Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 15NİSAN1991
Tarilıçiliğiıı Neresindeyiz?
200 kadar lise öğrencisinden sağlanan veriler şöylece özetlenebilir:
Lise tarih kitaplan tamamen ezberciliğe yönelik ve gereksiz bilgilerle
doldurulmuş. Konular, hikâye anlatılır gibi anlatılıyor. Olayların
nedenlerine gereksiz ve anlamsız bilgilerle karşılık bulunuyor.
Öğrenciler tarihi sevmiyor.
Prof. Dr. SALİH ÖZBARAN DEÜ, Buca Eğitim Fak.
"1930'lu yıllar. Türk tarihçiliğinde çoğul-
cu bir dönem görüniimündedir. Romantik
resmi tarib ten TTTC çevrelerinde ve orta öğ-
retimde kullanılan tek tip tarib kitaplannda
yer almışsa da yükseköğretim ve yayın dün-
yasında pek etkin olaraamış, çoğu kez eleşti-
rilere uğramıştır" diyor Zafer Toprak, yir-
minci yüzyıldaki Türk tarihçiliğini gözden ge-
çirirken (1). Ayru yıllardaki tarihçiliğin, Fran-
sız Devrimi'nin kendi ortaçağma tepkisini an-
dıran aydınlanmacı bir tutum taşıdığını söy-
Ieyen Halil Berktay da "Atatürk'ün tarih te-
zi paradoksal olarak Türklerin tarihinin
laikleştirilmesi ve diinya tarihine daha fazla
entegre edilmesi sonucunu vermiştir" biçimin-
deki tanımlamasıyla 60 yıl Önce belirlenen
amaçların oiumlu sonuçlarını vurguluyor (2).
15 Nisan 1931 tarihinde, Türk tarihi ile
Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları in-
celemek ve yaymak amacıyla kurulan, 3 Ekim
1935'te Türk Tarih Kurumu (TTK) adını alan
Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'nin (TTTC) ku-
ruluşunun 60. yıldönümünde Türk tarihçili-
ği ne durumdadır? Bu soruya kısaca yanıt ver-
meye çalışacağım bu yazımda; 1983 yılında
Başbakanlık'a bağlanarak oranın bir şubesi
haline getirilen TTK'daki değişikliklere de-
ğinmeden.
Gözetim ve Denetim Altındaki
Tarih
Sık sık duyanz politikacılardan: "Bu konu-
yu tarihçilere bırakalım" derler. Tarihçilerin
ilgili konuyu tam aydınlığa çıkaracakları var-
sayıhr. Yine de politikacılar, tarih dersi ver-
mekten, tarih kitaplan yazmaktan kaçınmaz-
lar. Bu onlar için suç değildir; tarihin doğası,
geçmişle ilgili yargıda bulunmayı herkese ta-
nır; tarih bilinci kendiliğinden oluşuverir bi-
raz okuyan, güncel olaylarla biraz ilgilenen ki-
şilerde. Toplumun tüm kesimlerinin üzerinde
söz söyleme yetkisi ve hakkını bulduğu tarih
-bu denli sözcüsü ve sahibi bulunan tarih- çok
gariptir ve bir o kadar üzücüdür ki kendisinı
resmi kurumlarımızda çoğu zaman denetim
altında buluverir. Üniversite ve ortaöğretim
hoşgörüyü unutur, demokrasiyi cendereye so-
kar, tarih için kalıplar doker, tabular belirler.
Geçmişi aydınlatmak üzere aranan bilgi kır-
pmtılarının peşinden giden tarihçiyi ne kadar
zorluklann beklediğini çok iyi bilir tarihçiler.
Nesnelliği tüm kuralları ile işlettiklerini sanıp
-üstelik devletin resmi belgelerine dayanarak-
gerçeklerin son biçimlerini yakaladıklarını du-
yuranlar da tarihin gelişim yollarını tıkamış
sayılırlar. Tanınmış İngiliz tarihçi Christopher
Hill'in vurguladığı üzere tarih "gerçekleşmiş
olduğuna inandığımız geçmiş" in berısinde,
"yazılanmızda kunnaya, yeniden kurmaya ça-
lıştığımız geçmiş"tir. E.H. Carr buna, "Doğ-
nılanmış olgular kümesi" diyor. Ancak "Bi-
revsel vicdan ya da zekâ herhangi bir allerna-
tif ideolojisi olmadığı zaman bile dogru oldu-
ğu kesinlikle kabullenilmiş önermelere mey-
dan okumaya" koyulan tarihçilik (3) örneğiyle
Türkiye -özellikle resmi kurumlarında- ken-
disini politikaaya, merkez düzenine, resmi ide-
olojiye beğendirme çabası içinde görün-
mektedir.
Bazı özel girişimlerin çıkardığı dergilerde ve
kitaplarda konu edilen tarih incelemeleri, ça-
ğı yakalamaya çalışırken devlet bütçesiyle bes-
lenen kururnlarımızda ve üniversitelerimizde
(en azından büyük bir çoğunluğunda) üst ko-
mutanın güdümünde yürütülen tarihçiliğimiz,
TTTC'den 60 yıl sonra, bulunması gereken dü-
zeyi yakalayamamıştır. Araştırmaların sonuç-
lan olarak ortaya konulan yeni bilgilerin, geç-
mişi daha iyi anlatabildiklerini sandığımız yeni
verilerin, topluma, özellikle öğrenciye yansı-
tılması görevini yüklenenJer tarafından çağ-
daş bir anlayışla kavranamamış olması ya da
kavranılması yolunda engellerin çıkarılması,
tarihçiliğin çok ciddi bir sorunu olarak gün-
demdedir. Gerek liselerde gerekse üniversite-
lerde tarih öğretimine ilişkin son dört yıl içinde
160 öğrenciye sorduğum soruların yanıtları
gerçekten can sıkıcı olarak belirdi:
a) Liselerde belli bir kitaba, yükseköğretim-
de çoğu zaman ders notlanna bağımlılık
süruyor.
b) Öğrencinin düşüncesi, onunla diyalog
dışlanıyor; bir öğrencinin açıklamasında açık-
ça belirtildiği üzere "Öğrenciye tarih sorusu
sormak sanki onlara işkence etmekmiş gibi...
Kaç yılında kimlerle gibi klasik soruların dı-
şında sorulan sorulara yabancılar".
c) Yükseköğretimde öğretim elemaru yeter-
sizliği, ezbercilik, konularda merkezi yöneti-
cilerin serüvenleri ve savaşlar egemenliği, oz-
gurleşemeyen oğrenci, tarih dğretimini be-
lirliyor.
İzmir'in çeşitli liselerindeki 26 tarih oğret-
meni ile Araştırma Görevlisi Yucel Kabapı-
nar'ın yaptığı görüşmeler sonucunda, lise ta-
rih kitaplarımn özgun düşünme, araştırma ve
tartışmayı özendirmekten uzak bulundukları
ortaya konmuştur. Aynı kentin 200 kadar lise
öğrencisinden sağlanan veriler şöylece özetle-
nebilir: Lise tarih kitaplan tamamen ezberci-
liğe yonelik ve gereksiz bilgilerle doldurulmuş.
Konular, hikâye anlatılır gibi anlatılıyor. Olay-
ların nedenlerine gereksiz ve anlamsız bilgi-
lerle karşılık bulunuyor. Öğrenciler tarihi sev-
miyor. Elbette öğretmenlerin ders işleyiş yön-
temleri de önemli. Ama onlar kitabı izlemek
zorunda kalıyorlar. Dolayısıyla öğrenci olay-
lara, olgulara kendi görüşünü, yorumunu ka-
tamıyor. Tartışmıyoruz.
Tarihçi demokrat olmalı
Tarih ve Toplum dergisinde (Aralık 1990) çı-
kan "Öğrenci Değerlendirmesiyle Tarih
öğretimi" başhklı yaamı, Mete Tunçay şu bir-
kaç cümlecikle sunmuştu: "Tarih derslerinin
sevimsizligi, konulann özgür ve eleştirel bir
yaklaşımla ele alınamaması, tarihin kendisi-
ni de sevilmez kılmakta. Galiba her şey birbi-
rine bağlı ve topluraumuz sağlıklı bir demok-
rasiye kavuşmadıkça, böyle başa böyle tıraş
olacak". Konulann bir tekelden çıkanldığı, yö-
netici sınıfın anti demokratik tarih görüntü-
sünün sorgulanmasının çok zor olduğu ülke-
mizde, özellikje öğretimde, "böyle başa böy-
le tıraş" daha ne kadar sürecek? Insan eylem-
lerini -koşullanmadan ve çıkar düşünmeden-
yansıtabilen, insanlann her türlü sevinç ve sız-
lanmalarına ulaşabilen, demokratik düşunüp
davranabilen tarihçiyi ne zaman yaratacağız?
Var olanlann çok sınırlı sayılarmı nasıl çoğal-
tacağız?
Bilindiği üzere eski Yunan tarihçileri, insan-
lann yaptıklarırun sönüp gitmemesi gereğine
inanmıştı ve bunu "şanlı eylemler" ile simge-
lemişti. Roma'da sayfalann egemeni "Romab"
idi. Livius, dünyaya egemen olan bu sınıfın ba-
şarısı peşindeydi. Ortaçağlarda tarihi, kutsal
olanla olmayanın çizgileri belirlemişti; tarih-
sel yargı düşüncesi yoktu. Yaygın inançların
temel çıkarlarla uyum sağlaması yeterliydi.
Rönesans'ın getirdiği mantık ve laik anlayış ta-
rihçiliği de derinden etkiledi. Voltaire, kral ya
da saltanat serüveninden çok "insan zihninin"
tarihini yazmayı yeğledi. 19. yuzyıl büyuk de-
ğişikliklerle goründu tarihçiye. Kaynakların
tahlili onem kazandı; materyalist yaklaşım ye-
ni boyutlar getirdi. Fransa'nın Annales Oku-
lu ile tarih, yüzvılımızda konularını çeşitlen-
dirdi. uzun dönemlerin niteliklerini belirleme-
ye çalıştı. 1970'li yıllarda Toplum Tarihi'nin
gelişmemiş konulannı vurgulayan E. Hobs-
bawmşu konu başlıklarınısıraladı:Demografi
ve akrabalık; kentleşme; sınıflar ve toplumsal
sınıflar; düşünce yapıları, mantaliteler; top-
lumlann dönüşümu, çağdaşlaşma, sanayileş-
me; toplumsal hareketler, toplumsal protesto.
Şüphesiz konular çoğaltılabilir.
Ne var ki tarihçinin bu tür konulara yana-
şabilmesi ve onları evrensel değer yargıları ve
boyutlan içinde ele alabilmesi için yaşadığı dö-
nemin değerlendirmesini yapması, yapabilme-
si gerekir. Gunümüzde çağdaşlaşmanın, de-
mokratikleşmenin önemini kavrayamayan,
kavramasına izin verilmeyen bir tarihçinin
anılan konulara el atması beklenemez. Tarih-
çi, günün sorunlarını eşelediği ölçüde demok-
rattır. Demokratça düşünen tarihçi de en az
hata yapan tarihçidir. Çağdaş insan geçmişin-
den, tarihten daha büyüktür, tarihçiden daha
öndedir. Tarihçi ise insana, geçmişi en geniş
boyutlarıyla gösterebildiği sürece çağdaştır.
Bu yaklaşımlar içinde, TTTC'nin 60. yılın-
da bir kez daha sormahyız: Tarihçiliğin nere-
sindeyiz?
(1) Z Toprak "Turkiye'de Çagdaş Tanhçılık (1908-1970)"
TurViytdeSosyai BiBm Araşbnnalanıun GeMşirai (derl. S. Ata-
uz). Ankara 1986. s. 433.
(2) H. Berkta>, Cumhuriyet İdeolojisi ve Fual Köpruld. Is-
lanbul 1983, S 53, 56.
(3) C. Hıll, "Tarih Geçmiş Suçlara tlişkın Yalanlar mj de-
mektir". "T»rih >e Toplanı" Şubaı 1990, s.10
OKURLARA.
OKAY GÖı\K\SİN
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
İki Gözüm Ayşe
5
"Cezam tasdik edildikten sonra hapislik bana daha çok
dokunmaya oaşladı. Beni asıl düşündüren, çıktıktan sonra
karşılaşmaya mecbur olduğum rnüşkülartır. Çünkü ben ne
bir gazetede eşek bir tahrir müdürünün, ne bir yazıhanede
eşek bir amirin kumandası altına girebilirim. Mümkün olur-
sa, yani mani olmazlarsa ecnebi memleketlerden birine gi-
deceğim, daha doğrusu birçok ecnebi memleketi gezeceğim.
Bir meteliksiz bu kabii seyahatleri yapabilmek usullerine aşi-
naytm."
On dört ay hapse mahkûm Sabahattin Ali, 28 Nisan 1933'te
Konya Hapishanesi'nden Ayşe Sıtkı'ya böyle sesteniyor:
"İki Gözüm Ayşe"... Sabahattin Ali'nin 1931 ile 1935 yılları
boyunca gönderdiği mektuplar. Ayşe Sıtkı o yıllarda üniver-
site öğrencisidir. Gerçek anlamda bir 'cumhuriyet kızı.' Ay-
dınlık bir kafa taşıyan; çağını anlamak, özümsemek isteyen,
okuyan yazan, Atatürk devriminin öncüsü bir genç kız. Sa-
bahattin Ali'nin yaşamında yeri olan bir insan.
Ayşe'yi ben, Sabahattin Ali'ye yazdığı bir iki mektupla ta-
nıdım. Filiz Ali ile Atilla Özkjrımh'nın 'Sabahattin Ali' kitabın-
da Ayşe'nin mektuplannı okurken düşünmüştüm; bu kadar
anlayışlı, dostça mektupları yazan Ayşe kimdi, neredeydi? Ya-
zarlar mektup yazmayı severler. Hele hapıshanede uzun yıl-
larını geçirmek zorunda kalan yazarlar, kendilerine sevgiyle
ilgilenen insanlara. özellikle kadınlara mektuplarla iç dünya-
lannı açarlar. Böylece bir yaşama avuntusu, daha doğrusu
gücü bulurlar.
Ayşe, kendisine evlenme önensınde de bulunan genç ya-
zara güzel öğütler veriyor, neredeyse yol gösteriyordu mek-
tuplannda. O sıralarda Ayşe yırmi yaşlarındaydı. Ama yaşın-
dan çok ileri bir olgunluktaydı. Sabahattin Ali'ye yazdığı mek-
tuplar usta bir yazann kalemınden çıkmış gibi...
Ben Ayşe'nin mektuplarını okuduktan sonra, 20 Nisan
1979'da şöyle yazmıştım:
'Ayşe'nin Sabahattin Ali'ye yazdığı mektupların birkaçını
biliyorum. Ya Sabahattin Ali'nin Ayşe'ye yazdıkları... Onlar
duruyor mu? Ayşe'nin bu mektupları sakladığını sanırım. O
zaman hem yazınımıza hem yazann anısına sevgi ve saygı
belirtisi olarak o mektupları ortaya çıkarıp kamuoyuna sun-
ması gerekmez mi? Okur, Ayşe'yi, kişiliğini, yaşamın dalga-
ları arasında ne olduğunu merak ediyor."
Ayşe bu yazımı okuyunca bir mektup gönderdi. Sabahat-
tin Ali'nin mektuplarının durduğunu söyledi. Aramızda ge-
çen mektuplaşmalar sonunda Sabahattin Ali'nin Ayşe'ye bir-
çok mektup gönderdiğini, hatta kendisine evlenme önerisi
bile yaptığını öğrendim. Sabahattin Ali'nin sevdiği, evlenmek
istediği kadınlar bir iki değildir, hemen her güzel, aydın ka-
dın, yazarın yaşamını etkilemiştir.
Ataol Yayınlan'nda çıkan "İki Gözüm Ayşe"de yer alan mek-
tupların bir bölümünü gazetemizde okumuştunuz. $imdi Sa-
bahattin Ali'nin beş yıl boyunca gönderdiği mektupların hep-
sini bu kitapta bulacaksınız. Bir usta öykücünün yazdığı bu
mektuplar bir yazınsal tat taşıyor. Gözlemler, ızlenimler bu-
gün yazılmış gibi canlı ve güncel. Aynca 1930'larda hapis-
hanelerdeki yaşamın kesitlerı de ilgiyle okunuyor.
Ayşe Sıtkı, Nâzım Hikmet'le karşılaşmasını da şöyle anla-
tıyor: "Sabahattin çok beğendiğimi ve sevdiğimi bildiği Nâ-
zım Hikmet'le benı tanıştırmayı vaat etti. 1931 yılının yaz ay-
larıydı sanıyorum, beni Nâzım Hikmet'in Kadıköy'deki evine
götürdü. Girdiğımizde, siyatikten rahatsız olan Nâzım bir yer
yatağında yatıyordu. Bizimle görüşmek için doğrulup otur-
duğu zaman yatağın ıçinden çok guçlü ışıklar fışkırdığım san-
dım. Gözlerı, bakışlan, yüzü ve vücodunun güçlü ifadesi ın-
sanı büyülüyordu. Bıze çok ilgi gösterdi. Tarih bölümiinde
okuduğumu öğrenince özellikle Fransız ihtilali üzerine so-
rular yöneltti, Marat'yı sordu. Ben dilimın döndüğü kadar ce-
vap verdim. Ama Nâzım'ın öylesine etkisindeydim kı çok düz-
gün konuşamıyordum. O beğendı, yaşımı sordu, 20'sinde ol-
duğumu öğrenince kendisinın o yaşlarını anımsar gibi göz-
lerini kısarak 'çok genç, çok genç' diye iltifat etti."
Ayşe Sıtkı, Sabahattin Ali için şöyle diyor: "Dostluğumuz
daha çok mektuplarla sürdü. Sabahattin Ali'yle çok yakın-
dan, çok görüşerek, konuşarak bir dostluk sürdüremedık.
Çünkü o İstanbul'un dışındaydı daima, sürekli olarak hapıs-
lere girip çıkıyordu. Buna rağmen Sabahattin benımle evlen-
meyi çok istedi. Ancak ben ona kendimi o kadar yakın his-
sediyordum ki bu yakınlığı evlenerek bozmak istemedim "
Sabahattin Ali'nin kılapta yer alan 47 mektubunun her bı-
ri hem belgesel bir önem taşıyor, hem de o dönemin gerçek-
lerini yansıtan birer öykü. "İki Gözüm Ayşe", Sabahattin Ali
yapıtları dizisınin ayrılmaz bir parçası olacak değerde. .
ACI KAYBIMIZ
Yakın dostlarım Ertuna Işık'ın oğlu, Cihat ve
Erdinç Işık'ın yeğenleri
CENK TOLGA IŞIK'ı
genç yaşta kaybetmenin derin üzüntüsü
içindeyiz. Kederli ailesinin acılarını paylaşır,
merhuma Tanrı'dan rahmet, ailesine ve
sevenlerine başsağhğı dilerim.
TURAN TANTOĞLU
Ankara Büyükşehir Belediyesi
Genel Sekreter Yardımcısı
Dostlarım, arkadaşlarım ve
müşterilerimin bayramını kutlar,
sağlıklar dilerim.
Şirinevler, Fizik Tedavı ve
Rehabilitasyon Merkezi
Tel: 557 57 00 / Oda No: 211
HADl OLCA
AKADEMİ KİTAPEVİ
GENEL MADEN
İŞÇİLERİ
SENDİKASININ
BAYRAM MESAJI
1991 yılı, Türkiye işçi sınıfımızın ve emekçi
halkımızın birlik-bütünlük içinde dayanışma
yılıdır.
İnsan hak ve özgürlüklerine dayalı toplum
düzeni kurabilmek için mücadalemiz yoğun-
laşarak devam edecek, karşımıza çıkarılan
engefler birer birer aşıfacak, özlediğimiz mut-
fu sona ulaşılacakiır.
L
*' ""•-'.*;*''"'>•-'.''
Bu duygu ve düşüncelerle Ramâzan Bay-
ramınızı kutluyor, saygılar sunuyorum.
ŞEMSİ DENİZER
GENEL MADEN İŞÇİLERİ
SENDİKASI
GENEL BAŞKANI
Fısıltı Gazetesine Prim
P arlamentoda kabul edilerek yürürlüğe giren Terörle
Mücadele Yasası'na eklenen maddelerle örîülü bir
affın çıkarılması, 141-142-163. maddelerin kaldırılması
genellikle olumlu karşılandı. Ancak hukukçular, gerek
hukuk tekniği gerekse yasalar önünde eşitlik açıstndan
yasanın eksikleri ve yanlışları olduğunu, yamalı bohça
niteliğinin düzeltilmesi gerektiğini belirtiyoriar.
Birçok toplumsal yaraya ilaç olabilecek, bazılarının
düzeltilmesi açısından da umut veren bu gelişme
içinde yine döndü dolaştı basın özgürlüğü, yurttaşlann
haber alma özgürlüğü yara aldı.
Terörle Mücadele Yasası'nın 6, 7 ve 8. maddeleh temel
özellikleri ile basının haber verme hakkına yeni
kısıtlamalar getirmektedir. Aynca hukukçular, bu
maddelerin düzenledikleri suçlar bakımından ceza
hukukunun temel kurallarına uygun olmadıklanndan
belirsizlik yarattıklarını ve hangi eylemin, hangi haberin
suç sayılacağı konusunda tereddüt yarattıklarını
belirtmektedirler.
Yasanın 6. maddesi, terörle mücadelede görev
alanların açıklanması dolayısıyla kişilerin hedef
gösterilmesini, terör örgütlerinin açıklamalarınm
yayımlanmasını suç saymaktadır.
Yasa, bu suçun işlenmesi durumunda gazete sahibinin
ve yazı ışleri müdürünün çok yüksek para cezalarına
çarptırılmasını öngörmektedir. Şimdi düşünelim;
toplumu sarsan nitelikte bir terör eylemi olmuştur ve
bunu bir örgüt üstlenmiştir. Yasaya göre bu bilgiyi
yayımlamak yasaktır. Ne olacaktır? Gazetelerde terör
eyleminin sanıklanyla ilgili hiçbir bilgi yer
almayacağından, doğal olarak fısıltı gazetesi çalışmaya
başlayacak ve bu yasa maddesiyle güdülen amaç
tersine sonuçlar yaratacaktır.
Toplumumuzda fısıltı gazetesinin zarar verici etkilerini
çok yakın yıllarda yaşadık. Bu maddeyi yasaya
koyanların ya bellekleri çok zayıf ya kavrayışları ya da
amaçlan farklı...
Yasanın 7. maddesiyle getirilen propaganda suçunun
da tanımı son derece geniş tutulmuştur. "Devletin
ülkesı ve milletıyle bölünmez bütünlüğünü bozmaya
yönelik propaganda"ya her türlü eleştiri girebilir;
örneğin "sınırda biriken Iraklı Kürtler alınsın" diyene
karşı da bu madde işletilebilir, tam tersi görüşü
savunana karşı da... Bu suçun cezası da 100 milyon
liradan başlamaktadır, aynca yazı işleh müdürlerine de
2 yıla kadar hapis cezası verilebilecektir.
Yasadaki para cezaları sistemi daha önce Muzır
Yasası'nda uygulanmaya çalışılmış ve değiştirilmiş
sistemin benzehdir. Fark, ağır para cezalannın daha
çok yayının sahibine verilmesidir. Bu değişiklik de
doğal olarak çok yüksek para cezalarını ödemekte
güçlük çekecek yayın sahibinin de yazı işleri
müdürüyle birlikte hapis cezasının tehdidi altında
bulunmasıdır.
Sonuçta bu maddeler, basın özgürlüğü açısından,
insanlann haber alma özgürlüğü açısından önemli bir
.geriteme ve fısıltı gazetesine büyük bir prim
niteliğindedir. Parlamento bu konu üstüne hızla eğilmeli
ve gereken değişikliği zaman yitirmeden yapmalıdır.
1
TEŞEKKÜR
13.4.1991 günü aramızdan ayrılan
onurlu, aydın insan, sevgili eşim,
canım annemiz, anneannemiz
HAJNİFE YlĞIZ'ın
cenaze törenine katılan, acımızı paylaşan tüm akraba,
dost ve arkadaşlarımıza teşekkür ederiz.
NURİYAĞIZ.
Gl LCAN YAĞIZ.
GÜLtSTAN. TURAN. OMR VE YAĞIZ POYRAZ
Gece Mavisi
PARLIAMENT
LJ
[PARLIAMENT
BODRUM YAT LIMANINDA
KİRALIK DÜKKÂNLAR
TEL: 346 92 98 / 346 79 41
1366 Yl_, ^E8o 109)1 S/-n K JRULLJ KARARINA GORE SlGARA SAĞUĞA ZARARUDIR
MadeinUSA