Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 KASIM 1991 DİZİ-RÖPORTAJ CUMHURİYET/15
EKONOMI
Prof.Dr.TİMUR KURAN
İslamın geleneksel vergisi zekâtModern bir ekonomide çokdüşük oranlanyla zekâtın eşitleştirici olmasıpek olası görünmüyor
— 3 —
öteki önde gelen dinler gibi
tslam da kaynaklann dağüımın-
da büyuk eşıtsizbklere karşıdır.
O nedenle, baştan beri sosyal
eşitsizlikleri, toptan ortadan kal-
dırtnaya yönelik olmamakla bir-
likte, azaltmayı amaçlayan me-
kanizmalar öngörmuştur. Bir
kişinin mirasının akrabalan ara-
sında nasıl böluşuleceğini ayruı-
tılanyla açıklayan bir miras ka-
nunu bunlar arasındadır. Daha
çok bilinen bir mekanizma, ze-
kittır. Zekât, servet ve gelir üze-
rine yülık bir vergklir. Genel ola-
rak Tanm Vergisi öşür gibi baş-
ka adlar altında toplanan zorun-
lu vergileri içerir. Zekât gelirle-
ri genellikle yoksul ve kötü ko-
şullardaki insanlara yardım için
aynhr. Kuran'da açık olarak be-
ürtildiği gibi zekât, Allah'ın bir-
liğine inanma, namaz kılma, ra-
mazanda oruç tutma ve durumu
elverişli olanlar için Mekke*ye
hacca gitmenin yanı sıra İslam-
ın beş şartından biridir.
Kuran, yalnızca zekâtın kap-
samı konusunda yalnızca genel
bir çerçeve çizmekte ve oran ko-
nusunu açık bırakmaktadır. Ze-
kât, geleneksel olarak tarımsal
üretimden, hayvancıhktan, ma-
denlerden ve değerli metallerden
alınmaktadır. Bunlar, yedinci
yuzyıl Arabistanı'nın başlıca ge-
lir ve servet kaynaklandir. Oran
ise kaynağa ve uretim koşullan-
na bağh olarak yüzde 2.5 ile
yuzde 20 arasında değişmekte-
dir.
Zekâtın, tslam'ın ilk döne-
minde Arap ekonomisindeki
eşitsizlikleri nasıl etkilediğini
bilmiyonız. Verginin müterakki
olduğu söylenmektedir. Bu, esas
yükıln zengınlere düştuğü anla-
mına gelmektedir. Bu, akla ya-
kın bir iddiadır, ama verginin
genel etkisini belirleyebilmek
için yalnızca amaçlanan vergi öl-
çüsûnü değil, aynı zamanda ger-
çek toplama ve paylaştınna bi-
çimini de bilmemiz gerekir. Eğer
belli gelir kaynaklannda vergı
kaçağı özellikle yaygınsa, ya da
eğer vergi geürleri öncelikle du-
nımu iyi olanlara gidiyorsa, ge-
nel etkisi, eşitsizliği arttıncı yön-
de olabilir. Her durumda zekâ-
tın amacı yalnızca eşitsizlikleri
erkezi olmayan gönüllü zekât
sistemi, gerekli ilişkilere sahip olmayan
yoksul kişilerin zararma çalıştığı ve yüzde
2.5-20 gibi düşük oranlarda kaldığından
yoksulluğu hafifletmekte başansız
kaldığı için eleştirilmektedir.
17. yüzyılda
tran'da
deveden mal
indirilmesi.
Ticaretin
gelişmesiyle birlikte zekât
sistemlerinde değişiklikler oldu.
uygulanan zekât sistemlerinden ikisi,
yani Pakistan ve Suudi Arabistan'daki
sistemler, kapsam ve oranlar
konusunda önemli yenilikler içermektedir.
slogana güç kazandıran işte bn
tür yaklaşımlardır, çunku bun-
lar gerçekten de yoksul halkın
gözttne kum atraaktadır." Mo-
dernistler, vergi topianacak kay-
naklann yeni malları ve faaliyet-
leri de kapsamasuıı savunuyor
ve oranların toplumun değişen
ihtiyaçlarına göre farkhlaşması-
nı istiyorlar. Aynı şekılde gelir-
lerin harcanacağı kategorilerin
yeniden tammlanmasını talep
ediyorlar.
Modernist yaklaşım, günü-
muzde, Islam iktisatçılannın ço-
ğu tarafından destekleniyor.
Gönüllü ve
zorunlu zekât
azaltmak değil, aynı zamanda
tslam devleti için gelir elde et-
mekti. Devlet, daha önce de be-
lirtildiği gibi fonları "lslam da-
vasına hizmet eden insanlara"
yöneltmek yetkisine sahıptı ve
bu, ona, zekât gelirlerini bayın-
dırlık işlerine ve yayılmacılığa
harcama olanağını veriyordu.
Bu amaçların, eşitsizlığin azal-
tılması amacıyla uyum içinde ol-
ması gerekmiyordu.
Zekâtın yedinci yüzyıl Arabis-
tanı'ndaki etkisi ne olursa olsun
modern bir ekonomide zekâtın
eşitleştinci olması pek olası de-
ğildir. Bir kere söz konusu olan
zekât oranlan yûrurlükteki laik
sistemlerinin vergi oranlarına
göre genellikle düşüktür. Ma-
dencilik gelirleri üzerindeki yüz-
de 20'lik oran bile modern eko-
nomilerin birçoğundaki marji-
nal Gelir Vergisi'nin altındadır.
Aynca zekâtın kapsadığı mallar
günümuzde bundan bin yıl ön-
cesine oranla çok daha az bir rol
oynamaktadır.
Gene de lslam ekonomisinin
bazı yorumculan yedinci yıizyıl-
da kullanılan biçim ve oranlann
herhangi bir modern ekonomi-
ye de benzer yararh sonuçlarla
uygulanabileceği görüşündedir.
Hatta zekâtın yeniden duzenlen-
mesinin İslamın ruhuna zarar
vereceği inancındadırlar. Eski
kurallara böylesine bağhlık, ls-
lam düşüncesinin modernist
okulunun eleştirilerine hedef ol-
muştur. Bu okulun bilginlerin-
den Fazlur Rahman şöyle yaz-
mıştır: "Din, yoksul halkın
afyonodur- şekttndeki komünist
Uygulanan zekât sistemlerin-
den ikisı, yani Pakistan ve Suu-
di Arabistan'daki sistemler kap-
sam ve oranlar konusunda
önemli yenilikleri içermektedir.
Zekât, geleneksel olarak yalnız-
ca bireylerden alınırken bu ülke-
ler tüzel kişüikler olduğu gerek-
çesiyle yukümlülükleri şirketle-
re de uygulamaktadır. Ek olarak
belli banka mevduat tiplaine sa-
s
ç
YASAMDAN BİR KESİT
0
0
K
C
A
ve
u
ERDAl
K
K
L
L
YAZICI
A
A
R
R
Sokaklarına yeni taşınan bir
arkadaşı nasıl karşılar çocuklar. Önce
kuşkuludurlar. Huyu suyu değişik
olur yeni gelenin. Gülmesi,
konuşması, şakalaşması bir başka
olur. İlk başlarda yadırganır yeni
arkadaşın her davranışı. Ama
birbirleriyle anlaşıp dostluklar,
arkadaşhklar kurarlar kısa zamanda.
Kız ve erkek çocuklar ayrı ayrı
kurarlar oyunlannı. Kızlar daha çok
bebekleriyle kurar oyununu. Onlara
ninni söyler, karınlanm doyururlar.
Erkek çocuğu ise
sarmıştır bir kere...
"maç" etme tutkusu
stanbul'un sokaklannı dolaşıp
sorsak çocuklara, 'memleketlerini',
kaçından duyanz yaşadıklan şehrin
adını. Üç-dört yaşındaki çocuk bile
söyler "memleketini'. Urfalı, Rizeli,
Antepli... Evde anneden babadan
alınanlar verilir sokakta diğerlerine.
UYUMAZ MI BU BEBEK ZEHRA — Zehra Baş, Fener Akçın sokakta bebegiyle kucak kucaga. Füdır fıldır bebegin göıieri. Karaı mı aç bu bebegin, yoksa al-
tına mı? O da sokagını seviyor Zehra gibi. (Fotograflar ERDAL YAZICI)
Alibeyköyden Balafaçok şey fark eder
Her semtin kendine özgü bir kültürü vardır ve bu sokağa da yansır, "sokak kültürü"nü oluşturur
D;
ATTI MI ARKADAŞLARINIARKAYA — Cankurtanuı'da bir çocuk knınbnoş hurda 'Doç'rnı
şoför koltuğnna. Direksiyona geçip attı mı arkadaşlannı arkaya, nereiere gitmezler nerelere; diiş-
krindeki dünyalandır gezdikieri. Dönup doiaşıp yine gelirler aynı sokaga...
— 3 —
Sokaklarına yeni bir arkadaşları taşındığında nasıl karşılar
çocuklar. Hele başka semtten gelmişse 'tauyu-suyu' değişik olur
yeni gelenin. Konuşması, şakalaşması, gülmesi ve her tepkisi
değişik olur.
ilk başta yadırganır yeni arkadaşın her davranışı. Alibeyköy-
den, Esenler'den Balat'a çok şey fark eder; 'sokak kultüni'nü
oluşturur. Çocuk da bu kültürle yoğrulur. Aynı sokağın coçuk-
lan ortak davranış biçimleri oluştururlar.
Bir de Anadolu'dan gelen çocuklar vardır ki onların işi da-
ha da zordur. Aylar surer birbirlerine ısınmak için; surekli dış-
lanırlar, alay edilirler... tlk başta çocuklar kaynaşır sonra da
aileleri. Sokağa taşınan Karslı bir aile hemşerileriyle daha ça-
buk kaynaşır. Sonra 'Dogulu-Baülı' kavramı rol oynar kaynaş-
mada. tstanbul'a gelip de uç-beş yıl kalındığında artık o semt-
li olunur veya yaşamlan sokakh... Geleneksel kültürle, 'sokak
kultürü' kaynaşır oracıkta. Ve dışandan gelen -hele buyük
kentlerimizde- her türlü kültür akımlan giremez o semte ve
sokağa.
Istanbul'un bazı sokakları-
nı dolaşırken sorsak çocukla-
ra 'memleketlerini; kaçından
yaşadıklan şehrin adını duya-
nz acaba? Uç-dört yaşındaki
çocuk bile söyler memleketini;
Rizeli, Ordulu, Diyarbakırlı,
Urfalı... Belki de en çabuk bir-
biriyle kaynaşan ve üetişim ku-
rabilen çocuklardır; ayn semt-
lerin ayn yörelerin çocuklan
da olsâlar çabucak kaynaşıp
yeni yeni arkadaşhklar, dost-
luklar kurarlar. Kendileri için
yeni bir dunya yaratırlar so-
kaklannda...
Nagihan Dikbaş'ın ailesi Gaziantepli... Iki kez gitmiş 'An-
tep'e... Çok sevmiş oraları. "Çünkü tttm akrabalanmız orada..."
diyor Nagihan. Balat'ta oturuyorlar... Baba sımıtçi; yaşı alt-
mışa dayanmış. Yedi yıldır tstanbul'dalar. Bir ablası evli Gun-
gören'de 'Abisi' Mehmet 'ilk beş'ten ayrılma, terzinin yanın-
da cahşıyor... Yusuf Kenan ise henuz iki yaşında, Nagihan'ın
yambaşında... Evleri ana caddeye bakıyor: Murselpaşa
Caddesi...
Arabalar geçiyor evlerinin önunden binlerce, boy boy, renk
renk... Nagihanlar ya arka sokakta ya da parkta oynamak zo-
rundalar. Hele caddeyi aşıp parka ulaşmak ne zor çocuklar için.
Anne bağınyor arkadan: "Dikkat et arabalara, kardeşine sa-
hip ol..." Oyun bu, çoğu kez unutuyor kardeşini Nagihan; ya
yoldan geçen arabalann arasına karışıp da yiterse Yusuf Ke-
nan! Yem olursa trafik canavarına!..
Dörduncu sınıfta henüz Nagihan. Son okuduğu kitap Ke-
ördüncü sınıfta henüz Nagihan.
Memleketini daha çok seviyormuş.
İstanbuPun havasım, suyunu, sokağmı
da sevmiyor. Her yer bina, araba;
oyun oynayacak yer kalmıyormuş
kendilerine. "Her yer ağaçlarla
bezense ne güzel olur"muş. Bir de
salıncakta sallanıp sallanıp göklere
uçmayı düşlüyor Nagihan.
malettın Tuğcu'nun 'Yetimler Gazeti'... En çok sevdiğı yemek:
"Kebap, pathcan kebabı..." Döner kebabı bir kez yemiş. Tadı
nasıldı Nagihan? "Ete benziyordu..." Balat dışında sadece ab-
lasının yamna Gungoren'e, bir de Gulhane Parkı'na gitmışler;
orada kola içmiş kardeşiyle... Şimdiye kadar hiç denize gitme-
miş. Aslında yuzme öğrenmeyi çok istiyormuş. Ama hiç götu-
ren olmamış kı... "Memleketimi daha çok seviyorum" diyor Na-
gihan. Istanbul'un havasını, suyunu, sokagını da sevmiyor. Her
yer binaymış, arabaymış; oyun oynayacak yer kalmıyormuş ken-
dilerine. "Her yer yemyeşil ağaçlarla bezense ne guzel olur"-
muş. Bir de salıncakta sallanıp goklere uçmayı düşlüyor
Nagihan...
Balat'ta bir sabah vakti...
Evler dizilmiş sıra sıra cumbalı. Kimler oturdu bu evlerde,
kimler göçtü ? Eskı sahipleri nerelerdedir acaba; Yunanistan1
da mı, yoksa başka bir yerde mi? Az da olsa rastlanıyor binde
bir eski sahiplerinden bir madama; tek başına, kimsesiz, çare-
siz yaşayan.
Bu evlerin yeni sahiplen Anadolu insanlan...
Kastamonu'dan, Urfa'dan,
Şiirt'ten, Bitlis'ten... Kimler
indi-cıktı bu kaldırımh yokuş-
tan. Sisli bir sabah yaşanıyor
Balat'ta. Günlerden pazar; yo-
kuşa bir çocuk tırmanıyor;
elinde şişe sutü ve ekmekleriy-
le: "Balat'ta Sabah"m simge-
sL.. Tatilrehavetindelerbuyiık-
ler ne de olsa.
Çocuk erken davranıp 'bir
koşu gidip bakkala' kahvaltı-
lığı alıp evinin yolunu tutmuş.
Kahvaltı sonrası arkadaşları
bekleyecek çocuğu sokakta;
neler oynayacaklar neler; np-
layarak, ucarak... Havdi çocuk tez git yap kahvaltını. Bekletme
arkadaşlanm...
Sokaklarda genellikle kız ve erkek çocuklar ayrı ayrı oyun
kurarlar gruplar halinde. Kızlar daha çok bebekleriyle oyun
kurarlar. Ona ninni söyler, karnını doyururlar. Erkeklerin ise
'maç etme' tutkusunun yanı sıra hurda arabalarda oyun oyna-
mak vazgeçilmez tutkulandır. Üç kışıyi arkaya atıp kendisi de
geçti mi direksiyona nerelere nerelere göturur arkadaşlannı.
Istanbul Cankurtaran'dan bindirip bir dünyayı dolaştınr dü-
şunde. Zehra Baş, Balat Akçın Sokak'ta bebegiyle beraber; göz-
leri fıldır fıldır bebeğınin ya karnı aç ya da altına... Uyumaz
mı bu bebek Zehra... Hep senin gibi 'sokak' mı der durmadan...
Zehra henuz ıkinci sınıfta; kendı sokağından gayrı hiçbir so-
kağa ulaşamamıştır. Evde tembihlenmiştir sıkı sıkı; "Aman so-
kaktan çıkma kaçırırlar yoksa seni..."
Yann: "Belki de sokağımızı düzeltirler..."
bit bir vergi getirmişlerdir. Suu-
di Arabistan, maldan mala fark-
lılaşan oranlarda ithalattan ze-
kât vergisi almaktadır. Pakistan,
klasik kuralın tersine, çiftçilere,
gübre ve tanm üaçlan için yap-
tıklan harcamalan vergi dışında
bırakmaya izin vermektedir.
Tahmin edilebileceği gibi bu
sistemler kapsam ve sonuç açı-
sından büyük farkhlıklar göster-
mektedir. Pakistan için verilen
1987-88'de zekât gelirleri gayri-
safi yurtiçi hasılanın yüzde
0.35'ini oluşturduğunu göster-
mektedir. Verginin yalnızca yüz-
de 8'i tanmdan kaynaklanmak-
tadır. Bu durum, zengin ve güç-
lü büyük toprak sahiplerini ver-
gilennı ödemeye zorlamamn
guçlüğünu göstermektedir. Su-
udi Arabistan verileri 1970'te ze-
kât gelirlerinin yurtiçi hasılamn
yuzde 0.01 ile 0.04 arasında kal-
dığım göstermektedir. Suudi
Arabistan'da kişi başına gelirin
Pakistan'dakinden çok daha
yüksek olduğu düşünülürse, bu
vergilerin sınırlı bir kapsam ve
yaygın bir vergi kacağım ilk ba-
kışta ortaya koyduğu görülmek-
tedir. Gerçekten de konut gibi
büyük ekonomik öneme sahip
bazı mallar zekât dışı bırakılmış-
tır. Aynca geniş bir vergi kaça-
ğı kamtlan vardır.
Devletçe yönetilen
zekât uygulamalan
Mevcut devletçe yönetilen sis-
temler nasıl işlemektedir? Kay-
naklan yoksullara aktarmada
merkezi olmayan sistemlerden
daha mı başanlıdırlar? Kişisel
ilişkilerin olumsuz rolunü aşa-
bilmişler midir? Yeterli veri ve
araşürmalaruı azlığı dikkate ah-
nırsa, bu sorular ancak geçici
olarak yanıtlanabilir. Fakat zo-
runlu zekâtın mimarlannın yuk-
sek beklentilerinin gerçekleşme-
diği açıkça görülebılmektedir.
Pakistan'da zekât gelirleri Ze-
kât ldaresı tarafından binlerce
yerel komiteye aktanlmakta,
bunlar da kendi yörelerinde
kimlerin destekleneceğini sapta-
maktadır. Fbnlar komiteler ara-
sında temsil ettikleri nufus ora-
nına göre dağılmakta, yani gö-
rece yoksul yöreler genellikle
ulusal fona yaptıklan katkıdan
daha fazla bir pay almaktadır.
Pakistan ve Malezya'daki uy-
gulanan sistemler arasındaki
önemli bir fark, zekât yönetimi
memurlannın ücretlerini karşı-
lama kaynağındadır. Malezya-
da memurlar, ücretlerini Islami
kurallara uygun olarak zekât ge-
lirlerinden almaktadır. Pakis-
tan'da ise maaşlannı hukümet
butçesinden almaktadır. Bu, sis-
temin masrafsız çalıştığı, dola-
>isıyla başanlı olduğu izlenimi
vermeye yöneliktir. Pakistan'da
da din adamlan sistemden yarar
sağlamaktadır. Bazı dinsel yet-
kililer toplama ve yönetme hiz-
metlen karşüığı para almakta,
zekât gelirlerinin bir bölümü de
dini eğitime ayrılmaktadır. Fa-
kat din adamlannın zekâttan
sağladığı cıkar Malezya'da çok
daha büyüktur. Burada yoksul-
lara yardım, lslami amaçlan
Uerletmek ve dini görevlilerin ce-
bini doldunnak için iyi bir ge-
rekçe olmaktadır.
Malezya'nın devletçe yöneti-
len zekât sistemi, bunu bir baş-
ka vergi olarak görme eğilimin-
deki köylülük arasında kırgmlık
yaratmıştır. llginç olan, birçok
sıradan Pakistanlımn da aynı
duygulan paylaşmasıdır. Kızgın-
hğın bir nedeni, buyuk çapta su-
iistimal yapıldığı izlenimidir.
Malezya'da olduğu gibi bir baş-
ka faktör de zekât verenlerin
katkılannın nasıl kullamlacağım
belirlemek bir yana, nasıl har-
candığını hiç bilememeleridir.
Pakistan'da başka bir önemli
sürtüşme nedeni Şii azınlığın
Sunni egemenliğindekı hüküme-
te zekât ödemedeki isteksizhği-
dir. Başlangıçtaki şekliyle zekât
yasası butun Müslümanlan dev-
letçe yönetilen fona katkıda bu-
lunmakJa yükümlü kılıyordu.
Fakat Şiiler, bunu protesto için
sokağa dökulünce yasa, azınhk
mezhepleri üyelerine muafiyet
tamyacak şekilde değiştirildi. Bu
muafiyetten yararlanmak için
bir Şii'nin bankasına ya da ye-
rel zekât toplayıcısına bir dilek-
çe vermesi yeterli olmaktadır.
Birçok Şii muafiyetten yararlan-
mayı tercih etmekte, Öte yandan
az sayıda da olsa bir kısım Sun-
ni de otomatik olarak kesinti ya-
pılmasını önlemek için kendile-
rini Şii gibi gösterdikleri bilin-
mektedir.
ödemelerin zorunlu olması
bir başka sürtüşme kaynağıdır.
Bütün söz konusu ulkelerde
Müslümanlar zorunlu odemenin
dini yukumlulukle bağdaşmadı-
ğı görüşündedir. O nedenle ken-
dı tercih ettikleri kişilere ek ze-
kât ödemeleri yapmaktadırlar.
Hatta Malezya'da iki tip zekât
arasında terminolojik ayuım ya-
pılmaktadır. Hükümete yapılan
odemelere aşağılayıcı bir şekil-
de zekâu raya, yanı "hükümda-
nn zekâtı" demekte, gönüllü
ödemeler ise zekât peribadi, "ki-
şisel zekât" olarak anılmaktadır.
Yann: tslam ahlakının
ekonomideki rolü