Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CÜMHURİYET 15 ARAUK 1994 PERŞEMBE r
14 KULTUR
Ömer Asım Aksoy
Ömer A.
Aksoy
ödülleri
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
Dil Derneği ve Aksoy Ailesinin
ortaklaşa dûzenledikleri "Omer
Asım Aksoy Ödülleri" nin ilki,
yayınlanmış roman dalında
verilecek. 63. Dil Bayramı olan
23 Eylül 1995 tarihinde verilecek
olan ödülün amacı, Ömer Asım
Aksoy'un Türkçe konusundaki
düşüncelerini ve savaşımııu
yaygınlaştırmak olarak açıklandı.
Dil Derneği tarafindan dûn
yapılan açıklamayla, bu yıf ilki
düzenlenen Ömer Asım Aksoy
yayımlanmış roman yanşmasının
koşullan açıklandı. Gelecek
yıllarda kapsamı genişletilecek
olan yanşmanın koşullan, şöyle
sıralanıyor:
-Ödüle, 1 Ocak-31 Arahk 1994
tarihleri arasında yayınlanmış bir
roman aday gösterilebilir. Ödüle
son başvunı tarihi 31 Mayıs
1995tir.
-Ödül verilecek yapıtta, Dil
Derneği'nin amacına uygunluk,
di) özgünlüğü, dilin yaratıcı
olanaklannı kullanmadaki başan
yanında, yapıtın sanat değeri
ûzennde durulur.
- Ödüle aday olan yapıttan 6
tanesi, yazann kendisi ya da izin
belgesi ile büiikte yayınevince Dil
Derneği'e gönderiîir (ya da elden
verilir.)
- Ödül, tek bir romana verilir,
bölüştürülemez.
- Ödül, Aksoy Ailesinin parasal
katkısı ile Dfl Derneği'nce 40
milyon lira olarak belirknmiştir.
Aynca yazara bir belge ve plaket
26 Eylül 1995'teki Dil
Bayramı'nda snulacakür.
- Seçıci kurul, Prof. Dr. Tahsin
Yücel. Konur Ertop, Emin
Özdemir, Şemsettin Ünlü, Ayb
Baraz'dan oluşmaktadır.
- Ödüle Dil Derneği Yönetim
Kurulu üyeleri ile seçici kurul
üveleri adav olamaz.
Balede Yeni Renkler-1 / Erdal Uğurlu'nun koreografisi 'Vesaire'
6
AtgözKildeiTiıi at!'.••RRANAEVCİM
Hemen hemen her sezon lstanbul
Devlet Balesi sanatçılan bir 'üç bale'
prvgramı hazırlarlar. Bu çeşıt yapımlar,
özellikle üç perdelik büyûk eserler gıbı
bûtçeyipek sarsmadığından ve zayıfre-
pertuvarla sezonu geçistirmekten hoş-
lanmayan bale sanatçılarına ve kore-
ograflara daha çok temsil verme şansı
yarattığmdan tercih konusudur. Aynca,
küçûk kadrolan, küçük sahneleri ve kü-
çük bütçeleriyle ideal bir turne malze-
mesi oluştururlar. Ne yazık ki, yetersiz
tanıtım yüzünden yalnızca 'üç bak'ola-
rak duyurulan bu çalışmalar, seyirciye
hep aynı balelerin yinelenmesiymış gibı
gelir. 1994 yılının ılk aylannda topluluk
repertuvarına katılan yeni 'üç bale',
böyle bir kargaşahgı önlemek ve göste-
rinin niteliği hakhnda daha çok ıpucu
vermek amaayla Balede Yeni Renkler
olarak adlandmlmış. Gerek henüz ko-
reograf kadrosununa ahnmamış genç
bale sanatçılanmn yaratnğı eserler ol-
ması bahmından gerekse esh klasikle-
rin yinelenmesi yerine yenüiğe ve ara-
yışa dönük çalışmalar olması bahmın-
dan Balede Yeni Renkkrbu çalışmala-
nı uygun ve ilgi çekici bir üst başlık.
Tiyatro'dan Baleye...
Bu gösterı kapsammda sergilenen
üç koreografıden birincisi Erdal
Uğurhı'ya ait. Sanat yaşamına Anka-
ra Devlet Opera ve Balesi'nde başla-
yan bu sanatçı, ilk koreografi dene-
mesinı bu topluluk tarafindan 1985
yılında bir Bursa turnesinde sergile-
nen 'Drvertismanlar'ın arasındakı 10
dakikahk süreyı değeriendırerek baş-
lamış. Algero'nun müziği ile dans
edilen bu eserın adı Yenilgi. Erdal
Uğurlu, daha sonra Günaha Son Çağ-
n fîlminden esinlenilerek gerçekleşti-
rilen Isasi (Isa ve asi sözcüklennden
türetilmiş) ile bu alandakı çalışmala-
nnı sürdürmüş. Bu ikıncı çalışmayı.
ilende daha da geliştirmeyı, özellikle
Maria Magdalena'ya yeni bakış açı-
lannı işlemeyı düşünüyor. Öğrencilik
yıllannda Ankara Devlet Konservatu-
van'nın tiyatro bölümünden bale bö-
lümüne geçmış olan bu genç koreog-
raf için tıyatro eserlenne koreografi
yapmak da ilginç bir fırsat oluştur-
muş. lstanbul Devlet Tiyatrosu'nun
sergılediği Macbeth ve The God/Fi-
nal'ın. Ferhan Şensoy ve Ortaoyuncu-
lar'ın sergilediği Köhne Btzans Ope-
rası adlı operetin ve lstanbul Devlet
Opera ve Balesi'nin Danimarka'yı fet-
hederek sansasyonlar yarattığı Turan-
dotoperasının koreografileri Erdal
Uğurlu'ya ait.
Puygu AykaJ'dan etküenmiş
1993 yılının son aylannda, Atatürk
Kültür Merkezı'nın bale salotıundaki
duyuru panosuna lstanbul Devlet Ba-
lesi sanatçılanndan koreografi çalış-
malan yapmak isteyenler ıçin bir çağ-
n asılmış. Erdal Uğurlu'nun Balede
•Yıllanmı verdiğim klasik balenin bana ilk işimde
yardım etmesini istedim. Bence bu neo-klasik
tarzda bir çalışma oldu. Ileride 'postmodern' ve
'underground' tarzı işler yapmak istiyorum.
•Koreografiler yaptıkça, kendi tarzımı daha iyi
bulacağıma inanıyorum. Bu işte klasik bale
kalıplannı bozarak çalışmak bana çok keyifli geldi.
Klasik balede dansçılar aslında son derece olağandışı
pozlarda, üstelik epey acı çekerek dans ederler. Bu
tuhaf görünümün nasıl olup da 'estetik' hale
dönüştüğünü sorgulamaya çalıştım.
Yeni Renkler kapsamındakı koreogra- ğişık insan kişiliklerinden yola çıka-
rak^aratılmış.
"Günlük yaşamımızda. öroeğin bir
taksi şoförüyle veya postacıyla iletişim
kurarken benimsediğinıiz kalıplaşmış
tavırlar vardır. Bence aynı durum,
sahnedeki konumumuzda da geçerli.
Belli ortamlarda. belli gözlükler kulla-
nıyoruz. Bunlan çıkardığımızda her
şey olağan dışı ve garip görünüyor.
Kuüandığımız gözlükler, kişiliğimizle
de ilgUi. 1930'lu yıllarda deniz kıyısın-
daki bir piknik, 19. vüzyıtöa bir aris-
tokrasi balosu Vesaire... Bu birbirin-
den zaman ve mekân olarak çok farklı
ortamlarda bile değişme>en ya da bir-
birine benzeyen insan kişiliği kalıplan
var. EUer üstünde taşuıan ve dokunul-
ması tabu haline gelmiş bir kadın ya
da bir şeyleri arayan, iyi niyetti bir ka-
dın ya da ortama hırçınca karşı çıkan,
dolayısıyla yenilmeyi bir yaşam biçimi
haline getirmiş başka bir kadın_ Zor-
lııklar içinde yaşamış, dikkadi ve sağ-
lam basnıayı öğrenmiş bir kadın_ Bu
değişik kişiliklerin arasındakı davra-
fisi Vesaire, işte bu çağrıya yönelik
çalışmalardan biri. Birbuçuk ay kadar
düşünme ve tasarlama aşamasından
geçtikten sonra Vfesaire'nin yaratılma-
sı 20 günlük prova süresinde tamam-
lanmış. Bu eserın bir tiyatro veya
operadan bağımsız olarak Erdal
Uğurlu'nun lstanbul'da gerçekleştir-
diği ilk koreografi olması bakımından
önemlı bir yen var. Erdal Uğurlu, ilk
baş rolünü Ankara Devlet Balesi'nde
Duygu AykaTın tnsancık adlı koreog-
rafısınde dans ettiğinı ve onun kişıli-
ğınden çok etkilendiğini anlatı-
yor: "Duygu Aykal, birtakım kalıplan
kıramadığımı, bunun yaşamıma da-
yansıdığını söylemişti. Aslında çok da
haklı değildi. çünkü ben düşünüyor ve
sorguluyordum." Her şeye rağmen.
Duygu Âykal'ın şu sözlennı hıç unut-
mamış: "Atgözlüklerini at!" Yıllar
sonra gerçekleştırdıği Vesaire'de kul-
lanılan kara gözlükler, sevgılı Duygu
Aykal'm bu uyansına bir gönderme.
Aynı zamanda, insan ihşkileri ve de-
Erdal Uğuriu
nış farkianndan doğan çok gizJi çekiş-
meler. her şeje rağmen var olan karş»-
lıklı bağtılık ve sevgL. Bütün bu tiple-
meleri kullanırken asunda dansçı ar-
kadaşlanmın kendi yaradıuşiaruıdan
hareket ettinı. Zaten onlara çok söz
hakla tanıdım.
Odenek olmadan
dekor ve kostûm
Orneğin, bazı hareketleri kendi
bedenlerine nasıl yakıştırıyorlarsa
öyle yorumladılar. Aynı durum, er-
kek arkadaşların tip'lemelerinde de
geçerii. Biz erkek dansçılar, genel-
likle prova yapmaya kızlardan da-
ha az istekliyizdir. Bu yüzden hare-
ketleri pek hissetmeden, kalıplaş-
mış bir şekilde dans ederiz. Aklımız
çoğu zaman başka bir yerdedir. Er-
keklerin koreografisinde de çıkış
noktam bu oldu. Bir de bunun kar-
şıtı, daha özenli, daha duyarlı er-
kekler vardır. Hepsini kullanmaya
çalıştım. Kimseyi olduğundan fark-
lı davranmaya zorlamadığım için
Eğer siz de kara gözlüklerinizi çıkarmaya ve biraz şaşınp biraz gülmeye hazırsanız, İDB'nin 1995 programım koUayın.
provalar çok zevkü geçti."
Bu program kapsamında gerçekleş-
tirılen koreografiler, ıdarenın "Mas-
raf çıkmasın" talimatına uygun ola-
rak, dekor ve kostum odeneğı olmak-
sızın yaratılrruş. Bu doğrultuda, kos-
tüm tasanmı, taytlann ve gözlüklerin
masraflan Erdal Uğurlu'ya ait. Yal-
nızca kullanılan aristokrat ceketleri,
Osman Şengezer'den ızın alınarak es-
kı opera eserlerinden depoda kalanla-
nn değerlendırilmesıyle elde edilmiş.
Işık çahşmalarını da Metin Koç-
rürk'le bırlıkte, kullanılan sahnenin
kısıtlı olanaklan çerçevesınde gerçek-
leştırmişler.
Duygusal ve acımasız
gözlükler
Vesaire'de Vıvaldi'nın 'Dört Mev-
sim'inden bazı bölümler kullanılmış.
Bu eserden birbırlerine tamamen kar-
şıt olarak seçılmış çok yavaş ve çok
hızlı bölümler, başlangıçtakı rüzgâr
ve dalga efektleriyle ve fınaldekı yağ-
mur sesiyle son derece doğal bir bü-
tün oluşturuyor. Aynca, Ayfer Zeren
ve Serap Meriç'ın dans ettiğı bölüm-
de, hiç müzik kullanılmamış. Onun
yerine, sahnenin arka planında sırtüs-
tü yatan diğer dansçılar, ellenyle yere
vurarak, gıttıkçe yoğunlaşan bir ritım
veriyorlar. Vıvaldi'nın rahatça akan
müziğının devamında gelen bu bek-
lenmedik değişiklik, Vesaire'nın ba-
şından sonuna egemen olan 'bir ara-
daki karşıtlıklar' temasına yeni bir
boyut kazandınyor.
Sessizliği doldurarak yükselen bu
ritmın nabız atışlannı çağnştıran ger-
gınliği ile dansın ritmın içinden ge-
çen, yuvarlanan, kıvnlan yumuşaklı-
ğı... Bir çelişki, ancak bu kadar şıırsel
ve duyarlı anlatılabilır. Klasik bale
adımlannın hınzırca eğınlıp büküldü-
ğü, hatta aralara günlük yaşamdan ka-
ba saba hareketler serpıştınlerek hı-
civlı ığnelı bir anlatıma büründüğü bu
eserde, Erdal Uğurlu'nun hem duygu-
sal hem de acımasız gözlüklerinı nasıl
bir arada kullandığina şaşıyor insan.
Kendisinin koreograf Ashley Pa-
ge'den etkilendiğini iddia edenler,
belki de en çok bu alışılmadık bakış
açısındakı benzerlık yüzünden böyle
düşünüyorlar. Bir etkılenme söz ko-
nusu olsa bile, sanatçılann bırbirlerin-
den esinlenmesının bir tabu haline
getirilmesinin nedenini sorgulamak
gerekiyor. Uğurlu'nun, dansçılanyla
çok uyumlu bir iş çikardığı açık. Bu
durumda, ızJedığı filmlerden bırlıkte
çahştıği koreograflara kadar çeşıtlı et-
kıler altında kalmış olması, yaratıcıh-
gının doğal bir parçasını oluşturuyor.
Eserin kostümünde de ikı farklı dev-
nn birbirine aykın stilteri şaşırticı bir
rahatlıkla bir araya getirilmış. Kısaca
şu mesajı duyar gibi oluyorsunuz: Si-
ze daha kım bilir ne muziplikler ya-
panm; kızmak ısteseniz de gülümser,
kendi tepkinize kendinız şaşarsınız!
4
Kannaş]k
karakterleri
severim'Kültür Servisi- 34 yaşındaki,
Ermeni asıllı Kanadalı yönetmen
Atom Egoyaa son günlerde adından
çok sözettînyor. Egoyan, 1985'te çe-
virdiği ılk uzun metrajlı filminden
(Next of Kın) sonra festivallerde de
gösterime gıren beş film daha çekti.
Yönetmen, fılmlerinde özellikle ki-
şısel dünyasına sadık kaldı, insanla-
nn özel hayatlannı, ne\Totik karak-
terlerini, aıle içi ilişkilerıni mizahı
da gözardı etmeden, neredeyse bi-
lımsel bir yöntemle beyazperdeye
yansıttı. Egoyan'ın sineması zaman
zaman çok duygusal, zaman zaman
da çok akılcı özellikler taşıyor. Ego-
yan'ın striptiz yapılan bir gece kulü-
bünde gelişen olaylan anlattığı son
filmi "Exotica", geçen Cannes Film
Festivali'nde büyükilgi gördü ve
Uluslararası Eleştıri Ödülü kazandı.
Atom Egoyan ile Fransız Premiere
dergısınde Gerard Delorme ve Eric
Libiot'nun yaptığı söyieşiden bö-
lümler sunuyoruz:
- Gerçekten Esotka adh bir gece
kulübü var mı?
Hayır. Fılmde gördüklennız yal-
nızca dekordu. Benim egzotik ola-
rak adlandırdığım şey insanın gün-
lük yaşamında ön plana çıkmayan
özelliklerini kapsıyor. Bunu mekan-
la da sınırlı tutabilirsiniz. Filmin
gerçekleri çok dikkatlice kuruldu.
- Egzotik hayvanlar fikri nereden
çıkü?
Hayvanat bahçeleri her zaman il-
gimi çeknüştir. Bunu çok absürd bu-
lurum. Kafesler, akvaryumlar... Bu
hayvanlarla ilgılenırsenız onlar sıze
egzotik görünür. Eğer ilgi göster-
mezseniz hayvanat bahçelennin, bir
jungle'dan farkı kalmaz. Filmin ak-
varyumlarında da, kahramanlann
başma gelen bu. Herşey tesadüfe bı-
rakılmış. Dışarda neler olduğu bılin-
miyor.
- Bu filmde de kahramanlarınız
farklı ve sürekli aynı durumlarla
karşı karşıya kahyorlar. Bunlann ne-
deni de filmin sonunda anlaşıfayor.
Bence dramatik anlatım, her za-
man ıçinde gizlenmiş birşeyler ba-
nndırmalı. Kişileri tanımlamak için
iki yol var: Ilkinde, neden eylemlen
oluşturur. tkıncisınde eylemlen ne-
denden önce görürüz. Ben kesinlikle
ikincı yolu kullanınm. Karmaşık ka-
rakterleri severim. Onlann mutlaka
gizli kalmış köşeleri vardır. İşte, ka-
rakterlerdeki bu gizli kalmış köşele-
ri çıkanp yansıtmak benım çok ho-
şuma hoşuma gidiyor. Tehlike, bu
durumlann daha önceden sezilmesı.
Benim filmlerime alışık olanlar
açıklama beklemek zorunda olduk-
lannı bilirler. Bu da oyunun bir par-
çasıdır.
- Para ve seksle fazla UgOenmiyor
gibi görünüyorsunuz—
Araya mesafe koymak zorunda-
yım. Okul formasıyla danseden bir
kız imajı çok kendıne özgüdür. Bu
imajı kötüye kullanamazsınız, cinsel
olarak farklı şekillerde yorumlaya-
mazsınız. "The Adjuster" cinsel
olarak en çok kirletılen filmim oldu.
Çünkü karakterlerime karşı bire bir
sorumluluk hissetmiyordum. Onlar-
la cinsel bir ilişki kurabilırdim. Bu
filmde farklı bır durum sözkonusu.
Üzerinde okul formasıyla danseden
bir kız gördüğümde korktum. Bu
filmi çekmek istemedim. Cınsellik
konusuna çok hassas yaklaştım. Iki
kişınrn seviştıği sahne belkı de ken-
dimi gerçekten özgür hissettiğim tek
sahne. Ben her zaman çok ihtiyatlı
ve içe kapalı oldum. Seyircinin de
bu Lolita fantazisını paylaşmasını
istemedim. Filmin konusu da bu de-
ğildi zaten.
- Anlaşıunaz kahramanlan yücel-
tiyorsunuz...
Evet, buna bayılıyorum. Durumu
altüst etmek için halkın beklentile-
riyle oynamak en büyük zevkim. -
-Filmlerinizde "absürd" bir anla-
nm gözleniyor_
Cannes'da beni "Genç David
Lynch!" diye tanıttılar. Aman tan-
nm! Onun çalışmalannı çok beğeni-
rim, ondan çok etkilendim ama ara-
mızda çok büyük fark var.
- Kanada dışında da fihn çekecek
misiniz?
Evet. Ben zaten yerimde dura-
raam. Ancak Hollywood'dan söze-
dersiniz, durum değişir. Orada film
çekebileceğimden pek emin deği-
lim. Inanmadığım bir film çekmek
için Amerika'ya gidecek değilim.
Para beni ilgilendirmiyor. Çektiğim
filmler konusunda çok hassasım.
Filmlerimi hep istediğim gibi çek-
tim. Bu özgürlüğü kaybetmeme
neden olacak herhangi birşey yap-
mayacağım.
Tuba İnal'ın heykel sergisi yann Galeri Nev'de açılıyor
Çıkış noktası, yaşamla ilgili algılan
ZEYNEPRONA
Heykel, özellikle de büyük boyutlu
heykel; mermer olsun, tunç döküm
olsun. zor bir uğraş. Malzemeyi ara-
yıp bulmak, şanslıysan "atölye" de-
nen bir çalışma mekânına sahip ol-
mak. Malzemeyi dönüştürmek, gene
şanslıysan sergileyecek ortamı bula-
bilmek. Çoğu kez satamamak, satıla-
mayanı depolamak: Yaklaşık 1.5-2
ton ağırlığuıdaki yapıtı bır yerden bır
yere taşıtıp durmak.
Heykelcinin sanatı gerçekten zor-
dur. flerleyen teknolojinin, geliştiğı
varsayılan kültür ve sanat ortamının,
ona yüzyıllar boyunca pek katkısı ol-
mamıştır. Çünkü eskiden olduğu gibı.
o, örneğin bir mermeri yontmak için
gene kendi bedensel gücüne güven-
mek zorundadır. Üstelik artık ona, bu
büyük boyutlu yapıtları ısmarlayan
sanat koruyuculan ya da sanatsever-
ler de yoktur. Çoğu İcez "atölye" diye.
en akla gelmez mekânlarda, en ılkel
koşullarda kütleye can verır. Süreç
uzun, malıyet yüksektır. Biz izleyicı
olarak sanatçının elinde canlanmış bır
taş parçasına bakarken çoğu kez bun-
lan düşünmeyiz. Ama her yapıtın, ya-
ratıcısı için uzun ve zorlu bir serüveni
vardır. Belki de birçok genç sanatçıyı
heykele yönelmekten alıkoyan bu ne-
denlerdir.
Neden seramik değil de
heykel?
Tuba Inal (d.1960. lstanbul), genç
heykel sanatçıianmız arasında bu so-
runlan göğüslemeye çalışan bir hey-
kel tutkunu. Tutkunu diyorum, çünkü
Tuba'nın eğitımi seramik dalında.
1980-82 arasında lstanbul Devlet Tat-
biki Güzel Sanatlar Yüksek Oku-
lu'nda. Bugün geleneksel seramik
alanındaki en önemli ustalardan biri
olan Turgut Tuna'nın yanında öğren-
miş seramik yapmayı. Kendısıne,
"Neden seramik değü'de heykel?" di-
ye sorulduğunda. "Seramik bana iste-
diğim özgürlüğü tammıyordu. Sanat-
sal anlatım özgüıiüğüm teknik sorun-
larla sürekli denetim altına alınıyor,
kıs7tlanıyordum. En azından ben böy-
le hissertim. Fleykelin ham maddesiyle
çauşu-ken benim elimde olmayan tek-
nik sorunlar yoktu. Her şey bana bağ-
lıydı" diye yanıtlıyor. Tuba'nın sera-
niikten taşa geçişi doğal bir süreç iz-
lemış. Sanatçının 1983'te açtığı ilk
seramik sergisinde de ana teması fı-
gür. Bunlar yaklaşık 20-85 cm yük-
sekliğinde, anatomik özellikleri usta-
ca işlenmış, yumuşak hatlı, kapalı or-
ganik figürler. Aynı form anlayışını
pişmiş toprakla da deneyen sanatçı.
ilk taş (granit) heykelini, 1985 sonun-
•Tuba, Adapazan siyahı başta olmak üzere Yatağan
beyazı, Burdur pembesi ile Afyon ve kaplanpostu
mermerlerini işliyor. Mermer ya da tunç döküm büyük
boyutlu heykellerinin yanı sıra tunç ve gümüş kaplama
heykelcikler de üretiyor. Tek ya da çok figürden oluşan bu
küçük heykelleri, kimi yerde sanatçının daha hafifletilmiş
ince uzun mermer heykellerinin yalın ve zarif biçim
anlayışının bir uzantısı gibi.
da fotoğraf sanatçısı Ersin Alok'un
yüreklendirmesiyle yapmış. Tuba'nın
bu ilk heykelleri de küçük boyutlu.
Ama figür bir önceki kapanık organik
formlardan uzaklaşmış, keskin hatlı;
bir anlamda stilize edilmiş.
Bu, 10. kişisel sergisi
Tuba, heykel tekniklerini 1980- 87
arasında, çeşitli ustalann mermer, tor-
na ve döküm atölyelerinde öğrenmiş;
ilk heykel çalışmalannı da 1985-88
arasında, Güzel Sanatlar Akademi-
sı'nde Rudolf Belling'in öğrencısı
olan ve soyut çalışan Ismail Hakkı
Öcal'la yapmış. 1983'teki ilk sergi-
sinden sonra sanatçı, dokuz kişisel
sergi açmış. 30'un üzerinde karma
sergiye katılmış. Bu, 10. kişisel sergi-
si.
Tuba İnal'ın hareket noktası insan.
tnsanın yaşam içinde yaşadığı korku-
Iar, kaygılar, baskılar, sevinçler ve
acılar...Sanatçı bunlan aktarmaya ça-
lışıyor insan imgesiyle. Çıkış noktası,
yaşamla ilgili algılan. Ele aidığı duy-
gulan yoğun yaşıyor. Bu nedenle de
sonuç. çoğu kez ilk taslaklardan
uzaklaşabılıyor. Tuba bır anlamda -
uzun süren sürece karşın- anlık duy-
gulannı yansıtıyor. Bu süreç içinde
biçım, o duygulara göre önceden ta-
sarlanmadık boyutlara ulaşabiliyor.
Sanatçı için bir başka önemli nokta
da, aynntıdan çok biçim üzerinde yo-
ğunlaşmak; maJzemenın doğal yapısı-
nı koruyarak, izleyiciye "bitmemiş-
Bk" duygusunu yaşatmak.
Figür - smır ilişkileri
Bu bağlamda Tuba son derece eko-
nomik çalışıyor. Kütleyi, ancak aktar-
mak istedıgı duygulan aktaracak ka-
dar yontuyor, kütlenin asal biçimini
korumaya çalışıyor. Bu nedenle de ki-
mi kez insan imgesını, taş bloğun bir,
iki ya da dört yüzüne zemınden dışan
fırlayacakmışçasına derin yontarak
biçimi bozmamaya çalışıyor.
Tuba, Adapazan siyahı başta olmak
üzere Yatağan beyazı, Burdur pembe-
si ile Afyon ve kaplanpostu mermer-
lerini işliyor. Mermer ya da tunç dö-
küm büyük boyutlu heykellennin ya-
nı sıra tunç ve gümüş kaplama hey-
kelcikler de üretiyor. Tek ya da çok
figürden oluşan bu küçük heykelleri,
kimi yerde sanatçının daha hafifletil-
miş ince uzun mermer heykellerinin
yalın ve zarif biçim anlayışının bir
uzantısı gibi.
Tuba 1992- 93'te Vakko Sanat Ga-
lerisi'nde açtığı sergiye "Figürler ve
Sunrlar" adını vermış. Bu sergide yer
alan tunç ve gümüş kaplama heykel-
ciklerinde figürleri, "duygulan sim-
geleyen smırlar" olarak tanımladığı
öğelerle bütünleştirmış. Sanatçı, ls-
tanbul Galeri Nev'de 16 Aralık 1994-
3 Ocak 1995 tarihlen arasında izlene-
bilecek bu sergisinde gene figür - sı-
nır ilişkilerini ırdeliyor. Ama bu kez
tunç değil, mermerle. Yükseklikleri
yaklaşık 45-180 cm arasında değişen
bu figürlerden küçük boyutlu olanlar,
fıgürden yaklaşık 20 cm daha yüksek
sınırlayıcı öğelerle bütünleştirilebıl-
miş. Büyük boyutlular ise -sınırlayıcı
öğelerle 250 cm'ye yükseleceğı için-
sergi mekânını zorluyor. Bu nedenle
de sanatçı ıçin "asbnda yanm kal-
nnş" olarak sergileniyor. Tuba'nın bu
sergisınin bir özellıği de, ilk kez ger-
çekleştırdiği kabartma levhalan. Sa-
natçı bu yapıtlannda ımgeyi murcla-
yarak (yani mermeri yaralayarak)
oluşturduğu zemin üstüne kabartma
olarak vermış ve dokusal farklılığı
vurgulayabilmek ıçin imgeyi cilala-
mış.
Bizleri dokunmaya çağıran ve ken-
dine özgü yaşamlan olduğunu hısset-
tiren bu varlıklar. Tuba'nın ınsana ve
malzemeye olan duyarlılığı ile toz-
toprak içinde yaratılmış.
'Sinemada
:
Umıtulmayan Yüzlep'.
• Kültür Servisi -' Sinemamızda ;
Unutulmayan Yüzler' toplantılan ^
Tank Zafer Tunaya Kültür
Merkezi'nde sürüyor. Yann saat
18.00'de yönetmen ve sinema _
yazarlan Şener Şen üzerine
İconuşacak. Toplantıya Yavuz '
Turgul, Atilla Dorsay, Sevin
Okyay ve tbrahim Sadri katılacak.
Yann aynı zamanda 15.30 ve
19.00'da Nesli Çölgeçen'in
yönettiği, başrollerini Şener Şen
ve Erdal Özyağcılar'ın paylaştığı
"Züğürt Ağa" adlı film ,-,'
gösterilecek. ,,
Tapık Sipahi'nin
sergisi 81/2'de
• Kültür Servisi - Tank
Sipahi'nin yağlıboyu resim sergisi
Harbiye'deki Cafe 8 1/2'de
sürüyor. 6. kişisel sergisini açan
sanatçı. 1981 'den bu yana resim
yapıyor. Resimlerinde genellikle
canh renkler, figür, çiçekler ve
portrelere yer veren sanatçının
sergisi 19 aralığa dek
görülebilecek.
Ölümsüz bir Kavka
kuşu'
Kültür Senisi - İki ayda bir
yayımlanan kültür sanat dergisi
Hişt'in yeni sayısında 'Ölümsüz
bir Kavka kuşu' ve Ahmet Onlü
imzalı 'Prag'lı Hayalet' başlıklı
yazılarla Kafka bir kez daha
anıhyor. Dergide Mustafa Alagöz
imzalı 'Duyarsızlık/Kendiliğinden
Bir Yaşam' başlıklı yazıda
giderek derinleşen insan
duyarsızlıgından söz ediliyor.
Atilla Akar ise 'Bir iletişim aracı
olarak burçlar" yazısında
astrolojinin insandaki varoluş
arayışına bir bir cevap vermesi
nedeniyle sosyal bir^ayıhm gücü
olduğunu anlatıyor. Dergide,
Serpil D. Tunçer'in çevirisiyle
Joyce Garol Oates'in 'Iki Kapj'
adlı öyküsü ve Belma Ulutaş,
Ruben Dairo, Alp Tamer ve
Burçak Özüdil'in şiirleri de
okunabilir.
Hülya Düzenli Koç'un
sepgisi
• Kültür Servisi - Ressam Hülya
Düzenli Koç'un resimleri
bugünden başlayarak Kadın
Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi
Merkezi Vakfi'nda sergilenecek.
sanatçının son çalışmalannın da
yer alacağı sergi 9 ocak tarihine
dekaçıkkalacak.(534 95 50)
Kocaelii.nesim
yanışması sergisi ;
• Kültür Servisi - Kocaeli Devlet
Güzel Sanatlar Müzesi'nin
nüvesini oluşturmak amacıyla
düzenlenen 1. resim yanşması .
sonuçlandı. 79 sanatçının 94
eserle katıldığı yanşmada 1
Mahmut Bozkurt (Dionysos),
Hasan Kıran (Kireç Kuyusunda
Kaval Sesleri) ve Bahri Genç
(kendi portresi) üç eşit ödül .
almaya değer bulunurken Hakan
Pehlivan, Aysel Ula§ ve •' .Î
Muhammet Şengöz de •
mansiyonla ödüllendirildi. ödül •
alan ve sergilenmeye değer *
bulunan eserler Sabancı Kültür
Merkezi'nde sergileniyor. •
Münih'te Kanuni
Sultan Süleyman
Konfepansı
• MÜNİH(AA)-Kanuni Sultan '
Süleyman'ın 500. doğum yılı
dolayısıyla Münih'te bir
konferans düzenlendi. Türk- * ;
Alman Dostluk Derneği,
Yakındoğu Tarih ve Kültür ve
Türkoloji Enstitüsü, tslam Kültür
ve Sanarı Severler Derneği ile
Türkiye'nin Münih
Başkonsolosluğu'nun da
desteklediği konferansa
konuşmacı olarak katılan
Hamburg Üniversitesi profesörleri
Dr. Petra Kappert, Dr. Claus-Peter
Hease ile Münster Üniversitesi
profesörlerinden Dr. Jurg Meyer
Zur Kappelen, Sultan
Süleyman'ın devlet adamlığı ve
hükümdarlığı dışında üzerinde
fazla durulmamış olan sanat ve
şair yönlerini anlattıiar.
Arme'nin filmi
mahkemelik
• BONN (AA) - Alman yazar
Bernd Spaeth, Arnold
Schvvarzenegger'in hamile kalan
bir erkeği oynadığı 'Junior'
(Ufaklık) filminin yapımcılan
aleyhine davâ açacağıru açıkladı.
Bernt Spaeth, yayımladığı
açıklamada, Ufaklık filmindeki
birçok sahnenin. 'Stitches' isimli
kitabından aşınldığını ileri
sürerek Los Angeles'taki
avukatlanndan filmin yapımcılan
ve Universal Pictures aleyhine
dava açmalannı istediğini belirtti.
Spaeth, "Avukatlar halen filmin
Almanya'da ve ABD'de gösterime
girmesini önlemek için girişimde
bulunup bulunmamamız
gerektiğini araştınyorlar" dedi.
Arnold Schwarzenegger'in yanı
sıra Danny de Vito ve Emma
Thompson'ın oynadığı Junior
filmi, Schvvarzenegger'in
oynadığı karakterin hamile
kalması ile sonuçlanan çalışmalar
yürüten üç bilim adamını
l