28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 OCAK 1991 HABERLER CUMHURİYET/3 Irak sınırınayakın yerleşim birimlerinde sivilsavunma önlemleri arttırılıyor 'Kritik bölge'ye korımıaSağlık Bakanlığı, Irak'a yakın 28 ilde 'Danışma Merkezi' kurdu. Merkezlerden telefonla bilgi alınabilecek. Güneydoğu'daki il ve ilçelere gaz ölçümü yapabilecek ekipler gönderildi. Hizmetler ve haberleşme için PTT özel telefon hatları ayırdı. Haber Merkezi — Körfez sa- vaşının başlamasından bu yana Türkiye'nin 'kritik' hale gelen bölgelerinde eksik sivil savunma önlemleri tamamlanmaya çalı- şüıyor. Bu arada Sağlık Bakan- hğı, savaşın Türkiye'ye sıcrama- sını göz önünde bulundurarak Irak'a yakın illerde 28 "Danış- ma Merkeri" kurdu. PTT, hiz- met ve haberleşmelerin aksama- ması için özel telefon hatlan ayınrken Güneydoğu'daki bü- tün il ve ilçelere "gaz ölçme ekipleri" gönderildi. Sivil Savun- ma Genel Müdürü Ahmet Tu- ran Bozkır da krizin başlama- sından bu yana kendi örgutle- rince seçilen ve eğitilen 80 bin elemana gaz maskesi dağıtıldı- ğını söyledi. Cumhuriyet Adana Güney ll- leri Büromuzun bildirdiğine gö- re dün akşam Adana'ya Anka- ra'dan üç adet siren aygıtı gön- derildi. Her birinin kapasitesi 4 km. olan sirenler iki gün içinde, şehrin siren sesini duyamayan bölgelerinde hizmete sokulacak. Bu arada Sivil Savunma Genel Müdürlüğü de yine Adana'ya "kimyasal gaz ölçümü yapabi- lecek, kirli bölgeleri amnda sap- tayacak, gann cinsini ve joğun- lugunu belirleyecek" özel bir tim gönderdi. Çeşitli özel ve ka- mu kuruluşlanndan sağlanan desteklerle de kentte kullanıla- cak ambülans sayısı 128'e çıka- rüdı. Hastanelere de 5700 ek ya- tak kapasitesi eklendi. tkinci derecede tehlikeli böl- ge ilan edilen Içel'in Silifke iç- lesinde de sivil savunma önlem- lerine hız verildi. Kentte olası bir saldırı karşısında sığınak sa- yısı 51'e çıkanldı. Bazı sığınak- lann kapısız ve penceresiz olma- sı yuzünden belediye kapı ve pencereleri kum torbalan ile ka- patıyor. lncirlik'le birlikte dikkatleri en çok üzerine çeken U olan Bat- man'da da özellikle ABD'li per- sonele tepkiler nedeniyle önlem- ler alınıyor. Bu arada geçen cu- ma günü kentteki "izinsiz gös- terilere katılarak yüriiyiiş du- zenleyenler", çıkartıldıklan Nö- betçi Sulh Ceza Mahkemesi'nce serbest bırakıldı. Cumhuriyet savcısının 12 sanık için yaptığı itirazın ise mahkemece daha sonra değerlendirileceği belirtil- di. Bu arada önceki sabah 02.00'de Batman'ın neredeyse tamamında duyulan şıddetli patlamanın nedeni anlaşılama- dı.lzmir Ege Büromuzun bildir- diğine göre trafikten sorumlu Emniyet Müdür Yardıması İd- ris Pala dün düzenlediği basın toplantısında trafiğe çıkan araç- larda uygulamaya hazır vaziyet- te ön ve arka farlan kapatacak şekilde koyu mavi boya, maske ve jelatin kâğıdı bulundurmala- rını istedi. Arkadaşlanmız Ergün Aksoy ve Zafer Aknar'ın bildirdiğine göre 500 bin nüfuslu Diyarba- kır'da sığınak olarak belirlenen 41 yapı 27 bin kişiyi barındıra- bilecek yapıda. Vali Cengiz Bu- lut hazırlanan sığınaklan "sı- gıntı yeri" olarak tanımlarken belediye ekipleri belirlenen sığı- naklan temizleme çalışmaları yapıyor. Bu arada Sağlık Ba- kanlığı'nca bölgeye gönderilen sağlık personelinin olası bir sal- dınya karşı savunmasız olduğu beliitiliyor. Adının açıklanma- sım istemeyen bir sağlık perso- neli "Bakanlıgın açıklamasıaa karşın heniK gaz maskeleri da- ğıtılmadı" dedi. Sağlık Bakanlığı hassas böl- gelerde halkı bılgilendirmek amacıyla danışma merkezleri kurdu. 28 ilde kurulan merkez- ler dünden itibaren çalışmaya başladı. Sivil Savunma Genel Müdü- rü Ahmet Turan Bozkır, bir bo- lümü MKE tarafından, bir bo- lümü de ithal yoluyla sağlanan maskelerin NATO standartları- na uygun en son model maske- ler olduğunu söyledi. Bu stan- dartlara uygun olmayan ve pi- yasada satılan maskelerin fay- dadan çok zarar getıreceğini be- lirten Bozkır, hiçbir maskenin MKE'nin testinden geçirilme- den alınmadığını söyledi. Sıcak savaşa yakın bölgeler- de kuüanılmak üzere il ve ilçe- lere çok sayıda "gaz ölçme ekipieri" gönderildiği bildirüiyor. Sivil savunma uzmanları bun- larla bulunduklan yerlerde sü- rekli ölçümler yapacaklar. Danışma merkezleriDıya/bakır K.Maraş Hakkin Ankara Kars Içel Kaysen f*Ö<Je Van Muş Elazığ Adana Adıyaman Malatya Hatay Afln Bingöl MartSn Bolu Antalya Batman Şanlıurfa Gaaantep Şımak Bıths Kcnya Siiri Eraııum (831) (771) (0681) (4) (0211) (741) (351) (483) (061) (0251) (811) (71) (8781) (821) (891) (0271) (8181) (8411) (461) (31) (8391) (871) (851) (8456) (8491) (331) (8441) (011) 22 563 - 12 170 14 195 12 41 310 64 71 - 309 13 48/384 110 10 17 772 - 17 773 12 39 1*113 18 755 - 11 257 10 771 11 049 11 705 - 13 983 13 20 05 11 088 32 78Ö240- 15 029 15 029/11 232 10 15 17 756 10 340 11 38 85-12 96 52 19 076 • 19 061 31 198 - 31 144 11 10 47 • 13 99 50 19 89 24 92 12 43 72 15 225 - 12 322 13 967 Adana'daki İnciıiik Hava Üssü, 'askeri harekât'ın yani sıra bürokratik hareketlilige de sabne oluvor. (Fotograf: Lğur Saner) Sivil savunma'soluk kesti'DİYARBAKIR N c B 0 E A Ş TL L L A A A N G R 1 L I Ç Bölgede oturanlardan bazıları 'etkin' bir biçimde 'sivil savunma' önlemleri almaktan geri durmadı. 'Sivil savunma tarihi'ne olmasa bile 'otopsi raporu'na geçen bu önlemler sonucu birçok kişi karbonmonoksit zehirlenmesinden öldü. DİYARBAKIR — Savaşın soluğunu ensesinde hisseden Güneydoğu halkı, Saddam'ın kimyasal silahlarına karşı en et- kin "sivil savunma" önlemlerini aldı. Gerçi "panik otmasın" diye sivil savunma broşürleri dağıtıl- mıyor, sığınaklann yeri açıklan- mıyor, televizyondan "sivil savunma" hakkında bilgi veril- miyordu. Ama bölge halkı gaz maskeleri ile kimyasal silahtan koruyucu elbiselerin depolara kilitlenip "zamaııı gelince" da- ğıtılacağını bilmenin gönül ra- hatlığı içindeydi. Sivil savunma- nın bağlı olduğu en yetkiü kişi Abdülkadir Aksu Diyarbakır'- da açıklıyordu: — MKE'nin gaz maskesi f ab- rikasından çıkan bütün uretim bize verili>or. Daha dağıtıım >a- pılmadı. Gerektiğinde kullanıl- ması için depolarda bekletil- mektedir. Bastırdan broşürler ve afişlerin dagıtımına hız veri- lecektir. Körfez savaşımn onuncu gu- nünde yapılan bu açıklamayla halkın içi iki kat rahatlamıştı. Demek ki broşür ve afişler da- ğıtılacak, gaz maskeleri "za- manlannı" bekleyecekti. Gerçi açıklığa kavuşmayan bir iki ko- nu vardı: Dağıtım "zamanı" ne zaman gelecek, depolardaki maske ve elbise kaç kişiye yete- cek gibisinden... Sığınaklar konusunda da hal- kın gönlü rahattı. Örneğin yedi yüz bin nüfuslu Adana merke- zinde on bir bin kişilik sığınak vardı. Diyarbakır merkezinde- ki beş yüz bin kişi için de yirmi beş bin kişilik toplam kırk bir sığınak belirlenmişti. Her ne ka- dar bu sığınaklar yiyeceğin de- polandığı, öldürucü gazlara karşı gerekli yalıtımın yapüdığı, filtresi olan "bildigimiz sığınak- lar"dan değildi. Ama zaten hal- kın boş zamanlaruıda "sığın- dığı" kahve, hamam, pasaj gi- bi Diyarbakır Valisi Cengiz Bu- lut'un anlatımıyla "sıgıntı yeri'ydi. Zaten savaşın başlamasıyla birlikte bölge halkı bu gaz mas- kesi, kimyasal silaha karşı ko- ruyucu elbise ve sığınma işinin biraz "yaş" olduğunu anlamış- tı. Bu nedenle de "sivil savunma" önlemlerini kendi kendine, hiçbir resmi kuruluşa başvurmadan "sivil" olarak al- dı. Bölge halkının "kimyasal silaha" karşı aldığı en etkin "si- vil savunma" önlemi "göç"tü. Bölge halkı yıllardır zaten göçe- rek "önlem" alıyordu teröre ve baskıya karşı. Deneyimli oldu- ğu bu yöntemi, kimyasal silaha karşı "sivil savunma" önlemi olarak uyguladı. Ancak baskı- ya ve teröre karşı aldığı önlemi, kimyasal silaha karşı aynen uy- gulayınca ortaya eski Cizre Be- lediye Başkaru Tahir Vesek'in saptadığı görünüm çıktı: "K6\lcrden Cizre, Silopi, Nusaybin gibi ilçe merkezlerine geienler "savaştan kaçtım' sam- yordu. İlçe merkezlerinden Mardin, Siirt, Ştrnak, Diyarba- kır gibi il merkezlerine göçenler de 'savaştan kaçtım' sandıları Bu il merkezlerinde oturanlar da İstanbul, Ankara, Izmir gi- bi kentlere gidince Saddam'ın füzelerinden kurtulduklarını düşünüyoriardı." Halk bölgeden goçerek "sivü savunma" önlemi almaya çalı- şırken bölgedeki yetkililer "Ger- çi gaz maskesi veremedik ama korkup da göçmeyin, kimyasal silah bir şey yapmaz" gibisin- den, sınır bolgesinin insansızlaş- tırılmasını engellemeye çalışı- yorlardı. HEP Genel Başkanı Fehmi lşıklar, hiçbir önlem alınmamasına karşın, halkın göçmesini engelleme çabalarını "Savaşta sivil hedefler de gerek- lidir. Salt askeri hedeflerin ol- ması tehlikelidir" diye değerlen- diriyordu. Ama bölge halkı, "Radyasyon bize bir se> yap- maz. Radyasyonlu çay ictim. Sınırdabombalı yaşamÇUKURCA — "Nereden gdiyorsun, nereye gidi- yorsun?" Bu sorulan en az 10 kez yanıtlamak zorunda kalı- yorsunuz, "sıfır noktası"ndaki Çukurca'ya giderken. Ardından isimleriniz ve araanızın plakası alınıyor. Tel- sizle önce "merkez"e, sonra bir ileri karakola bildi- riliyor. Yol, yer yer kar ve buzla kaplı. Önce asfalt olarak başlayıp sonra bir patikaya dönüşen yolun sağ tara- fından adına filmler yapılan, türküler söylenen Zap Suyu akıyor. Solda ise insana ürküntü veren kayalar yükseliyor. Zap Suyu çevresine serpiştirilmiş köyler- de tek tük insan göze çarpıyor. 3 saati aşan yolculuk boyunca birkaç kaür, köpek ve keçinin dışında, uçu- şan kargalan ve bir iki güvercini görebildik. Yöre halkı, "Şimdi kontroller azaldı, savaş nede- niyle. Eskiden didik didik aranırdık" diyor. Bölgede- ki askeri birliklerin sayısı arttığı için kontroller de "teh- likenin azalması" nedeniyle nispeten gevşetilmiş. Yolculuk süresince en çok konuşulan konu, Irak'ı "vuran" uçakların yeri göğu inleten gürültüleri ve bir- çoğu yerleşim merkezlerinin yakımna düşen bomba- lar. Tüm bunlar gece olup bittiği için yörede gece uy- kusu kalmamış. Asker, sivü herkesin gözleri uykusuz- luktan kırmızı kırmızı. En çok bombaya ev sahipliği yapan Ormanlı Köyü'- nün yakınlarındayız. Köy, Zap'ın yanıbaşından yük- selen karlı dağın ardında. Dağın yamacında büyükçe bir karakol. Yol üzerinde de kontrol noktası ile bir bü- fe. Büfeyi işleten Sebmuz, dağın ardını işaret ediyor: "Bombalar oraya düşlii. Biz burada sarsıldık..." 11 yaşındaki Ramazan, çok korkmuş. İlk bomba- nın düştüğü günden beri de hiç uyumamış geceleri. ç N F B T Y u 0 A İ L U I K T D L u L R t R RC AR u R t C A M A A 1 K t N Z Hakkâri'nin Çukurca ilçesinde hiçbir ekonomik faaliyet yok, korku var. "Niye hâlâ buradasınız" sorusuna, "Nereye gide- lim ki" diyorlar. Kimliklerimizi kontrol eden asker de aynı şeyi söylüyor: "Burnurauzun dibine döştü neredeyse. Öyle bir fır- lamışız ki... Tabii ne uyku kaldı, ne buzur. Bir sonra- kinin nereye düşeceği belli değil ki..." Çukurca'nın girişinde elindeki uzun namlulu tüfe- ğini ileri doğru uzatan bir polis karşılıyor. "Nereye" dercesine bir işaret edip önce bizi, sonra aracımızı uzun uzun inceliyor. Kendimizi tanıtıp kaymakamla görüş- mek istediğimizi söyluyoruz. "Gel" diye bir işaret da- ha. Kaymakam yok. Emniyet Amirliği'ne ahnıyoruz. "Haber merkezi"ncle resmı gıysüı ıkı gorevlinin dışında biri sakallı, diğeri bıyıklarını çenesine kadar sarkıtmış iki özel tim görevlisi var. Sakalhsuelefon bekliyor, di- ğeri elindeki kocaman tüfekle oynuyor. Ikisi de sela- raımızı almanın dışında tek bir söz etmiyor. "Çıkıp, dolaşabilir miyiz?" llçede iotoğraf çekme- memiz sıkı sıkıya tembih edildikten sonra "tabii" deniyor. Kentin birbirini kesen iki caddesinden ilkinde ilerli- yoruz. Dışarıda çocuklardan başka pek kimse yok. Es- naf konuşmuyor. Sedat 8, Mural 9 yaşında. "Bom- balar nereye düştü" sorusuna, her ikisi birden, Çukur- ca'nın kenarından yükselip, Irak topraklarında alça- lan Herekol Dağı'nı gösteriyor. İkisi de çok korkmuş. "Hep bomba patlıyor" diyorlar. tşaret ettikleri yer, hükümet konağına 400-500 metre uzaklıkta. Biraz ileride iki sivil polis durduruyor bizi. Kim ol- duğumuz, nereye gittiğiiniz, nereden geldiğiıniz bir kez daha soruluyor. Yanıtladıktan sonra ilçenin tek kah- vehanesine giriyoruz. Ortadaki masada 7-8 genç iskam- bil oynuyor. tlgisiz biçimde selamımızı alıp oyunları- na dönuyorlar. Çaylanmız geliyor, ardından da genç bir adam masamıza oturuyor. Aynı anda iki sivil po- lis içeri giriyor ve yan masada oturarak gözlerini üze- rimize dikip dinlemeye başlıyorlar. Böyle olunca ne karşımızdaki rahat konuşabiliyor ne de biz değişen havayı fark edip soru sorabiliyoruz. Daha sonra öğreniyoruz ki sayım sonuçlarına göre nü- fusu 5 bin 500 olan Çukurca'da yaşayanların 2 bin 500'ü asker, polis ve bunların aileleri. Çukurcalıların bir bölümü Hakkâri, Van ve Yüksekova'ya göç etmiş. İlkokulda öğretmen sıkıntısı yok, ama lise ve ortao- kulda sadece 4 öğretmen bulanuyordu. Çocukların ba- şarı durumları oldukça kötü. Hiçbir ekonomik faali- yet de kalmadığı için hayat çekilmez hale gelmiş. Hay- vancılık da önemli bir darbe yemiş, ilçede et sıkıntısı çekiliyor. Çukurca'yı geride bırakıp ayrılıyoruz. Zap, yine akı- yor, yalçın kayalar yine yükseliyor, yolda gelirken gör- mediğimiz kaya parçalarına rasthyoruz. Sık sık heye- lan oluyormuş. Yine askerler durduruyor bizi, yine ay- nı sorulan soruyorlar: "Nereden geliyorsunuz, nereye gidiyorsonuz?" bana bir şey olmadı" diyen "devlet büyüğümüz" gibi dü- şünmeyip köydeki ilçeye, ilçede- ki kent merkezine, kentteki de batıya göçmüştü. Hem de "tabansız" damgasını yeme pa- hasına. Bölge halkından bazıları "etkin" bir biçimde "sivil savunma" önlemi almaktan geri durmadı. "Sivil savunma tari- bi"ne olmasa bile "otopsi rapo- ru"na geçen bir "sivÛ savun- ma" yönteminin sonucu şöyle: "Olay sırasında evde karde- şimle birlikte kalıyordum. Diğer aile efradımız ve yakınlanmız Körfez savaşı nedeniyle Bin- göl'e gitmişlerdi. İçeri girdiğim- de televizjon açıktı ve banyo- nun ışığı yanıyordu. İçeri gir- mek istedim, fakat kapıyı aça- madım. Bu a> sonu kriz nedeni ile banyonun penceresini hava geçinneyecek şekilde bantlamış- tım ve şohbenin borusunu deli- ğinden çıkarmış. deliği yine ha- va geçirmeyecek şekilde kapat- mıştım. İçeri girdigimde karde- şim tahminime göre hava yet- memesinden dolayı vefat etmiş- ti." Levent Akbaş on yedi yaşın- daydı ve otopsi raporunda "ok- sijensiz ortamdaki solunum yetmezliği" yazıyordu. Bir başka "otopsi raporıT'n- da da "her türlü önlemi alınmış" bir başka "sivil sa- vunma" örneği vardı: "Halime Aksoy, oğullan Ah- met Aksoy ve Nezir Aksoy ile evlerindeki bacayı naylon torba ve briketle kapattıklan için kar- bonmonoksit zehirlenmesine bağlı olarak oldüler." "Otopsi raponT'na göre Ra- mazan Kızılkaya alınan "sivil savunma" önlemi sonucu artık "kimyasal silahtan" etkilenmez duruma gelmiştı: Babam kaıbondioksit zehirlen- mesi sonucu sobadan çıkan kö- miir isi ve dumanı nedeniyle öl- müştür." Bölge halkı kimyasal silaha karşı etkin "sivil savunma" ön- lemi alıyordu. "Panik otmasın" diye dağıtılmayan broşörler, yerleri bildirilmeyen sığınaklar, halka televizyondan verilmeyen "sivil savunma" bilgileri yer yer "otopsi raporu"na dönuşüyor- du. Bölge halkı depodaki gaz maskelerinin "zamanı gelince" dağıtılacağını bilmenin gönül rahatlığı içinde kendi savunma- sını "sivil" olarak kendisi alı- yordu. AIİSİRMEN Oynak Kalemler Sözünü etmek istediğim oynak kalemler, tahmin ettiğiniz gibi Özal'ın her girişiminde "hayır" arayan, savaşı barış sa- yan, fır fır dönmeyi gelişme ile karıştıran bizim yokuşun oy- nak kalemleri değil. Sözünü etmek istediğim "oynak kalemler", bir bütçe mu- hasebe deyimi. Bu deyim, bir kalemden bir kaleme, "fasıl kaydırması", "fon aktanmı" ya da frenklerin deyimiyle "virement" yapılmasını sağlayacak biçimde düzenlenmiş olan değişken kalemlerdir. Oynak kalemlerin bütçede yer alması, kaynağı arttırma- dan bir kalemden öbürüne aktarma yapmayı sağlar. Özal iktidarının, Kürtçe konuşmayı serbest bırakma girişi- mi, bana hemen oynak kalemleri anımsattı. Önce hemen be- lirtmek isterim. Isteyen yurttaşın Kürtçe konuşabilmesi, şar- kısını türküsünü istediği dilden soyieyebilmesi, doğallıkla des- teklenmesi gereken bir atılımdır. Bizler bu görüşü her zaman destekledik. SHP bu yönde bir yasa önerisi getirdiği zaman da destekledik. Ama nedense daha doğrusu, o sıralar Kör- fez savaşı sonrası hesapları olmadtğından bu öneri ANAP tarafından reddedildi ve aradan geçen zaman içinde, satt Kürtçe konuştukları için kimi yurttaşlarımız gözaltına alındt- lar, tutuklandılar. Biz hükümetin, bu alandaki girişimini de yetersiz buluyo- ruz. Gerektiginde, isteyenin Kürtçe gazete ve dergi çıkara- bilmesini, kitap yazmasını, hatta özel okullarda istendiği za- man ikinci dil olarak Kürtçenin okutulmasını da destekliyo- ruz. Öyle ya, Türkiye'de İngilizce kitap, dergi ve gazete çıka- nldığında, kimi okullarda Türkçenin yanında nasıl İngilizce, Fransızca, Almanca eğitim yapılabiliyorsa, Kürtçe eğitim de yapılabilmelidir. Biliyorum, bazıları bu görüşlerin ve gelişmelerin "ulusal bırlik ve beraberlik" açısından sakıncalar taşıyacağını söy- leyeceklerdir. Onların bu düşüncelerınin içtenliklı olduğuna da inanıyorum. Ama demokrasilerde "ulusal biriik ve beraberliği" zorla değil, uzlaşmayla, kültür ve düşünce ço- ğulculuğuyla sağlamaktır ilke. Kaldı ki geçmiş de bize ulu- sal biriik ve beraberliği sağlamada, baskının, yasağın hiçbir değeri ve etkisi olmadığını göstermektedir. Demokrasinin gereği, insan haklarına saygıdır ve tüm de- mokratlar da herkesin ditediği dili öğrenmesi, yazması, dile- diği dilde yayın yapması, eğitim yapması yolundaki önlem- leri desteklemek zorundadır. Bu yüzdendir ki insan haklarr- nın sürekli çiğnendiği bir ortamda, hangi alanda olursa ol- sun sağlanan en küçük bir olumlu gelişmeyi dahi destekle- mek görevdir. Şimdi ileri sürdüğümüz görüşlere karşı anayasa engeli çı- kanlabilir. Gerçekten anayasamız, Kürtçe eğitimi yasaklar ni- teliktedir. Ancak unutulmaması gereken nokta, hukukta "normlar hi- yerarşisinde", uluslararası anlaşmaların en üst sırada yer al- dığıdır. Türkiye AGİK ile ilgili Paris Şartını imzaladığına göre gerekli anayasal değişikliği TCK 140, 141, 142 ve 163. mad- delerini de içerecek biçimde değiştirmek yükümlülüğünü de kabul etmış demektır. Hükümetin son girişimini tamamlayacak yeni gelişmeleri beklerken konunun bir başka yönüne dokunmak istiyorum. Kürtçeye konan yasağın kaldırılması, özgürlükler ve insan hakları yönünden olumlu bir gelişmedir. Ama ne yazık ki du* rum "oynak kalemler"i andırmaktadır. Yani Türkiye'de, özgür- lüklerin miktarı çoğaltılmamış, özgürlükler ve insan hakları açısından yeni kaynaklar yaratılmamış, sadece bir kalemden bir başka kaleme kaynak aktarması yapılmıştır. Nitekim, Kürtr çe üzerindeki yasağın kalktığı gün Bakanlar Kurulu, iki ay "süreyle grevleri yasaklıyordu. Bu yasaklamanın anlamı, iki ay sonra grevde olan işçilerin yeniden toplusözleşme masa- sına oturabilmeleri de değil. Çünkü yasal düzenlemeye gö- re bu süre içinde, ücret anlaşmazlığı Yüksek Hakem Kurulu tarafından çözülecektir. Yani burada bir askıya alma değH, serbest toplusözleşme kurumunun fiilen saf dışı b+rakrtmaeı söz konusudur ki buna da bal gibi "yasaklama" denir. Öte yandan arkadaşımız Okay Gönensin'in dürtkü "Cumhuriyet'ten" köşesinde de belırttiği gibi "Ankara'nın sa- vaş politikasının mimarı olan en üst düzey yetkililerin nes- nel habercilik yapmaya çalışan Türk basınından rahatsızlık- ları kendi ağızlarından da dile getirilmeye başlandı ve gaze- tecilere, hangi sınırlara uyarak bu politikaya yardımcı olacak- ları açıklandı." Okây Gönensin, sözü geçen yazısında, doruğun gönlün- de yatan yasakları bir bir sayıyordu. Bunlara ek olarak, İnönü, Demirel ve Erbakan'ın konuşa- cağı Barış Paneli ile İnsan Hakları Derneği ve İstanbul Ta- bip Odası'nın ortaklaşa düzenledikleri "Banşa Çağrı" mrtin- gine de izin verilmedi. Arkadaşımız Uğur Mumcu'nun önceki gün ve bugünkü ya- zısında da belırttiği gibi bu yasaklann olağanüstü hal rejinv leri ilan edilmeden sistematik hale sokulması ve üniforma- sız bir "sivil sıkıyönetim"in yürürlüğe konması çok güçlü ola- sılık olarak önümüzde durmaktadır. Bir yandan Kürtçeyi sınırlı biçimde özgür bırakırken, grev- leri ve "banşa evet - savaşa hayır" demeyi yasaklamak faz- la bir anlam taşımayacaktır. Kürtçeye evet, greve hayır, barışa hayır, basın özgürlüğü- ne hayır diyen bir uygulama, özgürlükleri arttırmamakta, tam tersine azaltırken, bir kalemden öbürüne kaynak aktarmak- la yetinmektedir. Bu, yepyeni bir "oynak kalemler" politikası değil de ne- dir? Bakalım bizim yokuşun "oynak kalemleri" bu konuda nfr- ler söyleyecekler? KlSA KISA • Karadeniz Teknik Üniversitesi eski rektörlerinden Prof. Dr. Erdem Aksoy, uzaklaştınldığı üniversiteye yeniden dönerek öğretim üyeliği yapmaya başladı. 1977-1982 yıllar arasında KTÜ Rektörlüğü yapan ve 1402 sayıü kanuna muhalefet nedeniyle üniversiteden uzaklaştırılan Prof. Erdem Aksoy, mahkeme ve YÖK karan doğnıltusunda yeniden öğretim üyeliği görevine döndü. • Ankara'nın Sincan ilçesi Fatih Mahallesi'nde 173 yapı kooperatifinin sığmağının bakkal dükkânı olarak kullanıldığı bildirildi. Sincan Belediyesi'nden yapılan açıklamada, nüfusu 50 bini aşan Fatih Mahallesi'nde, Bayındırlık ve Iskân Bakanlığı'nın projesindeki 'ticari alanlar' tamamianamadığı için 173 yapı kooperatifinin sığınağının bakkal dükkâmna dönuştüğu kaydedildi. • Mardin'in Nusaybin ilçesinde, inşaatı devam eden kutuphane binasında dün akşam meydana gelen patlamada iki kişi öldü. Yetkililer ölenlerin Abdülhamit Algan ve Ahmet Dilmeç olduğunu ve patlama yerinde 2 tabanca ile 4 şarjör bulunduğunu kaydettiler. Olayın siyasi yonü olup olmadığının araştınldığı belirtildi. • Van'ın Ercis ilçesinde bir benzin istasyonunu basan silahlı soyguncular 2 kişiyi öldürdü. Dün akşam Ercis- Patnos yolu üzerinde bulunan bir akaryakıt bayiine 2 kişi tarafından baskın düzenlendi. Benzin istasyonuna bir taksiyle gelen iki soyguncu, önce ofiste bulunan Sabahattin Arvas (25) ve Osman Gürbüz (24) adlı işçilerden para istediler. Soyguncular para vermek istemeyen Sabahattin Arvas ve Osman Gürbüz'e 6 el ateş ettiler. Üçer mermi isabet alan, iki işçi olay yerinde öldü. Salih Kaya (33) ve Ali Rıza Kaya (19) adlı soyguncular Patnos yakınlannda yakalandılar. § - 1 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle