Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7ŞUBAT1992CUMA
14 GORUŞLER
BELKI
MURAT BELGE
Demokrasi ve Kan Davası
H
erkesin ağzında bir laf: "Türkiye demokratik
bir ülke olacak!" Olup bitenlere bakıyoruz, ga-
zeteler, demokratikleşmekte olan bir ülkenin
haberlerini vermiyor. Doğu'da çığ düşmüş,
yığınla ölü var; PKK "çığı biz yaptık" diyor, "madem bu
İcadar ölü var, öldüreni biz olalım" der gibi. Hükümet
"şevkat" sözü ediyor; doğuya giden gelenler devletin ne-
redeyse hükümete inat yaptığını, oradaki koşullann hiç-
bir şekilde düzelmediğini anlatıyor. Polis ev basıp üç kişi-
yi öîdürüyor; sonra birileri dört polisi öldürüyor. "Türki-
ye demokratikleşmeli" diyoruz; gerçeklik düzeyinde
olanlar, kan davasının ötesinde değil.
Bu bir değışim krizi sonuçta. Böylesine gecikmiş de-
mokrasi bundan böyle olacak mı, olmayacak mı? Krizin
iki kutbu aslında bu. Ama işin tuhafı, vuruşan taraflar bu
tahürevallinin iki karşıt ucunda değil, aynı tarafında.
Vuruşan taraflar, "vuruşma mantığı" ile birlikte, de-
mokratikleşmemiş Türkiye'nin ürünü. Her ne kadar bir-
birlerine düşman olsalar da temelde aynı manüğı, aynı
anlayışı paylaşıyorlar. Araçlan aynı. Onun için de birbir-
lerini çok iyi anlıyorlar. "Demokratikleşen Türkiye"-
kavramından hoşlanmamakta da aynı noktadalar. Çün-
kü demokratikleşme, alıştıklan zemini çekecek ayak-
lannın altından. _ ^ _ ^ _ _ _ _ _ ^ _ ^ _ ^ _ ^ _
Demokrasiden yana
olan, demokrasiden
yana olmalı,
korkusuzca. Durmanın
düşmek demek olduğu
konjonktürlerden
birindeyiz.
Çoğunluk demok-
ratikleşmeden yana.
Ama bu, kendi başına
bir garanti değil. Top-
lumdaki aktif "ajan-
lar" (yani "eylemde
bulunanlar") eylem-
siz çoğunluğun keder-
li bakışlan altında
olaylan kendi istedik-
leri yöne doğru çekip — — • — • " — — — — — — —
sürükleyebilirler. O çoğunluk, şimdiye kadar hep olduğu
gibi, "gene olmadı" der ve katlanır. Çünkü o çoğunluk
ancak demokratik kurumlar işlemeye başladığı zaman
toplumu belirleyen etkin bir varlık olabilir. Oysa şimdilik
demokrasi ve kurumlan yok, yalnız lafı var ve bu laf git-
gide kof bir tını veriyor.
Laf inandıncılığını kaybederken olaylar tehlikeli bir
tırmanış gösteriyor. Bu tırmanışlarda bir evreye vanlır,
olay anonimleşir, birbirinden bağımsız birimler denetle-
nemez bir kör dövüşünü egemen kılarlar. fntikam dürtü-
sü, nefret duygusu her şeyin önüne, üstüne çıkar. Kor-
kanm, Türkiye için bu ihtimal kuvvetle muhtemel.
Demokrasi retorikle kurulamaz. Bu koşullarda, cesur
ve radikal olmak gerekiyor. Sözünü ettiğim kutuplaşma
varken, kutuplaşmanın eylemleri ve sonuçlan ortaday-
ken, bu iki uç arasında "uzlaşma" aranamaz. "Tavşana
kaç, tazıya tut" demekle de bu işin içinden çıkılmaz. De-
mokrasiden yana olan, demokrasiden yana olmalı, kor-
kusuzca. Durmanın düşmek demek olduğu konjonktür-
lerden birindeyiz. Demokratikleşmeyi isteyenlerin inisi-
yatifi ele alması, gündemi onlann belirlemesi şart. Bunun
ıcin de somut adımlann atılması gerekiyor.
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932: Beykoz'da elektrik
Sanayi ve Maadin Bankası
Beykoz fabrikası dolap ve
kurutma dairelerinin inşaatı
münakasa neticesinde bir
talibeihaleedilmiştir. Bu
ınşaat temmuzda bitecektir.
Fabrika bu sayede derileri
vakti zamanında ve fennî
şcraitdairesinde
kurutabilecek, seri debagat
yapabilecek ve dolayısile
mütedavül sermayeden
tasarruf temin edecektir.
Bu suretle 932 senesi nihayetinden itibarenmamulât daha
ucuza mal edilebilecektir. Sanayi Bankası
Beykoz Belediyesi'nden aldığı suya mukabil turbinlerin
cereyanından istifade ederek önümûzdeki sene içinde
Beykoz ve Paşabahçe'yi elektrikle tenvir edecektir.
8TA» LAURTL .' HAHDY
OCCE K U 9 L A R I
Umamra PYanttır* rtctu 7 hıtımMk
1962:İkincitoplantı
Siyasi parti liderleri ile Cumhurbaşkanı arasında yapılacak
bu toplantıda memleket huzurunun temini yolunda
ahnacak tedbirler ile mevcut tedbirlerin işletilmesi konusu
görüşülecektir. İfade edıldiğine göre bu ikinci toplantı bir
ihtiyaç gösterdiği takdirde kesin kararlı bir yuvarlak masa
toplantısına hazırlık mahiyetinde de olabilecektir. Liderler
toplantısına Başbakan İsmet İnönü'nün dekatılması
partiler tarafından istenmektedir.
Geçen hafta sonunda yapılan ilk toplantıda daha ziyade
Nuri Beşer'in siyasi vasatta yarattığı ihtilatlar bahis konusu
edılmiş ve partilerin bu gibi ihtilat yaratacak mensuplannı
bir disiplin altına alması temenni olunmuştu. Hemen hemen
istişari bir mahiyette yapılan ilk toplantı çarşambadan
sonra yapılacak kat'i neticeli bir toplantıyı doğurmuştur.
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN
GUADALKANAL CEHENNEML
1943'TE BUGÜN, Ü.DÜNYA SAVAŞI İÇİNbE, 6UADAL-
KANAL ÇARPIÇMALARI SOHA ERDL SAVAÇtH BEL-
Kİ D& EN KANL1 VE EN U2UN 8ÖLÜMÛ OLAN Bü
ÇARPtŞMALAR,8ÜYÜK OKYANÜS'TAKİ SOLOMON
AbALARt'NDAN GUADAUCANAL'DA G£ÇMİŞTİ!
DAHA ÖNCB JAPONLAB TAGAPINOAN İŞ6AL
EDİLEN 6UADALKANAL, AHAERiıcA 'NIN 1942.
A6USTOSUN&A ADAYA A££ER ÇtlCAftUAYA^ 8AÇ-
LAM4S/YLA ALTÜST OLMUÇTU. ALT/ AY £ÛREN
yq&uN ÇARPIŞMALAR, TAPONLAR'IN YENÎL-
GİSİYLE SONA ERMÎŞ, TESÜM OLMAYI ONUR-
SUZLUKSAYAH ÇOK SAYIOA -TAPON AStCE-
RİNİN PE İNTİHARIYLA NOKTALANMIÇTI..
RESİMDE, AMERİKAN DENİZ PİYADELERJ, ADA-
YA Ç/KARLARk£N GÖRÜUİYO&..
Ulaşürma, Kalkınmaya Yol Verecek mi?
Prof. Dr. AYDIN EREL Yıldız Üniv. İnş. Müh. Böi Ulaş. Anabilim Dalı Başkanı
G
elişmekte olan ülkeler arasın-
da sayılan Türkiye'nin doğu-
batı doğrultusunda 1500-1600
km. ve kuzey-güney doğrultu-
sunda 500-600 km. olan boyutlan ile
yaklaşık 780 bin kilometrekarelik yü-
zölçümü ve 60 milyona varan nüfusu
göz önüne alındığında, hızlı taşı-
macılığın gerçekleştirilebileceği sık do-
kulu bir ulaştırma ağına olan gereksi-
niminin önemi de ortaya çıkmaktadır.
Oysa diğer Avrupa ülkeleri ile karşı-
laştınldığında, ülkemizdeki kara
ulaştırma ağının (karayolu ve demir-
yollan) çok yetersiz olduğu görülebi-
lir.
Üstelik kara ulaştırma ağı üzerinde-
ki taşımacılık düzeyi de nitelik yönün-
den çok düşüktür. Bunun en önemli
nedenleri arasında; yollanmızın geo-
metrik ve fıziksel standartlannm dü-
şüklüğü; işletme, güvenlik ve denetim
koşullannın yetersizliği ve taşı-
macılığın alt sistemlere dağılımında
karayoluna yönelik olan aşın çarpıkhk
sayılabilir. Ülkemizde kentlerarası
yolcu taşımacılığının yaklaşık yüzde
94'ü, yük taşımacılığının yaklaşık yüz-
de 80'i karayollan üzerinde yapılmak-
tadır. Karayolunun kent içi taşı-
macılığındaki paylan daha da yüksek-
tir. Bu karayolu ağırlıklı taşımacılığın
ülkeden götürdükleri ise dışa bağımlı
petrol tüketimimizin yaklaşık yüzde
4O'ı; her yıl binlerce ölüm, yaralanma
ve maddesel kayıplarla sonuçlanan ka-
zalar; yüksek taşıma giderleri; zaman
kayıplan ve doğaya verilen zarar-
lardır. Yukanda sayılanlara büyük
kentlerimizdeki aşın çevre kirliliği, gü-
rültü ve ruhsal yorgunluklann neden
olduğu yaşam niteliğindeki, insan
gücü ve verimliliğindeki kayıplan da
eklemek gerekmektedir...
Jta hrtıflıpı yakteşıbumıA
"1983-1993 Ulaştırma Ana Planı"-
nın 1993 yıh hedefleri, 1980 ve 1986 yıl-
lannda gerçekleşen taşıma oranlan
karşılaştınldığında bu hedeflere genel-
likle yaklaşılamadığı ve bazı alt sistem-
lerde ters yönde değişimler olduğu gö-
rülmektedir.
Son yıllarde büyük kentlerimizin
bazılannda, raylı toplu taşıma sistem-
lerinin ulaştırma sorunlanmn çözü-
müne getirecekleri büyük katkılar an-
laşılmaya başlanmıştır. "•>
Raylı sistM yapn
Ancak bu kentlerde gözlenen rayh
sistem yapımı ve işletilmesine yönelik
çalışma ve uygulamalar, bir kent
dışında, ya hiçbir plan yapılmadan ya
yapılmış olan planlara uyulmadan ya
da çok kısa sürede yaptırılan yetersiz,
önyargılı ve göstermelik planlara da-
yandınlarak sürdürülmektedir. Üste-
lik bu arada yüksek kapasiteli raylı sis-
temlerin bile bugün ancak taşıyabile-
cekleri yoğun trafıği bulunan koridor-
larda, ek trafik yaratacak gökdelenle-
rin yapımma izin verilebilecektedir.
Ülkemizde kentlerarası
yolcu taşımacılığının
yaklaşık yüzde 94'ü, yük
taşımacılığının yaklaşık
yüzde 80'i karayollan
üzerindeyapılmaktadır.
özel otomobil iyeliği, gelişmiş ülke
ortalamalanna göre düşük olmakla
birlikte kent içi karayolu ağının geçi-
rimliliğine oranla korkunç bir hızla
yükselmekte; zaten yetersiz olan kara-
yollan yaklaşık yüzde 65-70 oranında
hareket etmek isteyen ya da yol kenan-
na park eden otomobiller tarafından
kaplandığından, otobüslerle nitelikli
bir toplu taşımacılık yapılamamak-
tadır.
Türkiye'de lişans düzeyinde 'ulaştır-
ma münendisliği' eğitim ve öğretimi
yapan bir üniversite bulunmamak-
tadır. Bazı mühendislik bölümlerinin
programlannda, ulaştırma yapılan ve
taşıtlarla ilgili dersler bulunmakta ise
de ulaştırma planlaması ve işletmesi
konulan, ancak birkaç "inşaat mühen-
disliği" bölümünün "ulaştırma li-
sanüstü" programlannda kısıtlı ola-
rak işlenebilmektedir.
Ülkemizde yurtiçinde ya da dışında
ulaştırma eğitimi görmüş uzman
sayısının parmakla sayılabilecek ka-
dar az olmasına karşın, ilgili kurum-
larda bu kişilerden yararlanma oranı
çok düşüktür.
Genellikle kredi getirebilen yabancı
kuruluşlann önerdikleri projeler, ülke-
mizin koşullanna uyup uymadığı de-
netlenemeden uygulanmakta; sorun-
lar, maliyeti çok yüksek olan, gereksi-
nimleri sınırlı ölçülerde karşılayabilen
dışalımlarla çözülmeye çalışılmak-
tadır.
Ülkemizde ulaştırma ile ilgilr bilgiler
değerlendirildiğinde, durum pek
olumlu görünmemektedir.
İyi bir ulaştırma sistemine kavuşa-
bilmesi için ise sorunlann aynntılı ola-
rak araştınlması ve bunlann çözü-
müne yönelik gerçekçi ve sağlıkh çalı-
şmalann başlatılması gerekmektedir.
Bu amaçla öncelikle ve ivedi olarak
gerçekleştirilmesini önereceğimiz ko-
nular sunlardır:
1. Ülkemizde ulaştırma alanında
çalışan bilim adamlan ile ulaştırma
eğitimi yapmış olan uzrnanlar bir ara-
ya getirilerek gerek eğitim-öğretim ve
bilimsel çalışmalar gerek plan, proje ve
uygulamalarda onlardan en yüksek
düzeyde yararlanılmasmı sağlamak.
2. Ülkemiz ve büyük kentlerimiz için
planlama, alt sistemler arasındaki eş-
güdümün sağlanması ve denetim gö-
revlenni yapacak yetkili kurumlann
oluşturulması.
3. Ûlke, bölge ve kent boyutlannda,
diğer planlarla bütünleşecek uzun
erimli "ulaştırma ana planlan"nm ve
bu ana planlarla çelişmeyecek kısa
erimli çözüm planlarının hazırlanarak
uygulamaya sokulması.
4. Ulaştırma ile ilgili kamu kurum-
lannda yapısal ve örgütsel iyileştirme-
lerin yapılması.
5. Bazı üniversitelerde "ulaştırma
mühendisliği" bölümlerinin açılması,
ulaştırma meslek okullannın sayıla-
nnın arttınlması ve düzeylerinin yük-
seltilmesi.
SEMİHBALCIOĞLU
Bu Tren Kaarılmamalı.
BARLAS DOĞU Eski Milli Savunma Bakanı
T
renlerin tarifesi bilinebilse
kaçırmamak üzere tedbirli ola-
bilirsiniz, ama bu kez bu tarife-
siz treni kaçırmamak üzere el-
den ne gelirse yapmak zorundayız.
Yani hiç zaman kaybetmeden istasyo-
na inmek gerek. Uyanık yatmak veya
hiç yatmamak gerekiyor.
Bu treni kaçınrsak tarih önünde
suçlu olacağız. Bu iş 12 Ada işine ben-
zemiyor. Bir avuç Türk insanı Azer-
baycan, Nahcivan, Türkmenistan,
özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan,
Tacikistan'da koşuşmakta, soydaşla-
nmıza verilecek hizmetin ve birlikteli-
ğimizin temelini oluşturmaktalar.
Ama bu bir avuç ileri görüşlü insanı-
mız asnn devleri ile yanşmakta, kımi
güçlü ideolojilere rağmen can siperane
koşuşmaktadırlar. Bu olgunun des-
tekçisi devlet olmalıdır. Devlet politi-
kası bu birlikteliğin Türk uluslan ara-
sında temel politikasını palyatif değil
radikal olarak kurmalıdır. Bu konu
umanm ki Milli Güvenlik Kurulu'nun
gündemindedir. Ve mutlaka en tutarlı
çözümler araştmlmaktadır.
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük
imparatorluğu "Roma İmparatorlu-
ğu" idi. Bir avuç Romalı consül tara-
fından yönetilen bu büyük imparator-
luk acaba dil, din, kavim farklıhklan-
na rağmen birliği nasıl sağlamıştır? Ne
ulaşım ne iletişim sistemleri bugünkü
koşullarla ölçülemez gerilikte 2500 yıl
önce koca Roma İmparatorluğu nasıl
egemen olmuştur? Ben bu konuya bi-
raz yakından baktım. Roma impara-
torluğu Hindistan'dan İngiltere'ye,
Afrika'dan Avrupa'nın kuzeyine ka-
dar egemenlik bölgesinde sadece tek
para "Roma parası" birimi kullandır-
mış. Işte işin püf noktası da bu ortak
para birimi idi. Bugün nerede bir kazı
yapsanız bu alanlarda Roma paralan-
na rastlamanız da bunun delilidir.
Şimdi Sovyetler Birliği'nden aynl-
mış ve bağımsızlıklannı kazanmış bu
Türk devletlerinde para birimi nedir?
Ruble mı, dolar mı? Alışveriş nasıl ya-
pılacak; devlet olmanın önemli aynca-
lıklarından biri paralanmn olması de-
ğil midir? Bir ABD Doları 17 ruble de-
nirken, karaborsada 170 rubleye
karşılık buJabihnekte. Mal ve hizmet
alışverişi hangi birimle yapılacak?
Türk parası konvertibldir. Gerçi Tür-
kiye'de yüzde 60-70 enflasyondan
bahsedilmektedir. Ama iyi ayarlanırsa
"birleşik kap" prensibi ile dengelenme
hem Türkiye'de hem diğer devletlerde
Türk devletleri ile
aramızdaki gümrük, hudut,
pasaport gibi kavramlar
hemen kaldu-ılmalı, TV
birliği sağlanmalı vehava
köprüsü kurulmalıdır.
birden oluşur.
"Su terazisi" prensibi, farklı ülkeler-
de bile balansın sağlanmasını sağlar.
Niçin Fransa Merkez Bankası Sfene-
gal, Togo, Fildişi Sahili gibi ülkelerin
de merkez bankası görevini yapmak-
tadır? Niçin bu ülkelerin para birimi
Fransız Frangı'na akort edilmiştir?
Çünkü dil birliğinin önemi bilinmek-
tedir.
Türkiye Cumhuriyeti, hiç zaman
kaybetmeden bir "Türk devletleri
merkez bankalan" oluşturmah; ya ay-
nı para birimi veya TL'ye akortlu bir
para birimi, KKTC'de olduğu gibi
derhal güncelleştirilmelidir.
Böyle bir operasyona bağlı etken-
likler de zaman kaybetmeden yapıl-
malıdır. Söz konusu Türk devletleri ile
aramızdaki gümrük, hudut, pasaport
gibi kavramlar hemen kaldınlmalı,
TV birliği (müşterek yayın) sağlanma-
lı ve hava köprüsü, hiçbir şart beklen-
meden gerçekleştirilmelidir. Tek ta-
raflı da olsa TC bu büyüklüğünü gös-
termelidir.
Tüm iyi niyetine rağmen Dışişleri
Bakanlığımız bu görevi tek başına ger-
çekleştiremez. Bu görev devletindir.
Dolayısıyla Türk milletinindir, hepi-
mizindir.
Tlrt itvtottaıH vt BM iytttii
"Glasnost, perestroyka başlangıçla-
nnda elbet bir gün Asya'daki Türk
devletleri birer bağımsız devlet olarak
BM üyesi olurlarsa Türk tezlerinin sa-
vunuculan olacaklar ve uluslararası
kararlarda TC'yi yalnız bırakmaya-
caklardır. Ama bu, gelecek 25 yılda
gerçekleşebilir" diye düşünürken olay
iki yılda gerçekJeşti bitti.
Şimdi, "Efendim, Slavlan küstürü-
rüz", "Efendim Avrupah kaşlannı
kaldınr" gibi düşüncelere iltifat etmek
mümkün değildir. Sanki aksi olsa çok
mu dostane yaklaşacaklar bize?
Batı Avrupa Birliği, 1992 içinde Yu-
nanistan'ı tam üyeliğe kabule kararlı.
"Avrupa Ordusu" kuruluş aşamasın-
da. Yani Türkiye'yi AT'ye mi, yoksa
BAB'a mı alma şanslan var?
Korkunun ecele faydası yoktur. Bi'
zim kardeşlerimizle oluşmuş bu iyi ni-
yet girişimimiz kimseyi rahatsız etmez
demiyorum; ama olacak o kadar.
"Türkün Türkten başka dostu yok-
tur" deyiminin doğruluğunu defalar-
ca yaşamadık mı? Varsa gerçek dost-
luk olduğuna inananlardanım, Türk
ulusu daima dostluk elini uzatan ta-
raftır.
Bu tren kaçmamalı, bu treni kaçı-
ran, affedilmez. Bu iş, 12 Ada'nın bı-
rakılmasına da benzemez, bizden söy-
lemesi. ,
ANKARA
ANKA
MÜŞEREF HEKtMOĞLU
HdnciAdamtap
N
erden başlamalı, büyük kentlerde tırmanan te-
rörden mi? Terörist eylemlerle yaşamını yiti-
renlerden, onlar için gözyaşı dökenlerden mi,
ya da çığ altında kara gömülenlerden mi, doğa-
nın acımasızlığından mı? Doğayı yenmek için yeterli ön-,
lemleri alamadığımızdan mı yoksa, gerekli donatımın
yoksunluğundan mı? Şimdi yardım kampanyalan, çığ al-
tında kalanlann ailelerine verilen milyonlar trilyona ula-
şıyor. Ama o milyonlar gidenleri geri getiriyor mu? Yal-
nızlığa, kimsesizliğe, dulluğa, yetimliğe para neylesin. O
parayı doğayı yenmek, örgütlenmek, donanmak için kul-
İanabilseydik İceşke!
Derken TV'de bir açıkoturum, eski ve yeni Milli Eği-
tim bakanlan, öğretmenler, öğrenciler sorunlan tartışı-
yor. Milli Eğitim bütçelerinin yetersizliği vurgulanıyor
bir kez daha. Kadrolarda boşluk var, temizlik işlerini öğ-
renciler yapıyor kimi okullarda. Sonra okul bitince baş-
layan sorunlar geliyor gündeme. İş bulma sorunu büyü-
yor giderek. Parlak bir diploma da kapılan açmaya yet-
miyor kimi zaman. Okul bitirmek sevinç değil, bunahm
getiriyor.
Nerden başlasak, hangi konuya değinsek bir çarpıkhk
var sözün kısası. Kırsal alanda da büyük kentlerde de.
Arasıra Istanbul bakanlığından söz edilmesi, SHP'de ge-
nel sekreter yardımcılanndan birinin yalnız Istanbul so-
runlanyla ilgilenmesi önerileri hiç ters gelmiyor bana.
tstanbul tüm sorunlann düğümlendiği bir kentimiz. Ay-
nca sonan üreten bir kent. Durmadan büyüyor, bir çığ
gibi çöküyor tüm ülkeye! Altyapısı da üstyapısı da sorun-
lar, terslikler, carpıklıİclarla dolu, giderek boy veriyor, en
uzak köşelere kadar uzanıyor, tüm yaşamı etkiliyor.
SHP'nin yeni yönetimi de İstanbul'a önemle eğilmeü el-
bet. Seçim kaybetmenin üzüntüsü geride kalmah, hatta
yeni seçimin itici gücü olmalı. Genel sekreter ve arkadaş-
larına büyük görevler düşüyor şimdi. Çevremizde örneği
hayli az, ama ikinci adam diye bir olay var değil mi? Bi-
rinci olmak yanşında bu olay unutuluyorçoğu kez. Unu-
tulmaması gereken bir olay bence. İkinci adamlar yoksa
birincilerin soluğu da kesilir eninde sonunda. Koltukla-
nnda rahat oturamazlar. Örnekleri alabildiğine. Bir ba-
kan, bir başbakan, bir parti başkanı ya da bir işveren, bir
genel yayın müdürü geride bir ikinci adam, bir müsteşar,
bir genel sekreter, iyi bir yardımcı yoksa, iyi bir çevre, iyi
bir kadro oluşturamazsa darboğazlardan kurtulamıyor.
SHP Genel Sek-
reteri Cevdet Selvi'-
nin de bu kadroyu
kurarak olumlu
çalışmalar yapa-
cağına inanıyorum.
SHP. içinde iyi bir
birikim var. Bu bi-
rikim değerlenir,
parti dışında da destek görerek geleceğe yönelik yöntem-
îer, projeler üretilebilir. Hükümet çalışmalanna, SHP'li
milletvekillerinv" ışık tutabilir. İyi bir iletişim, sıcak bir di-
yalogla SHP'li bakanlar da milletvekilleri de daha güzel
ürünler oluşturabilir. Belki ışıklan söndünnek isteyenJer
de olabilir, ama başarabilirler mi? Toplumdaki beklenti-
ler aydınlanma çabalanndan yana. Kısır tartışmalarla
zaman yitirmeyi kimse hoşgörmüyor, gecikmenin fatu-
rasını ödemekten de hoşlanmıyor. Yavaşhğı, tembelliği
affetmiyor.
Burada bir saptamadan geri kalamıyorum. Parti mer-
kezleri debakanlık koridorlan da hâlâçok kalabalık. Kut-
lamaya gelenler, bakanlan, başbakan ve yardımcısını se-
lamlamak isteyenler belli bir sevinci ve özlemi sergiliyor.
Ancak o bakanlann çahşacak zamanım daraltmaktan da
geri kalmıyorlar. Oysa iş zamanı şimdi. O kapılan iş bul-
mak, bir selam ya da kartla başka kapılan açmak umu-
duyla calanlara anlatmak gerekır. O bakanlann, başba-
kan ve yardımcısının asıl görevi işsizliği ortadan kaldır-
mak, yeni cahşma alanlan açmak, üretimi arttırmak
çağdaş bir toplumun gereksinimini karşılamak, dar büt-
çeyi genişletmek sözün kısası. Doğanın acımasızlığına
karşı örgütlenecek düzeye gelmek.
Kimi yazarlar "Baba"dan söz ediyor durmadan, şöyle
dedi, böyle dedi, değişti, değişmedi. Sayın Başbakanıçok
az görüyor, ilgiyle izliyorum ben, bana söylediklerini de-
ğil halka söylediklerini izliyorum. İyimserliğinden de çok
hoşlanıyorum. Belki de iyimser bir kişi olmam nedeniyle.
Karamsarlıkla hiçbir şey üremez değil mi? Karamsarlık
umudu yeşertemez. Oysa hiç kimsenin umutsuzluğa hak-
kı yok bugün. Yenilgiye, çöküntüye uğrayanlann bile...
Yenilgiyi yengiye dönüştürmek için çalışmak gerekiyor.
Yaşayanlar iyi bilir, sıfırdan başlamayı göze almak insa-
na başka birgüç, yüreğjne başka birçarpmtı verir. Birey-
sel yaşamda örnekleri çok, kaç kez ölüyor, dirüiyor in-
san, kaç kez batıyor yeniden çıkıyor, güçlüklere karşı
onurla dikiliyor, özüne saygı duyarak şarkılar söyleyebi-
h'yor! tnsan olmak bu değil mi her şeyden önce? Sorunlan
çözmekten başka çaremiz var mı? Bizim sorunlanmız on-
lar, biz çözeriz ancak.
•••
Resimle uğraşan bir arkadaşım kelebekler yaptığını
söyledi dün akşam. Ören'de yüzerken gördüğüm beyaz
kelebekleri anımsadım, önce o uçar sonra imbat başlar
denizde. Arkadaşım renkli kelebekler yapıyor. Karlı te-
pelere, soğuğa, çığa, bahardan bir selam gibi! Doğanın
acımasızlığına karşın uçma gücünü vurguluyor belki de.
Belki anımsarsınız, cezaevlerindeki genç kızlar, deli-
kanhlar da boncuk kelebekler yaptı vaktiyle. Özgürlük
özlemini simgelediler. Bir toplum demokratik hak ve öz-
gürlükleri yaşayarak tüm sorunlannı daha kolay çözer, o '
çözümden sonra da kelebekler gibi kanatlanır değil mi?
Yaşayanlar bilir,
sıfırdan başlamayı göze
almak insana başka bir
güç, yüreğine başka bir
çarpıntı verir.
OKURLARDAN
Maliye Bakanı'nı Kim Yanılttı?
1992 yılımn ilk altı ayı için
geçerli memur ve
emeklilerin maaş artış
esaslan belirlendi. Çeşitli
yayın organlanyla da
duyuruldu. Bu arada Sayın
Maliye Bakanı bazı
örnekler vererek konuya
açıklık getirmeye çalıştı.
Örneklerden birinde 1.
derece
4. kademeden maaş alan bir
emekli öğretmenin aralık
1991 maaşı 1.875.000 TL
ikenocak 1992maaşının
%27.5artışla 2.391.000 TL
olacağını belirtti. Bir başka
konuşmasında da
çalışmakta olan
memurların yan ödemeleri
nedeniyle daha fazla artış
aldıklannı. emeklilerin yan
ödemesi olmadığı için bir
başka kararname ile
mağduriyetlerinin
önlendiğini, aynı artışın
kendilerine de sağlandığıru
belirtti. Ancak bu artışın
neyin yükseltilmesi ile
sağlandığuıı açıklamadı.
Emekli SandığVnın bu
konuda bir bilgisi olmadığı
gibi 2 Ocak 1992 tarihli
Hürriyet Gazetesi'nin 13.
sayfasında yayımlanan
cetvelde de örnekte verilen
öğretmenin maaşı ocak
1992'de 2.279.700 TL
olacağı hesaplandı. Kaldı ki
bu artışın içinde 11 Nisan
1990 tarihli Resmi
Gazete'de yayımlanan 418
sayılı kanun hükmünde
kararname ile verilen 250 ek
gösterge artışı da vardır.
Saydamlığı esas kabul etmiş
bir hükümetin mensup
gerçeği bilerek
saptırmayacağına göre
Sayın Bakanı kim yanılttı?
NECDETPERİNDEN
İzmir