Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 EYLÜL1993 PERŞEMBE
12 DIZIYAZI
Eğitim
Sisteminin
Aaklı
Durumu
Ppsf.Dp.Yafiya
KemalKıya
-3-
İmparatorluk dönerainden 23 Nisan
1920'de temelfcri atılan yeni devlete çok
sınırlı sayıdaki eğitim kurumu ve çeşitli
eğitim sorunu çözüm bekler bir şekilde
devredilmişti. Örneğin; 10 Mayıs 1920"-
de Türkiye'de 682'si kapalı olan 3495 il-
kokul, 37 ortaöğretim okulu ve 17 öğ-
retmen okulu bulunmaktaydı. Bu ku-
rumlarla. bu eğıtim düzeyi ile >eni dev-
let, sağlıklı olarak uzun süre ayakta tu-
tulamazdı.
Bu nedenle bağımsuhğıınızı elde
edinceye kadar devam edecek savaş
günlerinde de "tam bir titizlikle işlenip
çizilmiş bir milli eğitim programı yapma-
A tatürk, daha cumhuriyet kurulmadan önce, bu utanç kaynağına -bilgisizliğe-
savaş açarak yüzyıllardır iivnal edilmiş köylere bilginin götürüleceğini müjdelemişti.
Cumhuriyetten önce eğitim; öbürdünyayayönelik, ikili, kararsız, doğadan ve
toplumsal yapıdan kopuktu. Eski okul, yalnızca bir okuma okuluydu. Orada anlama
yoktu. Yeni okul bir anlama, aydınlığa çıkma olacaktı, işlevsel olacaktı.
3. Kızlanmızın eğitim durumlan ge-
liştirilecektir.
4. Tek okul düzeni kurulacaktır.
5. Üretici eğıtime ağırlık verilecektir.
6. Kız-erkek bir arada (karma) eğitim
göreceklerdir.
Reformlar... Reformlar...
Çok geçmeden; Atatürk'ün eğitim
görüşünü uygulamaya koymak için yo-
ğun çabalann başladığı bir döneme gj-
rilmiş; harf devriminin yapılması
(1928); okur-yazarlık oranının hızla
arttınlmasındâ etkilı olmuştur. 1930'lu
ve 1940'h yıllarda; Millet Mektepleri.
şehir ve kasabalarda açılan Halke\'leri
ile köylerde açılan Halkodalan. birer
yetişkinler eğitımi merkezi olarak faalı-
yete başlamışlar, meslekı-teknik okulla-
nn açılması, eğitmen kurslan ve köye
öğretmen göndermeye yönelık yoğun
çabalann başlaması (Köy Enstitüleri'-
nin kurulması) bu dönemde olmuştur.
Tek partili dönemde; yükseköğretim
alanında da önemli adımlar atılmış.
fştanbul'daki Darülfünun, îstanbul
Üniversitesi adını alarak, 1933 yılında
yeniden dûzenlenmiştir. îstanbul Üni-
yersitesi'ni desteklemek amacıyla,
İştanbul Teknik Üniversitesi ile Ankara
Üniversiiesi 1940'larda kuruldu.
Çağdaşhk biliııısellikle sağlanırya ve eldeki eğitim \e öğretim kuruluş-
İanmızı bugünden itibaren verimli bir
gayretle çalıştıracak preıtsipleri hazırla-
maya bakmalıyız." Bu yolda en büyük
destek halkımız olacaktı. Halka rağ-
men hiçbir konuda başanya ulaşmak.
sonuç almak mümkün değildi. Sonuç
alınacaktı. "... silahıyla otduğu gibi.
kafasıyla da savaşmak dummunda olan
miHetimizin birinckie gösterdiği gücû,
ikincisinde de göstereceğinden" onun
hiçbjr zaman şüphesı olmamiştı. Ve
oluşturulan yeni toplumda. kurulacak
yeni eğitim düzeninın de öncekine ben-
zemeyen ve yukanda belirtilen millilik,
laiklik, bilimsellik. genelük ve eşitlik. iş-
levsellik gibi yeni nitelikleri olacaktı.
Bu ilkeler; ulusal kültürün geliştiril-
mesi. 3 Mart 1924"te kabul edilen Tev-
hid-i Tedrisat Kanunu. bilimin rehber-
liği, eğitim kurumlannın kadın-erkek
her yaştan herkese açık tutulması ve eği-
tim ile yaşam arasındakı kopukluklann
gıderilmesi yoluyla vaşama geçinlebilir-
di. Atatürk, çeşitli konuşmalannda eği-
time ve bilime olan inancını sık sık dile
geıirmişti:
Köylere bilgi
"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir."
Çünkü: "... toplumlardaki hastalığı gör-
mek. OIHI iyileştinmek >e toplumu
çağımızm gereklerine göre ilerletip yetiş-
tirmek için... bilgi gerektir. Teknik ge-
rektir. Bilginin, tekniğin çalışma ve oluş-
ma cevresi okuldur. Bunun için okullan
açmak ve arttmnak gerektir." \
Atatürk. ülkemizı çağdaş uygarlık
düzeyinin üzerine çıkarmayı hedefle-
mişti. Çağdaşlaşma. çağdaş uygarlık
düzeyinin üzerine çıkma ise akvkıhğa,
denemeye, araştırmaya dayanan ve ile-
riye götüren düşünce biçiminden geçer.
Kısaca; çağdaşlaşma bıhmsel davranış-
lasağlanabüirdi.
Bu nedenle, yeni eğitim kurumlannın
kapısı bütün hdlkımıza fıilen açık ol-
malıydı. "... düşününüz ki, bir milletin.
bir toplumun yüzde onu, yüzde yirmisi
okuma-yazma bilir; yüzde 80'i bilmez
durumdadır. Bundan insan olanlar utan-
mahdır."
Atatürk. daha cumhuriyet kurulma-
dan önce. bu utanç kaynağına -bılgısız-
liğe- savaş açarak yüzyıllardır ıhmal
edilmiş köylere bilginin götürüleceğini
müjdelemişti. Gerçekten de; o, 1 Mart
1922'de TBMM'nin yeni dönemini açış
konuşmasında bu yaraya parmak
basmıştı.
"Ülkenin sahibi ve sos\ al kuruluşlann
teroel öğesi olan köylülerirniz eğitimin-
den yoksun bırakılmışlardır."
"... izlediğimiz politikada, eğitim
programının temeli; cahilliği yok etmek.
kövliUerimize okuma-yazma öğretmek,
ona vatanını. milletini. dinini. dünyasını
tanıtacak kadar coğrafî, tarihi. dini ve
ahlakla ilgili bilgiler vermek ve dört işle-
mi öğretmek olacaktır."
Bunu sağlamak için eğitim olanaklan
bölgeler arasmda dengeli olarak dağıtı-
lmalıydı. Cumhunyet hükümetlerinin
bu konuya önemle eğılmelen kaçı-
nıltnazdı.
2 Ağustos 1941 Maarif Vekili Hasan Ali Yücel (sol başta) Arifiye Kö> Enstitüsü'nde bir
öğrencinin resim çalışmasını izliyor.Köy Enstitüleri karanlığa karşı aydınlanmanın.çağ-
daşlaşmanın bir refleksi olarak bilgiyi köylere kadar götürmek, Atatürk'ün eğitim görii-
şünün pratikteki bir yansımasıydı.
ye gidiyor demekn'r." (27.
10.1922)
"Kesin olarak bilmeli-
yiz ki iki ayn parça halin-
de yaşayan milletler
zayıfrir. hastadır. Çoeuk-
larımı/a \e gençlerimize
uygulayacağımız öğreti-
min sırn ne olursa olsun,
onları:
1. Millerine
2. Türkiye devletine
3. TBMMye
düşman olanlaıia sava-
şabilecek bilgiler ve araç-
larla silahlandıracağız."
(27.10.1922)
Laiklik, bilimsellik,
işlevsellik...
Böylece. önceki paraŞ"
raflarda özetlendiği gibi.
laiklik. bilimsellik. genel-
lik, eşitlik (halka dönük-
lük) ve ışlevsellik (eko-
nomik. sosyal ve siyası
hayata dönüklük) Âta-
türkçü eğitim düzeninin
başlıca özellıkleri olarak
ortaya çıkıyor.
Heyeti Ibniye'nin getirdiği
ilkeler ve sonraki
gelişmeler
26 Arahk 1925-8 Ocak
mayt, mjllet ve ülkeyi sevmeyi. bağunsız
yaşamayı öğretir, bağunsızlik tehlikeye
düştüğü zaman onu kurtarmak için tutul-
ması gereken en doğru yolu belleten
okuldur." (27.10.1922)
"... en önemli ve verimli ödevierimiz,
öğretim ve eğitim işleridir. Bu işlerde ne
yapıp yapıp başanva ulaşmamız gerekir.
Bir ulusun gercek kurtuluşu ancak bu
yoldadır. Bu zaferin sağlanması için he-
pimizin tek can. tek düşünce olarak belir-
U bir program üzerinde çalışmamtz gere-
kir. Bence bu programdan istenen ve bek-
lenen iki şey vardır
1. Toplum hayatımızuı gereksinmele-
rine uygun diişmesi.
2. Çağımızın getirdiği ve gerektirdiği
gerçeklere uygun diişmesi." (27.10.1927)
"Bilgisizlik giderilmedikçe yerimizde
sayacağız. Yerinde duran bir şey ise geri-
1926 dönemindeki çahşmalannda Ma-
arif Teşkflati Hakkında Layiha'yı hazi-
rlayan Lçüncü Heveti tlmiye, Atatürk'-
ün dırektıfleri doğrultusunda. okulun
toplum içindeki yenne ağırlık veren il-
keler gelıştirmişür.
1. Okul ile hayat arasındaki *Çin Sed-
di' kaldınlacaktır.
2. Ders konulan çevreden alı-
nacaktır.
Oluşturulan yeni toplumda, kurulacak yeni eğitim düzeninin de öncekine
benzemeyen veyukanda belirtilen millilik, laiklik, bilimsellik, genellik ve eşitlik,
işlevsellik gibi yeni nitelikleri olacaktı. A tatürk, ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyinin
üzerine çıkarmayı hedeflemişti. Çağdaşlaşma, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine
çıkma ise akılcılığa, denemeye, araştırmaya dayanan ve ileriye götüren düşünce biçi-
minden geçer. Kısaca; çağdaşlaşma bilimsel davranışla sağlanabilirdi.
... Milli Eğitim Bakanı
olurdum!
Böylece, Atatürk'ün eğitim kurum-
lannın yaygınlaştınlmasına ve
halkımızın eğitilmesine diğer tüm konu-
lardan daha fazla ağırlık verdiği göriilü-
yor. "Cumhurbaşkam olmasaydım, Mil-
li Eğitim Bakanı olurdum" sözü onun bu
konudaki içtenliğinın kanıtıdır.
Cumhuriyetten önce eğitim; öbür
dünyaya yönelik, ikili, kararsız. doğa-
dan ve toplumsal yapıdan kopuktu.
Eski okul. yalnızca bir okuma okuluy-
du. Orada anlama yoktu. Yeni okul bir
anlama, aydınlığa çıkma olacaktı, işlev-
sel olacaktı.
"Okul, genç kafalara insanlığı say-
Fatih-Çarşamba'da yaklaşık 500 öğrencinin bulunduğu yatılı bir Kuran kursu. Milli Eğitim Bakanlığı'nın denetimi
dışında on binlerce Kuran kursunun, imam-hatip okulu kurma ve yaşatma derneklerinin, özel dersanelerin açılması
ve eğitim kurumlannın ideolojik savaş alanına dönüşmesi, filiz beyinlerde çağdaşlığı, aydınlanmanın üzerinde esen
bir fılizkıran etkisi gerçeldeştiriyor.
İkinci Dünya Savaşf ndan sonra baş-
layan çok partili dönemle birlikte görü-
len, sonraki gelişmeler de şöylece özet-
lenebilir:
Köy Enstitüleri'nın kapanması,
imam-hatıp okullannın. yabana dille
eğitim yapan kolejlerin. çok gayeli
okullann açılması. bölge ve deneme
okullan hareketi. üniversıte. akademı
ve yüksek okullann üç büyük kent
dışına taşması ise çok partili siyasal dö-
neme geçtikten sonra, 1950'li yıllarda
olmuştur.
Ülkemizde; 27 Mayıs 1960devrimin-
den sonra başlayan planlı dönemde eği-
tim sistemini yeniden düzenleme çalı-
şmalan. yeni bir anayasa haarlama ça-
lışmalan ve Devlet Planlama Teşkilatı'-
nın kurulması haarlıklanyla birlikte
başlamışür. İlköğretım ve Eğitım Ka-
nunu'nun kabulü (1961), ilkokul prog-
ramında yapılacak değışiklikle ilgili ko-
misyon çalışmalannın başlaması
(1961), Özel Öğretim Kurumlan Kanu-
nu'nun kabulü (1965), Kredi ve Yurtlar
Kurumu Genel Müdürlüğü'nün kurul-
ması, öğreımen ve eğitim yöneticileri-
nin tayin, terfi ve yer değiştirmelerine;
ders kitaplanna. çeşitli düzeydekı okul-
lara ilişkin yönetmeliklerin kabulü bu
dönemde gerçekleştinlmiştir.
12 Mart 1971 muhtırasından sonra.
eğitim reformu konusu bir kez daha
gündeme geldi. Bu nedenle: hemen ha-
rekete gecen hükümet. eğium reformu
kanunu tasansını haarlatmak için Milli
Eğitim Reformu Strateji ve Koordınas-
yon Kbrrfisyonu'nu kurmuştur. Bu ko-
misyon; hazırladığı raporu, 1971 Hazi-
ranı'nda hükümete sunmuştur. Bu ra-
porda yapılan önerilerin ürünü, 14 Ha-
ziran 1973'te kabul edilen ve bugün eğj-
tim sistemimize yön veren 1739 sayılı
Milli Eğitim Temel Kanunu olmuştur.
Kuran kurslan, imam-hatip
okullan
Mektupla öğretim. Yay-Kur, Önli-
sans okullan. iki yıllık eğitim enstitüleri
gibi yeni kurumlann sisteme gınnesiyle
öğretmen okullannın kapatılması. oıia-
okullann ve liselerin köylere kadar
yaygınlaşması. Milli Eğitim Bakanlığı"-
nın denetimi dışında on binlerce Kuran
kursunun, imam-hatip okulu kurma ve
yaşatma derneklerinin. özel dersanele-
rin açılması ve eğitim kurumlannın ide-
olojik savaş alanına dönüşmesi gibi
olumlu ve olumsuz gelişmeler de çok
partili dönemle. 1970'lerin koalisyon
yönetimleriyle anımsanacaktır
12 Eylül 1980 harekâtından sonra ise;
MGK yükseköğretime bütünlük ka-
zandırmak. bölüm sistemini yaygı-
nlaşıırmak. öğretim elemanlannın yük-
seköğretim kurumlan arasmda dengeli
dağılımını sağlamak gibi amaçlarla 6
Kasım 198l'de 2547 sayılı Yüksek Öğ-
retim Kanunu'nu kabul ederek ülke-
mızdeki üniversite, akademı ve yükse-
kokul gibi önceki dönemlerde birbirin-
den kopuk bulunan yükseköğretim ku-
rurnlannı Yüksek Öğretim Kurulu
(YÖK) çatısı altında brdeştırmiştir. 20
Temmuz 1982 tarih ve 41 sayılı kanun
hükmündeki karamame ile de ülkemiz-
deki yüksek öğretim kurumlan 27 üni-
versıteye bağlı takülteler, yüksekokul-
lar ve enstitüler şeklinde yeniden örgut-
lenmiştir. Öğretmenlerin bir kesimini
farklı ideolojik ve siyasal kamplara böl-
mekte etkili olan ve 12 Eylül
harekâtından sonra kapatılmış bulunan
TÖB-DER ve Ülkü-Bir adlı öğretmen
derneklerinin yerini alan birleştirici ve
öğretmenler arasında dayanışmayı pe-
kiştirici öğretmen evleri, öğretmen lo-
kalleri, öğretmenler günü. öğretmenlik
ödeneği ve Yüksek Öğretim Kurulu
(YÖK). 6 Kasım 1983 seçimlenne ka-
dar yönetimde kalan Ulusu hükümeti-
nin faalıyet hanesine yazılacaktır.
YARIN: Eğitim
sistemimizde bugün
ÇALIŞANLARIN SORULARl/SORUNLARI YILMAZ ŞÎPAL
Emekli aylığını bağlayacak kurum
MayB 196Tde SSK'ya bağlı bir işyerinde Hk kez çalışma-
ya başladım. Ancak, bu işyeri SSK'ya işe giriş bildirgesi ve
bana da sigorta kartını vermesine rağmen hiç prim ya-
tırmamtş. Bildiğim kadarıyla da iflas etmiş. Ben de yargıya
başvurdum.
1973 vılında özel emekli sandığı olan bir bankada çalış-
maya başladım. Bu bankada 5 yıl çalıştıktan sonra ayrıldım
ve Emekli Sandığı'na bağlı olarak, 5 yıl 4 ay da kesenek Öde-
dim. 1983 \ ılında \ ine özel emekli sandığı oîan bir başka ban-
kada görev aldım. Buradaki çalışmam da ha/iran 1989"a ka-
dar sürdü.
Kasım 1991 ile Mart 1992 tarihleri arasında çalışmadım.
Bu nedenle de prim ödemesi de y apılmadı. Mart 1992'den bu
yana yeni bir işyerinde çalışmaktavım. Bugüne kadar tüm
primlerim tavandan yatırılmıştır. Sorularım:
1) Mayıs 1983-Haziran 1989 tarihleri arasında çalıştiğım
bankanın özel emekli sandığından emekli olmak istemekte-
yim. Son 7 yılda en fazla çalışılan sürenin hesaplanması açtsı-
ndan uygulanan bir kural \ar mıdır?
Sigortahlık başlangıcun Mayıs 1%7 kabul edilirse, ban-
kanın özel emekli sandığından emekli olabilmek için en geç
hangi tarihte başvumda bulunmalıyım?
2) Prim ödemelerim en yüksek ücreften yapıldı. Ancak,
Kasım 1991-Mart 1992 arasında çalışmadığım için primi de
ödenmeyen süre, emekli maaşıma ne ölçüde etki yapacaktır.
YANIT: 2829 sayılı Sosyal Guvenlik Kurumlanna Tabı Olarak
Gecen Hizmetlenn Birleştırilmesi Hakkında Yasa'nın uygulamayö-
netmelığine göre, "aylığı bağlayacak kurum" şöyle saptanmaktadır:
"Kanunun 8. maddesi uyarınca aylığı bağlayıp ödeyecek kurumun
tayininde, sigortalılann emeklilik tarihinden geriye doğru prbn veya
kesenek ödenerek geçen son yedi yıllık fiili hizmet (360\7 = 2520 gün)
süresi esas alınır.
Aylığın bağlanıp ödenmesi bu süre içindefiilihizmet süresi fazla olan
kurumca. hizmetlerin eşit olması halinde eşit hizmet sürelerinden so-
nuncusunun tabi olduğu kurumca ve kendi mevzuatına göre yapılır."
Sosyal Sıgortalar Kurumunun 16.6.1983 tanh. 3141 sayılı genel-
gesinde konu şöyle açıklanmaktadır:
"a) Birleştirilen hizmet sürelerinden fazla olanının tespitinde takvün
yılı hesabı yapılmay acak, ilgilinin işten aynldığı tarihten geriye doğru
(360x7 = 2520 giin) prim veya kesenek ödenen süre içinde en fazla hiz-
metin geçtiği kurumca ve kendi mevzuatına göre aylık hakkı doğuyor-
sa aylık bağlanacaktır. Son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde ikiden
fazla kurumla ilgileralmiş olması halinde de aylığı bağlayacak kurum
aynı yöntemle tayin edilecektir."
Son yedi yıllık fiili hizmet iki ayn kurumda geçmişse, 1.261 gün
(2520/2+ 1 = 1261 gün) kesenek ya da prim ödenen kurum, aylığı
bağiayacaktır.
Son yedi yıllık fiili hizmet üç ayn kurumda geçmişse, bu kez aylığı.
841 gün (2520 3 + 1 = 841 gün) prim ya da kesenek ödenilen kurum
bağiayacaktır.
Sigorta başlangıcı Mayıs 1967 olarak kabul edildiğinde, 25 yılın
dolduğu Mayıs 1993. yaşlılık aylığı almaya hak kazandığınız larihtir.
2) 1993 yılında özel kesimden, 1 Ocak 1988 ile 31 Arahk 1992
arasında geçen 5 takvim yılının sigorta primine esas tavan kazanç
olan 24 milyon 68 bın 160 liranın primini ödeyenler. tavan gösterge
6.650'den yaşlılık aylığı almaktadır. Bu 5 takvim yılının Kasım-
Aralık 1991 ile Ocak-Şubat 1992 arasında 4 ayin primini ödemeyıp
geri kalan 54 ayın primini tavandan ödeyenler, son 5 yıl kazancı 21
mtlyon 473 bin 772 liranın göstergesi olan 5.950 göstergeden yaşlılık
aylığı alıriar.
ANKARA NOTLABI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Çocukluğumun Ölumû...
Taşlamacı M. EşrePi Dil Bayramı'nda gördüm. "Anka-
ra Notları"n\ da M. Eşref, şu dizelerle taşlamış:
"Ozanlar, bir olalım tek dize vermeyelimlŞiiri nesir
yapan Ekmekçi dostumuzaJTıkış tıkış etmeye öyle bir
alışmış ki/Yann ölürsek saman doldurur postumuza."
M. Eşref, yanıma geldi:
- Üzüldün mü yazdığım dizelere? dedi.
- Hayır, üzülmedim! yanıtını verdim, zaman zaman iğ-
neyi kendimize batırmayı bilmeliyiz.
•
Pazartesi gününden beri çocukluk anılarıma gittim.
Onlarla yaşıyor gibiyim. Annemi, babamı, kardeşlerimi
yaşıyorum. Ben belki daha doğmadan, ağabeyimin öy-
küleri var, çok dinlediğim. Konya'nın Hadim ilçesinde
ekmekçilik yapan babam bir gün, vergisini ödememek
için kaçırılan, yakalanıp satılan bir deveyi satın almış.
Deveyi köye getirmişler. Babam:
- Deveyi Halit güder! demiş. Halit ağabeyim, her sa-
bah deveyi alıp ormana götürür, ancak nasıl başa çıka-
cak? Deve bu. Deveyi ormanın içinde çöktürür, dizlerini
bağlar, akşam da çözüp eve getirir. Hiç ot yememiş olan
deve, açlıktan ahırda batma dediğimiz yemlikleri nere-
deyse yıkacak gibi olur, kimse zaptedemez. Babam:
- Bu deve aç! deyince, anam ağamı savunur:
- Çocuk bu, gavur malının ayaklannı bağlamadı ya!
Niye aç olsun?diye karşı çıkarmış...
Deveyi sonra ne yaptılar, bilmiyorum. 12 Eylül önce-
sinde, bu olayı Cumhuriyet'te yazmıştım. Ağabeyim,
Yüksek Hakimler Kurulu'nda bölüm başkanı, yüksek
yargıç. Kurulun başkanı da Mazhar Budak Bir sabah
ağabeyim, kurula geldiğinde Başkan Budak:
. - Geeel bakalım deve çobanı! der, deveyi çöktürür, aç
bırakırsın ha!
Ağabeyim çok şaşırır, Mazhar Bey, çocukluğunda ge-
çen bu olayı nereden bilebilir? Sonra usuna gelir:
- Mustafa'nm yazısında mı okudun? diye sorar.
Ağabeyimle aramızda 12yaş var. amabirbirimizeçok
benzeriz. Bir gün eşiyle operaya mı, konsere mi ne git-
tiklerinde, oraya İsmet Paşa da gelir. Çıkışta, Paşa'yı
selamlamak için kalabalık bekleşmektedir. Ağabeyim
de bekler. Paşa, önunden geçerken, ağabeyime takılır:
- Gene neler düşünüyorsun, neler yazacaksın? diye
sorar. Ağabeyim kıpkırmızı geçer, yanındakilere:
- Paşa, beni Mustafa'ya benzetti! der. iyi gene, kulağı-
na yapışmamış. Paşa, bızim az mı kulağımıza yapışırdı?
Hacettepe'de "yoğunbakım'da yatıyordu. Pazar ak-
şamı, onu son kez gördük; Eylem, Özlem'le birlikte.
- Ben kardeşin Mustafa, abi tanıdın mı?
Gözlerini yarım açtı, güç soluk alıyordu:
- Elimi tut! demeye çalışıyordu:
- Bak, biz geldik, Eylem 7e Özlem de geldi!
- Allah razı olsun, Allah bağışlasın!
Gözyaşlarımızı güç tutuyorduk. Pazartesi günü öğle-
yin öldü.
Tanrı'ya inanmış, tam bir Müslümandı. Ama, hiçbir
zaman bağnaz olmadı. Namazını gösterişsiz, sessizce
kılardı. Hacca gitmedi. Ne namaz kılıp kılmadığımıza,
oruçtutuptutmadığımızakarışırdı.Bayramlardaeşimle,
bayramlaşmaya giderdik. Bir bayram. Şeker Bayramı
mı, Kurban Bayramı mı neydi, unutmuşum. Sofrada,
masanın üzerinde, bir viski şişesi duruyordu, açılma-
mış;
- Abi, bu viski ne oluyor? diye sordum.
Meğer^arkadaşlarına;
- Bayramda kârdeşnrTg'eteÇek, onu ağırlamak istiyo-
rum, ne yapayım? diye sormuş. Arkadaşları;
- Kardeşinin eğilimi ne? demişler.
- Ha, kardeşim solcudur, yanıtını vermiş.
- O zaman, demişler, sen viski al, solcular viski içer!
Hatırı için bayram sofrasında, bir kadeh içtim artık!
Bayramlarda da el öpmezdim. öyle alışmıştım. Arka-
daşlarına;
- Solcular el öpmez! derdi, bizim birader de öpmez!
Ama, ona saygımı bir gün yitirmedim. Böyle dürüst
yargıç da görmedim. Kardeşim, ağabeyim diye söyle-
miyorum. Arkadaşları onu çok iyi tanıyorlar. Yargıtay
başkanlarından İmran öktem'in o olaylı cenaze törenini
kardeşim de yaşamıştı. İsmet Paşa da oradaydı. Ök-
tem'in cenazesinde gericiler olay çıkarmış, cenaze
namazı olupbittiye getirilmişti. Ağabeyim;
- Cenaze namazı kılınmadı! diyordu, ben oradaydım
kılınmadı!
Şimdi çoktan öldü, Diyanet'te Din işleri Yüksek Kurulu
Başkanı Hamdi Kasaboğlu vardı, Atatürkçü, gerçek bir
aydındı. Beni çok severdi. Hacca gidenlerin kurbanlarını
Türkiye'de kesmeleri gerektiğini söyler;
- Bizim ülkemizde açlar varken, Suudi Arabistan'da
kurban kesilmesi doğru değildir! derdi. Bizler de Hamdi
Kasaboğlu'nu tutar, desteklerdik. Ağabeyim. bir gün Di-
yanet İşleri'ne gitmiş, Din işleri Yüksek Kurulu Başkanı
Kasaboğlu'ylatanışmış. Kasaboğlu;
- Siz, demiş Mustafa Ekmekçi'nin nesisiniz?
- Ağabeyiyim efendim!
- Aaa, demiş Kasaboğlu, beni öve öve bitirememiş.
Ağabeyim de şaşkınlıktan ne diyeceğini bilememiş. Ba-
na;
- Yahu, Diyanet'te seni ne kadar çok seviyorlar! dedi.
- Severler! dedim. Ağabeyimin gözünde büyümüş-
tüm.
O ölünce, sanki çocukluğum öldü!
BULMACA
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA:
1/ Afrika kokarcası da
denilen bir kürk hayvanı.
2/ Sürdürme, devam et-
tirme... Kent. 3/ Yersiz
söz ya da davranış... Pulu
yapıştınlmadan gönderi-
len mektup için alıcının
cezalı olarak ödediği pos-
ta ücreti. 4/ "O" göster- 6
rne sıfatımn eski biçimi...
Bir işi yaptırabilme gü-
cü... Bağışlama. 5/ Bir
çeşit kısa ney. 6/ Tohum-
lanndan elde edilen yağ
yapay kauçuk yapımında kullanı-
lan bir bitki... Bom sesi. 7/ Mik-
roskop camı... Plastik su şişelerine
verilen ad. 8/ Sanayi... Okyanusya
halklannın erkeklik ve bereket
tannsı. 9/ Divan edebiyatmda ger-
çek ya da mecaz anlamıyla içki ve
içki âleminin övülerek anlaüldığı
manzumelere verilen ad.
YUK ARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Üçlü ya da dörüü gruplar halin-
de birbirinin içine geçebilecek bi-
çimde yapılmış sehpa takımı... Hafıf sis. 2/ Padişah ve şehzade-
lerin, saraya alınan karavaşlar arasından seçuklen kadın... Eski
Mısır'da güneş tannsı. 3/ Sergen... Padişahın muhafızlığını ya-
pan asker sırufı. 4/ İşaret... Zonguldak"ın bir ilçesi. 5/ XX. yüz-
yılda ortaya çıkan ve şiirde sözcüklerin anlamlanndan çok, ses
değerlerine ya da harflerin dizilişlerine önem veren edebiyat
akımı. 6/ Sinagrite benzer bir balık... Uzaklık işareti. 7/ "Bütün
güzel kadınlar zannettiler ki / — üstüne yazdığım her şiir * Ken-
dileri için yazılmıştır" (Orhan Veli)... Metal saplama. 8/ Fotoğ-
raf duyarlığını belinmekte kullanılan sayısal değer... Erkek
keçi. 9/ Duvar yazısı.