Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3NİSAN1994PAZAR
12 DIZIYAZI
Şehremanetinden Büyükşehir
Belediyelerine...- (1854-1994)
II. BÖLÜM/ŞEHREMİNİ YILLARIVE 'MAHALLE KÜLTÜRÜ'
19. yüzyıl Istanbul'unda bir yandan 400 yıllık geleneklerle
kent hizmetleri görülürken öbür yandan yerelyönetim
düzeninin kurumsallaşması için de önemli adımlar atıldı...
Kentyaşamında
geleneklerkurumsallaşıyor
OKTAY EKINCI
tstanbui'da ve diğer bazı Osmanlı kentlerin-
de 400 yıl süren "kadılar yönetimi", 13 Haziran
1854'te kurulan "Şehremaneti" ile yerini bu-
günkü belediyeciliğin ilk kurumsallaşına döne-
mine bırakmış oldu. O tarihte "İhtisab Nezare-
ti" de kaldınldı ve "Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı
Adüye" tarafından haarlanan yeni bir nizam-
name ile "Babıali" ilk "Şehremini" olarak Os-
man Raşit Paşa'yı atayıp kent yönetiminde yeni
bir döncmi de başlatmış oldu.
Aslında bu yenilik. 1839"da ilan edilen Tanzi-
mat'ın bir ürünüydü. Ne var ki gerek kadılann,
gerekse ihtisab ağalannın güçlerini ve "400 yd-
ük" geleneklerini yenebilmek için, aradan 15"yıl
geçmesi gerekmişti.
Belki de bu nedenle, ilk şehremini olarak bir
"asker" yeğlenmiş ve
Osman Raşit Paşa, 13
Temmuz 1855"te gö-
revine başlarken ken-
disi gibi yine asker
olan yardımcılanyla
birlikte oldukça "oto-
riter" bir imaj da ser-
gilemişti.
Aynca, esnafa "as-
keri nizamda" bir çeki
düzen verebilmek için
de ilk Belediye Zabıta
Talimatnamesi yine
bu dönemde
çıkartılmıştı.
Şehremini unvanı,
Osmanlı dönemi sona
erip, Cumhuriyet dö-
nemine geçildikten
sonra da ilk yıllarda
yine kullanılmıştır.
Örneğin, cumhuri-
yetin ilanı sırasında,
yani 29 Ekim 1923'te,
Istanbul'un yönetimi
"hetn vali, hem de şeh-
remini" olan Haydar
Bey'in elindeydi.
Haydar Bey'i
(Uluğ). yine hem vali,
hem de şehremini yet-
kileriyle, Ankara hü-
kümeti tarafından 15
Nisan 1923'te
atanmıştı. O nedenle
Türkiye Cumhuriye-
ti'nin ilk İstanbul Be-
lediye Başkanı olma
onurunu da Haydar
Uluğ taşımıştı.
Daha sonra. 1928
hiçdezordeğildi.
Çünkü. örneğin ara sokaklann ve caddelerin
temizliği ve bakımına devlet kanşmaz. oranın
sakinleri > a da dükkan sahipleri bunu yaparlar-
dı. Devletin görevi ise "ana caddelerin ve mey-
danlann" temizlenmesi ve bakımıyla sınırlıydı.
Benzer şekilde, çöplerin toplanıp dökülmesi
de cöplük subaştsının" sorumluluğu altındaydı.
Yapılaşma ve imar konulannda ise şehremini-
nin en büyük yardımcısı "hassa mimarbaşı" de-
nen, mimarlar örgütünün yöneticisi olan kişiy-
di.
Osmanlı kentinde, özellikle de Istanbul'un
şehremaneti döneminde, yeni bina inşaatı ve di-
ğer imar uygulamalan için ciddi kurallar ve de-
netim mekanizmalan geliştirilmiştir.
Bu kurallan çoğu kez şehremini ve yardımcı-
Yangından korunabilmek için devlete ait
(kamu) yapılann yakınında ahşap inşaata izin
verilmezdi. 1558 tarihli bir fenmanda ise yapıla-
nn arasında en az 3.5 m. mesafe bırakılması,
önemli bir imar koşulu olarak yer alıyordu.
Beslenmenin planlanması
Planh kentleşme, Osmanlı dönemi ve o çağla-
nn tüm kent yönetimleri için elbette ki düşünü-
lemezdi; ama kent yaşamında "beslenmenin
planlaması" diyebileceğimiz bir anlayış, Istan-
bul'un özellikle et ve tahıl gereksinmesinın kar-
şılanmasında oldukça sistemli bir hizmet düze-
ni yaratmıştı.
Bu plarun ilk aşaması, her kazadan ve her
bölgeden ne kadar canlı hayvan sağlanacağının
Osmanlıiar döneminde tstanbui'da ara sokaklann ve caddelerin temizliği ve bakımına devlet k&nşmaz, oranm sakinleri ya da dükkan sahipleri
bunu yaparlar veya ücretini ödeyerek yaptınrlardı. Devletin görevi ise ana caddelerin ve meydanlann temizlenmesi ve bakımıyla sınırlıydı.
girip toplu et ahmı yaparlar, böylece koyun
eminini zor durumda bırakırlardı. 1674 tarihli
bir belgeye göre, örneğin o yıl İstanbul'a
199.900 kasaphk sığır, 3.965.700 kovunve 2.
877.400 kuzu getirilmiş. 700 bin nüfuslu İstan-
bul'da, bunun 1/40'ını ise yaklaşık 20 bin kişi-
nin yaşadığı Osmanh Sarayı tüketmiş...
En kutsal hizmet: Ekmek
Osmanlı kent yönetimi sisteminde, tıpkı et gi-
bi, tahıl tüketimi ve gereksinmesinın karşılan-
ması da en ince aynnülanna kadar tasarlanmış
bir plana göre gerçekleşirdi.
Dahası, tahıl zaten Osmanlı devleti için ya-
şamsal bir öneme sahipti ve dışanya satılması da
yasaklanmıştı.Üstelik, dönemin en başta gelen
buğday üreticisi bir
devlet olmasına
karşın, yani bir tanm
ülkesi olunmasına
karşın bu yasak ko-
nulmuştu.
Çünkü amaç, hem
"düsmanı besJeme-
mek", hem de kentleri,
İstanbul'u ve özellikle
orduyu sürekli "tok"
tutmaktı...
Halkın ve askerin
ekmeğini sağlamak,
Osmanlı kent yöneti-
mi anlayışında "dinsel
bir görev" olarak yer
almıştır.
Bu nedenle ülkenin
her yöresindeki buğ-
day üretıminin, so-
nunda ekmek olarak
tüketilmesine kadar
arada geçen tüm ilişki-
lerin kural ve gelenek-
lcri de dinsel bir yü-
kümlülüğün "kutsal"
görevieri gibiydi.
Köylüler, "öşür ve
salariye"yi, yani vergi-
lerini ürün olarak
öderler ve bu ürünleri-
ni en yakın pazara
taşımakla yükümlü
olurlardı. Diğer kent-
ler ve kasabalar, ihti-
yaçlannı bu pazarlar-
dan karşılarken yine
ülkenin hemen her
bölgesindeki üretim
Ekimi'ne kadar görev yapan Emin Erkul da
yine bir şehremini olarak anıldı. İzleyen dönem-
de atanan Vali Muhittin Üstündağ'a ise artık
"Belediye Reisi" dendi ve böylece 1930'larla
birlikte başlayan modern belediyeciliğin "resnıi
söylemine" de bir anlamda önceden geçilmiş
oldu...
'Mahalle halkı' olabilmek
Osmanlı döneminde, hem kadılar için. hem
de şehremini olanlar için, kentin sorunlannı
çözme konusunda kuşkusuz en büyük kolaylık,
"mahalle" kültürünün. birçok hizmeti gören
köklü gelenekleriydi.
Kayıflara göre örneğin Fatih döneminin so-
nunda İstanbul'da 182 mahalle vardı. 1670'lere
ait belgelerde ise Müslümanlann 250 kadar, di-
ğer dinlerdeki topluluklann ise 25 mahallede
yaşadıklan belirtiliyor.
Her mahallenin hem merkezi. hem de simgesi
olan camıkr, kiliseler ya da sinagoglara o yöre-
deki halkın ortak sorumluluğu altında bakılır,
gereksinmelerini de yine mahalle halkı karşılar-
dı. Çeşme yapımı, oİcul, hatta "gece bekçilerinin
maaşlan" bile, yine mahalle halkımn katılımıy-
la karşılanırdı.
Padişahm buyruğunu kadılar, mahalle ima-
mına bildirir, o da tellallar araalığıyla halka ha-
ber verirdi. Sokaklan temizlemekle görevli kişi-
lerin de maaşlannı yine halk karşılar , aynca
yangına karşı da yeteri kadar tulumbacı ekibi-
nin beslenmesi sağlamrdı.
Bütün bu dayanışma ve "sorunları biriikte
çözme" anlayışı, "mahalleü" olma kavramını
daöylesine önemli kılmıştı ki bir mahallede ara-
hksız 4 yıl oturmayan, "mahalle halkından" sa-
yılmıyordu.
Kent hizmetleri
O
fazlası tahılın da "İs-
tanbul'a gönderilroesi
smanlı döneminde, hem kadılar için, hem de şehremini
olanlar için, kentin sorunlannı çözme konusunda kuşkusuz en
büyük kolaylık, 'mahalle' kültürünün, birçok hizmeti gören
köklü gelenekleriydi. Her mahallenin hem merkezi, hem de
simgesi olan camiler, kiliseler ya da sinagoglara o yöredeki
halkm ortak sorumluluğu altında bakılır, gereksinmelerini de
yine mahalle halkı karşılardı. Çeşme yapımı, okul, hatta 'gece
bekçilerinin maaşlan' bile, yine mahalle halkının katılımıyla
. , - karşılanırdı.
lan ile "suyolu nazm" ve hassa mimarbaşı bir-
likte kararlaştınp koyarlardı. Bunlann uygu-
lanmasından ise kadılar ve subaşı sorumlu olur-
du.
Kentsel kurallar
Osmanlı kentinde, sosyal yaşam. toplu ge-
reksinmeler, imar düzenı vb. gibi konulardaki
kurallara ilişkin en zengin ömeklere, yine İstan-
bul'da rastlıyoruz. Birçoğu Anadolu ve Rumeli
kentleri için de örnek olarak alınan ve uygula-
nan bu kurallar arasında. özellikle imarla ilgili
olanlar hemen her dönem çeşitlilik göstermiştir.
Yapıya izin verme yetkisi öncelikle "mimar-
başına" aitti. Yapının kurallara uygun inşa edil-
mesini denetleme görevi de yine mimarbaşının-
dı. İnşaatı yapacak olan, devlet alacaklanna
bakan daire olan "idare-i mueccele"ye harcını
öder, Hazine'den de izin alarak mimarbaşının
nezaretinde binasına başlardı.
İstanbul için ilk önemli imar kurallan, 155O'li
İşte, böylesi bir kültürel yapı içinde, şehremi- yıllarda getirildi. Örneğin, 1559 tarihli bir tali-
ninin özellikle kentin temizliği, iman hatta çöp- matnamede, en çok iki kat sınırlaması getiril-
lerinin toplanması gibi konularda, doğrusu işi miş, yola doğru çıkma ise yasaklanmıştı.
doğrudan İstanbul'da belirlenmesi ve "sorumlu
celepler" eliyle, önceden saptanan sayıda ko-
yun ve kuzunun İstanbul'a getirilmesinin dü-
zenlenmesiydi.
Celepler ise yine İstanbul halkının "esenliği"
için herhangi bir kişi olamazlar zenginlenn ve
guvenilir kişilerin arasından özenle seçilıp gö-
revlendirilirdi. Aynca bu şekilde celep yazılan-
lar, vergiden de bağışık olurlar, yani bir anlam-
da bu görev için insanlar özendirilirdi.
Istanbul'un et ihtiyacının karşılanması planı-
nın ikinci aşamasında, olayın kahramanı bu
kez "koyun emini" denen ve kadı tarafından ka-
saplar arasından seçilmiş, guvenilir kişiydi.
O kadar ki koyun emininin işine şehremini
bile kanşamazdı. Kente getirilen sürüleri o de-
netler ve devlet kurumlanyla sarayın gereksini-
mini ayırdıktan sonra, kalan hayyanlan da
kentin kasaplanna yine koyun emini dağıtırdı.
Bu planm düzenli olarak işlemesinde, çoğu
kez aksamalara yol açan tek "ayncalık" ise ko-
yun emininin bütün hesaplannı ait üst eden sa-
ray mutfağının aşın et tüketimiydi. "Matbahn
Amire", yani Saray'daki mutfak ve beslenme
örgütünün yöneticileri, zaman zaman piyasaya
koşulu vardı. Hatta kimi yörelerde de salt İstan-
bul için üretim Vapıhrdı. Eflak, Boğdan, Tuna
Havzası gibi Rumeli yörelerinin yani sıra, Kocae-
ü, Hüda>endigar gibi Anadolu bölgelerinin tüm
tahıl üretimi İstanbul'a aynlmıştı.
Bugün de adı Unkapanı olan Haliç'in kuzey
kıyısındaki iskeleler, İstanbul'a tahıl getiren ge-
milerin yüklerini boşalttıklan yerdi. Örneğin,
Karadeniz limanlanndan buğday >oiklü olarak
gelen gemiler, 7000 "kile" tahıl taşıyabiliyorlar-
dı. Bir istanbul kilesi yaklaşık 25 kg'ydi ve buna
göre her bir gemi. 175 ton arpayı ya da buğdayı
Unkapanı'na indirebiliyordu. Kayıtlara göre,
17. yüzyılda, erzak taşımak için yılda ortalama
2000 kadar gemi İstanbul'a geliyordu...
Gemilerin boşalttığı yükün teslim alınması
"habbezan" denen ekmekçi esnafına. yine Un-
kapanı'nda dağıtılması görevi ve yetkisi ise "ka-
pan naibi" denen hal görevlilerine aitti.
Uncu ve ekmekçi esnafına, yaklaşık yüzde
10-15 oranında kazanç payı bırakılır ancak ek-
meğin fiyatını, vani "narhı", mutlaka İstanbul
Kadısı belirlerdi.
Kentin buğday gereksinıminin karşılanması.
halkın ekmeksiz bırakılmaması ve ekmeğin hem
bol, hem de ucuz olması, gerek kadılık düzenin-
de. gerekse şehremini döneminde. Osmanlıdaki
"yerel yöneticiJerin" temel görevieri arasında yer
almıştır.
Bu anlayış ve gelenek, içerik ve amaç olarak
Cumhuriyet döneminde de sürmüş. 1930lardan
sonra yürürlüğe giren yeni yasalann yön verdiği
"modern belediyecilik" sürecinde de yine temel
tüketim maddeleri arasında özellikle ekmeğin
ucuza sağlanmasına büyük önem verilmiştir.
Denebilir ki, "Şehremanetinden büyükşehir be-
lediyelerine" uzanan süreçte, belediyecilik an-
layışımızın hemen hiç değişmeyen kurallanndan
bin. "halkı ekmeksiz bırakmamak"tır. İstanbul-
daki "üalk ekmek" uygulamasına hâlâ verilen
önem gibi...
Yarın: Beledlyecilikte
Batıiıiasma cabaiarı
İLAN
T.C.
ÇAYIRALAN ASLÎYE HUKUK
MAHKEMESİ HÂKtMLİĞİ'NDEN
1990 396esas
1993,282 karar
Mahkememizin yukanda yaalı esas ve karar sayılı dava dosyasın-
da davaa Çayıralan ilçesinden Ayşegül Ostay'a velayeten babası
Halıl Ostay tarafından, davalıiar Çajıralan iiçesrnden Talat Kayaalp
ve Ernin Kayaalp aleyhine açılan tazminat davasının yapılan açık
yargılaması sonucu venlen karar gereğınce:
Davanın kısmen kabul, fazlaya ilişkin talebinin reddi ile sonuçlan-
dığından, davahlara mahkememizce \ erilmiş olan karann tebliği için.
Adresleri tespit edilemeyen Çayıralan ilçesinden davalıiar Talat
Kayaalp ve Emin Kayaalp"ın işbu ilanın >ayımlandığı tanhten itiba-
ren İOgün içerisinde temyize başvurmadıklan takdirde hükmün ke-
smleşeceğı hususu tebligat yerine kaim olam üzere 7201 sayılı vasanın
29. maddesi gereğince ilan olunur 22 03 1994
Basın: 46993
ÎLAN
T.C.
ÇATALCA1. ASLİYE HUKUK
YARGIÇLIĞI'NDAN GAİPLİK DUYURUSU
1994 49
Davacı Aziz Akar tarafından gaipliğine karar verilmesi istenen
Mehmet Akar'ın gaipliğine karar verilmesi davasının yapılan açık
duruşmasında:
İstanbul ili, Çatalca ilçesi. Kalfa Köyü'nde ikamet etmekte olduğu
bildirilen ve tsfanbul ili. Çatalca ilçesi. Kalfa Köyü. Cilt No: 031-01,
Sa>fa No. 23. Kütük Sıra No: 14"te nüfusa kayıtlı Tevfık oğlu. Mu-
kaddes'ten doğma. 04.04.1951 doğumlu Mehmet Akar'ın yakJaşık 35
yıl önce köydeki evini terk edip, köjden aynlmış. kaybolmuş. bir da-
ha köydeki evine dönmediği. nerede olduğu beîlı olma>ıp, bir daha
kendisinden hiçbir haber alınamamış. gören ve duyan olmadığı iddia
edilerek. gaipliğine karar verilmesi ıstenilmişolduğundan, işbu ilanın
fstanbul gazetelerinden bırinde iianından itibaren bir yıl ıçensinde
Mehmet Akar'ı bilen veya tanıyanlann veya kendisinin Çatalca 1.
Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1994 49 Esas sa>ılı dava dosyasına
müracaat etmesi ilanen teblığ olunur. 30.3.1994
Basın: 3727
tLAN
T.C.
EZtNE KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN
Esas No: 1992 19
Davaa Çamoba Köyü Muhtarlığı, müdahiller Kumburun Köyü
Muhtarlığı ve Hazine. Orman İdaresi ile davalılar Mustafa Reşit
Moralı mirasçılan ve arkadaşlan arasında tapulama tespitine itiraz
davasının >apılan açık yargılamasında:
Davaa Çamoba Köyü Muhtarlığı tarafından dahili dava oluna-
rak adlanna davetiye çıkanlıp davetiyeler tebliğ edilemeyen ve yapı-
lan adres arasürmasında da adresleri tespit edilemeyen Çamoba
Kö>ü 343 ve 344 parsel maliki Kadri Serdar, 342 parsel maliki Hatice
Torun, 10 parsel mahki Selahattin San, 3 parsel maliki Şükru Dur-
maz. 129 parsel maliki Hakkı Tuğral ile 705, 706, 707, 708, 709, 710
parsel maliki SatTet Şaltoğlu ile soyadı yasasından önce adlan belirle-
nen 704 parsel malikleri AJiye Hanım. Atiye Hanım. Alaattin, Muhit-
tin. Şevket, İnayet, Rabia. Vehbiye ve Celalettin'e ilanen tebliğ yapıl-
masına karar verilmiş olup duruşmanın 29.6.1994 günü saat 09.30'da
Ezine Adliyesi duruşma salonunda vapılacağı tebligat yerine kaim
olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
Basın: 46937
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Bırakın Bu Oyunları...
ikı kör, bir tabaktan yaprak sarması yıyorlarmış. Bıri arka-
daşına:
- Sarmaları ikişer ikişer alıp yiyorsun! demiş.
- Nereden biliyorsun?dıye karşıhk vermış öbürü.
Meğer ilk çıkışan sarmaları üçer, dörder yiyormuş! Bunu
bana bir kör okur anlattı. 27 Mart seçımleri biter bitmez, Hacı
Necmettin Erbakan, yaptığı açıklamada, Devlet Bakanı (bra-
him Tez i suçlamış, oy pusulalarını kaçırdığını ileri sürmüş-
tü. Oy pusulaları çöplüklerde sonradan bulundu. Gözler,
Refah'a çevrilmişti. Hacı Necmettin Erbakan hiç oralı değildi.
İşi şamataya vuruyor, bayram ediyordu!
Buseçimlerdehileyapıldığıkuşkusuyaygındı. "Hile"söz-
cüğü dilimize Arapça'dan geçmişti. Türkçesi "aldatma, dü-
zen" demekti. "Hile-i şer'iye" deyimi nedense sık kullanılır.
"Şeriat hilesi" demek. "Hilebaz: hileci", "hilekâr" da aynı
anlamda. "Hileperdaz"da öyle. Urfalı Ozan Nabi (1642-12.4.
1712) şöyle der:
"Olmuşuz bir hileperdazın esir-i mekri kim/Sufra-i eflak-
ten nân-i nücûmu çaldınr." Türkçesi aşağı yukarı şöyle:
"Öyle bir düzenbazın oyununa gelmişiz ki, felekler sofra-
sından yıldızların nımetini çaldınr!"
Din konusunda bilgin biri şöyle dedi:
- Hile, zaten Arapça, hile dinden gelir! Din, hileye, kullan-
maya çok elverişlidir. Kur'an ayetieri hep elastikidir, kuilana-
na göre!..
Türkiye'de din sömürüsü yapanlar, rahatça istediklerini
gerçekleştirirler. Bu yapısal durum hep yürürlüktedir. Bütün
kapılar din sömürücülehne açıktır. Örneğin, solculara o kapı-
lar hiçbir zaman açılmadı. Her şey o ortamdan yana. Top-
lumda dini, dinleri aşmış kimse yoktu. Yobazlık, şeriatçılık
geçer akça...
Bu secım hileleri nasıl yapılıyor diye kurcalamaya çalışı-
yorum. Sonradan jeton düştü, daha doğrusu bıri uyardı:
- Çarşaflı kadınlar var ya, onlara dikkat edin!
Bundan yirmi yıl kadar önce, Erzurum'un Tortum'unda
geçtı olay. Çarşafa bürünen erkekler, ilçenin yargıcını döv-
düler. Bunların sağına (doktora) gönderilmelerı üzerine sa-
ğın kaçtı. Böyle olaylar çok. Bir otobüste, bir çarşaflıyla yan
yana oturan genç kadın, bir elın bacaklarını okşamaya başla-
dığını görünce, önce sesinı çıkarmaz; otobüsten inince, çar-
şaflının başını örten örtüyü şark diye ındirir Adamın kara
bıyıklı suratı çıkar ortaya. Otobüsten ınenler döverler onu.
Carşaflının ne olduğunu kım bılebilir? Giderken çarşafının
içinde oy pusulaları saklasa, nereden bileceksınız. Esrarı,
kokaıni böyle kaçırmıyorlar mı? Silahlı olsa kim bilecek? Ço-
cukluğumda kadınlar camıye gitmezlerdi. Camide namazı
erkekler kılardı. Günümüzde kadınlar, camilerı merkez yap-
mışlar, ramazanda yatsıdan önce kılınan "teraW/7"namazı-
na gidiyorlarmış. Biri şöyle dedi:
- Kocatepe şimdi sanki Kâbe oldu, Hacı Bayram zaten
beyt-ül muazzama!
Isteyen kadın -tabii çarşaflı- camiye gıdip namazını kılıyor-
muş.
Camiler, politıkacının "siyaset arenası" olmuş durumda-
dır. Bundan en çok yararlanan da, din üzerine politikasını en
başarılı biçimde oturtan "Arap Hakimin oğlu" Hacı Necmet-
tin Erbakan olmuştur. Erbakan ın Atatürk aleyhine söyledik-
leri, Mısırgazetelerındeçıkmıştı. Hacı Erbakan yalanlayınca,
Hürrıyet, Mısır gazetesinde çıkan demecin fotokopısini ya-
yımlayıverdı. Ne demış Ziya Paşa:
"Ümmid-i vefa eyleme her şahs-i dagalde/Çok hacıların
çıktı haçı zir-i bagalde."
Burada dagal: Hile, oyun; zir-i bagal: Koltuk altı demek.
Hacı Necmettin Erbakan. oğlu M. All Fatih Erbakan ı
imam-hatip lısesinden alıp, Ayrancı Lısesı'nın 4 M sınıfına
kaydettirdı Seçim konuşmalarında imam-hatıp okullarının
sayısını arttırmakla övünen "Arap Hakimin oğlu" Hacı Nec-
mettin Erbakan, Fatih'i neden ımam-hatıpten aldığını açıkla-
madı. imam-hatipten Harp Okulu'na ne gıremez diye mi? Bu
da bir "hile-i maarif" mi oluyor ne?
Muammer Aksoy, TCY'nin 163. maddesının kalkmasına
karşıydı. Bu konuda Uğur Mumcu'yla anlaşamazlardı. Ikisi
de şeriatçılarca mı öldürüldü? Turan Dursun, kendisine rüş-
vet vermeye kalkışan Hacı Necmettin Erbakan'la arkadaşını
neredeyse kovmuştu. Onu da şeriatçılar öldürdüler. Turan
Dursun'a şöyle demişlerdı:
- Sana istediğin parayı verelim, yalnız yazma!
Turan Dursun, gerçeklerı yazmadan edemezdi. Onun ya-
şamında hiç hile olmadı. Dinlerın ıçyüzlerını ortaya koydu.
Kulleteyn, Turan Dursun'un bir çeşit yaşamının öyküsü-
dür. Arapça eğitim gördüğü çocukluk yıllarını anlatırken,
şöyle der:
"Zaman gelecek, bu "bılgi" ve "hikmet'7er/ halka sunan
din adamlarmın sundukları yerler. okudukları kitaplar, kılık-
ları, sunuş biçimleri değişecek. Laik Cumhuriyet okulların-
dan, imam-hatip okullanndan, yüksek İslam enstitülerinden,
ilahiyattan, büyük bir kesimiyle de Kur'an kurslarından çıkış-
lı oldukları görülecek. Ne ki biçimler değişse bile, özün, insa-
na, topluma, evrene bakışlannın değişmediğine tanık oluna-
cak. Yüzlerce, binlerce yıl ötelerden getirilen, yırtıldıkça
yamanan, dar geldikçe genişletilen giysiler, Tanrı'nın yeni
terzileri eliyle biçimlendirilip ve yamanıp Müslüman cemaa-
te yeniden giydirilecek. Politikacılarla el e/e vehlerek " (S.
117)
Sözün kısası, Refah'ın başarısı beklenmeyen şey değıldır.
Refahın boyle hızlı gidişinden Nuray Hanım telaşlanmıştı.
Eşi Enver Bey, onu tesellı ettı:
- Korkma! dedi, hızlı giden atın boku seyrek düşer.
Seçimlerın sonunda sosyal demokratlar, birleşmeyi gün-
deme getırdiler: "SHP iktidardan ayrıisın, birleşelim!"diyor-
lar. Hani bir şarkı var:
- DaAıa önceleri neredeydiniz? Anam buna:
- Kırık gittikten sonra, kapı küsüklemek! derdi. (Küsükle-
mek, kılıtlemek demek.)
Bırakın, bu oyunları...
BULMACA
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA:
1/ Belli bir bilim alanın-
da. özellikle de iktisat
öğretisinde incelenecek
problemlerin ve bunlann
nceleme tekniklerinin se-
çimi. 2/ Uvgun bulma.
tasdik... Çayın etkili
maddesi. 3/ Eti için avla-
nan kızıl tüylü bir kuş...
Bir sayı. 4/ En kısa za-
man süresi... Metal par-
aklığı verilmiş deri. 5/
Balık avlamakta ya da
yük taşımakta kullanılan
büyük kayık. 6/ Faize temel oluş-
uracak miktar ile günlerin çarpı-
mı sonucunda bulunan rakam...
İterbiyum elementinin simgesi. 7/
Yayla çalınan. üç telli halk çalgı-
sı... Ka>ınbirader. 8/ Olgunlaşınca
kendiliğinden çatlayıp açılmayan
kuru meyve... Kalabalık. 9/ Bir
bilgiyi ya da düşünceyi herkesin
anlayabileceği, basit bir düzeye in-
dirgeme.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/İçinde maden ergitilen kap... Çabuk tutuşan süngerimsi bir
madde. 2/ Ekvator bölgelennde yetişen bir meyve ağacı... Mo-
torlu taşıtlann elektriğini sağlayan aygıt. 3/ Demiryolu... Bir
meslek sendikasınca hazırlanan ve piyasaya sürülecek bir ürü-
nün niteliğini belirtmek üzere konan etiket. 4/ Bir zaman biri-
mi... Endonezya'da yakılarak açılmış tarlalarda yapılan göçebe
tanm. 5/ Bir ışte yardıma olarak çalışan erkek. 6/ Güven...
Güzel sanat. 7/ Kuruyunca çatlayan toprak... Asya'da bir ır-
mak. 8/ Temelı taklıde dayanan sözsüz oyun... Köy oyunlannı
yöneten kimseye venlen ad 9/ Apansız... Giysinın yaka, koi
etek çevresine geçirilen inceri