selçuk'un 'Türld-
yeAydmlanmaa:Yenitnsanıya-
ratanak' başlıklı bildırileri yer
alacak. Saat 11.00-12.30 ara-
sında 'Kavramlar ve Sünge-
ler' başlığı altında, Poul Du-
mont'un 'Türkiye Cumhuri-
yeti'nde Yeni Uygarhğm Sun-
gderf,Hüseyin Batuhan'm Ay-
dnuanmaKavranuÜTErnıeDu-
şünceler' ve Timour Muhidj-
ne'nın 'XX. YüzyılTürkiv*
1
™-
(JeEdebiwKültûrelYenBeşme
Düşüncesinin EvrimTbaşlığıy-
la konuşacaklar. Saat 16.30-
18.00 arasında 'Yeni Büginin
YayümasT başlığında ise Fa-
kir Baykurt'un 'Türkiye Ay-
dmlanmasıveKöy Enstitüleri',
Server Tarulli'nın 'Türkiye Ay-
dudanmanm Fikri Kökenkri'
ve Über Ortavt'mn 'Cumhu-
riyet Tarihçfliğinde Gelişme-
ler'başlıklı söyleşileri gerçek-
leşecek.
Kolokyumum son günü 26
nisan cumartesi ise, saat 9.00-
10.30 arası 'Temd Sorunlar'
başlığı altında Louis Bazm'ın
'Türkive'de Aydmbuunanmya-
yıhşı ve Dil: Kültürel Genşme-
nin Dibel Koşuttan', Şirin Te-
keM' nin 'TürldyeAydndanma-
aKadmlaraNaaiBaktırveSe-
mihVaner in'KemafominRo-
lü ve Tarihsel Mirası Nedir?'
başlıklı söyleşiler yer alacak.
Saat ll.OO-12.3O'da 'Kimfik
Arayışları' başlığı altında ise
UfukDograsöz'ün 'TürkiveUe
Aytbnlanmann Iş^nda MüA-
te Kimlik .\ra>işı', Demir Öz-
lü'nun 'Türki>
l
e'deBurjuvazi-
nin CHuşumu ve Aydmbuuna'
ve Ahmet Oktay'ın 'Modern-
leş(e)meden Küresefcşme' baş-
lıklı söyleşıyle sona erecek..
BUAgAMADA
SÜKRAN KURDAKUL
Oktay Akbal'a Saygı
O savaş yıllannda bile çağına uzaktan bakmayan
bir sanatçılar kuşağı, 20-25 yıllık küttür birikiminin
ürünüydü kuşkusuz.
Birikimin kaynağı da amacı da çağdaş hümaniz-
ma.
"Faşist propaganda "nın dünyayı (ve ülkemizi) ku-
şatmaya çalıştığı öldürme ve öldürülme döneminde
bile "toplama kamplan"nı, "gazoda/an"nıgörençağ-
daşlan gibi bu ana kaynaktan kopmadı türkiye'nin
has sanatçılan, düşün adamlan.
Bizde de iktidardaki devletlinin insanı değeriendir-
mesiyle sanatçı duyarlığını; politikacı ezberiyie yarat-
ma eylemi arasındaki aynmı algılayaniar azıniıktaydı
etbet.
Ama şairi, öykü yazan, romancısı, ressamı, tiyatro
adamı beklemiyor, insansal olanın yaşam gücü ka-
zanması için uğraş veriyordu.
Aykın toplum güçlerine ve önüne çıkanlan zoraki
yasalann öngördüğü zindan karanlığına karşın yarat-
ma eylemi!
Adı, bu eylemi, yasamının vazgeçilmez koşulu sa-
yanlar arasında anıldığı zaman 20'sini henüz aşmış
bir delikanlıydı Oktay Akbal.
Ahmet Ihsan Tokgöz'ün Tevfik Fıkret'ler, Halit 23-
ya'lar mirası ünlü Servet-i Fünun-Uyanış dergisini
yöneten genç öykü yazan.
50 yıldan da önce.
"Ihtiyaryüzyırm yansından çoğunu dergilerin, ga-
zetelerin, demek ki kültür savaşımının yapı yerierin-
de geçirdi Oktay Akbal.
• • •
194O'lı yıllarda öykü yazma hevesini duyan genç
yazariann iki usta çıkıyordu karşılanna.
Gücünü işlediği konulann özgünlüğünden alan Sa-
bahattin Ali.
Şaşırtıcı, ele avuca sığmaz, olağanüstü anlatım
özellikleriyle okurun dünyaanı sanveren Sait Faik.
İlk memabayia birlikte yakanı kaptınrsın. Bir yan-
dan çoğattır, değiştirir adamı, bir yandan kendisi ol-
maya bırakmaz.
Oktay, bu iki ustanın etki gücüne karşın kendi ya-
pı öğelerinı yaratma becerisi gösterdiği için Oktay
Akbal öyküsünü kazandırdı edebiyatımıza.
'Çağdaş Türk Edebiyatı'nöa bu dönemini değer-
lendirmeye çalışırken şöyle yazmıştım:
"önce EfaneWerBozufcfu'day&ralan öykülerde tek-
niğiyie birlikte kendini de arar görûnür Oktay Akbal.
Çocukluğun simgelediği geçmişte, savaşın simge-
lediği yaşanmakta olanda, düşlerin simgelediği ge-
lecekte...
Bu üçlü biriiktelik içinde kimi sözcüklerin sık kulla-
nılmasına karşın, lirik öğelerie donanmış olan anla-
tım gücünün etki alanına gıreriz. İlk kitap evresinde
bile kendine özgü biçemi ile denge ve uyum özellik-
leri göze çarpar Oktay Akbal tümcesinin. Bu özellik-
ler 50'İi yıllarda yayımladığı öykülerde daha da belir-
ginleşmiş olarak çıkar karşımıza. Olgunluk dönemi-
ne başlangıç sayabileceğimiz bu yıllann öykülerinde,
romanlannda kendi yaşamından kaynaklanan izle-
nim birikimlenninyanı sıra kendinden başkalannın se-
rüvenlerine bağlı konulan işleme eğilimleri duyar." (3.
ciltsf. 156).
Dünya ışlerinın yarattığı sıkıntılarla tedırgın, kendi-
lerinden gelen ruhsal gel-gitler karmaşasında çıkış ara-
yan insanlar...
Oktay Akbal'ın çoğu öykü ve roman kişilerinin ge-
nel niteliklerini böyle saptayabiliriz.
Öykü ve romanlannda karşıiaştığımız bir özeltik de
kendisini Istanbul'la butünleşmiş gibi gören insanın,
hızlı ve çarpık değişmeyi içine sindiremeyerek duy-
duğu isyandır.
•••
Adına düzenlenen "Saygı Geces/"nde llhan Sel-
çuk dostumun dediği gibi "Oktay Akbal'la yaşamak
onunınu" neredeyse yanm yüzyıldır paylaşanlardan
biri olduğum için mutluluk duyuyorum.
Tasarımcıran yeni tammı
• Kültür Servisi - Yeni iletışim teknolojileri çağmda
grafık tasanmcılannın öneminı vurgulamak ve
kutlamak amacıyla 'Yeni binyriın eşiğinde
tasanmcının yeni tammı' konulu bir yanşma
düzenleniyor. Yüzyılımızın ilk yansında Fransız
tasanmcı Cassandre, grafik tasanmcısını, görevi açık
ve anlaşılır bir mesaj iletmek olan 'telgraf operatörü'
olarak tanımlamıştı. 20. yüzyıl boyunca grafik
tasanmcısı, mesaj ın gerisındekı gölge olarak
değerlendirildi. Ancak bugün yeni iletişim
teknolojileri ve karmaşık kültürel, toplumsal ilişkıler
tasanmcı bireyin toplum içindeki rolünü değiştirdi.
Teknoloji seri üretimi ve medyayı küçük parçlara
bölüyor. Yakın bir gelecekte ortaya çıkacak olan 500 iç
bağlantılı kablolu kanal, kablosuz iletişim, dünya
çapında iletişim ağlan gibi olanaklar tasanmcılann
daha küçük, ama daha iyi tanımlanmış gruplarla
çalışmalanna neden olacak. Bu nedenle de 'telgraf
operatörü' tanımı yanlış olmasa da artık yeterli bir
tanım değil. Grafik tasanmcısının yeni konumunun
tanrmlanması gerekiyor. Bu durumu değerlendiren
dünya çapında bir kûruluş olan ICOGRADA, üye
ülkelerdeki tasanmcılan yeni tanım konusunda açtığı
yanşmaya katılma konusunda teşvik ediyor. Kendi
imge ve/veya sözcükleriyle tasanmcıyı tanımlayacak
olan yanşmacılann bu sözcük ve yazılı ve/veya görsel
dilini İngilizce çevirisiyle birlikte kuruluşun bildiridiği
yerel adreslere göndermesi gerekiyor. Yeni tanımlar
ICOGRADA'nın Dünya Kongresi sırasında
gösterilecek olan bir kıtapta basılacak. Fikirlerini
13.5X16.5 cmlik tek ya da çift kâğıtta ifade eden ve
ICOGRADA ile paylaşan her yanşmacı, kitaptan bır
örnek kazanacak. Türkiye'den katılacak tasanmcılann
tanımlannı Sadık Karamustafa, Havyar Sok. 27/4
Cihangir 80600 lstanbul adresine göndermelen
gerekiyor. Dünya Grafik Günü'ne katılmak için son
tarih 27 nisan, kitaba katılmak için de son tarih 30
haziran. (Fax:90 212 251 52 13)
Ece Aylian taburcu oMu
• ÇANAKKALE (AA) îkinci Yeni Akımı'nın ünlü
şairlerinden Ece Ayhan, tedavi edildiği hastaneden
taburcu oldu. Yüksek tansiyon ve kalp yetmezliği
nedeniyle 10 gün önce, SSK Çanakkkale Hastanesi
Dahiliye Servisi'ne yatınlan 65 yaşmdaki şair, sağlık
durumunun iyiye gitmesi üzerine taburcu edildı.
Hastanede şiir ve roman çalıştnalannı da sürdüren
Ayhan'ın tedavisine evinde devam edilecek.
MaskeiBdo
• ANKARA (ANKA) Ankara Devlet Opera ve Balesi,
Verdi'nin 'Maskeli Balo' operasını 5 mayıstan itibaren
sanatseverlerin beğenisine sunacak. Eugene Scribe'ın
kitabından metnini Antonio Sommen'in yazdığı
'Maskeli Balo' operasını Gürcil Çeliktaş sahneye
koyuyor. Operanın dekorlannı Savaş Camgöz,
kostümlerini Nursun Ünlü hazırladı. Ankara Devlet
Opera ve Balesi Orkestrasf nı şef Antonio Pirolli'nın
yönettiğı operada koroyu Elena Puskova hazırladı.
Yapıtta Ihsan Ekber, Pekin Kırgız, Eralp Kıyıcı, Nilgün
Akkerman, Şule Durham, Sim Tokyürek, Çiğdem
Onol, Feryat Türkoğlu, Levent Akev, Tahir Solakoğlu,
Tuncay Doğu ve Hakan Tıraşoğlu rol aiıyor.