04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23ŞUBAT1994 ÇARŞAMBA CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR Barok müziğin tılsrmı...EVtN İLYASOĞLU Bu hafta Cemal Reşit Rey Salonu'- nda zarif ve müzikal bir piyanistimizi tanıdık Vedat Kosal (1957). Alman- ya'da yaşamıru sürdüren sanatçı, Ce- mal Reşit Rey'in (1904-1985) öğren- cisi. Alman Lisesi ve Istanbul Devlet Konservatuvan mezunu. Münih Yük- sek Müzik Okulu'nda da eğitim gör- müş. Ardından Londra'da Cıırcio, Halina Czerny-Stefanska ve Peter Fe- uchrvtanger gibi ünlü öğretmenlerle çalışmasını sürdürmüş. Vedat Kosal ilgjnç bir program sundu: Beethoven - ın Tûrk Marşı çeşitlemeleri, Rey'in Türk Sahneleri, Liszt'in 1847'de İstan- bul'a geldiğı zaman bestelediğj Meci- diye Marşı, Chopin'in 24 Prelüdü ve bis olarak, Sultan Aziz'in bir valsi ile Rey'in "Çıktık Açık Almla..." dizesiy- le başlayan Onuncu Yıl Marşı'ru ve bir halk türküsünü çaldı. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişin bir müziksel aynasıru yaşar gibi olduk. Sultanlann son zamanlannda Baü'- dan gelen müzik öğretmenleri, oda müziği topluluklan ve ünlü piyanistle- rin İstanbul'daki konserleri hep an- laühr. Cumhuriyetin ilk döneminde, onca yıl yurtdışında yaşadıktan sonra yur- da dönen Cemal Reşit Rey'in ilk çok- sesli bestelere öncülük ettiği de biÜnir. Anadolu halk danslan üstüne yazdığı 'Türk Sahneleri' önce piyano için gençlik yıllannda 1928'de yazılmış, sonradan orkestraya uyarlanmıştır. Vedat Kosal, keşke Chopin'in 24 Pre- Iüdü'nü tamamlayacağına Cemal Re- şit Rey'in sonrakı dönemlerinden de ömeklerverseydi. Almanya resitallerinin eleştirilerin- de onun piyanistik niteliklerini ve Ce- mal Reşit'i tanıtan programlanndaki övgüleri okuyoruz. Cemal Reşit Rey, çoksesli müziği- mizin öncüsü, pi- yano da- ğarcığımızı zen- ginleştiren çok yönlü bestecimiz. bize de yabancı artık. O kadar az çalınıyor ki! Ne- redeyse unutma- ya başladığımız piyano yapıtlannı onun bir öğrenci- sinden hem de çokyetkinbiryo- rumia dinlemenin keyfıne vardık. Sonoritesi ve imge gücünün zenginliği ile Ve- dat Kosal, çok ni- telikli bir piyanis- timiz. Onu daha sık dinlemeyi, or- kestralanmızla konçertolarcalar- ken duymayı dile- riz. İDSO bu I solisti Italiani'nin konseri Barok sevmevenlere dahi alımlı bir konserdi. l hafta Johannes Brahms'ın (1833-1897) orkestra için yazdığı ilk yapıtlanndan 1. senfoniyi ve keman konçertosunu programa almıştı. Solist Ayla Erduran, en niteliklı 20. yüzyıl keman yorumcu- lanrun elinde yetişmiş bir sanatçımız. FrancescattT- den Galamian'a. David Oistradı'a kadar büyük sa- natçılar onun yeteneğinı parlatmışlar. "Chacon'u Francescatti ile çalıştım. Wi- eniavvski'nin konçertosu Oistrach ile ortaya çıktı" dediği za- man Ayla Erduran'ın hala gözleri parlar. Cumartesi sabahki Erdinç ve IDSO eşliğinde çaldığı Brahms kon- çertosunun "kadans'ını dinlerken Er- duran'ın bu birikımini bir kez daha anımsadık. Kadansın şiir gibi akışı, terli prova yapı- lamadığından. aynnülan işle- meye zaman kalmamış. Li- rik-dramatik öğelenn kıvilcı- mlanndan yok- sundu. İDSO konserlerini kaçıranlar veya baştan duymak isteyenler Üstün Duruel'in, her konser tarihin- den on gün son- ra TRT-3'te (88.2) çarşamba geceleri 20.30'- da sunduğu 'Bir Konser 1 prog- ramınj dinleye- bilirler. Pek çok mü- ziksever "îlle de barok müzik" der. 0>sa bir- çok müziksev er de 'inutlaka baroktan sonrakı müzik" der. Nedir barok mü- ziğin ülsımı? 1600-1750 arasında yazı- lan, henüz klasik ve romantik dönemin yaşanmadığı. sofısti- ke oimayan müzik- tir. Belki, ille de ba- rok diyenler, daha sonraki biçim kusur- Solisti Italianı, Pergolesi, Telemann, Vivaldi ve Corelli gibi bestecilerden oluşan programında gerçek barok sevenleri yüreğinden yakalandı. Mevsimin en seçkin konserlerinden biriydi I Solisti suzlu ,ğ u P e $ ınde k °- - • şan klasıkçılen, ar- moni-kontrpuan karmaşıklığındaki romantikleri günde- konserin diğer aksaklıklannı unut- me getirmeksizin, müziği daha yalın turdu. Erol Erdinç yönetimindeki bir aşamasında, barok dönemde ya- Brahms'ın 1. Senfonisı'nde, anlaşılan kalamayı veğ tutarlar. İstanbul'dakı karyağışı nedeniyleye- Henüz dinamikler iddialı dorukla- Italiani topluluğunun dinleti. ra tırmanmamış, birden değişen tem- polar, akorlann karmaşıklığı, bir türlü tamamlanamayan tümceler moda ol- mamıştır. Kendine özgü süslemeleri içinde barok müzik, bir soluğu izleyip, urmandıran. danslan çağnştıran, canlı kanlı bir müziktir. Bir sonraki dönemin saf müzik, süslemeden uzak, net biçim yapısının gücüne dayalı mü- zik savaşıyla barroco olarak aşağıJadı- klan önceki dönem, sözlük anlamında 'yamuk inci'dir; aşın süslemelerle mü- ziğin asıl amacından saptınldığı, ya- muk yumuk bir hale geldiği ileri sü- rülür. I solisti Italiani Oysa 1600-1750 arasında bestelenen müzik diğer dönemlere göre ne çok abartılı, ne çok süslü ne de yamuk yu- muktur. İşte barok dinleyicisi bu dönemin kendine özgü zevkinı çıka- ran dinleyicidir. Cumartesi gecesi.Cemal Reşit Rey Salonu'nda I SoJistı Italiani, Pergolesi, Telemann, Vivaldi ve Corelli gibi beste- cilerden oluşan programında gerçek barok sevenleri yüreğinden yakaladı. Ve sanınm, pek barok sevmeyenlere dahi alımlı bir konserdi. Küçük sesler- deki aynntılan gözeten usta bir top- luluk, müziği büyük seslerden, gürül- tülerden uzak, büyülü bir ortamda sundu. Vivaldi'nin tek keman konçertosun- dan başlayarak iki, üç \e dört keman için konçertolanyla bezenen ikinci bö- lüm solisti solistler ile topluluğun zıilığındakı sononte. farkını, karşıhklı söyleşileri öylesine net ortaya koydu ki kemanlann her biri neredeyse kendine özgü bir öyküyü dile getirip konuşma- ya başlamıştı. Mevsimin en seçkin konserlerinden birisiydi I Solisti Italia- ni topluluğunun dinletisi. Art Show MerkeziKültür Servisi - Bütün görsel sanat dallannm bir arada olabıleceği bir sanat merkezi. Resimlerin hemen yanında heykeller, bir kenarda kilimler ve duvarda ikonalar... Minyatürden fotoğrafa, sera- rnikten ebruya kadar akla gelen her tür yapıta açık ' sergiler, aynı zamanda kurslar ve atölye calışma- lan... Yerli ve yabancı sanatçı ve uzmanlann katı- •Jağajg sanat şenlikleri, Türk sanatçılann yurtiçi ve "dışında. yabancı sanatçılann Türkiye'de tanıtımı. Özgün hediyelik eşya yaraümı... fstanbul. bütün bunlan bir araya getiren uluslararası bir merkeze kavuştu: Art Show Türk ve Dünya Sanatları Mer- kezi. AX Ajans'ın kurucu ortaklanndan, kolaj sa- natçısı Nuran Ataylan tarafından kunılan Art Show, Levent'te sanatseverlerin katjlımlannı bek- liyor. 15 yıldan beri böyle bir oluşumu düşleyen Ataylan, 1 yıl önce Münih'te gittiği El Sanatları Fuan'nda bu düşü gerçekleştirmeye karar vermiş. Daha sonra Türkiye'- ye gelip buradaki sa- natçılarla görüşmüş aynı konuyu. Buna çok ihtiyaç olduğunu hem üretip hem pazarlamak- ta zorlandıİdannı söyle- mişler. Böylece bu nok- taya gelinmiş. M ^ H B M H ^ ^ Art Shovv'da ay so- nunda kurslar başlıyor. İlk olarak belirlenen üç ana dalla; resim, seramik ve kolajla başlayacak olan kurslar gelen talebe göre çeşitlendirilecek. Bu dallarda çalışma yapmak isteyenlere. yerli ve yabana uzman ve öğretmenler yol gösterecek. El sanatları da üzerinde durulan bir diğer dal. Nuran Ataylan, 6 aybk bir süre belirlemiş ken- dine. Bu sürede sanatçılar tanıyıp ardından yurtdışı pazara açılmayı hedefliyor. Amerika'daki Türk Derneği'yle yapılan görüşmeler sonunda orada bir sergi açılması düşünülüyor. ardından da Münih'te bir sergi projesi var. İVL inyatürden fotoğrafa, seramikten ebruya kadar akla gelen her tür yapıta açık sergiler, aynı zamanda kurslar ve atölye çalışmalan... Heralbüme yeni bir imaj L isa Stansfield iki yıl aralıklarla üç albüm çıkardı ve her birinde yeni bir imaj ile sundu kendisini müzikseverlere. 'İki y\\ bir değişiklrlciçîn tam gereken uzunluk, biraz daha beklersem canım sıkılmaya başlar' diyor ünlü şarkıcı. Kültür Servisi - "Kuzey İngiltere'de doğup büyümüs, ince >e beyaz bir kadın ama Güne> Amerika'da doğup büvümüş şişman siyah bir kadın gibi şarkı söylüyor." Onlü şarkıcı Lisa Stansfield ı tanımlamak için en sık kullanılancümlebu. Ancak Stansfield'in en şaşırtıcı yönü bu değil. Kazandığı dünya ça- pında ünden tamamen habersizmiş- çesine anne ve babasıyla sade bir ya- şam sürmesi de pek çok akşılmamış ve şaşırtıcı yönlerinden biri daha. Lisa Stansfield 1989 yılında soul şarkıcısı olarak ilk kez adını duyur- maya başladığında yüzüne dökülen kısaak saçlannm ardından bakan çocuksu ve erkeksi bir görünüme sa- hipti. 1991 yılında karşımıza boyalı du- daklan ve göz süzmeleriyle seksi bir kadın olarak geliyordu. 1993 yılırun sonunda yeni albümü "So Naturel" (Öylesine Doğal ile yeniden karşımı- za geldiğinde bu sefer yaşadığı coğ- rafyaya özgü giysileri, at kuyruklu saçı ve doğal makyajıyla sanki albü- mün ismine uyum sağlamaya çalışı- yordu. Yeni albümü So NatureP ile doğal bir imaj yaratıyor. Stansfield iki yıl aralıklarla üç albüm çıkardı ve her birinde yeni bir imaj ile sundu kendisini mü- zikseverlere. "İki yıl bir değişiklik için tam gereken uzunluk, biraz daha bek- lersem canım sıkılmaya başlar" diyor ünlü şarkıcı. Stansfield'in canı yaptığı işten ilk kez 17 yaşında sıkıldı. 14yaşından beri u Razzamattazz"isimli çocuk programının sunucu- luğunu yapıyordu ve o yaşta dünyanın parasmı kazan- masına rağmen sıkılıp işi bıraktı. Sulu esprilerin yapıldığı ve Lisa'nın ağır makyaj ve tuhaf kıyafetlere büründürüldüğü bu program, şu anki yıldız Stansfield için hatırlanması utanç verici bir prog- ramdı. Yine de gerekli çevrelerde adının duyulmasını ve imaj değiştır- me yetisini bu programa borçluydu. Çocuk yıldızhğı geride bırakan Stans- field Ian Devaney (şimdiki sevgüjşi) ve Andy Monis (eski sevgilisi) iltffeff^ likte "Blue Zone" isimli bir topluluk kurarak ilk albümünü hazırladı. Ba- şansızlıkla sonuçlanan bu denemenin ardından "Affection" albümü geldi. Ve bugüne kadar tam 5 milyon adet satılma başansı gösterdi. 10 yıllık mesJek yaşamı Çok tembel olduğunu iddia eden Stansfield yeni albümü "So Naturel"- ın yazılma. besteleme ve kayıt süreç- lerinin toplam üç ay gibi rekor bir sü- rede tamamlanmış olması bu iddia- sına gölge düşürü> or. İmaj değiştirmekte hiç tereddüt etmeyen sanatçı müzik stilini değiştir- mekten de özenle kaçınıyor ve zaman aşımma uğramayan aşk şarkılannı tercih ediyor. Şarkı sözü yazmanın "kendi kendi- ne pâkanaliz" >erine geçtiğini düşü- nen ve on \ ıllık meslek yaşamını geri- de bırakmış olan Stansfield, daha en az 10 >ıl başanlı bir müzik kariyeri sürdüreceğine kesin gözüyle bakıyor. Ancak artık müzik dışında ilgi alan- lan da oluşturmaya başladığını belir- tiyor. Sharon Stone'un oynadığı rol için "Siher" ve Demi Moore'un oy- nadığı rol için "Ahlaksız Teklir' fılm- lerinin deneme çekimlerine katılması da bunun kanıtı. Şimdilik rolleri kaptırdı ama bundan sonrası için id- dialı. Witold Lutoslawski'nin ardından... ÜNER BtRKAN "Asluıda, açıkça söylemeliyim: 'Yazma' eylemi hiç hoşuma gitmez be- nim. Bir orkestrapartisyonuya da baş- ka bir şey ortaya çıkarmak için, kağıt üzerine notaları sıralamaktan hiç :evk almam. Demek ki, diyorum, beni bun- ları yapmaya zorlayan, başka bir takım nedenler olmalı." O "zorlayıcı nedenler'in iticiliğiyle. birbirinden güzel, anlamlı, göz ka- maştına yüzlerce yapıtı müzik dün- yasma kazandıran, Polonyalı besteci NVitold Lutoslawski, 7 şubat günü Var- şova'da, Zoliborz (Güzel Orman) ka- sabasındaki evinde öldü. 81 yaşı- ndaydı. Günümüz Polonya müziğinin bir başka önemli temsilcisi olan Krzystof Penderecki'nin deyişiyle, "\'irminci yüzyd Polonva müzik ve- riminin çok büyük bölümünü gerçekkş- tiren, bu müziği hepimize öğreten, Av- rupaya tanıtan insan göçtii gitti." Lutoslawski, İkinci Dünya Savaşı sonrasının en önemli bestecileri arası- nda baş yeri alan bir sanatçıydı. Savaşı izleyen yıllarda Polonya, Doğu Bloku ülkeleri içinde, Batı'nm öncü (avan- gard) çizgisi üzerinde yürüyen (açı- kçası, Sovyetler Birliği ile uydulan- ndaki "toplumsal gerçekçi" güdümlü müzik akımlanrun uzağında kalan), bu yolda parlak müzikciler yetiştiren tek ülkeydi. Tadeusz Baird, Kazünierz Serocki, Andrezej Panufnik, daha son- G.unumuz Polonya müziğinin bir başka önemli temsilcisi olan Krzystof Penderecki'nin deyişiyle, " Yirminci yüzyıl Polonya müzik veriminin çok büyük bölümünü gerçekleştiren, bu müziği hepimize öğreten, Avrupa'ya tanıtan insan göçtü gitti." Lutoslanski 81 yaşındaydı. ra Krzystof Penderecki gibi önde ge- len Polonyalı besteciler, Lutoslavvski'- nin öncülüğüyle, sağlam bir "Polonya besteciler okulu" oluşturdular; 40 yıla yakın süredir, 1956'dan bu yana, "Var- şova Güzü" adlı en verimlı yaratıalığa kucak açan, etkili bir müzik hareketi- nin, son yıllann en anlamlı müzik bu- luşmalanndan birinin kahramanlan oldular. "Sanat, yapmacığı hoşgörmez" dü- şüncesini temel ilke olarak benimse- mişü bu büyük besteci. Ona göre, sa- natçının öz benliğine saygısı ve içten bağlılığı, yaratıcılığm özüydü. Bilinen orkestra çalgjlannın dışında. bir takım başka ses kaynaklannın ardı- ndan gitme serüvenine kapılmadı hiç- bır zaman. Ama. çızdıği bu ses dün- yasının sınırlan ıg'nde, özgürce tam bir bağımsızlıkla yarattı yapıtlannı. 1993 Mayıs ayında yayımlanan bir konuşmasında. yurttaşı bes- teci-yazar Elisabeth Sikora'ya şunlan söylüyordu: "Savaşsonu Polonyası'nda, 1948'den sonra, geleceğimi, özellikle de sece- ceğim müzik dilini düşünmeye başladun. Görebileceğim, dinle- yebileceğim hiçbir model yokru önümde; yokluktan, sıfır nokta- sından. üstelik > alnız başıma yola çıkmak zonındaydım. Bugüne kadar da, o aramalardan, dene- melerden hiç vazgeçmiş deği- lim..." Son yıllarda yaptıklannı, yap- mayı tasarladıklannı da şöylece belirtiyordu: "Yaşam boyu, bir yığın şeyi gerçekJeşJtirmeye çalıştım ama, birçoğunu yapa- madım onların, artık üzerlerinde konuşmaz oldunı. Son olarak, ünlü pedagog Joseph Gingold'un '1994 İndianapolis Yarışması' için ısmarladığı, keman-piyano için "Subito" adlı parçayı yazdun. Daha birçok şey var aklımda ama..." Müzik dünyası, şimdiden yirminci yüzyıl klasikleri arasına giren "Orkest- ra Konçertosu" (1950-54); Vıyolonsei Konçertosu (1970); bariton ses ve or- kestrası için. Robert Desnos'nun şiiri üzerine "Uykunun Alanlan" (1975); Yaylı Çalşlar Dönlüsü (1964); şenfo- niler, özellikle sonuncusu olan "ÜÇÜD- cü Senfoni" (1973) gibi başyapıtlany- la anacak bu büyük sanatçıyı. Mevsimin başanlı konserlerinden biri: 11-12 şubat, İzmir Atatürk Kül- tür Merkezi'nde İzmir DSO konseri. Ülkemizin yabancı olmadığı, 1972-80 yıllan arasında Ankara'da, CSO vi- yolo grup şefi olarak görevde bulu- nan Howard Griffiths'in yönetimin- de. Gııstav Mahler'in "Sol Majör Dördüncü Senfonisi"nin, üzerinde ti- tizlikledurulduğu, aynntılanyla ince- lendiği, sevgıyle seslendirildiği anlaşı- lan, düzgün, oturmuş, çok iyi tınla- yan bir yorumu. Son bölümdeki nefis şarkıda, sop- rano Selmen Günöz'ün, 1990 Martf- ndaki başansını yineleyen, ince, do- kunaklısöyleyişi. Çalışmalannı Londra'da ünlü öğ- retmen Maria Curcio'nun yardımcısı olarak sürdürmekte olan genç piya- nist (orkestra solistlerinden) Mehveş Emeç'in, Frederic (Germen kökenli olmadığı için, programdaki gibi 'Fri- edrich 1 değil!) Chopin'in "Mi Minör Birinci Piyano Konçertosu"nda gös- terdiği yalm. süssüz, abartmasız ses- lendirme. Sevgili Emeç'i. gelecek mevsim(ler)- de, çalgjsının dağan icinden seçtiği başka konçertolarda, resital parçala- nnda dinlemenin özlemi içindeyim. Sanatındaki son gelişmelerin mevye- lerini derleyeceği gün, herhalde pek uzağımızda olmamaü... DUSUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Yazara Karşı Tasarımcı Geçen yazımda, "Kitap tasarımcıları konusunda da birtakım kuşkulanm var," demiştim. En acı örneği he- men yanı başımdaymış. O yazıyı yazıp gazeteye gön- derdiğimin ertesi günü Yanık Saray/ar'ın son basımını kanştıracak oldum... Inanılır şey değil... Bir tasarımcı bir yazarın yapıtıyla nasıl böyle oynaya- bilir!.. Görmüşsünüzdür, Nisan Yayınları Sevim Burak'ın bü- tün yapıtlannı içerecekçoközenlibirdiziyebaşladı. İzle- yebildiğim kadarıyla, bu dizinin öncesinde oldukça uzun bir hazırlık dönemi yaşandı. Her şeyin en iyisi olsun is- tendi. Bir araştırmacı eldeki taslakları taradı, Sevim Bu- rak'ı tanıyanları dolaştı, daha önce yayımlanmamış öy- küler, öykü parçaları, yarım kalmış çalışmalar aranıp bulundu. Bu arada, herhalde tasarımcıların da en ünlüsünü seçmek istemişler. Kapak, iç tasarım filan diye bir ayrım yapılmadan kitapların tüm görsel sorumluluğu Bülent Erkmen'e bırakılmış. Kitap Tasarımı: Bülent Erkmen... Demek ki kitabın boyutlarından harflerin seçimine ka- dar, tasarımı ilgilendiren her şeyden tek kişi sorumlu... Elimde dizinin ilk iki kitabı var. Ikinci kitabın, Palyaço Ruşen'in tasarımcı yüzünden ne gibi değişikliklere uğ- radığını çıkarabilmem olanaksız, çünkü bu kitabın yaza- rın sağlığında basılmış bir örneği yok. Ama birinci kitap, Yanık Saraylar daha önce iki kez basılmıştı. 1965'de, De Yayınevi'ndeyken, Sevim Bu- rak'la Omer Uluç'un Karaca Ofset'te yaptırdıkları ilk basımın heyecanını oldukça yakından yaşamış, basıme- vinin sınırlı olanaklanndan en iyi sonucu çıkartma çaba- larını nerdeyse günü gününe izlemiştim. Yanık Saray- lar'm ikinci basımını ise, 1983'te, Adam Yayınlan'nın olanaklanndan yararlanarak Sevim Burak'la birlikte yapmıştık: Noktası, virgülü, çizgisi, büyük harfi, italiği, boşlukları, basamakları. her şeysinin üstünde, akıllara sığmazbirtitizlikledurarak... Inanılmazbirçalışmaydı... Benim yaptığım teknik adamları zorlayıp onun istekleri- nin gerçekleştirilmesini sağlamaktı. Bir yazarın işine böylesine titizlikle yaklaşmasına büyük saygı duyuyor- dum. Kısacası, yazılarında görselliğe çılgınca önem veren bir yazardı Sevim Burak... Bülent Erkmen herhalde onun bu yönünü anlayama- mış, ya da anlamış ama beğenmemiş... Kim bilir, belki de yazarın sözcüklerle harflerle yaptığı görsel düzenle- meleri gereksiz bulmuştur... Her neyse, dizi için, eskilerin "battal boy" dedikleri küçük kitap boyunu (11.5 x 16 cm) uygun görmüş. Odala- ra, kağıtlara sığmayan Sevim Burak böyle bir kıtaba sı- ğar mı?.. Büyük harflerle dizilmiş sözcükler, basamak- lar, sağa sola çekmeler ne olacak?.. ' Ama Bülent Erkmen yumurtayı kırıp oturtanlardan. Hepsinden bir kalemde vazgeçmiş. Sağa sola çekmeler yok, basamaklar yok... Büyük harfterle dizili bölümler küçük harflerin büyük puntosuna dönüştürülmüş... Satır başı açmak diye bir olay da yok, bütün satırlar şiir gibi başa dayanıp alt alta sıralanmış... Oldu bitti... Yepyeni bir düzenleme... Belki daha güzeldir... Tasarımcıya göre... Bilemem... Ama yazarın istediği, güzel bulduğu düzenleme bu Onu biliyorum... „,, Ruşen'de de herhalde aynı anlayış uygular* , dı. Böyle bir durumda yazarı kim koruyabilir? Çocukları, ya da kalıtçıları, yayım hakları kime geçmişse onlar mı? Peki, koruyamıyorlarsa ne olacak? örnekse Nisan Yayınlan'nın bu özenli dizisi Sevim Burak'ı çok seven, yazarlığına büyük bir içtenlıkle ina- nan oğlunun izniyle yayımlanıyor... Konu çok önemli, gelin yaygınlaştıralım. Orhan Veli'nin kalıtçıları tam otuz altı yıl Bütün Şiir- leri'ni yanlışlardan arındırmayı başaramadılar; kitap an- cak yirmi üçüncü basımında derlenip toparlanabildi. Durumu herkes biliyordu, ama yıllarca kimse bir şey yapamadı. Ancak yayımcıyı uyarıyor, yazılar yazıyor- duk, o kadar... Tam otuz altı yıl... Düşünün... Bana sorarsanız, bir yapıtın kalıtçısı onun ancak geli- rinin kalıtçısıdır. Yapıtları savunacak, koruyacak bir ku- rum olması gerekir. Yanlışlarla dolu bir kitabı satıştan çekip hamura gönderebilecek güçte bir kurum... Sevim Burak 1983'te öldü, yayım hakları 2033'te ser- bestkalacak. Demek ki daha yıllarca insanlar Sevim Bu- rak'ı tasarımcı Bülent Erkmen'in keyfine göre okuyacak- lar. Kimse de buna sesini çıkaramayacak... Bu işte bir yanlışlık var... Düzeltme. Geçen yazımda sondan ikinci tümcenin doğrusu şöyleydi: "Şiir kitaplannda sayfalar bütünüyle şiire bırakılmalı, çizgilerle, çekici tasarım oyunlarıyla okurun ilgisi dağıtılmamalıdır.'' Son sözcükteki' 'ma' 'lar- dan biri düşünce anlam tersine dönmüş. (Cumhuriyet, 23 Şubat 1994) Mete Başgu resinüeriniIstasyon Sanat Galerisi'nde sergiüyor Ressam Mete Başgu yağlıboya resimlerini İstasyon Sanat Galerisi B grubu karma resım sergisinde sanatseverlerin beğenisine sunuyor. Leonardoda Vinci'nin 'Sanat sevgidir; sevgi bilgiden doğar' sözünü kendisine örnek alan sanatçı 1934Çanakkaledoğumlu. Uzun yıllar Sım Özbay ve Prof. Devrim Erbil'in yanında calışmalannı sürdüren Mete Başgu I963'te Amerika'da, 197l'de Almanya"da incelemelerde bulundu. Bugüne kadar 12 kişisel resim sergisi acan, Balıkesir Sanat Derneği kurucu üyesi. Ankara-İstanbul Ressamlan Derneği üyesi olan sanatçı birçok karma ve kişisel sergideödülleraldı. Başgu'nun resimieri Erenköy istasyon Sanat Galerisi'nde şubat ayınm sonuna kadar görülebilir. Karikatürist Orhan Coğuplugü'e Japonya'dan ödül ANTALYA (AA) - Çahşmalannı Antalya'da sürdüren karikatürist Orhan Coğuplugjl. Japonya'da yapılan, 'Uluslararası Othosk Karikatür Yanşması'nda ikinci oldu. Bu yıl 4'üncüsü yapılan yanşmaya Toprak' adlı karikatürle katılan Coğuplugü'e. 300 bin yen (50 milyon lira) para ödülü verildi. 1958 yılında Uşak'tadoğan ve 1982 yıbndan bu yana karikatürçizen Coğuplugil, 17 kişisel sergi açtı. Coğuplugil, ulusal ve uluslararası yanşmalarda 15 ödül kazandı. Coğuplugil, Antalya Büyükşehır Belediyesi Karikatür Evi'nin yöneticiliğini de yapıyor. 'YediGüzeller'ük kez sahneleniyor ANKARA (AA) - Ankara Devlet Opera ve Balesi. Azerbaycanlı besteci Kara Karayev'in önemli yapıtlanndan biri olan'Yedi Güzeller' balesini, yanndan itibaren sanatseverlerin beğenisine sunacak. Türkiye'de ilk kez sahnelenen'Yedi Güzeller' balesini, Bakü Akademik Opera ve Balesi Başkoreografi Refıka Ahundova ve Maksut Mamedov sahneye koyuyor. Orkestra şefi Rauf Abdullayev'in yöneteceği yapıtın dekorlanm Tuncay Kalyon, kostümlerini Mine Erbek, ışık düzenirü de Vedat Hizel hazırladı. 'Yedi Güzeller Balesi'nde Zeynep Odabaşı, Fahrettin Güven, Hakan Odabaşı, Nilüfer Birsel. Özlem Kuru. Leyla Güven, Arzu Dirin, Ayşe Fidanbk. Gamze Erbaş ve Kumru Çeltikçi başbca rolleri paylaşıyorlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle