Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 KASIM 1991 DİZİ-RÖPORTAJ CUMHURİYET/15
Her Türk asker ıııi doğmalı?
Askerlik, babadan oğula geçen bir miras değil, profesyonel anlamda bir meslekt
SIVIL OTOfflTE
ASKERİGÜÇ
HtKMET ÖZDEMİR
Türk Silahlı Kuvvetler'i deni-
lince Genelkurmay Başkanı'-
ndan piramidin tabanındaki
rütbesiz askere kadar bütün or-
du kastedilir. Genelkurmay
Başkanlığı daha çok Genelkur-
may'ın merkez örgütünü içer-
mektedir. Kara, deniz ve hava
ordulan ise kuvvetler diye bili-
nir.
Genelkurmay ile kuvvetler
ilişkisinde emir-komuta düze-
nindeki üst-ast ilişkisi esastır.
Kuvvetler, Genelkurmay mer-
kez örgütünde hazırlanan
başkanı düzeyinde yine ilgili
kuvvet veya kımetlerin temsilci-
leri bir arava gelip tartışırlar."
Sonunda onay için l'ınci baş-
kana (Genelkurmay Başkanı)
çıkartılır. Kendisine anlatılır.
Eğer kabul ederse onaylar ve
uygulamaya geçilir. Beğenmez-
se yeniden üzerinde çalışmaya
başlanır. l'inci başkanın sakın-
calı bulduğu yerlerin değiştiril-
mesi yoluna gidilir.
"Kuvvetler içinde çıkacak ka-
rara hâlâ itiraz varsa, Genelkur-
may Başkanı'nı kim ikna ederse.
kararın değişmesini sağla\abilir.
Bazen. 1 'inci başkan bir konuda
s,'ilahlı Kuvvetler bünyesinde çalıştırılacak
mesleki personelin temininde gönüllü katılım
ilkesi benimsenmelidir. Yedeksubay ve er
ihtiyacı için de bireyin başvurusu esas alınmalı,
zorunlu askerlik uygulamasından vazgeçilerek
profesyonel erliğe geçişin yolu açılmahdır.
lik bir alışkanbk veya kuşaktan
kuşağa babadan-oğula geçen
bir miras (!) değil, profesyonel
anlamda meslektir. Birey, dok-
tor. kundura tamircisi, mimar.
avukat veya terzi olmak isteye-
bilir. Asker de olmak ısteyecek-
tir. Devletin, "herkes asker
doğar" anlayişından vazgeçerek
askerliğin ötekiler gibi bir mes-
lek oluşunun bilincine varması
insan haklan açısından da ge-
reklidir.
Zorunlu askerlik uygulama-
sından vazgeçilerek profesyonel
erliğe geçişin yolu açılmalıdır.
(Aksı halde, erlik veya yedeksu-
baylıkta harcanan sürc son
yıllardaki paralı askerlik siste-
miyle yurttaşlar arasında ada-
letsizliğe dönüşmüştür.)
öte yandan hızlı nüfus artışı,
savaş teknolojısındeki başdön-
dürücü değişmeler, kalabalık
ordular yerine yüksek teknik
donanımlı ordu örgütlenmesini
ciddi bir sorun olarak gündeme
geıirmiştir.
Zorunlu askerlik dahil. ordu-
nun personel politikası gözden
de halka açılması, kentleri
askeri bir görünümden ve cep-
haneliklerin tehlikesinden
kurtaracaktır.
GSMH'nin askeri amaçlara yö-
nelik harcamalanna göre
NATO üyeleri arasındaki sıra-
lamanın ABD'den (Vo 6.7) son-
ra Ingiltere (V* 4.9) ve Türkiye
(V* 4.8) şeklinde olması endişe
vericidir.
Türkiye. hükümet harcama-
lannın yaklaşık % 20-25'ini her
yıl askeri amaçlar için sarfet-
mek durumundadır.
Bu miktann fazlalığı bir ya-
na, sivil otorite-Silahlı Kuvvet-
ler ilişkisi açısından oiumsuz
gelişme. askeri harcamalann
parlamento denetimi dışında
tutulma eğilimıdır. 1961 Ana-
yasası'nda parlamentonun mali
denetımini düzenleyen 127.
maddenin ilk şeklinde: Sayış-
tay'ı genel ve katma bütçeli
dairelerin bütün gelir ve giderle-
riyle mallarını parlamento
adına denetleme işlevini yap-
makla görevli tutan istisnalara
yer verilmivordu. 12 Mart 1971
Askerliğin profesyonel anlamda bir meslek olarak algılanması insan haklan açısından da önem taşıyor.
stanbul, Ankara, tzmir, Adana gibi büyük
şehirler dahil, Anadolu'nun birçok yerinde kent
içi topraklann bir kısmı askeri garnizon ve
kışlaların kullanım alanı olarak ayrılmıştır. Bu
arazi ve binalar yerel yönetimlere devredilmeli,
hizmet tesisleri olarak halka açılmalıdır.
komutan emn ıle kendilerine
ulaşan talimatları uygulamaya
koymakla yükümlüdürler. Ge-
nelkurmay Başkanlığı karargâ-
hının lemelini J başkanları
oluşturur. Buna göre, J-l Perso-
nel, J-2 tstıhbarat. J-3 Harekât,
J-4 Lojistik, J-5 Plan Prensipler.
J-6 Muhabere ve Elektronik
Sıstemlen. J-7 Askeri Tarih ve
Stratejik Etütler... demektir.
Genelkurmay merkez örgü-
tündeki karar alma süreci
popüler bir kaynakta şöyle an-
latılmaktadır:
"Çalışıtıa sistemi de, J harfi-
nin geldiği joint/ortak kelimesi-
ne uygun biçimde jürütülür. J
başkanlıkları kendilerine bağlı
daire başkanlıklarına belirli gö-
re>ler verirler. Veya kuvvetter-
den (Kuvvet komutanlıkları
kastediliyor.-HÖ) birinden bir
istek gelir. Daireler, konuyla il-
gili ku\vetin veya üç kmvetin de
görüşlerini alıp bir karar taslağı
hazırlar. Bu belge J başkanına
gjtrnedefl önce tartışılır. J başka-
nı tam bir görüş birliğine varıl-
mışsa, son bir defa gözden
geçirip 2'nci başkana (Genelkur-
may Başkanı'nın yardımcısına)
yollar. Eğer üzerinde tam bir gö-
rüş birliğine ulaşılmamışsa, o
zaman 2'nci başkan >e ilgili J
bir kuvvetin itirazını da kabul et-
meyebilir ve imzalayabilir. O
zaman bu emri kabul etmekten
başka seçenekleri yoktıır."
Bu tür bir karar alma sürecin-
de rasyonellik ne ölçüde
mümkün, tartışılabilir. Bunu
ölçme imkânı şımdılik yok. Fa-
kat modelin inkâredilemeyecek
iki büyük sakıncası bulunduğu
açık.
Birincisi, kuvvetlerin kendine
özgü yapılan, sorunlan bulun-
maktadır. Kara, Deniz ve Hava
Kuvvetleri. hatta bunlann aıt
birimlerini oluşturan askeri bir-
likler hangi ölçüde benzeşır?
Silahlı Kuvvetler Komutanı
olarak Genelkurmay Başkanı'-
nın eşgüdüm titızliği ile kuvvet-
lerin teknolojik ve mesleki
yapılanndan gelen farklılıklar
nasıl bağdaştınlacaktır? Bunun
yolu herhalde özgül sorunlannı
çözmeieri için kuvvetlere inisi-
yatif tanımaktan geçiyor. Her
kuvvet kendi yürütme orgamnı
oluşturabilir. Örnek: Kara Kuv-
vetleri Yürütme Kurulu gibi.
Mevcut karar alma sürecin-
deki öteki büyük sakınca
demokratik rejim anlayışı ile il-
gilidir. Dikkat edilirse askerler
hemen bütün konularda kendi
başlanna kararlar alıp uygula-
makta sivil otorite, bir kenara
itilmektedir. Burada kastedilen
Genelkurmay'ın karar alma sü-
recine sivil teknisyenlerin, bilim
adamlannın vb. kaülımlannda-
ki azlık veya yetersizlik değüdir.
(Gerçekte böyle birsorun da >a-
şanmaktadır.)
Bu bakımdan oluşturulması
önerilen Savunma Komitesi ile
söz konusu büyük sakıncanın
ortadan kaldırılması mümkün
gözükmektedır. Çünkü parla-
mento karşısında siyasi sorum-
luluk taşıyan bir kişinin, karar
alma sürecinde bulunmayışını
açıklamak ve savunmak de-
mokratik rejimle bağdaşan bir
tutum değildır.
Öneriler
Savunma Bakanı. BakanYar-
dımcısı (veya) Müsteşarlar.
Genelkurmay ve Kara, Deniz.
Hava Kurmay Başkanlan ile
öteki sivil ve asker teknisyenler-
den oluşan Savunma Komitesi.
Silahlı Kuvvetler'in yönetimın-
de ve askeri politikanın plan-
lanmasında ciddi kolaylıklar
sağlayacaktır.
Savunma Bakanı, Savunma
Komitesi dışında kuvvetler için
ayn ayn oluşturulan Kuvvet
Yürütme Kurulu Başkanhk-
lan'nı da üstlenmehdir.
Üzerinde durulması gereken
bir başka sorun. Savunma Ba-
kanlığı'ndakı müsteşar ve
müsteşar yardımalannın asker
olma zorunluluğunun kaidınl-
masıdır. Müsteşarlık ve öteki
yüksek görevlerde sivil kökenlı
bürokratlann bulunması ba-
kanlık örgütünün sıvilleşmesı
açısından zaten gerekmektedir.
1970 tarih ve 1325 sayılı Milli
Savunma Bakanlığı Görev ve
Teşkilatı Hakkındaki Kanun'-
un parlamentoya sevk gerekçe-
sinde şöyle bir ifade yer
alıyordu:
"Kuvvet Komutanlıkları, Ko-
mutanlık görevlerine ilaveten,
bir yandan Genelkurmay işlerin-
de Genelkurmay Başkanı'nın
müşaviri. bir yandan da personel
ikmal \e idare işlerinde Milli Sa-
vunma Bakanı'nın yürütme
görevine yardımcı durumunda-
dırlar."
Gerekçedeki yardımcılık for-
mülasyonu, tasarı müzakere
ediHrken eleştirilmesıne rağmen
aynen kabul edilmiş, daha son-
ra Anayasa Mahkemesi. görev-
lenn yürütülmesı ve işlerliği
düzenleyen maddelen anayasa-
ya aykın bularak ıptal edince
yeniden düzenleme yapılmıştır.
Kanımca. Savunma Bakanlı-
ğı başta pek çok bakanlıkta
bütün işlemleri bakanın tek ba-
şına yapması zorlaşmıştır.
Bakan yardımcılıklan kurul-
ması bir ıhtiyaç halindedir.
Savunma Bakanlığı'ndaki ba-
kan yardımcılıklan her kuvvet
için ayrı ayn olabileceği gibi. Si-
lahlı Kuvvetler ve savunma
sanayıi şeklinde de düşünülebi-
lir.
Piger öneriler
Türk örneğinde sivil otorite-
Silahlı Kuvvetler ilişkisi açısın-
dan düzenlenmesi gereken
başka aksaklıklann da bulun-
duğu bılınmektedir. Askeri
eğitimden mali denetıme. erle-
rın oy hakkından askeri yargı-
dakı adaletsizliklere veya
zorunlu askerliğe... kadar hayli
geniş bir alana yayılmış bu so-
runların çözümünde kullanıla-
bilecek demokratik-sıvil
önlemlerden bazılan şunlar ola-
bilir:
Ordu ve askerlik ile ügili konu-
lan tabu gören tutumun yalnız-
ca bir tek parti dönemi alışkan-
lığı olmadığı açıktır. 1946 dan
sonraki çok partili evreden. sos-
yal ve siyasal muhalefetin yaşa-
tılabilmesi için daha elverişli bir
iklıme sahip 6O'lı yıllar boyunca
bile ordu tabusu popüler ve en-
telektüel düzeyde dokunulmaz-
lığını koruyabilmiştir. öyle ki
üniversitenin akademik amaçlı
ordu araştırmalanndan uzak
kalmasında bir kutsal ittifaktan
söz etmek bile mümkün... Bu
noktada ne yapılabilir? Akade-
mik amaçlı ordu araştırmalan-
na geçişin ilk şartı: üniversitele-
rin lisans ve lisansüstü
düzeylerde eğitim veren "War
and peace studıes" veya "Mili-
tary department" türü program-
lan başlatmasından geçmekte-
dır. Üstelik bu alandakı işgücü
ıhtıyacının söz konusu bölüm
mezunlanndan karşılanması
Savunma Bakanlığı bürokrasisi
açısından da yararlı olacaktır.
öte yandan dış politıka ve sa-
vunma stratejisindeki seçenek-
lerin araştırma projeleri
şeklinde üniversitede ilgili bö-
lümlerin katkısıyla oluşturul-
ması gerekmektedir.
Silahlı Kuvvetler bünyesinde
çalıştırılacak mcsleki personelin
temininde gönüllü katılım ilkesi
benimsenmelidır. Bu çerçevede
muvazzaf subay ve astsubaylar-
da olduğu gibi, yedeksubay ve
er ihtiyacı için de bireyin baş-
vurması esas alınabilır. Asker-
geçirilerek vakit geçirilmeksızın
modernleştirilmek durumunda-
dır.
1961 tarih ve 10703 sayılı
TSK tç Hizmet Kanunu ile 1967
tarih ve 12364 sayılı TSK Perso-
nel Kanunu'nda yer alan ve sivil
otoritenin üstünlüğü ilkesiyle
bağdaşmayan hükümler ve
özellikle 1632 sayılı Askeri Ceza
Kanunu'ndaki katıksız hapis
cezası türünden insan haklanna
kesinlikle aykın işlemler askeri
hukuk mevzuatından ayıklan-
malıdır.
Askeri birliklerin kent
dışına taşınması
Istanbul, Ankara^ tzmir, Ada-
na gibi büyük raetropoller dahil
Anadolu'daki pek çok yerleşim
merkezinde kentiçi topraklann
bir kısmı askeri garnizon ve kış-
laların kullanım alanı olarak
aynlmıştır. Taşınmalann mali-
yeti hesap edilerek yerel yöne-
timler ve Savunma Bakanlığı
yetkililerinin işbirliğiyle soru-
nun çözümü kısa sürede
mümkündür. Askeri amaçlı
kullanım için bugüne kadar ay-
nlan arazi ve binalann yerel
yönetimlere devredilerek yeşil
alan veya hizmet tesisleri şeklin-
askeri müdahalesiyle gerçekleş-
tirilen değişiklik ile askeri
harcamalann parlamento adına
denetlenmesinde gizlilik esası
kabul edildi. 1982 Anayasası'-
nda da korunan düzenlemeden
ayn olarak, 1985 tarih ve 3162
sayılı kanunla da askeri alımlar
ve bunlann sözleşmeleri için is-
tisna kapsamı getirilmiştir.
Bir diğer ilginç nokta ise;
1982 Anayasasfyla Cumhur-
başkanlığı'na bağlı faaliyet
gösleren Devlet Denetleme Ku-
rulu'nun görev alanıyla ilgılıdir
Cumhurbaşkanının isteği üzeri-
ne. tüm kamu kurum ve kuru-
luşlannda, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşla-
rında. her düzeydeki i^çi ve
ışveren örgütlerinde, kamuya
yararlı derneklerle vakıflarda
her türlü inceleme araştırma ve
denetlemeleri yapabılen Devlet
Denetleme Kurulu, Silahlı
Kuvvetler'i denetleyememekte-
dir.
Askeri harcamalann "gizli-
lik" esaslanna uygun olarak
parlamento adına Sayıştay ta-
rafından ve aynca TBMM
Savunma Komisyonu'nda da
denetimi mutlaka yapılmalıdır.
—Birıi—
Yves,Edith'in aldatmadığı tek erkekti
MONTAND-PIAF
Derleyen: HÜSEYÎN BAŞ
— 3 —
Yves, şarkı soylemesini biliyordu. Bu ko-
nuda hiçbir güçlük yoktu. Sesi ise çok iyi,
sımsıcaktı. Mesele şarkılan sahneye koy-
maktaydı. Bazı hareketleri sınüyordu. Es-
ki ahşkanlıldannı henilz, tamamen terk
edememişti. Editlt, onu bu kötü alışkan-
hklanndan vazgeçirmek için olağanüstü
çaba sarfediyordu.
Yves, öfkeli:
"Sen de sıktuı artık.." demekten alamı-
yordu kendini.
Ne var ki ertesi gün aynamn karşısına ge-
çip hareketlerine çalışıyordu.
Bir şey eksikti
Turnenin ilk kenti Orleans'tı. Edith sıkı
sıkı tembihlemişti: "Yves'in sırası gelince
salonda olacaksın ve... Olup biten her şeyi
gelip bana söyleyeceksin!' rjoğnısu hoş bir
görevdi bu.
Perde açüıp Yves göründügünde ilk, fı-
ziği fethetmişti seyircileri. öylesine dik du-
ruyor, öylesine güçlü görünüyordu ki... Ba-
şı göklere degiyor gibiydi. Yıldızlara tutu-
nuyordu sankL
Güçlü görünmek hoşa giden bir şeydi,
ama sadece bu yetmiyordu. Bir şeyler ek-
sikti yine. Bu yüzden başan sıradan olmuş-
tu.
Montand'ın başan grafiği inişli çıkışlıy-
dı. Her akşam endişe içinde bekliyordum
şarkılann sonunu. Gündüzleri ise Yves is-
tim üstündeydi. Yanına yaklaşmak bile
mümkün değildi. Her an patlamaya, olur
olmaz şeylerden hır çıkarmaya hazırdı.
Edith:
"Boş ver" diyordu. "Bizimki kriz geçi-
riyor!'
Lyon'da az kalsın büyük bir felaketle
karşılaşıyorduk. Sahneye çıkmadan önce
Yves son derece neşeliydi. Morali düzelmiş,
kendine güveni artmıştı.
"Burada işler yolunda gidecek. Görecek-
sin. Hepsi beni tamr. Bu akşam tüm talih-
sizliklerin intikamını alacağım" diyordu.
Zavalh Yves'in, başma geleceklerden ha-
beri bile yoktu. Halk neredeyse salonu kı-
np geçirecekti. Başarısızlık öylesine açıktı
ki... Edith ve ben korkudan ne yapacağı-
ÖNCE BİR TOKATFeci bir
kavgaya tutuşmuşlardı.
Sonunda Yves, Edith'i
tokatlamaktan kendini
alamayacaktı. Zavalh Edith'in
başı neredeyse omuzlarının
üzerinden düşüp gidecekti.
Edith ağlarken Yves
çekipgitti.
mızı şaşırmıştık. Gerçekten de büyük bir
faleketi kıl payı atlatmıştık.
Şarkılan bitirip içeri girdiğinde, feci bir
dayak yedikten sonra ringi terk eden bok-
sörlere benzemişti. Her tarafından oluk gi-
bi ter boşanıyordu.
İlk kez Edith'in sırasını beklemedim.
Edith bağınyordu arkamdan:
"Git Momon... Onu yalnız bırakma."
Soyunma odasına girer ginnez Yves sal-
dırıya girişti. Şaşkınlığı geçmişti.
"Onlann beni anlayacaklanm, bana gü-
veneceklerini sanmakla hata ettim. Ama
vu gelir. Sonunda kazanacak olan benim.
Onlar degıi:'
Savaş başlamıştı. Yves kavgadan döne-
cek adam değildi.
• • •
Ashnda Yves hemen evlenmekten yanay-
dı. Durup dinlenmeden "Edith, evlenelim
hemen. Kanm olmanı istiyorum" diye tek-
rarhyordu. Edith'le Yves'in dünyaevine gir-
mesinin gerçekleşmemiş olmasımn suçu,
bana kalırsa Yves'in bu teklifi yapmak için
uygun 7^mi»"i seçmesini bilememesiydi.
Yves'de sevdiği şey, onun gücU, kavgacı-
lığı, gençh'ğiydi. Aslında ikisi arasındaki
yaş farkı hemen hemen yok denilebilecek
kadar azdı. Ne var ki Edith'in çok şeyler
görüp gecirmesine karşın Yves henüz ya-
şantısının bahanndaydı. Ama bir gerçek
vardı: Yves, Edith'in aldatmadığı tek erkek-
ti...
• • •
lurne dönüşü Edith, Alhambra'da söy-
leyecekti. Yves de aynı yerde Amerikan sı-
rasında çıkacaktı sahneye.
Tıpkı Marsilya'daki gibi Edith salonun
en arka yerine büzülmüştü. Yves o ünlü gü-
lüşüyle sahnede belirdi. Dişleri öylesine be-
yazdı ki Edith'e dönüp:
"Bak dedim, masmavi gülüyorf'
Başanyı hemen sezinlemiştik.
Gecenin yıldızı Yves Montand'dı. Ertesi
gün adı gazetelerin manşetiydi. Alsina Ote-
ü'ndeki odamızda Yves hop oturup hop
kalkıyordu. Sevincinin ölçüsü yoktu. Elin-
de gazeteler, etrafımızda dönüp duruyor-
du.
• • *
Yves kısa sürede servet sahibi oldu. Üs-
telik paranın değerini de biliyor, har vurup
Yves'in ısrarlanna karşın açılmayan kapı bu fırtınalı aşka noktasını koyuyordu.
harman savunnuyordu.
Edith'e gelince; o, her zamanki gibi öl-
çüsüz para harayordu. O kadar ki EtoüV
deki konserin galasından bir gün önce elin-
de sadece 3.000 frank kalmıştı.
"Momon gel, üstüme başıma bir şeyler
alaum. Yann akşam Yves için güzel olmak
istiyorum "
Tam kapıdan çıkarken Yves sordu:
"Nereye gidiyorsunuz?"
"Kendime bir elbise, eldiven, bir de şap-
ka alacağım!'
"Ne saçmahk... Hiçbir şeye ihtiyacın
yok. Bunu biliyorum. Para harcamanı me-
nediyorum. Sonra meteliksiz kalacaksın."
Doğruydu söyledikleri Yves'in. Ama Edith
yine de:
"Canm cehenneme"yi bastırmıştı.
Hızla çıkıp alışverişimize gittik. Yves
müthiş öfkelenmişti.
Döndüğümüzde meteliğe kurşun atıyor-
duk. Paranın hepsini harcamıştık.
Yves'in "Seni menederim" laflanna ise
Edith kulak asmaz görünüyordu. Oysa ya-
nıhyordu. Döndüğümüzde Yves, parası çar-
çur edilen bir koca gibi öfkeden kudurmuş
dunımdaydı. Gerçi Yves ne kocaydı ne de
parası çarçur edilmişti. Ama bu konuda
prensipleri vardı Yves'in. Bir kadm, erke-
ğine itaat etmek zorundavdı.
"Gırtlağına kadar borç içindesin. Para-
nı sokağa aüp duruyorsun. Sonunda sürü-
neceksin..!'
"Sen ne diye dertleniyorsun... Nasıl ol-
sa seninle birlikte olmayacak bu..."
"Seni menetmiştim böyle şeyler yapmak-
tan."
"Bana hiç kimse hiçbir şeyi menedemez."
Yves, Piaf ı tokathyor
tkisi birden öylesine bağanyorlardı ki
söyledikleri anlaşılmıyordu. Sonunda Yves
müthiş iki tokat aşketmekten kendini ala-
mayacaktı. Tanrım, ne tokattı onlar... Za-
valh Edith'in başı neredeyse omuzlanndan
fırlayıp gidecekti. Edith ağlamaya başladı.
Yves de kapıyı hırsla çarparak çekip gitti.
Biraz sonra döndü. Kucaklaşıp öpuştüler.
O akşam Edith, Yves Montand'ı dinle-
yicilere bizzat takdim etti. Bunu ilk kez ya-
pıyordu. Yves sahneye çıktığında Paris'in
en seçkin insanlarırun, galeriyi dolduran
halkla kanştığı büyük salonun havası bir-
denbire elektriklenmiş, hareketlenmişti.
13 kez bis
Edith, kuliste Yves için bütün kumanda-
yı ele almıştı. Biraz sonra kendisinin sah-
neye çıkacağını âdeta unutmuştu. Progra-
mın sonunda halk Yves'i tam on üç kez
sahneye çağıracaktı. Bu müthiş bir başa-
rıydı. Edith, "Çok mükemmel" diye mınl-
damyordu. "Bu rakam ona şans getirecek!'
DAHA SONRA AYRILIK Sonunda kapı çalındı. Gelen Yves'di.
Momon bunu biliyordu. Edith "Eğer Yves ise açma" diyordu.
O kapıyı yumruklarken Edith kulaklarına pamuk tıkamakla
uğraşıyordu. Edith bir daha seslendi: "Onunla bir daha
görüşemem, yoksa bu hastahktan kurtularnam." Yves bir süre
sonra bir daha dönmemek üzere çekip gitti.
Artık rahattı Edith: Şampiyonu nihayet ba-
şanya uiaşmış, maçı kazanmıştı.
Birbiri ardından iki darbe Edith için faz-
laydı. Yuzünden anlaşıhyordu bu.
"Seni mutlu gönnek beni sevindiriyor.
Buna ihtiyacın vardı doğrusu sevgUim.
Ama yine de bazı ufak tefek şeyleri öğren-
men gerek... Sahnede terlenmez. Bu sana
liman işçisi havası veriyor..."
Yves öfkeyle sözünü kesti:
"Beni sıkıntıdan terleten biri varsa o da
sensin. Dün akşam başanmı ben koparıp
aldım, kimse değil..."
Bu sürtüşmeye rağmen akşam Edith'in
verdiği yemekte Yves, yeni smokinin için-
de sevinçten pınl pınldı. Her şey onun için-
di. Gözleri başka şey görmüyordu,
Aynı gün emprezaryosu Loulou Barrier-
ye:
"Yves'le birlikte hiçbir program
istemiyorum" diyordu.
• • •
Konser akşamı Etoile'in önünde Edith:
"Mennun musun şimdi? Bak afişte sa-
dece senin adın var!'
Yves, buruk cevapladı:
"Düşersem de yalnız düşmüş olacağım!'
Ben de kuliste kaldım. Yves sonuna ka-
dar bozmadan, teklemeden sürdürdü.
Programın ikinci bölümü daha da güçtü.
Halk birdenbire, aynı adamı yine karşıla-
nnda görmekten bıkabüir, çözülebüirdi. Si-
nirden tiril tirü titriyorduk. Yves:
"Nedir ona bunca sevgim
Çığlıklar atmak istemem
neden?.."
şarkısını söylerken bir an gözlerini Edith'e
çevirmişti. Bu aşk çığlığı onun için, Edith
içindi. Ve Yves ona adıyordu aşkını.
Perde son defa kapandığında Yves,
Edith'i kollan arasına almış, nefes nefese
mınldanıyordu:
"Her şeyi sana borçluyum. Mersi."
Edith bana dönerek:
"Bu kez her şey bitti, onun artık bana
ihtiyacı yok" dedi.
Bu sözler büyük bir yalnızhğın ifadesiy-
di. Buz gibi çöktü hepimizin üzerine...
• • •
Edith, turneden önce sürekli bir biçim-
de prova yapıyordu. Her zamanki gibi ken-
disini bütünüyle işine vermişti. Makyajsız-
dı. Saçlan karmakanşıktı. Üzerinde eski
bir kazak vardı. Birdenbire Yves'in sesi, şar-
kıyı bıçak gibi kesti. Avazı çıktığı kadar ba-
ğınyordu öfke içinde:
"Yeter. Kes şarkı söylemeyi. Oünuyor.
Hiç ounuyor!'
Edith, uslu-akıllı bir makine gibi susu-
vennişti.
"Nedir olmayan?"
"Şarkın bir şeye benzemiyor. Hesap ko-
kuyor. Meslek kokuyor. Ne burdan ne de
burdan geliyor. (Eliyle kamına ve başına
vuruyordu, işaret kabilinden.)
"Hele bir tekrar et söylediklerini.. Tek-
rarla diyorum sana!'
"İyi değil dedim. Ben olsam..."
"Sen olsan yok artık. "Ben olsam"lan-
nı kendine sakla. Bıktım bunlardan. önü-
me ilk çıkan ne idüğü belirsiz birinden ders
aunaya karar verirsem o zaman kapını ça-
lanm!'
Yves'in nasihatlannı, beş yıl sonra kabul
edebilirdi. Ama o gün asla.
Bu olaydan sonra barışacak zamanlan
bile olmadı. Edith, Alsace taraflanna tur-
neye gitti.
• •*••
lurne dönüşü onu garda karşıladım.
Utangaç bir ifadeyle sordum:
"Yves'i görecek miyiz?"
"Hayu-, bitti. Karanmı verdim. Onun ar-
tık bana ihtiyacı kalmadı. Yalnız götüre-
büir bu işi. Göreceksin Momon, yanılma-
dığımı göreceksin.
Ona Yves'den söz etmeye cesaret edemi-
yordum. Ama Yves akhmdaydı hep. O gün
Edith'in turneden döneceğinden haberliy-
dL Yeni evimizi ise bihniyordu.
Sonunda çıkageldi. Aynlmaları çok acı
oldu.
Gece, Berri sokagındaki eve geldi. Ka-
pıyı çekinerek çaldı. Edith:
"Yves'se ef er açma" dedi.
Yüreğim parça parçaydı. Pencerenin ka-
palı pancurlan arasından ona bakıyordum.
O ise habersiz, zih çalmaya devam ediyor-
du. Bir süre sonra kapıyı yumruklamaya
girişti.
"Edith, aç kapıyı" diye haykınyordu.
Sonra bir süre sessizlik oldu. Edith ku-
laklannı pamukla tıkamışü.
"Onu duymak istemiyorum Momon, di-
ye haykınyordu. Yeniden başlamak istemi-
yorum. Sakın açma. Aksi halde bu hasta-
hktan asla kurtulamam!'
Bir süre sonra Yves, bir daha dönmemek
üzere gidecekti.
—BtTTİ—