Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 EKİM 1993 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
21. yüzyılıneşiğindeTürkiye...
özünde bilinen anamala poliûkalarla geçirdiğimiz bu on ydlık
dönemde 5 başbakan, 3 cumhurbaşkaru gördük. Aynı uygulama
önceANAP, sonra DYP-SHP koadisyon hükümetleri döneminde
"yaşandı ve yaşanmakta. Değişen bir şeyyok; ne âyasette, ne
iktisatta...
Dr.EROLÇEVÎKÇE
2
1. yüzyılın eşiğinde yeni bir
dünyaya doğru yol ahyonız.
Üsteliİc küçülen bir dünyaya
doğru yol ahyoruz. İnsanoğ-
lu bugünkü dünyayı, ürete-
rek kullanıma sunduğu,
hatta evlerine kadar soktuğu cihazlar-
la nasıl küçülttüyse, yannın dünyasını
daha da küçültecektir.
Newton'un 17. yüzyılda temellerini
attığı sanayi toplumu artık erimekte-
dir. Sanayi toplumunun sosyal, siya-
sal, sırufsal yapısı da çatırdamaktadır.
Toplumlar yeniden şekillenmenin
sancısını çekmektedirler. Varolan dev-
let yapılan, demokratik anlayışlar.
kültür, sosyal yapılar sallanmaktadır.
Bu gelişmeden Türkive de paymı al-
maktadır. Ne yazık ki, sistem, bu geliş-
meyi toplum kadar hızlı algılayama-
maktadır. O nedenle de devlet ve bu
bağlamda oluşturulmuş kurumlar
toplumdaki gelişmelere. bu gelişmele-
rin hızlanmasına ayakbağı olmakta-
dır.
Gerçi geriye dönüp şöyle bir baktı-
ğımızda son 10 yıl içinde "enformas-
yon", "entegrasyon", "transformas-
yon", "globalleşıne", "küreseUeşme",
"teknoloji" ve benzeri sözçükleri çok
duyduk. özellikle Turgut Özal'ın 1983
yılında siyaset sahnesine başbakan
olarak girmesiyle birlikte bu sözcükler
sıkça söylendi durdu. Bununla da ka-
lınmadı. günlük yaşamımıza pek çok
"enstriiman" sokuldu. Bu enstrüman-
lar sistemde yapısal bir değişikliğe ne-
den olabilecek güçte hiçbir zaman
olamadılar. Ancak sistemde zaman
zaman da olsa bazı esintiler yaratabil-
diler.
Bunun en somut örnekleri ekono-
mide yaşandı. Bu dönemde Türkiye-
nin dünyaya açılmasına koşut (para-
lel) olarak ekonomi, fıziksel bir değişi-
me uğradı. Ancak bu fıziksel değişim
ekonominin yaşamsal (biyolojik) ya-
pısını fazla etkilemedi.
Özünde bilinen anamalcı politika-
larla geçirdiğimiz bu on yıllık dönem-
de 5 başbakan, 3 cumhurbaşkanı
gördük. Aynı uygulama önce ANAP,
sonra DYP-SHP koalisyon hükümet-
leri döneminde yaşandı ve yaşanmak-
ta. Değişen bir şey yok; ne siyasette, ne
iktisatta... Dün hanedan vardı, bugün
İLK.SAN var, tSKİ var.
10 yıl boyunca hükümetlerin eko-
nomi politikasırun temel amacı "enf-
lasyonu düşürmek, büyümeyi makul bir
düzeyde rutmak" olarak açıklanabilir.
Bu öngörü, bir istek (arzu) ojmaktan
öteye hiçbir zaman gitmemiştir.
Özal'ın ilk yıllannda iktisadi slogan
"istikrar içinde bûyüme"dir. Enflas-
yon %20'nin altına düşürülecektir. Ne
yazık ki %30'lara yakın olarak devra-
lınan enflasyon her yıl artmış ve 1988'-
den itibaren de %60-70 arasına otur-
muştur.
Yüzde 5 ile %5.9 arasında değişen
büyüme beklentileri ise ayn bir istik-
rarsızlık sergisi oldu. 1987'de yatınm-
lar, 1990'da cari harcamalarla kışkırtı-
lan tüketim sayesinde büyümenin
%9'un üzerine kadar çıkanldığı yıllar
oldu. Öteki yıllarda ise büyüme nüfus
artışını karşılamaktan bile düşük kal-
dı.
1991 'de suçlu Körfez kriziydi ve bu-
lunan bu suçluyla birlikte iktidar da el
değiştirdi. 1991 yılında yapılan seçim-
lerde iktidar koİtuğuna bu kez DYP-
SHP koalısyonu oturdu. Başbakan 30
yıldır "büdiğiıııiz'' DemireJ'dı.
DYP-SHP koalisyonu ile birlikte
iktisat politikasırun temel amacı da
'istikrar içinde büvüme"den. "ulusla-
rarası entegrasyona imkan verecek bir
ekonomik yapının oluşturulmasf'ndan
1992 programında "üretim ve ihracat
faaliyetlerinin uzun donemli bir bakış
açısıyla canlandırılmasına". 1993
programında da '"yatırım, üretim ve ih-
racat faaliyetlerinin sağlıklı bir yaptda
sürdürülmesi için istikrarlı bir makroe-
konomik ortamın > aratılması"na doğ-
ru şekilleniyor. Bu "yeni" yaklaşımın
temelinde ANAP döneminde üretime
gereken önemin verilmediği anlayışı
yatıyordu.
Koalisyon hükümeti 1992'de enflas-
yon hedefıni tutturmasa da büyümede
koyduğu hedefe göreceli olarak yak-
laştı. O açıdan geçmiş hükümetlere
oranla yapay bir "başarı" elde etti.
Değişen başka bir şey ise hükümet-
lerin enflasyon tanımı anlayışındaki
farklılıklardan ortaya çıkü. önceleri
toptan eşya fıyatlannın yıllık ortala-
malanna göre tanımlanan enflasyon,
sonralan göreceli olarak daha düşük
seyreden 12 aylık veriler doğrultusun-
da tanımlanır oldu. Olay tersine dö-
nünce tekrar yıllık ortalamalara dö-
nüldü. DYP-SHP koalisyonlannda
ise bundan da vazgeçildi, GSMH def-
latörü enflasyon olarak tanımlandı.
Enflasyon ise nasıl tanımlanırsa ta-
nımlansm. hükümetlere inat edercesi-
ne tanımlann, hedeflerin dışında ve
çok üstünde seyretmeye devam etti.
Aynı dengesizlikleri maliye ve fı-
nans politikalannda da tespit etmek
mümkün. Bütçe dengeleri bir türlü
tutturulamadı. 199 l'de Körfez bunalı-
mından (krizinden) sağlanan hibeler
ve 1992'de de muhasebe oyunlanyla,
bütçe açıklan bastınlabildi. 1993'te bu
baskılardan annan açık öngörülerin 3
katına doğru tırmanmaktadır.
Benzer bir dunırn ödemeler dengesi
açıklannda kendini göstermektedir.
Görünen yüksek döviz rezervlerine
karşın dış ticaret cari işlemler, toplam
mal ve hizmetler dengesi büyük acık-
lar vermektedir. 1993'ün ilk yansı iti-
bariyle de sonuçlar çok kötüdür.
Geçmiş dönemlerde, programlarda
öngörülen iktisadi hedeflerin bir türlü
tutturulamamış olması yanında. iç po-
litika ve günlük yaşamımıza damgası-
nı vuran terör olaylannda olduğu gibi,
dış politika konusunda da hükümetler
fazla bir başan sağlayamamışlardır.
"Kürt reaUtesi" ya da "Adriyatik'ten
Çin Denizi'ne kadar" gibi siyasal he-
defler, slogan olmanın ötesine geçiril-
memiştir.
Sonuç olarak; dünya değişmekte,
Türkiye değişmekte, Türk insanı de-
ğişmekte, toplum değişim istemekte,
ancak bu değişim isteğine yamt vere-
cek siyasal yaklaşım ve kadro buluna-
mamıştır. Varolan iktidar ise yıllardır
süregelen yolsuzluk ve rüşvet batağı-
nın içine batmıştır. Bir yılı biraz aşkın
bir sürede İLKSAN ve İSKİ gibi rüş-
vet batağma batmış bir iktidann Tür-
kiye'nin değişimine önayak olacağını
beklemek ise hayaldir.
ARADABIR
ALPAY KABACALI
Universite mi, Tekke mi?8 Ekim 1993 günlü Cumhuriyet'te yer alan habere göre, Şan-
lıurfa dakı Harran Üniversitesi öğretim yılına başlar başlamaz
iki zata onur doktorası (Fahri llahiyat Doktoru unvanı) vermiş-
tir. Bunlar, "30 yıldır Nurculuğun gelişmesinde büyük çaba
harcadığı iddıa edilen Abdülkadir Badıllı ile halen Dıyanet Iş-
leri Başkanlığı'nca kurulan Istanbul daki Haseki Eğitim Mer-
kezi'nde fıkıh ve hadis dersleri veren eski Şanhurfa müftüsü
Halil Gönenç"tir
Diyanet Işleri Başkanlığı'nın Haseki'deki "Eğitim Merkezi"
kurmasınınyasaldayanaklarınınnelerolduğunu. bunun öğre-
timin Birleştirilmesi (Tevhid-i Tedrisat) Yasası'na aykırı yönle-
ri bulunup bulunmadığı, sözü geçen "Merkez"\n eğitim-öğre-
tim program ve yöntemleri meraka değer..
Haberde "ıhtıyatlı" bir dH\e"Nurculuğun gelişmesine buyük
çaba harcadığı iddia edilen" kişi diye anılan Abdülkadir Ba-
dıllı'ya gelince.. Bu, bir 'iddia'üeği\, gerçek!
Nurcuların yayınlarında bu kişiden övgüyle söz edilmekte-
dir. Bu yayınlara dayanan Prof Dr. Şerü Mardin, Bedıuzza-
man Said Nursi Olayı adlı kitabında Badıllı'ya üç sayia ayınyor
(lletişim Yayınları. ist. 1992, s. 298-301).
Badılh'nın Nurcuiuk yolunda ilerleyişine! bir bakalım:
Badıllı. Doğu'daki göçebe aşiretlerin birindendir; ailesi aşi-
ret reisı konumundadır. Koyünde İslami" eğitim almıstır Bu,
"Kuran okumasımsağtayacak duzeyde Arapça yazım bıtgisi"
anlarmna gelmektedir Bölgesinde devlet okulu yoktur. Günün
birînde Urfayagider, oradaJkı 'Nurtalebesi"y\etanışır; Nur-
culuğun kurucusu Said-i Nursi'nin tarıkatına gırmek ister.
Kendisine Nursi'nin şeyh olmadığı, gruba katılmak için de
"Bediüzzaman'm kitaolannı okuması gerektiği anlatılır. Söy
lenenlere inanmaz; ısrarla
Said-i Nursi ile tanışmak iste-
diğini belirtir. Bunun birkoşu-
lu vardır: Nursi'nin risalelerin-
den bırini kopya etmesi gerek-
mektedir. Risaleyi üç gunde
Arap harfleriyle kopya eder ve
Isparta'ya gidıp Nursi yi gör-
meiznini alır
Isparta'ya gider, iki yıl ka-
dar Nursi'nin yanında kalarak
"yazılarına çalışır.'' Daha son-
ra Nursi'nin "kelamını yayma-
da kullanılacak" bir teksir
makinesi satın alır. Zıyaretle-
rinden birinde, "Bediüzza-
man"dan savcılıkça toplatıl-
rnış risalelerinden birıni ister.
Üstadı, bunların çok değerlj
olduğunu, çünkü iman adına
savaşa girdiklerini söyler:
"Gazidirler" der. Nursi'ye gö-
re bu risalelerın herbirinin
değeri, o dönem için önemli
bir para olan 100 liradır. Ama,
"Sana 10 liraya bir tane vere-
ceğim" diyerek parayı alır ve
yanındakilerden birine uzatır.
Prof. Mardin'e göre "Bu sah-
ne, Risale-i Nur'un hangi zeki-
ce yollardan satıldığının tipik
birömeğidir.''
"Abdülkadir Badıllı'nın arı-
nışı, (...) aşın tutkulu içenkten
yoksundu. Buna rağmen bu
örnek, belirli bir dini gruba
uyelik tarzıyla ilgilı olup yüz-
yıllardır değışmeden kalan bir
örüntimün, Abdülkadir Ba-
dıllı'nın bağlanış oyküsünde
de sürdüğünü göstermekte-
dir."
"Hulusi ve Abdülkadir ör-
neklerinde aranılan, bir lider-
di. Bu iş ise kısmen ya yerleşik
yolların ızlenmesıyle ya da
Türkiye toplumunda Ortaçağ
Avrupası'ndaki gezgınci keşi-
şin izlediği yolların tespiti ka-
dar basit olan bazı ipuçlarma
dıkkat edilmesiyie gerçekleş-
tirilebilirdi."
Laik cumhuriyetin bilim ku-
rumları olarak gormek ıstedi-
ğimiz üniversitelerden birinin
bu "simge'ye onur doktorası
unvanını vermesi, hemen, de-
mokratik rejime karsı darbe
düzenleyen Kenan Evren'e Is-
tanbul Unıversitesince onur-
sal hukuk doktorluğu verilme-
sini akla getiriyor
Gerçekte bu son olay, görü-
nüşü kurtaracak gerekçeler,
kılıflar bile bulunmamış ve bu-
lunamayacak, çok daha feci
bir eylemdir Başka deyisle,
laikliğe karşı bir meydan oku-
madır.
Sözü geçen kişilere onur
doktorluğu verilmesini sağla-
yan, bunu övüntüyle açıklaya-
rak laik düzene ve bilime
meydan okuyan Harran Üni-
versitesi Rektörü. anlaşılan
üniversitenin medrese ya da
tekke, onur doktorluğu verme-
nin rüus dağıtmak olmadığı-
nı kavrayamamış!
TARTIŞMA
Olağanüstü rejimde idarenin denetimi
ürkiye'de
kanamaya devam
eden yaralann
başında.
"olağanüstü
rejim"hukukuve
uygulaması gelmektedir. Bu
yaada, bir spesifık sorun
olarak, idarenin
denetlenmesindeki hukuki bir
zaafa işaretedilmektedir.
Bilindigi gibi, 1982
Anayasasf nda. idarenin
tasarruflanna karşı yargı
yolunun açık olduğu genel
kurah(md. 125/1)
düzenlenmesine karşın, yasa ile,
olağanüstü hallerde.
sıkıyönetim, seferberlik ve
sa\ aş hallerinde. "yûrütmenin
durdurulabilmesi'" karan
vcrıbnesınin "sınjrlanabileceği"
hüküm altına alınarak (md.
125'Vl),birayncahklıalan
varatılmıştır.
1402 sayılı Sıkıyönetim
Yasası'na 14 Kasım 1980 tarih
ve 2342 sayılı yasa ile eklenen
hükme göre. "Sıkıyönetinı
komutanlarına tanınan
yetkilerin kuüanılmasına ilişin
idari işlemler hakkında iptal
davası açılamamaktadır", (ek
madde, 3).
25 Ekim 1983 tarih ve 2935
sayılı Olağanüstü Hal Yasası
(md. 33)'na göre ise, "Valilerin
bu kanunun verdiği yetkileri
kullanarak yapacaklan idari
işlemlere karşı açılacak
davalarda vürütmenin
durdurulması kararı verilemez."
Nihayet, lOTemmuz 1987 tarih
ve 285 sayılı Olağanüstü Hal
Bölge \ aliliği tbdası Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname
(md.7)ye göre, "Bu KHK ile
Olağanüstü Hal Bölge talisine
tanınan yetkilerin kullanılması
ile ilgili idari işlemler hakkında
iptal dav ası açılamaz" hükmü
düzerüenmiştir.
Bundan şu sonuç çıkartılabilır:
Anayasaya göre, sıkıyönetim,
olağanüstü halden daha ağır
bir tehlike haline dayanmasına
ve ikincisinin doğuracağı
önlemlerin ilkıne göre daha
hafıf olması gerekliliğine
karşın. sıkıyönetim ve
olağanüstü hal önlemleri
örtüşmektedir.
Aynca, idarenin işlemlerine
karşı iptal davası açma yasağı,
sıkıyönetim yasasından
Olağanüstü Hal Yasası'na
taşınmamasına karşın.
Olağanüstü Hal Yasası'na
dayarularak çıkartıldığı iddia
edilen ve Bölge Valiliği'ni kuran
KHK'ya yerleştırilmiştir.
Bu durumda, hem alt normun
üst norma uygun olması kurah
ihlal edilmektedir, hem de
evrensel insan hakları hukuku
standartlanna ceşit biçimde
idarenin yargısal denetime tabi
olmasına getirilen istisna,
açıkça sıkıyönetim rejiminden
Olağanüstü Hal Bölge Valiliği
adb kendine özgü rejime
gecirilmiş olmaktadır.
Bu çerçevede, her ne kadar
anayasa (geçici md. 15)
uvannca sıkıyönetim yasası (ek
md. 3)'nın anayasaya
aykınlığını (Anayasa
Mahkemesi'nin geçici md. 15
ekseninde verdiği evrensel
standartlan gözardı eden
yetersiz hükmü de dikkate
alındığında) ileri sürmede
güçlükler varsa da, 285 sayılı
KH K'nin bu eksende,
hukuk-yargı ve siyaset
çevrelerinde etkin biçimde
sorgulanmasını engelleyecek
bir veri yoktur.
Yürürlükteki olağanüstü hal
rejimi. şu haliyle, keyfidir ve bir
hukuk rejimi değildir.
Doç.Dr.M.Semih
Gemalmaz
İÜ Hukuk Fak.
PENCERE
Sovyetler Dağılınca...
Şûrayı Devlet Reisı ünlü Kürt Sait Paşa'nın oğlu Şerif
Paşa Jön Turkler"\ desteklermiş; ama, Ikinci Meşrutiyet'm
ilanından sonra istediği Londra Büyükelçiliği'ne atanma-
yınca Ittihatçılar'a karşı muhalefete geçmiş.
Çokyakışıklı olduğundan Paşa'ya "Beau Şerif" (Bo Şerif-
Güzel Şerif) derlermış; Sûleyman Nazff'ın kafası kızmış bir
"risale" yayımlamış; adı:
"BoşHerifl.."
O günden sonra Şerif Paşa'nın adı "Boş Herif" kalmış...
Şerif sözcüğü filmlerde çok geçer, Amerika'da seçimle
saptanan görevlidir; ama, Mekke emirlerine de "şerif" de-
nir ki, bunların içinde en meşhuru Hüseyin'dir.
Babamın kuşağı, ingılızlerle bırlik olup Birinci Dünya Sa-
vaşı'nda Türk askerını arkadan vuran Mekke Emiri Şerif
Hüseyin'i lanetleanar, tekerlemeyi yinelerdi:
Ne Şam 'ın şekeri,
Ne Arabın yüzü...
Ruslarla yüzyıllar boyu savaşa savaşa yaşamış olmanın
getirdiğı özdeyışi de unutmazlardı: "Domuzdan post, Mos-
kof'tandostolmaz..."
Güneyde Araplar ve ingilizler, Kuzeyde Ruslar; Türkler
arada sıkışmış kalmışlar. Bu nedenle 1917 Bolşevik ihtilali-
ne Kemalistler çok sevinmışlerdir; Kurtuluş Savaşı, Musta-
fa Kemal ile Lenin arasında işbirliğine dayanır.
Çarlık Rusyası yıkılınca yerine kurulan Sovyetler, Birinci
Dünya Savaşı'ndan sonra dostumuzdu, İkinci Dünya Sa-
vaşı'ndan sonra iş değişti
Neoldu?
"Soğuk Savaş " başladı.
Biz Amerikancı olduk; öyle bir "antikomünizm" illetine
tutulduk ki sormayın!.. Ismet Paşa'nın söyledıği gibi "hava-
da uçan kuşta komünizm tehlikesi gören"lerın egemenli-
ğinde fıkır özgürlüğunden yoksunlaştıkça yoksunlaştık...
Yıllar geçtı, "Soğuk Savaş"ıngerilimisürdü; bizdurmadan
bağırdık:
"- Kahrolsun komünizm!.."
Moskof düşmanlığı hortlamış, antikomünizmle birleş-
miş, doruğa tırmanmıştı; "Komünizme karşı panzehir" di-
ye şeriatçılık baştacı edilmeye başlandı; din siyasete alet
edildi, Mekke Şerifi Hüseyin'ın ihanetı unutulmuştu; Arap-
ları bağrımıza bastık; Hac seferlerinin turizmınde ve ımam
okullarının açılışındakı sayısal tırmanış nereye surüklendi-
ğimizi vurguluyordu.
Sonunda komünizm kahroldu!..
Peksevindik... ^
Ama sevıncimızin kursağımızda kalmasına kımse şaş-
masın!..
Tansu Çiller şu satırlar yazılırken Amerıka'dadır. Gaze-
telerimizde çarşaf çarşaf yazılarla, Beyaz Saray'da bizim
Başbakan ın Clinton'dan neler isteyeceğı yazılıdır; bu yol-
da hepimizin maşallahı ve umudu var: ama, diyelim ki Sa-
yın Çiller söyledı, Bill kös dinledı...
Neolacak?..
Çiller, önce Moskovaya gitti, ardından VVashıngton'a
dogruyolaçıktı.
Ama artık Moskova-VVashington arası Ankara-Washing-
ton yolundan daha kısadır. Çünku "SoğukSavaş"bittı; "ko-
münizm tehlikesi" de yıkıldı. Eğer ABD ile Rusya Federas-
yonu, Ortadoğu'daki sorunlar konusunda anlaşırlarsa,
Türkiye'ye bir mum yakıp olacakları seyretmek mi kala-
cak?..
•
Sovyetler keşke dağılmasaydı; komünizm yıkılmasaydı
demek mi gerekiyor?..
Gerçi bunun gibi dileklerın "halam amcam olsaydı, bıyık-
ları olurdu" gibi varsayımlardan öte bir değeri yoktur; ama,
Sovyetleryıkıldıktan sonra Türkiye'nin içine düştüğü tuzak-
lara baktıkça başka biçimde düşünmeye olanak yok...
Ekonomi'ye Olan Katkımızı
Çevre Dostluğumuzla
Birleştirmek Âzmîndeyiz
Günümüzde artık kuruluşlar,
sadece ekonomiye olan katkıları
ile yetinemiyorlar. Evvelce, iş
sahası yaratmak, toplum'un
ihtiyacı olanı üretmek, işletme
sırası ve kar sonrası ödenen
çeşitli vergiler, toplum'a olan
katkılar bakımından yeterli
sayılıyordu.
Ama, dünyamızın bilinçsizce
kirletilmesi, doğal güzelliklerin
yitirilme tehlikesi ile karşı karşıya
kalması ve insanların sağhklarını
tehlikeye sokacak düzeylere
varan çevre kirliliği, kuruluşların
felsefesi kadar üretim koşullarına
bir de "Çevre Dostu" olmak
mecburiyetini kattı.
Ülkemizin, alt-yapıdan
başlayarak tüm yapılaşmasında
büyük katkısı olan çimento
sektöründe faaliyet gösteren
Grubumuz, Türkiye'de
çalışmalarına başladığı 1989
yılından itibaren, sahibi
bulunduğu tüm çimento
fabrikalarında, duman ve
gürültü bakımından çevre
sakinlerinin rahatsız olmamaları
için, her önlemi almış ve çevre
standartlarına uyum bakımından
tespit edilen tüm koşulları yerine
getirmiştir.
Çevre konusunda olduğu kadar
insan sağlığına Önem veren ve
sosyal sorumluluğunu bilen bir
grup olarak, gerektiğinde, ilgili
yerel yönetimlerin öneri ve
izinleri ile ve bu sahada yetkili
universite ve bilim
kuruluşlarından gelecek her türlü
önerileri de, tüm olumlu ve
etken önlemlerimize ilave olarak,
hemen uygulayabileceğimizi sayın
halkımıza duyurmak isteriz.
Türkiye'nin toplam çimento
ihtiyacının % ll'ni sağlayan ve
aynı zamanda 2000 üzerinde
ailenin geçim kaynağı olan
fabrikalarımızda bugüne kadar
yapılan toplam 248 milyon ABD
Dolarlık yatırımın 25 milyon
ABD Dolarlık bölümünün
Çevre'nin Korunmasına
harcandığını sayın
vatandaşlarımıza duyurmaktan
ve bunun gururunu sizlerle
paylaşmaktan mutluluk
duymaktayız.
Saygılanmızla.
G R O U P