23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET KÜLTÜR 1 NİSAN1997SALI 14 PORTAL DÎKMENGÜRÜN Izıııit Şehir Tîyatroları kuruhıyortzmit, Türkiye'nin zengin kentlerinden bın. Sanayıbölgesi. Ne varkı sanatabugü- ne dek gereğince yatınm yapılmamış. Bu eksikliğı gören Beledıye Başkanı SefaSir- men tzmit'ı Türkiye'nin sanat alamnda da iddıalı kentlennden biri haline getirmek için Izmıt Şehir Tiyatrolan'nın kurulması için harekete geçıy or. Şu anda bın 350, di- ğen 700 kişilik iki tiyatro salonu inşaat ha- linde. Bu salonlar için devletten kadro is- tenmiş \e 12 kişilik bir sanatçı kadrosu alınmış. Işıl Kasapoğlu'nun danışman ola- rak devreye gırmesiyle bu kadro daha da genışletilmış. Belediye kendi bütçesinden 13 kişilik bır kadro daha sağlamış. Bugiin teknik ekip de dahıl olmak uzere 50 kişilik bir kadroya sahip Izmit Şehir Tıyatrolan Halen Ankara Devlet Tiyatrosu kadro- sunda görevli olan Işıl Kasapoğlu, Izmit Şehir Tiyatrolan'nın Sanat Danışmanı. Sa- natçının hıç tükenmeyen enerjisı bu genç ekibe ayn bir dmamızm katacak kuşku- suz... Yıllanndeneyimli sahne tasanmcısı Duygu Sağıroğlu da İzmıt Şehir Tiyatrola- n Teknik Danışmanı. Yapılmakta olan sa- lonlanrı ıç tasanmında usta bir göz olacak Sağıroğlu. tlk olarak 350 kişilik küçük sa- lon devreye girecek. Kasapoğlu ile tzmit Şehir Tiy atrolan üs- tüne konuşuyoruz. Her zamankı gibı heye- canlı ve umutlu. tlenye dönük çok hoş pro- jelerden söz ediyor. Hacettepe, Bilkent. Mi- mar Sman. 9 Eylül. Eskişehır üniversitele- rinin tıyatro bölümlerinden mezun gençler- den oluşan 25 kişilik sanatçı kadrosu, sı- navlara katılan 1 ISkişiarasındanseçilmiş. Jüri üyeleri ise Ahmet Levendoğlu. Başar Sabuncu, Kenan Işık, Şakir Gürzumar. Hülya Nutku. Hayati AsüyazıcL, Zuhal O\- cay, Burhan Akçin ve Işıl Kasapoğlu. "Sürekli deviıüm halinde bir tiyatro eki- bioluşturma>ıamaçü>onız"diyor sanatçı, "bunun için de önce böigede kök salmamız gerekli. Sendikalarla, öğretmcnlerie, de- mokratik kiüc örgütieriyle, on kişiden faz- la eleman çauştıran her isyeriyle temas ha- lindeyiz. Repertuvanmızı bir yıl önceden .zmit'i Türkiye'nin sanat alanmda iddialı kentlerinden biri haline getirmek için kollar sıvandı... Belediye Başkanı Sefa Sirmen'in girişimiyle kurulacak Izmit Şehir Tıyatrolan için kentte iki tiyatro salonunun inşaatma başlandı. Ünlü tiyatro yönetmeni Işıl Kasapoğlu'nun damşmanlığını üstlendiği tiyatro için devletten 12, belediyenin kendi bütçesinden de 13 kişilik bir kadro oluşturuldu. Izmit'te perde, "Hamlef'le açılacak. saptayarak abonman sistemini uygulamak istivoruz. Bu arada. yurtiçi ve yurtdışı tur- neolanaklannı da arasüracagız. Aynca, yaz aylannda İznıit Fuan açılıyor. Fuar alanla- nnda tiyatro yapabileceğiz. Yani tiyatroyu sokağa taşıyacağız. Yine önümüzdeki yıl için Ahmet Levendoğlu, Kenan Işık, Başar Sabuncu, Şakir Gürzumar gibi yönetmen- lerle oyun sahnelemeteri içinffiişkiiçinde- yiz." - tki yeni salon hem İzmit bem de çevre Uler için büyük bir kazanç.Bu salonlar ger- çek birerti\atrosalonu olarak yapıhyor de- ğflmi? LK.-Çokyerindebirsoru. Neyazıkki Türkiye'de iyi niyetle pek çok salon yapıl- mış. Ancak hiçbirine tiyatro salonu olarak bakılmamış. Ya tavanlan alçaktır ya duvar- lan dardır ya derinlikleri yoktur. Tiyatro mimarisi üzerine düşünülmemiş. Türki- ye'deki yüzlerce salonun hiçbiri aslında ti- yatro oynamaya elverişli değil. Bazılannın tuvaleti bile yok, kimisi gürûltüye açık, ki- misine spot takmak olanaksız. Bütün bu salonlar ya düğün salonu ya sinema olarak yapılmış. Ya da başka bir amaçla. Bu amaç- lar arasına tiyatroya da yönelik bir bakış açısı katılsa olay çok farklı olurdu. - Evet, en anndan çok amaçfa salon dü- şünceaoden hareket edilebilirdi, edilebilir. Bırakın turneierde karşılaşüan olanaksu- hldan, tstanbuTda da aynı sorunlar vaşanı- yor. L K. - lstanburda da çoğu salon devşir- me, hiçbiri tiyatro salonu olarak yapılma- mış. Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu, eski Sümerbank deposu. Fatih Reşat Nuri Sahnesi itfaiye deposuymuş. Devlet Tiyat- rosu Taksim Sahnesı gazinodan bozma. Is- tanbul'da gerçek bir tiyatro binası yok. En lüks arabalarda geziyonız, ama kimsenin aklına çağdaş bir tiyatro yapmak gelmiyor. Bence bugün seyirci tiyatroya geri dönmüş durumda. Salonlar doluyor. Kimse boş oy- namıyor. Onun için teknik donanımlı ger- çek tiyatro salonlan daha çok kazanç sağ- layacak. daha çok seyirci çekecektir. -Tiyatroya ilgi konusunadeğindiniz; özel sektörûn son yıllarda tiyatroya ilgisi, mad- di desteği konusunda ne düşünüyorsunuz? L K. - Bence bunlar olumlu, ama henüz sorumluluktan kaçan yardımlar. Kime ne- yi, niçin ve neden verdiğinin karşılığı kül- tür ve sanat değil. Birçok sponsor pek çok kişiye yardım ederek "Ben herkeseyardım edryorum. benim için iyi ya da kötü önem- B d e p " demekte. Böylelikle sorumluluk- tan kaçmakta. Bence sponsor yaptığı yar- dımm sorumluluğunu da almalı. "Ben şu gnıba şunun için destek veriyorum" diye- bilmeli. Sponsorluk, Fransızcası 'm'ec'e- nat', yani bir sanatçının yardımla çok daha iyi biryere gidebilmesini sağlamak. "Her- kese destek ohıyorunı!" Ben 'herkes' lafi- na inanmıyorum. 'Herkes' yardım ahyor, 'herkes' ödül alıyor. Bu 'berkes'in dışında kalan 'herkes' de bir şeyler yapmaya çalı- şıyor. Aslında iki-üç sponsor bir araya gel- se Tûrk tiyatrosuna bir salon kazandınr. - Yine tzmit'e dönelim: Perdeyi hangi oyunla açmayı düşünüyorsunuz? Ve fleriye dönük diğer projeteriniz? I.K.-Tabii ki "Hamkt"Ie. Projelere ge- lince; gerçekleşmesini çok istediğim bir proje söz konusu. Aslında olmaması için bir neden de yok. Biliyorsunuz, tzmit için- den tren geçen bir şehir. Biz bu trenin ar- kasına iki vagon ekleyip trenin rotası üze- rindeki duraklarda oynamayı düşünüyoruz. Birkentte oynayıp ertesi günün treniyle yo- la devam ederek bir sonraki kente geçmek gibi... Yerli oyunlar konusunda da yeni bir sistem geliştirmek düşüncesindeyiz. Her yıl yeni bir yazan üç ayını bizimle geçir- mek ûzere davet edeceğiz. Bu kişi bizimle çalışmalara katılarak yazacak oyununu. Ben yönetmenlerin yazarlarla çahşması gerektiğine ınanıyorum ve bunu uy- guluyorum. Yıllardır Zeynep Ava ile çalışıyorum. Bu tür karşılaşmalann çoğal- ması gerekli. Yeterince Türk oyunu sah- nelemiyonız diye eleştinliyonız. Bu iş ıs- marlama olamaz. Her yazılan oyunun sah- nelenmesi diye bır şey de söz konusu değil. Biz, toplumumuzla ilgili söylemek istedik- lerimizi söyleyen oyunlan sahneliyoruz. Bu söylemek istediklerimiz bazen yaban- cı bir dilde, bazen kendi dilimizde çıkıyor karşırruza. Bu iyi oyun da rejisörüyle bu- luşunca sonuç ıyı oluyor. Tiyatro böyle bir mesele. Ne her yazılan oynanabilir ne de kolay kolay oyun yazan olunabilir. - Bu karşılaşmalar kuşkusuz verimü sonuçbrdoğuracaknr. Son birsoru: Çocuk tiyatrosu düşünüyor musunuz? L K. - lzmit'in yüzde 70'i genç nüfus. Gençlik ve çocuk oyunlanna eğilmek baş- lıca hedeflerimizden biri ve bize gelen hemen her yönetmenden çocuk oyunu sah- nelemesinı de ısteyeceğiz. Müzikçfleri bir araya getiren dernek FEZATANSUĞ 1996 yılında kurulan ve müzıko- log. mûzık yazarlan ile araştırma- cılannı bır araya getirmeyi amaç- layan Müzikoloji Derneği'nin ilk genel kurul toplantısı yapıldı. Der- neğin kuruculan arasında Bülent Aksoy, Hayati Asdyazıct, Filiz Ali. RuhiAyangiL Metih Duygulu, Edip Günay, Gönül Paçacı, Esin Ulu ve İlhan Usmanbaş bulunuyor. Konferans, seminer ve sempoz- yum gibi etkinliklerin yani sıra müzik araştırmacılanna hizmet ve- recek bırarşıv \e iletışım merkezi de oluşturmayı amaçlayan dernek. • Türkiye'de müzikolog, müzik yazarlan ve müzik araştırmacılannı bir araya getirmeyi amaçlayan Müzikoloji Derneği'nin ilk genel kurul toplantısı yapıldı. Kuruculan arasında Bülent Aksoy, Hayati Asılyazıcı, Filiz Ali, Ruhi Ayangil, Melih Duygulu, Edip Günay, Gönül Paçacı, Esin Ulu ve îlhan Usmanbaş'm bulunduğu dernek, konferans, seminer ve sempozyum gibi etkinliklerin yani sıra bir arşiv ve iletişim merkezi de kurmayı amaçlıyor. Derneğin hazırladığı uluslararası müzikoloji dergisi "International Journal of Music in Turkey" de önümüzdeki günlerde piyasaya çıkıyor. Türkiye'de tüm müzik rürlerinin betimsel. deneysel, kuramsal ve ta- nhsel alanlarda incelenmesine des- tek vermeyi ve Türkiye'deki müzik araştırmacılığının yurtiçinde ve yurtdışında tanıtımını sağlamayi hedeflıyor. Müzikoloji Derneği bu etkinliklerine koşut olarak yayım- layacağı lnternational Journal of Musk in Turkey-adlı utuslararası bir müzikoloji dergisinin ilk sayı- smı da gelecek hafta çıkartıyor. Türkiye'de müziği yaygınlaştır- mak ve buna ilişkin etİcinlikler sür- dürmek amacıyla kurulmuş der- nekler vardır. 1946 yılında kurulan tstanbul Filarmoni E>erneği ve 1953 yılında kurulan Ankara Fi- larmoni Derneği bunlar arasında- dır. Aynca Ankara'daki Sevda-Ce- nap And Vakfi da bu alanda etkin- liğini sürdürmekte ve yıllık ulusla- rarası müzik festivalleri düzenle- mektedir. Geleneksel Türk sanat müziği alanında etkinlik gösteren derneklerin en ünlüsü ise 1918'de kurulmuş olan Osküdar Musiki Cemiyeti'dir. Türkiye'de müzik etkinîikleri düzenleyecek ve destekleyecek, müzikçilerin çıkarlannı kollayıp onlan koruyacak demek. birlik ve vakıf gibi örgütler sayıca az oldu- ğu gibi müzik yaşamma katkıları da sınırlı kalmış, seslerini çoğun bir-iki yöneticinin çabalan oranm- Ressam Yavuz Tanyeli'nin son dönem yapıtlan 16 nisana dek Atatürk Kültür Merkezi 'nde Winku7 9 u Res Gece'veiM itıla... Fa EMRE KOYUNCUOGLL Kendine özgü dışavu- rumculuğuyla. Batı ve Do- ğu kalıplannı birbiri ıçinde döverek. karanlı|ın ıçinden tuvale beliren figürleri gi- bi... ilk akla gelen özellıkle- riyle çağdaş Türk resminin önemli isimlerinden Yavuz Tanyeli'nin son dönem ya- pıtlan 26 mart-16 nisan ta- rihleri arasında Atatürk Kültür Merkezi'ndeki kişi- sel sergisinde gösterime su- nulacak. Sergiden önceTan- yeli'yle hazırladığı iki resim hakkında söyleştik. Tanyeli'yle resımlennın karşısına bir sandalye çekip oturuyoruz. Seyrediyoruz. "Bak görüyor musun? Te- pegöz elinde bir saat tutuyor. Saatdokuzu üç geçiyor." Beş geçememiş daha, diye dü- şünüyorum. Ama geçecek elbette ki. Tan- yeli, bu yapıtının adının "Dokuz'u İjç Ge- çe" olduğunu söylüyor. "'Takunyalı ibiis- ler, devler var. Onlara tapan müritlerini de görüyor musun? Bak soltarafta yanan bir bina \T ar." Otel mi acaba diye düşünüyo- rum. "Peçelitepegöz,önlüklükasap,görii- yor musun, neler yok ki.J* 12 Eylül'den beri Tanyeli'nin resimle- rinde önlüklü kasap figürüne rastlıyoruz. Siyah fon, asmalar, tepegöz de bildik. Pe- ki bu kadar çok iblis, cin nereden çıktı? "Cinleri ben tanınm. Burada üç tane cin var. Sanklının sakahnı bozuyorlar, onun da aklı kanşıyor. Bu müritler iblise ciddi ciddi inanıyorlar. Burası izlenmcsi gere- ken bir sahne." Bu sahnede tek bir mekân ve yatay ola- rak izlenebilinecek zamansal bir akış var. İki ayn tablodan oluşan resimin tam mer- kezinde bu iki tabloyu birleştiren tek bir figür var. Merkezi bu figür oluşturuyor. Bu fıgürden ister sağa ister sola doğru olaylan, durumlan ya da karakterleri iz- leyin, ya da merkezden değil de sağ baş- tan ya da sol baştan takip ermeye başla- yın. Sonunda kendi o>oınunuzu yazmış olacaksımz. Resim Tanyeli'nin söyledıği gibi bir anlamda sahne gibi. Kendi başrol oyuncunuzu, diğer aktörleri. koroyu, re- simde tek tek seçebilirsınız. Resimdeki imza 94 tarihli. Üç yıl ön- avuz Tanyeli'nin resimlerinde, 12 Eylül'den beri önlüklü kasap fıg rastlıyoruz. Siyah fon, asmalar, tepegöz bildik. Peki bu kadar çok ibli; nereden çıktı? "Cinleri ben bilirim" diyor ressam. "Burada üç tane ciı Sanklının sakahnı bozuyorlar, onun da aklı kanşıyor. Bu müritler ib ciddi ciddi inanıyorlar. Burası izlenmesi gereken bir sahne..." ıne in ar. ce yapılmış bu resimler bir anlamda bel- gesel niteliktaşıyor, sanki. Sormadan ede- miyorum, resimdeki olaylar günümüzü mü işaret ediyor ya da zaten hep böyle miydi? "93'ten beri bunJann üzerinde ça- lışıvorum. Bu çapta almak ve seri haznia- mak tabii çok zamanımı aldı. Resimde an- larjlan bikâyeler de istemeden günümüz- le örtüştü." Konuşan figürier^. Resimde sözün gücünü ve ortaya çıkar- dığı hareketi izlemek mümkün. Tanye- li'nin bu esennde konuşan- ya da eylem- de bulunan figürler var. Durup bakrnak, olup biten üzerine düşünmek resmi izle- yenlere bırakılmış. Bu da resmin eleştirel yönünü kendiliğinden getiriyor. Resimde söylendiğini duyacağınız her söze eleşti- rel bakılabilinir. "Biri bunun öyküsünü yazsa ne iyi olur. Bu resmin bir öykfisü muhakkak ohnah. Çünkü bu sözsüz bir oyundeğU." Asmasalkımlan.sarmaşıklar... Resim- de yatay akan kurgunun tersine dikey bir hareketi vurguluyorlar. "Sarmaşıfın nasıl büyüdüğflnü düşün. krvnla kıvnla uzar, neresi uygunsa, nereden ışıkgeliyorsa ora- ya doğnı yönelir. Yaşam, onu biçimlendi- rir." Sarmaşıklar bu resimde/ perdede kö- şeden yollanna devam etmişler. Bir son- raki resimde/ perdede kim bilir nereye sa- nlmış olacaklar? "Resimlerimde sarma- bû şık, salkım gibi dekoratif unsurlar vardır. nu Ama dikkat edin, üzüm salkunlan böyle zi obnaz." Üzüm salkımlan ateşten gibi gö- Re züküyorlar. Eline alıp, ağzınıza pek götü- so' remezsiniz, yakar. lü} ".Anadolu kühüründe, figür yasak ol- duğu için, böyle bezemeler çoktur. Res- bic samlanmızbunlarlapekilgilcnmiyor. Her lar resimde dekoratif unsur muhakkak var- ed dır. 'Dekoratif ikincflişleve sahip demek, fig yani bir anlamda tamamlayıcı bir unsur- de dur." olı Renkler çok dikkat çekici. Pembe, mor, kırmızı, tunıncu bir arada kullanılmış. nıi "Bukırmızıtonlaruu bir arada kullanma- taı yı ve hepsini dikine dikine kuUanmayı, bir üz yandan resmin içinde soyut bir tat oluşu- K.( munu sağbunak, öte yandan da renklerin an sımnnı yani plastik anlamda kendi snur- ye lanmı zorlamak diye yonımlayabilirsin. leı Sonuçta hepsininde figüre, bütünehizmet etmesi gerekmekte." da Söz yerine müzik.» ' ^ Gelelim diğer iki tablodan oluşmusres- Re me ya da bir sonraki perdeye, yani "Ibret du TaWosu"na. Bu resimde sözün yerini mü- zik almış. Artık konuşan figürler susmuş, m: çalınan müzik dinleniyor. Burada, müzi- pt ğin hareketi söz konusu. Bir öncekinde ge olduğu gibi resimde yine hareket ön plan- ça da, yine, resmin merkezin- de iki tablonun bitiştiği yer- de bir figür var. Buradaki en önemli fark ise fıgürlerin y- er aldığı mekânın fon nede- niyle çok belirgin olması. Resmin fonunu Istan- bul'unbatı yakasınm silueti oluştunıyor. Figürler ise ts- tanbul 'un Asya tarafında duruyorlar. TanyeH'nin da- ha önceki resimlerinde sık- ça lcullandığı cazcı figürle- ri, burada belediye bando- sunun müzisyenlen olmuş- lar. "Aslında durum \-ahim. En sağdakinin elinde benzin bidonu var. Merkezde duran çift başh adamın elinde yeşil yılan var. Diğerierininelinde de palalaıf Salkjmlar kenar- dan köşeden yine girmiş, ancak bu sefer, sarmış sar- malamış, resmi. "Karşıda baö kıyısında ler oluyor. Sanki yanıyor gibL Bido- tündeiki başak var." Gördüklerimi- irnlamaya ben devam ediyorum... de trompet çalanlardan bir tanesi >ğru, diğeri ise izleyiciye doğru üf- şürlerin "sahnede" yerleştiriliş ae baktığımızda onlann da bir an- dekoratif amaçlı kullanıldığını fark iunuz. Tanyeli'nin resminde tüm r, belli bir dekorun parçası. Belki hk noktasmı hep fondaki siluetler uyor. kafah adam yine kasap önlüğü giy- kahnın ucu da ikiye aynlıyor. şey- loynuzlan gibi. Kızıl bir toprağm lefer-." 1001 Gece Masallan, Dede Hikâyeleri... Birbirine bağlanan, a dizilen hikâyeler... Ya da Tan- ı resminde yan yana dizilmiş figür- arda izlenen olaylar.., iJd resim de 2^ m'ye 15 m. oranm- sonraki çahşmalanmda, orantıyı la büyütmek isriyorum. Yapüğım •rin tümünü içine koyabilmek için." alanını neden büyütmeye ihtiyaç \neyi bir bütün olarak kurmak a- layım. Gerek içerik olarak gerek anlamda her şeyin arûk bir araya i gerekiyor." Evet haklı, parça par- ıduğunda görmek çok zor... da ve genellikle kısa süren evTeler boyunca duyurabilmişlerdir. Bun- lardan Ankara Müzikseverler Der- neğı ve Ahmed Adnan Saygun ta- rafindan kurulan Ses ve Tel Birli- ği, Türkiye'de müzik yaşamma çe- şitli katkılarda bulundular. Ses ve Tel Birliği'nin dağılmasından son- ra 1973'te Ankara'da kurulan Sev- da-Cenap And Müzik Vakfi ve ts- tanbul, Ankara ve tzmir'de kurulan Filarmoni dernekleri uluslararası sanat müziği alanında, aynca GüJ- tekin Oransay tarafından tzmircle kurulan Ege Küğ Derneği de Tür- kiye'de genel müzikolojik çalışma- lara katkıda bulunmuşlardır. Müzikoloji. her tür müziğin bi- limsel olarak incelenmesidır. Ge- leneksel olarak müzik tarihıni içe- ren müzikoloji 20. yüzyılda, müzi- ğin her yönünü incelemek üzere alanını genişletmiştır. Müzikoloji coğrafi \eya tarih- sel açıdan aynm gözetmez. Müzik tarihinin incelenmesi Avmpa'da Aydınlanma çağında başlamıştır. Bilimsel bir disiplin olarak ortaya çıkışı ise 19. yüzyıl sonlannı bul- muştur. Türkiye'de ise müzikoloji RaufYekta(1871-1935) ile başla- mıştır. Cumhuriyetin ilk 50 yılının entelektüel kahramanlan -Yekta, AreL Ezgi, Gazimihal- ile gelişen müzıkolojı Prof. Dr. Gültekin Oransay (1930-1989) ile akade- mik bir kimlik kazanmıştır. Aynı dönemde birçok araştırmacının ça- lışmalan yer aldığı halde Türki- ye'de müzikolpjinin kurumlaşma- ya başlaması 1976 yılını bulmuş- tur. Müzikolojinin Türkiye'deki ilk akademiktemsılcisi olan Gültekin Oransay taranndan ilk Türk müzi- koloji bölümü tzmir'de kurulmuş- tur. Uzmanlaşmış araştırmalar Türkıye'de müziksel kültür ya- şamının tüm alanlannda uzman- laşmış araştırmalann yapılması gerekir; ömeğin müzik eğitimi, müzik yöntemleri. kitle iletişim araçlan, müzik eleştirisi vb. alan- lannda. Öte yanda müzikoloji, mü- zik eğitimi ve müzik uygulama alanlan arasında yeni ilişkiler doğ- muş bulunmaktadır. Müzikoloji- nin edime bağhhğı gittikçe artrığı gibi, müzik eleştirisi gibi uygula- malı dallann bilimsel düzeyi de gittikçe yükselmektedir. Müziğin etkinliğine ilişkin sorunlann yanıt- lanmasında bugün için yeni antro- polojik, psikolojik, sosyolojik yön- temlere başvurulmakta; matema- tik- doğabilimsel yöntemlerden ol- duğu kadar. iletişim kurarru ile mü- ziksel kültür sureçlerinin model- lendirilmesinden yararlanılmakta- dır. Gerek bütününde müzikoloji, gerek müzikoloji içinde çeşitli dal- lar, öteki bılimlerle olduğu kadar, öteki özel ara bilim dallan yön- temleriyle de yakın bir ilişki için- dedır. Yeni kurulan Müzikoloji Deme- ği hakkında aynntılı bilgi almak isteyenler (212) 292 10 74 numa- rah telefondan derneğe ulaşabi- lecekler. YAZIODASI SELİM ÎLERİ Masal Bitecek mi? Bir tanışım söylüyordu: Günümüz çocuklan ma- saldan hoşlanmıyoriarmış. Onlan masal dinleme- ye zoriayamıyormuşsunuz. Sonunda: "Bilgisayar çocuklan için masal çağı kapandı" dedi. Bir övünçle söylüyordu. Bense içim sızlayarak dinledim. Masal çağının son çocuklan kimler, di- ye düşündüm. Dinlediğim, okuduğum masallan hatırtamaya koyuldum. Annemin babaannesi ve anneannem masallar anlatırdı. Kadıköyü'ndeki, Yoğurtçu'daki evi gözü- mün önüne getirmeye çalışıyorum. Yaşlı babaan- ne bir yandan ekmek tekneli, tereyağı yelkenli, viş- ne reçelli büyüleyici yelkenliler yapar, sabah kah- valtısını ettirirken bir yandan da masallar anlatırdı. Küplerinden birdenbire çıkan azman devanala- n, süpürgelerine biniverip dünyayı dolaşan, saçak saçak saçlı cadılar yaşlı babaannenin kendi fan- tezileri miydi, yoksa çok eski Türk masallanndan izdüşümler miydi, ne kadar yaşarsam yaşayayım öğrenemeyeceğim. Hepsi puslu. Anneannemin anlattıklannı hemen hiç hatırlamı- yorum. Aklımda kalan, anneannemin de masallar anlattığı. Sonra, iyicil yüzü. O yüzü nastl özlemem... Derken Cihangir'deki kira evimiz. Her oğle uy- kuya yatınlıyonjm ve annem, yeşil yazılı yeşil re- simli bir masal kitabını okuyor; her gün bir masal. Bu masallarda iyiler kötüleri bin bir savaştan, mü- cadeleden sonra yeniyortar. Tanışım gülümseyerek itiraz etti, "Bizler de o yüzden hep hayatta kötüleri yeneceğimizi san- d;k..."dedi. İlk anda etkileyici geliyor insana. Masallann al- dattığını düşünüyorsunuz. Öyle ya, biz iyi geçi- nenler bunca yıl kötüleri yenemedik, kötülere ye- nik düştük... Derken tanışımın sözlerine kanmadım. Masallar çocuklan '/y/'ye davet etmekle niçin yanılmış ol- sunlar, insanhğın en derin ülküsü daha iyi, daha mutlu bir dünya değil mi? Zaten yine eski masallanma dalmıştım. Hangi çocuk Külkedisi'n'ı sevmez? Defalarca dinledim, defalarca okudum, Külkedisi'nin balkabağı fayto- nunu defalarca hayal ettim. Babam Almanca bir kitaptan Çizmeli KedV'yi okur, benim için Türkçe'ye çevirirdi. Şimdi düşü- nüyorum da, büyükler bile masaldan hoşlanıyor- lar. Kimbilir kaç kez okunmuş, dilimize çevrilmiş Çizmeli Kedi babamı siKmazdı. Bana gelince, bunca yıl sonra, Çizmeli Kedi'nin kıvrak zekâsına hayranlığım sürüyor. Haldun Taner bir yazısında diyor ki: "Masalın söylene söylene denenmiş, elenmiş, törpülenmiş, küçük, dolayısıyla en naii, en kirienmemiş dinle- yicilenn onayından geçmiş, çocuk psikolojisine en yatkın şeklini almış bir tür olduğu unutulmama- lı. Bir halk masalının değme natüralist romanda bulunmayan sağlam birçatısı vardır, keskin belir- li çizgilerle çizilmiş tipleri vardır " Ama günümüzde bilgisayar olanaklan masalın yerini alıyormyş... Tanışım bu yazıyı okursa güce- necek; böylesi sözlere pek düşkünüzdür. Bilgisa- yar modası, cep telefonu modası, bilmem ne mo- dası... Modalar, geçmişte bizi onca beslemiş her şeyi sözümona bir anda silip süpürürler. Bir annenin, bir yaşlı büyüğün handiyse kalbiy- le seslendirdiği masal sıcaklık aşılar, sevecenlik aşılar. Aynı sıcaklığı, sevecenliği bilgisayardan tat- mak olası mı dersiniz? Masal, aynca, 'okumak' ihtiyacının ilk öğretici- si, ilk uyandırıcısıdır. Güzel masallar dinleyen ço- cuk, daha güzellerine kavuşmak özlemiyte kitap- lar okumak isteyecek, böylece büyük okuma se- rüvenine atılacaktır. Pek düşkün olduğumuz bir söz daha var. Tele- vizyon kitabın yerini atdı, diyoruz... Çağın görsel bir çağ olduğunu yineleyeyip duruyoruz. Televızyonu, bilgisayan insanlığın hizmetine su- nan yerierdeyse, okumak edimi de vargücüyle sal- tanatını koruyor. Kültürleri durmuş oturmuş o yer- lerde, insanlar, bütün değerleri birbirinden ayırt edebiliyorlar, gündelik modalara kapılıp kendileri- ni gülünç düşünmüyoriar. Haldun Taner'den alıntılayarak bağlayayım: "Çağ istediği kadar değişsin, teknoloji dilediğin- ce alsın yürüsün, masal, galiba çocuk muhayyile- sinin vazgeçilmez klasiği kalacak." Takvim 'de İz Bırakan: "Tezer ölüme akıl almaz bir cesaretle gitti. Bel- ki de daha önce yaşadıklan, ona ölümün soğuk yü- zünü göstermiş olduğu için, ölümle bir dostluk kurduğu için böyleydi bu. Çünkü tıpkı Kafka ve Pavese gibi Tezerde yaşamın çok derinlerinde ya- tan, yaratıcılara görünen ve nasıl olsa ölümle bi- tecek olan dayanılmazlığın bilincindeydi." Sezer Duru, Tezer Özlü'ye Armağan, Yapı Kredi Yaymlan, 1997. Çocuk ve Gençlik Yazrnı' • Kültür Servisi - Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve tÜ Edebiyat Fakültesi Tiyatro Bölümü işbirliğiyle düzenlenen 'Çocuk ve Gençlik Yazını. Tiyatrosu ve Medyası' konulu seminer. 4-5 nisan tarihlerinde Alman Kültür Merkezi'nin Tünel'deki Teutonia binasında gerçekleştirilecek. Seminere Almanya ve Türkiye'den katılan uzmanlar her iki kültüriin bugün içinde bulunduğu durumu tanımlamaya çahşacaklar. Seminerle ilgili bilgiler salı gününden itibaren Alman *\ Kültür Merkezi'ne başvurabilirler. : ' (249 20 09) BUGÜN • AKSANAT'ta saat 12.30 ve 18.30'da Mozart'ın Requem'ı laser-disc'ten izlenebilir. • MİZAH HAFTASl ETKİNLtKLERİ saat 14.00'te Karikatür ve Mizah Müzesi'nde, 'Mizah Haftası Panosu'na çizimlerle baslayacak. • İDİL KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 17.00'de 'Yılmaz Güney'i Yaşatıyoruz' başlıklı anma programı, saat 19.00'da da Can Dündar'ın konuşmacı olarak katılacağı Aynalar: 'Çirkin Kral' başlıklı belgesel izlenebilir. • GÖÇERLER FOTOĞRAF KULÜBÜ'nde Hülya Karakaş'ın "Kadm Oyunlan' üzerine söyleşisi izlenebilir. • FOTOĞRAFEYİ'nde saat 19.00'da Atila Ulaş'm 'İz' isimli dia gösterisi izlenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle