05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3NİSAN1994PAZAR 12 DIZIYAZI Şehremanetinden Büyükşehir Belediyelerine...- (1854-1994) II. BÖLÜM/ŞEHREMİNİ YILLARIVE 'MAHALLE KÜLTÜRÜ' 19. yüzyıl Istanbul'unda bir yandan 400 yıllık geleneklerle kent hizmetleri görülürken öbür yandan yerelyönetim düzeninin kurumsallaşması için de önemli adımlar atıldı... Kentyaşamında geleneklerkurumsallaşıyor OKTAY EKINCI tstanbui'da ve diğer bazı Osmanlı kentlerin- de 400 yıl süren "kadılar yönetimi", 13 Haziran 1854'te kurulan "Şehremaneti" ile yerini bu- günkü belediyeciliğin ilk kurumsallaşına döne- mine bırakmış oldu. O tarihte "İhtisab Nezare- ti" de kaldınldı ve "Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adüye" tarafından haarlanan yeni bir nizam- name ile "Babıali" ilk "Şehremini" olarak Os- man Raşit Paşa'yı atayıp kent yönetiminde yeni bir döncmi de başlatmış oldu. Aslında bu yenilik. 1839"da ilan edilen Tanzi- mat'ın bir ürünüydü. Ne var ki gerek kadılann, gerekse ihtisab ağalannın güçlerini ve "400 yd- ük" geleneklerini yenebilmek için, aradan 15"yıl geçmesi gerekmişti. Belki de bu nedenle, ilk şehremini olarak bir "asker" yeğlenmiş ve Osman Raşit Paşa, 13 Temmuz 1855"te gö- revine başlarken ken- disi gibi yine asker olan yardımcılanyla birlikte oldukça "oto- riter" bir imaj da ser- gilemişti. Aynca, esnafa "as- keri nizamda" bir çeki düzen verebilmek için de ilk Belediye Zabıta Talimatnamesi yine bu dönemde çıkartılmıştı. Şehremini unvanı, Osmanlı dönemi sona erip, Cumhuriyet dö- nemine geçildikten sonra da ilk yıllarda yine kullanılmıştır. Örneğin, cumhuri- yetin ilanı sırasında, yani 29 Ekim 1923'te, Istanbul'un yönetimi "hetn vali, hem de şeh- remini" olan Haydar Bey'in elindeydi. Haydar Bey'i (Uluğ). yine hem vali, hem de şehremini yet- kileriyle, Ankara hü- kümeti tarafından 15 Nisan 1923'te atanmıştı. O nedenle Türkiye Cumhuriye- ti'nin ilk İstanbul Be- lediye Başkanı olma onurunu da Haydar Uluğ taşımıştı. Daha sonra. 1928 hiçdezordeğildi. Çünkü. örneğin ara sokaklann ve caddelerin temizliği ve bakımına devlet kanşmaz. oranın sakinleri > a da dükkan sahipleri bunu yaparlar- dı. Devletin görevi ise "ana caddelerin ve mey- danlann" temizlenmesi ve bakımıyla sınırlıydı. Benzer şekilde, çöplerin toplanıp dökülmesi de cöplük subaştsının" sorumluluğu altındaydı. Yapılaşma ve imar konulannda ise şehremini- nin en büyük yardımcısı "hassa mimarbaşı" de- nen, mimarlar örgütünün yöneticisi olan kişiy- di. Osmanlı kentinde, özellikle de Istanbul'un şehremaneti döneminde, yeni bina inşaatı ve di- ğer imar uygulamalan için ciddi kurallar ve de- netim mekanizmalan geliştirilmiştir. Bu kurallan çoğu kez şehremini ve yardımcı- Yangından korunabilmek için devlete ait (kamu) yapılann yakınında ahşap inşaata izin verilmezdi. 1558 tarihli bir fenmanda ise yapıla- nn arasında en az 3.5 m. mesafe bırakılması, önemli bir imar koşulu olarak yer alıyordu. Beslenmenin planlanması Planh kentleşme, Osmanlı dönemi ve o çağla- nn tüm kent yönetimleri için elbette ki düşünü- lemezdi; ama kent yaşamında "beslenmenin planlaması" diyebileceğimiz bir anlayış, Istan- bul'un özellikle et ve tahıl gereksinmesinın kar- şılanmasında oldukça sistemli bir hizmet düze- ni yaratmıştı. Bu plarun ilk aşaması, her kazadan ve her bölgeden ne kadar canlı hayvan sağlanacağının Osmanlıiar döneminde tstanbui'da ara sokaklann ve caddelerin temizliği ve bakımına devlet k&nşmaz, oranm sakinleri ya da dükkan sahipleri bunu yaparlar veya ücretini ödeyerek yaptınrlardı. Devletin görevi ise ana caddelerin ve meydanlann temizlenmesi ve bakımıyla sınırlıydı. girip toplu et ahmı yaparlar, böylece koyun eminini zor durumda bırakırlardı. 1674 tarihli bir belgeye göre, örneğin o yıl İstanbul'a 199.900 kasaphk sığır, 3.965.700 kovunve 2. 877.400 kuzu getirilmiş. 700 bin nüfuslu İstan- bul'da, bunun 1/40'ını ise yaklaşık 20 bin kişi- nin yaşadığı Osmanh Sarayı tüketmiş... En kutsal hizmet: Ekmek Osmanlı kent yönetimi sisteminde, tıpkı et gi- bi, tahıl tüketimi ve gereksinmesinın karşılan- ması da en ince aynnülanna kadar tasarlanmış bir plana göre gerçekleşirdi. Dahası, tahıl zaten Osmanlı devleti için ya- şamsal bir öneme sahipti ve dışanya satılması da yasaklanmıştı.Üstelik, dönemin en başta gelen buğday üreticisi bir devlet olmasına karşın, yani bir tanm ülkesi olunmasına karşın bu yasak ko- nulmuştu. Çünkü amaç, hem "düsmanı besJeme- mek", hem de kentleri, İstanbul'u ve özellikle orduyu sürekli "tok" tutmaktı... Halkın ve askerin ekmeğini sağlamak, Osmanlı kent yöneti- mi anlayışında "dinsel bir görev" olarak yer almıştır. Bu nedenle ülkenin her yöresindeki buğ- day üretıminin, so- nunda ekmek olarak tüketilmesine kadar arada geçen tüm ilişki- lerin kural ve gelenek- lcri de dinsel bir yü- kümlülüğün "kutsal" görevieri gibiydi. Köylüler, "öşür ve salariye"yi, yani vergi- lerini ürün olarak öderler ve bu ürünleri- ni en yakın pazara taşımakla yükümlü olurlardı. Diğer kent- ler ve kasabalar, ihti- yaçlannı bu pazarlar- dan karşılarken yine ülkenin hemen her bölgesindeki üretim Ekimi'ne kadar görev yapan Emin Erkul da yine bir şehremini olarak anıldı. İzleyen dönem- de atanan Vali Muhittin Üstündağ'a ise artık "Belediye Reisi" dendi ve böylece 1930'larla birlikte başlayan modern belediyeciliğin "resnıi söylemine" de bir anlamda önceden geçilmiş oldu... 'Mahalle halkı' olabilmek Osmanlı döneminde, hem kadılar için. hem de şehremini olanlar için, kentin sorunlannı çözme konusunda kuşkusuz en büyük kolaylık, "mahalle" kültürünün. birçok hizmeti gören köklü gelenekleriydi. Kayıflara göre örneğin Fatih döneminin so- nunda İstanbul'da 182 mahalle vardı. 1670'lere ait belgelerde ise Müslümanlann 250 kadar, di- ğer dinlerdeki topluluklann ise 25 mahallede yaşadıklan belirtiliyor. Her mahallenin hem merkezi. hem de simgesi olan camıkr, kiliseler ya da sinagoglara o yöre- deki halkın ortak sorumluluğu altında bakılır, gereksinmelerini de yine mahalle halkı karşılar- dı. Çeşme yapımı, oİcul, hatta "gece bekçilerinin maaşlan" bile, yine mahalle halkımn katılımıy- la karşılanırdı. Padişahm buyruğunu kadılar, mahalle ima- mına bildirir, o da tellallar araalığıyla halka ha- ber verirdi. Sokaklan temizlemekle görevli kişi- lerin de maaşlannı yine halk karşılar , aynca yangına karşı da yeteri kadar tulumbacı ekibi- nin beslenmesi sağlamrdı. Bütün bu dayanışma ve "sorunları biriikte çözme" anlayışı, "mahalleü" olma kavramını daöylesine önemli kılmıştı ki bir mahallede ara- hksız 4 yıl oturmayan, "mahalle halkından" sa- yılmıyordu. Kent hizmetleri O fazlası tahılın da "İs- tanbul'a gönderilroesi smanlı döneminde, hem kadılar için, hem de şehremini olanlar için, kentin sorunlannı çözme konusunda kuşkusuz en büyük kolaylık, 'mahalle' kültürünün, birçok hizmeti gören köklü gelenekleriydi. Her mahallenin hem merkezi, hem de simgesi olan camiler, kiliseler ya da sinagoglara o yöredeki halkm ortak sorumluluğu altında bakılır, gereksinmelerini de yine mahalle halkı karşılardı. Çeşme yapımı, okul, hatta 'gece bekçilerinin maaşlan' bile, yine mahalle halkının katılımıyla . , - karşılanırdı. lan ile "suyolu nazm" ve hassa mimarbaşı bir- likte kararlaştınp koyarlardı. Bunlann uygu- lanmasından ise kadılar ve subaşı sorumlu olur- du. Kentsel kurallar Osmanlı kentinde, sosyal yaşam. toplu ge- reksinmeler, imar düzenı vb. gibi konulardaki kurallara ilişkin en zengin ömeklere, yine İstan- bul'da rastlıyoruz. Birçoğu Anadolu ve Rumeli kentleri için de örnek olarak alınan ve uygula- nan bu kurallar arasında. özellikle imarla ilgili olanlar hemen her dönem çeşitlilik göstermiştir. Yapıya izin verme yetkisi öncelikle "mimar- başına" aitti. Yapının kurallara uygun inşa edil- mesini denetleme görevi de yine mimarbaşının- dı. İnşaatı yapacak olan, devlet alacaklanna bakan daire olan "idare-i mueccele"ye harcını öder, Hazine'den de izin alarak mimarbaşının nezaretinde binasına başlardı. İstanbul için ilk önemli imar kurallan, 155O'li İşte, böylesi bir kültürel yapı içinde, şehremi- yıllarda getirildi. Örneğin, 1559 tarihli bir tali- ninin özellikle kentin temizliği, iman hatta çöp- matnamede, en çok iki kat sınırlaması getiril- lerinin toplanması gibi konularda, doğrusu işi miş, yola doğru çıkma ise yasaklanmıştı. doğrudan İstanbul'da belirlenmesi ve "sorumlu celepler" eliyle, önceden saptanan sayıda ko- yun ve kuzunun İstanbul'a getirilmesinin dü- zenlenmesiydi. Celepler ise yine İstanbul halkının "esenliği" için herhangi bir kişi olamazlar zenginlenn ve guvenilir kişilerin arasından özenle seçilıp gö- revlendirilirdi. Aynca bu şekilde celep yazılan- lar, vergiden de bağışık olurlar, yani bir anlam- da bu görev için insanlar özendirilirdi. Istanbul'un et ihtiyacının karşılanması planı- nın ikinci aşamasında, olayın kahramanı bu kez "koyun emini" denen ve kadı tarafından ka- saplar arasından seçilmiş, guvenilir kişiydi. O kadar ki koyun emininin işine şehremini bile kanşamazdı. Kente getirilen sürüleri o de- netler ve devlet kurumlanyla sarayın gereksini- mini ayırdıktan sonra, kalan hayyanlan da kentin kasaplanna yine koyun emini dağıtırdı. Bu planm düzenli olarak işlemesinde, çoğu kez aksamalara yol açan tek "ayncalık" ise ko- yun emininin bütün hesaplannı ait üst eden sa- ray mutfağının aşın et tüketimiydi. "Matbahn Amire", yani Saray'daki mutfak ve beslenme örgütünün yöneticileri, zaman zaman piyasaya koşulu vardı. Hatta kimi yörelerde de salt İstan- bul için üretim Vapıhrdı. Eflak, Boğdan, Tuna Havzası gibi Rumeli yörelerinin yani sıra, Kocae- ü, Hüda>endigar gibi Anadolu bölgelerinin tüm tahıl üretimi İstanbul'a aynlmıştı. Bugün de adı Unkapanı olan Haliç'in kuzey kıyısındaki iskeleler, İstanbul'a tahıl getiren ge- milerin yüklerini boşalttıklan yerdi. Örneğin, Karadeniz limanlanndan buğday >oiklü olarak gelen gemiler, 7000 "kile" tahıl taşıyabiliyorlar- dı. Bir istanbul kilesi yaklaşık 25 kg'ydi ve buna göre her bir gemi. 175 ton arpayı ya da buğdayı Unkapanı'na indirebiliyordu. Kayıtlara göre, 17. yüzyılda, erzak taşımak için yılda ortalama 2000 kadar gemi İstanbul'a geliyordu... Gemilerin boşalttığı yükün teslim alınması "habbezan" denen ekmekçi esnafına. yine Un- kapanı'nda dağıtılması görevi ve yetkisi ise "ka- pan naibi" denen hal görevlilerine aitti. Uncu ve ekmekçi esnafına, yaklaşık yüzde 10-15 oranında kazanç payı bırakılır ancak ek- meğin fiyatını, vani "narhı", mutlaka İstanbul Kadısı belirlerdi. Kentin buğday gereksinıminin karşılanması. halkın ekmeksiz bırakılmaması ve ekmeğin hem bol, hem de ucuz olması, gerek kadılık düzenin- de. gerekse şehremini döneminde. Osmanlıdaki "yerel yöneticiJerin" temel görevieri arasında yer almıştır. Bu anlayış ve gelenek, içerik ve amaç olarak Cumhuriyet döneminde de sürmüş. 1930lardan sonra yürürlüğe giren yeni yasalann yön verdiği "modern belediyecilik" sürecinde de yine temel tüketim maddeleri arasında özellikle ekmeğin ucuza sağlanmasına büyük önem verilmiştir. Denebilir ki, "Şehremanetinden büyükşehir be- lediyelerine" uzanan süreçte, belediyecilik an- layışımızın hemen hiç değişmeyen kurallanndan bin. "halkı ekmeksiz bırakmamak"tır. İstanbul- daki "üalk ekmek" uygulamasına hâlâ verilen önem gibi... Yarın: Beledlyecilikte Batıiıiasma cabaiarı İLAN T.C. ÇAYIRALAN ASLÎYE HUKUK MAHKEMESİ HÂKtMLİĞİ'NDEN 1990 396esas 1993,282 karar Mahkememizin yukanda yaalı esas ve karar sayılı dava dosyasın- da davaa Çayıralan ilçesinden Ayşegül Ostay'a velayeten babası Halıl Ostay tarafından, davalıiar Çajıralan iiçesrnden Talat Kayaalp ve Ernin Kayaalp aleyhine açılan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonucu venlen karar gereğınce: Davanın kısmen kabul, fazlaya ilişkin talebinin reddi ile sonuçlan- dığından, davahlara mahkememizce \ erilmiş olan karann tebliği için. Adresleri tespit edilemeyen Çayıralan ilçesinden davalıiar Talat Kayaalp ve Emin Kayaalp"ın işbu ilanın >ayımlandığı tanhten itiba- ren İOgün içerisinde temyize başvurmadıklan takdirde hükmün ke- smleşeceğı hususu tebligat yerine kaim olam üzere 7201 sayılı vasanın 29. maddesi gereğince ilan olunur 22 03 1994 Basın: 46993 ÎLAN T.C. ÇATALCA1. ASLİYE HUKUK YARGIÇLIĞI'NDAN GAİPLİK DUYURUSU 1994 49 Davacı Aziz Akar tarafından gaipliğine karar verilmesi istenen Mehmet Akar'ın gaipliğine karar verilmesi davasının yapılan açık duruşmasında: İstanbul ili, Çatalca ilçesi. Kalfa Köyü'nde ikamet etmekte olduğu bildirilen ve tsfanbul ili. Çatalca ilçesi. Kalfa Köyü. Cilt No: 031-01, Sa>fa No. 23. Kütük Sıra No: 14"te nüfusa kayıtlı Tevfık oğlu. Mu- kaddes'ten doğma. 04.04.1951 doğumlu Mehmet Akar'ın yakJaşık 35 yıl önce köydeki evini terk edip, köjden aynlmış. kaybolmuş. bir da- ha köydeki evine dönmediği. nerede olduğu beîlı olma>ıp, bir daha kendisinden hiçbir haber alınamamış. gören ve duyan olmadığı iddia edilerek. gaipliğine karar verilmesi ıstenilmişolduğundan, işbu ilanın fstanbul gazetelerinden bırinde iianından itibaren bir yıl ıçensinde Mehmet Akar'ı bilen veya tanıyanlann veya kendisinin Çatalca 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1994 49 Esas sa>ılı dava dosyasına müracaat etmesi ilanen teblığ olunur. 30.3.1994 Basın: 3727 tLAN T.C. EZtNE KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 1992 19 Davaa Çamoba Köyü Muhtarlığı, müdahiller Kumburun Köyü Muhtarlığı ve Hazine. Orman İdaresi ile davalılar Mustafa Reşit Moralı mirasçılan ve arkadaşlan arasında tapulama tespitine itiraz davasının >apılan açık yargılamasında: Davaa Çamoba Köyü Muhtarlığı tarafından dahili dava oluna- rak adlanna davetiye çıkanlıp davetiyeler tebliğ edilemeyen ve yapı- lan adres arasürmasında da adresleri tespit edilemeyen Çamoba Kö>ü 343 ve 344 parsel maliki Kadri Serdar, 342 parsel maliki Hatice Torun, 10 parsel mahki Selahattin San, 3 parsel maliki Şükru Dur- maz. 129 parsel maliki Hakkı Tuğral ile 705, 706, 707, 708, 709, 710 parsel maliki SatTet Şaltoğlu ile soyadı yasasından önce adlan belirle- nen 704 parsel malikleri AJiye Hanım. Atiye Hanım. Alaattin, Muhit- tin. Şevket, İnayet, Rabia. Vehbiye ve Celalettin'e ilanen tebliğ yapıl- masına karar verilmiş olup duruşmanın 29.6.1994 günü saat 09.30'da Ezine Adliyesi duruşma salonunda vapılacağı tebligat yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 46937 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Bırakın Bu Oyunları... ikı kör, bir tabaktan yaprak sarması yıyorlarmış. Bıri arka- daşına: - Sarmaları ikişer ikişer alıp yiyorsun! demiş. - Nereden biliyorsun?dıye karşıhk vermış öbürü. Meğer ilk çıkışan sarmaları üçer, dörder yiyormuş! Bunu bana bir kör okur anlattı. 27 Mart seçımleri biter bitmez, Hacı Necmettin Erbakan, yaptığı açıklamada, Devlet Bakanı (bra- him Tez i suçlamış, oy pusulalarını kaçırdığını ileri sürmüş- tü. Oy pusulaları çöplüklerde sonradan bulundu. Gözler, Refah'a çevrilmişti. Hacı Necmettin Erbakan hiç oralı değildi. İşi şamataya vuruyor, bayram ediyordu! Buseçimlerdehileyapıldığıkuşkusuyaygındı. "Hile"söz- cüğü dilimize Arapça'dan geçmişti. Türkçesi "aldatma, dü- zen" demekti. "Hile-i şer'iye" deyimi nedense sık kullanılır. "Şeriat hilesi" demek. "Hilebaz: hileci", "hilekâr" da aynı anlamda. "Hileperdaz"da öyle. Urfalı Ozan Nabi (1642-12.4. 1712) şöyle der: "Olmuşuz bir hileperdazın esir-i mekri kim/Sufra-i eflak- ten nân-i nücûmu çaldınr." Türkçesi aşağı yukarı şöyle: "Öyle bir düzenbazın oyununa gelmişiz ki, felekler sofra- sından yıldızların nımetini çaldınr!" Din konusunda bilgin biri şöyle dedi: - Hile, zaten Arapça, hile dinden gelir! Din, hileye, kullan- maya çok elverişlidir. Kur'an ayetieri hep elastikidir, kuilana- na göre!.. Türkiye'de din sömürüsü yapanlar, rahatça istediklerini gerçekleştirirler. Bu yapısal durum hep yürürlüktedir. Bütün kapılar din sömürücülehne açıktır. Örneğin, solculara o kapı- lar hiçbir zaman açılmadı. Her şey o ortamdan yana. Top- lumda dini, dinleri aşmış kimse yoktu. Yobazlık, şeriatçılık geçer akça... Bu secım hileleri nasıl yapılıyor diye kurcalamaya çalışı- yorum. Sonradan jeton düştü, daha doğrusu bıri uyardı: - Çarşaflı kadınlar var ya, onlara dikkat edin! Bundan yirmi yıl kadar önce, Erzurum'un Tortum'unda geçtı olay. Çarşafa bürünen erkekler, ilçenin yargıcını döv- düler. Bunların sağına (doktora) gönderilmelerı üzerine sa- ğın kaçtı. Böyle olaylar çok. Bir otobüste, bir çarşaflıyla yan yana oturan genç kadın, bir elın bacaklarını okşamaya başla- dığını görünce, önce sesinı çıkarmaz; otobüsten inince, çar- şaflının başını örten örtüyü şark diye ındirir Adamın kara bıyıklı suratı çıkar ortaya. Otobüsten ınenler döverler onu. Carşaflının ne olduğunu kım bılebilir? Giderken çarşafının içinde oy pusulaları saklasa, nereden bileceksınız. Esrarı, kokaıni böyle kaçırmıyorlar mı? Silahlı olsa kim bilecek? Ço- cukluğumda kadınlar camıye gitmezlerdi. Camide namazı erkekler kılardı. Günümüzde kadınlar, camilerı merkez yap- mışlar, ramazanda yatsıdan önce kılınan "teraW/7"namazı- na gidiyorlarmış. Biri şöyle dedi: - Kocatepe şimdi sanki Kâbe oldu, Hacı Bayram zaten beyt-ül muazzama! Isteyen kadın -tabii çarşaflı- camiye gıdip namazını kılıyor- muş. Camiler, politıkacının "siyaset arenası" olmuş durumda- dır. Bundan en çok yararlanan da, din üzerine politikasını en başarılı biçimde oturtan "Arap Hakimin oğlu" Hacı Necmet- tin Erbakan olmuştur. Erbakan ın Atatürk aleyhine söyledik- leri, Mısırgazetelerındeçıkmıştı. Hacı Erbakan yalanlayınca, Hürrıyet, Mısır gazetesinde çıkan demecin fotokopısini ya- yımlayıverdı. Ne demış Ziya Paşa: "Ümmid-i vefa eyleme her şahs-i dagalde/Çok hacıların çıktı haçı zir-i bagalde." Burada dagal: Hile, oyun; zir-i bagal: Koltuk altı demek. Hacı Necmettin Erbakan. oğlu M. All Fatih Erbakan ı imam-hatip lısesinden alıp, Ayrancı Lısesı'nın 4 M sınıfına kaydettirdı Seçim konuşmalarında imam-hatıp okullarının sayısını arttırmakla övünen "Arap Hakimin oğlu" Hacı Nec- mettin Erbakan, Fatih'i neden ımam-hatıpten aldığını açıkla- madı. imam-hatipten Harp Okulu'na ne gıremez diye mi? Bu da bir "hile-i maarif" mi oluyor ne? Muammer Aksoy, TCY'nin 163. maddesının kalkmasına karşıydı. Bu konuda Uğur Mumcu'yla anlaşamazlardı. Ikisi de şeriatçılarca mı öldürüldü? Turan Dursun, kendisine rüş- vet vermeye kalkışan Hacı Necmettin Erbakan'la arkadaşını neredeyse kovmuştu. Onu da şeriatçılar öldürdüler. Turan Dursun'a şöyle demişlerdı: - Sana istediğin parayı verelim, yalnız yazma! Turan Dursun, gerçeklerı yazmadan edemezdi. Onun ya- şamında hiç hile olmadı. Dinlerın ıçyüzlerını ortaya koydu. Kulleteyn, Turan Dursun'un bir çeşit yaşamının öyküsü- dür. Arapça eğitim gördüğü çocukluk yıllarını anlatırken, şöyle der: "Zaman gelecek, bu "bılgi" ve "hikmet'7er/ halka sunan din adamlarmın sundukları yerler. okudukları kitaplar, kılık- ları, sunuş biçimleri değişecek. Laik Cumhuriyet okulların- dan, imam-hatip okullanndan, yüksek İslam enstitülerinden, ilahiyattan, büyük bir kesimiyle de Kur'an kurslarından çıkış- lı oldukları görülecek. Ne ki biçimler değişse bile, özün, insa- na, topluma, evrene bakışlannın değişmediğine tanık oluna- cak. Yüzlerce, binlerce yıl ötelerden getirilen, yırtıldıkça yamanan, dar geldikçe genişletilen giysiler, Tanrı'nın yeni terzileri eliyle biçimlendirilip ve yamanıp Müslüman cemaa- te yeniden giydirilecek. Politikacılarla el e/e vehlerek " (S. 117) Sözün kısası, Refah'ın başarısı beklenmeyen şey değıldır. Refahın boyle hızlı gidişinden Nuray Hanım telaşlanmıştı. Eşi Enver Bey, onu tesellı ettı: - Korkma! dedi, hızlı giden atın boku seyrek düşer. Seçimlerın sonunda sosyal demokratlar, birleşmeyi gün- deme getırdiler: "SHP iktidardan ayrıisın, birleşelim!"diyor- lar. Hani bir şarkı var: - DaAıa önceleri neredeydiniz? Anam buna: - Kırık gittikten sonra, kapı küsüklemek! derdi. (Küsükle- mek, kılıtlemek demek.) Bırakın, bu oyunları... BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/ Belli bir bilim alanın- da. özellikle de iktisat öğretisinde incelenecek problemlerin ve bunlann nceleme tekniklerinin se- çimi. 2/ Uvgun bulma. tasdik... Çayın etkili maddesi. 3/ Eti için avla- nan kızıl tüylü bir kuş... Bir sayı. 4/ En kısa za- man süresi... Metal par- aklığı verilmiş deri. 5/ Balık avlamakta ya da yük taşımakta kullanılan büyük kayık. 6/ Faize temel oluş- uracak miktar ile günlerin çarpı- mı sonucunda bulunan rakam... İterbiyum elementinin simgesi. 7/ Yayla çalınan. üç telli halk çalgı- sı... Ka>ınbirader. 8/ Olgunlaşınca kendiliğinden çatlayıp açılmayan kuru meyve... Kalabalık. 9/ Bir bilgiyi ya da düşünceyi herkesin anlayabileceği, basit bir düzeye in- dirgeme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/İçinde maden ergitilen kap... Çabuk tutuşan süngerimsi bir madde. 2/ Ekvator bölgelennde yetişen bir meyve ağacı... Mo- torlu taşıtlann elektriğini sağlayan aygıt. 3/ Demiryolu... Bir meslek sendikasınca hazırlanan ve piyasaya sürülecek bir ürü- nün niteliğini belirtmek üzere konan etiket. 4/ Bir zaman biri- mi... Endonezya'da yakılarak açılmış tarlalarda yapılan göçebe tanm. 5/ Bir ışte yardıma olarak çalışan erkek. 6/ Güven... Güzel sanat. 7/ Kuruyunca çatlayan toprak... Asya'da bir ır- mak. 8/ Temelı taklıde dayanan sözsüz oyun... Köy oyunlannı yöneten kimseye venlen ad 9/ Apansız... Giysinın yaka, koi etek çevresine geçirilen inceri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle