23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 ŞUBAT1997 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Bir Gün Kesinlikle... D o ç . Dr. NUR ALKJŞ Mimar Sinan Üniversitesi Z engın-fakir, kırsal-kentsel. bir çoğunluğukentleregöc.etti. Ancak 80 okumuş-okumamış aynm- sonrası toplumda adalet zedelenip eğiti- lannın ideoloji yerine kon- min yerini haklı ya da haksız önemi yok mak istendiğı bırülkede bi- gösterilen kazanç alınca, işler değişti. lımsel bılginin yenne dog- Kendilen ve çocuklan için toplumsal ha- mayı geçirmek isteyenlerin reketlilikte kullanabikceklen eğitım ve sermaye, toprak gibi öğeler elinden alı- nanlar fıziksel güçlenyle baş başa kaldı- okumuş-okumamış aynm- lannın ideoloji yerine kon- mak istendiğı bır ülkede bi- ı lımsel bılginin yenne dog- mayı geçirmek isteyenlerin eylemlenne kaynaklık eden düşünceleri- ni daha iyı tanımamız \e önlemler alma- mız gerektiğinı belırrmek istiyorum. "Refahhlar kendini mağdur hissedi- yor" tümcesı bunun dışmda kalan grup gruplarıçinkolay anlaşılırbirtüm- ce değildır. Clkemiz, gelışmiş ülkelerin heterojenlik içınde birîık yaratmak üze- re sıyasalargelıştırmeyedahahenüzbaş- lamadığı yıllardan öncesine dayanan bir uzun tanhsel geçmişte hoşgörü içinde bir arada yaşamayı başarmış bir bütüniük- ken şımdı bu tümceyi anlamak bizım için neden zorlaşmıştır? Refah dışındakilere göre bu ülkede kimse kimseye dinsel inançlan yüzünden egemen olmazken, olan biten zaman kaybıdır. Buna karşın, Refahlılar ıse gıderek daha fazla kendi- lerini "mağdur" duyumsama gösterisin- dedirler. Kuşkusuz, her ıki durumun na- sil birlikte var olduğu yalnızca bu tüm- celere bakılarak açıklanamaz. Bir zamanlar Türkıye'de eğitimde fir- sat eşıtliği tartışılırdı. Cinsiyet. sosyo- ekonomik düzey. bölge, \ b. pek çok öğe- nin vol açtığı eşitsizliklen ortadan kaldır- mak için bilgi üretilir. sunulurdu. Eği- tim. sermayesı olmavan herkes için var olan toplumsal hareketlılıkte bir çıkış noktasıydı. Okumuş adama saygı göste- rilirdı. 1980 sonrası her şey değişti. Sır- tında mum taşıyan kaplumbağalarla ya- pılan "Lale Dönemi" gecelen. tavanlan çiğ köfteli Meclis salonlan, işini bilen memurlara sevgi gösterilen arasında ge- çen on yedi yıl, bugünkü görülen tablo- yu çızdı. Ancak tabloda. toplumun he- men her kesimince kolayca gözleneme- yen bır kesim vardı! Tok açın halinden anlamaz örneği bu birileri yalnızca "bi- rileri" tarafından bilındı. "Her toplum- da ihmal edilmiş insantar, hatta kitleler vardır" demek. duruma açıklık getırme- ye yetmıyor Bızım ihmal edilmişlerimız çoğunlukla çiftçıler. köylüler. Karade- nizli. Güneydoğulu insanlardı ve azın- hkta olmakla beraber bedensel ya da zi- hinsel özürlülerimızdı. Bunlar toplum- sal hareketlilıkte toprağın yenne eğitimi koymuş. kendilen değılse de çocuklan için yaşayan insanlardı Bunlann büyük lar. Toplumun bütün sistemlennde oluşan bozukluklar mafya olgusunu doğururken. ihmal edilmiş kitleler de olgunun dokusu durumunageldi. Bu penceredenbakıldı- ğında, kuşkusuz terörden dinciliğe ve hatta önlem alınmama sürdürülürse da- ha geniş bir yelpazeye yayılabilecek so- runlar kolayhkla görülebilır. Eğitimde firsat eşıtliği de içinde olmak üzere bılim adamlannca hemen her ko- nuda yazılan raporlardan çok azı kalkın- ma planlanna ya da çözüm toplantılan- na (şûralara) geçme şansını elde etti (on- lar da seçimlerde halka vaat edilecekle- rin malzemesi olmaktan öteye gideme- di). ama bütün sorunlara çözüm önerile- ri varken her nedense ne Güneydoğu'ya ne gecekonduya ne de larsala yatınm git- tı. Bu arada ihmal edilmiş kitleler de top- lumsal dınamik gereği yerinde durmadı. Dikkat edilecek olunursa, sayılan ih- mal edilmışlerin ortak paydasının kırsal kökenlilik olduğu kolayca görülebilir. Olması gerekene yakın yaşama koşulla- nnı yakalamış insanlann yıllarca kendı- lerine yarattıklan ve içinde yaşadıklan fanus bir yana, ne kadar gözden uzak tu- tularak yok sayılmak istense de gerçek- liği gereği kozasmdageometrikbüyüyen ve çalışılmazsa ortadan kaldınlamaya- cak ihmal edilmiş kitleler giderek, nüfu- sun kentlerde toplanmasının da yardı- mıyla fanusu tehdit eder duruma geldı. Olasıl nedensellik. sosyal bılimlerin kul- landığı. pek çok nedenin yine pek çok olan sonuca etki etmesıni ve nedenlerle sonuçlardaki değişmelenn çizdikleri tab- loyu okumada kullandıklan bir araçtır. Ancak bu çağda değişmeler o kadar hız- lı olmaya başladı ki artık olasıl nedensel- liğin okuyamadığı değişmeleri "fiızzy" mantığıyla çözmeye başladığımız bu- günlerde ihmal edilmiş kitlelerin içinde yer almasa da kırsal kökenlilerin büyük bir çoğunlugu bu kitlelerin özelliklerini gösterir oldular. Konuya fuzzy-bulanık mantıklabakılırsabukesimin şimdıki si- yasal davranışlarının yüzde 30'un çok üstünde Refah'ayatkın olabileceği görü- lür. K.ırsalhğın giderek azaldığı yerleşim- lere karşın ülke genelinde kırsal düşün- cenin gerilemeyip biçim değiştirdiği dü- şünce yapısı yaygındır. Bu yapı kısaca Aristo mantığı ile özetlenebilir, Bir şey ne ise odur önermesi yaygın olan kırsal ke- sım düşüncesınin özetidir. Bu düşünce- yı pekıştirmek üzere verilen iletilere ör- nek: - Taş parçalannı tarihi eser diye tanıt- tılar. - Isimlerine bakın, Efesos, Miletos, sos, fos. - Bunlar Yunan'a... llk iki önermenin üçüncüyü onayla- masına dikkat edilmelidir. Toplumsal katmanlara ve coğrafyasal yerleşimlere göre değişmekle beraber ülkede eğitım düzeyi gerektiği kadar yüksek değildir. Eğitim düzeyi okuma aİışkanlığının dü- şüklüğüyle birleşince ınsanlar genelde bilgi sahıbi olmadan fikir sahibi olurlar. Bu sayılan etkenler ise tıpkı teknolojiyi üretmeden tüketmede olduğu gibi bilgi sahibi olmak bir yana, insanlan fiknn tü- ketilmesınde bir süzgeç kullanmaz hale getirmeye yeter de artar bile. Kesin ola- nın ve kendinden başkasının söylediğinin değerli olduğu bir ülkede en çok tüketi- len. dogmatık düşüncedir Dogma yerteştirmede yoL ezber öğre- timden geçer. Kısa. sorgulamayan ve yi- nelenen cümleler kolay ezberlenir. Ez- ber, yınelemedir ve kavrayıştaki uyanık- lığa engel olur. belleğe gevşeklik getırir. Kırsal kesim insanının hele hele alt sos- yo-ekonomik yapıda yer alanlann nere- deyse tümü kjsa tümcelerle, emir tümce- leriyle ıletişim kurar. Türk ailelerinde çok yaygın olan ataerkil yönetim biçimi ile birlikte verilen bu iletişim biçimi bir- leşince bıreyindışındaonuçevrele- a yenlerce otorite sayılmış kişi tara- fından verilen iletiler emir olarak algılanır ve çok zor değiştırilebilir. Bu arada birey, içinde bulunduğu toplumca "doğru" kabul edilen bu uyancılarla davranışlanna onay alır ve onlan pekiştirir Bir şeyler bili- yonım zanneden bu insan. yetişkin- likle beraber farkında olmadan ço- cukluğunu da yaşar. Onu kullanmak isteyen her kim olursa olsun, salonlarda söylenen- leri anlasa da anlamasa da "ADahıı Ekber" gibi tümceler içtenlikksöy- lenir. Artık o, çevresiyle uyumlubiı bireydir. gelen iletileri sorgulamadığı İçin bu iletılerin tersine gelen ıletılen ıse görünürde Allah. din. görenek ama aslın- da kendi dengesini bozmamak adına iter, gerekırse bu yapıyı korumada şıddet de kullanabilir. Dini öğretim kadar. idealizmini kaybe- den \e bilimsel bilgıyi öğretmenın yolu- nu bilemeyen (sayfalann yetemeyeceği kadar çok nedenle) öğretmenlerimiz, eği- tim değişkeninin değer yitirmesi nede- niyle üniversitesinden ilkokuluna sürek- li düşürülen başan ölçütleri. ÖSYM sı- nav sistemi - dersane olgusu ve toplum- da giderek artan ölçüde ortaya çıkanlan bilimsel araştırma düşmanlıklan.. ezber öğrerimin yaygınlaşmasında önemli et- kenlerdır. Bugün ihmal edilmışlerin yap- tıklan, "~ tutulacak yollardan biri güçlü bir kişiye ya da topluluğa boyun eğmek ya da onunla özdeşleşmektir. Başka biri- sinin yaşamına simgesel bir bi^imde ka- Olarak kişi kendisinin etkin olduğu yanıl- samasına kapılır: oysa gerçekte yalnız et- kin olanlara boyun eğmekte, onlann bir parçası olarak da\ranmakta. onlann sö- zünden dışan çıkmamaktadır" dıyen Pa- ulo Freire sözferiyle karşüanabilir. Işte bu yapı Refah'tan çok daha fazla tehlikelidir. Toplumun belirli kesimlerin- de var olan ötekilere de kasten aşılanma- ya çalışılan "Jacoben" tavır ve zorla da- yatılan zengın-fakir. köylü-kentli. gece- kondulu - kentlı, Ale\ ı - Sünni vb. aynm- larla fanusta yaşamak ülke gerçeğini or- tadan kaldırmaya yetmez. Bugün lslamıyetin, yann biröteki dü- şünce sısteminin getireceği kapsayıcılık ve bireyi tüm eğitim gereksinimlenne karşın olduğu gibi kabulleniş, sancılı bır kentlileşme sürecinden daha çekici ola- bilir. Ostelik başan, bütün dünyada ko- nuyla ilgili yapılan her yetişkin eğitimi araştırmasmda ortaya çıkan "eğjtime da- ha çok ihtiyacı olaniar daha az, daha çok eğitim görmüşlerse giderek daha çok eği- tim ihtiyacı duyarlar1 " bulgusunun bilin- cinde olarak. bu gerçeğin tüm zorluğuna karşın eğitimi yalnızca okullarla sınırla- maksızın tek tek yüz yüze ılişkilerle, bir- likte öğrenerek belleklen eğitmekten ge- çer. Çatışma. dincilikle laıklikte değil as- lında. Öyle olsa, bir avuç dinciyie baş et- mek kolaydı. Bu daha büyük, çok boyut- lu bır konu. Bu bir iktıdar kavgası. Bıze yaşatılan, hemen her ülkede yüzyıllardır iktıdara geleceksınız sözleriyle türlü yol- larla kandmlan ihmal edilmiş kitlelerin insana özgü isteklerini, bugün ülkemiz- de dincilerin kendilerini iktıdara taşıma arzusuyla kullanmasından başka bir şey değildir. Bugün için çızilen bu grup dinamiği- ne (sosyoloji si, psikoloj isiyle) ekonomik zorluklan fon olarak kabul eder önlem al- maz, bır de çerçevelerseniz tablonun adı "faşizm" olur. Hitler yolunun yol olma- dığı gün gibi ortadayken, ihmal edilmiş kitlelerdeki bıreyin yaratılan gruplar yo- luyla topluma "aidiyet" duyumsamasına ızin venlemez. Bu izin, iznı almayacağı- nı bilenlenn 1994 öncesinden berelilen yetiştınp, bir saat içinde meydana topla- ma gücü yadsınsa da yadsınmasa da \ e- nlemez. Uzlaşma yok. Elbette yok, olamaz da. Yann ekonomik zorluklara ivedılikle çö- züm bulması gereken sürekli bir hükü- met, değişmeye dirençli eğitım. sağlık. adalet siyasalan ürertığınde. ekonomik v e toplumsal hareketlilik koşullan ihmal edilmi; kitleler göz önüne aJınarak değiş- tirüdiğinde; bulanık mantık. hiç kuşku- suz dogmadan değil, bilimden yana ça- Iışacaktır. Ve bir gün bu ülke kesinlikle sürekli ışıga kavuşacaktır. CUMHURIYETTEN OKURLARA ORHAN ERtNÇ Özrii Kabahatinden Büyük Geçen haftanın gelışmeleri, Refah Partisi'nın ülke- yi yönetme ılkelerının birazdaha belirgınleşmesıneyol açtı. "Belirgınleşme" sözümüz elbette RP'nin ne mal olduğunu bılen ve kamuoyunu uyarmaya çalışanları kapsamıyor. Gelışmelerin, demokrasıyi savunduklannı sanarak laikliği eleştıren ve şeriat devleti yandaşları ile aynı söylemleri paylaşarak onlann degirmenlerine su taşı- yanlardan bir bölümünün durumun ayırdına varmala- rına olanak sağladığını söyleyebiliriz. Özellikle "SürekliAydınlık İçin 1 Dakika Karanlık" ey- leminin REFAHYOL koalısyonunda ve şerıatçı basın- da yarattığı panık havasmı, başta Erbakan Hoca ve Bay Kazan'ın tepkilenndekı düzeysızlikten kolayhkla anlayabiliyoruz. Özellikle Bay Kazan'ın elektrikleri sön- durme eylemıni "Mum söndü oynuyorlar" diye yo- rumlayışını, tipık bir bölücülük örneği olan sözlerini te- vil etmek ıçın kullandığı cümlenin eğer özür dılemek içinse kabahatinden buyük oluşunu ve o hızla şerıat- çı girişım önderi Sincan Belediye Başkanı'nı cezaevin- de gizlice zıyaret edişinı demokratık bir ülkede anla- mak zordur. Gızli zıyaretını "ınsanlık adına yaptığım" belırten Bay Kazan'ın ceza ve tutukevlerinde bınlerce kişı yatarken ınsanlığmı bır kişi ile sınırlamış olması da önemli bır göstergedır. Refah Partısi ve yandaşları laıklık ilkesıni dinsizlik olarak göstermeye ve ülkede ayrımcılık yapmanın so- mut orneklerını vermeye devam ediyorlar. Aynı görüş- ler cumartesı günü Ankara'da yapılan "Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü" nedenıyle gündeme geldı. Şeriat devletıne karşı çıkmanın dıne karşı çıkmak olduğunu yaymak için ellerınden geleni artlarına koymadılar. Şe- riatçı medyanın cuma, cumartesi, pazar günleri yayım- ladığı haber ve yorumlar da "basın özgüriüğünün kö- tüye kullamlışının" somut örneklennı oluşturdu. • Arkası 6. Sayfada Sevgiyi Unutmuş Bir Toplumda... Ş u tt gün"lere oldum olası karşı olmuşumdur. Anneler, Babalar günü. Sevgililer Günü... Anne annedir, baba babadır. Bir yıl bo> u unutup tek bir günde anımsamak yeter mi? Ya sevgıliyi? Sevgili. gerçek anlamda sevjgili ise bır tek günle ne çıkar... Bir yılda 365 gün var çünkü. Bir gün anımsayıp. yılııı geri kalan kısmında unutmak... Sevgı bu mudur? Se\mek bu mudur? Sevgiyi cinsiyete endeksledik son yıllarda. Ya kadın erkeği. ya da erkek kadını sever. Başkaca sevilecek bir şey kalmamış gibi.. Oysa. gerçek sevgi bu sınırlar içerisine sıkıştınlabilır mi? Doğayı sevmek. ha\\anlan se\Tnek. bitkıleri sevmek "sevgi'" değil midır Mehmet Süngü. Sıvas Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı, şişlendı bir sapık tarafından Suçu ne? ADD Başkanı olması. Böylesine özvensız. anlayışsız, hoşgörüsüz bır toplumda kalkmışız neyi kutlamaya çalışıyoruz... Bağbıçağı ile Kubilay'ı kesenlenn meydanlara döküldüğü şu günlerde se\ giden söz etmenin anlamını anla>amıyorum doğrusu. Din adına baltayla onlarca adam kesilıyor Cezayir'de. Oysa İslamiyet bir hoşgörü dinidir. Arapçasını anlayamıyorsanız açın Türkçesini okuyun Kuran'ın. Neresinde \ azılı ınsan boğazlamak. Kin, nefret, intikam duygulan neresinde? Tüm canlılan kucaklavan. dostluktan. kardeşlikten söz eden. hoşgörüyü dinin bir kuralı gibi ortaya döken İslamiyet adına cinayet işlemek. AHah'ın kurallanna karşı çıkmaktır. Din bu iken, İslamiyet bu iken, kendisi gibi düşünmeyenlere "öliim fermanı" çıkarmanın Islamiyetle bir ilişkisi olabilir mi? Mercimekli-nolutluyöneticilerimiz! Biraz da bu mercekten bakamaz mısınız? Hoşgörüyü topluma yayamadığımız sürece belli günlerde, belli amaçlı kutlamalann >* anlamsızhğına ınanıyorum. Saadettin Malkoç &*•?•••' • < - • 1996 Sümerbank Bilançosünun Özeti: ILAN T.C. BAKIRKÖY 3. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1996 1128 Mahkememizce ver- ilen 1996'1128sayıhve 23.1 1997 tarihlı karar gereğince; lstanbul ıli. Fatıh ılçe- sı, Hocaü\eys. cılt no: 030'08, sayfa no. 59, kütük sıra no: 695'te nü- fusa kayıtlı Musa Kazırn ve Fatma Müne\\er kızı 1935 as-1941 tas doğumlu Munıse Suna Baskan"ın rahatsızhğı sebebiyle hacır altına ahnarak kendısıne aynı \erde nüfusa kayıtlı kardeşı Fahrettin Sina Baskan'ın vası olarak tayınıne karar venlmiştır. llanolunur. 12 2.1997 Basın: 5953 1996 yılında Türk bankacılığı ve ekonomisi, yeni bir dinamizm, yeni bir atılım ve güçle tanıştı. 63 yıltık güvenle, verimli, ciddi ve tutarlı bankacılık özlemi ümerbank'ta buluştu. Sümerbank'ın 1996 yılı bilançosu bu başarının, bu gelişmenin en açık kanıtı. Sayın haikımızın sürekli artan ilgi ve güvenine teşekkür ederiz. 1 9 9 6 Y I L I N D A L İ K İ T D E Ğ E R L E R A R T I Ş I % M E V D U A T A R T I Ş I % Ö Z K A Y N A K L A R A R T I Ş I K Â R A R T I Ş I % 414 31.12.1996 TARİHİ İTİBARİYLE SÜMERBANK A.Ş. ÖZET BİLANÇOSU (Milyar TL.) HESAPLAR LİKİT DEĞERLER NAKDİ KREDİLER (NET) MEVDUAT ÖZKAYNAKLAR KÂR AKTİFTOPLAMI S E R M A Y E YETERLİLİĞİ R A S Y O S U 31.12.1995 9.180 3.053 11.701 3.249 547 16.279 31.12.1996 39.054 32.191 71.472 7.907 1.219 83.740 %17.5 SÜMERI3ANk t a n
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle