05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7ŞUBAT1992CUMA 14 GORUŞLER BELKI MURAT BELGE Demokrasi ve Kan Davası H erkesin ağzında bir laf: "Türkiye demokratik bir ülke olacak!" Olup bitenlere bakıyoruz, ga- zeteler, demokratikleşmekte olan bir ülkenin haberlerini vermiyor. Doğu'da çığ düşmüş, yığınla ölü var; PKK "çığı biz yaptık" diyor, "madem bu İcadar ölü var, öldüreni biz olalım" der gibi. Hükümet "şevkat" sözü ediyor; doğuya giden gelenler devletin ne- redeyse hükümete inat yaptığını, oradaki koşullann hiç- bir şekilde düzelmediğini anlatıyor. Polis ev basıp üç kişi- yi öîdürüyor; sonra birileri dört polisi öldürüyor. "Türki- ye demokratikleşmeli" diyoruz; gerçeklik düzeyinde olanlar, kan davasının ötesinde değil. Bu bir değışim krizi sonuçta. Böylesine gecikmiş de- mokrasi bundan böyle olacak mı, olmayacak mı? Krizin iki kutbu aslında bu. Ama işin tuhafı, vuruşan taraflar bu tahürevallinin iki karşıt ucunda değil, aynı tarafında. Vuruşan taraflar, "vuruşma mantığı" ile birlikte, de- mokratikleşmemiş Türkiye'nin ürünü. Her ne kadar bir- birlerine düşman olsalar da temelde aynı manüğı, aynı anlayışı paylaşıyorlar. Araçlan aynı. Onun için de birbir- lerini çok iyi anlıyorlar. "Demokratikleşen Türkiye"- kavramından hoşlanmamakta da aynı noktadalar. Çün- kü demokratikleşme, alıştıklan zemini çekecek ayak- lannın altından. _ ^ _ ^ _ _ _ _ _ ^ _ ^ _ ^ _ ^ _ Demokrasiden yana olan, demokrasiden yana olmalı, korkusuzca. Durmanın düşmek demek olduğu konjonktürlerden birindeyiz. Çoğunluk demok- ratikleşmeden yana. Ama bu, kendi başına bir garanti değil. Top- lumdaki aktif "ajan- lar" (yani "eylemde bulunanlar") eylem- siz çoğunluğun keder- li bakışlan altında olaylan kendi istedik- leri yöne doğru çekip — — • — • " — — — — — — — sürükleyebilirler. O çoğunluk, şimdiye kadar hep olduğu gibi, "gene olmadı" der ve katlanır. Çünkü o çoğunluk ancak demokratik kurumlar işlemeye başladığı zaman toplumu belirleyen etkin bir varlık olabilir. Oysa şimdilik demokrasi ve kurumlan yok, yalnız lafı var ve bu laf git- gide kof bir tını veriyor. Laf inandıncılığını kaybederken olaylar tehlikeli bir tırmanış gösteriyor. Bu tırmanışlarda bir evreye vanlır, olay anonimleşir, birbirinden bağımsız birimler denetle- nemez bir kör dövüşünü egemen kılarlar. fntikam dürtü- sü, nefret duygusu her şeyin önüne, üstüne çıkar. Kor- kanm, Türkiye için bu ihtimal kuvvetle muhtemel. Demokrasi retorikle kurulamaz. Bu koşullarda, cesur ve radikal olmak gerekiyor. Sözünü ettiğim kutuplaşma varken, kutuplaşmanın eylemleri ve sonuçlan ortaday- ken, bu iki uç arasında "uzlaşma" aranamaz. "Tavşana kaç, tazıya tut" demekle de bu işin içinden çıkılmaz. De- mokrasiden yana olan, demokrasiden yana olmalı, kor- kusuzca. Durmanın düşmek demek olduğu konjonktür- lerden birindeyiz. Demokratikleşmeyi isteyenlerin inisi- yatifi ele alması, gündemi onlann belirlemesi şart. Bunun ıcin de somut adımlann atılması gerekiyor. 60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET 1932: Beykoz'da elektrik Sanayi ve Maadin Bankası Beykoz fabrikası dolap ve kurutma dairelerinin inşaatı münakasa neticesinde bir talibeihaleedilmiştir. Bu ınşaat temmuzda bitecektir. Fabrika bu sayede derileri vakti zamanında ve fennî şcraitdairesinde kurutabilecek, seri debagat yapabilecek ve dolayısile mütedavül sermayeden tasarruf temin edecektir. Bu suretle 932 senesi nihayetinden itibarenmamulât daha ucuza mal edilebilecektir. Sanayi Bankası Beykoz Belediyesi'nden aldığı suya mukabil turbinlerin cereyanından istifade ederek önümûzdeki sene içinde Beykoz ve Paşabahçe'yi elektrikle tenvir edecektir. 8TA» LAURTL .' HAHDY OCCE K U 9 L A R I Umamra PYanttır* rtctu 7 hıtımMk 1962:İkincitoplantı Siyasi parti liderleri ile Cumhurbaşkanı arasında yapılacak bu toplantıda memleket huzurunun temini yolunda ahnacak tedbirler ile mevcut tedbirlerin işletilmesi konusu görüşülecektir. İfade edıldiğine göre bu ikinci toplantı bir ihtiyaç gösterdiği takdirde kesin kararlı bir yuvarlak masa toplantısına hazırlık mahiyetinde de olabilecektir. Liderler toplantısına Başbakan İsmet İnönü'nün dekatılması partiler tarafından istenmektedir. Geçen hafta sonunda yapılan ilk toplantıda daha ziyade Nuri Beşer'in siyasi vasatta yarattığı ihtilatlar bahis konusu edılmiş ve partilerin bu gibi ihtilat yaratacak mensuplannı bir disiplin altına alması temenni olunmuştu. Hemen hemen istişari bir mahiyette yapılan ilk toplantı çarşambadan sonra yapılacak kat'i neticeli bir toplantıyı doğurmuştur. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN GUADALKANAL CEHENNEML 1943'TE BUGÜN, Ü.DÜNYA SAVAŞI İÇİNbE, 6UADAL- KANAL ÇARPIÇMALARI SOHA ERDL SAVAÇtH BEL- Kİ D& EN KANL1 VE EN U2UN 8ÖLÜMÛ OLAN Bü ÇARPtŞMALAR,8ÜYÜK OKYANÜS'TAKİ SOLOMON AbALARt'NDAN GUADAUCANAL'DA G£ÇMİŞTİ! DAHA ÖNCB JAPONLAB TAGAPINOAN İŞ6AL EDİLEN 6UADALKANAL, AHAERiıcA 'NIN 1942. A6USTOSUN&A ADAYA A££ER ÇtlCAftUAYA^ 8AÇ- LAM4S/YLA ALTÜST OLMUÇTU. ALT/ AY £ÛREN yq&uN ÇARPIŞMALAR, TAPONLAR'IN YENÎL- GİSİYLE SONA ERMÎŞ, TESÜM OLMAYI ONUR- SUZLUKSAYAH ÇOK SAYIOA -TAPON AStCE- RİNİN PE İNTİHARIYLA NOKTALANMIÇTI.. RESİMDE, AMERİKAN DENİZ PİYADELERJ, ADA- YA Ç/KARLARk£N GÖRÜUİYO&.. Ulaşürma, Kalkınmaya Yol Verecek mi? Prof. Dr. AYDIN EREL Yıldız Üniv. İnş. Müh. Böi Ulaş. Anabilim Dalı Başkanı G elişmekte olan ülkeler arasın- da sayılan Türkiye'nin doğu- batı doğrultusunda 1500-1600 km. ve kuzey-güney doğrultu- sunda 500-600 km. olan boyutlan ile yaklaşık 780 bin kilometrekarelik yü- zölçümü ve 60 milyona varan nüfusu göz önüne alındığında, hızlı taşı- macılığın gerçekleştirilebileceği sık do- kulu bir ulaştırma ağına olan gereksi- niminin önemi de ortaya çıkmaktadır. Oysa diğer Avrupa ülkeleri ile karşı- laştınldığında, ülkemizdeki kara ulaştırma ağının (karayolu ve demir- yollan) çok yetersiz olduğu görülebi- lir. Üstelik kara ulaştırma ağı üzerinde- ki taşımacılık düzeyi de nitelik yönün- den çok düşüktür. Bunun en önemli nedenleri arasında; yollanmızın geo- metrik ve fıziksel standartlannm dü- şüklüğü; işletme, güvenlik ve denetim koşullannın yetersizliği ve taşı- macılığın alt sistemlere dağılımında karayoluna yönelik olan aşın çarpıkhk sayılabilir. Ülkemizde kentlerarası yolcu taşımacılığının yaklaşık yüzde 94'ü, yük taşımacılığının yaklaşık yüz- de 80'i karayollan üzerinde yapılmak- tadır. Karayolunun kent içi taşı- macılığındaki paylan daha da yüksek- tir. Bu karayolu ağırlıklı taşımacılığın ülkeden götürdükleri ise dışa bağımlı petrol tüketimimizin yaklaşık yüzde 4O'ı; her yıl binlerce ölüm, yaralanma ve maddesel kayıplarla sonuçlanan ka- zalar; yüksek taşıma giderleri; zaman kayıplan ve doğaya verilen zarar- lardır. Yukanda sayılanlara büyük kentlerimizdeki aşın çevre kirliliği, gü- rültü ve ruhsal yorgunluklann neden olduğu yaşam niteliğindeki, insan gücü ve verimliliğindeki kayıplan da eklemek gerekmektedir... Jta hrtıflıpı yakteşıbumıA "1983-1993 Ulaştırma Ana Planı"- nın 1993 yıh hedefleri, 1980 ve 1986 yıl- lannda gerçekleşen taşıma oranlan karşılaştınldığında bu hedeflere genel- likle yaklaşılamadığı ve bazı alt sistem- lerde ters yönde değişimler olduğu gö- rülmektedir. Son yıllarde büyük kentlerimizin bazılannda, raylı toplu taşıma sistem- lerinin ulaştırma sorunlanmn çözü- müne getirecekleri büyük katkılar an- laşılmaya başlanmıştır. "•> Raylı sistM yapn Ancak bu kentlerde gözlenen rayh sistem yapımı ve işletilmesine yönelik çalışma ve uygulamalar, bir kent dışında, ya hiçbir plan yapılmadan ya yapılmış olan planlara uyulmadan ya da çok kısa sürede yaptırılan yetersiz, önyargılı ve göstermelik planlara da- yandınlarak sürdürülmektedir. Üste- lik bu arada yüksek kapasiteli raylı sis- temlerin bile bugün ancak taşıyabile- cekleri yoğun trafıği bulunan koridor- larda, ek trafik yaratacak gökdelenle- rin yapımma izin verilebilecektedir. Ülkemizde kentlerarası yolcu taşımacılığının yaklaşık yüzde 94'ü, yük taşımacılığının yaklaşık yüzde 80'i karayollan üzerindeyapılmaktadır. özel otomobil iyeliği, gelişmiş ülke ortalamalanna göre düşük olmakla birlikte kent içi karayolu ağının geçi- rimliliğine oranla korkunç bir hızla yükselmekte; zaten yetersiz olan kara- yollan yaklaşık yüzde 65-70 oranında hareket etmek isteyen ya da yol kenan- na park eden otomobiller tarafından kaplandığından, otobüslerle nitelikli bir toplu taşımacılık yapılamamak- tadır. Türkiye'de lişans düzeyinde 'ulaştır- ma münendisliği' eğitim ve öğretimi yapan bir üniversite bulunmamak- tadır. Bazı mühendislik bölümlerinin programlannda, ulaştırma yapılan ve taşıtlarla ilgili dersler bulunmakta ise de ulaştırma planlaması ve işletmesi konulan, ancak birkaç "inşaat mühen- disliği" bölümünün "ulaştırma li- sanüstü" programlannda kısıtlı ola- rak işlenebilmektedir. Ülkemizde yurtiçinde ya da dışında ulaştırma eğitimi görmüş uzman sayısının parmakla sayılabilecek ka- dar az olmasına karşın, ilgili kurum- larda bu kişilerden yararlanma oranı çok düşüktür. Genellikle kredi getirebilen yabancı kuruluşlann önerdikleri projeler, ülke- mizin koşullanna uyup uymadığı de- netlenemeden uygulanmakta; sorun- lar, maliyeti çok yüksek olan, gereksi- nimleri sınırlı ölçülerde karşılayabilen dışalımlarla çözülmeye çalışılmak- tadır. Ülkemizde ulaştırma ile ilgilr bilgiler değerlendirildiğinde, durum pek olumlu görünmemektedir. İyi bir ulaştırma sistemine kavuşa- bilmesi için ise sorunlann aynntılı ola- rak araştınlması ve bunlann çözü- müne yönelik gerçekçi ve sağlıkh çalı- şmalann başlatılması gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle ve ivedi olarak gerçekleştirilmesini önereceğimiz ko- nular sunlardır: 1. Ülkemizde ulaştırma alanında çalışan bilim adamlan ile ulaştırma eğitimi yapmış olan uzrnanlar bir ara- ya getirilerek gerek eğitim-öğretim ve bilimsel çalışmalar gerek plan, proje ve uygulamalarda onlardan en yüksek düzeyde yararlanılmasmı sağlamak. 2. Ülkemiz ve büyük kentlerimiz için planlama, alt sistemler arasındaki eş- güdümün sağlanması ve denetim gö- revlenni yapacak yetkili kurumlann oluşturulması. 3. Ûlke, bölge ve kent boyutlannda, diğer planlarla bütünleşecek uzun erimli "ulaştırma ana planlan"nm ve bu ana planlarla çelişmeyecek kısa erimli çözüm planlarının hazırlanarak uygulamaya sokulması. 4. Ulaştırma ile ilgili kamu kurum- lannda yapısal ve örgütsel iyileştirme- lerin yapılması. 5. Bazı üniversitelerde "ulaştırma mühendisliği" bölümlerinin açılması, ulaştırma meslek okullannın sayıla- nnın arttınlması ve düzeylerinin yük- seltilmesi. SEMİHBALCIOĞLU Bu Tren Kaarılmamalı. BARLAS DOĞU Eski Milli Savunma Bakanı T renlerin tarifesi bilinebilse kaçırmamak üzere tedbirli ola- bilirsiniz, ama bu kez bu tarife- siz treni kaçırmamak üzere el- den ne gelirse yapmak zorundayız. Yani hiç zaman kaybetmeden istasyo- na inmek gerek. Uyanık yatmak veya hiç yatmamak gerekiyor. Bu treni kaçınrsak tarih önünde suçlu olacağız. Bu iş 12 Ada işine ben- zemiyor. Bir avuç Türk insanı Azer- baycan, Nahcivan, Türkmenistan, özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan'da koşuşmakta, soydaşla- nmıza verilecek hizmetin ve birlikteli- ğimizin temelini oluşturmaktalar. Ama bu bir avuç ileri görüşlü insanı- mız asnn devleri ile yanşmakta, kımi güçlü ideolojilere rağmen can siperane koşuşmaktadırlar. Bu olgunun des- tekçisi devlet olmalıdır. Devlet politi- kası bu birlikteliğin Türk uluslan ara- sında temel politikasını palyatif değil radikal olarak kurmalıdır. Bu konu umanm ki Milli Güvenlik Kurulu'nun gündemindedir. Ve mutlaka en tutarlı çözümler araştmlmaktadır. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük imparatorluğu "Roma İmparatorlu- ğu" idi. Bir avuç Romalı consül tara- fından yönetilen bu büyük imparator- luk acaba dil, din, kavim farklıhklan- na rağmen birliği nasıl sağlamıştır? Ne ulaşım ne iletişim sistemleri bugünkü koşullarla ölçülemez gerilikte 2500 yıl önce koca Roma İmparatorluğu nasıl egemen olmuştur? Ben bu konuya bi- raz yakından baktım. Roma impara- torluğu Hindistan'dan İngiltere'ye, Afrika'dan Avrupa'nın kuzeyine ka- dar egemenlik bölgesinde sadece tek para "Roma parası" birimi kullandır- mış. Işte işin püf noktası da bu ortak para birimi idi. Bugün nerede bir kazı yapsanız bu alanlarda Roma paralan- na rastlamanız da bunun delilidir. Şimdi Sovyetler Birliği'nden aynl- mış ve bağımsızlıklannı kazanmış bu Türk devletlerinde para birimi nedir? Ruble mı, dolar mı? Alışveriş nasıl ya- pılacak; devlet olmanın önemli aynca- lıklarından biri paralanmn olması de- ğil midir? Bir ABD Doları 17 ruble de- nirken, karaborsada 170 rubleye karşılık buJabihnekte. Mal ve hizmet alışverişi hangi birimle yapılacak? Türk parası konvertibldir. Gerçi Tür- kiye'de yüzde 60-70 enflasyondan bahsedilmektedir. Ama iyi ayarlanırsa "birleşik kap" prensibi ile dengelenme hem Türkiye'de hem diğer devletlerde Türk devletleri ile aramızdaki gümrük, hudut, pasaport gibi kavramlar hemen kaldu-ılmalı, TV birliği sağlanmalı vehava köprüsü kurulmalıdır. birden oluşur. "Su terazisi" prensibi, farklı ülkeler- de bile balansın sağlanmasını sağlar. Niçin Fransa Merkez Bankası Sfene- gal, Togo, Fildişi Sahili gibi ülkelerin de merkez bankası görevini yapmak- tadır? Niçin bu ülkelerin para birimi Fransız Frangı'na akort edilmiştir? Çünkü dil birliğinin önemi bilinmek- tedir. Türkiye Cumhuriyeti, hiç zaman kaybetmeden bir "Türk devletleri merkez bankalan" oluşturmah; ya ay- nı para birimi veya TL'ye akortlu bir para birimi, KKTC'de olduğu gibi derhal güncelleştirilmelidir. Böyle bir operasyona bağlı etken- likler de zaman kaybetmeden yapıl- malıdır. Söz konusu Türk devletleri ile aramızdaki gümrük, hudut, pasaport gibi kavramlar hemen kaldınlmalı, TV birliği (müşterek yayın) sağlanma- lı ve hava köprüsü, hiçbir şart beklen- meden gerçekleştirilmelidir. Tek ta- raflı da olsa TC bu büyüklüğünü gös- termelidir. Tüm iyi niyetine rağmen Dışişleri Bakanlığımız bu görevi tek başına ger- çekleştiremez. Bu görev devletindir. Dolayısıyla Türk milletinindir, hepi- mizindir. Tlrt itvtottaıH vt BM iytttii "Glasnost, perestroyka başlangıçla- nnda elbet bir gün Asya'daki Türk devletleri birer bağımsız devlet olarak BM üyesi olurlarsa Türk tezlerinin sa- vunuculan olacaklar ve uluslararası kararlarda TC'yi yalnız bırakmaya- caklardır. Ama bu, gelecek 25 yılda gerçekleşebilir" diye düşünürken olay iki yılda gerçekJeşti bitti. Şimdi, "Efendim, Slavlan küstürü- rüz", "Efendim Avrupah kaşlannı kaldınr" gibi düşüncelere iltifat etmek mümkün değildir. Sanki aksi olsa çok mu dostane yaklaşacaklar bize? Batı Avrupa Birliği, 1992 içinde Yu- nanistan'ı tam üyeliğe kabule kararlı. "Avrupa Ordusu" kuruluş aşamasın- da. Yani Türkiye'yi AT'ye mi, yoksa BAB'a mı alma şanslan var? Korkunun ecele faydası yoktur. Bi' zim kardeşlerimizle oluşmuş bu iyi ni- yet girişimimiz kimseyi rahatsız etmez demiyorum; ama olacak o kadar. "Türkün Türkten başka dostu yok- tur" deyiminin doğruluğunu defalar- ca yaşamadık mı? Varsa gerçek dost- luk olduğuna inananlardanım, Türk ulusu daima dostluk elini uzatan ta- raftır. Bu tren kaçmamalı, bu treni kaçı- ran, affedilmez. Bu iş, 12 Ada'nın bı- rakılmasına da benzemez, bizden söy- lemesi. , ANKARA ANKA MÜŞEREF HEKtMOĞLU HdnciAdamtap N erden başlamalı, büyük kentlerde tırmanan te- rörden mi? Terörist eylemlerle yaşamını yiti- renlerden, onlar için gözyaşı dökenlerden mi, ya da çığ altında kara gömülenlerden mi, doğa- nın acımasızlığından mı? Doğayı yenmek için yeterli ön-, lemleri alamadığımızdan mı yoksa, gerekli donatımın yoksunluğundan mı? Şimdi yardım kampanyalan, çığ al- tında kalanlann ailelerine verilen milyonlar trilyona ula- şıyor. Ama o milyonlar gidenleri geri getiriyor mu? Yal- nızlığa, kimsesizliğe, dulluğa, yetimliğe para neylesin. O parayı doğayı yenmek, örgütlenmek, donanmak için kul- İanabilseydik İceşke! Derken TV'de bir açıkoturum, eski ve yeni Milli Eği- tim bakanlan, öğretmenler, öğrenciler sorunlan tartışı- yor. Milli Eğitim bütçelerinin yetersizliği vurgulanıyor bir kez daha. Kadrolarda boşluk var, temizlik işlerini öğ- renciler yapıyor kimi okullarda. Sonra okul bitince baş- layan sorunlar geliyor gündeme. İş bulma sorunu büyü- yor giderek. Parlak bir diploma da kapılan açmaya yet- miyor kimi zaman. Okul bitirmek sevinç değil, bunahm getiriyor. Nerden başlasak, hangi konuya değinsek bir çarpıkhk var sözün kısası. Kırsal alanda da büyük kentlerde de. Arasıra Istanbul bakanlığından söz edilmesi, SHP'de ge- nel sekreter yardımcılanndan birinin yalnız Istanbul so- runlanyla ilgilenmesi önerileri hiç ters gelmiyor bana. tstanbul tüm sorunlann düğümlendiği bir kentimiz. Ay- nca sonan üreten bir kent. Durmadan büyüyor, bir çığ gibi çöküyor tüm ülkeye! Altyapısı da üstyapısı da sorun- lar, terslikler, carpıklıİclarla dolu, giderek boy veriyor, en uzak köşelere kadar uzanıyor, tüm yaşamı etkiliyor. SHP'nin yeni yönetimi de İstanbul'a önemle eğilmeü el- bet. Seçim kaybetmenin üzüntüsü geride kalmah, hatta yeni seçimin itici gücü olmalı. Genel sekreter ve arkadaş- larına büyük görevler düşüyor şimdi. Çevremizde örneği hayli az, ama ikinci adam diye bir olay var değil mi? Bi- rinci olmak yanşında bu olay unutuluyorçoğu kez. Unu- tulmaması gereken bir olay bence. İkinci adamlar yoksa birincilerin soluğu da kesilir eninde sonunda. Koltukla- nnda rahat oturamazlar. Örnekleri alabildiğine. Bir ba- kan, bir başbakan, bir parti başkanı ya da bir işveren, bir genel yayın müdürü geride bir ikinci adam, bir müsteşar, bir genel sekreter, iyi bir yardımcı yoksa, iyi bir çevre, iyi bir kadro oluşturamazsa darboğazlardan kurtulamıyor. SHP Genel Sek- reteri Cevdet Selvi'- nin de bu kadroyu kurarak olumlu çalışmalar yapa- cağına inanıyorum. SHP. içinde iyi bir birikim var. Bu bi- rikim değerlenir, parti dışında da destek görerek geleceğe yönelik yöntem- îer, projeler üretilebilir. Hükümet çalışmalanna, SHP'li milletvekillerinv" ışık tutabilir. İyi bir iletişim, sıcak bir di- yalogla SHP'li bakanlar da milletvekilleri de daha güzel ürünler oluşturabilir. Belki ışıklan söndünnek isteyenJer de olabilir, ama başarabilirler mi? Toplumdaki beklenti- ler aydınlanma çabalanndan yana. Kısır tartışmalarla zaman yitirmeyi kimse hoşgörmüyor, gecikmenin fatu- rasını ödemekten de hoşlanmıyor. Yavaşhğı, tembelliği affetmiyor. Burada bir saptamadan geri kalamıyorum. Parti mer- kezleri debakanlık koridorlan da hâlâçok kalabalık. Kut- lamaya gelenler, bakanlan, başbakan ve yardımcısını se- lamlamak isteyenler belli bir sevinci ve özlemi sergiliyor. Ancak o bakanlann çahşacak zamanım daraltmaktan da geri kalmıyorlar. Oysa iş zamanı şimdi. O kapılan iş bul- mak, bir selam ya da kartla başka kapılan açmak umu- duyla calanlara anlatmak gerekır. O bakanlann, başba- kan ve yardımcısının asıl görevi işsizliği ortadan kaldır- mak, yeni cahşma alanlan açmak, üretimi arttırmak çağdaş bir toplumun gereksinimini karşılamak, dar büt- çeyi genişletmek sözün kısası. Doğanın acımasızlığına karşı örgütlenecek düzeye gelmek. Kimi yazarlar "Baba"dan söz ediyor durmadan, şöyle dedi, böyle dedi, değişti, değişmedi. Sayın Başbakanıçok az görüyor, ilgiyle izliyorum ben, bana söylediklerini de- ğil halka söylediklerini izliyorum. İyimserliğinden de çok hoşlanıyorum. Belki de iyimser bir kişi olmam nedeniyle. Karamsarlıkla hiçbir şey üremez değil mi? Karamsarlık umudu yeşertemez. Oysa hiç kimsenin umutsuzluğa hak- kı yok bugün. Yenilgiye, çöküntüye uğrayanlann bile... Yenilgiyi yengiye dönüştürmek için çalışmak gerekiyor. Yaşayanlar iyi bilir, sıfırdan başlamayı göze almak insa- na başka birgüç, yüreğjne başka birçarpmtı verir. Birey- sel yaşamda örnekleri çok, kaç kez ölüyor, dirüiyor in- san, kaç kez batıyor yeniden çıkıyor, güçlüklere karşı onurla dikiliyor, özüne saygı duyarak şarkılar söyleyebi- h'yor! tnsan olmak bu değil mi her şeyden önce? Sorunlan çözmekten başka çaremiz var mı? Bizim sorunlanmız on- lar, biz çözeriz ancak. ••• Resimle uğraşan bir arkadaşım kelebekler yaptığını söyledi dün akşam. Ören'de yüzerken gördüğüm beyaz kelebekleri anımsadım, önce o uçar sonra imbat başlar denizde. Arkadaşım renkli kelebekler yapıyor. Karlı te- pelere, soğuğa, çığa, bahardan bir selam gibi! Doğanın acımasızlığına karşın uçma gücünü vurguluyor belki de. Belki anımsarsınız, cezaevlerindeki genç kızlar, deli- kanhlar da boncuk kelebekler yaptı vaktiyle. Özgürlük özlemini simgelediler. Bir toplum demokratik hak ve öz- gürlükleri yaşayarak tüm sorunlannı daha kolay çözer, o ' çözümden sonra da kelebekler gibi kanatlanır değil mi? Yaşayanlar bilir, sıfırdan başlamayı göze almak insana başka bir güç, yüreğine başka bir çarpıntı verir. OKURLARDAN Maliye Bakanı'nı Kim Yanılttı? 1992 yılımn ilk altı ayı için geçerli memur ve emeklilerin maaş artış esaslan belirlendi. Çeşitli yayın organlanyla da duyuruldu. Bu arada Sayın Maliye Bakanı bazı örnekler vererek konuya açıklık getirmeye çalıştı. Örneklerden birinde 1. derece 4. kademeden maaş alan bir emekli öğretmenin aralık 1991 maaşı 1.875.000 TL ikenocak 1992maaşının %27.5artışla 2.391.000 TL olacağını belirtti. Bir başka konuşmasında da çalışmakta olan memurların yan ödemeleri nedeniyle daha fazla artış aldıklannı. emeklilerin yan ödemesi olmadığı için bir başka kararname ile mağduriyetlerinin önlendiğini, aynı artışın kendilerine de sağlandığıru belirtti. Ancak bu artışın neyin yükseltilmesi ile sağlandığuıı açıklamadı. Emekli SandığVnın bu konuda bir bilgisi olmadığı gibi 2 Ocak 1992 tarihli Hürriyet Gazetesi'nin 13. sayfasında yayımlanan cetvelde de örnekte verilen öğretmenin maaşı ocak 1992'de 2.279.700 TL olacağı hesaplandı. Kaldı ki bu artışın içinde 11 Nisan 1990 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 418 sayılı kanun hükmünde kararname ile verilen 250 ek gösterge artışı da vardır. Saydamlığı esas kabul etmiş bir hükümetin mensup gerçeği bilerek saptırmayacağına göre Sayın Bakanı kim yanılttı? NECDETPERİNDEN İzmir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle