Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/14 12 KASIM 1991
Türkiye-ABD ilişkileri, 20 Ekim seçiminin ardından yenidöneme giriyor
Cumhurbaşkanı Özal, diplomasideki üslubuyla bir Ozal, tüm diplomatik ilişkilerinde ekonomik Wış politikada danışmanlarının görüşlerine yer
döneme damgasını vurdu. Özal, bürokrasinin hızlı faydacıhğı ön plana çıkardı. Ortadoğu için önerdiği vermeyen ve Dışişleri Bakanlığı'nın kurumsal
sonuç almayı engellediğini düşünüyordu. Bu nedenle barış suyu projesinden, Yunanistan'a vizenin desteğine yönelmeyen Özal, kendine has diplomatik
hızlı karar almaya yöneldi. Acele kararlar, alelacele kaldırılmasına, Limni krizinden, Ermenistan depremine üslubunda arabulucuğa da ağırlık verdi, ancak bu
edilmiş laflar, Özal'ın uluslararası ilişkilerde yardıma kadar, Türkiye'nin diplomatik ilişkilerinde alanda yapmak istediklerini gerçekleştiremedi. Özal,
kullandığı üslubunun önemli parçaları olarak sivrildi. Özal'ın ekonomik faydacıhk görüşü ön plana çıktı. dış politikada bir yalnız adam imajı ile sivrildi.
UFUK GÜLDEMtR
WASHINGTON — 20 Ekim se-
çimleri sadece dış politikada
özal dönemini sona erdirmekle
kalmadı. Aynı zamanda bir döneme dam-
gasını vuran "Özal usnlü diplomasi"yi de
yürürlükten kaldırdı.
Neydi özal usulü diplomasinin ölçüle-
ri?
Her şeyden önce uluslararası ilişkilerde
ve dış poÛtikanın oluşturulmasında söz sa-
hibi olmak isteyen bir arayışı simgeliyor-
du bu üshıp.Bush, Reagan gibi Amerikan
yönetiminin üst düzeyıyle senli benli iliş-
kiler kurması, Kissinger gibi strateji dün-
yasının kurtlanyla göruş ahşverişi yapma-
sı, Nixon ile New York'ta kahvaltı etme-
si, Kongre üyelerine Amerikan iç politika-
sma dönük tavsiyelerde bulunması bu ara-
yışın göstergesiydi. özal'ın düşünce biçi-
mine göre "mesutiyet", kaynağını iki nok-
tadan alıyordu:
1. özal, bürokrasinin "kendi etki ala-
nını genişletmek için yarattığı formalitele-
rin hızlı sonuç almayı" engellediğini dü-
şünüyordu. Bu duşüncesı Ozal yüklü dip-
lomaside önemli rol oynadı. Ancak
1990'da Washington'da Ali Bozer'in ba-
şına geldiği gibi zaman zaman kendi ba-
İcanıru dahi devre dışı bırakıp doğrudan
yabancılarla ilişki kurarak, bazen de bir ül-
ke liderinin muhatap olmaması gereken
'Özal KÖRFEZ KRİZtYLE GELEN DOSTLUK — Özal ve Bush, birbirlerini yıllardır (am>orlardı, ancak Irak'ın Kuveyt'i işgali iki lideri birbirine daha da yaklaşüran bir
etki yaptı. Özal ve Bush arasında bu dönemde başlayan lelefon göruşmeleri, ilişkileri "sıcak ve dostane" bir havaya soktu. (Fotograf: AP)
usulü diploıııasicleıı tornistanyabancılan kabul ederek seçümişlerin meş-
ru bir özlemi sayüması gereken "daha hızh
çalışan devlel" arayışını meşruiyetinden
soyutladı.
2. özal'm bir gün Bush ile telefonda ko-
nuşup ertesi gün lran Başbakanı ile buluş-
masının bazı bilim adamlarına göre bir
başka açıklaması, Türk elitine mesaj gön-
dermek arzusuydu. Türk eliti, Özallar'ı
hiçbir zaman benimsemedi, koltuğa yakış-
tırmadı. Hatta özal'ın siyasi kararlanna
gibi görünen muhalefetinin ardında bir öl-
çüde "kozmetik" nedenlerin rol oynadığı
da ileri sürülebilirdi. özal, bu bilim adam-
lanna göre "bunun daima farkında oldu
ve kompleksiyie yaşadı." Hatta özal'm bu
konudaki duygulan en son Mesut Yümaz'-
ın başbakanlığa gelmesinden sonra "Möl-
idyemer yine gelryor" demesiyle bir kez da-
ha su yüzüne çıktı. Bir gün Mitterrand ile
yemek yiyerek ertesi gün Camp David'de
ABD Başkanı ile hafta sonu geçirerek
Türk elitine vermek istediği mesaj şuydu:
"Siz bizi küçümsüyorsunuz, ama bakın
öaemli yabancı şahsiyetler değerimizi bi-
Hyor."
Bilinçalündaki çıkış noktalanndan birisi
bu olduğu için kendine özgü hukuk vc dev-
let anlayışının da katkısıyla dış ilişkilerin-
de "arka kanallann", "alışdmadık cadde-
lerin" çok önemli bir yen oldu. Maxwel-
ler, Yakovastar bu ilişki ıçinde önemli rol
oynadı.
örneğin Ermenistan depremine Türki-
ye'nin yardım etmesi Fıkri, bir telefon gö-
rüşmeleri sırasında tngiliz Basın Kralı
Maxwell'den çıktı. Arap dünyası ile iliş-
kilerinde kardeşi Korkut özal; ABD Baş-
kan Yardımcısı Bush'a erişiminde, ya da
Davos hazırlıgında ENKA Yönetim Kuru-
lu Başkanı Şank Tara devreye girdi. Ve-
ya çok önemli dış politika kararları, ya-
bancı işadamlan ile yediği akşam yemek-
lerinde sekillendi. Örneğin Banş Suyu Pro-
jesi ve Boğaz Köprüsü'nün gelirini satmak
düşünceleri New York'taki Lazare Frere
şirketinin ortaklarından Frank Zarb ile ai-
lece yedığı akşam yemeklerinde kristalleşti.
Ekonomiye agırlık
Morgan Guaranty Bankası'nın Başkan
Yardımcısı Rodney Wagner ise ona adeta
manevi danışmanlık yaptı. özal'ın dış po-
litikası "ekonomik determinizm" üzerine
kurulu olduğundan iki yakın dostun uze-
rinde konuştuğu tüm dış politika sonınla-
nna çözüm de bu yönde sivrildi. örneğin
Özal Türkiye'den cıkıp Arap Yarımadası'-
na gidecek Banş Suyu Projesi için Brovvn
and Root şirketine 1 milyon dolar verdir-
tip bir "ekonomik fizibilite" yaptırdı.
"Ortadoğu'da karşılıklı ekonomik bagım-
hkklann arttınlmasının bölge banşına kat-
kısı olacagı" görüşü temel olarak doğruy-
du, ama akıl edilip "siyasi fizibilite" yap-
tırılmadığından projenin bin yıllık duvar-
lara toslayacağı kestirilemedi.
özal'ın dış politika üslubuna bir başka
örnek de Yunanistan'a Türkiye vizesinın
kaldırılması konusunda verilebilir. Başba-
kan özal, o dönem danışmanı olan Adnan
Kahveci ve birkaç kişi daha akşam yeme-
ğindedir. Söz Yunanistan ile ilişkilerden
açılır ve vizenin kaldırılması konusu orta-
ya atıhr. Bunun ekonomik açıdan Türki-
ye'ye yararlan hemen özal'm aklına ya-
tar ve ertesi gün talimatı verir. Ancak ta-
limat verilmeden önce ne MtT'e "güven-
lik fızibUitesi", ne de dışişlerine "siyasi
fizibilite" yaptınhr. Türkiye ile Yunanis-
tan'm karşılıklı ekonomik bağımlılığının
arttınlmasının müstakbel çatışmalan en-
gelleyebileceği doğru olabilir, ama vizenin
kalkmasıyla ortaya çıkacak "duruma" sa-
dece "ekonomik" açıdan bakılmış olma-
sı da dikkat çekiridir.
Bir örnek de Limni krizinden verilebi-
lir. Yunanistan Limni'yi antlaşmalara ay-
kırı olarak silahlandırmıştır. NATO ise
kuvvet hedef planlanna Limni'yi dahil et-
mek istemektedir. Eğer bu yapılırsa Türki-
ye Limm Adası'mn silahlandınlmış olma-
smı kabullenmiş duruma düşecektir. Briik-
sel'deki NATO merkezinde büyük tartış-
malar yaşanmaktadır. özal bir başka top-
lantı için Brüksel'e giden eski Milletveküi
Ogan Soysal ile NATO nezdindeki Büyu-
kelçi Osman Olcay'a "yakında bu sorun-
lan halledeceğim, büytıtmeye gerek yok"
tonunda bir mesaj yoÛar. Aynca o dönem-
de ayaküstü verdiği bir demeçle Meis ada-
sına havaalam yapılmasmı "önemsemedi-
ğini" söyler. Bunun sonucunda da Türki-
ye uzerindeki baskılar daha da artar. Os-
man Olcay maiyetindekilere şu emri verir:
— Degil böyle sözlü mesajlar, 10 tane
yazılı taUmat da gefee limni isini btrakma-
yacagız.
Aradan iki yıl geçer, Davos zirvesi ger-
çekleşir, sonuç ortadadır. Ancak Olcay'-
ın direnmesi sayesinde Türkiye Limni'de
ciddi bir geri adımın eşiğinden döner.
Bu acele karar biçimi, alelacele edilmiş
laflar özal'ın diplpmasi üslubunun önemli
bir parçasıdır. "Özal'a iyi bir fikir ver he-
men yapar" der bir danışmanı. Türk po-
litikacılanmn adeta bu- sabırsızlık içinde
Türkiye'yi daha kalkmmış, daha modern
bir ülke olarak görmek özlemleri doğaldır,
ancak karar verme mekanizması eğer "da-
nışma" sürecinden yoksunsa bu özlemin
hedefine ulaşmasımn güçlüğü de örnekle-
riyle sabittir. *
Özal, ABD Başkam Bush ile Körfez kri-
zi döneminde başlayan ozel diyaloğunu da
danışmanları olmasına değil, olmamasına
borçludur. Çünkü 2 ağustos günü Bush
arayıp destek istediğinde özal, "Bcn bir
danışmanlanmla, uzmanlanmla konuşup
sizi arayayım" dememiş, aksine "Ben de
vanm, hatta Araplan da arar ikna etme-
ye çalışınm" demiştir. Hızlı karar almak,
bunu hemen ifade etmek, el sıkışmak ve
icraata gecmek Amerikan davramş biçimi-
ne çok yakındır. Bush da zaten bunu gör-
düğü için aralannda özel diyalog kurula-
bihniştir.
özal usulü diplomasi zaman zaman
özal'a yüksek bir bedele de mal oldu. AT'-
nin Türkiye dosyasım 1993'e kadar rafa
ty&SMNGTÖN
Bush,Özal'a
saygj duyuyorABD yönetiminin eski bir üst düzey yetkilisi, Cumhurbaşkanı
özal ile ABD Başkanı George Bush arasındaki diyaloğun
boyutlannı, "çok sıcak ve dostane" olarak nitelendiriyor.
WASHINGTON (Cumhuriyet) —
Cumhurbaşkam'Torgut Özal ile ABD
Başkanı George Bush arasındaki özel
diyaloğun boyutlannı, Amerikan
yönetiminin eski bir üst düzey yetkilisi,
'çok sıcak ve dostane' olarak
nitelendiriyor. Bu yetkiliye bu konuya
ilişkin sorduğumuz sorular ve yanıtlan
şöyle:
—Bush ile Ozal arasındaki diyaloğun
parametreleri nedir?
—Çok sıcak bir ilişki. Zaten Bush
başkan seçilmeden önce de aralannda
belli bir sıcaklık doğmuş. Bi'sh başkan
olduktan sonra da bir iki kere
görüşmüşler. Ama Irak Kuveyt'i işgal
edene kadar özel bir diyaloglan yoktu.
Bush, bu dönemde sadece Türkiye'nin
savaşta oynayabileceği müstakbel rol ile
ilgili değil, Türkiye'nin krizden
kaynaklanan ekonomik sıkmtılan ile de
ilgiliydi. Aynca özal'a saygı
duyuyordu. Olaylara bakışım, bölge
hakkındaki anaüzlerini çok
beğeniyordu. Bu yüzden de onu bir
'interlocutor' (aradaki adam, o
dünyadaki olaylan anlayıp bir başka
dünyanın diline çevirilebilen kişi,
anlayış zincirindeki kilit halka) olarak
görüyordu.
—Ama kişisel bir ilişki, bir sıcaklık da
vardı degil mi?..
—Evet vardı. Nitekim Bush bunu,
özal'ı Camp David'e davet ederek
sergiledi. Bunu herkese yapmıyor
biliyorsunuz. Mitterrand'ı Main'deki
yazlık evine çağırdı. Yani devletlerarası
ilişkinin ötesinde kişisel bir ilişki varsa
böyle şeyler yapar. özal ile bu kişisel
ilişki de telefon konuşmalarında
başladı. özal, çok yakınlık gösterdi.
Hızla cevap verdi. Yardımcı olmak
istedi. Sanki Türkiye ile özal farklı
kişilerdi. Herkes bizim ceketimizi
tutmak isterken, özal, 'Ben de vannT
diyordu.
—Bu kişisel ilişkinin tonu nasıldı?
—Çok dostane. Camp David'de bunu
bizzat gözlerimle gördüm. Bush'un
Türkiye'yi ziyaretinde de böyleydi.
Zaten aralannda o özel ilişki olmasa
Bush gelmezdi. Türkiye önemli
müttefik, ama Bush'un gelmesi
tamamen özal ile dostluğu sayesinde
oldu. Telefon diyaloglarının karakterini
bildiğim için böyle konuşabiliyorum.
Açık konuşabiliyorlardı. Diplomatik
manevra yapmıyorlardı. Doğrudan
birbirlerine ne düşündüklerini ne
yapacaklarını söylüyorlardı. Ben
oradayken, 50-60 kere telefonla
konuştular. Telefon diyaloğunun
sürmesi bile özel bir ilişkileri
olduğunun göstergesiydi.
—Peki bu diyaloğu Tiirk-Amerikan
ilişkileri açısından degerlendirebilir
misiniz?
—En önemli yanı, Amerikan Başkam
böyle her gün telefonla konuşunca
Amerikan basını da 'Ne oluyor' diye
meraklandı ve TV'ler Özal ile
görüşmeye başladı. Bu da Amerikan
halkına, daha önce hiç görülmedik
ölçüde Türkiye diye bir yer olduğunu
ve Türkiye'nin Amerika'nın yanında
olduğunu anlattı. Amerika'mn her
katmanında Turkiye'ye karşı olumlu bir
hava doğdu. Benim kişisel deneyimim
açısından 1989 Türkiyesi ile 1990
Türkiyesi'ne Amerikan ilgisi açısından
çok büyük bir fark vardı. Bu ne kadar
sürer bilmiyorum, ama büyük bir fark
olduğunu biliyorum. Eğer Özal
olmasaydı, bu olmazdı. Türkiye belki
yine BM kararlannı uygulardı, ama
bunu Yunanistan gibi sessizce yapardı,
iyi pazarlanamadığı için de bir ise
yaramazdı. özal, aslında sizin normal
olarak zaten almanız gereken kararları
iyi pazarladı dış dünyada.
ABRAMONVİTZ — Özal'la yakın Uişkisi, çeşiüi çevrelerce eleştirilmişti.
(Fotofraf: CUMHURİYET)
ABRAMOWTTZ
Düşünceleri
önemliydi
Cumhurbaşkam özal'la yakın
Uişkisi basında eleştirilere yol
açan ABD'nin eski Ankara
Büyükelçisi Morton
Abramovvitz, Körfez Savaşı'nı
örnek vererek, "Özal, o
dönemde nüfuzluydu. Önemli
olan onun düşünceleriydi"
diyor.
WASHINGTON (Cumhuriyet) —
ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi
Morton Abramowitz de
Cumhurbaşkanı özal ile yakın uişkisi
olanlardan biriydi. Abramovntz, Körfez
savaşını ammsatarak "Özal, o dönemde
tesirli ve nüfuzluydu. Önemli olan
onnn düşünceleriydi" diyor.
Basında eleştirilere yol açan özal-
Abramowitz diyaloğu ile ilgili olarak,
bir ABD yetkilisinin görüşleri de ilginç:
"Kendinizi, Ankara'da görev yapan bir
Amerikan büyükelçisinin yerine koyun.
Bir yanda bürokratik Dışişleri
Bakanlığı, diger yanda ne zaman
randevu isteseniz göriişebileceginiz
güçlü bir başkan var. lİsteUk tüm ipleri
elinde tutuyor. Siz de büyükelçisiniz ve
iş yapmak zorundasınız. Merkezden
talimat gelmiş, diyor ki 'Türkiye'yi şu
konuda ikna et.' Nereye gideceksinlz?
Siz, Abramowitz olsaydınız, daha mı
farklı davranırdınız?"
ABD'li yetkilinin bu sorusunu, bizzat
eski Buyükelçi Abramowitz'e
sorduğumuzda, şu karşılığı aldık:
"Ben herkes ile iyi diyalog içinde
olmaya çalışüm. Bazriannın benim
işleri Özal ile gördüğümü düşündügünn
biliyorum. Ancak ben Türk karar alma
mekanizmasının her kademesi ile de iş
yapıyordum. Dışişleri Bakanlığı'nda
Köşk'ten çok daha fazla zaman
harcadım. Ama görevim geregi Özal'ın
maiyeündekiler ile Dışişleri
Bakanlığı'nın üst düzeyi ile mümknn
oldnğn kadar çok temasta olmak
durumundaydım. Yani herkes ile iyi
ilişki ve temasa sahip olmam
gerekiyordu. Ancak diger yandan da
Körfez savaşı sırasında Özal tesirli ve
nüfuzluydu. Önemli olan onnn
düşünceleri idi."
kaldırma gerekcesine ilişkin rapor konu-
sunda yaptığı açıklamalar bu durumu ga-
yet iyi örnekler. Rapor, Türkiye'de enflas-
yonun çok yüksek, gelir dağılımının kötü
olduğunu belirtmekte ve Türkiye'nin bu
koşullarda AT ülkelerine uyum sağlaya-
mayacağını vurgulamaktadır. Daha AT'-
den raporun tam metni gelmeden Cumhur-
başkam özal TV'ye çıkıp "içerigin tah-
mİBİerimizden iyi olduğunu" söyledi. Bu
yaklaşımı elbette Ankara'daki yabana bü-
yükelçiliklerce merkezlere bildirildi. Ara-
dan birkaç gün geçtikten sonra Paris'e gi-
den özal, burada Mitterrand'a raporun
"düş kınklı|ı" yarattıgını söyledi. Ancak
daha önce "rapor fena degil" gibi laflar
ettiğinden bu yakınması Avrupahlan faz-
la etkilemedi.
Bu türe birkaç örnek daha verilebilir:
Bulgaristan, Türk azınlığı sınır dışı etme-
ye başladığı günlerde özal'm "Hepsini ah-
nz" diyen demeci, ardından da sınırın ka-
patüması Türkiye'yi zor durumda bırak-
tı. Bir VVashington ziyareti sırasında Er-
meni tasanlanndan "bir atılımhk barut"
diye bahsetti. Bu yaklaşımı Özal'm Ermeni
tasansına fazla tepki göstermeyebileceği
şeklinde algılandı ve ABD Başkam Bush'-
un Türkiye'yi soykınm ile irtibatlayan bir
açıklama yapmasmı kolaylaştırdı, lran
Başbakanı Musavi'nin 1987 haziranında
Turkiye'ye yaptığı geziyi siyasi bir göste-
riye dönüşturmesine izin vermesi de sorun-
lar yarattı. Musavi, Turkiye'ye "Atatürk
ile göruş aynlıklan" bulunduğu gerekçe-
siyle Anıtkabir'i ziyaret etmezse gelebile-
ceğim bildirdi. Dışişlerinin "SSCB'ye git-
tiğinde de ziyaret edecegi anıtı seçme öz-
gbrlügiine sahip mi" yaklaşımına karşm
Ozal onun bu şartını kabul etti. lran ayn-
ca o günlerde resmi radyo ve televizyonun-
dan Atatürk'e, Türkiye'ye saldınyordu.
Bundan rahatsız olan Evren, yurtdışına
Türkçe yayın yapan Türkiye'nin Sesi rad-
yosunun saldınlara sessiz kalmamasım is-
tedi. Evren'in bu direktifıni duyan özal,
lran Başbakanı'mn ziyareti öncesinde "bu
tür bir yayının doğru olmayacagı" gerek-
çesiyle Türkiye'nin Sesi'ni durdurdu. Ama
bu arada resmi görüşmelerde Musavi'den
lran radyosunun durdurulmasmı istedi ve
buna olumlu yanıt aldı.
Türk dışişlerine göre Musavi, Anıtka-
bir'e " Atatürk'ün görüşlerkıi paytaştıgı ve-
ya paylaşmaAgı içüı degfl, ziyaret ettigi ül-
kenin knnıcusu o olduğu için gitmek yü-
kümlülagii Oe karşı karşıyaydı. Seçme hak-
kı bulunmuyordu." özal usulü diploma-
si ise buna fazla aldırmıyor, ticaret arttı-
nlınca bu konulann hiç öneminin kalma-
yacağı varsayımından yola çıkıyordu. Peki
bu yöntem sonuç alabildi mi? Ziyaretin
üzerinden dört yıl geçti. tran radyosu hâ-
lâ bildiğini okumaya devam ediyor.
özal usulü diplomaside "arabulucıduk"
önemli bir yer tutar. Bu ancak tran - Irak
savaşı döneminde gündemdedir. Çünkü
bir de "Nobel banş ödülü umudunun" var-
lığı söz konusudur. özal savaş sırasında
belki gerçekten de bazı purüzlerin gideril-
mesinde etkili oldu, ama arabuluculuk için
yola düştüğü bir Körfez turunda Tahran'-
da bulunurken Irak'ın Tahran'ı füze ate-
şine tutması hâlâ unutulmadı. Kıdemli bir
diplomat bu arabuluculuk arayışı konu-
sunda "Her gün arabuluculuk yapıyoruz
diye demeç veriyor. Arabuluculuk yapan
adam böyle konuşmaz. Konuşursa da ya-
pamaz" diyordu. Nitekim ABD Dışişleri
Bakanı George Shultz, aradan yıllar geç-
tikten sonra çıktığı bir TV programında
arabuluculuk yapan ülkeleri sayarken
Türkiye'den hiç bahsetmedi.
özal, ABD ile Libya'nın Sirta Körfe-
zi'nde kapıştığı bir dönemde geldiği Was-
hington'da Reagan ile Kaddafi arasında da
arabuluculuk yapmak istedi ve Türk dip-
lomatik makamlan tarafından binbir güç-
lükle engellendi. Ancak Washington'da
yapamadığım, New York'ta bankacüarla
konuşurken yaptı ve Kaddafi'nin Ameri-
ka'ya mesajını bu yolla iletti.
Dışişleri devre dışı
Dış politikayı dışişlerinin kurumsal des-
teğini almadan yürütebileceğini sanması
özal'a çok pahaiıya mal oldu. Bu yüzden
dış politikada dışişlerinin devre dışı kakhğı
izlenimi uyandı. "Koridorun" desteğini yi-
tirdiği için de kimse ortaya çıkıp "O ka-
dar devre dışı de*Uiz. Bu işin içinde biz de
vanz" demedi. örneğin sadece özal'a at-
fedilen Kıbns inisiyatifinde dışişleri, başm-
dan sonuna devrede oldu. Asıl sonın ya-
ratan özal'ın Amerikalılarla bu konuda
gereğinden fazla konuşması ve "yapanz,
ederiz" türünden laflar etmesi, Amerika-
lılarda da bunun yanlış beklentiler doğur-
ması oldu. Bir kere böyle laflar edilince
Washington "tesUmat" bekleyişine geçti,
ancak bu da gerçekleşmedi. Çünkü üslu-
bu nedeniyle Türk kamuoyunu Kıbns'ta
adil ve eşit siyasi haklara dayalı bir çözüm
istediğine ikna edemedi, "verip
kurtnlacak" görüntüsü çizdi.
özal döneminde geleneksel "çok boyut-
lu" Türk dış politikasından da sanıldığı
kadar fazla sapma olmadı. Bu dönemde
Araplar ile Uişkiler gelişti, ancak tsrail ile
diyalog da arttı. ABD'yi her ne pahasına
hoş tutma siyaseti izlenirken SSCB ile de
Uişkiler ihmal edilmedi. Hatta son beş yıl-
dır SSCB ile Uişkiler ABD Ue ilişkilerden
daha sorunsuz bir hale geldi. Ancak "Özal
usulü diplomasinin" yarattığı tepki ve
"koridorun kurumsal destegmin yitirilnıe-
si" gibi bir secilmişin başına gelebilecek en
büyük felaket nedeniyle "Ozal olmasa da
zaten Türkiye üç aşagı beş yukan böyle
davramrdı" denemedi. özal olmasa, Kör-
fez savaşı sırasında Türkiye BM kararla-
nnı uygulamayacak mıydı? Bu soruya
"hayır" yanıtı vermek güç. Ancak özal,
BM kararlannı beklemeden harekete geç-
tiği ve tepki yaratan ayaküstü demeçler
verdiği için sanki o olmasaydı Türkiye
farklı politikalar izlerdi izleniminin doğ-
masına yardıma oldu.
Dışişleri koridorlanmn ne kadar büyük
bir içişleri dinamiğini harekete geçirebUe-
ceğini gözden kaçıran özal, dış politika-
da giderek bir yalmz adam "imajı" Ue siv-
rildi.