Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23ŞUBAT1996 CUMA • • • • CUMHURİYET SAYFA
HABERLERIN DEVAMI 17
4
Yurdundan kovulmak
Jtalp ağrısı gibidir
9
HATfCETUNCER
Altunizade'de Bosna-
Hersekli göcmenlerin kaldı-
gş lstanbul Büyükşehir Mi-
sıafirhanesi'nin bahçesinde
çocuklar top oynuyor. Ken-
<ü ûlkelerinden uzakta mi-
safır olduklan birülkede bü-
yüyorlar. 98 göçmenin kal-
<±tğı misafırhanede çocukla-
nnkinden başka hiçbir ses
duyulmuyor. Herkes odası-
na çekilmi^.
Yurdundan kopanlmamn
acısı bayram günlerinde da-
ha da yakıcı olmuş. Misafir-
hanedekı göcmenlerin tem-
silcisi Abduhselam Maksu-
miç, ellerini çenesine daya-
yıp titreyişini gizleyerek ko-
nuşuyor: "KaJp ağntıcı bir
şey bu. Kendi verinden ko-
vulmak dünyanın en ağır şe-
yidir. AUah böyle bir şeyi en
büyük düşmanıma verme-
sm."
Türkiye"ye kendilerine
sahip çıktığı için teşekkür
ediyor, ama savaşa lanet edi-
yor: "İldnci Dünya Sava-
şı'nda 25 yaşındaydım. Şim-
di 53 yaşındayun, yine savaş
var."
Evlerinde olsalar akraba-
lar, dostlar ziyaret edilecek,
bir kutu tatlıyla gönüller alı-
nacaktı. Kısa sürede Türk-
çeyi öğrenip Boşnaklara çe-
virmenlik yapan Nadire
Lokman, savaştan önce bay-
ram gûnlerinde Sırplar ve
Hırvatlann bile Müslüman-
lara bayram zıyareti yaptık-
Iannı anlatıyor. Müslüman-
lar da Sırplann ve Hırvatla-
nn özel günlerini kutlarlar-
mış. Eski Yugoslavya'da
uzun süre bir arada yaşama-
lan sonucu evlilikler nede-
niyle de bu üç topluluk bir-
biriyle kaynaşmış. Şimdi bu
bayram gününde kendilerini
yurtlanndan kopanp atanla-
ra kin ve düşmanlık duyu-
yorlar' "Biz kaçmadık, bizi
ülkemizden kovdular."
Göçmenler koridorlara
perdeler gererek odalar
oluşturmuşlar. Bir perdeyi
aralayıp Cizmiç ailesine ko-
nuk oluyonız. Seiiın Cizmiç,
eşi Ayşe ve 18 yaşmdaki kız-
lan Elifa bir koridor köşe-
sinde kendilerine ev yarat-
mışlar. Zemine serdikleri
battaniyelerle, küçük kilım-
lerle betonun soğukluğunu
önlemeye çalışıyorlar. Ran-
zalardaki yataklar özenle
toplanmış, örtüle*-«erilmiş.
Çelik dolaplara, duvarlara
yapıştirdıklan dergilerden
kestikleri fotoğraflarla çev-
relerini renklendirmişler.
Ayşe Hanım, odanın bir kö-
şesinde kendisine mutfak
oluşturmuş. Yere yan yatıra-
rak erzak dolabı haline getir-
diği çelik dolabın üzerinde
bize kahve pişirmeye hazir-
lanıyor. Elifa, banyoda ça-
maşır yıkaması gerektiği
için bizimle birlikte otura-
mıyor. Ayşe Hanım'a ilk
günler böyle yaşamak zor
gelmiş, ama bütün göçmen-
ler gibi onun da aklı savaşm
içinde olanlarda kalmış.
Bosna'da geçen yıl 14 ara-
lıkta imzalanan banş anlaş-
ması hayata geçirilmeye ça-
lışılıyor. Ûlkelerinden kopa-
nlmış binlerce göçmen gibi
Türkiye'deki Boşnaklar da
biran önce dönmek için Hır-
vatistan Konsolosluğu'ndan
vize bekliyor. Yalanlan sa-
vaşta ölenler ya da kaybo-
lanlar var, ama yeniden baş-
layacak güçleri oldufunu
şöyle anlatıyorlar: "İnsanol-
madan Bosna da olmaz.
Dönmek yeniden başlamak,
Bosna için uğraşmak Lstiyo-
nız. Zor ama yavaşyavaş her
şey düzelecek.r
Esir kampında
6ay
Mustafa Obradoviç,
eşi ve üç çocuguyla iki
buçuk yıfdır misafirha-
nede kalıyor. Hırvatlann
binlerce Boşnak erkeği
kamplarda tuttuklannı
anlatıyor. Bir esir kam-
pında 6 ay 5 gün kalmış.
Nasıl dayandığma kendi-
sinin bile şaşırdığı kamp
günlerini şöyleanlatıyon
"önce Dubrova'da bir
yenk tuttular. Tuvaletih-
tiyacımız için teneke ver-
diler. 76 saat sonra su ge-
tirdiler. On kisiye günde
bir Ihresu.250gr. konser-
ve verdiler. Sonra hay-
vanlann bile yaşayama-
yacağı 15metre uzûniuk-
ta 7 metrc genişlikte bir
depoya 15 yaşmdan 80
yaşına kadar 646 erkeği
topiadıiar. Ancak otur-
mak için yer bulduk. K*-
pıniavaeak veryoktu,na-
sıl oturduysak öyle kal-
dık. 18 kişiye güide bir
ekmek ve çok az çorba
verdiler. Temmuzda çok
sıcak olduğu için suya
çok ihtiyaç oluyordu. Ye-
meksiz, susuz bayüanlar
oldu. Her gün 40^60 kişf-
yi gotürdiikr. Bir kısmı
döndü.Bir kısmı hiç dön-
medi, hâlâ kayıplar. Son-
ra biziçalışörmaya başia-
dıiar. Strp mevzilerinin
karşısında hendek kao-
yorduk. tid ateş araanda
kahyorduk. Ania çalışan-
iara daha fazla yemek
verdikJeri için herkes
karnını doyurmak için
öhımeranolupcahşmak
istedi. Kızılhaç ve gazete-
ciler gdince bize daha
fazia yemek vermeyebas-
ladılar. Kamptan kurtu-
luncaailennn Tiirkiye'de
olduğunu öğreBdim ve
ben de geüneyi başar-
dım."
'Anlamsız koalisyon'
• Baştarafi 1. Sayfada
birlikte bazı milletvekilleri
ve üst düzey bürokratlann
mesken tuttuğu Uludağ'da
giriş ve çıkışlar eziyet hali-
ni aldı, geniş güvenlik ön-
lemleri yüzünden sıkışan
trafik büyük sorun oldu.
Yoğun ilgiyle sorunlann
arttığı Uludağ'da tatillerini
geçıren Çiller, eşi Özer Uçu-
ran Çillerve küçük oğlu Berk,
ilgı odagı konumundalar. Çil-
ler, dün öğle yemeğini yemek
için Milli Park Misafirhane-
si'nden çıktı. Telesiyej ile Ku-
şaklı'ya giden ve burada öğle
yemeği yiyen Çiller]e, DYP
Ankara Milleuekili ÜnalEr-
kan ve Sabah gazetesı yazar-
lanndan Can Atakh eşlik etti.
Başbakan, yemek çıkışmda
gazetecilerin "ANAYOL için
hâlâ umut var mı" şeklindeki
sorusunu yanıtlarken "Her
şey çok iyi olacak. Bu ülkenin
geleceği çokparlak, hiç merak
etme> in. Bu ülkenin geleceği-
nin pariakolmasını temin ede-
cegiz" diye konuştu. Çiller,
DYP-R? koalisyon olasılığı-
na ilişkin bir soruyu yanıtlar-
ken de Türk halkına verdiği
bir söz bulunduğunu ve o sö-
zün gereğinı yaptıklannı kay-
dederek "Eğer yapmamış ol-
saydık, bugün koalisyon tar-
ttşmaJan içinde olan parti biz
oiurduk. Buna «irmedik. Hâ-
lâ üzerinde konuşulmasının
anlamını görmüyorum" dedi.
Bu arada, Çiller'in koru-
malannın dağ koşullannda ta-
kım elbise ile Çiller'in ardın-
dan koşturmalan Uludağ'da
günün konusu oldu. Dıkkat
çeken başka bir olay da Çil-
ler'in, sık sık kullandığı kar
motosikletinin kime ait oldu-
ğu. Uludağ'da jandarmanın
yanı sıra birkaç kuruluşta bu-
lunan bu araçlann sağlıksız
kullanımının pist güvenliğini
sarstığı savunuluyor.
DYP'nin, genel başkan dü-
zeyinde temsil edildiği Ulu-
dağ'da, ANAP üst yönetimini
Mesut Ydmaz'ın küçük oğlu
Hasan temsil ediyor. Hasan,
Grand Yazıcı Otel'de kalıyor
ve sık sık kayak yapıyor. Me-
kanik tesislerin önlerinde
uzun kuyruklann oluştuğu
Uludağ'da, dakikalarca pist
tepelerine çıkmak için bekle-
yenler, aşın güvenlik önlem-
lerinden rahatsızlıklanm dile
getıriyorlar.
'Uzlaşma, seçimden iyidir'
lstanbul Haber Servisi -
Bayrarru Etiler'deki evinde
geçiren Cumhurbaşkanı Sü-
leyman Demirel. dün de zi-
yaretçileri kabul etti. Devlet
Bakanı Necmettin Cevheri,
eski Içişleri bakanlanndan
DYP Aydın Milletvekili Na-
hh Menteşe, Fenebahçe S-
por Kulübü Başkanı AliŞen,
dün eşleriyle birlikte Demi-
rel'e bayram ziyaretinde bu-
lundular.
Çıkışta gazetecilerin ko-
alisyon çalışmalan ve Içişle-
ri Bakanhğı'nın RP'ye ve-
rilmesi konusundaki sorula-
nra yanıtlayan Nahit Mente-
şe, "Içişjcri Bakanhğı önem-
li bir bakanhk. Hemen he-
men devletin ^ n s ı " dedi.
Menteşe, erken seçim konu-
sundaki bir soruya da şu kar-
şılığı verdi:
"Seçim yeni yapılmıştır.
trade tecelÜ etmiştir, ancak
irade bkandığı zaman çan?
seçimdir. Şu an tıkandı de-
miyonım, çare riikenmedi
daha. Tabiatıyla seçim olma-
ması, uzlaşma olması daha
iyidir, Türkiye bakımından.
Daha yeni seçim yapılmıştır
ümitsizlige kapüinamak la-
zım. Bir noktada uzlaşıla-
cakür."
G Ü N D E M MUSTAFA BALBAY
• Baştarafi 1. Sayfada
Türkiye gibi gelir dağılımının çok den-
gesiz olduğu, bir kesimin Isviçre, bir ke-
simin Somali gibi yaşadığı ülkelerde
devletin bu iki temel altyapıdan çekil-
mesi olanaksız.
Çekilirse ne olur?
Ulkemizde son günlerde yaşanan du-
rumortayaçıkar...
Eğitimin neresinden tutsanız elinizde
kalıyor. Üniversite öğrencilerinin bay-
ram öncesi ayağa kalkıp "Harçlara ha-
yır" diye bağınmasıyla "paralı eğitim"
yine gündeme geldi.
Üniversite öğrencileri, her yıl devlete
olan maliyetlerinin belli bir bölümünü
harç olarak ödüyor.
Bu dilim, başlangıçta yüzde birdi,
şimdi yüzde 5.7'ye çıktı...
İlk bakışta şu söylenebiür:
- Kardeşim, yurttaş da her şeyi dev-
letten beklemesin. Biraz da o katkıda
bulunsun. Devlet her yere yetişemez
ki?
Doğru, devlet her yere yetişemez, a-
ma perdeyi biraz araladığımızda devle-
tin kendi üniversitelerinden önce özel
üniversitelere yetiştiği ortaya çıkıyor.
Yasaya göre, devlet özel üniversite-
lerin yıllık masraflannın yüzde 45'ini kar-
şılıyor. Bir örnek vermek gerekirse Bil-
kent Üniversitesi'ne geçen yıl yapılan
katkı, 350 milyar lira.
Bilkent Üniversitesi yöneticileri dev-
lete gitmişler, "Efendim, bizim yıllık har-
camamız 750 milyarlira dolayında, bu-
Kendini Bitiren Devlet...
nun 350 milyannı rica edelim" demiş-
ler.
Devlet de "Olur, tabii ki, Doğrama-
cı'ya 350 milyardoğramışız lafı mı olur"
deyip vermiş.
Bu arada Bilkent'te okuyan bir öğ-
rencinin yılda 180 milyon lira öğrenim
ücreti vermesi gerektiğini anımsatalım.
Biraz öğrenci, biraz devlet... Ne ballı
ticaret...
Devletin geçen yıl kendi üniversitele-
rine ayırdığı ödenege baktığımızda,
20'sinin Bilkent'in gerisinde kaldığı or-
taya çıkıyor.
Bilkent'in günahını almayalım, bir ke-
narakoyalım... Uyanıkbirgirişimci, okul
kurup, faturalan da kitabına uydurup,
masrafın tümünü devletten alıp, öğren-
ciden aldığını da cebe koyup.. lüp lüp...
Bu kadar maddi olanaktan sonra, pa-
ranın satın alabildiği en iyi öğretim üye-
sini de bulup, çıkan öğrencileri iyi yer-
lerde iş bulup, piyasada isim sahibi
olup...
Bütün bunlardan sonra kamuoyunda
ne yerleşir?..
"Çocuğumuzu özel üniversiteye
göndereceğiz. Devlet okullarından çı-
kana iş garantisi yok. Özel üniversite-
den çıkınca kazancı güzel olur..."
Özel üniversitelere para musluklan,
devlet üniversitelerine "Bütçe bitti" nu-
tuklan...
Özel üniversitelere özel bir karşıtlığı-
mız yok. Güzel güzel okutsunlar. Ama
devlet parasıyla kalite taslamalannı ka-
bul etmiyoruz.
Kaba bir hesaplamayla devlet, özel
üniversitelere yaptığı katkıyı yüzde
45'ten 40'a indirse bugün üniversite öğ-
rencilerinden aldığı 2 trilyonluk harcın
önemli bir bölümünü karşılamış olur.
Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) ve
Milli Eğitim Bakanhğı (MEB), öğrencile-
rin haraç eylemine inat, "katkı paytnt"
arttırmayı planlıyor.
Çok yerinde olur...
Harcı ödeyemeyenin kaydı silinir. On-
lar da gitsin özel üniversitelerde okusun.
Sosyal devletin cenaze
namazı
Eğitime yönelik "devleti etkisizleştir-
me" harekâtının bir benzeri de sağlık
alanında yapılıyor.
Son günlerde kamuoyunda şöyle bir
izlenim yerleştirilmeye çalışılıyor:
- SSK hastaneleri berbattır. Buralar-
da hastalara bakılmaz. Insanlar ilgisiz-
likten ölür, kimsenin haberi olmaz.
- Yapmayaa...
- Kesinlikle öyle.
- Peki ne yapmalı?..
- Ne yapmalısı var mı kardeş? özel
hastaneler ne güne duruyor. Oraya gi-
deceksin.
- Ama çok pahalıymış...
- Eeee olacak o kadar. Sağlıkbu, baş-
ka bir şeye benzer mi?
SSK hastaneleri, devlet hastaneleri
çok iyi demiyoruz. Aksine pek çok ek-
siklikleri var. Işletme yapısmdan perso-
nel politikasına, maddi olanaksızlıklar-
dan cihaz yetersizliklerine kadar...
Ancak çözüm, bu kurumlara vurmak
mı, iyi bir sistem kurmak mı?
Bugün uygulanmakta olan teşvikler
demetiyle, cebinizden beş kuruş harca-
maksızın ya da harcadıklarınızın önem-
li birdilimini devletten geri alarak beş yıl-
dızlı bir özel hastane açabilirsiniz.
Tıpkı eğitimde olduğu gibi sağlıkta da
özel girişime karşı durulamaz. Durul-
mamalı da. Ama, devlet kurumlarını iş-
lemez hale getirip yurttaşı varını yoğu-
nu sağlığa ayırmaya itmek, özel hasta-
neleri "en iyi ve rakipsiz" kurumlar ilan
etmek topluma ne yarar sağlayabilir?
Bu çarka zaman zaman devlet ku-
rumlarında görevli olanların, işlevi bu
kurumlan daha iyi yönetmek olanların
da katılması, durumu daha da içinden
çıkılmaz hale getiriyor.
Sağlık Bakanhğı, geçen yıl devlet has-
tanelerinde sağlık hizmetlerıne katkıda
bulunmalan için valiliklere bir yazı yaz-
mıştı:
"Her hastaneye, duruma göre imam
gönderilmesi..."
Bir imam da "sosyal devlete" gönder-
meli...
Cenaze namazını kılmak için...
'Sermaye kesimi rantiye'
U Baştarafi I. Sayfada
tını çizmemiz gerekir. Nasıl 80'li
yıllarda Margaret Thatcher bir
ideolojik fetih hareketiyle
"Önemli olan ekonomi değildir,
önemli olan zihniyetteri degistir-
mektir" diye ideolojik bir hege-
monya oluşturduysa bir karşı he-
gemonya da bu krizin mağdurla-
nnın kendilerini ifade etmeleri ile
oluşturulabilir.
- Ama sermaye kesimi de mem-
nun değil \ ar olan durumdan. On-
lar da bir krizin vartığından söz
ediyoriar_
Hayri Kozanoğlu: Sermaye ke-
siminin de şikâyetçi olduğu doğ-
ru. 12 Eylül sonrası emek gelirle-
rinin düştüğu, emeğin örgütlen-
mesinin engellendiği sermaye açı-
sından çok uygun birortamdı. Ay-
nca vergi iadeleri ve çeşitli ıhracat
teşvikleri ile toplumda özel ser-
maye açısından çok hızlı biçimde
sermaye birikimini arttırma ola-
naklan da vardı. O dönemde bile
şikâyetçi idiler. Bu nedenle onla-
nn şikâyetlerini çok gerçekçi bul-
mamak gerekir. Hem sanayi ser-
mayesi - rantiye sermaye, kayıt içi
ekonomi - kayıt dışı ekonomi iç
içe geçmiş durumda. Aynı serma-
yedar talep daraldığı zaman belki
ürettiği mal ve hizmeti pek iyi sa-
tamıyor, ama aynı dönemde çok
büyük bir rant geliri elde ediyor.
Ekonominin biraz hızlandığı, tale-
bin biraz daha canlandığı dönem-
de ise mal ve hizmet satışı ile ge-
lirlerini arttırabiliyor. Sistem, ül-
kenin üretken kapasitesinın arttı-
nlmasma değil de ülke kaynakla-
nnın belli bir kesime aktanlması-
na endekslenmiş durumda. Son
dönemde çok tartışılan iç borçlar
bunun çok açık bir örneği. Toplu-
mun üretken kapasitesi artmıyor.
Fakat sürekli olarak iç borçlann
GSMH'ye olan oranı artıyor. Ya-
ni ülkenin kaynaklannın bir kesi-
min elinde toplanma süreci hızla
devam ediyor. Ve hâlâ bulunan dü-
zeyin çok yüksek olmadığı düşü-
nülüyor. Böyle giderse yakın bir
dönemde kamunun toplumun çok
sınırlı bir kesimine karşı çok yük-
lü bir borca girdiği görülecek. Iş-
te biz bu dengeyi değiştirmeyi dü-
şünüyoruz.
'Pasta küçülsün,
pay büvüsün'
- Devlet eliyle ülke kaynaklan-
nın sermaye kesimine aktanlması
süreci daha ne kadar sürebilir?
Hayri Kozanoğlu: Müdahale
edilmediği takdirde aktanm süre-
ci devam eder. Sûrekli olarak aynı
üretim bazında ülkenin kaynakla-
n belli bir kesimin lehine esnefili-
yor. Eskiden ekonomi ile ilgıli tar-
tışmalar pasta büyüdüğü anda o
pastanın nasıl paylaştınlacağı üze-
rinde yoğunlaşırdı. Artık "Gere-
kirse pasta küçülsün, ama benim
dih'mim büyüsün" diyor toplumun
bir kesimi. Işte buna dur demek
gerekir.
Mustafa Sönmez: Sanayi kesi-
mi, rant gelirleri sayesinde belki
de krizden kârlı çıkıyor. Ama özel-
likle büyük sermaye kesiminin
"Bu böyle gfönez" diye bir kaygı-
sı var. Sürekli rant geliri ile yaşan-
ÖDP kurmaylan, L'ras, Kozanoğlu ve Sönmez, Türkiye'nin ekonomisini değeriendirdıler.
mayacağının farkındalar. Aynca
dış dünya ile sürekli rekabet halin-
deler. Onlar rant geliri ile uğraşır-
ken başkalan arayı sürekli açıyor.
Koç Grubu'nun, ekonomi dergisi
Fortune dergisinin belirlediği dün-
yanın en büyük 500 şirketi sirala-
masında 1994 yılındaki yeri ile
1995 yılındaki yerine bakın, deh-
şetli bir açılma var. Bu, dış dünya
ile arasındakj rekabctın açıldığını
gösteriyor. Sermaye kesimi, rant-
tan pek hoşnut olmasa da "Ma-
dem böyle bir ortam var, biz de pa-
jimız âlalım" demekten de geri
kalmıyor. Onlar da bu rant süreci-
ne nereden ve nasıl müdahale edi-
leceğini merakla bekliyorlar.
- Müdahalenin biçimi, özel sek-
tör için risk anlamı taşımıyor mu?
Mustafa Sönmez: Bütün mese-
Ie de orada zaten. Bu ortamdan iç
borçlanma ile çıkılmaz. Çünkü de-
nizin sonuna gelindi. Miktar bel-
ki fazla önemli değil, ama manev-
ra alanı çok daraldı. Kamu fınans-
manı krizinden çıkabilmenin tek
yolu olarak bir taraftan harcama-
lann kısılması lazım, bir taraftan
da reel gelirlerin artnnlması lazım.
Harcamalann kısılması için onla-
nn ezberledikleri bir şey var Özel-
leştirmeye gidelim. KtT'leri bu-
dayalım. Sosyal güvenlik kurum-
lannı budayalım. Belediyelerin
harcamalannı budayalım. Malum
beş kara deliği kapatalım. Vergi-
den de kayıt dışı kesimi düşüyor-
lar Onlann önerdikleri çözüm bu.
Devlete operasyon gerekiyor. A-
ma gerçek çözüm böyle değil. Ver-
gilendirme hem kayıt içinde hem
de kayıt dışında yapılmak duru-
munda. Türkiye gelirini arttırma-
ya yönelik operasyonu burada
yapmak zorunda. Bundan kaçını-
lamaz. lşte burada çatışma başla-
yacak. Vergiyi kim ödeyecek? On-
lann yaklaşımlan. "vergiyi gele-
neksel vergi hamallan olan ücret-
Hleıie kayıt dışı ödesin" şeklinde.
- Türkiye bu kadar dışa bağım-
h iken emek lehine birtakım siyasi
dönüşüm nasıl mümkün olacak.
Bunun için kaynak gerekmiyor
mu?
Uftık Uras: Hayır gerekmiyor.
Bizim partinin temel iktisadi poli-
tikalara bakışını ortaya koymamız
gerek. Mikro düzeyde ve düzenin
sabit bilgileri içerisinden bakarak
politikalanmızı açamayız. Ekono-
mik kriz bir doğal deprem değil.
Bir politik tercihin sonucu oluşan
bir durum. Kısa vadede sermaye-
nin politik tercihleri ile geniş ke-
simlerin çelişmesi bu krizi yaratı-
yor. Örneğin tasarrufu kullanan-
larla tasarruftan yararlananlann
farklı kesimler olması krizi yara-
tıyor. Iktisat politikalanna ilişkin
bugüne kadar olan bütün sorun,
problemlerin uzmanlar, bilirkişi-
İer tarafindan sihirli formüllerle
çözülmesinin beklenmesidir. Bi-
zim ekonomi ve diğer başlıca kp-
nulara bakışımız, sorunlann fail-
leri ve sivil toplum örgütleri ile
oluşturacağımız ortaklıkla bu
problemleri aşağıdan yukanya çö-
zümlemek şeklinde. Türkiye'de
sunulan bir dizi reçetenin altema-
tif maliyetini ortaya koymak isti-
yoruz. Eldeedilen sonuçlarlabun-
lar için nelerin feda edildiğini kar-
şılaştııarak kamuoyu oluşturmak
amacındayız. Dünyada ve Türki-
ye'de 70'lerde bir sosyaldemokrat
- uluslararası Keynesçiliğin etki-
siyle oluşan bir mutabakat çöktü
gitti. 8O'lı yıllarda yeni muhafaza-
kâr bir mutabakat vardı. O da çök-
tü gitti. 90'h yıllarda bir belirsiz-
lik ve bir arayış var. Biz de dünya-
daki bu arayışın bir parçasıyız.
Devlet eliyle var olan burjuvazi,
devletin elinden kurtularak kamu-
sal fonlan kendi çıkan lehine ak-
tararak bir politika belirlemeye ça-
lışıyor. Buna karşın öncelikle bir
direniş hattı oluşturmak gerek. O-
nun ötesinde uzun vadeli politika-
lann eklerunesi gerek. Bize yönel-
tilen, "Hem sosyalizme yönelmiş
bir partisiniz hem de kapitalizm
içinde kısa >adeli ve mikro düzey-
li projeler geliştirmeye çahşıyorsu-
nuz" şeklinde suçlamalar var. Bi-
zim projemiz ya o ya da bu seçe-
nekleri ile sınırlandınimışbirpro-
je değil. "Hem o, hem bu" bizim
projemiz. Kısa vadeli sorunlan dü-
zene makyaj yapmak anlamında
değil, geniş kesimleri ferahlatmak
anlamında düzenlemek istiyoruz.
Bunu, bizim düzen partileri hiç an-
lamıyorlar. Örneğin özelleştirme
projelerine karşı "önce özel sektö-
rii özeUeştiretim" şeklindeki yak-
laşımımızı, bir özelleştirme poli-
tikası olarak anlıyorlar. Bizim al-
tını çizmek istediğimiz şey, özel-
leştirme gibi kısa vadeli temalar-
da tıkanmadan ulusal ve uluslara-
rası kilitlenmeye karşı tabanı ha-
rekete geçirmek.
- Bu oluşumu felsefi çerçev^de
tutmak, halka anlatmakta güçlük
yaratma>acak mı?
Hayri kozanoğlu: Biz çok fark-
lı bir yaklaşımdan yola çıkıyoruz.
Demin Ufuk'un da belirttiği gibi
"Sistem içerisinde belli rahadama-
larla sos>alizme açılma perspekti-
fi nasıl ^Bşecek?" sorusunun ya-
nıtı şurada: Biz yukandan aşağıya
sistemi değiştirip sosyalizmi kur-
mak şeklindeki eski tip anlayışa
karşı aşağıdan yukanya bir yapı-
lanma düşünüyoruz. Bu da ekono-
mik anlamda ekonomik demokra-
sinin yaşama geçirilmesi ile olur.
Hayatın her alanında alınan karar-
lardan etkilenenler, kararalma sü-
recinde etkin olarak yer alabilme-
liler.
- Dediğiniz anlamda toplum ör-
gütlenmesi yokTürkiye'de. Her şe-
ye baştan başlamak gerekiyor.
Hayri Kozanoğlu: Ekonomik
demokrasinin ikı yönü var. Birin-
cisi insanlann ekonomik kararla-
ra katıfabilmesi için pastadan bel-
li bir pay almalan lazım. Ikincisi,
genel anlayışımız gereği, hayatın
her alanında karar süreçlenni, o
karardan etkilenen insanlann be-
lirlemesi şeklinde. Ekonomik de-
mokrasi için bu iki unsurgerekli.
Şimdi bu sistemin çalışması için
insanlann temel yaşam standartla-
nnın düzenlenmesi, eğitim sağlık
gibi temel kamu hizmetlerinden
en iyi şekilde yararlanmalan la-
zım ki hem ekonomide, hem poli-
tikada karar süreçlerine katılabil-
Mnler. Bizim söylediğimiz aşağı-
dan yukanya önemli bir değişım
de bu şekilde gerçekleşebilecek.
- Böyle bir hayat standardı için
büyük bir kaynağa ihtiyaç yok
mu?
Hayri Kozanoğlu: Türkiye'nin
kaynaklan, düşünüldüğünden çok
daha fazla. En önemlisi Güneydo-
ğu'daki savaş, Türkiye'ye hem
ekonomik hem de manevi olarak
çok büyük bir yük getiriyor. Bun-
dan kurtulacağız. Ikincisi vergi
ödemeyen kesimler vergi ödeme-
ye başlayacaklar. Üçüncüsü çok
büyük bir bürokratik israf var. Bu-
nu da ortadan kaldıracağız. Bun-
lardan daha önemlisi, kapitalizmin
içinde de kısmen uygulandığı gi-
bi işletmelerin içinde çalışan in-
sanlann motivasyonlannı yüksel-
teceğiz. îşlerini heyecanla yapa-
bilmeleri lazım. Yeni liberal dalga,
emeği ile çalışan insanlann tembel
olduklan, üretken olmadıklan,
topluma yük olduklan şeklinde bir
hava yarattı. Biz, bu havayı kırmak
ve* insanlann ışlerine dafîa"*bir
şevkle sanlmalannı gerçekleştir-
mek istiyoruz. Bunu uzun dönem-
de yapmanın yolu, eğitim sistemi-
ni, insan yaratıcılığını ön plana
alan çağdaş bir şekilde örgütle-
mekten geçiyor. Biz hayatın özel-
leştirilmesini çok daha önemli bir
konu olarak görüyoruz.
- Çok uzun bir süreç değil mi
bu?
Mustafa Sönmez: Bugün için
çözümlerimiz de var. Çözümleri-
miz, günümüzün ana muhalefet
gibi gözüken partilennden çok da-
ha somut, çok daha gerçekçi. Tür-
kiye'nin iç ve dış varlıklan topla-
mı 4.6 katrilyon lira para ediyor.
Ama bu varlıklann yüzde 70'ini
devlet kullanıyor. Üstelik verimli
de kullanmıyor. Devlet, bu kayna-
ğı önce sanayiden uzaklaştırdı.
Daha sonra enerji, ulaştırma, ile-
tişim gibi altyapı kaynaklanndan
uzaklaştırdı. Yatınmcı devlet kal-
madı artık. Bu kaynak, bir memur
ordusu ve iç / dış borç için kulla-
nılmaya başlandı. Bu somut prob-
leme karşı bizim önerdiğimiz so-
mut projemiz var. Gereksiz harca-
malardan başlayarak iç borçlan
konsolidasyon yolu ile zaptedece-
ğiz. Ancak bunlardan çok daha
önemlisi, vergiyi, ödemesi gere-
ken kesimden alarak operasyon
gerçekleştireceğiz. Bu operasyo-
nu yaptığınız anda çarklan tekrar
harekete geçirebilecek, kaynakla-
n üretkenliğe sevk edebilecek bir
iklime kavuşursunuz. Bununla be-
raber, biz işsizliği, bölüşümde eşit-
sizliği de kendimize dert ediyoruz.
İnsan gücünün yoksullaştınlması-
nı, eğitimden sağlığa kadar bazı
temel ihtiyaçlardan insanlann fay-
dalanamamasını kendimize dert
ediyoruz. Bölgeler arası uçuru-
mun artmış olmasını kendimize
dert ediyoruz. Genel olarak önce-
liklerimiz bunlar. Bu öncelikleri-
mizin hayata geçirilmesi ile atıl
duran çok büyük bir potansiyel ha-
rekete geçirilebilir. Bunu da ancak
ÖDP gibi bir parti yapabilir. Kar-
şımıza aldığımız kesimin üzerine
gidebilme gücü, bugün ne merkez
sağda ne de merkez solda var.
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosn)- Radyo ve Televiz-
yon Gazetecileri Derne-
ği'nin (RTGD) radyo ve te-
levizyon alamndagörev yapan kişi, kurum ve kuruluşlan teş-
vik ebnek amacıyta gazeteci Cengiz Polatkan anısına düzen-
lediği ödüllerin on yedincısı açıklandı.
RTGD'nin gelenekselleştirdiği Cengiz Polatkan ödülleri
sahiplerini buJdu. Dernek Başkanı TanerDedeoglu ve yöne-
tim kurulu üyeleri, dün Ankara Otelî'nde düzenledikleri ba-
sm toplanflsıyla ödüllen kazananian açıkladı. Haber, kame-
raman, program, muhabır ve reklam dalında dağıtılan ödül-
ler şöyle:
- Kanai E: Avrasyaferibotununkaçmlması ve Kardak bu-
nalımında canh, dinamik ve hızlı habercılik nedeniyle;
- Yüksel Ştpka (Show TV kameraman))*Başbakan lansu
Çfller ile Erât Ku^tnoğlu arasında geçen tartışmayı dudak
okuma yöntemiyle kamuoyuna sunmayî sağlayan göriintü-
leriyakaladığı, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Ismail Hak-
la Karadayı'nın otomobihnin TBMM girişinde görevli po-
lis memuruna çarpinastna ilişkin görüntüleri aktardtğı, TB-
CengizPolatkan ödüllerisahiplerinibıddıı
ödûl verirken, Mersın Sun
TV de, «HüC'dan Gölsdele-
adlı belgeseliyle ödül al-ne
MM Genel Kurulu'nda CHP'H parlamenter Mustafa Kul ile
Refah Partili parlamenterlerle kavgayı yansıtüğı ve mesleki
başansından doiayı.
- Derya Ydmaz(Bafra TV muhabiri): DYP'li eski Devlet
bakanlanndan Nafiz Kurt'un kendisine gösterdiği aşın lep-
kiye karşın göreviru örnek bir soğukkanlılıkla sergiledıgi için.
- TakiDoğan: Canlı telefon bağiantılanyla Best FM'tte ak-
tif, dinamik radyo haberciliğı nedeniyle.
- TKT Haber Dairesi: 24 aralıkta yapıkn genel seçim so-
nuçlannt anında başanh olarak kamueyuna aktardığı, seçi-
min ardından siyasi gelişmebri naklen yayınlarla çabuk, doğ-
ru habercilik anlayışıyia kamuoj'una duyurduğu için;
- Ahmet Tezcan: Kanal 7'de yayımlanan "Medya 4. Kuv-
vet" adlı programındaki başansından doiayı.
RTGD, Uşak ART TV'ye, sorumlu ve yasal kurullara uy-
gun yayıncjhk anlayışınuı Anadolu'da diğer yerel teleyizyon
istasyonlan içindeki başanhörneklennden bınni verdiği için
dı. Dernek, " Radyo Anado-
lu"yu güncel olaylan ve gelişmeieri saat başında ve en son
durumuyla dinleyicisine aktarmasındaki başansı nedeniyle
ödüllendirirken, "ft>Hs Radj<osu", resmi radyolar arasındabir
yayıncı geleneğiııi sürdürmesindendoiayı ödüle değergörül-
dü.
Dernek. 'ffuysnz VTriin' tipiemesinİ basanyla ekrana taşı-
yan Seyfi Dursûnogfu ile Mükremin karakterirtdeki başansı
nedeniyle Yılmaz Exdogan"a ödül verilmesinı kararlaştırdı.
Garantı Bankası, TV reklam kampanyası, ÇeJik'm "Hercai"
adlı şarkısmm klibi, "tnce İnce Yasemface" de ekıp çalışma-
sı olarak ödül aldı.
ATV'deyayımlanan "Azml", TRT Radyo 1 *deyayımianan
"Onuncn Saaf yine TRT'de yayımlanan "Pbta", Kanal D'de
ekrana gelen "Tetevote" ödûle değer buiundu. RTGD, aynca
radyo ve televızyon alanında 15 yıldır hizmet veren ve genç
gazeteci adayları için eğitim ocağı işlevi gören "MAK
AJANS'a kurumsal başan ödülü verdi.
OLAYLARIN
ARDEVDAKT
GERÇEK
• Baştarafi 1. Sayfada
mak için erken, ama görü-
nen o ki her iki partinin yö-
neticilerinin kafasında bu
konular var.
TBMM'deki pazarlıklar
sırasında, iki parti kurmay-
lannın zaman zaman dışa-
n çıkıp genel başkanlannı
bilgilendirmesi de pazarlı-
ğın boyutlannı göstemne-
si bakımından ilginçti.
Son anda bir değişiklik
olmazsa ANAP lideri Me-
sut Yılmaz'la, RP lideri
Necmettin Erbakan bu-
gün beşinci kez bir araya
gelecek.
Özellikle 12 Eylül sonra-
sında iktidar olan partiler,
hükümetle devleti hep bir-
birine kanştırdılar. Devlet
kadrolannın pek çok biri-
mi "politik" hale geldi. Öy-
le ki devlet dairelerine en
sıradan memurlar bile
"partieğilimine" göre alın-
dı. Bu durum ister istemez
devlet yapısının da siya-
sallaşmasına neden oldu.
Koalisyon pazaıiığı yeni
bir kadrolaşmanın işaret-
lerini veriyor. Bu gözlemi-
mızın doğru olmamasını
diliyoruz.
Her iktidar devlet çarkı-
nı kendi rengine boyama-
ya girişirse, o çarkın dön-
mesi olanaksızlaşır.
Benzer bir durum, para-
nın yönetiminde de dikka-
ti çekiyor. Bütçe deliğinin
giderek büyümesinde, ge-
ri dönmeyen kredilerle
hangi amaçla verildiği be-
lirsiz kredilerin de etkin ol-
duğunu unutmamak gere-
kiyor.
53. hükümete ne yap-
maması gerektiğini, 50'li
hükümetlerin icraatları
çok net gösteriyor.
• • •
Erbakan'dan ANAP'a
6
Görev
paylaşunı
adaletli
olmalı9
^;
BÜLENT ECEVÎT
AÎVTALYA - Refah Parti-
si Genel Başkanı Necmettin
Erbakan, koalisyon kurma-
ya, hükümete girmeye zo-
runlu olmadıklannı, her du-
rumda kendilerinin kazanç-
lı çıkacaklannı söyleyerek
ANAP'a gözdaği verdi. Er-
bakan, tabanından gelen
"Taviz veriyoruz" şeklinde-
ki eleştirilere karşı da "Hal-
kımız,en büyük parti olarak
bizi seçmiş. Bunun için gö-
rev dağüımında bunun gö-
zardı edilmemesi gerekir"
dedi.
Şeker Bayramı tatili için
geldiği Antalya'da dün par-
tililerle bayramlaşmak için
Aktaşoğlu Kültür Salonu'na
giden RP Genel Başkanı
Necmettin Erbakan, "Baş-
bakan Erbakan" sloganla-
nyla karşılandı.
Bayramlaşmadan sonra
salondakilere konuşan RP
lideri, ABD'de Beyaz Sa-
ray'da da Şeker Bayrarru 'nın
kutlanıyor olmasını anımsa-
tırken "Bu adun gelişecek.
yeryüzünün her yerinde kut-
lanacak. Temennimiz bu-
dur" dedi
"Ashmıza dönüyonız'
24 Aralık seçimlerinin
büyük bir devrim olduğunu
vurgulayan Erbakan. "Bu
devrimi siz yaptınız, halk
yaptı. Halkın kendisu inancv,
tarihi ikridara gelmiştir. 24
Arahk seçimlerinin ne kadar
büyük bir devrim olduğu
herkes tarafindan görflle-
cektir. Bunun arkasından
birkaç rantiyeci. bizim tabi-
rimizlç birkaç fosiL gördü-
ğünüz gibi 2 aydır Refah
Partisi için söylemediklerini
bırakmadılar. Öcü gibi gös-
termek, umacı gibi göster-
mekten tutun da akla ha>ı
a-
le ne gelirse gelsin çırpmdıİar.
Refah Partisi"nin kabahati
neymiş; en büyük parti ol-
makmış. Görev pa> laşımla-
nnda adaletli olunmak zo-
runda. Halkımız en büyük
parti olarak bizi seçmiş. Bu-
nun için görev dağılımında
bunun gözardı edilmemesi
gerekir" dedi.
Refah Partisi'nin halkın
kendisi olduöunu söyleyen
Erbakan, "Kİm Refah Parti-
si'yle savaşıyorsa halkla sa-
vaşıyordur. Halkla da sava-
şılmaz. Kim bunu yapmak
isterse mutlaka mağlup olur.
Yaşadığımız gerçekler bunu
gösteriyor. 65 milyon insanı-
mız aslina dönüyor, kendisi-
ne dönüyor" dedi.