Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 26 EYLÜL 1990
Dilimizi Yticeltenler»..
Yunus Emre'ninyetiştiğiçağ 13. yüzyıl Anadolusu... Koyu bir karanhk
ve kararsızlığm, bir yönetim boşluğunun girdabı içindeler. Bir yandan
olağan göçlerle gelen insanlar, bir yandan doğudan gelen Moğol baskısı,
batıdan gelen Haçlı belası ve bu iki baskı arasında kıskaca giren Anadolu
insanı...
ZEKİ BÜYÜKTANIR Emekli Öğretmen
Dilimizin gunümüzde de yaşayan buyuk ustası
Yunus Emre... O yılların Anadolusu'nda Turk ger-
çeği... BinJerce yıldır yaşam, duşunce ve eylem ola-
rak uygarlığa ışık tutan Anadolu'nun yaylasında,
ovasında Türkmen yellerinin esteği yıllar... Ne tek-
niğin emleri (ilaçları) yaylalan ağu içine itiyor, ne
ışınım (radyasyon) doğayı kirletiyor, ne de kukürt
dumanları kusan bacalaı, kentleri yaşanmaz duru-
ma getiriyordu. Çadınnı yükleyen yorukler dağla-
rın çam kokan havasına rahatça çıkabiliyorlardı.
Bir gün geldi asit yağdıran ağulu yeller, içinde ba-
lık ya$amayan göller, suvu içilrnez dururaa gelen
ırmaklar çoğaldı.
Türkmen'in de suyu ısınmıştı artık. Gelenek ölü-
yor, gorenek tükeniyordu. Teknik ve sanayi yeni
bir yaşam biçimi getiriyor, çağlar boyu süren bir
yaşam biçimi de tarihe karışıyordu...
Yunus'un yaşattığı Türkçe
lşte bu geleneğin son temsilcilerinden sayılan
90'lık ninemin Yunus'tan mırıldandığı ilahileri,
dizinin dibinde zevkle dinlerdim:
— 'Hadi, YEKİN de bana bir su getir'
— 'Öyle DEVİNİP durma dizeleri
şaşırıyorum'
— 'Konuklar çantasını unutmuş fl_ET de gel'
— 'Terli su içiyorsun, daha dun kalktın
SAYRILIKTAN'
gibi daha yüzlerce sozcuk, Yunus'un dizele-
rine kanşaraİc benliğime geçip belleğimde yer et-
mişti. Sonraları okulla, okumayla karşı karşna
gelip de yazın (edebiyat) derslerinde ozanlan hele
de YUNUS'u görünce bendeki çağrışım şaşkın-
lığa dönüştü. Bunlar ninemin yinelediği sozcük-
lerdi. Bugün, bazı kesimin çıkarları için bağnaz
duygularla sahip çıkmaya çalıştığı Yunus'ta da
vardı. Kimileri O'nu Tekke'de ilahi söyleyen er-
miş bir tarikatçı bir derviş olarak gorüyor, ki-
mileri şiirlerindeki gerçekleri saptınp derin an-
lamlannı çıkarları yönünde yorumlatıyor, din-
sizlik suçlamaları ile kadı efendilerden fetvalar
alıyorlardı. Dahası Türkçe yazdığı için KA-
BATÜRK diye beğenmeyen Molla Kasımlar çık-
mış, unutturmak için yapıtlarını yok etme yo-
luna bile gidilmiştir. Oysa o Türk dilini özün-
den, ilk kaynağından us çizgisinde yüruterek uy-
gulayan, bugüne ulaşmasını sağlayan, insanı in-
san bilen, yaşamıyla ilgilenen gerçekçi bir ozan-
dı. Dilimizi bir oya gibi işleyerek ölumsüz dize-
leri ve evrensel düşünceleriyle Turk dilinin
gelişmesini, Türk düşüncesinin olgunlasarak bu-
günlere ulaşmasını sağlamıştır. Dil olarak sanat-
sal dizeleriyle düşünce olarak...
Tekkelerin o çağlardaki etkinlikleri. îş esası-
na dayanan, üretime dönük çalışmalan içinde ye-
tişmiş, öğretisi; insanı ussal düşünce yönünde
sevgıye, varsılhğa, mutluluğa göturme amacı güt-
muştur. Yalnız toplum sorunlan, mutlu yaşam,
çalışma, sevgi, sosyal konularda değil: evren, ya-
ratılış, varhk, yokluk kavramları uzerinde de du-
rur, anlatır, söyler gerçek yönleriyle...
Bir bilge titizliği ve ozan duyarlığı içinde göz-
ler onüne serer. Tekke, dergâh o gunun en çağ-
daş eğitim ve iş kurumu. O Taptuk Emre. Hacı
Bektaş dergâhı ve obürleri gunünün en çağdaş
eğitim yöntemlerini, üretime donük çalışma diz-
gesı içinde yuruten bir iş yeriydi. Yunus bu ocak-
ta çahşmış eğitim görmüş, okumuş. dinlemiş,
yoğrulmuş ve Yunus Emre olarak çıkmıştır. Bc-
gun dünya eğitim yazınına, Türk eğitim örneği
diye beğeni ile sunulan Köy Enstitüleri o çağın
gereksinimine yanıt veren işte bu dergâhlann bir
benzeridir. Temeli iş-çalışma ve üretime dayalı
bir eğitim kurumu. Ne yazık ki çıkarlarının bo-
zulacağını anlayan etkin güçler bu aydınlık eği-
tim ocaklarının tam verimli bir duruma geçeme-
den kısa sürede ortadan kaldınlmasım sağlamış-
lardır.
Yunus'tan Atatürk'e...
Yunus Emre'nin yetiştiği çağ 13. yuzyıl Ana-
dolusu... Koyu bir karanlık ve kararsızlığm, bir
yonetim boşluğunun burgacı (girdabı) içindedir.
Bir yanda olağan göçlerle gelen insanlar, bir yan-
da doğudan gelen Moğol baskısı Batıdan gelen
Haçlı belası ve bu iki baskı arasında kıskaca gi-
ren Anadolu insanı... Açlıktan insan etinin yen-
diği, \okluktan, kıthktan insanlann birbirini bo-
ğazladığı bir ortam. Kimsenin kimseye, yarına,
yaşama güveni yok. İnsanlar şaşkın, yönetim-
ler güçsüz, suskun. Herkes tutunacak bir dal ara-
makta. İşte bu onamda bu dergâhlar insanlara
bir umut ışığı olarak geleceğin aydınlık kozası-
nı Yunuslar eliyle örmeyi sürdürmüştür. 0, 13.
yüzyıldaki çoğu düşünce ve eylem bu dergâhlar-
da olgunlaşmış, pişmiş ve nice düşünce kavram-
ları Yunuslarla doruğuna çıkmıştır. O, Türkçe
şiirleriyle dili geliştirmiş yaşamı, tasavvuf akı-
mının insan sevgisjne yönelen potasında eritmiş,
yonetimlerin insan mutluluğunu sarsan baskısı-
na kafa tutan eylemci bir halk ozanı olarak or-
taya çıkmıştır. "Orse çekici salan benim' der-
ken bir iş ve eylem adamıdır: 'Lutfedici rahman
benim', 'Kabevü büt iman benim', 'Bulut olup
göğe ağan', 'Yağmur olup yağan benim' derken
eylemle yaşamı, düşünce ile maddeyi, yaratıhş
ve Tanrı kavramlarını ussal bir tasavvuf duşün-
cesı çerçevesinde, bugün bile milyonların algı-
layamadığı çok geniş boyutlaı ve bir görünge-
den (perspektif) derin bir düşünce ortamından
bakmış ve bu sağlam düşüncelerle tuttuğu ışığı
öz dili güzel Türkçe ile gunümüze aktarmıştır.
Uyanış sürecimiz içindeki kurtuluşa giden yol-
da Mustafa Kemal Atatürk'ümüzün 15 yıllık al-
tın çağında dil ve tarihimiz üzerine çalışma, uy-
gulama ve uyarılarına aydınlar da katılmış, böy-
lece büyuk atılımlar, gelişmeler sağlanmıştır.
Türk dili çağlar boyu sürüp gelen dinsel bas-
kı, göçler, savaşlar, sosyal çalkantılar etkisi al-
tında bile varlığını yitirmeyip bugüne gelmişse
bunda dilimizin gücü ve Yunus Emre'nin payı
yadsınamayacak kadar büyüktur.
Onun gunümüze ulaştırdığı Türk dilinin, gü-
numuzdeki sorunlarını çok iyi bilen Büyük Ata-
türk, kurduğu Türk Dil ve Tarih kurumları ile
dilimizin gelişme ve güzelleşmesi çalışmalarını
doruğuna çıkarmıştır. Ne acıdır ki 12 Eylülcü-
lerin ülkemize çoken kara bulutu, baskı, korku
ortamı ülkede her şeyi alt ust ettiği gibi bu iki
değerli kurumu da hukukun ana kuralını çiğne-
me pahasına (5 generalin usdışı ve yasalara ay-
kırı eylemleriyle) yerle bir etti. Buralara gunü-
nu gun eden tutucular, bilimsellikten uzak Türk-
İslam sentezcileri yerleştirildi.) Ama dilimizin
tutkunları, yazarlarımız dilimizi, her gün biraz
daha geliştiriyorlar, 26 Eylül Dil Bayramı kutlu
olsun.
ARADABIR
BEHZATAY
Umudunu Yitiren Yazar...
Avusturya asıllı bir Alman yazarı olan Stefan Zweig, Viyana
1
da 1881'de doğuyor; Brezilya'daki Petropolis'te 23 Şubat 1942'de
intihar ediyor.
Zengin bir Yahudi sanayicinin oğludur Öğrenimini kendi ken-
dine yapar. Avrupa, Kuzey Amerika, Meksıka, Küba, Hindıstan,
Seylan gibi anakara ve ülkeleri görür. Felsefe, tarih ve yazına
(edebiyat) eğilimi vardır. Başlangıçta çevıriler yapar. Asıl yazın
yaşamına şiirle başlar Sonra oyunlar yazar.
Birinci Dünya Savaşı'nda Zvveig da ilk düş kırıklığı başlar. Mi-
litarizme karşıdır. Bu konuda 'Yoksulun Kuyusu' gibi oyunlar da
yazar. Sonraları Freud'un psikanalizinden etkilenir. Bu etki Amok
1
,
'Acımak', 'Bir Kadının 24 Saati' adlı yapıtlarında açıkça görülür
Ayrıca Antoinette', Stuart, Macellan, Fouche gibi kişilerin yaşam-
öykülerinı de roman biçim ve biçeminde yazar.
Zvveig, Avrupa'nın faşistlerce yakılıp yıkılmaya başlamasından
dolayı karamsardır. Umudunu yitirmiştir. Bunun için 23 Şubat
1942'de genç bir sekreteriyken evlendiği Elizabet ile birlikte can-
larına kıyarlar. Ölmeden önce yazdığı özyaşam öyküsü 'Dünkü
Dünya' altı yıl sonra 1948'de yayımlanır.
İlginç bir mektup yazarıdır da Zvveig. Söz gelimi, ölmeden önce
iki mektup bırakır. Bunlardan biri, ilk karısına yazdığı mektup-
tur. Bu mektubu okuyalım:
"Rahat ve başım dinç geçen günlerden sonra moral çökün-
tüm pek arttı. Öylesine tedirginlik ıçındeyim ki derlı toplu düşü-
nemez oldum artık. Sonra da savaşın yıllarca süreceği ve eli-
mizde kalan o tek şeye (bu olağanüstü durumumuzdan kurtu-
lup da yurdumuza yerleşmek düşlemine) ulaşmak için yılların
geçeceği gerçeği de insanı boğuyor (...) Senin geniş ilgilenme-
lerin ve bükülmez bir canlılığın var, iyi günleri göreceğine; beni
sayrı karaciğerimle daha uzun süre beklemediğımden dolayı hak-
sız bulmayacağına guveniyorum. Bu satırlan en son saatlerim-
de yazıyorum. Karara varalı beri kendimi neşeli duyumsadığımı
gözünün önüne getiremezsin. Çocuklara candan selamlar..."
İkinci mektubu bütün dünyaya, arkada bıraktıklarına. Bunu da
alıntılıyorum:
"Konuştuğum dilin dünyasını yitirdıkten ve düşün dünyamın
yurdu Avrupa'yı faşistler yakıp yıktıktan sonra yaşamımı teme-
linden burada ve daha başka yerde kuramazdım. Altmışımdan
sonra her şeye yeniden başlamak için olağanüstü güç gerekli.
Ben ise uzun yıllar yersiz yurtsuz sürünmekten gücümü yitir-
miş bulunuyorum. İşte bundan ötürü ki tam zamanında ve ba-
şım yukarda olarak düşünce çalışmalarımda her zaman en bü-
yük sevinçlerimi bulmuş ve kişi özgürlüğünü yeryüzünün en de-
ğerli mülkü saymış bir yaşama son vermeyi uygun görüyorum.
Dostlarıma selamlar. Uzun geceyi izleyecek sabah kızıllığını gör-
melerini dilerim. Aşırı sabırsızlığımdan ötürü o anı bekleyemi-
yorum."
Gorki'ye yazdıklarından birkaç tümce alıntılıyorum:
"Bunları okumak zorunda değilsinız. Borçluluk duymanız da
gerekmez. Okumadan başkalarına armağan edebilirsiniz. Ben
sadece bir gereksınmeyi yerine getiımekteyım: Size bir şey gön-
dermiş olmak."
Gönderdiği Amok'tur. Öylesine ince, duyarlı, saygılı tümce-
lerle dolu. İki ayrı dünya görüşünün insanlarıdırlar, ama saygılı-
dırlar da.
Zvveig'ın roman biçem ve biçiminde yaşamöyküleri yazdığın-
dan söz etmiştim Bu yaşamöykülerinden en ilginci 'Fouche'dir
sanırım. Burhan Arpad'ın 'Bir Politikacının Portresinden' adıyla
Türkçeye çevirdiğı (Say Yayınları) bu yapıt ders alınacak nitelik-
tedir. Kısaca özetlemek istiyorunr
Fouche. bukalemun gibi bir siyasacı. Otuz iki yaşında bir ra-
hip okulunda öğretmenken Convensiyon Meclisi'ne seçiiir. Ro-
bespierre'in arkadaşıdır. Zengin bir kadınla evlenerek yolunu de-
ğiştirir, zenginlerden yana geçer. 16. Lui'nin ölüm kararına karşı
çıkacağını arkadaşlarına söyler. Çoğunluğun ölüm karannda ol-
duğunu görünce, bu da ölüm kararının yanında olur. Sonra dev-
rimin ilk bildirisini hazırlamaya koyulur. Öyle ki Marat bunun ya-
nında ılımlı kalır. Lyon Kasabı diye adlandırılan Fouche, Robe-
spierre'i yenen komplonun içindedir. Babeuf'e yaklaşır. Sonra
jurnaller, Babeuf'un kurşuna dizilmesinden sonra direktuar yö-
netiminin zaptiye nazırı olur. Napoleon yönetiminde de zaptiye
nazırıdır. En sonunda yeniden yönetimi alan aristokrasi Fouc-
he'yi sürgüne yollar. Sürgünde ölürken yırmi milyonluk serveti
varmış... Bu yaşamöyküsünü, ders alınması için yazdığı açık...
11 I
EmperYalizmin Köriez Krizine
Profefer Pevrlmd Bakıs
Yeni Demokrasi Büroları ve Kilapçılarda
HAREM 89 ile 4 mevsim grup gezileri
• Yemekli-yemeksiz
Boğaz turları
• Şirket yemekleri
• Kutlama toplantıları
• Mehtap gezileri
Tel: 145 77 93-149 93 87
Mesai saatlen dısında
Telefon: 165 54 61
Olanaklarla dolu bir dünyava açılın
Bütçenize, zamanınıza, öğrerüm ve dil
düzeyinize uygun
Genel İngilizce Knrslan,
Uluslararası TOEFL, FCE ve
MEB sınavlarına
hazırlanma olanağı,
• Yetişkinlere
Tıcaret-Tıp-Çeviri
İngüizcesi
•Oğrencilerden dileyenlere
oknl İngilizce derslerını
destekleyici programlar
• Kayıt olun,
avantajuuzı değerlendirin.
BAKIRKÖY
Hamoyu Cad No 16
TEŞEKKÜR
Kızımız Begüm'ü Dünya'ya getirerek
büyük çaba gösteren
Dr. METİN ORALLER
ve
Dr. MUSTAFA BAYKAR A'ya
ve Amerikan Bristol Hastanesi tüm personeline
teşekkürü borç biliriz.
ŞERİFE ve MUSTAFA YILDIRIM
HIDIR ATEŞ
Sen kJeal insaı,
dOrûst, güzel, tutluğunu koparan,
tofc gözlü, sevgi dotu.
Bedeni tam, ruhu geniş.
Erken aynklın araovzdan,
bir daha varolmamak üzere.
Ama btl. her yaşayanda bir parçan var.
Unutmayacağız seni, unutmayacak.
Senin gibi, sesin gibi
1953-1989
Saadet ve Bahattin
ANMA
Demokrasi ve insan haklarının yılmaz savunucusu,
can dostumuz
YENER TUNAY'ı
ölumünün 10. yılında saygıyla anıyoruz.
İBRAHİM BULUT, RAŞİT GİDER.
BÜLENT TOKUÇOĞLU. RALF CANKLRTARAN.
LEVENT KOYUBENDE, KENAN YILMAZ
Yanda resmi görülen oğlum DOGAN
KAVAK 15.11.1989 tarihinden bu
yana tum aramalara rağmen
bulunamamıştır. Yerini bilenlerin
insaniyet namına aşağıdaki adrese
bildirilmesi rica olunur.
Babası
HAYDAR KAVAK.
ADRES: ÇiftUk Mahmutbe; Mahallesi
12. Sokak. iNo: 75 Kal 2 Daire 4
B *ĞCILAR,İST \NBl L
Yurtsever insan,
HALİLDEMİR'İ
kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz.
Demir ailesine başsağlığı dileriz.
GÖKSOY AİLESİ ADINA
AHMET GÖKSOY
ŞERİF
ELİTOK
Acımızın
sana özlemimizın adı
kavgadır
bundan sonra da...
tçin rahat olsun delidolu çocuk
kavganın orta yerinde, bilge ihtiyar
delikanhm; yokluğunda bile, kahpeliklerin
gözüne inecek her yumnıkta bizimle
. olacaksın.
ARKADAŞLARI ADINA
SADIK GÜLEÇ
Ortaokul ve lise öğrencilerine matematik bölumü
oğrencisinden ders verilir.
Tel: 342 62 20 (19.00'dan sonra)
TARABYA'DA
SANATÇILAh ve UUb ı J_/AR KOOPLRATIFI'NDEKl
HAKKIMI ÜEVREDIYORUM
178 42 11
PENCERE
'Hastalık' ve Tedavi'
'Olayların Ardındakı Gerçek'te SHP'nin sorunu beş mad-
de içinde özetlenmişti:
"SHP'de Baykalcı ekip ışbaşına geçtikten sonra partide ra-
hatsızlık büyümüştür 1) Hizipçilik hastalığı partinin yönetimi-
ne egemen olmuştur. 2) Hukuk dışı uygulamalarla tasfiyecilik
siyaseti yürütülmüştür. 3) Genel başkan ile genel sekreter ara-
sındaki çelişki/le iki başlı bir yönetim oluşmuştur. 4) Partiden
kopmalar ciddi boyutlara ulaşmıştır. 5) Kendi içine dönük çe-
kişmeyle sarsılan SHP'de oy kaybı saptanmış, başansızltk her-
kesin gördüğü çarpıcı bir sonuç olarak orîaya çıkmıştır.
Yukarıda sayılan beş maddedeki olgular kamuoyunun da
bildiği ve gördüğü gerçeklerdir.
Genel Başkan inönü bu olgulan gerekçe yaparak partide
iki başlı yönetime son vermek için uyum içinde çalışma ola-
naklarını yaratmak ihtiyacını duymuştur. Olağanüstü kurultay
bu amaçla 29 eylülde toplanacaktır." (Cumhuriyet 18 Eylül
1990).
Bir hastalık ancak 'teşhis' doğru yapılabilirse tedavi' edi-
lebilir.
ŞHP hastadır.
İyileşmesi için verilecek ilaçların reçetesi yukarıdaki beş
maddeye göre şöyle düzenlenebilir:
1) Olağanüstü kurultayda öyle bir yönetim seçilmelidir ki
hizipçıliğin egemenliğine parti yönetiminde son verilsin. SHP
kendi içinde hizipçiliğı yok etmek zorundadır. Bu yolda bir
ömür boyu 'şöhret' yapmış kişilere yönetim yine teslim edi-
lirse. parti hizbe dönüşür.
2) Hukuk dışı uygulamalarla tasfıyeciliği meslek edinmiş
ve bu yolda kötü sınav vermiş olanların parti yönetiminden
tasfiyesi, gerçek anlamda tasfiyeciliği tasfiye etmek' demektir.
Hukuka saygılı bir yönetim oluşturulmalıdır; 'adaletsiz yönetim'
ıster bir partide olsun, ister bir dernekte ya da devlette, ku-
rumu içten içe çürütür ve çökertır.
3) Genel başkan partiyi simgeler. Bu kişi, birleştirici, den-
geli, güvenilir ve adil olmalıdır. Kurnazlıkla, cerbezeyle, açık-
gözlükle, kulis manevralarıyla ancak bir yere kadar gidilebi-
lir. Bir partinin genel sekreteri. genel başkan olmak için tas-
fiyecilik yoluna sapmışsa, görevini kötüye kullanmış demektir.
Bu durumda iki başlı yönetimin en kötüsü oluşur. SHP'de par-
ti yönetimi bırbırine güven duyanların buluşmalarıyla oluş-
malıdır.
4) SHP'den kopmaları sona erdirecek toplayıcı bir yöneti-
me gereksinme vardır. "Bölünme, kopma, dışlanma, parça-
lanma, ufalanma, küçülme" sürecini noktalayacak ve "büyü-
me, toparlanma, birieşmeye" dönüştürecek bir yönetime açıl-
mak için hizipçıliğin tasfiyesi gereklidir. Hizipçiliğin partiyi ik-
tidara değil, iktidarsızlığa götürdüğü deneyimle anlaşılmış-
tır.
5) Nitekim SHP'de hizipçilik ve tasfiyecilik yüzünden oy
kaybı ve başarısızlık saptanmıştır. Kendi içine dönük didiş-
meleri körükleyen bir yönetim yerine, bütün partılilere eşit
davranan, tepeden inmeci değil, demokratik bir yönetimin
seçilmesi hastalığın iyileştirilmesi için ilk adımdır.
Olağanüstü kurultayda yapılacak seçim, bu reçeteye gö-
re sonuç verirse çöküş durdurulur; umutların tazelenmesi-
ne yol açılır; yeni süreç başlar.
•
Ya tersi olursa?..
"Hizipçilik, tasfiyecilik, adaietsizlik, hukuksuzluk" parti yö-
netimine egemen olursa...
12 Eylül Türkiye'de 10 yıl sonra da sürüyor; hukukuyla sü-
rüyor, felsefesiyle sürüyor; ANAP iktidarıyla sürüyor. Çanka-
ya, 12 Eylülcü'dür, hükümet 12 Eylülcü'dür. Bu rejimi 'baş-
kan baba' vesayetinde 2000 yılına kadar uzatmak için 'parti-
lerin ufalanması' programı geçerlidir. Eğer 1992'de sol kesim
parçalanarak seçimlere katılırsa parlamentoda Çankaya'nın
yukarıdan kolaylıkla yöneteceğı dağınıklık gerçekleşecek;
Bush destekli Ozal'a en büyük olanak sunulacaktır.
Öyleyse sorun yalnız SHP'nin sorunu değil, Türkiye'de de-
mokrasinin sorunudur. SHP iktidarını 21'inci yüzyıla ertele-
mek istiyorsa, 29 eylüldeki olağanüstü kurultayda hizipçili-
ğin egemenliğini parti içinde onaylar.
SENİ UNUTMAYACAĞIZ
Stj. Dr.
YILMAZ UÇAR
her zaman kalbimizdesin.
GATA TIP FAKÜLTESİ
ÖĞRENCİ ARKADAŞLARI
Club MONAKUS'ta
BODRUM/YALIKAVAK
Dublex Villalanda Kahvaltı-Öğle
ve Akşam Yemekleri Dahil
Kişi Başına
55.000.- TL
AYRICA 5/10/19 ve 99 YILLIK
DEVRE - TATİL İMKÂNLARI
İSTANBUL (1) 141 05 21
ANKARA (4) 126 39 30
126 24 60
168 14 29
Yalıkavak (6144) 1392-1397