Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 TEMMUZ1993 CUMARTESİ CUMHURİYET2 SAYFA
i
KULTUR
21.ULUSLARARASI ISTANBUL FESTIVALI'NIN ARDINDAN:
Ingiltere'de Dans ve Kraliyet BalesiJAK DELEON ^
Fransız balerin Madeleine Gırimard.
1784 ydında Londra'yı ziyaret ettiğin-
de şu sözleri söylemişti: "Bu şehirde
bir an bile yalnız kalmadım. Ingilizler
bana yoğun ılgı gösteriyor. Her yerde
övgüyle karşılanıyorum." Balesever
bir toplum olan İngiliz ulusu, yaklaşık
100 yıl sonra Adeüne Genee ve Aıûıa
Pavtova'ya kucak açıyordu. "Modern
Dancing and Dancers" (1912) başlıklı
bir kitap yazan Crawford Flitch, Adeli-
ne Genee ıçin "İngiliz balesi ona çok
şey borçludur" diye yazar. Danimarka
doğumlu Gene, 1897 yılında İngilte-
re'ye gelmiş ve 19 yaşmda Londra
İmparatorluk Tiyatrosu"nda "prima
baüerina" olarak sahneye çıkmışü.
Birçok dans tarihçisine göre, Adeline
Genee İngiliz balesine "saygınlık" ge-
tirmişti. Genee'den sonra Imparator-
luk Tiyatrosu'nda Lydia Kyasht ve
Phyilis Bedells "pnma ballerina" ola-
rak sahneye çıkmış, 20. yüzyılın baş-
lannda İngiltere'de klasik bale yetkin-
leşmeye başlamıştı.
1920 yılında "Association of Opera-
tic Dancing of Great Britain" (Büyük
Britanya Opera Danslan Birliğı) ku-
rulmuştu. 1930'da da "British Ballet
Organisation" (İngiliz Bale Kurumu)
oluşturulmuştu; bu kurumun adı 1936
yılında '"Royal Academy of Dancing"
(Kraliyet Dans Akadenusı) olarak de-
ğiştirilmişti. Bu arada Marie Rambert
kendi kurduğu okulda çalışmalanru
sûrdürûyor, Ninettede Valoisda "Aca-
demy of Choreographic Art" (Ko-
reografik Sanat Akadernisi) adını ver-
diğı kuruluşuyla gösteriler düzenliyor-
du. Yine 1930 yılında kurulan Camar-
go Topluluğu. üç yıl boyunca Giselk,
Kuğu Gölü, Coppelia, Job, Pomona ve
Rio Gramlo balelerini sahneliyor,
İngiltere'de kalıa bir klasik bale ekolü
için zemını hazırlıyordu. Marie Ram-
bert'ın bale topluluğu ilk gösterisini
1934 yılında sunuyor ve İngiliz balesi
Avrupa'nın göndemine geliyordu.
Yüzyıhmızın en önemli İcoreograf-
lanndan olan Frederick Asfaton, Ram-
bert Balesi ıçin (önceleri bu topluluk
Bale Kulübü olarak biliniyordu) bır-
çok yapıt yaratmıştır. Bunlann ara-
sında Capriol Suite, A Florentine Pic-
ture, La Peri, Facade, The Lady of
Shalott, Foyer de Danse, Les Masques
sayılabdir. 1956 yılında Ashton Krali-
yet Balesi'nin başkoreograflığına geti-
rüdi ve 1930 yıhna değin bu görevini
sûrdürdü. Yine 1956 yıbnda, İngiliz ve
dünya balelerinin "Prima Ballerina
Assoluta"sj Margpt Fonteyn "Dame"
unvanmı aidı. 196i yılında da Rudolf
Nureyev'le birlikte Kraliyet Balesi'nde
sahneye çıkmaya başladı.
Kraliyet Balesi'nin ardındaki yoğun
tarihi özürnseyebilmek (ve yapımlan-
nın nitelikseİ tadına varabilmek)
için şartü bu uzun "girizgah". Viviana
Durante'yi "Ballet ImperiaTde izler-
ken, Rambert-Ashton öğretisinin te-
Koregrafisini Kenneth MacIVIiUan'ın vaptığı 'Gloria'da 'çağdaş/modern' tarihe uzanan dört dörtiük bir yapım sunuluyor. 'Gloria'da Stuart Cassidy.
l^^^m m m
a,.^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ | görkemli dekor ve
^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ B kostüm aracılığıyla bir
^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H 'dönem balesi'
^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ | gerçekleştiriyor
^ ^ ^ ^ ^ ^ H 'Mayerling'de.
^ ^ ^ ^ H (Yanda)
^ ^ ^ ^ | ^ H Koreografisini
^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ | George Balanchine'in
^ ^ ^ ^ ^ H yaptığı 'Ballet
^ ^ ^ ^ ^ ^ H Imperial 'den bir sahne.
1
mel taşı olan lirisizmi "canh" olarak
algılayabilmek, "A Month in the Co-
untry" başhklı yapımı kökenlerinin
Noverra-Hilvarding-AngioUni üçlüsü-
nün yarausı olan "ballet d'action"da
yattığını görebilmek, bu topluluğun
hiç de sıradan bir "iyi" (hatta "çok
iyi") bale ünitesi olmadığını, klasik
bale geleneğinı "hakkıyla" yaşatüğını
anlayabilmek için gereklidır bale tari-
hi. "Gloria" için ayn bir parantez aç-
mak doğru olur. Kirov (kı her daim 1
numaradır), Bolşoy ve Kraliyet Bale-
si'ni klasik balenin üç mihenk taşı ola-
rak tanırken, son kertede nitelikli bir
modern dans yapımıyla yüzleşmek
önce şaşırtıyor, sonra sevindıriyor izle-
viciyi. "Gloria" (modern dans olmak-
tan öte) kimijıoktada dans tiyatrosu-
na, arada (devinimler anatomi masası-
na yatınhp incelendiğinde) çağdaş ba-
leye sağlam göndermeler yapıyor. Kı-
sası,"klasik" perdeyi kapatıp bu kez
"çağdaş/modern" tarihe uzanan "dört
dörtiük" bir yapım sunuyor Kraliyet
Balesi.
"Mayerling" balesini günümüze de-
ğin sahnelenen dramatık aşk baleleriy-
le aynı kefeye koymak mümkün değil.
"Romeo ve Juliette", "Ferhat ile Şi-
nn", "Leyla ile Mecnun" balelennde
ana tema "aşk"ür, "Mayerling"deyse
tanh. Son derece zor. aynı .oranda
çarpıcı bir bale "Mayerling": tadına
varmak için tarih bılmek gerekıyor ke-
sinlikle. Bu gerceğin ayırdmda olan
Kraliyet Balesi, görkemli dekor/kos-
tüm tasanmı aracılığıyla bir "dönem
balesi" gerçekleştiriyor. Devrim Avus-
turyası gözler önüne serilirken. Arşi-
dük Rudolf un fırtınalı kişiliğınden
(bu kez koreografı araalığıyİa) ruhbi-
limsel göndermeler yapılıyor: Rudolf-
un trajedisi Maria'ya olan aşkında de-
ğıl, acılarla yoğrulmuş (hem ınanılmaz
oranda güçlü hem de aynı oranda za-
vallı) kişıliğinde yatmaktadır. Ölüm
Rudolf için ("Romeo ve Julıette"bale-
sinde olduğu benzeri) umarsz aşkın
getirdiği sonuç değil, özbenliğindeki
binbir fırtınayı dindirecek tek çözüm-
dür. Ve böylece bu balenin "trajik
kahramanT'nın (çoğu seyircinin dü-
şündüğü gjbi) Maria değil, Rudolf ol-
duğu ortaya çıkmaktadır.
Tüm "aşk" baleleri arasında beni en
derinden etkileyen oldu Kraliyet Bale-
si'nin "Mayerling"i...
Ödüllü
kitaplara
yoğun ilgi
ANKARA (AA) - Kıtap
dünyası belli ölçüde de olsa
yaz aylannın durgunluğunu
yaşıyor. Ankara'da değişik
kitapevlerinden yapılan
araşürmaya göre, Tahsin Yü-
ceFin "Peygamberin Son Beş
Günü", C^a Baydar'ın "Kedi
Mektuplan", Inci Aral'ın
"Ölü Erkek Kuşlar", gazeteci
tsmet tmset'in "PKK", Nezi-
he Araz'ın "Mustafa Kemal'-
le 1000 Gün" adlı yapıtlan,
satışı yüksek kitaplar arası-
nda yer alıyor.
Değişik ödüller kazanan
yapıtİara belli bir yoğunlukta
ilgi gözlenirken, bu kitaplar
arasında Orhan Kemal Ro-
man Ödülü'nü kazanan "Pey-
gamberin Şon Beş Günü".
Yunus Nadi ve Haldun Taner
ödüllerinı alan Erhan Bener-
in "Aşk-ı Muhabbet Sevda",
Yunus Nadi ödüllü İnci
Aral'm "Ölü Erkek Kuşlar"
ve bu yıl Yunus Nadi Roman
ödülünü Buket Uzuner'le
paylaşan Oya Baydar'ın "Kedi
Mektuplan" bulunuyor.
Kitapseverlerin ilgi göster--
dikleri diğer kitaplar arasında
Kiiışat Başar'uı "Sen Ol-
saydın Yapmazdın Biliyo-
rum", Nermin Bezmen'in
"Kurt Seyt ve Shura"', Ahmet
Taner Ktşlalı'nın "Atatürk'e
Saldırmanın Dayanılmaz
Hafıfliği", Ühan Arsel'ın "Şe-
riat ve Kadın", İpek Ongun'-
un "Bu Hayat Sızın", Feride
Çiçek^lu'nun "Sizin Hıç Ba-
banız Oldü mü" kitaplan yer
alıyor. İlgi gören yabancı ya-
zarlar ve kitaplan ise şöyle sı-
ralanıyor: Richard Bach
"Martı" ve "Mavi Tüy",
Franz Kafka 'Dönüşüm",
Lmberto Eco "Foucault'nun
Sarkaa", Hermann Hesse "Si-
ddartha",Wess Roberts "Atil-
la'nın Liderlik Sırlan" yer alı-
yor. Bu arada beyazperdede
gösterilen değişik yapımlann
kitaplannın da saüş grafiği
yüksek eserler arasında bulun-
duğu belirtilirken, bu yapıtlar
arasında "Ahlaksız Teklif,
"Daima Genç", ve "Sevgili" ön
sıralarda yer alıyor.
Güney Afrikab piyanist Abdullah İbrahim, siyah insanlar arasındaki önyargıya karşı çıkıyor:
Onemliolaninsanlararasındakiiletisimdir
MEHMETULUĞ
60 yıl önce Güney Afrika'da
ırkçılık ve yoksulluğun kalesi
Capetovvn'da DoOar Brand
adıyla dünyaya gelen Abdullah
tbrahim. aslında bir üp doktoru
olmak istemişti. Sıstemin siyah
msanlara koyduğu ambargo
yüzünden kendi deyiıniyle
"yapılabilecek en i>i ikinci iş"
olan müzisyenliği seçen İbra-
him, kilisede dinleyerek
büyûdüğü gospel ve spritüel
şarkılann dışında Capetown'a
gelen gemicilerin taşıdıklan caz
plaklanyla Afro-Amerikan
müziğiyle tanıştı. Kısa sürede
çok yetenekli bir piyanist olarak
kendini gösteren Abdullah
İbrahim, 1962 vılında ilk olarak
Güney Afrika dışma çıkü ve
1968 yıhna kadar Avrupa ve
Amerika'da yaşadı. 1968 yılın-
da anavatanına döndü ve İsla-
miyeti secerek ismini Abdullah
İbrahim olarak değiştirdi. Bu
tarihten itibaren kendi kendini
aşarak ruhunu temizlemeye ve
çeşitli baskjlar sonucu acı
çekmekte olan insanlığı
yüceltmeye gönül verdi.
Abdullah İbrahim, ilk kez
geldiği İstanbul'da, sabahleyin
yaptığı şehir turunun ardmdan
yaptığımız söyleşide de bu
inançlannı dile getirdi. Güney
Afrika'da ilk olarak caz
müziğiyle nasıl tanışüğı ve radvolann o sı-
ralar caz çalıp calmadığı sorusunu
cevaplarken bile caz kavramının kısıthL-
ğını vurgulayan İbrahim, şöyle dıyordu:
"Öncelikle şunu ifade etmetiyim ki, in-
sanlann kafasında Afrikablar ile Ameri-
kalı siyah insanlar hakkında bir önyargı
var. Ashnda siyah insan birdir. Önemli
olan şey ınsanlar arasındaki iletisimdir.
Ben konuştuğum zaman söyledıklerimi
göremezsıniz, müzik de öyledir, düşünce
yapısı da, sesler ya da düşünceler gö-
rülmez. Yani, bazı bilgılerin aktanlması
sadece radyo ile gerçekleşmez. Bu tür
ileüşim, televizyon ve radyo gıbi şeylerden
çok çok daha üstündür. Bazılan buna TM
(Transdantal meditasyon) der. Ben
büyürken Bıgband muziği çalıyorduk, bu
temelde Afro-Amerikan müziğiydı. Fakat
bizler bazen çaldığımız müziğin nereden
gelip nereye gittiğını anlayamıyorduk,
çünkü aslında bizler ve Afro-Amerikalılar
tek bir insanız ve esaret yüzünden dün-
Yıanuşak baladiaıia konserine başlayan tbrahim,eski bestelerinden oluşan bir medley doğaçlaması da yaptı.(UĞURGÜNYÜZ)
benim köklerimden bana geri gelen şey.
Böylece benim cazla tanışmam pek
1968 yılında döndüğü anavatanında yoğunlaştı. İbrahim, temalan evirdi-
çok uzun süre kalamayan Abdullah çevirdı,ntmleri ağırlaştırdı-hızlandırdı.
sözkonusu değil. Kilise ve daha sonra İs- Ibrahim'i, 1976 yılında yuzlerce kışinin heyecanı kımi zaman doruğa çıkardı ve
lam sayesinde siyah insanlar arasında bir
bağ kuruldu. Bize radyo ya da gemicilerle
ulaşan plaklann dışında esas
etkilendiğuniz müzikler, daha farklı
boyutlarda bize ulaştı."
Yıllar önce seyrettigim bir belgeselde,
Uzakdoğu savunma sporlannı calışırken
ölümüne yol açan kanh Soweto baskaldı- doğaçlama pasajlarla birbirine bağladığı
rmalannın ardından gelen 14 yıllık bir sür- melodilerden oluşan paketi büyuk bir
ustalıkla seyirciye sundu. Kimi zaman
olarak nitelendiren şarkı da söyleyen İbrahim, ikinci bölümde
başına eski bestelerinden oluşan bir "Medley"
gün bekliyordu. Bu yülan çok uzun ve zor
bir tedavi dönemi
İbrahirn, sürgün acısının
gelmedikçe anlaşılamayacak kadar zor bir doğaçlaması yaptı.
tecrübe olduğunu da vurguladı. Bugün Sanatçının Güney Afrika folk
;ördüğümü hatırladığım tbrahim'e bu artık kendini çok şanslı bir insan olarak bestelerinden ve ritmlerinden esinlenerek
onuyu açüğımda. uzun yıllar kendini nitelendiren Ibrahim'i en çok heyecan- caza uyarladığı parçalanndan oluşan bu
korumak ve vücudunu kuvvetlendirmek
için karate yapuğını, fakat artık çalı-
şmalannı "kendi içine" yönelttiğini, yani
insanın kafa, vücut ve ruhunu koordine
etmesi için gerekli olan çalışmalan
yaptığını söylüyor. Bütün bunlann bir
müzisyende diğer insanlara göre daha da
dengeli olması gerektiğini söyleyen
İbrahim, yıllarca uzun mesafe koşuculuğu
da yaptığını, fakat artık çok seyahat ettiği
için "Yasi" adlı, karatenin değişik bir
landıran şeylerden birisi, Neteon Man- bölümde, eski Ekava albümlerine aşına
deia'dan en basit bir köylüye kadar, farklı
insanlarla birlikte olabilerek onlara
müziğiyle birşeyler verebilmesı
Konsere ilgi oldukça fazlaydı
Festivale solo katılan Abdullah
İbrahim'in Atatürk Kültür Merkezi'-
olan seyırci, Abdullah İbrahim'in bu
parçalara sadece piyanoyla getirdiği
yorumu ızleme şansını yakaladılar.
İstanbul'dan son derece heyecanlandığı
her halinden belli olan İbrahim, söy-
leşimizde sabahleyin yaptığı İstanbul
turunun özellikle camiler bolümünden
ndeki konserine ilgi oldukça fazlaydı. etkilendiğini belirtirken, gelecek sefer yedi
Büetlerin hemen hemen tamamının
tükendiği konsere yumuşak baladlarla
kişiden oluşan topluluğu "Ekaya" ile
gelmek istediğini ve İstanbul ıgn özel bir
yaya yavılmışız. Benim Güney Afrika'da tormu olan sporu tercih etüginı de söy- başlayan İbrahim, aralıksız sürdürdüğü proje hazırlama arzusunda olduğunu da
caz diye dınledığım müzik aslında zaten lüyor. ilk bölümde birkaç tema üzerinde belirttı.
Düşünüyopum,
öyleyse yakın!
ATtLLA BİRKtYE
Düşünce dünyamızda ne kadanyla özgürüz? Düşündük-
lerimizin ne kadannı söyleme özgürlüğümüz var? Dahası,
düşüncelerimizi söyleyip söyleyemeyeceğimizi ya da söyleye-
bılme ölçümüzü kim. kimler belirliyor? Bu ölçüleri kim ne
hakla koyuyor? Yazarlann yazmasını kim nasıl, hangi ölçüt-
ler çercevesınde kısıtlayabiliyor? Kimin ne kadanyla buna
hakkı var? Kuşkusuz, toplumsal düzenliliğin sağlanması
açısından, birtakım kurallann olması çok doğal. Bu kural-
lann siyasi çözümlemeleri bir yana, günümüze baküğımızda
yani "kültür toplumu", "kûltür devleti" kavramlannın orta-
ya atıldığı bir dönemde. bızim özgürce düşünmemiz nasıl
engellenir? Doğa bize neredeyse sımrsız bir düşünme yetisi
(özgürlüğü) tammış. Bir pencerenin önünde Boğaz'a bakan
bir konumda, istedığımiz kadar. her şeyi her boyutuyla dü-
şünebihnz. Kimse de bizi > akmaz. Kimse de bizim üzerimize
dınsiz, imansız, kalleş, kışkırtra, vatan haini diye saldırmaz.
Çünkü kafamızın içinden geçenleri kimse bilemez. Biz ancak
onu söylediğimiz zaman. yazdığımız zaman laşlanır ve yakı-
lma olasıhğı ortaya çıkar. Günü gelir, yakılınz.
Kafamızın ıçındekiler ıse bızım daha çok etik ve estetik
yanımızla. örf ve adetlenmizle, dünya göruşümüzle, yaşama
bakışımızla, ruh halimizle, günlük ve genel sorunlanmızla
vb. ilgilidir. Parasızlıktan içine düştüğünüz sıkıntıyı düşü-
nünce kimse hiçbir şey yapmaz da, bunu yazdığınız zaman
sorun olur. Hatta bu yüzden tutuklanır, hapishaneyeauljrsı-
nız. (Orada isterseniz bol bol özgürcedüşünebilirsiniz.) Nite-
kim edebiyaümız bunun sayısız örnekleriyle doludur.
Ünlü Fransız filozofu Descartes üç yüz yıldan daha fazla
bir süre önce ünlü önermesine ulaşmıştı: Düşünüyorum, öy-
leyse vanm (Cogito, ergo sum). Bu ünlü deyiş felsefı önemi-
nin yani sıra geniş insan kitlelerine yaydmış, tıpkı ünlü Ham-
let tiplemesinin bir repliğindeki "olmak ya da olmamak, asıl
sorun bu" deyişi gibi yaygınlaşmış, adeta uluslararası bir
atasözü haline dönüşmüştür.
Doğrusu bugün ülkemızde bız de şu önermeye ulaşabili-
riz. Bilindiği gibi İlhan Selçuk'un bir kitabının adı •Düşünü-
yorum Öyleyse Vurun'dur. Biz onun bu deyişinden bir sıçra-
ma vaparak Descartes gibi "yeni" bir önermeyi buluyoruz:
Ehişünüvorum, öyleyse vakın... Belki de bunu tersinden oku-
mak daha doğru olâcaktır: "Düşünüyorsun öyleyse yakalım"
Bunu çeşıtlendirebılirsıniz:
u
Dûşünüyoriar, öyleyse yakabi-
lirsiniz." Bir başka biçimi de sanınm en tehlikelisi: "Aman
düşünürseniz sizi yakarlar" ya da "Sakın ha düşünmeyin
yanarsmız"dır.
Descartes'in şüpheden yola çıkarak ulaştığı "düşünmek
için var olmak gerektiğT' önermesi nasıl bize "felsefı" anlam-
da bir insan lanımını sergilıyorsa, aslında biz de aynı yoldan
giderek günümüz Türkiyesi için "çağdaş" bir insan tanımı
yapabiliriz. Bir otel yakıhyor ve içinde bir "şey"ler varsa.
bunlar insan demektir. Çünkü düşünen varlık insandır, dü-
şünce de yakılması gerektığine göre o otelin içinde yananlar
kesinlikle insandır. (Acı. ama gerçek.)
Tabii düşünce özgürlüğü derken, yazı özgürlüğü derken,
özellikle son zamanlarda çok sık rastladığımız, söz v e yazıyla
televizyon ve gazetelerdekı "hakaret ve küfür" etmeden söz
etmiyorum. Tabii ki insanlann böylesine bir "haklan" (öz-
gürlükleri) da olabilir. Yani kımileri, başkalanna hakaret ve
küfür etmeyı sanki bh" özgürlük biçimi olarak anlamış olabi-
lirler. Bu özgürlük değil para kazanmanın günümüzdeki çer
şitli biçımlerinden biri; yeni bir mesleğı icra etmedir denil-
d^ğinde, "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar" diye
yanıtlanır. (Doğru! Onlar onuncu köye bile layık değil.)
Uygar bir kişi hakaret ve küfür ettiğinden dolayı bir baş-
kasmı belki dokuz köyden kovmayı -yalruzca- düşünebilir,
ama yakmayı asla düşünmez.
Oscar ödüllü ses yapımcısı ölü
bulundu
LOS ANGELES (AA) - ET filminin ses efektlerini
yaparak ses dahnda Oscar kazanan ünlü yapımcı Robert
Glass, Los Angeles'taki evinde bıçaklanarak öldürühnüş
bulundu. Los Angeles polisinden detektif John Mungıria
tarafından yapılan açıklamada. 53 yaşındaki Glass'ın
cesedinin, telefonunacevapalamayan birarkadaşırun
polisi uyarması sonucu bulunduğunu belirtti. Dedeküf
Munguia. daireye zorla ginldiğıne dair bir iz
bulunmadığmı, ünlü yapımcının Cadillac marka
arabasının kayıp olduğunu, fakat Oscar ödülüne
dokunulmadığını kaydetti. ET filmindeki ses
efektlerindeki başansı nedeniyle 1982 yılında Oscar'a layık
görülen Robert Glaşs, sinemalarda yeni gösterime giren
"The Firm"filminindüzenlemesine de yardıma
olmuştu.
Devlet korolarına etkinlik
kazandırılacak
ANKARA (ANKA) - Kültür Bakanhğı, Güzel Sanatlar
Genel Müdürlüğü'ne bağh Devlet Klasik Türk Müziği ve
Türk Halk Müziği Korolanna etkinLk kazandırmak
amacıyla ilgili yönetmelikte bazı değışiklikler yaptı. Resmi
Gazete'de yayımlanan y önetmeliğe göre klasik Türk
müziği ile Türk halk müağini aslına uygun bir biçimde
geliştirmek, yaymak ve yaşatmak amacıyla kurulan devlet
klasik Türk müziği ve Türk halk müziği korolan,
uluslararası ve ulusal düzeyde şenliklere katılarak
konserier vereoek. Koro şefi tarafindan belirlenen
repertuar ve konser programlanna uygun şekilde
çahşmalar yapacak olan korolar aynca plak, kaset. CD
hazırlayacaklar. Devlet Klasik Türk Müziği ve Türk Halk
Müziği Korolan 1 eylül-30 haziran günleri arasında
çalışmalannı sürdürecek, aynca da bakanlıkça gerekli
görüldüğü takdirde korolar 30 haziran -1 eylül günleri
arasında da çalışmalar yapabilecek; korolordaki çalgılar
sanatçılara zimmetlenecek ve çalgılar hasara uğradığmda
sanatçılar tarafından ödenecek.
'Pendik Sahitinde Sanat
Akşamları'
Kültür Servisi - Pendik Belediyesi'nin 17 temmuz-28
ağustos tarihleri arasında "Pendik Sahilinde Sanat
Akşamlan" adlı her hafta sonu gerçekleştırilen folklor,
müzik, tiyatro, söyleşi. şiir ve imza günlerini içeren
etkinlikler bu hafta da sürüyor. EÜdnliklerçerçevesinde
bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi KentOrkestrası
saat 19.00'da Atatürk Tören Alanı'nda bir konser verecek.
Aynca İstanbul Sahnesi "Lozan'a Gelmeden Önce" adb
bir müzik ve şiir gösterisi sunacak. Gösteriyi Mefamet
Esatoğhı derleyip yönetmiş.
Enez Festivati
Kültür Servisi - Enez Belediyesi tarafindan düzenlenen "Av
ve Balık Fesüvali"nde deniz sporlan ile ilgili yanşmalann
yanı sıra konser gibi etkinlikler de yer alıyor. Festivalin
ikinci gününde bugün saat 11.00'de çevre gezileri
yapılacak. Daha sonra saat 13.00"te yüzme yanşlan, tekne
yanşlan, balık tutma yanşlan, sualtı dalma yanşlan, yağlı
direk bayrak alma yanşlan yapılacak. Ardından 15.30'da
trap atışlan ve spor etkinliklen başlayacak. Saat 21.20'da
başlayacak eğlence gecesine Ateşboceği Ercan, Sinan özen,
Suna Yıldızoğlu, Oryantal Özlem katılacak. Festival
güzelük yanşması yapılacak. Yann saat 14.00'te Park
Tesisleri'nde yapılacak çevre panelinden sonra saat
15.00'te şair ve yazarlarla söyleşilerin yer alacağı "Şür
Şöleni" yapılacak. Söyleşiyi gazeteci yazar Raif Ertem
yönetecek. Saat 21 30'da Cumhuriyet Meydanı'nda
yapılacak Halk Eğlencesi Gecesi'nde folklor gösterilen,
playback yanşması, festival film eğlencesi yapılacak.
Aynca festival süresince havai fışek gösterilerine de
yer vcrilecek