29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23ŞUBAT1996CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 YENt BAŞLAYANLAR... YE Nt B A Ş L AYA N L A R . . . YE NI B A Ş L AY A N L A R Yarım yüzyıDık yeralü destanı Ikinci Dûnya Savaşı'nda yeraltma sığınan ve banş imzalanmasına karşın, savaşın sürdügüne ikna edilerek yeraltında yaşamaya devam eden bir grup insanın öyküsü "Underground." Emir Kusturica'nın Cannes 95 Altın Palmiye Ödülü'nü alan bu son filtninde başrolleri Miki Manojlovic, Lazar Ristovski, Mirjana Jokovic. Slavko Stimac ve Ernst Stötzner paylaşıyor. Savaş, uyanık insanlar için birgeçim kapisı olabiliyor. Belgrad'daki Alman bombardımanından yararlanmak isteyen Marko da arkadaşı Blaky ile birlikte bir yandan silah ticareti yaparken bir yandan da Alman konvoylannı yağmalayarak halk arasında kahraman olarak ün yapan iki arkadaştır. işbilir birgirişimci olan Marko, bununla yetinmeyince bir grup kaçağı yeraltında bir mahzene götürerek orada silah ve diğer maddelenn ımalıne başlar. Kârlı bir oyundur bu Marko ıçın ve savaş bitmesine rağmen çeşitli sahte yayınlarla ve efektlerle içerdekıleri savaşın sürdügüne ikna eder yıllar boyunca. Bu arada. arkadaşı Blaky'nin çoİc sevdiği ve evlenmek istediği güzel oyuncu Natalya'yı baştan çıkarnıayı da ihmal etrnez. 15 yıl boyunca, yukarıda Tito'lu. arabalı ve telefonlu bir yaşam sürerken yeraltındaki tutsaklar aralannda bir tankın da bulundugu gelişmiş silahlar imal etmeyi sürdürürler. Ta ki Natalja sarhoş olup da Blaky'ye Marko ile olan ilişkilerini anlatana kadar. Çıkan kanşıklıkta tankın topu ateşlenir ve yeralti hapishanesi yeryüzüne açılır... Yaşam umudunun, kahkahanın ve mutluluğun, başka yerlerdekinden çok daha güçlü oldugu bir ülkede dogdugunu söyleyen yönetmen Kustunca, Underground'da, yer üstündeki dünyanın ve günlük yaşamdaki gerçekJerin tüm renklıliğiyle yansıtıldığını söylüyor. Aşağıdakı dünya ıse yalanlann soluk, sahte renkleri içinde görülür. Bu iki dünyanın iletişımi ise Kusturica'ya göre çökme ve acı üzerine kurulu değerlerin karşılaşmasıdır: "Onlar, kendilerine gülüyoriar. bize gülüyorlar ve sonunda bir araya geldiklerinde, birbirierine gülüyoriar." Kustunca'ya ikinci kez Altın Palmiye Ödülü kazandıran "Underground" Emir Kustunca / İki Altın Palmiye'li yönetmen Emir Kustunca, 1954'te Saraybosna'da dogdu ve yap- tığı fılmlerle daha lise yıllannda ödüller toplamaya baş- ladı. Lısedekı bu erken deneyimı onu PAMU Fılm Oku- lu'na kadar götürdü. Buradakı üçüncü yılında çevırdıği fil- mı "Guenuca", 1977 Karlovy-Vary Öğrenci Filmleri Fes- tıvali'nde binncilik ödülü kazandırdı. Bır yıl sonra Kustunca, Saraybosna televizyonunda ça- lışmak üzere geri döndü ve burada ilk filmı "Brides Are Coming"i çevirdi. Bu kısa fılm, cinsel tabulan ele alışın- dakı açıklık dolayısıyla çeşitlı tartışmalara yol açtı ve bu tartışmalar sonrasında yasaklandı. Ama. yönetmenın ıkın- ci kısa filmı "Buffet Trtanic"le göz doldurması uzun sür- medı. Nobel Ödüllü Yugoslav yazarİvoAndriç'ın bıröy- küsünden yola çıkılarak yapılan bu fılmle, Kustunca, Ulu- sal Televızyon Festıvali'nde en lyı yönetmen ödülü aldı. Yugoslav gençlığının 1956'da ilk defa Batı pop kültüriinü tanımalannıanlatan •'DoJh BeU'iAıumsıyormusun?"yö- netmene 1981 Venedik Fılm Festivalı'nde Altın Aslan Ödülü getırdi. Kusrurica, başansmı 1985'te Cannes'da Al- tın Palmiye kazanan filmı "Babam İş Gezisinde'" ıle sür- dürdü. Filmin dünya çapındaki tıcan başarısına ek olarak, en iyi yabancı film Oscar'ma aday göstenlmesi genç yö- netmenı uluslararası şöhrete ulaştırdı. "ÇingenelerZama- nı' ıle en ryı yönetmen ödülünü aldığı 1989 Cannes Fılm Festivalı yönetmenin bu şöhretini pekiştirdi. Colombia Ünıversıtesi'nden aldığı teklıf üzerine Kus- tunca, Nevv York'a gıttı. Öğrencılennden bınnın ona gös- terdığı senaryo ilk ıngılızce seslendırılmış filmı "Arizona Rüvası"na kaynak oluşturdu. Johnny Depp, Faye Dunavvay ve Jerry Lewis"in başrollerde oynadığı va Alaska ve An- zona"da açık arazide çekılen bu film Berlin Fılm Festıva- lı'nde Gûmüş Ayı ve Jün Özel Ödülü'nü kazandı. Ingiliz, Fransız yapımcılar ve Belgrat televizyonu işbırliği ile yapılmış ve Cannes'da Avrupa bayrağı ıle yanşmıştı. Filmdeki tüm yaratıcı öğeler ise Yugoslav. Kusrurica, kendini bir Yugoslav olarak tanımlıyor ve filmde de birleşik Yugosla\7a özlemini açıkça ifade ediyor. Bosnalı bir yönetmen olan Kusturica'nın Bosna milliyetçiliğini savunmak yerine Yugoslav olduğunu vurgulaması tepkiyle karşılanmıştı. Kustunca, bu filmiyle bu tavnnı sorgulayanlara yanıt vermeye çalışıyor. Uluslararası film piyasasına on yıl önce ilk kez girdigınde Yugoslav bir yönetmen olarak tanınmıştı Kustunca. Şimdi de milliyetçiliğin belirlediği sınırlan tanımıyor ve "Ben Yugoslav doğdıun ve Yugoslav öleceghn" diyor. Kustunca, Blaky 'nin öfkesinin, eski Yugoslavya'yı yansıttığını, bunun nedeninin de 1945 yılında bitmeyen savaş olduğunu belirtiyor ve Tito'yu bütün felaketlerin sorumlusu olarak görenlerin hâlâ yeraltında yasadıklannı söylüyor: "Dünyanın Balkanlar'daki sonınlara yaklaşımı beni öfkelendiriyor. Filmim. buna vcrilmiş politik değil sanatsal bir yanıt Olası oldugu kadar duygusaJ ve düriist darvranmaya çalışüm; bir filmin hedefi de bu olmaJj." Bosna -Hersek'te süren savaşın Markolannı yalnızca yerel çıkarcılar olarak değil, kendi imgelerinı parlatmak isteyen Batılılar olarak göniyor Kustunca."Benim kuliandığun dü, saf manügın dili" diyen yönetmen, Saraybosna'ya dönerse öldürülebileceğini söylüyor. Film eleştirmenlerine göre, Underground'un özgünlüğü Kafka tarafından yeniden yazilmış bır "AJis HarikaJar Di\annda"yı, ya da Lovts Carrol tarafından yeniden kaleme alınmış "Dava"yı anımsatıyor. Film, açgözlülük ve ıhanetın zorlu romantizmi ile renklenmiş kara bir aşk hikâyesini anlatıyor. Bu, cehennemi, hiç bitmeyen savaş kuruntusu, süreklı neşe unsuru ile çevreleniyor. Humor, Kusturica'nın savaş yaralannı iyileştirmek için değılse bıle, hafîfletmek için kullandıgı bir merhem. Filmdeki dıyaloglann birinde "Ne kadar güzel yalan söylüyorsun" sözü geçer. Balkan tanhınde yanm yüzyılı kapsayan bu destan süresınce, hiçbir karakter hiçbir şeyden ders almaz. Her karede tuzaklar yer alır. Zaman. hatta gözyaşlan bile güvenilmezdır. Kusturica'nın büyülü alegorisınde yedi ölürncül günah, en önemli erdemlerin yerini alır. Underground, örgüsü ile dört karakterin yaşamIannı biraraya getiriyor. Şair ve vurguncu Marko, kansı Natalja, en yakın arkadaşı, pervasız direnişçi Blacky, kardeşi, hayvanat bahçesinde bekçilik yapan, filmin tek masurri karakteri kekeme Ivan. Balkanlarda huzursuz geçen bu yanm yüzyıl boyunca bu kahramanlann kanun tanımaz maceralan büyük küçük yalanlaria sürüp gidiyor. Kusrurica, onlar hakkında "Jvan dışında hepsi yalancı" tanımını yapıyor. Meksikahlar Hyi adam'hğa terfi etliDesperado, "Meksika'da geçen, ghar çantasında silahlarla dolasan, bu esmer, müzisyen kahramanL" filmlerden. "El Mariachi" fılrmnın devamı nıtelığinde- ki bu filmde Antonio Banderas,adsız bir müzisyeni canlandınyor ve bu kez Mek- sikalı uyuşrurucu babalannın sonuncu- su Bucho'yu izlerken birdenbire kendi- ni karanlık yeraltı dünyasında buluyor. En yakın arkadaşı ve güzel kitapçı dük- kânı sahıbinin yardımıyla Mariachi Buc- ho'nun peşine düşer ve mücadele baş- lar... Duygusallık ve mizah ve bol miktar- da patlama ve heyecan... Desperado, ti- pik bir aksiyon fîlmi. Ama vvesternler izleyerek büyüyen yönetmen Rodriguez, genellikle kötü adam olan Meksikalıla- n bu kez iyi adam rolünde başrole yer- leştirmiş ve " Biraz esmer,gjzemli ve ina- mlmaz gözlere sahip" bir dilberle, Latin bir kahramanın sürüklediği bir aksiyon fîlmi çıkmış ortaya. Yönetmen Rodriguez'e göre Mariac- hi, "Şimdi, bir zamanlar şarkısını söyle- diği se>leri >aşıyor." Mariachi 'yi canlan- dıran Banderas"a göre ise "Mariachi ve kim oimak istediği konusunda bir karsjt- lık var. Hem melek, hem şeytan. Ama ay- ru zamanda hayalperest. Böyle bir insa- nın böyle bir kaderi olması Ügi çekki." Mariachi'nin tek umut ışığı kendisini bu zorlu yaşamdan kurtulmayı teklif eden "Biraz esmer, gizemü ve inanıhnaz gözlere sahip" güzel Carolına. Mariachi için çok önemli vahşi bir kadın ve bir âşık. Caroline'ı canlandıran Salma Ha- yek. Carolina için "Biradada,hayal dün- yasında yaşıyor'" diyor, "Karaktemiezıt- lık içindeki acımasız diinyasını kanşöra- rak." Kimsenin kitap okumadığı bir ka- sabada açtığı kitapçı-cafesinde, kitaplar Carolina'm dünyasını oluşturuyor. Ma- riachi 'yi ise kaden olarak göniyor ve be- yaz atlı prensi olarak karşılıyor. Ünlü senarist ve yönetmen Quentin Tarantino nun da bir sahnede kamyonet şöoforü oiarak göründüğü filmin yönet- meni Robert Rodriguez, "Bedhead" fil- miyle Atlanta Film ve Video Yanşması, Marin Country Film Festivali, 11. Gele- neksel Edison Black Maria Film Festi- vali ve Charlotte Film Festivali'nde çe- şitli ödüller almış bir yönetmen. Pek çok kısa fılm ve video fîlmi için de ödüller alan Rodriguez, 1994 yılında "Foıır Ro- oms" filmini yazdı, Tarantino, RocloveU ve Anders gibi yönetmenlerle birlikte yönetti. Yönetmenin, senaryosunu Ta- rantino'nun yazdığı filmi "From Dusk Till Dawn" filmi de halen Amerika sine- malannda gösterimde. Başroldeki Antonio Banderas ise 30'dan fazla filmde rol aldıktan sonra 1992 yılında "Mambo Kings" filminde Armand Assante ile oynamış ve bu film- le başan merdivenlerini tınnanmaya baş- lamıştı. Banderas'ı Hollywood'un ara- nan yıldızlanndan biri haline getiren filmler ise: Jeremy Irons, Glenn Close ve VVinona Ryder ile birlikte rol aldığı "Ruhlar Evi"^ "Of Love And Shadovvs", "Miami Rhapsody", "Philadelphia", "Vampirie Görüşme" ve"Suikast Çem- berf". Antonio Banderas'ın rol ortağı ise Sal- ma Hayek. Meksikalı oyuncu, "Tere- sa"daki rolüyle 1989 Emmy Ödülü'nü kazandı. Çeşitli televizyon dizilerinde rol alan Hayek, "Düriist Oyun" ve "From Dusk Tiu Dawn" gibi fılmlerde de rol alıyor. Beyazcanıın dayanılmaz çeldciliği Joyce Marnard'ın aynı adlı romanından Back Henry tarafından sinemaya uyarlanan filmin yönetmenı Gus van Sant. Başrollerde Nicole Kidman ve Matt Dülon'ın oynadığı film, günün birinde ünlü bir TV yıldızi olmayı hayal eden bir kasaba kjzının öyküsünü anlatı>or. Nicole Kidman kasaba kızı Suzanne Stone, Matt D'llon ise onun küçük yaşta gönlünü kaptınp evlendiği, ama sonradan pişman oldugu kocası Larry Morento rolünde.. Suzanne. babası ve bir video kamera ile geldığı günden beri bir TV yıldızı olma hayali ile yaşamaktadır. Ama genç kızlık döneminde büyük bir hata yapar ve Italyan lokantasında çalışan Larry'le genç yaşta evlenir. Laary'nin isteği kansının dizinin dibinde oturması ve bol bol çocuk yapmasıdır. Oysa Suzanne. önce yerel bir kanalda hava durumunu sunarak ekrenda boy gösterir. ardından da kasaba gençlerinin yaşama biçımiyle ilgili bır belgesel yapma işini üstlenir. Bu belgeselde kendisine üç genç yardım edecektiı. ,\ma bu ortaklık. kasabanın huzurunu kaçınr. Suzanne'nın ekiptekı gençlerden Jimmy ile yatmaya başlaması da bardağı taşıran son damla olur... Bir yandan kariyer yapma hırsı içindeki kadınlann karşılaştıklan durumu anlatırken bır yandan da insanlann televizyon tutkusunu anlatan bu film için yönetmen Gus Van Sant şu sözleri kullanıyor: "EğlendiricL, bıçak gibi keskin, buzJu çay gibi scrinlctici bir övkü." KEDI GOZU VECDİ SAYAR Asuman'a Mektup Mektubum epey gecıkti, kusuruma bakma. Doğur- muş olmalısın son birkaç gün içinde (haberlerini Han- dan'dan alıyorum elbette). Şu sıralar minıkler dolabın içinde uyukluyor olmalı; henüz gözleri açılmamıştır. Bil- sen nasıl meraklanıyorum. Kaç kardeşler? Babalanna mı benziyorlar, yoksa sana mı? Cumhuriyet'in Sanat Servisi'nin bilgısayartannın üstünde cirit atmaya baş- larlar yakında. Bana bir fotoğraflarını göndersene. Sana yazmakta gecikmemin nedenini bıliyorsun. Pa- ris'e bir küttür seferi düzenlendi geçenlerde. Yüze ya- kın sanatçı, çeşitli etkinliklere katıldı "Expolangues Fu- an "nda. Tabii, bizım de başımı kaşıyacak vaktimız kal- madı. Bugün de başka bir etkinlik var. Bırazdan ondan da söz ederiz. Ama biliyorum, esas Paris gecelerinden söz açmamı bekliyorsun. Göçmen bir kedinın, iş dışın- daki zamanını nasıl geçirdiğini merak ediyorsun. Seni düş kınklığına uğratma pahasına anlatıyorum. Ayıptır söylemesi üdo'yu da görmedım, Mulen-Ruj'u da. Peki, nasıl geçiyor uzun kış geceleri dersen.. tabii ki, sinema salonlarında! Sokaklara taşan kuyruklarda bekleyip o ölçüleri mütevazı. ama projeksiyonu mü- kemmel salonlardafilmizlemenin keyfinı hiçbir şeye de- ğişmem. Sinemanın seyircisi ile bağını hâlâ koruduğu- nu görmekten güzel ne olabilır? Tabii, kendi kendine olmuyor bu. Devletin ve yerel yö- netimin sinema alanına desteğı hiç azalmadan sürü- yor. Iktidar degışse de temel polıtikalarda en ufak bir değişiklik yok. Bızler böyle şeylere alışkın olmadığımız için şasınyoruz elbette. Fransa, sinema külturünün mer- kezi olma özelliğını hiçbir zaman kaybetmeyecege ben- zer. Yeni kampanyalarla seyircinm ilgısi sürekli ayakta tutuluyor. Işte, haftaya yeni bir kampanya başlıyor. 18 franklık -yani normal sinema biletinin yarısı fıyatına- bır biletle 18 saat süresince diledigi kadar film izleyebile- cek Parisliler. Beledıyenın bu girışımi Parislı sokak ke- dilerini mutfu etmeye yetiyor da arttyor bile. Ya, sinemaya gitmedığın geceler. dıye soracak olur- san onun da yanrtını verebilirım. Bılıyorum, pek ayıpla- yacaksın, ama evde oturup televizyon seyrediyorum. Televizyon dediysem, Türkiye'dekilere hiç mı hiç ben- zemiyor buradakiler. Bırdefa, Franazlar beş kanalla na- sıl yetinıyorlar anlayabılmiş değılim. Nerede Turkıye'de- ki zenginlik? Hele, hiç anlayamadığım, özel kanallarla devlet kanallannı birbirinden ayırmanın zorluğu. Nere- de bizdeki o gazino programları, o muhteşem "reality s/7ow"lar... Bunlar hâlâ televizyonu birkültüriletım ara- cı sanıyorlar. Hele bir beşinci kanal var kı -akşamlan bir kültür sa- nat kanalına (Arte) dönüşüyor- kim seyredıyor anlaya- bilmiş değilim. Sankı bız kediler için özel oiarak hazır- lanmış bir kanal. Tematık akşamlarm (bütün bır gece, birbiri ile ilintili, birbirini tamamlayan programlara ayn- lıyor) keyfine doyum olmuyor. Geçenlerde "Gerçeküs- tücûlük" işlendi bütün gece. Breton'dan Dali'ye, us- talar üstüne belgeseller ve Bunuel'den bır başyapıt: "Altın Çağ". Kolaysa bırakıp sokağa çıkın da göreyım sizi. Fransa'da kültür politikasının temel unsunj resmi ku- ruluşlar, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları arasın- daki uyumlu işbirliği. Az gelişmiş ülkelerden gelen ke- diler, bu işbirliğını kıskançlıkla izlemesin de ne yapsın? Neyse ki, Türkler arasında da bu anlayış yeşermeye başladı son zamanlarda. En güzel örnek, bugün Pa- ris'te "Musee de l'homme"da (ınsanlığın tüm kültürel birikimini yansıtan bir Uygarlıklar Müzesi) açılan "Türk evi". Müzedekı Türk eserlerınin topluca sergilenmesi- ne olanak verecek biçımde oluşturulmuş, dış kesrt)eri ve iç mekânlan Me gerçek boyutlarda bir Türk evi. için- de bir kedı eksik, ama ne yapalım, her şey tamam ol- sun diye kendimizi müzeye kapatacak halimiz yok ya! Bir mimar-işadamımız, Hüseyin Öztürk ve eşinin çabalan ile ortaya çıkan "Türk evi", özel kesimin kül- tür alanına yapabileceği katkılann güzel bır örneginı oluşturuyor. Öztürk ailesi, projeyı tasarlamakla kalma- mış, tüm maddi olanaklannı seferber etmişler hayata geçirmek için. Müzenin bir Türk evi kurma nıyetını, Bu- yükelçi Tanşuğ Bleda'dan öğrenır ögrenmez, konuyu Hüseyin Öztürk'e aktaran ve müzeye azımsanmayacak katkılarda bulunan Semra Özal da Parıs'egeldı açılış- ta bulunmak için. Tunzm Bakanı Irfan Gürpınar da bu- rada. Fransa'da Türkiye'ye yönelik ilginın gıderek art- masından çok memnun. Özel sektörün turizm alanına katkısının yeni bir örneği olarak alkışlıyor Öztürk aıle- sinin çabalannı. Keşke, Öztürk'ü izleyen başka işa- damlan da çıksa ve günün birinde Paris'te bir kültür merkezi oluşturma hayalimizi birlikte gerçeğe dönüş- türsek... Tabii, Türklerin Paris'teki kültürel etkinliklerı, yalnız- ca resmi ve özel sektörün çabalan ile sınırlı kalmıyor. SivH toplum kuruluşlannın çabalarını da unutmamak gerek. ELELE, ATT ve Anadolu Kültür Merkezi gibi der- nekler-sayılan çok daha fazla elbette, en etkın olanla- n saydım yalnızca- Türkiye'den getirdiklen ya da Fran- sa'da yaşayan sanatçılarla etkmlikler düzenliyorlar, sı- nırlı olanaklar içersinde. Konserler, sergiler, konferans- lar birbirini izliyor. Bu etkinliklerin en önemli tarafı da "resmi" bir damga taşımadıklan için izleyiciler tarafın- dan benimsenme şanslannın daha fazla olması. Dev- letin, sivil toplum kuruluşlannın çalışmalarına destek vermesi gerektiğini söylüyor buradaki kediler. Kedi sözü deyip geçmeyin, bazen devletin gücün- den daha etkili olabilir bir kedinin hatın. Yunanıstan, Pa- ris'teki UNESCO Büyükelçiliği'ne "Z"nin (Ölümsüz) ya- zan Vasili Vassilikos'u atamış. Neden acaba? Bilkent Senfoni Orkestrası konserleri Kültür Servisi - Bilkent Senfoni Orkestrası. 27 şu- bat salı günü saat 20.00 'de şubat ayı özel konseri ile sa- natseverlerle bir kez daha birlikte olacak. tsveçli şef Karl Anton Rickenbacher'in yönetece- ği konsere, solist olarak ün- lü devlet sanatçısı Türk pi- yanist Ayşegül Sanca katı- lacak. Beethoven'ın "Eg- montUvertürü" ve "5. Sen- foni"si ile Schumann'ın "Piyano Konçertosu"nun seslendirıleceğı bu özel konserin biletleri 150 bin TLden satışa sunulacak. Konser, orkestranın o gün- lerde, Beethoven'ın "Eg- mont Uvertürü" ve "5. Sen- foni"sinindeyeralacağ] ilk CD'sinin çıkışına rastlama- sı yönünden de ayn bir an- lam taşıyor. 1953 yılında Paris Ulu- sal Konservatuvan'ndan bi- rincilikle mezun olan Ayşe- gül Sanca. 1959'da katıldı- ğı "Uluslararası Margueri- te Long-Jacques Thibaud Yanşması''nda "Prix de VTJ- le Paris" Ödülü'nü aldı. Sa- nca'nın, aynca Macaristan Devlet Senfoni Orkestrası eşliğınde Cemal Reşit Rey'in "Kâtibim" çeşitle- melerini. Cumhurbaşkan- lığı Senfoni Orkestrası ile seslendirdığı Beethoven'ın 3 ve 4 no'lu piyano konçe:"- tolannı, Schubert, Rach- maninoff ve Grieg'ın eser- lerini içeren plaklan da bu- lunmaktadır. Bilkent Sen- foni Orkestrası'nın daimi konuk şefi olan ünlü sanat- çı Rickenbacher'ın ise ge- niş kapsamlı disk çalışma- lan arasında Londra Filar- moni. Berlın Rudfunk-Sen- foni, Bavyera Radyo Sen- foni, Bamberg Senfoni ve Budapeşte Senfoni orkest- ralan ile gerçekleştirdiğı Beethoven, Brahms, Bruck- ner, Grieg, Hartmann (Can- nes Klasik Odulü 1994), Himdemith, Humperdinck, Mahler, Messiacn (Diapo- son D'Ordrc L'Annee 1994J, Milhaud iDisc Bü- yük Odülü), Nicolai, Spohr Richard Strauss v e VVagner gibi bestecılenn eserleri sa- yılabilir. Bilkent Konser Salonu'nda gerçekleştiri le- cek konserin biletleri 26 ve 27 şubat tarihlerinde Bil- kent MSSF Gışesi. Çizgi Kırtasiye, ODTÜ Alışvenş Merkezi, Inforium Kıtabe- vi ve Çarşı Çankava Mağa- zası'ndan sağlanabılır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle