05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 ARALIK 1994 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER Mümtaz Soysal, istifasından sonra basında ilk kez her şeyi Cumhuriyet 'e anlattı • Ulusal devlet, etnik farklılık temelleri üzerine kurulmuş ya da bu farklılıklan beslemesi, karşı karşıya getirmesi gereken bir devlet değildir. Gerçek ulusal devletin eşitlikçi ve özgürlükçü felsefesi içinde etnik farklılıklar ikinci plana itilir, hatta yok sayılır. • Sorunun çözümünün başlangıç noktası, vatandaş eşitliğine dayalı, etnik farklılıklan bilmek bile istemeyen, insan haklannm gerçekleştirilmesine yönelik devrimci ulusal devlet. Hiç kimseye, hiçbir etnik gruba özel hak tanımadan tam bir özgürlük düzeni. KURESELLEŞME • Dünya, birkaç yıldır, "küreselleşme" denen büyük bir aldatmacayı yaşıyor. Aslına bakarsanız, bu, geçen yüzyıldaki emperyalizmin günümüz koşullanna uydurulmuş son değişik şekJidir. • Küreselleşme, kendi amaçlanna erişmede en büyük düşman olarak ulusal devleti görür. • Solculuk, sömürüden anndınlmış bir evrenselliği akılda tutmayı, sömüriiye karşı ulusal devlet kalesini iyi korumayı gerektirir. 'Halka ilıaııetiıı adı solcuhık olamaz' IŞIKKANSU ANKARA- Devlet yönetimini "ciddfyetsizUk n le suçlayarak Dışişleri Bakanlığı 'ndan istifa eden SHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Mümtaz Soysal, küreselleşmeden, milliyetçi sağ ile ulusal sol aynmma; Kürt sorunundan, koalisyon hükümetinde büyük mücadele verdiği özelleştirmeye değin çeşitli konularda Cumhuriyet'in sor.ulanm yanıtladı. Soysal 'a göre; dünya, birkaç yıldır, "küreseUeşme" denen büyük bir aldatmacayı yaşıyor. Sol, her şeyden önce, bilimselliğe ağırlık vermek ve sömüriiye, büyük sermayenin insanları "yabancılaşttncı". "yabanlaştma" degerlerden uzaklaştırıcı etkılerine karşı çıkmak anlamına geliyor. Devrimciliğin, vatandaşlık kavramı "insan haktan" kavramından ayrı düşünülmemeli. Ulusal devlet, etnik farklılık temelleri üzerine kurulmuş ya da bufarklılıklan beslemesi, karşı karşıya getirmesi gereken bir devlet değil. Dışa sımrsızca açılmış bir özelleştirme politikası vüzünden 'ekonomik bakundan stratejik " kesımlerın, çabuk ve büyük kâr saikinden başka güdüyle hareket etmeyen yabancı sermayeye kurban edilme olasılığı var. Soysal 'a ilk sorumuz "ulusal sol" kavramı üzerine oldu. Mümtaz Soysal, tartışmaya açtığı bu kavram ile "küreselleşme" arasında nasıl bir ilişki kuruyor? Ona göre solun evrensel olmas savı yok mu? Yamtlıyor: D ünya bırkaç yıldır "küreselleşme" denen büyük bir aldatmacayı yaşıyor. Daha doğnısu, böyle bir aldatmaca, Batı Avrupa'nın ve Kuzey Amerika'nm gelişmiş ülkeleri tarafından yeryüzünün öbür kısımlanna, sanki evrensel bir doğruymuş gibi tartışmasız kabul ettirilmek isteniyor. Buna göre, "kJeolojüerin ölümü"nden sonra, bütün insanlık ıçin geçerli olan sadece bir tek ekonomik sistem ve yaşama tam vardır Serbest piyasa ekonomisi ve Batı'nın liberalizmi. Yani, dünya, hep aynı kurallann egemen olması gereken bütünleşmiş bir pazardır ve yerküresinin hiçbir kösesi bu pazann kurallan dışında kalamaz. Artık, müdahaleci ve koruyucu ulusal devlet politikalannın yerini sınırsız rekabetin amansız mücadelesı almalıdır. Aynı aldatmaca, geçen yüzyılın liberalizmini bugüne ve yeryüzünün bütününe uyarlayarak, bunun bütün ülkelerdeki tüm insanlara yarar sağlayacağını savunur. Yenl empervaHzm Aslına bakarsanız, bu geçen yüzyıldaki emperyalizmin günümüz koşullanna uydurulmuş son değişik şeklidir. Ustaca oluşturulan ve hûnerle sürdürülen bir şekil. Emperyalizm, ikinci Dünya Savaşı sonrasının bağımsızlıkçı akımlanndan sonra, siyasal bağımsızlık gerisinde sürdürülen ekonomik ve kültürel bağlarla "yeni empervaliznı" denebilecek değişik bir görüntüye zaten bürünmüştü. Dünyanın birçok yöresinde güya bağımsızlaşmış devletler vardı; ama, bunlann hemen hepsi eski sömürgecilerin kendilerine uygun gördüğü rolleri üstlenmeye devam etmekteydiler. Küreselleşme, bu bağlantılann daha genel, daha yüksek düzeye çıkartılması oluyor tletişimdeki ve ulaşımdaki yeni gelişmeler, küreselleşme yandaşlannın pek sevdikleri bir deyimle, dünyayı bundan böyle "küçûk bir köy" yapmıştır; bu küçük "köy-küre"de artık ayn felsefeleri, ayn düşünce biçimlerini, yaşam tarzlannı ve ekonomik modelleri sürdürme olanağı yoktur. Herkes, her şey tek felsefeye, tek düşünce biçimine, tek yaşam tarzına, tek ekonomik modele göre kendini ayarlamalı, ayarlamıyorsa, ayarlanmalıdır. Tek, Batı'nın, Batfdaki gelişmiş ülkelerin "tek"ıdir. Daha doğnısu, uluslararası ve devletler-üstü nitelik kazanmış olan büyük sermayenin. Büyük sermaye, çeşitli ekonomik ve siyasal bırleşme biçimleriyle Kuzey Arnerika'nın ve Batı Avrupa'nın bütünleştirilmesınden sonra, dünyanın bütünleştirilmesi ve bütünlük üzerinde kendi egemenliğinin pekiştirilmesi seferine çıkmıştır. CafldaslıK adı attında tuzak Bu seferin önündekı en büyük engel, yine Batı düşüncesinin bir ürünü olan "ulusal devtet" oluyor. Insanlan küresel sömürünün robotlaştınlmış kurbanlan olmaktan kurtaracak, ulusal çıkarlan yabancı çıkarlann üstünde tutacak, yerel özelliklerle gerçek evrensel değerler arasındaki sağhklı uyumu yaratacak olan odur. Küreselleşme, daha doğrusu "küresefleştinne". kendi amaçlanna erişmede en büyük düşman olarak ulusal devleti görür ve onu yıpratmak, zayıflatmak, ufalamak, etkisizleştirmek için çok akıllıca düşünülmüş yollardan her şeyi dener. Tehlikeli olan, bu yollann çoğu zaman, "flericflik" ve "çağdaşhk" gibi etiketler altında sunulmasıdır. Türkiye gibi ülkelerdeki sol bakımından en büyük tuzak budur; çünkü sol demek, elbette ilencilik ve çağdaşhk demektir. Ama sol. her şeyden önce bilimselliğe ağırlık vermek ve sömürüye. büyük sermayenin insanlan "yabancılaştıncı", "yabanlaşûncr, "insanca değerierden uzaklaşüncı" etİulerine karşı çıkmak anlamına gelir. Dolayısıyla, kurulan tuzaklara düşmeyi önlemek için, Türkiye gibi bir ülkedeki sol, yerine getirmesi gereken birtakım ödevlerle karşı karşıyadır. Birincisi şu; sol, küreselleştirme olayını, beyinlere aşılanmak istenen yaygm düşünce kalıplannın ötesinde, bilimsel bir çözümlemeden geçirebilmeli ve gerçek yüzüyle açığa vurmalıdır. Ikincisı, solculuk, evrenselliğin ancak sömürüden anndınlmış bir evrensellik olabileceğini akılda tutmayı ve sömürü karşısında evrensel dayanışma mekanizmalan kurulmadığı sürece, sömürüye karşı "ulusal devlet" kalesini iyi korumayı gerektirir. Üçüncüsü. uzunca bir süre ulusal olmak zorunda olan solculuk, halk yığınlannı sömürüye karşı konımanın her şeyden ve herkesten önce kendi halkını korumak olduğunu düşünmeyi, evrensellik, ilencilik, çağdaşhk komplekslerine kapılmadan çeşitli sömürü tuzaklanna karşı uyanık olmayı emreder. Sol, 'savunma' halinde vasamak deflHdir Böyle olduğu içindir kı, Türkiye'deki solun "uhısakı" olmasını solun evrensel ilkeleriyle asla çatışır görmüyorum; hatta gerçek evrenselliğe vanşın ancak bu yoldan olabileceğine manıyorum. Evrensellik adına kendi halkına, kendi insanına ihanet etmenın adı solculuk olamaz. Ama, öte yandan sol, elbette kendini sınırlar ıçınde hapsederek içine kapanmış bir "savunma" halinde yaşamak da değildir. Gerçek evrensel değerlerin ulusal çerçeveye aktanlması ve bu çerçevede yüceltilmesı söz konusu. Unutmamak gerekır ki, sömürüye karşı uluslararası dayanışma mekanizmalannın kurulması, solculuğun önemli ve zorunlu bir kanadı olarak kalmaktadır. Demokratikleşme ile bölme çabalannı kanştırmamak gerekir Kürt sorununun çözümü nedir? Ulusal sol, neden üniterliğisavunmalı? Mümtaz Soysal, emperyalist güçlerin Sevr'iyeniden canlandırmak istediklerini düşünüyor mu? Sorunun, "Kürt sorunu" olarak adlandınlır duruma gelmiş olması üzücüdür. Kökenındeki düşüncelere uygun bir ulusal devlette böyle bir etnik sorun olamaz, olmamalıydı, çünkü ulusal devlet, etnik farklılık temelleri üzerine kurulmuş ya da bu farklılıklan beslemesi, karşı karşıya getirmesi gereken bir devlet değildir. Tam tersıne, gerçek ulusal devletin eşitlikçi ve özgürlükçü felsefesi içinde, etnik farklılıklar ikinci plana itilir, hatta yok sayılır, "vatandaş" ve dolayısıyla "insan" kavramlan ön plana geçer. Bu yaklaşım, özellikle özgürlük yönüne ağırlık verildiği zaman, bireylerin yine kendilerini istedikleri gibi görmelerine, tanımlamalanna ve istedikleri gibi yaşamalanna engel değildir. Kflıt sonınu neden cılctı? Eğer bugün "Kürt sonınu" diye adlandınlan bir sorun ortaya çıkmışsa, cumhuriyetin, her şeyden önce düşünce ve ideoloji planında, kendi kuruluş felsefesine ters düşen uygulamalara sürüklenmiş olması yüzünden ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet, hele kuruluşunda çeşitli etnik kökenden bir yığın insanın kanı bulunan bir cumhuriyet, değişik kökenli vatandaşlanna şiddet kullanmaktan, baskı uygulamaktan, yasaklar koymaktan uzak durması gereken bir devlet olmalıydı; hatta, geçen yüzyılın sonlannda misyonerlık çalışmalannın etkisiyle ortaya çıkmaya başlamış birtakım huzursuzluklara demokratik katılım mekanizmalan yoluyla özgürlükçü çözümler getiren bir cumhuriyet olarak sürebilmelıydi. çözümün baslangıcı. terörun bttmesi deflll 1921 tarihli ilk "Teşkilat-ı Esasiye Kanunu"nun açıkça gösterdıği gibi, başlangıçtaki niyet de zaten buydu. Ne yazık ki, Kurtuluş Savaşı'nın hemen sonrasında, Lausanne'da çizilemeyen Irak sının yüzünden Ingilizlerin başlattığı ayaklanmalar, genç cumhuriyetin kendi vatandaşlanna karşı sılaha başvurmasını zorunlu kıldı. Gensı, Anadolu'nun yoksul ve geri bırakılmış Güneydoğusu'nu ulusal ekonomiyle bütünleştirecek, insanlanna eğitim ve iletişim yoluyla ulusal bütûnlük içinde saygın bir yer verecek, bütün bunlan tam bir özgürlük ve katılım içinde gerçekleştirecek politikalar yerine, hüzün verici bir ihmaİler, plansızlıklar, yasaklamalar, kısırhklar, miyopluklar dizisidir. Kendiliğinden ya da olaylann zoruyla ortaya çıkan nüfus hareketleri de, ulusal bütünleşmeyi sağlamaya yetmedi; tam tersine başlangıçtaki "Doğu ve Güneydoğu sonınu" bütün ülkeyi etkileyen bir "Kürt sonınu"na dönüştü. Çözümün başlangıç noktası. MİLLİYETÇİ SAĞ ULUSAL SOL Türk solu 'milliyetçi sağ'ın benzer tepkilerini ciddiye almalı • Son yıllann Türk sağı, sol düşünceyi ve tutumu çağnştıran tepkiler sergiliyor. Bu tepkileri devrimci politikalara çekebilmek, Türk solunun küçümsememesi gereken bir ödevdir. • Ulus denen bütûnlük içindeki bireylerin, insan olarak taşıdıklan değere uygun bir düzeye ulaşabilmeleri, her şeyden önce, tam bir özgürlük ortamı içinde yaşamalanna, kendi benliklerini koruyabilmelerine, istediklerini, istedikleri gibi söyleyip yazabilmelerine bağhdıf. "Milliyetçi sağ" ve "ulusal sol" çizgilenni iyi anlayabilmek için, Fransız Devrimi'nin yarattığı ve 1920'den beri Türkiye'deki devrimciliğin benimsediği "ulus" kavramını iyi bilmek gerekir. Bu devrim anlayışına göre ulus, örneğin Cermen dünyasmdaki anlayıştan farklı olarak, ırk ve din gibi etkenlerin ötesinde "vatandaş," eşitliğine ve bu eşitlikten oluşan bütünlüğe dayalı bir kavramdır. Vatandaşlar, ırklan, kökenleri, dinleri, mezhepleri, hatta kültürleri ve anadi1leri ne olursa olsun, insan olarak eşittirler. Bu bakımdan. devrimciliğin vatandaşlık kavramı, "insan haklan" kavramından ayn düşünülemez. Vatandaşlann meydana getirdiği "ulus" denen bütûnlük, her şeyden önce, insan haklannı en iyi gerçekleştirecek, onlan soyut birer ilke olmaktan çıkanp, yaşama geçirebilecek en elverişli çerçeve olduğu için vardır. Ulusal devlet de, yine bu bütünlüğün aynı amaca, yani insan haklannı gerçekleştirme amacına yönelik olması gereken siyasal örgütleniş biçimidir. Bu amacı gerçekleştrrecek başka bir örgütlenme biçimi de yoktur. Vatandaşlık kavrammın gerçek boyutlanna ulaşması, yani ulus denen bütûnlük içindeki bireylerin insan olarak taşıdıklan değere uygun bir düzeye ulaşabilmeleri, her şeyden önce tam bir özgürlük ortamı içinde yaşamalanna, kendi benliklerini koruyabilmelerine, istediklerini istedikleri gibi söyleyip yazabilmelerine bağlıdır. İnsan. kendisine "insan" olma olanağını sağlayan devletin vatandaşıdır, kendisine bu olanak sağlandığı ölçüde o devletin vatandaşı olduğunu hisseder, devleti benimser. Devlet, insanlara kimlik damgası vuran değil, kişilik tanıyan kuruluştur. Kişiliğin çerçevesine, inanç ya da inançsızlık özgürlüğü gibi, dil ve anlatım özgürlüğü de gırer. Tabıi, ulus denen bütünlüğün ve ulusal devlet denen örgütlenme biçiminin insan olarak değer verilen vatandaşlan belli bir uyum ıçınde tutabilmesi ve bu uyumun karşılıklı alışverişlerle yaratıcı bir gelişmeye dönüşebilmesi, her şeyden önce, ortak bir iletişim aracı olarak ulusal bir dilin varlığına, geliştirilmesine ve öğretilmesine bağlı. Ulusal dil olarak Türkçe bu bakımdan önemlidir ve Türkçeye dayalı ulusal eğitim yine bu bakımdan zorunludur. Ama, bu önem ve zorunluluk, bir özgürlük konusu olarak, başka dillerin varlığını tanımaya, onlann korunmasına. özel ya da seçimlik olarak öğretilmesine engel oluşturmaz. Ulusal solun çizgileri olması gereken ve evrensellikle pekâlâ da bağdaşan bu çizgilerle karşılaştmldığı zaman, Türkiye'de "milliyetçi sağ" denen bazı çevrelerin yaklaşımlan gerçekten ürpertici ve endişe vericidir. Vatandaşlık kavrammın temelindeki eşitlik yerine ırkçılığın ve din, mezhep bağlannm ön plana çıkanlması, insan haklannı olabildığince genişletmek yerine yasaklarla sürdürmek istenen bir bütûnlük anlayışı; devletin, özgürlükleri gerçekleştirme aracı olarak benimsenmesi yerine, tam da anlatılamayan bir otorite mistiğinin gereği olarak yüceltilmesi; halkın sömürülmesine yol açan ve aslında gerçek ulusseverleri isyan ettirmesi gereken dış bağhhklann, duygusal kılıflar gerisinde örtbas edilişine göz yumuhnası... Kabul etmek gerekir ki, son yıllann Türk sağı, özellikle bu son noktada, gerek alışılmış "milliyetçi" etiketi altına sokulan çevreler, gerekse dine ağırlık veren siyasal kuruluşlar olarak, sol düşünceyi ve tutumu çağnştıran tepkiler sergilemektedir. Bu tepkileri, devrimci politikalara ya da yapısal değişiklildere çekebilmek ve sağlam temellere oturtmak, Türk solunun asla küçümsememesi gereken bir ödevdir. "Milliyetçi sağ", hatta "dinci sağ" denen çevrelerin, sol düşünceyi ve tutumu çağnştıran bu yönlerini göz önünde bulundurmaksızın, bütünüyle karşıya alınması kadar yanlış bir davranış olamaz. kimilerinin ısrarla savunduklan gibi "önce terörün durdumlması" değildir. Başlangıç noktası, cumhunyetın o pek uygulanmayan, savsaklanan, sonra da çığınndan çıkanlan kuruluş felsefesine dönüştür. Vatandaş eşitliğine dayalı, etnik farklılıklan bilmek bile istemeyen, insan haklannm gerçekleştinlmesine yönelik devrimci, ulusal devlet. Demokratikleşme, yani vatandaşlara gerçek insan olmayı sağlayan bütün haklann ve özgürlüklerin tanınması, Türkiye'deki başka birçok sorunun olduğu gibi Kürt sorununun da vazgeçilmez ilk koşuludur. Ama, yalnız Doğu'da ve Güneydoğu'da değil. Türkiye'nin her yerinde. Yalnız Kürt kökenli vatandaşlar için değil, herkes için. Kimseye, hiçbir etnik gruba özel haklar tanımadan tam bir özgürlük düzeni. Hiçbir bölgeye özel statü ve ayncalık tanımadan, tam bir katılım, yaygm bir yerel yönetım sistemi. Böyle bir yaklaşım, ilk bakışta, duyulmaya alışılmış sözlerin ötesine geçmeyen, pek yenilikçi olmayan, hatta devnmcıliğin karşıtı bir yaklaşım gibi gözükebilir. Çünkü, günümüzde, etnik farklılıklann vurgulanması, bölgesellıklerin öne çıkanlması, kültürel ve siyasal özerkliklerin savunulması modadır. Uluslararası kuruluşlar, devlet dışı insan haklan örgütleri, entelektüel çevreler, bu modanın çığırtkanlan ve slogancılanyla doludur. Hatta, aynı yaklaşımt yüzeysel bir moda olmaktan Çikanp, derinliğine felsefelere, insanlık için mutluluk reçetelerine dönüştüren düşünce çabalan da eksik değildir. Hepsi, ilericılik, çağdaşhk adına sunulur. Oysa, hepsi büyük bır gencılik, adeta 19. yüzyıl öncesine, hatta ortaçağa dönüştür. Insanlığı, Fransız Devrimi'yle eriştiği vatandaş eşitliğine ve evrensel insan haklanna dayalı anlayışın öncesine, etnik farklılıklann önemsendiği ılkel âlemlere çekmeye çalışan bir gericilik. Son iki yüz yıllık tarihin ve eşitlikçi insanlık anlayışının ûrünü olan ulusal devleti bölgesel özerkliklere bölüp zayıflatmaya, ufalamaya, uluslararası sömürü mekanizmalannca kolay yutulup istenen yerlere sürüklenir duruma getirmeye, neredeyse kabileler, küçük prenslikler görünümüne büründürmeye yönelen, etnik kavgalar, mezhep ve dil boğusmalan içinde yuvarlanıp gitme tehlikesi taşıyan yeni bir ortaçağ. l$galsiz Sevr teMlkest Küreselleşmenın, küreselleştirmenin değişik yüzü. Yeni Sevr tehlikesi. lşgalsiz. haritasız. Bu çeşit "un ufak etme" çabalan ile ülkenin ve halkın bütününü kapsayıcı özgûrleştirme ve demokratikleşme atıiımiannın zorunluluğunu birbirine kanştınnamak gerekir. Genel özgürleştirme ve demokratikleşme, ülkenin bütün insanlanyla birlikte, Güneydoğu'nun msanlannı ve Güneydoğulu insanlan da kapsayacaktır. Dolayısıyla, kimse özel haklara ve ayncalıklara sahip olmadan. herkes bütün özgürlüklere sahip olacak, her birey hem kendisi olmanın. hem de bütün toplumla uyum içinde bulunmanın rahathğını yaşayacaktır. Tabiı, solcu yaklaşım, düşünce alanındaki bu gerçek devrimciliğin yanında, ekonomik ve sosyal alanda da bölge için planlı çözümler, doğal kaynaklann ve nüfusun en iyi değerlendirmesine yönelik akılcı seferberlik çabalan gerektinr. Sol, konuyu böylesine bir ideolojik bütûnlük içinde düşünmelidir. Konuyu düşünüştekı bu ideolojik bütûnlük, ulusal sınırlar içinde herkesin birlikte var olabilmesini sağlayan temel koşuldur. Bundan daha "ikrici" bir çizgi olamaz. Başka çizgiler, ilericilikten sapma demektir, yanıltıcıdır; hepsi, birlikte insanca var olabilme şansını zayıflatan tutumlardır. YARIN ÖZELLEŞTtRME, KÖKTENDlNCtLlK, TÜRKlYE'NlN DIŞ POLtTlKASI, İKİNCİ CUMHURİYET TARTIŞMALARI. SHP'YE ELEŞTİREL BAKIŞ.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle