Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 NİSAN 1997 SALI
12 DIZIYAZI
diplomat
/ bizibize
/ anlatıyor
Hazırlayan: ÖZCEN ACAR
lijlltlltS Gazeteciliğebaşladığım60'lı yıllann
başında Ankara'ya gönderilen yabancı büyükelçile-
rin çoğunluğunun emekli adayı diplomatlardan seçil-
diğini anımsanm. Oysa. son yıllarda daha genç dip-
lomatlar Ankara'ya büyükelçi olarak gönderiliyor.
Türkiye'de daha önceden bulunmuş diplomatlar
yeniden. hatta Türkçe'yi, Fürk halkını çok iyi bilen
Türkologlann da büyükelçi olarak gönderildikJeri
gözleniyor. Bir an Ankara'daki sekiz yabancı büyü-
kelçinin 6O'lı. 70'li. 80'li yıllarda Türkiye'de çeşitli
görevlerde bulunmuş kişıler olması dikkatimi çekti.
Türkiye'ye ikinci ve hatta üçüncü kez gelen bu ya-
bancı diplomatlarla, "o günler ile bu gûnleri'' kıyas-
layan görüşmeler yapmak istedim. Türkiye ile ilgili
kişisel izlenimlerini öğrenmeyi amaçlayan görüşme
istemimi sekiz büyükelçi de olumlu karşıladı. Bu di-
zide, sekiz yerine ancak yedi büyükelçi ile yapılan gö-
rüşmeleri okuyacaksınız. Sekizincisi. ABD Büyükel-
çisi Marc Grossman'a da ekim ayında görüşme iste-
ğimi ilettiğimde, anında kabul etti. Halkla ilişkileri
iyi bilen ABD Büyükelçisi'nden zaten bunun aksi
beklenmezdi. Aradan 3-4 yıl geçtiğı halde büyükel-
çi her nedense bir türlü gün ve saat veremiyordu. Gö-
rüşmeden vazgeçildiğı de söylenmiyordu. Alışılmı-
şın dışında, sorular dahi önceden yaalı olarak isten-
di.
lşin ilginç yanı selefi Büyükelçi Barkley Cumhu-
nyet gazetesiru Istanbul Başkonsolosu ile birlıkte zi-
yaret ettiğınde. dönemin Genel Yayın Yönetmenine
şöyle demiştı: "Biz Cumhuriyet'i yannş tanımışız.
Cumhuriyet gazetesinin TürkKe'de demokratikleş-
me ve insan haklannı savunan en önemli kurumlar-
ından biri olduğunu >eni algıladığunız için Türkiye'de
bir gazeteyi ilk ve son kez zi\aret edhorum."
Şubat ayı sonuna gelindığınde Büyükelçilik Basın
Danışmanı. eskj dost David Arnett -yıllarca önce o
Ankara'da bulunmuştu- "Sayın Büyükelçi şimdihkbu
görüşmeyi uygun görmüyor" yanıtını verdi. Büyükel-
çinin beş ay süren kararsızlığının temelinde "kesin-
likie başka bir şeyler olmalT diye düşündüm. Gross-
man'ın ikinci adam olarak hizmet verdiği Büyükelçi
Norton Abromovitz'in "Cumhuriyetr
e özel makale
yazması elbette kendini bağlamazdı. Grossman'ı ne
ilgilendiriyordu? Türkiye'de daha fazla hamburger
satılabilmesi için Kızılay'da açılan yeni bir McDo-
nald's'a gideceğini önceden Türk medyasına bildrrip
bunu Türk kamuoyuna duyurmak daha çok ilgilen-
diriyordu. Türk Dışişleri Bakanlığı'ndaki yüksek dü-
zeyde bir diplomata beş ay sürüncemede kalan bu ge-
lişmeyi nasıl değerlendirdiğini sordum. Türk diplo-
matının yorumunu aynen aktanyorum. Türkiye'de
REFAHYOL koalisyonu kurulduğunda Ankara'da-
ki ABD Büyükelçiliği çok güç dunımda kaldı. Türki-
ye, ABD çıkarlan açısından stratejik önemi olan bir
ülke. Uashington'a göre İran ve şeriat vanlısı Refah
Partisi iktidara gelmişti. Bu nedenle Türkiye tran ol-
mamaiıydı. \Vashington. Şah döneminde İran'daki
hatasını Türkiye'de vinelememeliydi. Bu amacı bağ-
daşüracak bir siyasayı. Büyükelçi Mark Grossman
oluşturup VNashington'a önermek zorundaydı. Gross-
man, en azından demokrasinin gereği olan Refah'lı ko-
alisyonu benimser görünmeli\dL Laikliğin. Atatürk-
çülüğün önüne geçej) bir siyasa izlenebilirdL ABD bu
yola \öndmiş ve nitekim. ÂBD Dışişleri sözcüsü Rk-
hard Burns, Türkiye'de laikliğe böyksine bir siyasayı
benimseyen bir demeç dahi vermişti. Bakanlığımız bu
demece şiddetli tepki gösterdi. Askerier ABD'nin
"Makyevelist' bir siyasa ile Refah'ın iktidannı peldş-
tirecek davranış içine girmesinden sıkıntı duyuyorlar-
ÜL Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik
Bir'in Washington'a gidişinin gerçek amacı, orada ka-
muoyuönündevekapabkapılarardında 'laıklik' ko-
nusunda TSK'nin tutumunu 'ABDyönetimine' bfldir-
mektL General Bir, *Yanlış ata oynamayın. Siz Refah'ı
destekleseniz bik. biz laikliğe karşı olan her türlü ik-
tidara karşıçıkanz"mesajını verdi. Büyükelçi Gross-
man ile görüşme isteğimin önce benimsenmesi, oya-
lanması, sonra reddedilmesi de bu yoğun ve dalgalı
askeri-diplomatik trafik dönemine rastlamasından
kaynaklanıyorolmalı... General Bir'in VVashington zi-
yaretinden sonra Büyükelçi Grossman'ın 'k»profi-
le' denilen ve kaplumbağa gibı başını içeri sokan ya
da 'kuyruğunu içeriye alan' bir siyasa izlemek zorun-
da kaldığı anlaşılıyor. Bu nedenle gecikmeden dolayı
okurlanmızdan ve öteki değerli yedi büyükelçiden
özür dilenm.
Ispanya Büyükelçisi Carlos Carderera Türk kimliğinin öğelerinden birinin laiklik olduğunu söyledi
'Tam demokrasi var diyemem'_^* spanya Büyükelçisi Carlos Carderera'yı,
M 1971 'de Ankara'da girişken, sempatik,
m güleryüzlü genç bir diplomat olarak
m tanımıştım. Daha o zaman bile büyükelçi
_ ^ L gibiydi. Çeyrek yüzyıl sonra kendisini bu
kez büyükelçi olarak gördüğümde doğrusu
şaşırdım. Bu yazı dizisinin hazırlanmasına
Büyükelçi Carderera'nın Ankara'ya yeniden
gelişinin esin kaynağı olduğunu söyleyebilirim.
Ispanyol Büyükelçisi. Türkiye'yi kendi gözleri ile
birinci elden izlemekle kalmıyor, Türkiye hakkında
yerli ve yabancı yayınlan da yakından izliyordu.
Amerikan Time-Life Yayınevf nce çıkanlmış bir
kitapta hakkımda bir bölüm olduğunu da
kendisinden öğrenmiştim. Büyükelçi'nin
çocuklanndan birı Türkiye'de doğmuştu. Bir Türk
dostu ve Atatiirk hayranıydı. Göğsünde Atatürk
rozeti taşırdı. Ülkesinin Ârjantin Büyükelçiliği'ne
hareket etmeden bir gün önce bu görüşme
gerçekleşti.
- Türkiye'ye ilk ne zaman geldiniz?
tlk kez Ekim 1971 'de başkâtip olarak geldim. 75
yılı Ocak ayına kadar. Üç buçuk yıl kaldım. O
zaman Türkiye hakkında fazla bilgim yokru.
Türkiye ile ilgili bazı kitaplan Senegal'de
görevdeyken ilk kez okuduğumu söylemem gerekir.
Türki\e'deki gelışmeleri kitaplardan izliyordum.
Bundan dolayı yer değiştirmem gerektiğinde. bana
önenlen yerlerden biri de Ankara idı. İlginç
olacağını düşündüm ve kabul ettım. Türkiye çok
farklı bir ülke. özellikle Ankara çok farklı bir kent.
-Neden?
Yaşam o zaman daha zordu. Eğer bir sorun varsa,
örneğın su sorunu. birçok şeyi dükkânlardan satın
almanız gerekmekteydi. Bunun dışında küçük bir
yerdi. Pek çok kişiyle vakın ilişkilerimiz oldu.
Özellikle diplomatik yaşam bugünden daha
farklıydı. O zaman herkesle görüşüyorduk.
Başkâtipler büyükelçilerle birlikte olüyor ve öteki
büyükelçilıklere davet ediliyorlardı. Şimdi o kadar
çok büyükelçi var ki artık bu tür ilişkilerin olanağı
yok. 70'li yıllarda Türkiye ile çok az ilişkimiz
vardı. Ticaretimiz önemli değıldi. Türkiye've karşı
neden böyle bir tutum vardı? Benim bu durum
üzerine yaptığım yorum şuydu: "Türkhe ile
ilişkilerimiz iyiydi. Çünkü liiçbir ilişkimiz yoktu.
Dolayısıyla hiçbir sorun da yoktu. Böylece
ilişkilerimiz ilginç saydmazdL*'
Siz o dönemde Ispanya'nın yalıtlanmış olduğunu
da düşünebilirsiniz. Ispanya NATO'ya üye değildi,
Ortak Pazar'a üye değildi. Yani bu iyi bir durum
değildi. O dönemde ilişkilerimizin çok önemli
olduğunu sanmıyorum. Bu. şimdi çok değişti. Eğer
bugün ile kıyaslarsanız. tspanya uluslararası açıdan
daha önemli bir konuma geldi. Avrupa Birliği'ne
gırmemizi engelleyen yalıtlanmışlık ortadan kalktı.
AB'de aktif bir duruma geldik.
Türkiye ile ilişkiler ekonomik açıdan önem
kazandı. İspanya'da bu "Casa Projesi" nakliye
uçaklan ile başladı. Türkiye'de Ispanya'nın sadece
turistik bir ülke olmadığı. aynı zamanda sanayi
ülkesi de olduğu anlaşıldı. Türkiye önem kazandı.
Bu durum Türkiye'nin de iyi bir pazar olabileceği
düşüncesini doğurdu. Pazarlann sizden memnun
kalıp sizinle iş yaptığım ve para ödediklenni
görüyorsunuz. Öyleyse güvenilir bir ülkesiniz
demektir. Gerçek şu ki, ticarette özellikle son
yıllarda hızlı bir artış görüldü. Örneğin geçen yıl
1995'te bizim ihracatımızda yüzde 60 artış görüldü.
Türkler ıse yüzde 40 artış sağladılar. Bunlar çok
önemli rakamlardır. Bu rakam iki yönlü olarak
yaklaşık 1 milyar dolar olup ekonomik açıdan çok
önemlidir. Madrid, siyasal açıdan Türkiye'de ne
olup bittiğini yakından izliyor. Birkaç yıl önce
Madrid'de hiç kimse buradan gönderilen raporlarla
ilgilenmiyordu. Ispanya'nın AB'deki dönem
başkanlığı döneminde Dışişleri Bakanımız bızim
gönderdiğimiz telgraflar dışında, burayı daha çok
bilgi almak için hemen hemen her gün en az bir kez
arar oldu. Türkiye Ispanya'nın kendisine pek çok
konuda yardımcı olabileceğini fark etti. Ispanya
uzakta bir ortaktı ama Türkiye'nin AB'ye
girmesine yardım edebilirdi. Böylece TürkJer de
Ispanya siyasasına önem verir oldular. 20 yıl önce
bu durum çok zordu. Eğer bugünü 20 yıl öncesı ile
kıyaslarsanız. ülkenin nasıl değıştiğıni görürsünüz.
Degişiklikler evrim olarak da düşünülebilir. Aklıma
ilk gelen değişiklik yaşam standardı, altyapı. yollar,
oteller... Bunlann tümü şimdi çok daha iyi
düzeydedir. Her yere seyahat edebilir, iyi bir otel
bulabilirsiniz. Yirmi yıl önce bu kadar kolay değildi
%e lstanbul dışındaki oteller şimdiki gibi b ü ) ^
değildi. Ancak bazı şeyler hiç değişmemiştir. Ülke
eskiden olduğu gibi hâlâ güzelliğini korumaktadır.
Clkenin güzelliklerinı bozmadınız. tkinci kez
geldiğimde düş kınklığma uğramaktan korktum.
-Neden?
Güzel bir ülkeyi korumak zordur. Çok sayıda otel
inşa edilir. Bir yer dışında, korumanm burada
gerçekleştiğini söyleyebilirim. Beni düş kınklığına
uğratan yer Pamukkale'dir. Şimdi oraya birçok otel
inşa edildi. Bunun sonucunda çekiciliğinin bir
bölümünü yitirdi. Diğer yerlerin çoğunluğu eskisi
kadar güzel kalabildiler ve eskisinden çok daha
temizdirler. Fark ettiğim ikinci değişiklik ise
insanlann daha açık olmasıdır. Türk insanı hemen
hemen her zaman iyiydi. Genellikle bir ülke
geliştiği zaman, örnek olarak Türkiye'yi verebiliriz.
lnsanlar çok meşgul olduklannda, her zaman acele
ederler ve eskisi kadar iyi davranamazlar. Ancak bu
Türkiye'de gerçekleşmedi. Türkiye konusunu kendi
konumuz gibi seviyoruz. Kendinizi Türkiye'de olup
bitenlerin içine kanşmış bulabilirsiniz. Eşim ve
çocuklanm dört yıl önce buraya geldik.
- Kaç çocuğunuz var?
Üç... Biri dört yıl önce Ankara'da doğdu.
TA. ur
ürkiye'de bölücülük sorunu ülkenin en fakir yörelerindedir. îspanya'da ise en
zengin yörelerindedir. Farklılık buradadır. İkinci fark ise, Franco öldüğünde tspanya
halkınm tamamı değil ama çoğunluğu yöreye özerk siyasal bir düzen verilmesini
istedi. Sağ buna karşı çıktı ama çoğunluk böyle bir açılmada birleşti. Türkiye'nin
durumunda ise Türkler "Türkiye'nin üniter bütünlüğünü" yeni kimliğinin bir parçası
olarak kabul etmişlerdir. Fark buradadır. Üçüncü fark ise, İspanya'da solun, özerkliği
için bölgelerde çaba harcaması ve Türkiye'de ise solun Kemalist ve "üniterlikten"
yana olmasıdır.
Türkiye'ye çok sık geldıler.
- Belki ileride bakan olarak gelecekler!
Kimbilir! Ya da üniversite ögrencisi olarak. Biz
Istanbul'da uygun fiyattaki iyi otelleri araştırmaya
başlamıştık ve Türkiye'ye tekrar geleceğimizden
emindim.
- Türkiye'nin dış sh asasmda bir değişiklik görüyor
musunuz?
Öncelıkle, bütün dünya siyasasında değişiklik oldu.
Siyasada ikilik ortaya çıktı. Türkiye'nin siyasası o
zaman benim için açıktı. Şimdi genel olarak çok
daha karmaşık bir duruma girdi. Türkiye pek çok
ülkenin ortasında yer ahyor. Balkanlar. Türki
Cumhuriyetleri. Örtadoğu. Yunanistan... Doğal
olarak benim bakış açımda da değişiklik olmuştur.
Buna karşın uzun yıllar değışmeyen siyasalar var.
Örneğin Batı'ya karşı izlenen siyasada değişiklik
Çiller ve Ecevh bunu söylerken, ben yabancı bir
büyükelçi olarak, "Türkiye'de tam demokrasi var,
nasıl derim?" dedim.
- Demokratikleşme konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bu da aynı. Demokratikleşme insan haklan ile
ilişkilidir. Demokratikleşme yeni yasalar demektir.
Kuşkusuz insan haklan da önemlidir. Çünkü belirli
kültür davranışlarının bir haflada değiştirilmesi
beklenemez. Bazen bazı yabancı kişiler bu soruna
basit bir biçimde yaklaşırlar ve hemen değişmeniz
gerektiğini söylerler. Ancak değişmesi gereken ilk
şey yasalardır, ki bu zaman alır. Eğer kendi
yasalannızı kendiniz yapmak istiyorsanız. bu işteki
sorumlu insanlann manüğının değişmesi
gerekmektedir. Bazen Türkiye'nin iç siyasasının
çok karmaşık olduğu ve milletvekillerinin ise daha
ilerlemek için buna zaman bulamadıklan
CARLOS
CARDERERA
Madrid'de doğan Carlos
Carderera (55) üçüncü
kâlip ohrak diplomasi
mesleğine başladıhan bir
yıl sonra 1969 da
Senegal 'e gönderildi. Ikı
yıl sonra Ankara 'ya
gelmiş, bir yıl sonra da
başkâtip olmuştu.
Ankaradan 1974'te
Uruguay 'a giden
Carderera müsteşarlığa
vükseldikten sonra
Dışişleri Bakanlığı 'na
genel müdür yardımcısı
olarak döndü. tkiyıl
sonra ABD ve Kanada
Işleri Genel Müdür
Yardımcısı oldu. Bu görev
kendisine Washington
Büyükelçiliği 'nde 2
numara olmanın kapısını
araladı. I989'da
bakanhğa genel müdür
olarak döndü. 1993 'te bir
yandan büyükelçiliğe
yükselirken, aynı anda da
eski gözağnsı Ankara 'ya
atanıyordu. Carderera nın
çeşitli nişanları
bulunuyor. ilginç bir
kader çizgisi sürdürerek
bu kez Ankara 'dan
Madrid 'in önemli
ilişkileri bulunduğu
Ârjantin 'e, yine bir Latin
Amerika ülkesine
gönderiliyordu.
olmamıştır. Yeni bir siyasacıya ve yeni bir
koalisyon hükümetine sahip olduğunuz için yeni bir
tutuma da sahip olduğunuz doğrudur. Hükümet,
Batı'ya karşı tutumunu ve Avrupa'ya karşı olan
ilgisini sürdürmeyi öngörür. .Ama aynı zamanda
gelişmek de ister, ilişkiler çok önemlidir.
Türkiye'nin tutumunu anlamıyonım. Türkiye'yi
nasıl bir bakış açısı ile gözlemleyeceğinizi
anlayamazsmız. İspanya'da da aynı şey olduğunu
her zaman söylerim. Ispanya Avrupa'ya aittir. Aynı
zamanda saçma görünmekle birlikte. Latin
Amerika ile de çok özel bir ilişkimiz ve bu ilişkiye
de özellikle gereksinimimiz var. İki düşünce
arasında bir seçim yapabileceğinizi
düşünmüyorum. Çizilen yolda bir değişiklik
olmamıştır
- Türkiye'deki insan haklannı 20 yıl öncesiyle
karşüaştırdığınız zaman neler değişmiştir ya da
değişmeıniştir?
Birincisi, Avrupa'da hassas bir konu olan insan
haklan üzerinde otuz yıl öncesine luyasla daha
degişik sorular sorulmaya başlanmış olmasıdır.
Yirmi yıl öncesine kıyasla Türkiye'de
demokratikleşme konusunun bugün daha fazla
konuşulmasının bir nedeni de budur. Durumun
daha iyi olup olmadığını bilmiyorum. Türk
toplumu siyasal olarak daha açık görüşlü olmuştur.
Ancak bu anlamda daha kanşık bir durumdadır.
Eğer yanlış bir şey varsa bu gözlemlenebilir. Bu
sorunun çözümü önce gerçeği kabul etmekle başlar.
Ondan sonra tartışmalarla olumlu adım atmış olur.
Türkiye'de bir seminerde bu alanda Türkiye'nin
AB'ye tam üyeliği konusunda konuşmam
gerekiyordu. Türkiye'nin Avrupa'nın bir parçası.
AB'nin tam üyesi olması için de demokrasinin tam
olmasından söz ederken. Ispanya'nın da ancak tam
demokratık bir ülke olduktan sonra AB'ye girdiğini
örnek olarak gösterdim. Bana o gün, "Neye
dayanarak Türkhe'nin demokratik olmadığını
söylüyorsunuz" diye sordular. Dışişleri Bakanı
düşünülür. Aralanndaki kavga yüzünden başka bir
siyasetçinin koalisyonuna katılmıyorlar ve
kendilerini eğitemiyorlar. Sizin de bildiğiniz gibi
Meclis'te reformlar uzun bir süre yapılamamıştır.
Bu, Türk yetkililerinın bunu istememelerinden ya
da bunun gerekliliğini anlamamalanndan
kaynaklanmıyor. Çünkü parlamento pek çok
konuyla uğraşıyor. Geçen yıl aralıktan sonra bile
halk için çalışmak zor oldu. Şizin açınızdan değil
de benim açımdan sorun, halkın verilen mesajlara
karşı çok duyarlı olmasıdır. Bu, Türkiye hakkında
beklediğimizden daha fazla şeyler istenmesinden
kaynaklanabiliyor olabilir. Çünkü siz topluluğa
girmek istiyorsunuz. Bu noktada dikkatli olmak
gerekir. Bazen Türkiye'nin de olduğundan daha
fazlasını istediğine ilişkin sözler duyuyorum.
Ancak şunu söylemeliyim ki ben, "Eğer biz sizden
değişmenizi Lstemezsek, sizin bir türlü
değişıneyeceğinize" kani oldum.
- Türkij^'nin AB'ye tam üyeliği konusunda ne
düşünüyorsunuz?
Eğer Türkiye'nin A\Tupa Birliği'ne üye olması güç
bir süreç ise, Ispanya'nın durumu çok daha
sınırlıydı. Bu bizim çok zamanımızı aldı. Vetolar
vardı ve ilginç olan ıse vetola dan birinin
Fransa'dan gelmesiydi. Şimd Fransa ile çok yakın
ilişkimiz var. 1975'te Franco ldüğünde topluluğun
üyesi olmak istiyorduk. AB'r.jı ününde derin bir
düş kınklığı vardı. Ama bize gerçek demokrasinin
yorumunu anlatmadılar. Bu öyle kararlaştınlmıştı.
Biz AB'ye gimek istiyorduk. Çünkü o günlerde,
Franco öldüğünde, Franco'nun düşünceleri de
ölmüştü. Beş yıl sonra 1980'lerde bile Fransa'da
tanm ile uğraşan kişiler Ispar
r
a'dan korkmuş ve
böylece veto etmişlerdi. Bu bızim için düş
kınklığıydı ve Franco'nun ölümüne değin bunu
beklernek zorunda kalmıştık. Bu deneyimin
Türkiye için de her zaman yararlı olacağını
söylüyorum. Eğer değişmezseniz topluluğa
giremezsiniz. Bazen "tspanya'nın AB'ye girmek
için önce yardım aldığı ve sonra İspanya'nın
demokratikleştiği'" söylenir. Bu doğru değildir. Biz
önce demokratikleştik ve sonra topluluğa girdik.
Türkiye, birçok şeye karşı gözlerini kör eden,
Gümrük Birliği Anlaşması'nı imzaladı. Bana göre
Avrupa, bugün anlaşmalara bağlı kalmalıdır.
Türkiye'nin AB'ye hemen üye olmasını
anlamıyonım. Bu zaman alacaktır. Ispanya'nın
durumunu incelemenizden başka bir seçeneğinizin
olduğunu da düşünmüyorum. Biz istenmediğimiz
zaman Latin Amerika ile ortak pazar kurabilirdik,
ama bu olanak dışıydı. Latin .Amerika ile ticaret
yapmamız gerekiyordu ve yaptık da... Ama bu
böyle yürümez. Bu, Avrupa'dan farklıdır.
Coğrafı olarak en önemli kentiniz Avrupa'dadır.
Zaten Osmanlılarla Avrupa'daydınız. İnsanlann
büyük bir çoğunluğu ile lstanbul ve Ankara'da
karşılaşıyorsunuz. Bazen Ispanyollar Türkiye'ye
geldiklerinde çok şaşınrlar. Çünkü gelmeden önce
Türkiye'nin, Mısır ve Fas'tan farkı yok sanırlardı.
Buraya gelince de Türkiye'nin çok Avnıpai bir ülke
olduğunu söylerler.
- İlk ve bugünkü gelişleriniz arasında Türkiye'deki
laikliği kıyaslar mısınız?
llk olarak sosyolojik nedenden dolayı bir değişiklik
olmuştur. Bugün günlük yaşamda dini simgelerle
daha çok karşılaşıyoruz. 30 yıl önce Ankara'da bu
kadar çok cami yoktu. Kocatepe Camıi sadece
büyük bir camii değil, avnı zamanda kentin
simgesidir. Önce. hatta fstanbul'da bile çok daha az
cami vardı. Bugün nereye gitseniz bir cami
görürsünüz. Camiler ve başı örtülü genç kızlar
lstanbul hakkında ilk izlenimi yaratıyorlar. Bu
önceleri karşılaşmadığımız bir durumdur. Bunun
gerçek nedeni köyden kente olan göçtür ve bu
insanlar dine daha yakındırlar. Günlük yaşam daha
çok dinsel nüelik kazanmıştır. Bana göre üçüncü
neden ise sadpcç Islamı degil, JsJami olraayan
partilerin bile Isiam dininin amaçlannı kullanarak
insanlan kendilerine çekebileceklerini
düşünmeleridir. Bu nedenledir ki Türk toplumunda
tslamiyetın varlığını daha kolay
algılayabiliyorsunuz. Bugünlerde siyasada bir
değişiklik olabileceğini sanıyorum. Hükümet
laikliğin bir olay olduğunu söylüyor. Bazı
partilerin, bazı politikacılann ya da bazı kişilerin
Islama daha yakın bir devlet biçimine sahip olmak
istediklerini sanıyorum.
- Laiklik tehlikedemi?
Tehlikenin yakın olduğunu söyleyemem. Bu zor bir
soru. Ama yine de laikliğin değişebıleceğine
inanmıyorum. Laikliğin Türk kimliğinin bir parçası
olduğunu düşünüyorum. Çünkü Atatürk'ün
Türkiyesi'ne ne oidu? Çok değişmiştir. Kendi
kimliğini yeniden keşfetmiştir. Ulkenin sınırlannı
sınırlamış ve çokuluslu bır imparatorluktan
çıkmıştır. Atatürk Türkiye'ye yeni bir kimlik
kazandırmıştır. Sizin kimliğinizin öğelerinden biri
laikliktir. Bu Türkiye'de din özgürlüğü olmaması
anlamına gelmez. Elbette dın özgürlüğü olacaktır.
Ispanya da böylesine bir değişikJik geçirdi. Yakın
zamana değin Katolik Kilisesi politikaya çok
kanşmaktaydı. Bunun devlet için ve özellikle kilise
için iyi olmadığını düşünüyorum. Çünkü kilise bir
biçimde devletten daha iyi olmalıdır. Bu onlann
siyasaya kanşmasının nedenidir. Bazen siyasal
kanşıklıklar ortaya çıktığında özellikle kilise hiç de
iyi olmayan şeyler yapmayabaşlıyor. Kilisenin
bundan kurtulması gerekmektedir.
- Elbette siz buraya ilk geldiğinizde bö\ le bir sorun
yoktu, ama yine de İspam a ile Türkiye'yi bölücülük
açısından karşılaştırabilir misiniz, diye sormak
isterim.
Sizin sorununuzun büyük olduğunu düşünüyorum.
Ama bizim de sorunlanmız var. Bazen insanlar çok
korkmuş gibi görünüyorlar. Bazı okuduğum
makalelerde "Bask modeli"nden söz ediliyor. Pek
çok kişi Türkiye'deki bölücülük sorununun Bask
modeli ile çözümlenebileceğini söylüyor. Buna en
azından ben inanmıyorum. Sorun eskisi kadar
büyük değildir. ama hâlâ teröristlerimiz.
bölücülerimız ve dolayısıyla sorunlanmız vardır.
Türkiye'deki durum çok farklı. Türkiye'de
bölücülük sorunu ülkenin en fakir yörelerindedir.
İspanya'da ise en zengin yörelerindedir. Farklılık
buradadır. İkinci fark ise, Franco öldüğünde
tspanya halkının tamamı değil ama çoğunluğu
yöreye özerk siyasal bir düzen verilmesini istedi.
Sağ buna karşı çıktı ama çoğunluk böyle bir
açılmada birleşti. Türkiye'nin durumunda ise
TürkJer "Türkiye'nin üniter bütünlüğünü" yeni
kimliğinin bir parçası olarak kabul etmişlerdir. Fark
buradadır. Üçüncü fark ise. İspanya'da solun,
özerkliği için bölgelerde çaba harcaması ve
Türkiye'de ise solun Kemalist ve "ünherlikten"
yana olmasıdır. Öyleyse Türkiye'de bir bütünlük
vardır. Önemli farklann olmasından dolayı farklı
modeller başkalan için her zaman yararlı
olmayabilir. Benim kanımca sizin sorununuz için
halkla dıyalog başlatmak gerekir. Teröristlerle,
PKK ile diyalog başlatın demiyorum. Diyaloğun
halkla, toplumla olmasını öneriyorum. Bunun
olumlu gelişmeler sağlayacağına inanıyorum. Türk
toplumu artık tartışıyor ve bu Türkiye için yeni bir
şeydir. Üç yıl önce geldiğimde halk tartışmıyordu.
Bu üç yıl süresinde halk tartışmalara katılmaya
başladı. Söylediğim gibi bir sorunu çözmenin
başlangıcı, o konuda bilgi sahibi olmakla başlar.
Türk insanı orada bir sorun olduğunun farkındadır.
Bu sorunu nasıl çözebilirsiniz? Bask modelini
önermezdim. Bunu çözmenin yolu. Ecevit'in her
zaman söylediği gibi demokratik yollarla olmalıdır.
Bu zor bir sorundur, ama bölücülükten kurtulmanm
başkaca mucize bir yolu yoktur.
Sürecek
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
İlk Kurtarılacak Kişi!
Köy Enstitülerinin kurucusu, büyük emekçisi Ismail
Hakkı Tonguç'un "Softalık" başlıklı yazısı, Yeni Ufuklar
Dergisi'nin Şubat 1960 sayısındayayımlanmış. Gerçek-
te yazı, bir somşturmaya Tonguç'un verdiği yanıt. Ton-
guç'un "SOF7/U./K"yazısınıokurlarasunmakistiyorum:
"'Körijkörüne bir davaya bağlanıp ayak direyen ki-
şi'lehn tuttuklan yola softalık diyoruz. Bu yolu seçen
softalar, insanoğlunun ilerlemesinî önieyici tûrlü engel-
ler yaratmışlar, onu mutluluktan yoksun bırakmışlardır.
Insanlığın tarihi, yobazlann yarattıklan haksızlıklar, iftira-
lar, onlann işledikleri cinayetlerie lekelenmiş, kirietilmiş-
tir. Tarih sayfşlannda yer almış, softalaria ilgili olaylan
okurken yüzümûz kızanr, tüylerimiz dikenleşir.
Bireylere bu kadar çok zaran dokunan yobaz nasıl tû-
remekte, nerede bannıp beslenmekte, hangi silahlan
kullanarak toplumlan nasıt kavurmaktadır? Bu ne biçim-
de bir sosyal yaratıktır? Onun zararianndan korunabil-
mek için bu noktalann aydınlatılması gerektir sanıyorum.
O, soysuzlaştınlmış dinsel kurumlarla, laikleştirilme-
miş eğitim ocaklannın dölüdür. Softayı hoşgörüden yok-
sun aile, medrese, okul, üniversite gibi kurumlar yara-
tıriar.
Bilim, sanat ısınlanyla aydmlatılmayan toplumsal çev-
re, kişisel çıkan amaç edinen her türlü teşkilat onu bes-
leyip büyütür; türlü inançlaria, çeşitli silahlaria donatır;
toplumun başına bela kesilecek duruma getirir. Bu çark-
lar, dın softası, eğitim softası, politika yobazı.. gibi çe-
şitli softa tiplerini palazlaştınhar.
Softalann hepsi, bireylehe dünya nimetlen arasına si-
yah birperde germeyi, bilgisiz halkı karanlık bir dünya-
ya kapatmayı iş edinirien toplumun duygulannı okşamak
suretiyle onun kapılganlığından faydalanarak kendi da-
valannı yünıtmeye bakarlar. Bağnazlığı bir alışkanlık ola-
rak benimseyen yobazlar başkalanna sataşmayı, saldır-
mayı da huy edinmişlerdir. Bu umulmadık zamanda en
yakınlanna, canciğer dost gibi davrandıklanna saldıra-
bilirier. Softa, birnjh hastasıdır. Korkulacak bir yaratık-
tır bu bahtsız.
Ulusumuz softalardan çok çekmiştir. Eğer onlar her
devirde şu veya bu şekilde, uygariık dünyasına yönelti-
len arabanın tekerieklerine kazık sokmasalardı bugün biz
de ileri toplumlann yanında yer alabilirdik. Türk halkının
her bakımdan gen kalmış olması onlann yüzündendir.
Softalar, kadının amansız düşmanıdıriar. Kadını köleleş-
tiren onlardır. Kadınlann toplum hayatına kanşmalanyo-
bazlan ifrit eder. Onlar kız en^ek bütün çocuklann laik
okullarda eğrtilmelerini kabul edemezler. Kısacası, ulu-
sumuzu bilimin, güzel sanatlann nimetlerinden yoksun
bırakanlar; devletimizin tam anlamıyla laik devlet haline
gelmesini önleyenler, softalaria yobazlan tuzaklanna dü-
şürenlerdir.
Halkı 'insan haklarına' kavuşturmanın tek çaresi Batı
uygariığını kayıtsız şartsız kabul etmektir. Softalar buna
yanaşmak istemezler. Çünkü onlar aydınlıktan hoşlan-
mazlar. Onun için uygahığı amaç edinen her davranışa
çelme takmanın yolunu bulurtar.
Softalığın zarartanndan korunmak için devleti ve bü-
tün eğitim kurumlannı laikleştirmek gerekir. Dağ başın-
daki çobanın çadınndan zenginlerin konaklanna kadar
bütün aile ocaklannı, insan eğiten her kurumu bilgi ışıl-
dağı ile aydınlatmayı ülkü edinmelidiraydınlanmız. Köy-
lü kentli, zengin fakir, ileri veya gen zekâlı her çocuğu
çatısı altında toplayan laik ilkokulu yurdun her bucağı-
nayaymak bu ülküyü gerçekleştirmenin ilk şartıdır. Eğit-
bilimin ilkelerine göre işletilen okullann yaygın olduğu
çevrelerde softa, bannacak bataklık bulamaz. Çünkü la-
ik okulda yetişenlerin yaşadıklan çevre, bilimin, tekniğin,
güzel sanatlann esehehyle donatılır, aydınlatılır. Softar
nın şeninden ancak bilgili, laik yurttaşlârla kıgfculma\
mümkündür. . ~ **••
Softalann en teNikefi olduklan devirier, devlet işleri-
ne kanştıklan, devleti idare edenleri baskı altında tuta-
bildikleri yıllar olmuştur. O zaman yobazlar birer milli
kahraman gibi ortaya çıkıp çalım satmaya başlariar; söz-
le, yayın organlanyla etrafa zehir saçahar; gerçek aydın-
lan sindinher. Bu yüzden gericilik şahlanır; devrimlerin
başını yemeye başlar. Ülkücü aydınlann böyle devirler-
de sıks durmalan, softadan daha cesurolmalan, yiğitçe
davranmalan, savaş alanından kaçmamalan gerektir."
Ismail Hakk Tonguç, bunlan sanki 37 yıl önceden bu-
günleri görüp de yazmıştır. Okurlardan dileğim, bu yazı-
yı kesip saklamalan, zaman zaman okumalandır. Ton-
guç'un bu yazısı, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vak-
fı'nın Tonguç'la ilgili olarak hazıriadığı, "Tonguç'un Ki-
taplaşmamış Yazılan /" yaprtının kapağında -özet olarak-
yer alacak. Kitabın 17 nisana yetiştirileceğini vakıf yöne-
ticileri açıklıyorlar.
148'in (okul numarası değil, altınlannın ağırlığı) kendi
oğlunu 1993-94 ders yılında, okumakta olduğu imam-
hatip okulundan alıp, Ayrancı Lisesi'ne kaydettirdiğini
kaç kezdir yazıyorum, ne bir açıklama ne de bir yalan-
lama! Refahlı birçok milletvekili de aynı şeyi yaptı. Ku-
ran kurslannın, imam-hatip okullannın laik okullar gibi ol-
masını istemezler kanılarınca. çünkü oralar, onlann oy
depolan! Camiler de sanki siyasi şubeleri. Camilerden
çıkıp, saldınya, öldürüye geçıyorlar! Imam-hatipli olmak-
la övünen, çalım satan Refahçı milletvekilteri, çocukla-
nnın hangi okullarda okuduklarını açıklayabilirler mi?
"Köktendinciliğe Karşı Uluslararası Konferans"Xa bir
anısını anlatan Ankara Üniversitesi lletişim Faküttesi es-
ki üyelerinden, eski TRTcı Rifat Aras, Turan Dursun'un
kendisine söylediği şu sözü aktardı:
- Birşeriatçı, karanlığın körkuyusunda, öylesine inan-
dınlmıştır ki bir insanı öldürecek kadar insan sevgisin-
den yoksun bırakılmıştır. O nedenle, önce karanlıktan
kurtanlması gereken kişi, işte odur!
Duyuru: Degerli eğitimcilerimizden yazarOrd. Prof.
Dr. Ismayıl Battacıoğlu, ölümünün 20. yılında bugün
Ankara'da TÜBİTAK Salonu'nda saat 13.30'da anılı-
yor.
BULMACA SEDAT YAŞAY
SOLDAN SAĞA:
1/ Tanzimat'tan
sonra hazırlanan ve
fikıh hükümleriyle
bu konudaki türlü
ıçtihadı bir araya 3
getiren medeni ka-
nun. 2/ Ayağm üs-
tündekı tümsek
yer... Bircetvel tü-
rü. 3/ Sazın en ince "
ses veren teli... A-
vuç içi. 4/lzmir'in
bir ilçesi... Zayıf, 8
kuru, sıska. 5/ Gü- Q
ney Amerika'da ya-
şayan birtukan türü. 6/Türk
halk edebiyatında çoban
türküsü. 7/ Bir dinsel tören
sırasında Kuran'dan okunan
on ayetlik bölüm... Bir bas- 3
ki teknigi. 8/ Kiraya verile- 4
rek gelir getiren mülk. 9/ c
Rütbesiz asker... Eleme
yöntemıyle yapılan kupa
organizasyonlannın iki kar-
şılaşmadan oluşan evresi... 8
Tantalelementininsimgesi. Q
VXTCARTOAıNAŞAĞIYA:
3
1/ Polonya'ya özgü bir halk dansı. 2/ Anlann çıkardığı bir
tür salgı... Eskiden harman ürünlerinden onda bır oranında alı-
nan vergi. 3/Ormanlık ve çalılık yerlerde yaşayan güzel ötüş-
lübirkuş.4/llaç... Ağn Dağı'na verilen bir başka ad. 5/Eski
dilde su... Rutenyum elementinin simgesi. 6/Layık olma, uy-
gunluk. II Yerfıstığı. W "Gideceksin —-'lann çalkantısın-
da;BalıklarçıkacakyolunakarşıcL'Sevineceksin" (Orhan Ve-
li). 9/ Eyerin arka bölümü... Anadolu'da, özellikle Doğu Ka-
radeniz'in yüksek kesimlerinde yaygın geçici kırsal yerleşme.