Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AYFA CUMHURİYET 30 MART1994 ÇARŞAMBA
14 DIZIYAZI
Osmanlı'nın'kısır'mirası-ı-
Bir ülkenin yönethninde sı-
kınular başladı ma, iktidan in-
dirme olanağını elde etrniş
muhalefetin eleşüri ölçüsü
sertleşir, her şeyi toz pembe
göstermeye çahşan iktidar ise
bu sertliğe misilleme yolunu
seçer. Ülke siyasası yeni bir
boyut kazanır Siyasal çatı-
şma. Siyasal eylemın ıdeolojik
öğesi. böyle dönemlerde prati-
ğe indirilir. Sosyalisüik, mu-
hafafcakârlık ya da Lberallik,
toplumsal yaşamaesenlik geti-
recek tek olanak olarak sunu-
lur. Özellikle az gelişmiş ülke-
lerde, ülke sorunlannın tartışı-
Iması. çatışma boyutuna vanr.
Kaynağmda. sermaye bi-
rikimini sağlayamanuş, ser-
maye piyasalannı kuramarruş,
sanayileşme sürecinden geç-
memiş, çağdaşlığa uygun ku-
rumlanru oluşturamanuş, bö-
Iüşüm sorununa bağiı sorun-
lann önemli olmadığı ülkeler-
de, sosyalistlerin tûm savlan,
ulusal kalkınmayı sağlama
doğrultusunda önerilere daya-
nacaktır. Azgelişmış ülkelerin
en büyük sorunlan. toplumun
geleneksel yapıyı korumasıdır.
Kalkınma, zorunlu olarak tek
sorun oluyor. Böyle toplum-
larda. sosyalizm, emek serma-
ye karşıtlığına, uzlaşmaz
sınıflar kökenine oturtulamaz.
Bu yüzden, siyasal savaşımın
özü değışır.
sal eylemin yeni boyutu:
m u r
y Son dönemde Türk siyasalyaşamında,
bir değişimgözleniyor. Özellikle muhafazakar
partilerliteratüründe 'ezan've 'bayrak'sö'zcükleri
sıkça kullanılıyor. Hatta bupartiler, bu kavramları
neredeysepaylaşamaz durumdalar. Son seçimlerde
debu durum açıkça izlendi. Vecihi Timuroğlu'nun,
'inanç-tarih'yörüngesinde izlenen bupolitikalarm,
îoplumbilim açısından kökenleriniirdelemeye
çalıştığı buyazı dizisini okurlarvnızın ilgiyle
karşılayacağım umuyoruz.
Osmanlının kısırlığı
Muhafazakârlar, siyasal
iktidar savaşımında, toplu-
mun geieneksel yapısı göz
önüne alındığında, daha ka-
zançlı görülebilirler. Ne ki,
Türk toplumunun yapısı dü-
şünüldüğünde, Türkiye mu-
hafazakarlannın da, birtakım
sıkıntılan olduğu görülür. Her
şeyden önce, Batı ölçülerinde
bir 'soylu sınıfın, ekinsel (kül-
türel) birikiminden yoksunlar.
Çünİcü Osmanlı soylu sınıfı.
kurumsallaşmış gelenekler ya-
ratamamışür.
Kurumsallaşmış gelenekler,
ekinsel üretimle olanaklı bir
olgudur. Osmanh soylu
sınıfının, evrensel boyutlu hiç-
bir düşünce ve bilgi üretimi ol-
mamıştır. Böyle bir üretim an-
cak kendi sınırlannı aşan ekin-
sel etkilerle belirir. Osmanlı
soylu sınıfından dünya ekinsel
birikimine, şiirde, felsefede,
rnüzikte, resimde ya da bilim-
de kalmış tek bir kalıt yoktur.
Mimarlık alanında. Osmanlı'-
nın bir şeyler yaptığından söz
edilebilir. Mimar Sinan. bir
bakıma, Osmanlı'nın tek yü-
zakıdır. Ama, o yapılann da,
Osmanlı geleneğinden kay-
naklanmadığı apaçıktır.
Cami ve kilise
Soyiu sınıflann kurum-
laşmış 'dinsel örgütier'i vardır
Batıda. Scola'lar. 'kilise' ku-
rumunun ürünüdür. İnsanlığı
bın yıl karanlıkta bırakmış
'scolastiaue' felsefe, bu 'scola'-
larda üretilmiştir. İslam dünyasında, cami, hiç-
bir zaman. kilise boyutunda bir kurum ola-
mamıştır. Medrese de, kuşkusuz. skolalar gibi
üretken birer eğitim kurumu niteliği kazana-
mamışlardır. Böylesi kurumlar olmadığından.
azgelişmış toplumlann muhafazakârlan, 'milli
ve mane>i' sandıklan değerlere yaslanırlar.
Azgelişmış ülkelerde, bir de 'çağdaşcılar va
da çağdaşlaştnrnacılar' diyebileceğimiz bir si-
yasacı kesim vardır. Bunlar, kimlerin karşıtıdır,
hangi toplumsal katmanlann yandaşıdır. hangı
sınıflann karşıtıdır bilinmez. Her sınıftan, her
katmandan birtakım aydmlar, ülkenin çağdaş-
laşması gereğini, yüksek perdeden seslendirir-
ler. 'Söylerler' diyemiyorum, çünkü, kendileri-
nin hangi katmanlara ve sıruflara dayandı-
klannı, üretim güçlerini nasıl kullanacaklannı,
üretim ilişkilerini nasıl geliştireceklerini, gele-
neksel kurumlan nasıl yeniden oluşturacak-
lannı açık seçik belirtmezler.
İşin en garip yanı da ülkemizde ve birçok Or-
tadoğu ülkesinde, 'İslamcılar' da çağdaşlaşma-
yı temsil ettiklerini söylerier. Kuşkusuz, 'milli-
yetçiler' toplumsal güçlerini yitirmemek için,
çağdaşlaşma konusunda. fslamcılarla yanşı-
rlar.
Ancak, toplumbilimsel anlamda çağdaşlaş-
macılann karşısında bir oybirliği yoksa da bir
öbür kurumlardan daha zor-
dur. Çünkü milliyetçiler, çağ-
daşlaşmaya bağımlıdır, ba-
ğımsızlık hareketleriyle bağıntı-
lıdır, toplumsal tem'belliğin gi-
derilmesi için 'hareketlenme'nin
zorunluluğuna inançlıdırlar.
Halkı, dış tehlikelere karşı top-
lumsal birliği sağlama yolunda
beraber hareket etmeye çağın-
rlar. Her olumsuzluğu, 'dış teh-
like, dıştan kaynaklanma' kav-
ramlanyla açıklarlar. Sürekli
olarak 'ekinsel devrim'den söz
ederler. 'Cniter deylet' niteliğini
korumak gereğini vurgularlar.
Üniter devlet yapısına kavuş-
mamış Arap ülkelerinde ya da
benzeri ülkelerde, milliyetciler,
kalkınmanın tek koşulunun
'üniter devlet' olduğunu dursuz
duraksız belirtirler..
'Üst kültür' kavramı
Ülkemizde de örnekleri görûldüğü gibi, azgetişmiş toplumlarda milliyetciler sürekli halkı. dış tehlikelere karşı toplumsal birüği sağta-
mak için beraber hareket etmeye çağırırlar. Her olumsuzluğu, 'dış tehlike, dıştan kavnaklanma' kavramlanyla açıklarlar.
Osmanlı soylu sınıfının, evrensel boyutlu hiçbir düşünce ve
bilgi üretimi olmamıştır. Böyle bir üretim ancak kendi sınırlannı
aşan ekinsel etkilerle belirir. Osmanlı soylu sınıfından dünya
ekinsel birikimine, şiirde, felsefede, müzikte, resimde ya da
bilimde kalmış tek bir kalıt yoktur. Mimarlık alanında,
Osmanlı'nın bir şeyler yaptığından söz edilebilir. Mimar Sinan,
bir bakıma, Osmanlı'nın tek yüzakıdır. Ama, o yapılann da,
Osmanlı geleneğinden kaynaklanmadığı apaçıktır.
bağlaşma (ittifak) vardır. Sağı-solu. yozlaş-
macısı-milliyetçisi, komünisti-faşisti. laiki-din-
cisi vb. bütün siyasa kümeleri ve örgütleri. bun-
lann karşısındadır. İslamcılar ve milliyetciler,
çağdaşlaşmacılar ve ilericiler karşısında. Şerli-
cilDc'i savunurlar.
Azgelişmiş toplumlar. sivil toplum doğrultu-
sunda gereğince örgütlenemediklerinden, sos-
yalistler ve ilericiler, 'yerlküik' gibi geniş halk
kitlelerinin eğilim gösterdiği gecerli bu olgu
karşısında ürkerler. Bu yüzden, geniş açılı tüm
tasarlanndan (plan ve projelerinden) vazgeçer-
ler, en azından ödün verirler.
'Milliyetçiler'in durumlan, tüm bu kümeler-
den daha parlak değıldir. Çünkü, 'kalkmma'
sorunu. azgelişmiş ülkelerin ortak sorunudur.
Kalkınmanın ise anlamı tektir: Çağdaşlaşma.
Hatta, İslam ülkeleri bakımından 'Batıldaşma'-
dır.
Milliyetçilcrin durumu, bir bakıma, bütün
'Milliyetçilik', tarihsel süreç-
te. 'üşt kültür'' kavramıyla beli-
rir. Ülkenin köklü halkının
ekinsel değerlerinin ya da
devleti kuran halkın ekinsel bi-
rikiminin tüm öbür halklarca
benimsenmesini isterler. Bu yö-
nelim, toplumdaki tarihsel ve
yürürlükteki ekinsel bağlann
tasfiyesini içerir. Bu eğilim, böl-
gesel çatışmalann kaynağını
oluşturur. Çünkü, böyle bir
ekin siyasası (kültür politikası),
toplumun ekinsel gerçeğine
terstir. Milliyetçilerin iddialı.ta-
rihsel kanıtlanna karşın. yaşa-
nan gerçeği kavrayamaz böyle
siyasalar. Unutmamalı ki, bü-
tün dünyada, 'ulusal tarih alan-
lan' birçok engellerle ve enge-
belerle doludur. 'Üst kültür'
için elverişli bir alan değildir ta-
rih. Başan kazanmak için 'ekin-
sel mozaik'ı parçalamak zo-
rundadır. Böylesi bir tarihsel
birikimi parçaiamak kolay ol-
madığı gibi doğru da değildir.
Çünkü, toplumun ekinsel
varlığı birden zayıflar, cılızlaşır,
giderek dünyadaki varlığını yi-
tirebilir.
Bu durumda milliyetciler, ta-
rihi soyutlamaya yönelirler.
Başka yoluda yoktur. 'Saflaştı-
nlmış kültür' milliyetçilerin en
büyük engeli olarak görülüyor.
Savlan böyle olmasına karşın
Tûrkeş, "Kürtier ne kadar Kürt-
se, biz o kadar Kürtüz. Türkler
ne kadar Türkse, Kürtier de o
kadar Türktür" gibisinden an-
laşılması çok zor bir önermeyi,
düşünce olarak ortaya atabili-
yor. Atıyor, ama Kürtçe eğiti-
me gelince. 'üst kültür' egemen-
liğinden vazgeçmiyor. Çünkü,
milliyetçilerin en önem verdik-
leri toplumsal kurum 'dil'dir.
Oysa, aynı dili konuşan birçok
halkı, yaşamın içinde bütünleş-
tirmek ve özdeşleştirmek ola-
nağı doğmamıştır. Lehçe fark-
lan bile topluluklann kendileri-
ni ayn tanımlamalanna yol aç-
maktadır.
'Türk değil Başkırtım'
Bilge şairimiz Meüh Cevdet-
in bir Başkırt şairini yemeğe gö-
türürken şoförle söyleşileri çok
ilginçtir. Şoför, Saym Anday'a
soruyor: "Bu şair, hangi ulustan?" Sayın Melih
Cevdet, Türk olduğunu söyleyince, Başkırt
şair, 'Hayır' diyor. "ben Türk değilim,
BaşkırtmT.
Buna benzer bir durumla da ben karşılaştım.
Aziz Nesin, Behzat Ay'la bir Azeri aydını gön-
dermişti bana. Sanınm başı İran yönetimiyle
dertte olan bir doktordu.
Emniyette. onun Türk olup olmadığını me-
rakettiler.
Doktpr nedendir bilmem, Türkçe konuşmu-
yordu. İngilizce'yi ya da Farsça'yı yeğliyordu.
Oysa, İstanbul'dan Ankara'ya değin, Behzat
Ay'la Türkçe konuşarak gelmişlerdi.
Ben, konuğumuza danışmadan "Türktür
efendim" dedim. Adam. hemen düzeltti. "Ben
Türk değilim, .4zeriyim." Doktor, Bulgaris-
tan'a sığınmak istiyordu. Ona başımı sallaya-
rak memura, "Azeri Türküymuş!" dedim.
İşimiz bozulmasın istemiştim. Azerbaycan'-
da yaşayan halk. kendilerini, Oğu? boylan için-
de 'Azeri' olarak tanımhyorlar.
Hiç kimsenin buna karşı çıkmaya hakkı ol-
mamak gerekir.
Yarın: Milliyetçilerin
tarlh blrllğl anlayışı
Atık yüklügemiIzmir
9
de yakıntakibealındı
ÜMİTOTAN
İZMİR - Adana İncirlik Hava Üssü'nden gö-
türülen 90 tonluk "esrarengiz atık"ın yüklendiği
Bahama bandıralı Euro Trader gemisi önceki
akşam İzmir'e geldi. Çevre Bakanlığı'nın olaya
el koyduğu belirtilirken, Green Peace. gemideki
yükün nükleer aük da olabileceğini öne sürdü ve
bir gemisini Cebelitank Boğaa'na nöbetçi ola-
rak gönderdiğini açıkladı. Izmir Liman Baş-
kanlığı yetkilileri de zehirli yükün NATO'ya ait
olduğunu, geminin karasulanmızdan çıkıncaya
kadar izleneceğini belirttiler. İzmirli çevreciler
valiliğe başvurak, zehirli atık taşıyan geminin
Izmir Limanı'na neden sokulduğunu sordu.
Konşimentosundan "zehirli kimyasal atık ve
ekipmanları" taşıdığı öğrenilen gemi üç gün
önce Mersin'den yola çıktı. Fethiye'ye kadar
Mersin Sahil Güvenlik botunun daha sonra da
Izmir Sahil Güvenlik'in devralarak izlediği ge-
90 tonluk 'esrarengiz atık' yüklü Euro Trader gemisi yakın takibe
alındı. Çevre Bakanlığının olaya el koyduğu bildirilirken, Green
Peace örgütü gemideki yükün nükleer atık olabileceğini öne sürdü
minin İzmir"den de yük aldıktan sonra İngil-
tere'yegjdeceği bildirildi. Çevrecilerin ikazlanna
karşın önceki gece İzmir Limanfnın 13 numa-
ralı kapısına yanaşan geminin adının uluslara-
rası ticaret kayıtlannda geçmediği belirtildi. Ge-
minin üzerinde kabartma harflerle,"Celtıc
Crusader"yazılı olduğu, ancak bu yazının bo-
yayla kapatılarak Euro Trader yazıldığı görül-
dü. Green Peace Atina Bürosu. gemiyi izlemeye
aldıklannı, geminin kayıtlannı diğer ismiyle
araştırmaya başladıklannı açıkladı.
Zehirli atık taşıyan geminin kaptanı, 9. dere-
cede kirli atık taşıdığını öne sürerken Çevre Mü-
hendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ay-
han Kızılateş. oda olarak İngiltere başta olmak
üzere tüm ilgili yerlere bilgi vereceklerini belirtti.
Çevre ve Tüketiciyi Koruma Derneği (ÇETKO)
Başkanı Hilmi Çamurdan. atıklaria ilgili bil-
gilerin Incirlik'ten geldiğini, bu atıklann İncir-
Sk'in atığı olmadıgıyla ilgili kesin ihbarlar oldu-
ğunu söyledi. Green Peace'den Berto Hullu da
gemiye yüklenen yükün başka ülkelerden kar-
goyla gelmiş nükleer atıklar olabileceğini,
Incirlik'ten cıkan atıklann da eklenmesinin
mümkün olduğunu vurgulayarak "Bu geminin
nereye gideceğini araştınyonız. İncirlik'e bu atı-
kJann nereden gelmiş ofabileceğini de araştın-
yoruz. Geminin izlemeye alınması gerekiyor. Ce-
belitank Boğazı'nda bir gemimiz nöbet bekleye-
cek" diye konuştu.
İzmir Liman Müdürlüğü'nden isminin açı-
klanmasını istemeyen bir yetkili de, geminin
konşimentosunda zehirli atıklann yazılı olduğu-
nu doğruladı. Zehirli atık yüklü gemiyle ilgili ha-
berin gazetemizde çıkmasından sonra Çevre
Bakanlığı'nın olaya el koyduğu ve Adana Valili-
ği'nden bilgi istediği belirtildi. Adana Çevre
Müdürlüğü'nün konuyla ilgili bilgileri Çevre
Bakanlığı'na ulaştırdığı öğrenıldi.
SOS İstanbul Bürosu'ndan Aynur Tuncer,
Yunanistan, İtalya ve İngiltere'ye konuyla ilgili
bilgi verildiğini, tüm çevre örgütlennın birbirine
haber akışı sağladığını belirterek "Eğer bu atı-
klar gerçekten ingiltere'de imha edilecekse, bunu
Ingiliz halkının da bilmesi gerekir. Atıklann ge-
minin en alt bölmesinde olduğunu da biliyoruz. Bu
uluslararası taşımacılığa aykırı. Zehirli atıklar
gemilerin ait bolmelerinde taşınamaz" diye ko-
nuştu.
SOS Akdeniz Bürosu Sözcüsü Yusuf Banş da
olayı Green Peace ve SOS Yunanistan Bürosu'-
na ilettiklerini, uluslararası kuruluşlann hare-
kete geçirildiğini söyledi.
P0LTI1KA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Beyoğlu Kalmış Kimtere!..
Sanki bu seçimler yerel yönetim ve il genel meclisi
seçimleri değil de üç büyük kentin (İstanbul, Izmir, Anka-
ra) seçimleri imişçesine, her ağızdan şu sorular dökülü-
yordu:
"İstanbul ne oldu?"
"Izmir ne oldu?"
"Ankara ne oldu?"
Gerçekten de bu illerdeki seçimler ne oldu, bu seçim-
leri kimler kazandı, kimler yitirdi?
Her şeyin bir saati, dakikası vardı; hele o bir dolsun,
vakti saati gelsin, her şey gün aydınlığa çıkar; onu bekle-
mek, onu görmek gerekir.
Bizim ilçemiz Beşiktaş, seçim bölgemiz Akatlar, san-
dık numaramız 49 oluyor. Oyumuzu kullanacağımız yer
"Otelcilik Okulu'öur. Eskiden bölgemizdeki liselerden
birinde kullanırdık, bu 'TeraWc/"olurdu. Değiştirmişler,
epeyce uzak bir yere koymuşlar.
Sabah kalktık, ilk işim gazeteye bakmak oldu. Nâzım
Hikmet'in kız kardeşi Samiye Yaltırım ölmüştü. İlk acı
haber; Karacaahmet'e gömülüyordu, ikindi namazına
kalmıştı. içim yandı. Ahbaplığım yoktu amakimi toplantı-
larda, cenazelerde, karşılaşırdık. Son toplantıların birin-
de "Nâzım Hikmet Vakfı'na" kaydımı yaptırmıştım.
Demek son görüşümüzmüş. Bir de Niyazi Tunga'nın ce-
nazesinde, Karacaahmet Camisi'nde görüşmüştük.
Sabah, saat on sularında hanımla birlikte, geldik, lise-
deki kuyruğa girdik. Bakıyorum, sıradakiler hep "aşina
çehreler", adlarını, sanlarını bilmesek bile yüzlerini ta-
nıyoruz.
Caddemiz (aslında sokak yazar) Karanfilköy'e kadar
uzanır, Zeytinoğlu diye bilinir. Eski Bayındırlık Bakanla-
rından Eskişehirli Kemal Zeytinoğlu'nun anısına böyle
denilmiş. Tuhaf bir rastlantı, Ankarada Kızılay'daki Ka-
ranfil Sokağı'ndaydık (Sabahattin AN de burda oturur-
du), şimdi buradaki Karanfılkoy e gelmiştik. Akmerkez'e
geldıkten sonra telaşımız, gürültümüz, trafiğimiz arttı.
Necab' Cumalı da burada otururdu, çoktandır görmüyo-
rum, gürültüye dayanamayıp gitti mi? "Ben bu gürültüye
dayanamam" diyordu. Güzergâhımız değişince gidiş-
gelişlerimiz de aksadı. Yakınmak için imza topladık, ilgi-
li yerlere verdik, bir şey çıkmadı (belki seçimlerden son-
ra çıkar). Her şey gibi bizim derdimiz de seçim sonrası-
naertelendi.
Sandıklar açılıp oylar sayılmaya başlayınca herkesin
gözü faltaşı gibi açıldı. Refah Partisi almış başını gidi-
yordu. Kimi yerde birinci, kimi yerde ikinci parti oluyor;
bir yandan da üçüncülüğü ve dördüncülüğü bırakmıyor-
du. Herkeste bir şaşkınlık:
"Ne oluyoruz?"
"RP (Refah Partisi) geliyor; bu yeniliğe alışacaksınız."
Camilerde yapılan toplantılarıyla, Kuran kurslarıyla,
imam-hatip okullarıyla, gızli tekkeleri, zaviyeleriyle olu-
şan örgütler siyaset sahnesine korkusuz çıkıyordu. Bu
bilinen partilerden değildi, bir yandan dinseldi, bir yan-
dan çağcıl, bir terazide iki malı da tartıyordu. Soruların
en çıplak olanı Beyoğlu'ndan geliyordu:
"Beyoğlu seçimleri ne oldu?"
RP'nin adayı ünlü aktör Halil Ergün'le çakışıyordu.
Beyoğlu'nu dinciler mi yönetecekti, Yeşilçam'dan yana
olanlar mı? Beyoğlu demek çalgı, eğlence, gösteri,
oyun.sinema, içki, kadın, kız aklınıza dünyevi olarak
ne gelirse hepsi Beyoğlu'ndaydı. Artık bunların raconu
RP'nin elindeydi Bir zamanlar bir SadetUn Tantan geç-
mişti Beyoğlu'ndan şimdi de RP geçiyordu.
Bizim gazetenin başlığı yerli yerindedir:
"Seçmen solu uyardı!"
Geriye bakarsak böyle seçim yitirmelerden sonra sol
uyanrruş mıdır? 1974 seçimlerinde iktidar olmak için on
eksiği vardı, uyanmadı, tersine gaflet uykusuna yattı.
Bu başarı RP'yi şımartacak mıdır? Eğer şımartırsa
elindekini, avucundakini tez yitirir. Belediyeler belde ik-
tidarıdır. Bir yanılgı tez ses verir. Su akmaz, suç senin-
dir; hava kirlenir, kabahat belediyenin... Belediye hiz-
metleri iman kuvveti iie yürümez, somut örnekler ister.
RP'nin yükselişi nereye kadar gidecektir? Yoksa geçi-
ci bir tırmanış olarak kalacak mıdır? Bir İstanbul metro-
su avuç açmakla yürür mü?
RP'ye de alışacağız; RP yerine alışacak mı? Görece-
ğiz...
BULMACA
1 2SOLDAN SAĞA:
1/ İsa Peygamber'in çar- 1
mıha gerildiği tepenin
adı. 2/ Tavır, davranış... 2
Keseli ayı da denilen ve o
Avustralya'da yaşayan
kürkü değerli hayvan. 3/ 4
Herhangi bir konuda ve-
rilen bilgi. 4/ Elektrik
ampulünün takıldığı \ivli
yer... Yılmaz Güney'in bir
filmi. 5/ Güç. emek, ça-
ba... Bir oyun ya da film-
de dinlenme süresi. 6/ En
iyi. 7/ Utançduyma... Ki-
mi çiçeklerin içinde bulunan. anla-
nn bal yapmak için emdikleri tatlı
sıvı. 8/ Geçinmek için gerekli olan
şeylerin tümü... Asker. 9/ Bir Asya
ülkesinin başkenti... Eskiden okul-
larda çocuklan çalıştırmakla gö-
revli kimse.
YLKARIDAN AŞAĞIYA:
1/Eugene İonesco'nun tanınmış bir
oyunu. 2/ Evin bölümü... Topla-
nan süprüntüleri alıp atmak için
kullanılan. kürek biçiminde saplı
kap. 3/Dört tekerlekli biratarabası.. Birnota.4/Güney Ame-
rika'da bir ülke. 5/ I06taşlaoynananbiroyun... Içine başka bir
ıvı katılmamış içki. 6/ Yemekli eğlence... Osmanlı ordusunda
yüksek rütbeli subaylann çadırlannı kurup kaldıran görevli. 7/
Ev işlerinde çok becerikli ve çalışkan kadın. 8/ Çorunrfun bir il-
çesi... İsyankâr. 9/ Hatıra... Kabı ile darası çıkanlmadan tartı-
lan ağırlık.
İlhan Selçuk
YÜZBAŞI
SELAHATTİNİN
ROMANI
BİRİNCİ KİTAP
5.BASKI
70.000 Lira (KDV İçinde)