15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7SU&AT1992CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR SANAT 13 Madenci fotoğrafları •,, KültfirServisi-MadenciIerinçalışma lcoşullan ve Zonguldak-Ankara •^ _yürüyikşü ile süren grevleri konu alan t tfotoğraf sergisi 13 şubat tarihine kadar Osmarkgazi Belediyesi Sanat Calerisi'ndegörülebilecek. Bursa Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği'nindüzenlediği sergide, Emire Kart, Aynur Köymen, Mustafa Eğ- •iboyun, ErsinGüngör, Birol Üzmez, Jsmaıi Ofluoğlu, Faruk Akbaş, » Ibrahim Akyürek, YusufDanyerli, <Gül Derbent, Süha Derbent, Celal De- niz, Şirîn Küçüktabak, Hatice Tuncer, Sevil ÜzrekveGünsel Yıldınm'ın fotoğrafları yeralıyor. Abaç'ın resimleri s Kültür Servisi- Ressam Nuri Abaç'ın sergisi yann Benadam Sanat Galerisi'ndeaçılıyor. 1944yılında İs- tanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne misafîr öğrenci olarak giren ve bir yıl Leopold Levy Atölyesi'nde çalıştıktan sonra Mimarhk Bölümü'ne geçen Nuri Abaç, somut ve soyut denemelerinden sonra gerçeküstü akımdan etkilendi. - Sanatçı, 1960'lardan sonra Ana- dolu'nun etkin kültürel ve plastik birikimine eğilerek bir süre Hitit görsel sanatının ve diğer Anadolu mitlerinin 1 verilerinden, daha sonralan Selçuk ve Osmanlı sanatının minyatür ve süsleme değerlerinden ve özellikle Karagöz'ün resimsel olgusundan yola çıkarak özgün bir dünya oluşturma çabasını sürdürdü. Anlağan sergisi . KültürServisi-MimarSınan Üniversitesi öğretim üyelerinden Gökhan Anlağan'ın Nişanantaşı'nda Galeri Baldem'de açtığı sergi 19 şubat tarihine dek sürecek. 1968 yıhnda İstanbuJ Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü'nü bitiren Anlağan, 1969-73 yıllan arasında Paris'te National Superieur des Beaux-Arts'da bulundu. Yurtdışında ve içinde çeşitli ödüller kazanan Gökhan Anlağan bu- güne dek 23 karma sergiye katıldı, üç kişisel sergi actı. Sinema sohbetleri Kültür Servisi-Beyoğlu ve Sinema Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu yazar ve senarist FerideÇiçekoğlu. Yann Beyoğlu Sinemasf nda saat 17.00'de gerçekleştirilecek söyleşide, "Uçurtmayı Vurmasınlar", "Bahann Bittiği Yer", "Suyun öte Yakası", '"Umuda Yolculuk" gibi senaryolan ve "Sizin Hiç Babanız öldü mü?" adlı öykü kitabıyla dikkatlari üzerine çeken FerideÇiçekoğlu, yönetici Turgut Yasalar ve sinemaseverlerin sorıflannı yanıtlayacaklar. Kitap sergisi CUMHURİYET(Ankara)- Beş Türk cumhuriyetinin kültür, tarih, coğrafya, dil ve edebiyat üzerine yazılmış yapıtlan Tömer Dil Eğitim Merkezi'nde sergileniyor. Türkiye'de ilk kez yapılan sergide, 148 kitap bulunuyor. Türkçe öğretim Merkezi Tömer"in Mehmet Hengirmen'in girişimleriyle düzenlenen kitap sergisinde, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan'dan gönderilen kitaplann yanı sıra Azeri sanatçılann plaklan da bulunuyor. 18 şubata kadar sürecek olan sergi,4 marttan itibaren Ankara Üniversitesi Rektörlüğü'nde tekrar edilecek. Mahkemelik ressam ANKARA(AA>-Devlet sanatçısı ressam Turan Erol, Türk-İş ile mahkemelik oldu. Sanatçı, Türk-lş Genel Merkezi'nde bulunan yaklaşık 60 metrekarelik duvar çalışmasının tüm uyanlara karşın üç kez boyanması sonucu Türk-İş aleyhinedava açtı. Sanatçınınavukatı Ünsal Piroğlu, genel merkez binasının giriş katındaki salonun tüm sol duvannı kaplayan eserin uyanlara karşın yapılan tamiratlar sırasında yeniden boyandığını söyledi. Piroğlu, eserin son yıllarda üç İcez boyandığının belgelendiğini ve mahkeme heyeti tarafından oluşturulan teknik heyetin de eserin orijinaline düzeltilemeyecek derecede zarar verildiğinin belirlemesi üzerine 50 milyon liralık tazminat davası açmaya karar verdiklerini kay- detti. Türk-İş basın danışmanı Burhan Dodanlı da eserin estetik anlamda tahrip edilmesi nedeniyle sanatçıdan özür dilediklerini söyledi. Kırca'ya suçlama ANKA(İstanbul)- Levent Kırca Tiyatrosu'nca sahnelenen "Gereği Düşünüldü" adlı oyunun yazarlan Yılmaz Erdoğan ve Muzafter Abayhan, Levent Kırca'nın oyun için verdiği gazete ilanlannda adlannı kullanmayarak oyuna sahip çıkmaya çalıştığını ilerisürdöler. Oyunun yazan olarak İsmet Küntay Tiyatro Ödülü'nü kazandıklannı hatırlatan Erdoğan ve Abayhan, ilanda adlanna yer verilmemesinin bilinçli birdav- ranış olduğunu, reklam spotu olarak İsmet Küntay ödülünden söz edilmesinc karşın ödülü kazanan 5 yazarların adlannın yer almamasını | anlayamadıklan söylediler. Serigrafi ve gravürler KültörServisi-Kadıköy'deki Mine Sanat Galerisi'nde dokuz sanatçının yapıtlannı biraraya getiren "Serigrafı ve Gravürler" sergisi sürüyor. 10 mart urihine dek izlenebilecek sergide, Gülçin Aksoy, Avni Arbaş, Adnan Çoker, Burhan Doğançay, Ergin İnan, Asım İşler, Hayati Misman, Bünyamin Özgültekin veŞenol Yorozlu'nun yıpıtları yer alıyor. SİNEMA "Billy Bathgate", sokaklan, ıssız doklan, çılgın gece kulüpleri ile 1930'lann New Yorku'ndan bir kesit Billy Bathgate, gangsterliğî öğrerayor ATÎLLA DORSAY Billy Bathgate ; Yönetim ve se- naryo: Robert Benton / Görün- tü: Nestor Almendros / Müzik: Joseph G. Aulisi / Oyuncular: Dustin Hoffman, Nicola Kid- man, Loren Dean, Bruce Willis, Steven Hill / Bir Warner Bros yapımı. Gangster filmlerinin önümüze açtıkla- n dünya, bir yanıyla Amerika denen dev ülkenin yakın (20. yüzyıl) tarihinden bir yaprak öte yandan ise kapitalizmin iç çe- lişkilerinden ve parayı temel, giderek tek değer belleyen mantığından kaynakla- nan kaçınılmaz bir aşamanın perspekti- fınden süzülüp gelen bir görüntüdür. Gangster, bir diğer deyişiyle polisiye fılmlerin önlenemez çekiciliği de zâten bunda yatar. İyi bir polisiye, bir "tür si- nemasf', bir vakit geçirtme, oyalama amaçlı ticari ürün olmayı aşar, çağımı- zın, onun en güçlü devletinin ve onu güç- lü yapan temel ideolojinin beyazperdede- ki bir yansıması olur çıkar. Hele iyi bir polisiyenin içindeki insan malzemesi de sağlam ve inandıncı biçim- de seçilmişse, alacağınız tada doyum ol- maz. Artık yüzyılın kapitalizminin ta- dına ve keyfine varmış. ama tüm al- çaklığını da tanımış insanın serüvenini izliyorsunuz demektir. Üstelik bu serü- ven, türün doğal dekoru ve atmosferi ge- reği, karanlık gecelerin ürkünçlüğünü, cinayet ve kıyımlann kan kokusunu. hep ölümle baş başa yaşayan insanlann dur- durak bilmez tcdirgınliğini. yasadışı ol- manın kimi zaman bellı bir çekicilikle Gangsterliği öğrenen genç bir adanıın serüvenini konu alan "Billy Bathgate" fılminde, Hoffman, Kidnıan ve Dean başrolde. karışmış bitmez korkusunu da size geti- recektir. İşte "Billy Bathgate"de tüm bunlar (bir kez daha) var. Bir kez daha, gangs- terlik olayının şah dönemini yaşadığı ka- pitalizmin yüzyılımızdaki en büyük bu- nalım döneminde, yani 1930'lardayız. Tam olarak, 1935 yılının New Yor- ku'nda... Yaşamadığımız halde, kitap- lardan ve daha çok da filmlerden öğren- diğimiz bu dönem. sokağa döktüğü, sefa- lete terk ettiği küçük insanlan, kitlelerde yaratılmış bezginliği, anlamsız yasakları ve tüm bunlann körüklediği yasadışı ka- zanç iştahlanyla yeniden Icarşımızda... Anası, tüm gençliğini çamaşırhanelerde harcamış genç Billy Bathgate'e toplu- mun ve çevrenin sunduğu "örnek adam", mahalleden yetişme ünlü gangs- ter Dutch Schultz'dur. Bir rastlantı sonu- cu onunla tanışır genç adam... Ve "çete"- ye dahil olur. Bu, onun dışandan yalnız- ca bol para, lüks yaşam, pahalı giysiler, çevrede pervane kadınlar gibi gözüken yasadışılığın kan, ölüm. cinayet, kaba güç ve bozgunla kanşık gerçek içyüzünü öğrenmesine giden yolun da başlangıcı olacaktır... "Billy Bathgate"in temel çekiciliği, ko- nusunun bu "öğrenme" yanında yatıyor. Daha önce de "Ragtime" adlı romanı Milos Forman tarafından sinemalaştırıl- mış ojan Slav kökenli ilginç yazar E.L. Doctorovv'un bir yapıtından uyarlanan film, olayın o4ak noktasına bu dünyaya yoksulluk ve merak yüzünden girmiş bir genç ad»mın masum ve saf gözlerini yer- leştirmiş. Billy Bathgate, bakıyor, görü- yor, yaşıyor. İlk kez cebi para, sırtı şık giysiler görüyor. Schultz'un yok ettiği bir gangsterin, Bo'nun ardında bıraktığı gü- zel ve umutsuz sevgilisi Drew Preston'a, Schultz'la birlikie Billy deâşık oluyor. Ve bu cinayet ve kıyım dünyasında, korku ve dehşetle birlikte ilk kez aşkı vecinselli- ği de tanıyor. Filmin temel başarısı, kuşkusuz bizlere tasvir ettiği dış dünyayı. ustalıkla dönem havası verilmiş New York sokakları. ıssız doklan. çılgın gece kulüpleri, hipod- romlan ve başka şeyleriyle ustaca verir- ken, insan malzemesini de aynı ölçüde başarıyla vermesinde yatıyor. Çevresin- dekilerin hepsinden küçük boyuyla. en beklenmedik anlardaki yumuşak. in- sancıl davranışı öfke anlarında kanlı bir katile dönüşen çelişkili doğasıyla Dutch Schultz, büyük ölçüde Dustin Hoffman'- ın da katkısıyla perdede çok örneklerini gördüğümüz Amerikan gangsterleri ga- lerisine ilginç bir portre daha ekliyor. Tüm diğerleri, Loren Dean'ın saf bakış- larını ve biraz beceriksiz oyununu taşı- yan Billy'den perdede Carroll Baker'dan beri görülmemiş bir çocuk-kadın portre- si çizen Nicole Kidman'a, kısa rolünde çok inandıncı bir kişilik çizen Bruce Wil- üs'tcn Dutch'in sağ kolu, altın yürekli Otto'ya (Steven Hill) hepsi, çok inandın- cı ve yaşayan kişiliklerc dönüşmüş. Ve Robert Benton'un usta işi bir za- manlaması var kuşkusuz. "Kramer Kra- mer'e Karşı". "Gece" ve "Yürcktekı Yerler"in yönetmeni. bu az ama öz film yapan yazar-yönetmcn. ilk kez sıvandığı bu "dönem filmi" denemesini oldukça başarıyla sonuçlandırmış. Bizlere. gerek- siz ve yüzeysel bir sertlikten, şiddet ve kan gösterilerinden uzak, gerçekten ya- şamış insanlann öyküsünün anlatıldığı izlenimini veren bir film yapmış. Ne Cop- pola ("Baba" serisi) veya Lconc'nın ("Bir Zamanlar Amerika") stilize. üslup- çu çalışmalauna nc dc 1930-40'ların klasik Amerikan gangster fılmierinin yi- ne gerçek, otantik kişiliklerine dayanan, ama doğal olmayan biçimde hızlı. hare- ketli yapılarına itibar etmeden. kendi riı- mini kuran, kendi soluğunu alan farklı bir polisiye imzalamış. Türün meraklıları elbet de kaçırmayacaklar. Biz ise Ame- rikan gangster filmlerine yaklaşmayı de- neyen bu yazının ikinci bölümünde. bu kez Barry Levinson'un "Bugsy"sindc buluşmak umudunu taşıyoruz. StYAH-BEYAZ BAŞ YAPIT: Bir zamanlar givah beyazm, " gerçekçi" filnılerin kaçınılmaz özelliği olduğu düşünülürdü. İşte 1946 yıhnda, sava^tan dönen askerlerin hikâyesini işleyen görkenıli bir dranı... William Wyler'ın yönettiği ve adı efsaneleşmiş Gregg Toland'ın görüntülediği film. konusu kadar plastik özellikleriyle de çok beğenihnişti. Bu fiüııi renkli olarak düşünmek bile zor!.. Fotoğrafta (soldan sağa) Harold Kııssell. Teresa Wright, Dana Andrews, Myrna Loy, Hoagy Carmichael (ayaktaki) ve Fredric March, "Hayatıınızın En Güzel Yılları" adlı bu filnıin bir sahnesinde görülüyorlar. Çağımızın kimi yönetmenleri, bugün bile siyah beyaz fîlm çekmeyi yeğliyor Siyah beyaz: Sinemanın asü rengi mi?20. yüzyılın temel estetik devrimlenn- den biri, 70'li yıllardaki hammadde sıkın- tısı nedeniyle yaşandı. Yeraltı madenle- rindeki azalma ve özellikle gümüş made- ninin nadirleşmesi. bir 10-15 yıl öncesin- den itibaren, gümüş nitratlan kullanan siyah-beyaz filmi renkli film kadar pahah haJe getirdi. İlk etkilenenler, amatör fotoğrafçılar oldular: Artık aile resimlerini. eskiden ol- duğu gibi ucuza bastırma olanakları kal- mamıştı. Sinema ise renkliye çoktan geç- mişti. (1955'lerdenbaşlayarak Amerikan sinemasmın hemen tümüyle renkliye dö- nüştüğü söylenebilir.) Sözünü ettiğimiz bunalım buna eklendi ve kitle bilinçaltın- da, sinema ile renk sözcükleri otomatik biçimde özdeşleşti. Ancak asıl şaşırtıcı olan, 20 yıla yakın bir zaman içinde, siyah-beyaz ve renkliy- le ilişkili değer ölçülerimizin hemen tü- müyle ters dönmesi oldu. Sinemanın ilk seyircileri, Kodak markalı fotoğraf çalış- malarının popüler kıldığı siyah-beyazla aynı görünümde olan filmleri kuşkusuz alabildiğine "gerçekçi" bulmuşlardı. Üs- telik. filmler hareket de ediyordu. Sonuç: Grand Cafe'deki gösteriden ve diğerle- rinden sonra, herkes filmlerin "hayatın rengi"ni yansıttığını söylüyor ve aslında Lumire kardeşlcrin daha zamanından peşine düştükleri "renkli filmi" kimse istemiyordu. Siyah-beyaz uzun süre sinemada ger- çekçiliğin simgesi olarak kaldı. Fantastik sinema veya tür sineması (örneğin polisi- ye film) örnekleri. bu gerçekçiliği biraz dönüştürmeyi denese de sinema ilke ola- rak gerçeğin beyazperdeye yansımasıydı. Bu da bize, gerçekçilik denen şeyin esteti- ğinin ne denli kınlabilir olduğunu göste- riyor. Gerçekten de günümüzde en "ger- çekçi" denen yönetmenlerin bile, bu 3 7 değein öeelenni yeınedenlerle siyah-beyazdılar. Siyah-beyaz değgin öğelenni yeniden bulmak gibi az- sanki "sanatsal" fiîmin, kitle taleplerini Çok nostahık bir amacı da goz ardı etme- melı. Fassbınder ın "Veronıka Voss un p hiçe sayan ve sanatsal ve etik amaçlar pe- şinde koşan fılmlerin rengiydi. Oysa şim- di siyah-beyaz. renkli kadar pahalıya çıkıyor. "Sanatsal film" yapmak ise hiç moda değil. Peki niçin hâlâ siyah-beyaz film yapıhyor? Siyah-beyaz sinema öldü mü? TV'de Sinema saatinde yer alan eskinin siyah-beyaz sinema örnekîeri, seyircinin bir bölümünün tepkilerine neden oluyor. öte yandan, çağımızın kimi yönet- menleri, bugün bile siyah-beyaz fîlm çeyirmeyi renkliye yeğli- yorlar. Peter Bogdanovich ("The Last Picture Show"), Woody Allen ("Manhattan", "Broadway Danny Rose", vs) Lo Carax ("Boy Meets Girl"), David Lynch ("Fii Adam") vs. gibi. Bu alanda, Le Monde gazetesinde çıkmış olan Jacques Aumont im- zalı bir yazı bize oldukça ilginç gözüktü. Ve işte size bu yazının bir çevirisi: amaçla siyah-beyaz film çekmeye giriş- tikleri düşünülemez. Şimdi eleştirmenle- re, zaten çoğu zaman görüntü yönetme- ninin isteğine bırakılmış olan rengin veya ışığın seçim nedenleri üzerine değil, kırk yılda birdeolsaortayaçıkan siyah-beyaz filmlerin ncdeni üzerinde düşünmek kalı- yor.Bu neden, başlarda sadece yoksul- luktu. Luc Moullet veya Philippe Garrel gibi "deneyci" Fransız yönetmenlerinin filmleri, hem ekonomik, hem de ideolojik Temel neden, farklı, ayrıcalıklı bir şey yapmak ve dc klasik sinema nostaljisi olarak nitelenebilir. Siyah-beyaz bir film. öncelikle TV ekranlannı işgal eden sayı- sız fılmden farklı gözükmek amacını taşı- yor. Ayrıca "Kızgın Boğa". "Fii Adam". "Noir et Blanc" gibi filmlerin siyah- beyazında kuşkusuz iyice düşünülmüş. seçilmış bir >an da var. Ancak. adına klasik sinema denen ka- yın kıtamn kimi görsel, plastik ve uslûba Öyküsü". Alex Cort'un "VVelcome to Vi- enna" gibi filmlerinde. bu amaç çok be- lirgindir. Siyah-beyaz, günümüzde biraz "elitist" bir öğe. klasik sinemanın hay- ranlan kulübü için bir tür maymuncuk olmuştur. O, eski filmlerin rengidir ve öl- çeğini bilen François Truffaut'nun son filmi "Neşeli Pazar" filmi için siyah- beyazı seçmesi de bu yüzdendir. Sinemada kesin siyah-beyaz aynmı yoktur. Siyah-beyazın kimi zaman renk- liye kayan tonları ve ara-tonları söz ko- nusudur. Siyah-beyaz. dolaysız olarak sinemayı, sinema malzemesini ve aygıt- lannı çağrıştınr. Adına pelikül denen şe- yin. yani ham filmin brut rengidir o... Adına "fondu" denen geçiş yöntemi. renkli filmde yapılamaz. Siyah-beyaz. si- nemasal anlatımın temel rengidir. Renkli sinema, doğanın renklerini taklit eder. en azından çalışır. Ancak siyah-beyaz, bir varlık, bir kendi kendine yetme alanı ola- rak sinemanın asıl rengidir Siyah ve beyaz sinemada 2 ayrı renk değiîdir. Sinema filminin, üzerine istenen her renktc düşler döşcnebilecek olan bu dokunun temel ve tek rengidir. siyah- beyaz. Renkli olmayan bir film. soğuk bi- çimde yakla^ılırsa. aslında gri bir filmdir. Ama ona gri film denmc/?. Lorcl-Hardy gibi ikili bir ad ycğlcnir: Sıvah vc beya/. Işin özü de burda değil mi'.' Jodie Foster, 'başarılı kadın' Kültür Servisi - "Little Man Tate" fılmi ile yönetmen olarak kamcra arkasıri'a geçen Jodie Foster. oyuncu ve yine yönetmen olarak bu filmde ve geçen yıl gösterilen "Kuzuların Sessizliği" fılminde gösterdığı performans ile ABD'nin ünlü kadın dergisi "Gla- mour"un seçtiği yılın on başanlı kadını arasında yer aldı. Diğer ünlü kadınlar arasında kongre üyeleri, savcı ve valiler yer alıyor. "Little Man Tate". üstün yetenekleri olan yedi yaşındaki bir çocuğun öy- küsü. Küçük dâhi Fred'in yetiştirilmesi ile ilgili birbirleriyleçelişen iki kadın: sınıf annesi ve zeki çocuk psikoioğunun bir- birleriyle ve Fred'le ilişkileri... Başanlı oyuncu Jodie Foster'ın bu kez yönet- men olarak yorumu yansıyor beyaz- perdeye." Little Man Tate" önümüzde- ki aylarda Türkiye sinemalarında da gösterime girecek. Ustaoğlu'nun filmi Fransa'da yarışıyor Kültür Servisi - Yönetmenliğini Yeşim Ustaoğlu'nun yaptığı "Otel", Fransa'daki Clermont-Ferrand Kısa Film Yanşması'nda fınale kaldı. Senaryosunu Tayfun Pirselimoğlu- nun yazdığı ve Uğur İçbak'ın görüntü yönetmeni olarak görev aldığı "Otel". Clermont-Ferrand'da yarışmaya ka- bul edilen 82 film arasından seçilen ilk on fılmden biri oldu. Yeşim Ustaoğlu'- nun dördüncü filmi olan "Otel". ay rıca yönetmenin "Düet" adlı filmi ile birlik- te Pompidou Modern Sanatlar Müzesi arşiv ve kütüphanesi tarafından alındı. Paris Radyosu. Yeşim Ustaoğlu ile filmi ve filmciliği üzerine bir görüşme yayımladı. "Otei", 35 mm olarak çekilen lödakikahk bir film. Film, kaldığı otelde bir cinayete tanık olan. an- cak buna hiçbir tepki göstenne- yen bir adamın bu cinayetle ilgi- li olarak suç- landığında otel- den kaçmaya çalışmasını. fa- kat bunu bir türlü başaramamasını an- latan. soyut bir "Kafkavari" hikâye. Başrollerini Ralf Hall. Neşe Şen ve Şe- ref Türkmenoğlu'nun üstlendiği film. TRT'nin katkılanyla gerçekleştirildi. Yeşim Ustaoğlu. daha önce yaptığı filmlerle de başan kazanmıştı. İlk filmi olan "Bir Anı Yakalamak". İFSAK \c FİLMA ödüllerini kazanmış, ikinci fil- mi "Magnafantagna". 9. Uluslararası Oberhausen Kısa Film Festivali Çocuk Filmleri Bölümü'ne seçilmiş. üçüncü filmi "Düet" de 1991 Yunus Nadi Kısa Film Yarışması'nda birinciliğı bir baş- ka filmlc paylaşmıştı. Clcrmont-Fcr- rand'daki yarışma. 9 şubatla sonuç- lanacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle