02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 ŞUBAT1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI 11 Rusya'da reform trajedisi ve IMF • Rusya'dalMF ' programını aksatan herhangj birgelişme, Baö'dan gelen yardım akışını yavaşlaüyor. ÖZLEM YÜZAK BOVLLJ Rusya'da aralık ayında yapı- lan secimlerin ardından reform yanüJannın kilit noktalarda güçlerinin azalması sonucunda. reform hareketleri oldukça hız kaybetti. 1990'da serbest piyasa ekonomisine geçiş sürecini baş- latan Rusya, kısa bir süre içinde kendisini politik ve ekonomik kaosun içinde buldu. flk darfoe sanayiye Reform, ilk darbeyi sanayi üre- timine vurdu. Üretim endeksinde hızla yaşanan düşiiş, rublenin değer kaybı ve aylık enflasyon oranlannın yüzde 30'lan aşması, kısa sürede tehlikeli boyutlara ulaşan işsizlik krizine yol açtı. Ekonomik yıkım kendisini sosyal yaşamda da gösterdi. Eğitim ve sağlık sistemleri bo- zuldu. Yolsuzluk devlete hâkim oldu. Uygulanan birinci ekono- mik şokun etkileri böylece ortaya ÇiktL Şimdi bu sonuçta Batıh ülke- lerin ve özellikle IMF'nin katkı payı tartışılıyor. Batı'dan destek Serbest piyasa ekonomisine gecmeyi p'lanlayan Rusya"nın Batılı ülkelerden mali ve teknik yardım istemesi kaçınilmazdı. Batı'nın Rusya'ya bu müdahalesi ya da desteğindeki hedef. üç aşamalı olarak ortaya konulu- yor. Bunlar: - Reformlann denetlenmesi (uluslararası kuruluşlar ve özel- likle IMF aracılığı ile). - Ancak refonrdann yürürlüğe konması ile gündeme gelebilecek yatınm kredilerinin verilmesi. - Askeri gücün yok edilmesi. Yabanci yatınmcının Rusya'- da en çok iigisini çeken konu petrol. Kabinenin oluşturulmasından hemen sonra istifa eden Rusya'- nın Batılı danışmanlanndan Prof. Dr. Jeffrey Sachs'ın görüşü, Moskova'nın talep ettiği ve Batı'nın söz verdiği yardımın hiçbir zaman gelmediği doğrultusunda. 1993'te 17milyar dolar olarak hedeflenen mali yardım, sadece 2 milyar dolarla sınırlı kaldı. Sonuçta bunun faturasını reformistler, aralık seçimlerini kaybederek ağır bir şekilde ödediler. Reform hareketlerinin başan- sızlığında IMF'nin de etkisi büyük. Bunda en önemli etken ise Batı'dan gelen yardım ve bilgi akışmda IMF'nin monopo! durumuna düşmesi. Rusya'da IMF programını aksatan her- hangi bir gelişme, G7 ülkelerini etkiliyor ve yardım akışını yay- vaşlatıyor. Tabii yardım diliminin arka- smın kesilmesinde Batı'da yaşa- nan durgunluğu ve Rusya'daki politik istikrarsızhğı da göz ardı etmemek gerekli. Yeltsin'in 21 ey- lül darbesinin hedefı hem reform karşıtlannı susturmak, hem de ülkeyi ikinci ekonomik şoka hazırlamaktı. Enerji fiyatlanmn serbet bırakılması, işletmelere sağlanan sübvansiyonlann kaldınlması, harcamalann kısıiması planlanıyordu. Şimdi bütün gözler Çernomirdin hükümetinde. IMF heyeti başkanı Michel Camdessus'un 1 şubat tanhlı raporunda Başbakan Çerno- mirdin'in IMF desteğinden ya- rarlanmak amacıyla kendisiyle görüşerek ekonomik program- lan görüşmek üzere ortak bir çalışma başlatmayı arzuladıklan belirtiliyor. Dengeli bir büyüme ve yaşam standardının artün- labilmesi için zaman geçirmeden istikrann sağlanması ve reform hareketlerinin tekrar hız kazanması gerektiğini vur- gulayan IMF yetkilileri şunlan belirtiyorlar: Mali destek gerekli Enflasyonu düşürme ve rublenin dengesini sağlama çabalan, sıkı para politikası uygulamadan ve bütçe dışına çıkmadan sağhklı gerçekleştirilemez. Uzun vadeli olamaz. Rusya'nın koşullannı gelişti- rebilmesi için dış mali desteğe de gereksinim duyduğunu belirten IMF yetkilileri. IMFnin bu konuda kilit rol oynadığını, ancak kuruluş statülcri gereği anlaşma hükümleri dışına çıkıl masının mümkün olmadığını söylüyorlar.Bu kısır döngü içinde Rusya yalpalayıp duruyor. DUNYA EKONOMİSİNE BAKIS ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA Japonya ve ABD yine anlaşamadılar B ill Cllrrton ile Japonya Baş- bakanı Morihiro Hosakawa VVashington'da buluştular, konuştular ve artık son 10 yıldır gelenek haline geldiği üzere, bu sefer de anlaşamadılar. Iki liderin CNN'de yayımlanan konuşma- larında söyledikleri değil, söyleme- dikleri, durumu daha açık bir şekilde gösteriyordu. Bill Clinton, bir gazete- cinin "Japonya'ya karşı misillemede bulunacak mısınız" sorusuna "Hayır bulunmayacağız" demedi. Bir başka gazetecinin Hosakavva'ya sorduğu "Iki ulke arasında büyük bir güvensiz- lik var, bu daha ne kadar devam eder'' sorusuna aldığı cevap ise "güvensiz- lik yok" yerine "Gerginliği soğutmak için zamana ihtiyacımız var" şeklin- deydi. Zirvede sorunlar çözülmedi ve ABD-Japonya arasındaki ilişkiler, üst düzey ABD yöneticilerinin ifadesiyle yeni bir "bir dönüm noktasına geldi- ler". "Böyle dost varken düş- manı Kim ne yapsın" Far Eastern Economic Rewiev, Clinton-Hosakawa zirvesinden birkaç gün önce yayımlanan başmakalesin- de, ABD'nin Uzakdoğu politikasını ir- deleyerek bu ülkenin, Endonezya ve Japonya gibi dostlarına zorluk çıkarı- rken Kuzey Kore gibi düşmanlarına ılımlı davrandığından yakınıyordu. Review gibi muhafazakâr bir derginin bu tespiti hangi dürtülerle yaptığını göz önünde bulundursak bile, şunu kabul etmek gerekir ki ABD'nin bölge politikası, bugün adeta bir çelişkiler yumağı halinde. Bu da ABD-Japonya ilişkilerinin istikrâra kavuşmasının önündeki önemli engellerden biri. örneğin ABD, Japonya'daki reform sürecinden son derece memnun. Çünkü bu, Japonya'nın bir "Ro- binson Crusoe" eko- nomisinden vazgeçe- rek iç pazarlarını dış re- kabete açmamasına ve politik sisteminin daha şeffaf olmasına yol aça- cak. Bu reform projesi ise son derecede narin bir koalisyon üzerinde duran Hosakavva hükü- metinceyürütülüyor. Bu koşullarda Hosakavva'- yı desteklemesi ve güç- lendirmesi gereken ABD ne yapıyor, Hosa- kavva'yı, Japon iç poli- tikasında asla kabul edi- lemeyecekolan "rakam- sal hedefler" (Clinton, ABD'nin Japonya pa- zarına girişinin geliş- mesinin ölçülmesinde rakamsal hedefler koymak için baskı yapıyor) talebi ile köşeye sıkıştırıyor. Bir yorumcunun dediği gibi, "Hosakawa 'yı, hedeflerikabulet- mezse, ABD alnından vuracak, kabul ederse de Japon içpolitika silahşörle- ri sırtından". Bu yüzden görüşmeler yaklaşırken Hosakavva'nın kamuoyu yoklamalarında popülaritesi bir hafta- da % 80'den % 70'e düştü... Bir başka tutarsızlık: Dünya eko- nomisinin büyüme merkezlerinin Uzakdoğu'ya kaydığını artık OECD'de dahil olmak üzere herkes görüyor. Clinton da bunun farkında ve APEC ile bundan faydalanacak duruma gelrne- ye çalışıyor. Ne var ki Japonya bölge- de ekonomik. politik lider ve en önemli oyuncu. ABD'nin Japonya üzerine uy- guladığı baskı diğer ülkeler tarafından dikkatle izleniyor. Ikincisi, Japonya gi- derek bölgede etkinliğini arttırdığı için ABD'nin bölgedeki varlığı ile'Japonya ile ilişkileri arasındaki bağlantı güçle- niyor. Bu koşullarda ABD Japonya ilişkileri, ABD açısından, ne anlama geldiği konusunda kimsenin bir türlü anlaşamadığı ve bir azalma eğilımı gösteren bir dış ticaret fazlası soru- nundan çok daha önemli. Aynı şekilde ABD Kuzey Kore'yi uluslararası nük- leer anlaşmalara uymaya zorluyor Bu konuda bölgedeki anti-Kore ittifaka ve bunun içinin sağlam olmasına ABD'nin çok ihtiyacı var. Çin bu ko- nuda çok önemli oyuncu. Japonya ise Çin üzerinde etkili. ABD Japonya iliş- kilerinin sağlığının iyi ofması bu açı- dan da çok önemli. Bir başka çelişkili tutum: ABD. Ja- ponya'daki reform süreciyle Japon bürokrasisinin gücünün kınlacağını umuyor. Çünkü bu bürokrasinin uy- guladığı çok sayıda resmi ve resmi olmayan engelin. ABD mallarının Ja- ponya pazarına girmesini zor- laştırdığına inanıyor. Bir başka deyiş- le ABD, Japonya'da bü- rokrasinin ekonomiye müdahalesinin azal- masını istiyor. Sonra da "bu ne perhiz bu ne la- hana turşusu" dedir- tecek şekilde "rakam- sal hedefler" uygula- ması isteyerek Japon bürokrasisinin, bu sefer ABD mallarının satın alınmasını teşvik ede- rek, ekonomiye müda- halesini istiyor. Yani hem bürokrasinin zayı- flamasını istiyor hem de ona yeni yetkiler veril- mesini. ABD'nin Japonya'- dan politik baskı ile tica- ri imtiyaz elde etmeye çalışmasının bir başka anlamı daha var. Bu tu- tum ABD'nin GATT an- laşmasına. yani üye ülkelerin bu an- laşma gereğince kendiliklerinden iç pazarlannı sert-stleştireceklerine inanmadığını gösteriyor. AöÛ>k»in Ja- ponya politikası, benim bu sütunlarda GATT anlaşmasının ardından sordu- ğum "peki bu anlaşma kurallarını kim uygulatacak" sorusuna da bir cevap oluşturuyor. GATT anlaşmasının aslında, taraflardan birinin yeterli po- litik gücü yoksa bir işe yaramadığını, bu yüzden de ticaret savaşlarını en- gellemeye hiçbir şekilde yetmeye- ceğini gözler önüne seriyor. Bilindiği gibi GATT anlaşması halen ABD Se- natosu'ndan geçmedi. Clinton Ho- sakavva zirvesinin bir anlaşmaya de- ğil yeni bir tartışmalar ve görüşmeler sürecine yol açmış olmasının da geç- mesini kolaylaştırmayacağı kesin. 1980lerin ortasında, ABD ekono- misi ikiz açıklar (bütçe ve cari açıklar) altında eziliyordu. Japonya ile dış tica- ret açığı hızla artıyor, Japon yatırımcı- ları büyük yatırımlar yaparak "ABD'yi satın alıyorlardı". ABD'nin ekonomik büyüme hızı Japonya'ya göre çok dü- şüktü ve ABD'de bir Japonya fobisi gelişmeyebaşlamış. Bu "RisingSun" edebiyatında kendini açığa vurdu. Şimdi, yaklaşık 10 yıl sonra, ABD "ikiz açığı" geriliyor, üç yıldır ABD eko- nomisi büyüyor, Japonya ise tarihinin en şiddetli ressesyonunu ve politik is- tikrarsızlığını yaşıyor. Bu koşullarda Japonya'da ABD'nin imajı değişiyor. Tekrar "en büyük ABD" şeklinde bir ruh hali gelişiyor ve bu da bir "Rising Sam"edebiyatına yol açıyor. Bu ABD hayranlığı aynı anda bir ABD düş- manlığını, zenofobyayı da besliyor. Unutmayalım Hosakavva, Liberal Parti hükümetini, çok fazla ABD yanlısı ol- maktan dolayı da eleştirerek devir- mişti. Şimdi iki ulke arasındaki ilişki- lerde bir sıkışmanın oluşma olasılığı çok yüksek. Clinton, parlamentodan GATT'ı geçirmek için Japonya'ya baş eğdirmek zorunda. Hosakavva ise hükümette kalmak için ABD'nin karşısında başını dik tutmak zorunda. Bu "Rising Sun"dan "Rising Sam' psikolojisine geçiş ortamında, ne Ja- ponya'ya karşı "idari YEN"\r\ güçlen- dirilmesinden ithalat vergilerine ka- dar bir seri tedbir almaya hazırlanan Clinton yönetiminin dış politika cepha- neliğinde bu tıkanıklığı çözecek bir tedbir var ne de Hosakavva, ABD'ye, taviz verebilecek kadar politik güce sahip. Evet ABD-Japonya ilişkileri "bir dö- nüm noktasına gelmiş "görünüyor. BL "dönüm noktası" ise geçen sene GATT anlaşmasının ardından koparı- lan tüm fariaraya rağmen bir ticaret savaşının başlama olasılığından baş- ka bir şey değil. TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ BANKACILIK ÖDÜLÜ YARIŞMASI Türkiye Bankalar Birliği tarafından düzenlenen 1993 yılı "Bankacılık Ödülü Yarışması" nın Seçici Kurul Üyeleri, aşağıda yer alan eserleri ödüle layık görmüştür. 'Türkiye'de Sermaye Piyasasındaki Son Gelişmeler" ko- nulu yanşmada : Birincilik Ödülü : Ödül verilmemiştir. İkincilik Ödülü : Doç. Dr. Ümit GÜCENME'nin eserine Üçüncülük Ödülü : Mehmet CİVAN'ın eserine "Yeni Mali Ürünler ve Türkiye'de Uygulanması İçin Gerekli Düzenlemeler" konulu yanşmada : Birincilik Ödülü İkincilik Ödülü Üçüncülük Ödülü Ödül verilmemiştir. Vedat GÜVEN'in eserine ve Miray MÜMÎNOĞLU'nun eserine Dr. Osman Remzi GÜNVER'in ese- rine "Enflasyonun Bankacılık Üzerine Etkileri" konulu ya- nşmada : Birincilik Ödülü : Prof. Dr. Nejat ERK Prof. Dr. Mahir FÜSUNOĞLU Doç. Dr. Altan ÇABUK'un ortak eser- lerine Mehmet Hasan EKEN'in eserine Hüseyin ÇİLLİ'nin eseri ve Saruhan DOĞAN İkincilik Ödülü Üçüncülük Ödülü Yıldız ŞARSEL'in ortak eserlerine ve- rilmiştir. Yanşmanm Ödül Töreni tarihi aynca duyurulacaktır. TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ BANKACILIK ÖDÜLÜ YARIŞMASI Türk Bankacılığı'na yaratıcı ve yapıcı katkılarda bulun- mak, nitelikli eserler kazandırmak, araşürmacılan destek- lemek, onurlandırmak, özendirmek ve başanlı çalışmalan ödüllendirmek amacı ile Türkiye Bankalar Birliği'nce "Bankacılık Ödülü Yarışması" düzenlenmiştir. 1994 "Bankacılık Ödülü Yarışması", (1) Türk Mali Sisteminin Faiz Yapısının Vergi, Disponibilite, Munzam Karşılıklar Yönünden Incelenmesi, Özel Finans Kurumlan Açısından Değerlendirilmesi, Avrupa Birliği Tek Pazan ile Karşüaştırmalı Olarak İncelenmesi SEÇİCİ KURUL : • İlhan EVLİYAOĞLU • İsmet ALVER • Mehmet Nazmi ERTEN • Doç. Dr. Hasan ERSEL (2) Bankacılıkta Türev Ürünlerin Muhasebeleştirilmesi, Bugünkü Durumu ve Yapılması Gerekenler SEÇİCİ KURUL: . • AliAYANLAR • NaciAYHAN • Osman MENGÜTÜRK olmak üzere 2 konudan oluşmaktadır. Yanşma, eser vermek isteyen T.C. uyruklu tüm ilgililere açık olup son başvuru tarihi 29 Temmuz 1994'dür. Yanşma koşullannı içeren broşür ile Türkiye Bankalar Birliği "Bankacılık Ödülü Yarışması" Ödül Yönetmeliği, Türkiye Bankalar Birliği Eğitim ve Tanıtım Gruby Mithatpaşa Caddesi No. 12 06410 Yenişehir - ANKARA adresinden temin edilebilir. Ödüller: a) 1. Ödül net 50.000.000.- TL. b) 2. Ödül net 30.000.000.- TL c) 3. Ödül net 20.000.000.- TL. olarak belirlenmiştir. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Faiz, Döviz ve Siz Ekonominin ateşi bu kez faiz ve döviz doğrultusunda yükseliyor. Hükümet tam bir çözümsüzlük içinde para sermayenin fiyatını, yani faizleri arttırıyor. Döviz de da- ha güvenceli bulunduğu için yükseliyor. Ekonomi kuramı, bir mal ve hizmetin fiyatının, onun arzına ve talebine bağlı olduğunu belirtir. Bunu anlamak için ekonomi bilmek gerekmez. Tüm öbür koşullar veri almırsa, yaz aylarında bollaşan domatesin fiyatının dü- şeceğini, bu ürünü alan herkes bilir. Söz konusu, para sermaye olunca arz ve talep kuralı işler mi? Burada alışveriş konusu olan nesne yani para, kendisi, öbür özelliklerinin yanında, alışveriş aracıdır. Bu nedenle, paranın kullanılageldiği tüm ortamlarda fa- iz oranı, uygun deyimiyle, özel işlem görmüştür. Para sermaye, son yıllarda tüm dünyayı kavramış, sı- cak para adı altında gelişmekte olan ülkelerin yüksek faiz, yani çok kârlı para piyasalannı, çekirge gibi yağma- lamaya başlamıştır. Türkiye, yüksek faizle, gerçekteTL'- nin fiyatını yükseltmiyor, spekülatif yabancı sermayeye çok kârlı bir çağrı mektubu sunuyor. Yüksek faizin esasen azalan sabit sermaye yatırımla- rını azaltacağı, işsizliği daha da ağırlaştıracağı, üretim- sizlik ve işsizlik anlamına geldiği, hükümet tarafından tümüyle gözardı ediliyor. • • • Bu gelişmelerin bir sonucu olarak, gıdadan ulaşıma, giyimden eğitime, her mal hizmetin fiyatı da ya arttj, ya artıyor, ya da artacaktır. Bu, tartışılmaz bir gerçektir. Toplumun tüm kesimleri, üç basamaklı enflasyonu ka- çınılmaz görüyor; buna kaçmılmaz gözüyle bakıyor. Başbakan'ın, 1994 için öngördüğü ekonomide, kendi deyimiyle tamirat, yani onarım başlamış bulunmaktadır. Başbakan, TÜSİAD ile anlaşarak ya da basında yer aldı- ğı biçimiyle "patronlann vergisini indirerek, bankaları rahatlatarak" ve "karşılıklı güven tazeleyerek"onarıma gelmiştir. Kutlu olsun olmasına da, bu fotoğrafta işçilerin, me- murların, çiftçilerin, küçük esnaf ve sanatkarların yeri yoktur. Daha doğrusu, paranın fiyatına bağlı olarak, alışveri- şe konu olan her nesnenin -biri dışında- fiyatı artacaktır; bu nesne emektir. Emeğin fiyatı ya da maaşlı, ücretli, dar ve sabit gelirlilerin alım gücü, her geçen gün biraz daha azaltılmaktadır. • • • Bu tür bir onarım ya da köklü önlemlerin uygulanması, çok değil, azıcık, diyelim çeyrek demokrasinin bulundu- ğu ortamlarda bile, emekçilerin de dikkate alınmasını gerektirirdi. Hastaya içirilecek acı ilacın, bir ölçüde de olsa, toplum kesimlerinin varlık ve gelir düzeyine göre, daha eşitlikçi dağılımı, yükün daha dengeli omuzlanma- sı çabasına girilirdi. Bizde demokrasi olmadığından hükümet, açıkça "patronizm" uyguluyor. Böyle olunca da, toplumun büyük bir kesimi, kurtuluşu "faizsiz, adil, şeriatdüzeni" satsatasında ya da uyutma- casında buluyor. RP'ye yöneliyor. Oysa faiz Arapçadır ve günümüzde para sermayenin egemenliğine karşı çıkmanın yolu, emekçilerin örgütlü ya da örgütleri eliyle savaşım vermeleridir. Faizsiz denilen düzenler, sömü- rünün ve baskının en ağır biçimleriyle yaşandığı ekono- mik yapılardır. : Yapılması çferreken, ekonominin bütününü kapsaya- cak, iç tutarlılığı bulunan. genel kamuoyuna ve özellikle de yalnız iç ve dış para sermaye sahiplerine değil, toplu- mun emeğiyle geçinen dar ve sabit gelirlilerine de gü- ven verecek bir kararlılık programını uygulamaya koy- maktır. Para sermayenin fiyatı ile patatesin fiyatını ayırama- yan bir ekonomi anlayışıyla, büyük sermayeye teslimi- yetin derecesi ne olursa olsun, ülkenin ekonomik buna- lımdan çıkmasına olanak yoktur. Otomobil üretiminde tehlike sinyaliEkonomi Servisi - Otomobil satışlan. para ve sermaye piva- salannda ocak ayı ortalan- ndan bu yana kaydedilen ge- lişmelerden sonra eski canlılığını kaybetti. Tofaş ve Oyak Renault otomobil fabri- kalan ocak ayı üretimini plan- lanan düzeyde gerçekleştirir- ken, talebin azalması ile stok- lann arttığı bildirildi. Bursa'da kurulu Tofaş Türk Otomobil Fabrikalan AŞ ile Oyak Renault Otomobil Fabrikası AŞ geçen ocak ayı üretimlerini. 1993'ünocakayı- nagöreyükselttilerve 1994 ün normal üretim hedeflerine ulaştılar. Aralık ayında patlama Tofaş yetkililerine göre ocak ayında taşıt alım vergilerinde yüzde 70"e varan artış ve zamlı fiyat beklentisi. aralık ayında otomobil talebini en üst noktalara çıkardı. Aylık 300 ila 400 araç satış yapan bayile- rin satışı, aralıkta 500'ün de üzerine çıktı. Aralık ayı talep artışının ön- ceki yıllarda da yaşanmış olduğuna dikkat çeken bir yet- kili. "Ocak ayı zaten her yıl sö- nük gecer. Çünkü araba âlmak isteyenJer, aralığı tercih eder- ler. Geçen ocak ayının başları- nda durgunluk böyleydi. Ama önce hisse senetleri, arkasından döviz ve banka faizlerindeki tırmants. satışlan bıçak gibi kesti" diye konuştu. Tofaş yetkililerine göre ta- lepteki durgunluğun en önem- li nedeni, taşıt alım vergisinde yüzde 70 artış ile firmanın şu- bat ayı başmda açıkladığı yeni zam. Böylece vılbaşından bu yana otomobil fiyatlannın yüzde 20 dolayında zamlanmış olduğu belirtiliyor. Bankalann, son gelişmeler üzerine otomobil kredisini durdurduğuna da dikkat çe- ken bir yetkilı."Bankalar, kri- zin başııida mırın kırın ettiler. Sonra yüzde 105 faizli olarak otomobil kredisi vereceklerini açıkladılar. Ama bu işflilenbit- fi. Bir tek kişi bile artık krcdi ile otomobil almaya gelmiyor. Bu kadar yüksek faiz ile otomobil almak akıl işi değil" dedi. t rerime şimdilik devam Tofaş ve Oyak Renaulfta lalepteki eerileme\e rağmen. üretimin durdurulduğu haber- lerinin gerçek olmadlğı belir- lendi. Renault. üretimde'İstik- rar"ı edinırken. Tofaş'ın piya- sada çalkantılann başladığı ocak ortalannda. "şubatta zam var" düşüncesiyle. üretimi hızlandırdığı ifade ediliyor. BİLGİSAYAR PROGRAMCILARI arıyoruz. Unıx işletim sisteminde tecrübeli, yüksekokul mezunu elemanlar alınacaktır. lnformix konusunda deneyimli olması ve erkek adaylar için askerliğini yapmış olması tercih nedenidir. Müracaatlarm şahsen yapılması rica olunur. Yaysat Yayın Satış Pazarlama ve Dağıtım A.Ş. Ambarlar Cad. Aytek iş Merkezi Kat: 3 Zeytinburnu/İstanbul Tel: 510 70 00/9 Hat (Personel Md.)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle