Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24MART1994PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
HABERLER
IşçiPaıtisi'ııiıısilahıkâmulaştırma
DENİZTEZTEL
ANAP. SHP, DYP ve RP'yi sermaye sınıfının
partileri olarak nitelendiren Işçi Partisi İstanbul
Büyükşehir Beledıyesi başkan adayı Arslan Kdıç
bu partilerin "îkinci cumhuriyetçilerin belediyeci-
lik anlayışuu" savunduklannı öne sürdü. Kılıç,
"Sermaye partilerinin amacı Türkiye'yi sömürge-
leştinnektir" dedi.
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi'nden me-
zun olan 12 Man döneminde ömür boyu hapis
cezasına mahkum edilen ve bu nedenle de ! l yıl
cezaevinde yatan Arslan Kılıç, İşçi Partisi'nin
emekçiden yana tek parti olduğunu belirtti. 73
ilde ve bu illerdeki tüm ilçelerde, beldelerde se-
çimlere katıldıklannı anlatan Kılıç, başka sol
partiler ve çevreler gibi amaçlannın sadece pro-
paganda yaparak seslerini duyurmak olmadığını
vurguladı. Kılıç, seçimlerin şu anda sınıf müca-
delesinin yapıldığı en önemli alanlardan biri ol-
duğunu belirterek şunlan söyledi: "Bu seçimde
hedefîmiz ve amacımız sosya-
listlerin var olduğunu göster-
mek dcğildir. Türkiye çapı-
ndaki herhangi bir büyûk siya-
si gücün bu seçimlerdeki bedefi
neyse amacı neyse bizimki de
odur. Hedefimiz İP'nin eınekçi
halktan anlamlı bir kuvvet ve
destek almasıdır. Emekçi
halktan alacağımız kuvvet ve
desteğin beş on katı bir gücü
mücadelemizin zemini olarak
kullanabiliriz. Biz bu ala-
cağımız desteği kesiıüikle ikri-
dar kuvverine karşı çok ciddi,
çapından daha büyük bir mü-
cadele kuvvetine dönüştürece-
ğiz."
Kılıç, TİP'in geçmişte yüz-
de üç oyla 15 milletvekilini
Meclis'e soktuğunu ve o dö-
nemde Türkiye eündemini
belirlediğini anlaftı. TRT,
özel televizyonlar ve radyo-
lann kendileriyle ilgili haber-
lere yer vermediğine değinen
Kıhç, "Türkiye'de son 30 yü
ieersinde sermaye diktatör-
lüğünün bu kadar açık ya-
şadığı bir seçim görmedim"
dedi. ANAP, SHP. DYP ve
RP'nin seçim programlannın
birbirinin aynı olduğunu öne
süren Kılıç, bu dört partinin
birbirinin aynı reçeteler sun-
duğunu söyledi. Partilerin
programlannda "özelleştir-
me, belediyeleri ticari şirket
gibi yönetme ve tstanbul'u
dünya sermayesiy le bürünleşti-
rip bir dünya kenti yapma"
projelerinin yer aldığına değj-
nen Kılıç sözlerini şöyle sür-
dürdü:
"1980 öncea büyük sertna-
yelerin sözcüleri emekçi semt-
leri için 'kurtanlmış bölge" di-
yorlardı. Emekçüer o bölgeleri
sermayeden kurtaramadılar
ama şimdi emekçilerden kur-
tarılnitş büyük sermaye bölge-
leri var. 24 ocak \e serbest pi-
vasa projesi çerçevesinde
istanbul ve Türkiye'nin büyük
sermayesi dahada büyüdü, em-
peryalistlerle daha sikı bağlar
geliştirdi. Belediye kaynakları
artık İstanbul burjuvazisinin,
Türkiye büyük sermayeşinin
ihtiyaçlarına yetmiyor. Özel-
leştirme ile bu sağlanacak.
özelleştirme büyük sermaye-
ye karlı alanlar yaratmanuı
yanı sıra. büyük sermayenin
yeni kentsel ihtiyaçlarının
karşdanmasının da aracıdır."
SHP adayı Zülfü Livaneli'-
nin özelleştirmeden yana ol-
duğunu bu nedenle sosyal de-
mokratlann adayı olamaya-
cağını vurgulayan Kılıç. özel-
leştirme ile örgütsüz, az pa-
rayla çalışan işçilerin hedef-
lendiğini savundu. Kıbç bu
konuda şunlan söyledi:
"Özelükje SHP'ye oy vere-
cek emekçi önderlere, memur
önderlere seslenmek isriyo-
rum. Livaneli'nin programı her
tür emekçi örgütlenmesinin
hatta reformist ve uzlaşmacı
olanlann bile tümden siüneceği
bir programdır.
Bu programın reformistlere
bile tahammülü yoktur. Liva-
neli'yi, Dalan'ı, Kesici'yi, Er-
doğan'ı destekleyen emekçiler,
memurlar kendi kuyularını
kazıyorlar. Özellikle DİSK,
SHP'vi desteklemekle kendi
• İşçi Partisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi
başkan adayı Arslan Kılıç: Türkiye'de son 30
yıl içersinde sermaye diktatörlüğünün bu
kadar açık yaşadığı bir seçim görmedim...
• Özelleştirmeden yana olan Livaneli sosyal
demokratlann adayı olamaz...
• Livaneli'yi, Dalan'ı. Kesici'yi, Erdoğan'ı
destekleyen emekçiler, memurlar kendi
kuyulannı kazıyorlar. Özellikle DİSK. SHP'yi
desteklemekle kendi kuyusunu kazıyor...
kuyusunu kazıyor." Kılıç, dört partinin hedefı-
nin İstanbul'u emperyalist sermayenin fınans
merkezi haline getirmek olduğunu kaydererek
"İstanbul bu programla bir Beyrut, bir Hong-
Kong, bir Bangkok olacak. Partiler İstanbul'un
fuhuş merkezi, kumarhane merkezi, batakhane
olmasını vaat etmektedirler. Bu program eıünde
sonunda İstanbul'u sömürgeleştirecek, Türkiye'yi
sömürgeleştirecek" dedi. Partilerin izledikleri
programın "İkinci cumhuriyetçilerin beJediyecilik
anlayçı" olduğunu ilen süren Kılıç. "Ve bir nıüta-
rake istanbul'u, işgal aitındaki İstanbul yaratıla-
cak. Sermaye partilerinin amacı Türkiye'yi sönıür-
gefeştirmektir" diye konuştu.
Kılıç, İP'nin özelleştirmeye karşı her alanda
kâmulaştırma yapacağını, belediyelerde ihale
işlerine son vereceklerini. büyük sermayenin ih-
tiyaçlanna göre değil, ulusal ekonominin,
emekçilerin ihtiyaçlanna göre bir İstanbul oluş-
turacağını vurguladı. Kılıç, İstanbul'un serma-
yenin projeleriyle değil. sosyalist çözümlerle
kurtulacağını kaydetti. Kılıç, Bazı sosyalist çev-
relerin "hiçbir partiye oy vermeme" karanyla il-
gili olarak da şunlan söyledi:
"Oy vermeme rutumu Türkiye'deki sınıf mü-
cadelesi alanını terketme ruturnudur. Bizim se-
çimlere bakış açımız, emekçi halkın seçimlere
bakjş açısıvla ayaıiıdır. MiİjonJarca işçi, me-
mur, esnaf eğer seçim mekanizmasım ciddiye alı-
yor buna katılıvorsa bizim tutumumuz bu alanda
çdiip sermaye partileriyle güreşmektir. Oy ver-
meme kararı alan arkadaşlardan hiçbiri rurum-
larını ve taktiklerini halka göre ayarlamıyorlar.
Tutumlarını dar gnıp menfaatlennave mücadele-
nin zorfuklarından kaçmaya göre ayarlıyorlar."
Sonuçlantarbşılacak seçim
CELAL BAŞLANGIÇ -2-
27 Mart seçimlerinde, hedefıni
önceden belirleyen, kime dönük
cepheier açacağını en iyi sapta-
yan liderlenn başında Bülent
Ecevit geliyor.
Ecevit'in temel amacı, partisi-
'nin oyunu arttırmak elbette.
Daha çok yerel yönetim birimin-
de iktidara gelerek genel seçimle-
re barajı aşan. yerel yönetimlerde
desteği olan DSP ile gitmek.
Diğer liderler gibi Ecevit'in
parti içine dönük bir sorunu yok
elbette.
Partisinin oyu düştüğünde.
DSP içinden kendisine bir alter-
natif çıkması da söz konusu de-
ğ»
Yerel seçim sürecine girilince
Ecevit eleştirinin sivri ucunu RP'-
ye yöneltti. Herkes "Neden bu ka-
dar RP'ye yükleniyor" diye sorar-
ken, yavaş yavaş ortalığı "RP ge-
liyor" korkusu sarmaya baş-
layınca, Ecevit'in haklılığı da or-
taya çıktı. Böyle bir konjonktürde
de Ecevit "RP'nin ipu'ğini biz pa-
zara çıkardık. DSP sayesinde
RP'nin gerçek yüzü, adil düzen
maskaralığı ortaya çıktı" diye
alanlarda dolaşmaya başladı.
Elbette Ecevit'in hedefınde
SHP de vardı. İSKİ yolsuzlugu-
nun yanı sıra SHP'de'"Her kafa-
dan bir ses çıkması", genel baş-
kanın seçildiği kurultayda "Bos-
na üzerine tek bir söz bile edilme-
mesi" Ecevit'in eleştiri alanına gi-
riyordu. Terörle Mücadele Ya-
sası'ndaki düşünceyi suç sayan1
değişikliklere yeşil ışık yakarak
sağda bir tutum alan Ecevit.
SHP yı "DEP'i kendi Ustesûıden
pariamentoya sokmak"la suçlu-
yor ve SHP'nin en az DEP'lıler
kadar bundan sorumlu oldu-
ğunu söylüyordu. SHP'nin tstan-
bul Büyükşehir Belediyesi baş-
kan adayı Zülfö IJvaneli'nın dav-
ranışlanndan hareketle de Ece-
vit, "SHP adayı SHP'ye sahip
çtkmıyor" diyordu.
Ecevit'in karşısına RP'yi ve
SHP'yi almasının temel bir nede-
ni vardı. Öncelikle DSP'ye oy ve-
rebileceklerin bir bölümü SHP
Ecevit: RP tehlikesini ilk sezen lider
Erbakan: Adil düzeni sorgulanınca tekledi.
seçmeniydi. SHP'den kacan oylan topla-
mayı tasarlıyordu Ecevit. RP'de ise "Sağ
partilerin tabanına sıkışıp kalmtş sol seç-
menin oylan" vardi. Bu nedenlerle ok-
lannı ağırhkh olarak SHP ve RP'ye yö-
neltti.
Ancak kamuoyu yoklamalannda DSP.
ilk günlerdeki yüksekliğinden aşağılara
doğnı inmeye başladı. Ecevit bunu "Ka-
muoyu yoklamalan hileli talih oyununa dö-
nüştü" diye değerlendirivordu. Sonuç ne
olursa olsun, DSP kulvannı kendi çabala-
nyla aÇan Ecevit, 28 martta hesap sorula-
mayacak liderlenn başında geliyordu.
27 Mart seçimlerinin en çok konuşulan
partisi kuşkusuz Refah. Yıllardır alttan
alta süren çalışmalann doğal sonucu ola-
rak seçim sürecinde ortaya seçmenlerini
belli yerlere yığmış, kapı kapı neredeyse
tüm Türkiye'nin evlerini dolaşan, organi-
ze güce sahip bir parti çıktı ortaya
Ecevit'in çok önce sezdiklenni. kamuo-
yu yoklamalan ortaya çıkartınca tüm par-
tiler. hatta bazı güç odaklannın hedefı ha-
line geldı RP'nin liden Erbakan ve partisi-
nin adaylan.
Büyük bir mercek tutulmaya başlandı
Refah üzerine. Belgeler sızdınldı. Sonuçta
dagörüldü ki, yasal olmayan yollardan da
gelse, RP büvük bir parasal kaynağa sa-
hip. Bosna için. Azerbaycan için toplanan
paralar araştınlınca. bunlann nereye gitti-
ğıni açıklayamadı Erbakan Hoca. Buna
bir de sıkça sözünü ettiği "adil düzen"in
sorgulanması eklenince parlayan yıldız bi-
raz matlaşıverdi. Herkes "Bu Erbakan
Hoca'nın da 'düzen'i pek o kadar °adil' de-
ğflmiş" demeye başladı.
Seçimler öncesi RP'de bir 'Sitrin yeni-
leme telaşı" vardı. Çünkü kıtleselleşmenin
yolu artık "vitrin"den geçiyordu Türkiye'-
de. Refah'ın da vitrinine mankenler.
şarkıcılar oturtuluverdi. Elbette bu parti
içinde "muhafazakarlar". "yenilikçiler"
kavgasına yol açmıştı ama Erbakan den-
geyi tutturdu sonunda.
Türkiye'de çarpık bir siyasal yapılanma
vardı. Merkez sağin güçlü partisi DYP ik-
tidardavdı. Diğer güçlü partisi ANAP.
muhalefetteydi. Sosyal demokrat SHP ik-
tidarda. diğer sosyal demokrat CHP mu-
halefette...
İşte bu tablo Erbakan'm arayıp da bu-
lamadığı bir ortamdı.
RP'nin seçim stratejisi de kendisine çok
uvgun bu ortamda boy attı. Sonuç olarak
geldiği nokta şuydu Erbakan'm:
- Bunlar taklitçi zihniyetin partileridir.
Bunların birbirinden farkı yoktur. Hepsi bu
düzenin partileridir. Siz bu Batı taklitçisi
ahniyetten vazgeçin. Düzene karşı olan, bu
düzeni değiştirecek olan RP'dir.
Bu söylemın. enflasyon ve işsizlik altın-
da ezilen. umutsuzluğa kapılmış kitleler
arasında başanya ulaşmadığım söylemek
vanlış olur. Aldatmaca da olsa yeni bir
düzen değişikliği vaat eden bir parti özel-
likle büyük kentlerin varoşlannda. gece-
kondular arasında kaçınılmaz olarak ılgi
gördü. Solda, sosyalistlerde seslerini du-
yuracak güç olmadığı için. ortalıkta düzen
karşıtı tek parti olarak kaldı RP. Buna bir
de iktidar küskünlerini. destekledıkleri
partiden umduğunu bulamayanlan ekle-
yince ortaya "Refah geliyor" düşüncesi.
hatta korkusu çıktı.
Özellikle Erbakan da "Gerçekten geü-
yoruz galiba" düşüncesine kapılıp bol ke-
seden atmaya başlayınca. vanlış çalışan
pompa. seçimler vaklaşırken tersinc dön-
dü. Orneğin bir Istanbul'da RP'yi önde
görüp "fstanbul'un tapusu bizde",
"tstanbul'u bir daha fetfaedeceğiz"
gıbı söylemler ters tepti. Bazı güç
odaklan. Doğu'da, Güneydoğu'-
da PKK'ya karşı destekledikleri
RP'nin, Türkiye'nin batısında
mezannın kazılması gerektiğini
düşündüler. Hasan Mezarcı gibi-
lerin de yardımıyla kısmen de
olsa amaca ulaşıldı.
Erbakan Hoca son günlerde
foım düşüklüğü gösterse de 27
Mart seçimlerinin sonuçlan ge-
rek RP'liler, gerekse de RP karşıtı
güçler açısından önemli. Ancak
RP mekanizmalan normal işle-
yen bir partiden çok bir tarikat
örgütlenmesi biçiminde yapı-
landığından, Erbakan da hesap
sorulmayacak liderler arasında
yer alıyor. Ancak bir farkla, Er-
bakan'dan hesap sorulmaz ama.
alınacak kötü bir sonuç nedeniyle
davranışlan, konuşmalan sını-
rlandınlabilir. Alacaklan iyi bir
sonuç da o beldede yaşayanlann
davranışlannı, gıyimlerini sınırla-
yabilir.
Sonuç
27 Mart seçimlerine bırkaçgün
kala partiler ve özellikle de lider-
ler açısından genel görünüm, uy-
guladıklan strateji ve taktikler
böyle. Seçim sonucunda merkez
sağ seçmen ANAP ya da DYP'-
den yana ağırlık koyar. böylece
iki liderden, hatta iki liderden bi-
rine yol görünebilir. Bakarsınız
DYP'nin oylan baş aşagıya git-
miş. partide Çiller'in yerine yeni
bir lider arayışı başlamıştır bile.
Ya da ANAP umduğunu bula-
maz. aldığı düşük oyla DYP'nin
içinde yüzde kaçla temsil edilece-
ği tartışılmaktadır.
Seçimler sonucunda SHP oy-
lannı arttırıp Karayalçın parti
içindeki konumunu güçlendirir-
ken, CHP ve Baykal zor günler
yaşar. Ya da SHP umulandan da-
ha kötü bir oy yüzdesine oturur,
partide Karayaîçm dışında bir li-
der arayışı başlar.
Ömeğin 27 Mart'ıa RP öyle bir
oy alır kı. "İlk genel seçimlerde ik-
tidara geliyoriar" korkusu dört
bir yanı sarar. Ya da RP'nin aldığı oylara
bakıp ınsanlar "Canmı korktuğumuz ka-
dar yokmuş. Bu kadarcık oy alırlarsa ne
ala. Gelip demokrasinin sıisü olarak bir ke-
narda orururlar. Zaten iktidara gelecek ol-
salardı..." diyerek rahatlarlar.
Bunlann tümü olasıhklar içinde. Ancak.
genel olarak bakınca, daha güçlü bir
olasılık daha çıkıyor ortaya. O da şu:
DYP ile ANAP birbirlenne o kadar yakın
oy alırlar ki, önümüzdeki genel seçimlere
kadar "Merkez sağın lideri kim olacak"
kavgası sürer gider. SHP öyle bir oy oranı
tutturur ki. bir yanıyla üçüncü pani ola-
rak kahr. diğer yanıyla sonuçlar bir başan-
olarak değerlendirilir. Karayalçın'ın lider-
liği onalık yerde değil de kapı arkalan-
nda. merdiven altlannda tartışıhr. RP
öyle bir oy alır ki. ne korkulduğu kadar
iktidara yakın olduğu ortaya cıkar. ne de
yok sayil'acak kadar güçsüz olduğu...
Sonuç olarak 27 Mart'ta sandıktan yi-
ne 12 EylüTün altüst ettiği siyasal yapılan-
manın sancılan çıkar ve yeni darbe söy-
lentileri arasında bu sonuçlar yeni birseçi-
me kadar bol bol tartışıhr. İnşallah...
Blttl
Sözen'in
ntiras
annağanlav
• İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Nurettin Sözen'in veda gecesinde, hem dostluk ve
hüzün hem de umut ve teselli vardı..
OKTAY EKİNCİ
Beş yıllık görevini tamamlayan Prof. Dr. Nurettin Sözen, salı
gecesi Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda düzenlediği bir kok-
teylle. Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na "veda"etti. Henuz "res-
men" değİlse de "kalben..."
Bizde "veda" sözcüğü hep hüzün venr. Aynlıği sevmeyiz. Her
zaman "birlikte" olmak isteriz. "ölüm AUah'ın emri, ayrılık ofana-
saydı"denz...
Nitekim, Sözen'in vedası da -aslında aynlık olmasa bile- doğru-
su çoğu kimseye hüzün verdi. Dahaaçıkçası, "kente,demokrasiye,
laikliğe ve hukukun üstünlügüne" duyarlı olanlara hüzün verdi.
"Vefa duygusunun" önemini ve erdemini bilebilenleri dennden et-
kiledi. Neyse kı yinede bu hüznün. bir başka anlamı. bir başka "te-
sellisi" vardı. Sözen, İstanbul için gerçekten "sürdürülmesi ge-
reken" başanlı hizmetlerini bu kente ve insanlanna "miras bıraka-
rak" görevini tamamhyordu. Yeni seçilecek başkana ve kadrolan-
na da değerini zamanla anlayacaklan "armağanlar" bırakıyordu.
Nedir bu miras ve armağanlar?
Birincisi, hiç kuşkusuz "metro"dur.
Kim ne derse desin; isteyen "delik" diye küçümsesin. ısteyen hiç
ağzına almasın; İstanbul'un "100 yıllık ödemi" Sözen döneminde
ve onun "toplumsal çıkarlara verdiği öncelik" sayesinde giderilmiş-
tir.
Metro ınşaatmın kent açısından değen. aslına bakılırsa salt bü-
yük ve zor bir proje olmasından kaynaklanmıyor. „
Başlatılan ve önemli ölçüde yol alınan bu çabanın tarihsel değe-
ri. 1950'lerden bu yana İstanbul'u tutsak alan ve kenti. insanlan,
uygarlık değerlerinı değil. "otomobil imparatorhığunu ve imar rant-
lannı" düşünen, o sarsılmaz karayolu politikasına karşı "nihayet"
birisinin çıkıp "artık yeter" deme gücünü ve kararlılığıru göstermiş
olmacıdır.
Bu bilinç ve kararlıhk olmasaydı. hiç kuşkusuz metro hala 'etüd
aşamasında" kalacaktı: ve yerine yine kenti rant uğruna parçala-
yacak "Be-Sa" türündeki yeni karayolu cınayetleri devreye gire-
cekti...
Sözen'in. birkaç gün sonra İstanbul'u yönetmeye başlayacak
yeni yöneticilere sunduğu bir başka büyük armağan ise "dünya
kentimize" yeniden kazandınlan "nazm plan"dır.
Aslında nazım plan, elbette öncelikle İstanbul'a birarmağandır.
Ama yeni yöneticiler için de eşi bulunmaz bir "çağdaş şehircilik
olanağıdır."
Çünkü Sözen. I989'da işbaşına geçtiğinde. tstanbul'un nazım
planı "kafalardaki başka planlaria" çiğnenmiş, yok edilmiş ve bir
kenara itilmişti. Beş yıl, nazım planı olmayan bir metropolün imar
sorunlan \e "açmazlan" ile boğuşuldu. Yağmacılar da yine bu
"plansız İstanbul'dan" yararlanarak "talan projelerini" sürdürebıl-
me olanağını elde ettiler... Sözen'in sayesinde, 28 martta keniin
başına geçecekler. artık bu açmazı, gerilimi ve "talana ortam hazı-
rlayan ptansızlıgı" yaşamayacaklar.
Bunun önemini ve değerini, çok kısa bir sürede yağmaya dönük
imar taleplerini "bekletenlerin" çevrelerini sarmalanyla birlikte
daha iyi anlayacaklar. Ve eğer bilime, kente ve toplum yaranna
bağlı iseler. "Kusura bakmaym, bizim nazım planımız var, artık
buna göre bareket edeceğiz" deme şansını yakalayacaklar...
Park Oteli inşaatının yıkımı ise kuşkusuz başlı başına bir
olaydır ve kim ne ağıt yakarsa yaksın, bir "uygarlık zaferidir."
Herhalde, yeni belediye vönetimi, en çok bu "beladan" kendile-
rini kurtardığî için oturup kalkıp Sözen'e şükredecektir.
Aynca yine Park Oteli'nin "İstanbul'dan temizlenmesi" tümüyle
olamasa bile, hiç dcğilse fazla katlannın "geri alınması" bundan
böyle benzeri "ayncalıklarla" Istanbul'a yeni yağma abidelerinin
dikilmemesi yönünde de bir ömek oluşturacaktır. Dünya Mimar-
lar Birliği Genel Sekreten Vasili Scudas'ın dediği gibi "Bu yıkım,
kente, hukuka ve topluma saygının, dünya şehircilik tarihine geçe-
cek evrensel bir göstergesi olacak..."
Kente. hukuka ve topluma saygı. Sözen döneminde salt Park
Oteli olayını yaratmadı. En az yirmi tane bu tür "talan yapdaş-
ması" anlamına gelen. yine yirmiyi aşkın "turizm merkezi" karan.
açılan davalar ve diğer savaşım süreçlenyie iptal ettirildi.
Benzer şekilde. "gecekondulaşma olabilir" gibi bir gerekçeyle
imar yağmasına olanak sağlayan "ıslah imar planı" kandırma-
calanna karşı da yine sürekli bir "hukuk sa>aşı" verildi.
Bu tür planlar arasında Başbakan Tansu Çiller'e bile "ayn-
calıklı imar olanağı sağlayan" Küyos'taki arazisinin ıslah planının
iptal ettirilmesı ise kuşkusuz herhangi bir imar davasınm kazanı-
lması olayı değildir.
Bir belediye başkarunın. kentin ve toplumun "esenliği" için. ge-
rektiğınde başbakanının bile hukuka aykın tutumlanna karşı çı-
kabileceği. dahası bunu engelleyebileceği. Sözen'in bundan sonra-
ki yöneticilere bıraktığı en anlamlı miras olsa gerek...
Şimdi, akla şu soru gelebilir ve geliyordur:
Bütün bunlara rağmen. bir kısım çevreler Sözen'e neden bu ka-
dar yüklendiler? Dahası. yukandaki nedenlerle ona teşekkür etti-
ğimiz için, bizlere de saldırdılar ve demediklenni bırakmadılar?..
Aslında. sorunun yanıtı ortada. Örneğin metro projesi. salt "ran-
ta dönük ulaşım projelerindeki" kimlerin. hangi çıkarlanna engel
olduysa. onlar elbette ki hemen saldınya geçtiler.
Ya da nazım plan, İstanbul'un hangi koruma alanlanna imar
yasağı getiriyorsa, o alanlarda yatınm yapmaya hazırlananlar
"eleştiri >e karalama cephesinde" yerlerini aldılar.
Veya Park Oteli'ndekine benzer "ayncalıklı imar izinlerini"
kimler aldıysa ve daha da almak için kimler "seçimleri bekliyorsa"
onlar bu yıkıma karşı "ağlama korosu" oluşturdular. Benzer şekil-
de kimlerimara yasak arazileri "ucuza kapatıp" sonra da "gecekon-
du yasasıyla" inşaat haklan elde edebildiyse. onlar da yine Sözen'i
"beceriksizlikle" suçlamayı yeğlediler. Çünkü bu tür'haklan bü-
yükşehir belediyesinden değil. ilçe belediyelerden hep kopardılar...
Sözen'in "veda kokteylinde" bütün bu "kızgınlar ve kırgınlar
cephesiniıı" ileri gelenleri elbette yoktular. Onlann "sözcüferi" de
gelmemışlerdi. Bakaüm. yeni belediye başkanı göreve başladıktan
sonra, çevresinde kimleri bulacak ve "hangi isteklerie" karşılaşa-
cak? Devraldığı mirasa sahip çıkarsa. başlatılan olumlu çabalan
sürdürür ve sonuçlandınrsa. kuşkusuz İstanbul kazanacak. Ama.
tersi olursa?.. Doğrusu. bunu düşünmek bile insanın yüreğini
burkmava vetivor...
KONUK YAZAR YİJCEL GÜRSEL Eski Mimarlar Odası ht. Şb. Başkanı
İnsani ve insan topluluklannı diğer canlı-
lardan ayıran temel nitelik. belirli bir üretim
etkinliği içinde bulunarak geleceğıni tasarla-
ma yeteneğine sahip olmasıdır. Kentleşme
ve kentler yaşamı planlama eyleminin; eko-
nomik, sosyal ve kültürel eylemlerin tümü-
nün ifadesi ve göstergesidir.
Nüfusun miîyonlarla ifade edildiği kent-
lerde arsa. su, enerji gibi kaynaklann son
derece de kıtlaşüği bir süreçte kentlerin ge-
leceğinin planlanabilmesi çağal insan top-
lumu olabilmenin ön koşuludur.
Doğal kaynaklann. değerlerin ve kültü-
rel olanaklann yeniden üretilecek demok-
ratik bir biçimde paylaşımı, ancak demok-
ratik bir planlama anlayışının kentleşme sü-
recine egemen kılınmasıyla mümkündür.
1950'lerde Türkiye'de başlayan dünya
kapitaüzmine açılma sürecinde, 1936'lar-
dan beri toprak reformunun yapılamadığı
koşullarda, traktörün tanma girmesine pa-
ralel olarak zorunlu bir iç göç başladı.
196O'lı ve 1970'li yıllarda ivmesi giderek
artan göç, devlet korunmalı montaj sanayii-
ne ucuz işgücü sağlarken sermaye birikimi-
ne paralel olarak gecekondu bölgelerini ya-
rattı. Gecekondu bölgeleri yerleşme ve ban-
nma sorunlannda sennaye sınıflannın ve
onlann siyasi iktidarlannın çaresiz bıraktığı
insanlann kendi kendilerine bulduklan çö-
zümün bir ürünüdür. Ancak bu süreçte
İstanbul'un kültür ve doğa değerlerini yok
edenler Kadıköy'ü. Üsküdar'ı. Suadiye'yi,
Suriçi'ni. Beşiktaş'ı
yıkıp, yapıp satanlar
gecekondulan yapan-
lar değil, onlann
sırtından palazlanan
sermaye smıflandır. Sermaye sınıflan ik-
tidarlannın sürekliliğini sağlamak ve kente
göç edenleri çaresiz bırakmalannın kefaretı-
ni ödemek için imar aılanna sığınmışlar.
kendileriyle birlikte kentlerimizin geleceğıni
de bu çaresizliğe mahkum etmişlerdir.
Ancak 1980'li yıllardan bu yana emeği
daha fazla ucuzlatamayan, teknoloji gelişti-
remeyen sermaye sınıflan için göçü teşvik ve
tahrik ederek arsa spekülasyonu y oluy la ser-
maye biriktirmek ve el değiştirmesini sağla-
mak. krizden çıkışın tek yolu olarak biçim-
lenmiştir. İstanbul gibi büyük kentlerimizin
en değerli alanlannın. Akdeniz'in geride ka-
lan değerli kıyilannın, yar>işlet-devret ya da
49 yıllığına kiralama yoluyla uluslararası pa-
zara sunuhnası bu sürecin tabii bir sonucu-
dur. Kara paranın, hayali ihracat gelirlerinin
aklanmasını sağlayan yasa ve hukuk dışı
gökdelenler aynı sürecin üriinüdür.
Bu süreç, bütün değer yargılannın çürü-
tülmesi hukuk kurallannın çiğnenmesiyle
mümkündür.
1960'lann ve 1970'lerin gecekondu bölge-
lerini ortaya çıkaran çaresizliği, 1980'lerde
hukuk dışılığa, kuralsızlığa ve kaçak yapıla^-
maya dönüşmüştür. İstanbul işgal kuvvetle-
rinin bile göze aiamayacağı bir yağmayı ya-
Kentleşmeve yerel yönetimler
şamıştır ve yaşamaktadır. Yağmanm başını çe-
ken odaklann. halkı da bu yağmaya iştirak et-
meye çağırması. teşvik ve tahrik etmesi ulusal
ve uluslararası boyuttaki yağmanın toz. du-
man içinde gizlenmesini sağlamak içindir.
Hukuk dışı yükselen gökdelen iş merkezlen
ve yaygınlaşan kaçak yapılaşma ile elde edilen
yüİcsek rantlann yozlaştırdığı toplumsal yapı-
dan hukukun üsrünlüğünün, insan haklanna
saygının ve demokrasinin yeşermesinı bekle-
mek, fazlaca iyimseriiktir. İlericiler. aydınlar,
sosyalistler için kentleşme ve yerel yönetim sü-
reci demokratik bir planlama anlayışını. kural-
lannı kendi koyan, hukukun üstünlüğünü ege-
men kıian ve bu temelde demokrasiy i inşa eden
bir toplum yapısını yaratma sürecidir.
Öncelikle sosyal planda ve siyasal planda ör-
gütsüz kitleler kentlerinin ve sahillerinin yağ-
malanmasına ancak iştirak edebilirler. büyük
yağmanm figüranı, tozu, dumanı olarak.
Bugün egemen siyasetlerin tümü tarafmdan
göz yumulan ve oy alma güdüsü ile affedüeceği
vaat edilen kaçak yapılaşma, büyük bir konut
arzı fazlası yaratmıştır. Kaçak olarak yapılmış
apartmanlara. birçok yerde kaçak konuta sa-
hip olan yaygın bir kesim vardır. Bu kaçak
yapılann satış yoluyla ya da kiraya verilerek
ranta dönüştürülebilmesi için bu yapılann sa-
hipleri. geldiklen bölgelerdeki yakınlanru göçe
teşvik etmektedirler.
Göç. artık toprak yetersizliğinden, kırsal ke-
simden kopmak durumunda olanlann zorunlu
hareketi olmaktan çıkmıştır. Kendine yeterli
ve verimli toprak sahibi olan kesimler de bu
yağmadan payinı almak için İstanbul'a planlı
ve bağlantılı olarak gelmektedirler.
Boğaz'ın iki yakasındaki "yasal görünümlü"
yapılaşma. gökdelenlerin büyük çoğunluğu
kaçak planlama diyebileceğimiz bir süreç için-
de ortaya çıkmışlardır.
Bu yağmadan "mecüsler" ve secilmişler, bü-
rokrasi. bilmem kaçıncı basm kooperatifi ile
medya, bilirkişıler marifetiyle "yargnun ve üni-
>ersitenin" bazı kesimleri gibi geniş bir kesim
payını aldığı için şikayetler yağmanm kendisin-
den değil sonuçlanndandır. Yağma olsun, an-
cak. hava kirlenmesin, yollar tıkanmasm,, sular
kesilmesin ve kanalizasyon patlamasın isten-
mektedir. Köşeyi dönme ve yağma ideolojisi.
toplumun egemen çoğunluğunun yakın gelece-
ğini görmesini engellemektedir. Geleceğini
planlama, geleceğınin oluşum sürecine ka-
tılma. kısaca insan olma yeteneklerini dumura
uğratmaktadır.
1950'lerden bu yana giderek çarpıklaşan de-
mokrasi anlayışımız, hukuk sistemimizi de çü-
rütmüş görünmektedir.
Gecekondulaşma süre-
ci sistemımizin çaresizli-
ğinin, kaçak yapılaşma
süreci, kuralsızlığın ve
hukuk dışılığın göstergesi olmuştur. Ege-
men odaklar ve siyasi platform tek bir yasa
ile kaçak yapılaşma bölgelerinde. tapuyu
kaçak yapıyı bizzat kullananlara vereceğini
yasalaştırsa, yani bir aile yalnızca kullan-
dığı tek bir yapının tapusunu almaya hak
kazansa. İstanbul'da bir anda konut stoku
fazlası ortaya çıkacak, organize kaçak
yapılaşma süreci rant yaratamayacağı için
gereksiz hale gelecektir. İkinci yol, kaçak
yapıya yalnızca kullanım hakkı vermek.
tapu vermemektedir. Böylece içinde ya-
şadığımız kenti planlayabilme olanağı or-
tadan kalkmayacaktır.
Bugün bir çıkmaz içinde olan büyük
kentlenmizin ulaşım, su. altyapı. çöp, hava
kirliliği gibi sorunlan siyasi platformda nes-
nel temellerinden kopartılarak ele alınmak-
tadır. Siyasi partiler ister iktidarda, ister
muhalefette olsunlar bir yandan "yerel yö-
netim reformundan", "katıbm"dan bahset-
mekte. diğer yandan kentlerin, özellikle bü-
yük kentlerin sorunlannın çözümlerini. "sü-
per başkan" adaylanna ve "süper proje"lere
bağlamaktadırlar.
Çözüm önerilerinin içinde. bilinçli ve ör-
gütlü kent halkma yer yoktur. 12 Eylül dar-
besinin dernekleri yasaklayıp, siyasi partile-
ri serbest bırakan anlayışı. siyasi kültürümü-
zü belirlemiş durumdadır. Siyasi Partiler Ya-
sası'nm antidemokratik yapısmdan tüm siya-
si partiler memnundur. Siyasi partilere ege-
men odaklar. büyük aydın potansıyelini
banndıran öğretmenlerin. memurlann. üni-
versite öğretim üyelerinin partilere girmesıni
istememektedirler. Budoğrultuda hiçbir giri-
şimde bulunmamaktadırlar.
Siyasi partiler. toplumun sosyal örgütlen-
mesine dayanmadan siyasi örgütlenmeyi ba-
şaracaklannı sanmaktadırlar. Nüfusu mil-
yonlan aşan kentlerde. kent halkının sorun-
lan etrafında bilinçli örgütlenmesine dayan-
mayan. "refornı", "yerel yöoetim" anlayışı.
kentle ilgili hemen tüm ih'tiyaçlann yasadışı
güçlerin kontrolüne geçtiği bir ortamda ba-
şanlı olamaz.
Bu yüzden siyasi partiler ve belediye yöne-
timi anlayışlan, tıkanan kent sorunlannın
çözümünü. zaten içli dışlı olduklan egemen
odaklann çıkarlanna uygun olarak "büyük
yatınmlara", "süper projelere", "süper baş-
kan" adaylanna bağlı görmekte ve bu doğ-
rultuda çözüm önermektedirler.
Onerilen "süper projeler" ise tüm büyük
yatınmlarda olduğu gibi yeni yolsuzluklann
alanı olmaya mahkumdur. Siyasi platformun
temel görevi. siyasi partilerin yapısını ve ışle-
yişini demokratikleştirmek ve açmak. toplu-
mun sosyal örgütlenmesine öncülük etmekte-
dir. Aksi takdirde egemen odaklann oyun-
caklan olmaya devam edeceklerdir.