Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3NİSAN1994PAZAR CUMHURİYET 2 SAYFA
KULTUR
GUNDEMDEKIKONU
ONATKUTLAR
DününDünyası12 Eylül sonrasınm sıkıntılı ve baskılı
mart günlerinden biriydı. Halil Ergün'le
birlikte göl kıyısındaki Kınk Çatal Lo-
kantası'nda çok erken saatte sabah
kah\ alümızı yaptıktan sonra benım iki
kapılı, tank gibi 17 M Ford arabama at-
layıp İznik'ten aynldık. Surlar içinde
kalmayı başarmış bu harikulade güzel
tarihi kentin kapısından çıkar çıkmaz
yakın dağlardan birine vurduk. Hava
karanlık ve kapah idi. Aşağılarda göl ve
kent, sisler içinde hızla kayboluyordu.
Ikimiz de suskunduk. Ordusunu yitir-
miş yenik Romah komutanlardan ikisi
gibi biraz şaşkın, biraz umutsuz, dağlar-
da dolaşıyorduk. Nicedir yapmayı dü-
şündüğüm İznik röportajı belki bir ba-
haneydi. Daha çok Istanbul'un lağım
kokulu Haliç'inden, kirli sokaklann-
dan, kayıtsız insan yüzlerinden, para
kazanma telaşı içinde sokaklan, cadde-
leri. alanlan dolduran dehşet verici ka-
labalığındun kurtulmak, temiz bir hava
almak istemiş olmalıydık.
Ama sis ıçindeki vadilere sıkışmış
küçük köylerde, ormanlan çoktan yok
edilmiş tepelerde. kurumuş dere yatak-
lannda, henüz buğdaylann başlannı çı-
karmadığı karanlık tarlalarda kent bizi
izliyordu.
Bir küçük yörük kızının çamurlu
küçük ellerinde getirip bize sunduğu
viğdemler ya da kavruk bir köylüyle
pembe yüzlü kansının içirdiği bir tas ay-
ran avutamadı bizi.
"Mûşgüle'ye gidelim. Bir çay içe-
riz..." dedi Halil.
Müşgüle, ölümünden sonra kısa bir
yazıyla anmaya çalıştığım Ismail Başa-
ran'ın, İsmail Abi'nin köyüydü. Müş-
güle'nin yetmişini aşmış köylü önderi ve
şairi tsmail Başaran, daha ilk karşılaş-
mamızda beni şaşırtmış, on yıl önce kö-
vünde Sinematek şubesi kurmak üzere
îstanbul'a gelip benimle nasıl tanıştığını
anlalmıştı. Yaşar Kemal'den Ali Ozgen-
türk'e. Ataol Behramoğlu'na kadar tüm
sanatçı dostlanm onun da dostlanydı.
Kısa bir sohbetten sonra. onun. gençlik
yıllannda adi bir suçlan ötürü girdiği
Bursa Hapishanesi'nde Nazmı'la tanış-
mış olduğunu, onun etkilerini tüm bir
ömür boyu taşıdığını öğrenmiştim.
Halil'le birlikte yenidcn göl kıyısına
indik. Kıyıyı Yenişehir yönünde do-
landık. Büyük bır çınann yapraksız dal-
lannı yolun üstüne eğdiği noktada sola.
bir tepeye tırmandık. İyice tepeye yak-
laştığımızda köy göründü. Bir kıyısında
gene bir büyük çınar ve küçük bir cami
bulunan alana geldiğimizde birkaç köy-
lü karşıladı. "Hoşgeldin Haül İbrahim
Abi" dediler. "Hoş bulduk. İsmail Abi
köyde mi?" Bir an durakladı köylüler:
"Köyde. Evde. Biraz keyfi yok." "Hayro-
la?" dedi kaygıyla Halil.
"Çok dayak yedi jandarmalardan"
dedi köylüler.
Evine gittik İsmail Başaran'ın. Sa-
man balyalan. zeytin çuvallan ile dolu
bir sundurmanın yanıbaşındaki küçük
odada yatıyordu İsmail Başaran. Sa-
yılar mı?" Güldü ve öksürdü.
"Bu memleket kimsenin malı değildir.
Kimseye teslim etmeyeceğiz. İsterlerse
öldürsünler."
Sankı yüreğimin üstünden ağır bir taş
kalktı. İsmail Abi. acısına aldırmaksızın
tütün ve kızlar üstüne şakalar yapıyor-
du. Elini öpüp çıkarken arkamızdan
seslendi' "Giderken Nazım'ın çınanna
bakın. Kışın bile büyüdü..."
Müşgüle köylüleri, Nazım'ın cenaze-
sinın Türkiye'ye getinlmesi tartışmalan
başlayınca, hemen göl kıyısına bir çınar
fıdanı dikip hükümete başvurmuşlardı.
"Nazım Hikmet altına gömülsün diye
açılıyordu. Göl. pınl pınl.
'Dünün dünyası'na ait bu anılarla
dolu saatler geçırdim. Önümde Stefan
Zvveig'ın aynı adı taşıyan kitabı. Bütün
gece Avrupa'da karanlığın ayak sesleri-
nin duyulduğu yıllara ait izlenimlerini
okudum büyük yazann.
"... Vivana kahvelerinde çene çalan-
lar, hatta bakanlıklardakiler. Nasyonal
Sosyalizm'i "öte yandakiler'in bir iç işi
sayıp Avusturya'ya hiç etkisi olama-
yacağını sanıyordu.
Halkın hemen hemen yansmı arkası-
nda sürükkyen Sosyal Demokrat Parti
ve dimdik örgiitü ayakta durmuyor muy-
kallan birkaç günlük uzamış. göğsü
hınltılı, acısı büyüktü. Bizi görünce zar
zor doğruldu. "Hoşgeldin Halil tbra-
hhn. Nasılsm? Arkadaşlar nasıl?" dedi.
Sonra hiç duraksamadan. önemsiz bir
şeyden söz eder gibi durumunu açı-
kladı: "12 Eylül olur olmaz, önce gelip
beni buldular. Memlekette ne oMuysa se-
bebi benim diye. Hakları var. Her şeyin
sebebi bizi/. Ayda bir gelip cektiler so-
payı. Birkaç gün karakolda tuttular.
Orada da eziyet ettiler."
Bir an durdu. Gözlerinden parlak bır
ışık geçti.
"Akıllan sıra beni yıldıracaklar.
Amma Müşgüle köylüleri müşgülden
köyümüze bir çınar diktik. Onu burda is-
teriz." 12 Eylül'den sonra vctkililer, çı-
nann kesilmesi emrini vermişlerdi. Ama
kesılen çınann köklerinden yeni dallar
eskisinden de gür fışkınyordu.
Göl kıyısına indiğımizde, beyaz ve
taze çınar fidanının yanıbaşındaki kah-
vede birerçay içtik. Keyfimiz yenne gel-
mişti. Sırtımız sağlam bir ağaca dayalı
gibi kurulduk iskemlelere.
"Sana neden Halil İbrahim divorlar?"
"Çünkü adımın tamamı öyle. Dede-
min adı. Erzurum ve Sıvas kongreleri
üyesi. Birinci Büyük Millet Meclisi'nde
İzmit Mebusu Halil İbrahim Bey."
Gökyüzü. ılkbahar rüzgarlam la
du? Hıtler'in Alman Hıristivanlan, Hı-
ristiyanlara açıkça cephe alalı ve Füh-
rerierini İsa'dan daha yüce ilan edeli
bcri, kiliseden yana olanİar sertçe karşı
koymuyoriar mıydı? Fransa, İngiltere ve
Milletter Cemiyeti, Avustury a'nın koru-
yucusu değfl miydi? Mussohnı bile gü-
vence vcrmemiş miydi? Yahudiler bile ta-
salanmıyorlar, sınırın ötesinde aynı dil
alanında doktorlann, avukatların, tiyat-
ro oyunculannın ve bilginlerin hakları-
ndan yoksun bırakılmaları olaylan. üc
saat ötede değil de ta Çin'de geçiyormuş
gibi rahat davranıyorlardı. Evlerinde ra-
hat rahat otunıyor, otomobillerinde do-
laşıyorlardı. Hem de Bu. daha çok sür-
mez' özdeyişi herkesin ağzındaydı... Ah!
Yaşama isteğinden gelen bu kendi kendi-
ni aldatma..."
Hitler'in, Nazi barbarlığı savaşının
tam ortasında, 1942 yılının şubat ayı-
nda Brezilya'da otururken umutsuzlu-
ğa kapılıp kansıyla birlikte yaşamına
son veren büyük Av usturyalı yazar Ste-
fan Zvveig'ın "Dünün Dünyası" adlı bu
kitabını ülkemizde "Bugünün Dünyası"-
'nı daha iyi kavramak için mutlaka
okuyunuz. Fanatikgeçmış zaman öz-
lemcilerinin hasta hayalleri, yoksul kit-
lelerin çaresizliği ile birleşince ortaya
nasıl bir canavar çıkıv ır daha iyi anla-
mak için. Unutmayalım, Humeyni'nin
mollalar rejiminin başlıca dayanağı.
Tahran veTebriz'in kıyı semtlerinde ya-
şayan yoksul gençlerden oluşturduğu.
şimdi ellerinde Kalaşnıkoflar, altlan-
nda Nissan PatroFlar, ortalığı haraca
kesen devrım muhafızlandır. Mussoli-
ni'nin dayanağı ise yoksul Güney'in
kahverengi gömlek giydirilmiş yoksul
gençleri. Sosyalizmin geniş ve yoksul
emekçi ke>imlerine seslenen idealleri.
dinin ya da ırkçılığın geçmişe dönük
ideallen ile birleşınce ürküıücü cana-
varlar çıkıyor ortaya.
Bu kitabı ve Hitler Almanyası, Mus-
solini İtalyası. Franko İspanyası. Sala-
zar Portekizi, Humeynı Iranı. Kaddafi
Libyası ile ilgili bulabildiğiniz tüm ki-
taplan okuyun.
Bütün bu kitaplarda. çok ilginç bır
cümleyle karşılaşacaksınız: "O sırada
kimse, onlann tüm ülke için ne derecede
tehlikeli olabileceklerinin bilincinde de-
ğildi. Herkes, onlan bir küçük fanatik
grup sanıyordu. Ne olabileceklerini gör-
düklerinde ise artık vakit çok geçti..."
Telefonda Halil Ergün'e sordum:
"Müşgüle'de, İznik'te kimler kazandı?
Dunım nasıl?" Buruk bır sesle cevap
verdr "Biz kaybettik. Otuz yıldır ka-
zandığımız Müşgüle'de bile..."
Acaba vakında yitirdiğimız büyük
yazar lonesco'nun oyununun kaçına
perdesindeviz? 'Gergedanlaşma'nın
hangi noktasmda?
Vc bırbırimize faks çekmektcn, yakı-
nmaktan. ya da "Izlaşabilir miyiz?"
avuntusundan başka ne yapıyoruz?
Vaktin çok az olduğunun farkında
mıyız? Çünkü. "Roma'nın güneşi battı.
Gümimüz geçip gitti. Bulutlar ve tehli-
keler gelebilir. Işimiz tamam..."
' 1 .TÜYAP Ankara Kitap Fuan' nda etkinlikler iki temel başlıkta toplanıyor:
Edebiyat vetophjms^ âyasetalanı
TLNA ERDEM
İstanbulda tam 12 yildır sonbahar
mevsimini bir kitap şenliğine dönüştü-
ren TÜYAP Kitap Fuan, bu yıldan iti-
baren başkentte ılkbahan bir kitap şöle-
niyle karşılayacak. 9-17 nisan tarihleri
arasında Altınpark Kültür Merkezi'nde
düzenlenecek olan "1. TÜYAP Ankara
Kitap FuarTnda iki yüzün üzerinde ya-
zar okuyuculanyla buluşurken. yüz iki
yazar. bilim adamı ve politikacı fuar
kapsamında gerçekleştirilecek olan et-
kinliklere katılacak.
Yirmi yedi söyleşi, on beş panel ve iki
konferanstan oluşan bu etkinliklerde
"Çocuk ve Kitap", "Ne Yazıyorlar Ne-
den Yazıyorlarr, "Medya ve Kitap",
"Roman Nasıl Yazılmaz?", "Şürimizde
Kuşak Farkhhklan", "Yakın Dönem
Ö>kücülüğümüzM
, "Anadolu'da Gülme-
ce", "Yakın Tarihimiz ve Türk Romanı"
gibi edebiyada ilgili başlıklann yanı sıra,
"Atatürk ve Çağdaşlaşma". "AvTupa'-
daki Türkiye ve Bolgedeki Konumu",
"Bize Göre Demokrasi Olabilir mi?",
"Oltadaki Balık Türkiye", "Atatürkçü
Ohnak", "Eğitim ve Edebiyatta Köy
Enstitüleri" gibi sosyo-politik konular
da irdelenecek. 1. TUYAP Ankara Ki-
tap Fuan' kapsamında aynca Uğur
Mumctı "Ankara'nın Taşına Bak"
başlıklı bir panelle, Nazrnı Hikmet ise
Ayna Tiyatrosu'nun sahneleyeceğı
"Muüu Ol Nazım" ısimlı oyun ile anıla-
caklar. Ankaralılar'ın sabırsızlıkla bek-
lediği bu şenlik üzerine fuann yöneticisi
Deniz Kavukçuoğlu ile konuştuk:
Gecikmiş bir girişim
- Türkiye'deki yayınevlerinin büyük
çoğunluğu İstanbuİ merkezli olduklan-
ndan. bu > ıla kadar Ankara'da kitap fuan
düzenlenmemişti. Bu yıl kitap fuannı An-
kara"va da taşımay a karannızm gerekçe-
si nedir?
TÜYAP Kitap Fuan'nı 12 yıldır
İstanbul'da yapıyoruz. Bu yıllar içerisin-
de İstanbuİ Kitap Fuan çok görkemli
coşkulu bir kitap ve kültür şenliği biçi-
minde geçti. Bu coşkuyu Ankara'ya da
taşımak istiyornz. Ankara'da kitap fuan
açmamızın çeşitli gerekçeleri var. Bize
göre aslında gecikmiş bir girişim bu. Ki-
tap fuan geleneği daha önceki yıllarda
yerleşmış olsaydı. Ankaralı kitapsever-
ler için daha iyi olurdu. Ankara'nın Tür-
kiye için sımgesel bir değeri var. Ankara
başkent oluşunun yanı sıra modern
Türkiye ve laik cumhuriyetin beşiği. Bu
ülkede yaşayan insanlann farklı bir özen
göstermesi gereken bir kent. Aynca bu
kent, içinde çok geniş bir okur potan-
siyelıni banndınyor. Hem üniversiteler
kenti olmasmdan hem de bürokrasinin
merkezi olmasından gelen bir özellik bu.
150 yayınevi ve yayın kuruluşu
Geçmiş yıllarda kitap fuan kapsamı-
nda düşünülebilecek birtakım iyi niyetli
girişimler olmuş ama bunlann sonu
gelmemiş, süreklilik kazanamamış. Biz
önceki yıllarda yapılan bütün bu giri-
şımleri olumlu adımlaT olarak nıtelendi-
Fuann yöneticisi Deniz Kavukçuoğlu, yoğun bir katılım beklediklerini belirtiyor.(Fotoğraf: ALİ ESER)
riyoruz. Bu tür çabalan saygıyla anmak
gerekiyor. Ancak TÜYAP'ın !2 vıllık
İstanbuİ deneyimi ve birikimiyle kitap
fuannı Ankara'da farklı bir boyutta ger-
çekleştireceğine inanıyoruz. Bu inançla
ilk fuannua da 9 nisanda açıyoruz. Fua-
ra katılım bizim açımızdan sevindirici.
Yaklaşık 150 yaymevi ve yayın kuruluşu
fuara katılıyor
- İstanbuİ Kitap Fuan'nda panel, söyle-
şi gibi çeşitli etkinlikler de gercekleştirili-
yor. Bu etkinlikler Ankara'da da olacak
mı?
Evet, tstanbul'da olduğu gibi fuar içe-
risinde çeşitli kültür etkinliklenmiz var.
Hatta Ankara'daki fuann etkinlikler
kapsamı, son İstanbuİ Kitap Fuan ile
karşılaştınldığında daha da genış. Et-
kinlikleri iki temel alanda değerlendır-
dik. Edebiyat alanı ve toplumsal siyaset
alaru. Örneğin "Edebiyat Sürgünleriv>
,
"Politikanuı Dili". "Türkiye'nin AVTU-
pa'daki Konumu" gibi bölümlerimiz v ar.
Bu etkinliklere yûzün üzerinde bilima-
damı, yazar, gazetecı ve politikacı katılı-
yor. Yirmi beşın üzennde söyleşi. on altı
panel. iki konferans ve bırde Nazım
Hikmet'in anısına bir tiyatro gösterisi
var. Dilek Türkerin "Mutlu Ol Nazım"
oyunu, fuar kapsamında 10 nisan pazar
akşamı sahnelenecek.
- İstanbuİ Kitap Fuarfnın yabancı ko-
nuklan oluyor. Ankara'nın yabancı ko-
nuklan var mı?
Fransız kadın yazar Sylvie Germain,
fuara konuk yazar olarak katılıyor. Ger-
main'in, Türkçe'de Can Yayınlan'ndan
çıkmış iki kitabı var: "Amber Gece" ve
"Gecelerin Kitabı". Germain, felsefe öğ-
renimi ve doktorası yapmış, görece genç
yaşına karşın alü önemli ödüle değer bu-
lunmuş ve Fransa'da tanınan bir yazar.
Bir konuk daha bekliyorduk ama, uzun
zamandır kendisinden haber alamadık.
Cezayir asıllı Fransız yazar Assia Djab-
bar. Cezayir'deki gelişmeler yüzünden
kendisinın bazı korkulara kapılmış ola-
bileceğinin düşünüyoruz. Çünkü kendi-
si fuara katılmaya söz vermış olmasına
rağmen altı haftadır haber ahnamıyor.
Yine İstanbul'daki bir geleneğımizi
sürdüyoruz ve yurtdışında başansmı
kamtlamış bir Türk yazan konuk ediyo-
ruz. Nedim Gürsel, Ankara Kitap Fn-
an'nın konuğu. Bunun dışmda Anka-
ra'daki bütün yazarlar konuklanmız.
Aziz Nesin, Adalet Ağaoğlu, Şükran
Kurdakul gibi savısız \azann imza gün-
Fransız yazar Sylvie Germain
leri olacak. İki yüzün üzerinde yazar
katılımı bekliyoruz. Yazarlanmız gerek
yayınevleri standlannda gerek Türkiye
Yazarlar Sendikası ve Edebiyatçılar Bir-
liğj standlannda kitaplannı imzalaya-
caklar.
- Peki, İstanbulda her yıl fuara bir ana
tema belirieme geleneği de Ankara'ya
taşınıyor mu?
Hayır. Fuann ana teması yok, ama et-
kinlikleri çok geniş bir yelpazeye yaydık.
Yani, örneğin bir "Laiklik ve Çağdaşlaş-
ma" fuann ana teması olabilirdi. Çünkü
bu başlığa iüşkin oldukça fazla etkinliği-
miz var. Ya da "Atatürk Türkiyesi" baş-
lık olarak seçilebilirdi. Çünkü bu konuy-
la da ilgili birçok etkinlik var. Edebiyat
ağırlıklı bir başlık da olabilirdi. "Günü-
müz Türk romanı ve Türk öykücülüğü"
gibi. Çünkü bu temalarla ilgili çeşitli et-
kınliklerimiz var. Ama ilk kezdüzenledi-
ğimız bir fuarda belli bir başlık koyma-
dık.
- İstanbuİ fuan çok sınırlı bir katılımla
başlayıp yıllar içerisinde büyük ilgi gör-
meve başladı. Ankara fuannın ilk yılında
nasd bir katılım bekliyorsunuz?
Ankara'da yoğun bir katılım bekliyo-
ruz. Bizim ilk tahminlerimiz 9-17 nisan
arası yüz elli binin üzerinde kitapseverin
fuan ziyaret edeceğiydi. Fakat şimdi bu
sayırun daha da üzerine çıkacağını düşü-
nüyoruz; çünkü yeni göstergeler bu ha-
beri veriyor bize.
Fuan gerçekleştirirken çeşitli kurum
ve kuruluşlann desteklerini gördük. Ön-
celıkle Ankara Belediyesi bize önemli bir
destek sağladı. Aynca Edebiyatçılar
Derneği, Dil Demeği gibi kurumlann da
desteğini gördük. Burada hepsine ayn
ayn teşekkür etmeliyim.
9-17 nisan arasında yapılacak
Etkinliklere
102 yazar
katılacak
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - 9
nisandan 17 nisana kadar açık kalacak
olan fuarda yaklaşık 150 bin kitap ser-
gilenecek. Ankara Kitap Fuan et-
kinlikleri çerçevesinde toplam 102 ya-
zar, bilimadamı ve politikacı katılacağı
27 söyleşi. 15 panel ve 2 konferans ger-
çekleştirilecek.
Hasköy'deki Anfa Fuarcılık İşlet-
meleri'nde düzenlenecek fuar etkinlik-
lerinin ilk günü 9 nisanda saaı 11,00'de
Sylvie Germain ve Nedim Gürsel'in
katılacağı söyleşıden sonra saat 16.00
ile 18.30 arasında "Edebiyat Sürgünle-
ri" konulu bır panel düzenlenecek. Pa-
nele, Prof. Dr. Gürsel Ajtaç, Nedim
Gürsel ve Ataol Behramoğlu katılacak-
lar. Aziz Nesin Türkiye Yazarlar Sendi-
kası standında kitaplannı ımzalaya-
cak. Fuann ikinci günü, program 11.
30da "Yakm Tarihimiz ve Türk Ro-
manı" başlıklı bir panelle başlayacak.
Yılmaz Karako-
yunlu ve Prof. Dr.
Sina Akşin'in
katılacağı top-
lantıyı. Enıin Öz-
demir yönetecek.
"Laikli'k ve Çağ-
daşlık" konulu
panele Prof. Dr.
Türkan Saylan.
Prof. Dr. Tok-
tamış Ateş ve res-
sam Bedri Bay-
kamkatılacaklar . Prof.Dr. Şerafettin
Turan yönetecek. Adalet Ağaoğlu. ki-
taplannı imzalayacak. Saat 17.30'da
Ataol Behramoğlu'nun japacağı
"Nazım Hikmet'i Anıyoruz"konuş-
masından sonra Dilek Türker "Mutkı
Ol Nazım" adlı oyunu oynayacak.
11 nisanda Prof. Dr. Faruk Şen ko-
nuşma yapacağı toplantıdan sonra
Türkiye Yayıncılar Birliği'nin düzenle-
diği ödül töreni sırayı alacak. Saat
16.00 da Muzaffer İzgü. "Nasıl Baba
Oldum?"başlıklı bir konuşma yapacak.
"Şiirimizde Kuşak Farkhhklan" konu-
lu panele Cahit Külebi, Ali Püsküllüoğ-
lu, Ahmet Erhan'katılacakiar. Doğan
Hızlan yönetecek. 12 nisanda 11.30'da
"Badi ile Bidi" adlı masahnı Yücel Feyi-
zoğlu okuyacak. Saat 14.00'teki"Mo-
dern Kütüphanecilik ve Ev Kitaplan'*
konulu konferansta. Prof. Dr. Tülin
Sağlamtunç konuşacak. Saat 15.00'te
Erhan Bener"Roman Nasd Yazılmaz?"
başlıklı bırsöyleşi yapacak"Atatürk ve
Çağdaşlaşrna"başlıkh konferansta
Prof. Dr. Unsal Yavuz konuşacak. "Av-
nıpa'daki Türkiye ve Bolgedeki Konu-
mu" konulu paneli Türkiye Araştır-
malar Merkezi düzenliyor. Hukukçu
Emin Özdemir'in yazdığı "Oltadaki
Balık Türkiye" adlı kitabm tanıtımı ve
imza günü saat 17.00'de. "Ankara'nuı
Taşına Bak" başlıklı gazetemiz eski ya-
zan L'ğur Mumcu'yu anma toplantısı.
İlhan Selçuk, Oktay Akbal. Ali Sirmen,
Mustafa Ekmekçi. Muzaffer Erdost'un
katılacağı panel, 16 nisanda saat 17.
00'de düzenlenecek.
PENALTI
Nedim Gürsel
MEMET BAYDUR
Cılız Karıncalar
"Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi...
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat
ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun karde-
şim.
Bir değil
beş değil
milyonlarcasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin
ve adeta mağrur koşarsın salhaneye.
Dunyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içinde olup,
deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak. yorgunsak, alkan içindeysek
ve hala şarabımızı vermek için
üzüm gibi eziliyorsak,
kabahat senin
demeğe de dilim varmıyor ama,
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!"
•
Geçen pazardan beri Nazım Hikmet'in bu şiiri aklım-
da, dilimde. Neden bilmiyorum. Okuyorum, olmuyor, bir
daha okuyorum. Gene olmuyor. Baştan sona, sondan
başa okuyorum. Şiirin adı: Dunyanın En Tuhaf Mahluku.
1949 yılında yazmış büyük şairimiz. Hapishanede. ikinci
Dünya Savaşı bıttıkten dört yıl sonra. Geçen pazar gü-
nünden beri bu şiir takıldı aklıma, gitmiyor, neden bilmi-
yorum.
Gerçek sanatçıların hiçbir zaman popülist, halk dalka-
vuğu, beğeni okyaşıcı olamayacaklarının incecik ve acı
bir alayla şiire dönüştüğünü gördüğüm için mi. bilmiyo-
rum. Tüyler üpertici bir doğruyu, kalıcı bir sanat yapıtına
dönüştürdüğü için mi, yazıldıktan kırkbeş yıl sonra bile
değerıni, önemini, evrenselliğini koruduğu için mı, bil-
miyorum. Yaşadığımız günlere cuk oturduğu için mi
yoksa? Evet öyle.
Umutsuz bir şiir midir Nazım'ın bu şiiri? Bana öyle gel-
miyor doğrusu. Nazım Hikmet'in yapıtına açık kafa. açık
gözlerle eğilirsek, onda umutsuzluğun zerresini olsun
bulmak mümkün değildir sanki. Hüzünlendiği, öfkelen-
diği. sıkıntıya düştüğü olur ama umutsuz değildir hiçbir
zaman.
Bu şiirin bir de Yves Montand tarafından söylenişi
vardır plaklarda. Enfes bir yorumdur o. Dışlerinin ara-
sından, fısıldayarak okur Nazım'ı Yves Montand. Öfke-
den çok başka duygularla örülmüştur bu yorum. Mon-
tand, Nazım'ın şiirini çok hafif bir sesle, bir kişıden başka
kimsenin duyması istenmiyormuş gibi, kötü bir haberi,
bastırılmış bir kederle birinin kulağına fısıldar gibi okur.
Bütûn yeryüzünı'i kaplayan bir fısıltı-çığiık'adönüşür şiir.
Bütun büyuk sanatçılarda olduğu gibi sözünü sanatına
geçıren bir insanın işi olur çıkar. Kabahatin çoğu şiire ve
elbette Nazım'ın şiirine uzak duran kardeşlerımizindir.
.Gecenlagie bigjvazımda yazar sözünü
çirmeye çauşırken zamana yetişıyorsa (bazen onu geri-
de bıraktığı da olur) yapıtı ıster istemez dunyanın ger-
çekçi bir yansıması olacaktır. diye yazmıştım Okuyucu
bu durumu, o yazarın biçemı olarak algılar. Okurların tü-
münün aptal ve anlayışsız olduğunu söyleyemeyeceği-
miz gibi hepsinin akıllı. külyutmaz ve algılama yetenek-
leri gelişmiş kişiler olduğunu söylemek de mümkün de-
ğildir. Yazarından daha iyi birçok okur tanıdım ben, öte
yandan midye gibi, serçe gibi, balık gibi yazan yazarlara
benzer okurlar da az değıldi hani.
Nazım'ın şiirinden yola çıkıp nelere geldik! Bu sıkıntılı
günlerde, dunyanın en tuhaf mahlukatı ile kuşatılmış-
ken, başkentin sığ, biçımsel ve içi boş güzellikleriyle
avunan insanlarının havasını ister istemez solurken. bir
başucu kitabımda bakın neler çıktı karşıma!
Melih Cevdet Anday, bu büyük sanat ve kültür insanı-
mız Yiten Söz adlı kitabının iki yüz dördüncü sayfasında
her zamanki gibi meselenin yüreğine, okurunun da aklı-
na dokunuyor olanca ustalığıyla.
Yoksulların politik yanılgıları, kendilerine yakın duran
partileri boşlayıp, düpedüz onları sömürmeye hazır si-
yasal örgütlere yazılıp, oy vermelerinin nedenleri üstü-
ne okuyanı düşündüren bu yazısında Sayın Anday, hal-
kın kendi çıkarlarını düşünemediğini, böylece toplum
yönetiminde kendine düşen görevi yerine getirmediği-
ni, hiç olmazsa ağırlığını koymadığını söylüyor haklı ola-
rak. Şöyle sürüyor yazı:
"Bozuk düzenden halkı suçlamanın yaygınlaştığını
söyleyebiliriz. Bundan çekinmemeli, korkmamalı; çün-
kü halkı pohpohlamanın halkçılıkla bir ilintisi yoktur, ola-
maz. Tam tersine. bu tür pohpohlamalar, karşı-halkçı
düzenlerin başlıca yöntemlerindendir. Halkı tabulaştır-
manın en büyük kötülüğü de halka dokunur: kendi değe-
rini büyütür halk bu durumda, geri kalmışlığının bilinci-
ne varamaz, nasıl gördüyse öyle sürdürmenin doğrulu-
ğuna olan inancını pekiştirir; kendini aşma, gelenekleri,
görgüleri içinde bir seçme yapma. çağa ayak uydurma
gereğini duymaz. Eski, batmış bir kötü düzeni edilginliği
ile beslemiş olduğunun ayırdına varamaz; kısacası, on
sekizinci yüzyılda. Batıda söylendiği gibi layık olduğu
düzene kavuşur."
Sayın Anday, bu satırlardan sonra derinlemesıne bır
aydın eleştirisine gecerek unutulması mümkün olma-
yan sorular soruyor okuruna. Yiten Söz'ü okuyun, sözün
yitmediğini göreceksiniz.
llkyazın ilk günlerinde sonbahara hazırlanıyor sanki
ülkemiz. 1980'lerde tezgahlanan bir acıklı güldürünün
son perdesi açıldı açılacak sanki. Ama umutsuzluk be-
nim iş alanıma girmez. 1994 yılının bu mart sonunda se-
kiz yüz küsur yıl önce ölmüş bir insanın yazdıklarına
bakıyorum Sabahattin Eyuboğlu'nun çevirisinden:
ömer Hayyam ne demiş?
"Biz aşka tapanlarız, Müslüman değil;
Cılız kanncalarız. Süleyman değil:
Biz eskiler giyen benzi soluklarız;
Pazardasırmasatanbezirgândeğil.''
Hüseyin Yüce'nin naifresimleri
Mazhar Zorlu Sanat GalerisVnde
KültürServisi - Ressam Hüseyin Yüce'nin sergisi İzmir
Mazhar Zorlu Sanat Galerisi'nde 9 nisana kadardevam
ediyor. 1928 doğumlu Yüce. Kütahya'da küçük bir köyde
yaşamını sürdürüyor. Doğduğu kö\ le bağlarını
koparmayan \e naif resimde kendine özgü ustalıklan olan
Yüce'nin resimleri, gerçek halk sanatından izler taşıyor.
Naif. resmin kurallanndan sayılan saf ve kendiliğinden
tarzlanna istcr istemez bağlı kalan sanatçı. yöresinin çağın
fabrikalaşmaolgusundan uzak olması nedeniyle resminı
bozmamış ve geliştirerek bugüne taşımış. Kişisel
sergilerinin yanı sıra yurtdışı ve yurtiçi karma sergilere
katılan sanatçı "Devlet Resim ve Heykcl' sergilerinde iki
kez ödül aldı.