22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 26 EYLÜL 1990 Dilimizi Yticeltenler».. Yunus Emre'ninyetiştiğiçağ 13. yüzyıl Anadolusu... Koyu bir karanhk ve kararsızlığm, bir yönetim boşluğunun girdabı içindeler. Bir yandan olağan göçlerle gelen insanlar, bir yandan doğudan gelen Moğol baskısı, batıdan gelen Haçlı belası ve bu iki baskı arasında kıskaca giren Anadolu insanı... ZEKİ BÜYÜKTANIR Emekli Öğretmen Dilimizin gunümüzde de yaşayan buyuk ustası Yunus Emre... O yılların Anadolusu'nda Turk ger- çeği... BinJerce yıldır yaşam, duşunce ve eylem ola- rak uygarlığa ışık tutan Anadolu'nun yaylasında, ovasında Türkmen yellerinin esteği yıllar... Ne tek- niğin emleri (ilaçları) yaylalan ağu içine itiyor, ne ışınım (radyasyon) doğayı kirletiyor, ne de kukürt dumanları kusan bacalaı, kentleri yaşanmaz duru- ma getiriyordu. Çadınnı yükleyen yorukler dağla- rın çam kokan havasına rahatça çıkabiliyorlardı. Bir gün geldi asit yağdıran ağulu yeller, içinde ba- lık ya$amayan göller, suvu içilrnez dururaa gelen ırmaklar çoğaldı. Türkmen'in de suyu ısınmıştı artık. Gelenek ölü- yor, gorenek tükeniyordu. Teknik ve sanayi yeni bir yaşam biçimi getiriyor, çağlar boyu süren bir yaşam biçimi de tarihe karışıyordu... Yunus'un yaşattığı Türkçe lşte bu geleneğin son temsilcilerinden sayılan 90'lık ninemin Yunus'tan mırıldandığı ilahileri, dizinin dibinde zevkle dinlerdim: — 'Hadi, YEKİN de bana bir su getir' — 'Öyle DEVİNİP durma dizeleri şaşırıyorum' — 'Konuklar çantasını unutmuş fl_ET de gel' — 'Terli su içiyorsun, daha dun kalktın SAYRILIKTAN' gibi daha yüzlerce sozcuk, Yunus'un dizele- rine kanşaraİc benliğime geçip belleğimde yer et- mişti. Sonraları okulla, okumayla karşı karşna gelip de yazın (edebiyat) derslerinde ozanlan hele de YUNUS'u görünce bendeki çağrışım şaşkın- lığa dönüştü. Bunlar ninemin yinelediği sozcük- lerdi. Bugün, bazı kesimin çıkarları için bağnaz duygularla sahip çıkmaya çalıştığı Yunus'ta da vardı. Kimileri O'nu Tekke'de ilahi söyleyen er- miş bir tarikatçı bir derviş olarak gorüyor, ki- mileri şiirlerindeki gerçekleri saptınp derin an- lamlannı çıkarları yönünde yorumlatıyor, din- sizlik suçlamaları ile kadı efendilerden fetvalar alıyorlardı. Dahası Türkçe yazdığı için KA- BATÜRK diye beğenmeyen Molla Kasımlar çık- mış, unutturmak için yapıtlarını yok etme yo- luna bile gidilmiştir. Oysa o Türk dilini özün- den, ilk kaynağından us çizgisinde yüruterek uy- gulayan, bugüne ulaşmasını sağlayan, insanı in- san bilen, yaşamıyla ilgilenen gerçekçi bir ozan- dı. Dilimizi bir oya gibi işleyerek ölumsüz dize- leri ve evrensel düşünceleriyle Turk dilinin gelişmesini, Türk düşüncesinin olgunlasarak bu- günlere ulaşmasını sağlamıştır. Dil olarak sanat- sal dizeleriyle düşünce olarak... Tekkelerin o çağlardaki etkinlikleri. îş esası- na dayanan, üretime dönük çalışmalan içinde ye- tişmiş, öğretisi; insanı ussal düşünce yönünde sevgıye, varsılhğa, mutluluğa göturme amacı güt- muştur. Yalnız toplum sorunlan, mutlu yaşam, çalışma, sevgi, sosyal konularda değil: evren, ya- ratılış, varhk, yokluk kavramları uzerinde de du- rur, anlatır, söyler gerçek yönleriyle... Bir bilge titizliği ve ozan duyarlığı içinde göz- ler onüne serer. Tekke, dergâh o gunun en çağ- daş eğitim ve iş kurumu. O Taptuk Emre. Hacı Bektaş dergâhı ve obürleri gunünün en çağdaş eğitim yöntemlerini, üretime donük çalışma diz- gesı içinde yuruten bir iş yeriydi. Yunus bu ocak- ta çahşmış eğitim görmüş, okumuş. dinlemiş, yoğrulmuş ve Yunus Emre olarak çıkmıştır. Bc- gun dünya eğitim yazınına, Türk eğitim örneği diye beğeni ile sunulan Köy Enstitüleri o çağın gereksinimine yanıt veren işte bu dergâhlann bir benzeridir. Temeli iş-çalışma ve üretime dayalı bir eğitim kurumu. Ne yazık ki çıkarlarının bo- zulacağını anlayan etkin güçler bu aydınlık eği- tim ocaklarının tam verimli bir duruma geçeme- den kısa sürede ortadan kaldınlmasım sağlamış- lardır. Yunus'tan Atatürk'e... Yunus Emre'nin yetiştiği çağ 13. yuzyıl Ana- dolusu... Koyu bir karanlık ve kararsızlığm, bir yonetim boşluğunun burgacı (girdabı) içindedir. Bir yanda olağan göçlerle gelen insanlar, bir yan- da doğudan gelen Moğol baskısı Batıdan gelen Haçlı belası ve bu iki baskı arasında kıskaca gi- ren Anadolu insanı... Açlıktan insan etinin yen- diği, \okluktan, kıthktan insanlann birbirini bo- ğazladığı bir ortam. Kimsenin kimseye, yarına, yaşama güveni yok. İnsanlar şaşkın, yönetim- ler güçsüz, suskun. Herkes tutunacak bir dal ara- makta. İşte bu onamda bu dergâhlar insanlara bir umut ışığı olarak geleceğin aydınlık kozası- nı Yunuslar eliyle örmeyi sürdürmüştür. 0, 13. yüzyıldaki çoğu düşünce ve eylem bu dergâhlar- da olgunlaşmış, pişmiş ve nice düşünce kavram- ları Yunuslarla doruğuna çıkmıştır. O, Türkçe şiirleriyle dili geliştirmiş yaşamı, tasavvuf akı- mının insan sevgisjne yönelen potasında eritmiş, yonetimlerin insan mutluluğunu sarsan baskısı- na kafa tutan eylemci bir halk ozanı olarak or- taya çıkmıştır. "Orse çekici salan benim' der- ken bir iş ve eylem adamıdır: 'Lutfedici rahman benim', 'Kabevü büt iman benim', 'Bulut olup göğe ağan', 'Yağmur olup yağan benim' derken eylemle yaşamı, düşünce ile maddeyi, yaratıhş ve Tanrı kavramlarını ussal bir tasavvuf duşün- cesı çerçevesinde, bugün bile milyonların algı- layamadığı çok geniş boyutlaı ve bir görünge- den (perspektif) derin bir düşünce ortamından bakmış ve bu sağlam düşüncelerle tuttuğu ışığı öz dili güzel Türkçe ile gunümüze aktarmıştır. Uyanış sürecimiz içindeki kurtuluşa giden yol- da Mustafa Kemal Atatürk'ümüzün 15 yıllık al- tın çağında dil ve tarihimiz üzerine çalışma, uy- gulama ve uyarılarına aydınlar da katılmış, böy- lece büyuk atılımlar, gelişmeler sağlanmıştır. Türk dili çağlar boyu sürüp gelen dinsel bas- kı, göçler, savaşlar, sosyal çalkantılar etkisi al- tında bile varlığını yitirmeyip bugüne gelmişse bunda dilimizin gücü ve Yunus Emre'nin payı yadsınamayacak kadar büyüktur. Onun gunümüze ulaştırdığı Türk dilinin, gü- numuzdeki sorunlarını çok iyi bilen Büyük Ata- türk, kurduğu Türk Dil ve Tarih kurumları ile dilimizin gelişme ve güzelleşmesi çalışmalarını doruğuna çıkarmıştır. Ne acıdır ki 12 Eylülcü- lerin ülkemize çoken kara bulutu, baskı, korku ortamı ülkede her şeyi alt ust ettiği gibi bu iki değerli kurumu da hukukun ana kuralını çiğne- me pahasına (5 generalin usdışı ve yasalara ay- kırı eylemleriyle) yerle bir etti. Buralara gunü- nu gun eden tutucular, bilimsellikten uzak Türk- İslam sentezcileri yerleştirildi.) Ama dilimizin tutkunları, yazarlarımız dilimizi, her gün biraz daha geliştiriyorlar, 26 Eylül Dil Bayramı kutlu olsun. ARADABIR BEHZATAY Umudunu Yitiren Yazar... Avusturya asıllı bir Alman yazarı olan Stefan Zweig, Viyana 1 da 1881'de doğuyor; Brezilya'daki Petropolis'te 23 Şubat 1942'de intihar ediyor. Zengin bir Yahudi sanayicinin oğludur Öğrenimini kendi ken- dine yapar. Avrupa, Kuzey Amerika, Meksıka, Küba, Hindıstan, Seylan gibi anakara ve ülkeleri görür. Felsefe, tarih ve yazına (edebiyat) eğilimi vardır. Başlangıçta çevıriler yapar. Asıl yazın yaşamına şiirle başlar Sonra oyunlar yazar. Birinci Dünya Savaşı'nda Zvveig da ilk düş kırıklığı başlar. Mi- litarizme karşıdır. Bu konuda 'Yoksulun Kuyusu' gibi oyunlar da yazar. Sonraları Freud'un psikanalizinden etkilenir. Bu etki Amok 1 , 'Acımak', 'Bir Kadının 24 Saati' adlı yapıtlarında açıkça görülür Ayrıca Antoinette', Stuart, Macellan, Fouche gibi kişilerin yaşam- öykülerinı de roman biçim ve biçeminde yazar. Zvveig, Avrupa'nın faşistlerce yakılıp yıkılmaya başlamasından dolayı karamsardır. Umudunu yitirmiştir. Bunun için 23 Şubat 1942'de genç bir sekreteriyken evlendiği Elizabet ile birlikte can- larına kıyarlar. Ölmeden önce yazdığı özyaşam öyküsü 'Dünkü Dünya' altı yıl sonra 1948'de yayımlanır. İlginç bir mektup yazarıdır da Zvveig. Söz gelimi, ölmeden önce iki mektup bırakır. Bunlardan biri, ilk karısına yazdığı mektup- tur. Bu mektubu okuyalım: "Rahat ve başım dinç geçen günlerden sonra moral çökün- tüm pek arttı. Öylesine tedirginlik ıçındeyim ki derlı toplu düşü- nemez oldum artık. Sonra da savaşın yıllarca süreceği ve eli- mizde kalan o tek şeye (bu olağanüstü durumumuzdan kurtu- lup da yurdumuza yerleşmek düşlemine) ulaşmak için yılların geçeceği gerçeği de insanı boğuyor (...) Senin geniş ilgilenme- lerin ve bükülmez bir canlılığın var, iyi günleri göreceğine; beni sayrı karaciğerimle daha uzun süre beklemediğımden dolayı hak- sız bulmayacağına guveniyorum. Bu satırlan en son saatlerim- de yazıyorum. Karara varalı beri kendimi neşeli duyumsadığımı gözünün önüne getiremezsin. Çocuklara candan selamlar..." İkinci mektubu bütün dünyaya, arkada bıraktıklarına. Bunu da alıntılıyorum: "Konuştuğum dilin dünyasını yitirdıkten ve düşün dünyamın yurdu Avrupa'yı faşistler yakıp yıktıktan sonra yaşamımı teme- linden burada ve daha başka yerde kuramazdım. Altmışımdan sonra her şeye yeniden başlamak için olağanüstü güç gerekli. Ben ise uzun yıllar yersiz yurtsuz sürünmekten gücümü yitir- miş bulunuyorum. İşte bundan ötürü ki tam zamanında ve ba- şım yukarda olarak düşünce çalışmalarımda her zaman en bü- yük sevinçlerimi bulmuş ve kişi özgürlüğünü yeryüzünün en de- ğerli mülkü saymış bir yaşama son vermeyi uygun görüyorum. Dostlarıma selamlar. Uzun geceyi izleyecek sabah kızıllığını gör- melerini dilerim. Aşırı sabırsızlığımdan ötürü o anı bekleyemi- yorum." Gorki'ye yazdıklarından birkaç tümce alıntılıyorum: "Bunları okumak zorunda değilsinız. Borçluluk duymanız da gerekmez. Okumadan başkalarına armağan edebilirsiniz. Ben sadece bir gereksınmeyi yerine getiımekteyım: Size bir şey gön- dermiş olmak." Gönderdiği Amok'tur. Öylesine ince, duyarlı, saygılı tümce- lerle dolu. İki ayrı dünya görüşünün insanlarıdırlar, ama saygılı- dırlar da. Zvveig'ın roman biçem ve biçiminde yaşamöyküleri yazdığın- dan söz etmiştim Bu yaşamöykülerinden en ilginci 'Fouche'dir sanırım. Burhan Arpad'ın 'Bir Politikacının Portresinden' adıyla Türkçeye çevirdiğı (Say Yayınları) bu yapıt ders alınacak nitelik- tedir. Kısaca özetlemek istiyorunr Fouche. bukalemun gibi bir siyasacı. Otuz iki yaşında bir ra- hip okulunda öğretmenken Convensiyon Meclisi'ne seçiiir. Ro- bespierre'in arkadaşıdır. Zengin bir kadınla evlenerek yolunu de- ğiştirir, zenginlerden yana geçer. 16. Lui'nin ölüm kararına karşı çıkacağını arkadaşlarına söyler. Çoğunluğun ölüm karannda ol- duğunu görünce, bu da ölüm kararının yanında olur. Sonra dev- rimin ilk bildirisini hazırlamaya koyulur. Öyle ki Marat bunun ya- nında ılımlı kalır. Lyon Kasabı diye adlandırılan Fouche, Robe- spierre'i yenen komplonun içindedir. Babeuf'e yaklaşır. Sonra jurnaller, Babeuf'un kurşuna dizilmesinden sonra direktuar yö- netiminin zaptiye nazırı olur. Napoleon yönetiminde de zaptiye nazırıdır. En sonunda yeniden yönetimi alan aristokrasi Fouc- he'yi sürgüne yollar. Sürgünde ölürken yırmi milyonluk serveti varmış... Bu yaşamöyküsünü, ders alınması için yazdığı açık... 11 I EmperYalizmin Köriez Krizine Profefer Pevrlmd Bakıs Yeni Demokrasi Büroları ve Kilapçılarda HAREM 89 ile 4 mevsim grup gezileri • Yemekli-yemeksiz Boğaz turları • Şirket yemekleri • Kutlama toplantıları • Mehtap gezileri Tel: 145 77 93-149 93 87 Mesai saatlen dısında Telefon: 165 54 61 Olanaklarla dolu bir dünyava açılın Bütçenize, zamanınıza, öğrerüm ve dil düzeyinize uygun Genel İngilizce Knrslan, Uluslararası TOEFL, FCE ve MEB sınavlarına hazırlanma olanağı, • Yetişkinlere Tıcaret-Tıp-Çeviri İngüizcesi •Oğrencilerden dileyenlere oknl İngilizce derslerını destekleyici programlar • Kayıt olun, avantajuuzı değerlendirin. BAKIRKÖY Hamoyu Cad No 16 TEŞEKKÜR Kızımız Begüm'ü Dünya'ya getirerek büyük çaba gösteren Dr. METİN ORALLER ve Dr. MUSTAFA BAYKAR A'ya ve Amerikan Bristol Hastanesi tüm personeline teşekkürü borç biliriz. ŞERİFE ve MUSTAFA YILDIRIM HIDIR ATEŞ Sen kJeal insaı, dOrûst, güzel, tutluğunu koparan, tofc gözlü, sevgi dotu. Bedeni tam, ruhu geniş. Erken aynklın araovzdan, bir daha varolmamak üzere. Ama btl. her yaşayanda bir parçan var. Unutmayacağız seni, unutmayacak. Senin gibi, sesin gibi 1953-1989 Saadet ve Bahattin ANMA Demokrasi ve insan haklarının yılmaz savunucusu, can dostumuz YENER TUNAY'ı ölumünün 10. yılında saygıyla anıyoruz. İBRAHİM BULUT, RAŞİT GİDER. BÜLENT TOKUÇOĞLU. RALF CANKLRTARAN. LEVENT KOYUBENDE, KENAN YILMAZ Yanda resmi görülen oğlum DOGAN KAVAK 15.11.1989 tarihinden bu yana tum aramalara rağmen bulunamamıştır. Yerini bilenlerin insaniyet namına aşağıdaki adrese bildirilmesi rica olunur. Babası HAYDAR KAVAK. ADRES: ÇiftUk Mahmutbe; Mahallesi 12. Sokak. iNo: 75 Kal 2 Daire 4 B *ĞCILAR,İST \NBl L Yurtsever insan, HALİLDEMİR'İ kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Demir ailesine başsağlığı dileriz. GÖKSOY AİLESİ ADINA AHMET GÖKSOY ŞERİF ELİTOK Acımızın sana özlemimizın adı kavgadır bundan sonra da... tçin rahat olsun delidolu çocuk kavganın orta yerinde, bilge ihtiyar delikanhm; yokluğunda bile, kahpeliklerin gözüne inecek her yumnıkta bizimle . olacaksın. ARKADAŞLARI ADINA SADIK GÜLEÇ Ortaokul ve lise öğrencilerine matematik bölumü oğrencisinden ders verilir. Tel: 342 62 20 (19.00'dan sonra) TARABYA'DA SANATÇILAh ve UUb ı J_/AR KOOPLRATIFI'NDEKl HAKKIMI ÜEVREDIYORUM 178 42 11 PENCERE 'Hastalık' ve Tedavi' 'Olayların Ardındakı Gerçek'te SHP'nin sorunu beş mad- de içinde özetlenmişti: "SHP'de Baykalcı ekip ışbaşına geçtikten sonra partide ra- hatsızlık büyümüştür 1) Hizipçilik hastalığı partinin yönetimi- ne egemen olmuştur. 2) Hukuk dışı uygulamalarla tasfiyecilik siyaseti yürütülmüştür. 3) Genel başkan ile genel sekreter ara- sındaki çelişki/le iki başlı bir yönetim oluşmuştur. 4) Partiden kopmalar ciddi boyutlara ulaşmıştır. 5) Kendi içine dönük çe- kişmeyle sarsılan SHP'de oy kaybı saptanmış, başansızltk her- kesin gördüğü çarpıcı bir sonuç olarak orîaya çıkmıştır. Yukarıda sayılan beş maddedeki olgular kamuoyunun da bildiği ve gördüğü gerçeklerdir. Genel Başkan inönü bu olgulan gerekçe yaparak partide iki başlı yönetime son vermek için uyum içinde çalışma ola- naklarını yaratmak ihtiyacını duymuştur. Olağanüstü kurultay bu amaçla 29 eylülde toplanacaktır." (Cumhuriyet 18 Eylül 1990). Bir hastalık ancak 'teşhis' doğru yapılabilirse tedavi' edi- lebilir. ŞHP hastadır. İyileşmesi için verilecek ilaçların reçetesi yukarıdaki beş maddeye göre şöyle düzenlenebilir: 1) Olağanüstü kurultayda öyle bir yönetim seçilmelidir ki hizipçıliğin egemenliğine parti yönetiminde son verilsin. SHP kendi içinde hizipçiliğı yok etmek zorundadır. Bu yolda bir ömür boyu 'şöhret' yapmış kişilere yönetim yine teslim edi- lirse. parti hizbe dönüşür. 2) Hukuk dışı uygulamalarla tasfıyeciliği meslek edinmiş ve bu yolda kötü sınav vermiş olanların parti yönetiminden tasfiyesi, gerçek anlamda tasfiyeciliği tasfiye etmek' demektir. Hukuka saygılı bir yönetim oluşturulmalıdır; 'adaletsiz yönetim' ıster bir partide olsun, ister bir dernekte ya da devlette, ku- rumu içten içe çürütür ve çökertır. 3) Genel başkan partiyi simgeler. Bu kişi, birleştirici, den- geli, güvenilir ve adil olmalıdır. Kurnazlıkla, cerbezeyle, açık- gözlükle, kulis manevralarıyla ancak bir yere kadar gidilebi- lir. Bir partinin genel sekreteri. genel başkan olmak için tas- fiyecilik yoluna sapmışsa, görevini kötüye kullanmış demektir. Bu durumda iki başlı yönetimin en kötüsü oluşur. SHP'de par- ti yönetimi bırbırine güven duyanların buluşmalarıyla oluş- malıdır. 4) SHP'den kopmaları sona erdirecek toplayıcı bir yöneti- me gereksinme vardır. "Bölünme, kopma, dışlanma, parça- lanma, ufalanma, küçülme" sürecini noktalayacak ve "büyü- me, toparlanma, birieşmeye" dönüştürecek bir yönetime açıl- mak için hizipçıliğin tasfiyesi gereklidir. Hizipçiliğin partiyi ik- tidara değil, iktidarsızlığa götürdüğü deneyimle anlaşılmış- tır. 5) Nitekim SHP'de hizipçilik ve tasfiyecilik yüzünden oy kaybı ve başarısızlık saptanmıştır. Kendi içine dönük didiş- meleri körükleyen bir yönetim yerine, bütün partılilere eşit davranan, tepeden inmeci değil, demokratik bir yönetimin seçilmesi hastalığın iyileştirilmesi için ilk adımdır. Olağanüstü kurultayda yapılacak seçim, bu reçeteye gö- re sonuç verirse çöküş durdurulur; umutların tazelenmesi- ne yol açılır; yeni süreç başlar. • Ya tersi olursa?.. "Hizipçilik, tasfiyecilik, adaietsizlik, hukuksuzluk" parti yö- netimine egemen olursa... 12 Eylül Türkiye'de 10 yıl sonra da sürüyor; hukukuyla sü- rüyor, felsefesiyle sürüyor; ANAP iktidarıyla sürüyor. Çanka- ya, 12 Eylülcü'dür, hükümet 12 Eylülcü'dür. Bu rejimi 'baş- kan baba' vesayetinde 2000 yılına kadar uzatmak için 'parti- lerin ufalanması' programı geçerlidir. Eğer 1992'de sol kesim parçalanarak seçimlere katılırsa parlamentoda Çankaya'nın yukarıdan kolaylıkla yöneteceğı dağınıklık gerçekleşecek; Bush destekli Ozal'a en büyük olanak sunulacaktır. Öyleyse sorun yalnız SHP'nin sorunu değil, Türkiye'de de- mokrasinin sorunudur. SHP iktidarını 21'inci yüzyıla ertele- mek istiyorsa, 29 eylüldeki olağanüstü kurultayda hizipçili- ğin egemenliğini parti içinde onaylar. SENİ UNUTMAYACAĞIZ Stj. Dr. YILMAZ UÇAR her zaman kalbimizdesin. GATA TIP FAKÜLTESİ ÖĞRENCİ ARKADAŞLARI Club MONAKUS'ta BODRUM/YALIKAVAK Dublex Villalanda Kahvaltı-Öğle ve Akşam Yemekleri Dahil Kişi Başına 55.000.- TL AYRICA 5/10/19 ve 99 YILLIK DEVRE - TATİL İMKÂNLARI İSTANBUL (1) 141 05 21 ANKARA (4) 126 39 30 126 24 60 168 14 29 Yalıkavak (6144) 1392-1397
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle