20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 EYLÜL1993 PERŞEMBE 12 DIZIYAZI Eğitim Sisteminin Aaklı Durumu Ppsf.Dp.Yafiya KemalKıya -3- İmparatorluk dönerainden 23 Nisan 1920'de temelfcri atılan yeni devlete çok sınırlı sayıdaki eğitim kurumu ve çeşitli eğitim sorunu çözüm bekler bir şekilde devredilmişti. Örneğin; 10 Mayıs 1920"- de Türkiye'de 682'si kapalı olan 3495 il- kokul, 37 ortaöğretim okulu ve 17 öğ- retmen okulu bulunmaktaydı. Bu ku- rumlarla. bu eğıtim düzeyi ile >eni dev- let, sağlıklı olarak uzun süre ayakta tu- tulamazdı. Bu nedenle bağımsuhğıınızı elde edinceye kadar devam edecek savaş günlerinde de "tam bir titizlikle işlenip çizilmiş bir milli eğitim programı yapma- A tatürk, daha cumhuriyet kurulmadan önce, bu utanç kaynağına -bilgisizliğe- savaş açarak yüzyıllardır iivnal edilmiş köylere bilginin götürüleceğini müjdelemişti. Cumhuriyetten önce eğitim; öbürdünyayayönelik, ikili, kararsız, doğadan ve toplumsal yapıdan kopuktu. Eski okul, yalnızca bir okuma okuluydu. Orada anlama yoktu. Yeni okul bir anlama, aydınlığa çıkma olacaktı, işlevsel olacaktı. 3. Kızlanmızın eğitim durumlan ge- liştirilecektir. 4. Tek okul düzeni kurulacaktır. 5. Üretici eğıtime ağırlık verilecektir. 6. Kız-erkek bir arada (karma) eğitim göreceklerdir. Reformlar... Reformlar... Çok geçmeden; Atatürk'ün eğitim görüşünü uygulamaya koymak için yo- ğun çabalann başladığı bir döneme gj- rilmiş; harf devriminin yapılması (1928); okur-yazarlık oranının hızla arttınlmasındâ etkilı olmuştur. 1930'lu ve 1940'h yıllarda; Millet Mektepleri. şehir ve kasabalarda açılan Halke\'leri ile köylerde açılan Halkodalan. birer yetişkinler eğitımi merkezi olarak faalı- yete başlamışlar, meslekı-teknik okulla- nn açılması, eğitmen kurslan ve köye öğretmen göndermeye yönelık yoğun çabalann başlaması (Köy Enstitüleri'- nin kurulması) bu dönemde olmuştur. Tek partili dönemde; yükseköğretim alanında da önemli adımlar atılmış. fştanbul'daki Darülfünun, îstanbul Üniversitesi adını alarak, 1933 yılında yeniden dûzenlenmiştir. îstanbul Üni- yersitesi'ni desteklemek amacıyla, İştanbul Teknik Üniversitesi ile Ankara Üniversiiesi 1940'larda kuruldu. Çağdaşhk biliııısellikle sağlanırya ve eldeki eğitim \e öğretim kuruluş- İanmızı bugünden itibaren verimli bir gayretle çalıştıracak preıtsipleri hazırla- maya bakmalıyız." Bu yolda en büyük destek halkımız olacaktı. Halka rağ- men hiçbir konuda başanya ulaşmak. sonuç almak mümkün değildi. Sonuç alınacaktı. "... silahıyla otduğu gibi. kafasıyla da savaşmak dummunda olan miHetimizin birinckie gösterdiği gücû, ikincisinde de göstereceğinden" onun hiçbjr zaman şüphesı olmamiştı. Ve oluşturulan yeni toplumda. kurulacak yeni eğitim düzeninın de öncekine ben- zemeyen ve yukanda belirtilen millilik, laiklik, bilimsellik. genelük ve eşitlik. iş- levsellik gibi yeni nitelikleri olacaktı. Bu ilkeler; ulusal kültürün geliştiril- mesi. 3 Mart 1924"te kabul edilen Tev- hid-i Tedrisat Kanunu. bilimin rehber- liği, eğitim kurumlannın kadın-erkek her yaştan herkese açık tutulması ve eği- tim ile yaşam arasındakı kopukluklann gıderilmesi yoluyla vaşama geçinlebilir- di. Atatürk, çeşitli konuşmalannda eği- time ve bilime olan inancını sık sık dile geıirmişti: Köylere bilgi "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir." Çünkü: "... toplumlardaki hastalığı gör- mek. OIHI iyileştinmek >e toplumu çağımızm gereklerine göre ilerletip yetiş- tirmek için... bilgi gerektir. Teknik ge- rektir. Bilginin, tekniğin çalışma ve oluş- ma cevresi okuldur. Bunun için okullan açmak ve arttmnak gerektir." \ Atatürk. ülkemizı çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmayı hedefle- mişti. Çağdaşlaşma. çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma ise akvkıhğa, denemeye, araştırmaya dayanan ve ile- riye götüren düşünce biçiminden geçer. Kısaca; çağdaşlaşma bıhmsel davranış- lasağlanabüirdi. Bu nedenle, yeni eğitim kurumlannın kapısı bütün hdlkımıza fıilen açık ol- malıydı. "... düşününüz ki, bir milletin. bir toplumun yüzde onu, yüzde yirmisi okuma-yazma bilir; yüzde 80'i bilmez durumdadır. Bundan insan olanlar utan- mahdır." Atatürk. daha cumhuriyet kurulma- dan önce. bu utanç kaynağına -bılgısız- liğe- savaş açarak yüzyıllardır ıhmal edilmiş köylere bilginin götürüleceğini müjdelemişti. Gerçekten de; o, 1 Mart 1922'de TBMM'nin yeni dönemini açış konuşmasında bu yaraya parmak basmıştı. "Ülkenin sahibi ve sos\ al kuruluşlann teroel öğesi olan köylülerirniz eğitimin- den yoksun bırakılmışlardır." "... izlediğimiz politikada, eğitim programının temeli; cahilliği yok etmek. kövliUerimize okuma-yazma öğretmek, ona vatanını. milletini. dinini. dünyasını tanıtacak kadar coğrafî, tarihi. dini ve ahlakla ilgili bilgiler vermek ve dört işle- mi öğretmek olacaktır." Bunu sağlamak için eğitim olanaklan bölgeler arasmda dengeli olarak dağıtı- lmalıydı. Cumhunyet hükümetlerinin bu konuya önemle eğılmelen kaçı- nıltnazdı. 2 Ağustos 1941 Maarif Vekili Hasan Ali Yücel (sol başta) Arifiye Kö> Enstitüsü'nde bir öğrencinin resim çalışmasını izliyor.Köy Enstitüleri karanlığa karşı aydınlanmanın.çağ- daşlaşmanın bir refleksi olarak bilgiyi köylere kadar götürmek, Atatürk'ün eğitim görii- şünün pratikteki bir yansımasıydı. ye gidiyor demekn'r." (27. 10.1922) "Kesin olarak bilmeli- yiz ki iki ayn parça halin- de yaşayan milletler zayıfrir. hastadır. Çoeuk- larımı/a \e gençlerimize uygulayacağımız öğreti- min sırn ne olursa olsun, onları: 1. Millerine 2. Türkiye devletine 3. TBMMye düşman olanlaıia sava- şabilecek bilgiler ve araç- larla silahlandıracağız." (27.10.1922) Laiklik, bilimsellik, işlevsellik... Böylece. önceki paraŞ" raflarda özetlendiği gibi. laiklik. bilimsellik. genel- lik, eşitlik (halka dönük- lük) ve ışlevsellik (eko- nomik. sosyal ve siyası hayata dönüklük) Âta- türkçü eğitim düzeninin başlıca özellıkleri olarak ortaya çıkıyor. Heyeti Ibniye'nin getirdiği ilkeler ve sonraki gelişmeler 26 Arahk 1925-8 Ocak mayt, mjllet ve ülkeyi sevmeyi. bağunsız yaşamayı öğretir, bağunsızlik tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için tutul- ması gereken en doğru yolu belleten okuldur." (27.10.1922) "... en önemli ve verimli ödevierimiz, öğretim ve eğitim işleridir. Bu işlerde ne yapıp yapıp başanva ulaşmamız gerekir. Bir ulusun gercek kurtuluşu ancak bu yoldadır. Bu zaferin sağlanması için he- pimizin tek can. tek düşünce olarak belir- U bir program üzerinde çalışmamtz gere- kir. Bence bu programdan istenen ve bek- lenen iki şey vardır 1. Toplum hayatımızuı gereksinmele- rine uygun diişmesi. 2. Çağımızın getirdiği ve gerektirdiği gerçeklere uygun diişmesi." (27.10.1927) "Bilgisizlik giderilmedikçe yerimizde sayacağız. Yerinde duran bir şey ise geri- 1926 dönemindeki çahşmalannda Ma- arif Teşkflati Hakkında Layiha'yı hazi- rlayan Lçüncü Heveti tlmiye, Atatürk'- ün dırektıfleri doğrultusunda. okulun toplum içindeki yenne ağırlık veren il- keler gelıştirmişür. 1. Okul ile hayat arasındaki *Çin Sed- di' kaldınlacaktır. 2. Ders konulan çevreden alı- nacaktır. Oluşturulan yeni toplumda, kurulacak yeni eğitim düzeninin de öncekine benzemeyen veyukanda belirtilen millilik, laiklik, bilimsellik, genellik ve eşitlik, işlevsellik gibi yeni nitelikleri olacaktı. A tatürk, ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmayı hedeflemişti. Çağdaşlaşma, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma ise akılcılığa, denemeye, araştırmaya dayanan ve ileriye götüren düşünce biçi- minden geçer. Kısaca; çağdaşlaşma bilimsel davranışla sağlanabilirdi. ... Milli Eğitim Bakanı olurdum! Böylece, Atatürk'ün eğitim kurum- lannın yaygınlaştınlmasına ve halkımızın eğitilmesine diğer tüm konu- lardan daha fazla ağırlık verdiği göriilü- yor. "Cumhurbaşkam olmasaydım, Mil- li Eğitim Bakanı olurdum" sözü onun bu konudaki içtenliğinın kanıtıdır. Cumhuriyetten önce eğitim; öbür dünyaya yönelik, ikili, kararsız. doğa- dan ve toplumsal yapıdan kopuktu. Eski okul. yalnızca bir okuma okuluy- du. Orada anlama yoktu. Yeni okul bir anlama, aydınlığa çıkma olacaktı, işlev- sel olacaktı. "Okul, genç kafalara insanlığı say- Fatih-Çarşamba'da yaklaşık 500 öğrencinin bulunduğu yatılı bir Kuran kursu. Milli Eğitim Bakanlığı'nın denetimi dışında on binlerce Kuran kursunun, imam-hatip okulu kurma ve yaşatma derneklerinin, özel dersanelerin açılması ve eğitim kurumlannın ideolojik savaş alanına dönüşmesi, filiz beyinlerde çağdaşlığı, aydınlanmanın üzerinde esen bir fılizkıran etkisi gerçeldeştiriyor. İkinci Dünya Savaşf ndan sonra baş- layan çok partili dönemle birlikte görü- len, sonraki gelişmeler de şöylece özet- lenebilir: Köy Enstitüleri'nın kapanması, imam-hatıp okullannın. yabana dille eğitim yapan kolejlerin. çok gayeli okullann açılması. bölge ve deneme okullan hareketi. üniversıte. akademı ve yüksek okullann üç büyük kent dışına taşması ise çok partili siyasal dö- neme geçtikten sonra, 1950'li yıllarda olmuştur. Ülkemizde; 27 Mayıs 1960devrimin- den sonra başlayan planlı dönemde eği- tim sistemini yeniden düzenleme çalı- şmalan. yeni bir anayasa haarlama ça- lışmalan ve Devlet Planlama Teşkilatı'- nın kurulması haarlıklanyla birlikte başlamışür. İlköğretım ve Eğitım Ka- nunu'nun kabulü (1961), ilkokul prog- ramında yapılacak değışiklikle ilgili ko- misyon çalışmalannın başlaması (1961), Özel Öğretim Kurumlan Kanu- nu'nun kabulü (1965), Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü'nün kurul- ması, öğreımen ve eğitim yöneticileri- nin tayin, terfi ve yer değiştirmelerine; ders kitaplanna. çeşitli düzeydekı okul- lara ilişkin yönetmeliklerin kabulü bu dönemde gerçekleştinlmiştir. 12 Mart 1971 muhtırasından sonra. eğitim reformu konusu bir kez daha gündeme geldi. Bu nedenle: hemen ha- rekete gecen hükümet. eğium reformu kanunu tasansını haarlatmak için Milli Eğitim Reformu Strateji ve Koordınas- yon Kbrrfisyonu'nu kurmuştur. Bu ko- misyon; hazırladığı raporu, 1971 Hazi- ranı'nda hükümete sunmuştur. Bu ra- porda yapılan önerilerin ürünü, 14 Ha- ziran 1973'te kabul edilen ve bugün eğj- tim sistemimize yön veren 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu olmuştur. Kuran kurslan, imam-hatip okullan Mektupla öğretim. Yay-Kur, Önli- sans okullan. iki yıllık eğitim enstitüleri gibi yeni kurumlann sisteme gınnesiyle öğretmen okullannın kapatılması. oıia- okullann ve liselerin köylere kadar yaygınlaşması. Milli Eğitim Bakanlığı"- nın denetimi dışında on binlerce Kuran kursunun, imam-hatip okulu kurma ve yaşatma derneklerinin. özel dersanele- rin açılması ve eğitim kurumlannın ide- olojik savaş alanına dönüşmesi gibi olumlu ve olumsuz gelişmeler de çok partili dönemle. 1970'lerin koalisyon yönetimleriyle anımsanacaktır 12 Eylül 1980 harekâtından sonra ise; MGK yükseköğretime bütünlük ka- zandırmak. bölüm sistemini yaygı- nlaşıırmak. öğretim elemanlannın yük- seköğretim kurumlan arasmda dengeli dağılımını sağlamak gibi amaçlarla 6 Kasım 198l'de 2547 sayılı Yüksek Öğ- retim Kanunu'nu kabul ederek ülke- mızdeki üniversite, akademı ve yükse- kokul gibi önceki dönemlerde birbirin- den kopuk bulunan yükseköğretim ku- rurnlannı Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) çatısı altında brdeştırmiştir. 20 Temmuz 1982 tarih ve 41 sayılı kanun hükmündeki karamame ile de ülkemiz- deki yüksek öğretim kurumlan 27 üni- versıteye bağlı takülteler, yüksekokul- lar ve enstitüler şeklinde yeniden örgut- lenmiştir. Öğretmenlerin bir kesimini farklı ideolojik ve siyasal kamplara böl- mekte etkili olan ve 12 Eylül harekâtından sonra kapatılmış bulunan TÖB-DER ve Ülkü-Bir adlı öğretmen derneklerinin yerini alan birleştirici ve öğretmenler arasında dayanışmayı pe- kiştirici öğretmen evleri, öğretmen lo- kalleri, öğretmenler günü. öğretmenlik ödeneği ve Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK). 6 Kasım 1983 seçimlenne ka- dar yönetimde kalan Ulusu hükümeti- nin faalıyet hanesine yazılacaktır. YARIN: Eğitim sistemimizde bugün ÇALIŞANLARIN SORULARl/SORUNLARI YILMAZ ŞÎPAL Emekli aylığını bağlayacak kurum MayB 196Tde SSK'ya bağlı bir işyerinde Hk kez çalışma- ya başladım. Ancak, bu işyeri SSK'ya işe giriş bildirgesi ve bana da sigorta kartını vermesine rağmen hiç prim ya- tırmamtş. Bildiğim kadarıyla da iflas etmiş. Ben de yargıya başvurdum. 1973 vılında özel emekli sandığı olan bir bankada çalış- maya başladım. Bu bankada 5 yıl çalıştıktan sonra ayrıldım ve Emekli Sandığı'na bağlı olarak, 5 yıl 4 ay da kesenek Öde- dim. 1983 \ ılında \ ine özel emekli sandığı oîan bir başka ban- kada görev aldım. Buradaki çalışmam da ha/iran 1989"a ka- dar sürdü. Kasım 1991 ile Mart 1992 tarihleri arasında çalışmadım. Bu nedenle de prim ödemesi de y apılmadı. Mart 1992'den bu yana yeni bir işyerinde çalışmaktavım. Bugüne kadar tüm primlerim tavandan yatırılmıştır. Sorularım: 1) Mayıs 1983-Haziran 1989 tarihleri arasında çalıştiğım bankanın özel emekli sandığından emekli olmak istemekte- yim. Son 7 yılda en fazla çalışılan sürenin hesaplanması açtsı- ndan uygulanan bir kural \ar mıdır? Sigortahlık başlangıcun Mayıs 1%7 kabul edilirse, ban- kanın özel emekli sandığından emekli olabilmek için en geç hangi tarihte başvumda bulunmalıyım? 2) Prim ödemelerim en yüksek ücreften yapıldı. Ancak, Kasım 1991-Mart 1992 arasında çalışmadığım için primi de ödenmeyen süre, emekli maaşıma ne ölçüde etki yapacaktır. YANIT: 2829 sayılı Sosyal Guvenlik Kurumlanna Tabı Olarak Gecen Hizmetlenn Birleştırilmesi Hakkında Yasa'nın uygulamayö- netmelığine göre, "aylığı bağlayacak kurum" şöyle saptanmaktadır: "Kanunun 8. maddesi uyarınca aylığı bağlayıp ödeyecek kurumun tayininde, sigortalılann emeklilik tarihinden geriye doğru prbn veya kesenek ödenerek geçen son yedi yıllık fiili hizmet (360\7 = 2520 gün) süresi esas alınır. Aylığın bağlanıp ödenmesi bu süre içindefiilihizmet süresi fazla olan kurumca. hizmetlerin eşit olması halinde eşit hizmet sürelerinden so- nuncusunun tabi olduğu kurumca ve kendi mevzuatına göre yapılır." Sosyal Sıgortalar Kurumunun 16.6.1983 tanh. 3141 sayılı genel- gesinde konu şöyle açıklanmaktadır: "a) Birleştirilen hizmet sürelerinden fazla olanının tespitinde takvün yılı hesabı yapılmay acak, ilgilinin işten aynldığı tarihten geriye doğru (360x7 = 2520 giin) prim veya kesenek ödenen süre içinde en fazla hiz- metin geçtiği kurumca ve kendi mevzuatına göre aylık hakkı doğuyor- sa aylık bağlanacaktır. Son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde ikiden fazla kurumla ilgileralmiş olması halinde de aylığı bağlayacak kurum aynı yöntemle tayin edilecektir." Son yedi yıllık fiili hizmet iki ayn kurumda geçmişse, 1.261 gün (2520/2+ 1 = 1261 gün) kesenek ya da prim ödenen kurum, aylığı bağiayacaktır. Son yedi yıllık fiili hizmet üç ayn kurumda geçmişse, bu kez aylığı. 841 gün (2520 3 + 1 = 841 gün) prim ya da kesenek ödenilen kurum bağiayacaktır. Sigorta başlangıcı Mayıs 1967 olarak kabul edildiğinde, 25 yılın dolduğu Mayıs 1993. yaşlılık aylığı almaya hak kazandığınız larihtir. 2) 1993 yılında özel kesimden, 1 Ocak 1988 ile 31 Arahk 1992 arasında geçen 5 takvim yılının sigorta primine esas tavan kazanç olan 24 milyon 68 bın 160 liranın primini ödeyenler. tavan gösterge 6.650'den yaşlılık aylığı almaktadır. Bu 5 takvim yılının Kasım- Aralık 1991 ile Ocak-Şubat 1992 arasında 4 ayin primini ödemeyıp geri kalan 54 ayın primini tavandan ödeyenler, son 5 yıl kazancı 21 mtlyon 473 bin 772 liranın göstergesi olan 5.950 göstergeden yaşlılık aylığı alıriar. ANKARA NOTLABI MUSTAFA EKMEKÇİ Çocukluğumun Ölumû... Taşlamacı M. EşrePi Dil Bayramı'nda gördüm. "Anka- ra Notları"n\ da M. Eşref, şu dizelerle taşlamış: "Ozanlar, bir olalım tek dize vermeyelimlŞiiri nesir yapan Ekmekçi dostumuzaJTıkış tıkış etmeye öyle bir alışmış ki/Yann ölürsek saman doldurur postumuza." M. Eşref, yanıma geldi: - Üzüldün mü yazdığım dizelere? dedi. - Hayır, üzülmedim! yanıtını verdim, zaman zaman iğ- neyi kendimize batırmayı bilmeliyiz. • Pazartesi gününden beri çocukluk anılarıma gittim. Onlarla yaşıyor gibiyim. Annemi, babamı, kardeşlerimi yaşıyorum. Ben belki daha doğmadan, ağabeyimin öy- küleri var, çok dinlediğim. Konya'nın Hadim ilçesinde ekmekçilik yapan babam bir gün, vergisini ödememek için kaçırılan, yakalanıp satılan bir deveyi satın almış. Deveyi köye getirmişler. Babam: - Deveyi Halit güder! demiş. Halit ağabeyim, her sa- bah deveyi alıp ormana götürür, ancak nasıl başa çıka- cak? Deve bu. Deveyi ormanın içinde çöktürür, dizlerini bağlar, akşam da çözüp eve getirir. Hiç ot yememiş olan deve, açlıktan ahırda batma dediğimiz yemlikleri nere- deyse yıkacak gibi olur, kimse zaptedemez. Babam: - Bu deve aç! deyince, anam ağamı savunur: - Çocuk bu, gavur malının ayaklannı bağlamadı ya! Niye aç olsun?diye karşı çıkarmış... Deveyi sonra ne yaptılar, bilmiyorum. 12 Eylül önce- sinde, bu olayı Cumhuriyet'te yazmıştım. Ağabeyim, Yüksek Hakimler Kurulu'nda bölüm başkanı, yüksek yargıç. Kurulun başkanı da Mazhar Budak Bir sabah ağabeyim, kurula geldiğinde Başkan Budak: . - Geeel bakalım deve çobanı! der, deveyi çöktürür, aç bırakırsın ha! Ağabeyim çok şaşırır, Mazhar Bey, çocukluğunda ge- çen bu olayı nereden bilebilir? Sonra usuna gelir: - Mustafa'nm yazısında mı okudun? diye sorar. Ağabeyimle aramızda 12yaş var. amabirbirimizeçok benzeriz. Bir gün eşiyle operaya mı, konsere mi ne git- tiklerinde, oraya İsmet Paşa da gelir. Çıkışta, Paşa'yı selamlamak için kalabalık bekleşmektedir. Ağabeyim de bekler. Paşa, önunden geçerken, ağabeyime takılır: - Gene neler düşünüyorsun, neler yazacaksın? diye sorar. Ağabeyim kıpkırmızı geçer, yanındakilere: - Paşa, beni Mustafa'ya benzetti! der. iyi gene, kulağı- na yapışmamış. Paşa, bızim az mı kulağımıza yapışırdı? Hacettepe'de "yoğunbakım'da yatıyordu. Pazar ak- şamı, onu son kez gördük; Eylem, Özlem'le birlikte. - Ben kardeşin Mustafa, abi tanıdın mı? Gözlerini yarım açtı, güç soluk alıyordu: - Elimi tut! demeye çalışıyordu: - Bak, biz geldik, Eylem 7e Özlem de geldi! - Allah razı olsun, Allah bağışlasın! Gözyaşlarımızı güç tutuyorduk. Pazartesi günü öğle- yin öldü. Tanrı'ya inanmış, tam bir Müslümandı. Ama, hiçbir zaman bağnaz olmadı. Namazını gösterişsiz, sessizce kılardı. Hacca gitmedi. Ne namaz kılıp kılmadığımıza, oruçtutuptutmadığımızakarışırdı.Bayramlardaeşimle, bayramlaşmaya giderdik. Bir bayram. Şeker Bayramı mı, Kurban Bayramı mı neydi, unutmuşum. Sofrada, masanın üzerinde, bir viski şişesi duruyordu, açılma- mış; - Abi, bu viski ne oluyor? diye sordum. Meğer^arkadaşlarına; - Bayramda kârdeşnrTg'eteÇek, onu ağırlamak istiyo- rum, ne yapayım? diye sormuş. Arkadaşları; - Kardeşinin eğilimi ne? demişler. - Ha, kardeşim solcudur, yanıtını vermiş. - O zaman, demişler, sen viski al, solcular viski içer! Hatırı için bayram sofrasında, bir kadeh içtim artık! Bayramlarda da el öpmezdim. öyle alışmıştım. Arka- daşlarına; - Solcular el öpmez! derdi, bizim birader de öpmez! Ama, ona saygımı bir gün yitirmedim. Böyle dürüst yargıç da görmedim. Kardeşim, ağabeyim diye söyle- miyorum. Arkadaşları onu çok iyi tanıyorlar. Yargıtay başkanlarından İmran öktem'in o olaylı cenaze törenini kardeşim de yaşamıştı. İsmet Paşa da oradaydı. Ök- tem'in cenazesinde gericiler olay çıkarmış, cenaze namazı olupbittiye getirilmişti. Ağabeyim; - Cenaze namazı kılınmadı! diyordu, ben oradaydım kılınmadı! Şimdi çoktan öldü, Diyanet'te Din işleri Yüksek Kurulu Başkanı Hamdi Kasaboğlu vardı, Atatürkçü, gerçek bir aydındı. Beni çok severdi. Hacca gidenlerin kurbanlarını Türkiye'de kesmeleri gerektiğini söyler; - Bizim ülkemizde açlar varken, Suudi Arabistan'da kurban kesilmesi doğru değildir! derdi. Bizler de Hamdi Kasaboğlu'nu tutar, desteklerdik. Ağabeyim. bir gün Di- yanet İşleri'ne gitmiş, Din işleri Yüksek Kurulu Başkanı Kasaboğlu'ylatanışmış. Kasaboğlu; - Siz, demiş Mustafa Ekmekçi'nin nesisiniz? - Ağabeyiyim efendim! - Aaa, demiş Kasaboğlu, beni öve öve bitirememiş. Ağabeyim de şaşkınlıktan ne diyeceğini bilememiş. Ba- na; - Yahu, Diyanet'te seni ne kadar çok seviyorlar! dedi. - Severler! dedim. Ağabeyimin gözünde büyümüş- tüm. O ölünce, sanki çocukluğum öldü! BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/ Afrika kokarcası da denilen bir kürk hayvanı. 2/ Sürdürme, devam et- tirme... Kent. 3/ Yersiz söz ya da davranış... Pulu yapıştınlmadan gönderi- len mektup için alıcının cezalı olarak ödediği pos- ta ücreti. 4/ "O" göster- 6 rne sıfatımn eski biçimi... Bir işi yaptırabilme gü- cü... Bağışlama. 5/ Bir çeşit kısa ney. 6/ Tohum- lanndan elde edilen yağ yapay kauçuk yapımında kullanı- lan bir bitki... Bom sesi. 7/ Mik- roskop camı... Plastik su şişelerine verilen ad. 8/ Sanayi... Okyanusya halklannın erkeklik ve bereket tannsı. 9/ Divan edebiyatmda ger- çek ya da mecaz anlamıyla içki ve içki âleminin övülerek anlaüldığı manzumelere verilen ad. YUK ARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Üçlü ya da dörüü gruplar halin- de birbirinin içine geçebilecek bi- çimde yapılmış sehpa takımı... Hafıf sis. 2/ Padişah ve şehzade- lerin, saraya alınan karavaşlar arasından seçuklen kadın... Eski Mısır'da güneş tannsı. 3/ Sergen... Padişahın muhafızlığını ya- pan asker sırufı. 4/ İşaret... Zonguldak"ın bir ilçesi. 5/ XX. yüz- yılda ortaya çıkan ve şiirde sözcüklerin anlamlanndan çok, ses değerlerine ya da harflerin dizilişlerine önem veren edebiyat akımı. 6/ Sinagrite benzer bir balık... Uzaklık işareti. 7/ "Bütün güzel kadınlar zannettiler ki / — üstüne yazdığım her şiir * Ken- dileri için yazılmıştır" (Orhan Veli)... Metal saplama. 8/ Fotoğ- raf duyarlığını belinmekte kullanılan sayısal değer... Erkek keçi. 9/ Duvar yazısı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle