Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/16 HABERLERİN DEVAMI 26 EYLÜL 1990
lîııslı(Baftara/ı 1. Sayfada)
dakika süren bu göriişmede
ABD Başkanı George Bush'un
yanında Dışişleri Bakanı James
Baker bulundu. Cumhurbaşka-
nı Özai'ın ise sadece özel kalem
müdürü Nabi Şensoy'Ia gelme-
si dikkat çekti. Amerikalı mes-
lektaşı James Baker oval ofıs-
teyken Türk Dışişleri Bakanı Ali
Bozer, yemek saatine kadar dı-
şanda bekledi. Ikili görüşmenin
sona ermesinden sonra taraflar
heyetler halinde öğle yemeği ye-
di. Yemekte ABD tarafından
Başkan Bush, Dışişleri Bakanı
James Baker, Savunma Bakaru
Richard Cheney, Ulusal Güven-
lik Danışmanı Brent Scowcroft,
ABD'nin Ankara Büyükelçisi
Morton Abramowitz, Ulusal
Güvenlik Konseyi'nden eski
CIA Başkan Yardımcısı Bob
Gates ve ABD Dışişleri Bakan
Yardımcısı James Dobbins bu-
lundu. Türk tarafında ise Cum-
hurbaşkanı Özai'ın yanı sıra Dı-
şişleri Bakanı Ali Bozer, Devlet
Bakanı Giineş Taner, Türkiye'-
nin VV'ashington Büyükelçisi
Nüzhet Kandemir, Cumhurbaş-
kanlığı sözciisü Kaya Toperi,
Cumhurbaşkanı'ran özel kalem
müdürü Nabi Şensoy yer aldı.
Heyetler halinde yenen çalış-
ma yemeğinden sonra iki lider,
Beyaz Saıay'ın gül bahçesinde
basın için hazırlanmış çok katlı
bir platformun önüne gelerek
ortak bir açıklama yaptı. Cum-
hurbaşkanı Özal'dan iki saat
önce Beyaz Saray'a gelmiş olan
Portekiz Başbakanj için böyle
bir platform hazırlanmamış ol-
duğu dikkati çekti. Ponekiz
Başbakanı sadece Beyaz Saray'-
Bush ve Özal Beyaz Sara>'daki oval ofiste- (Fotoğraf: AA)
daxı ayrılırken kapmm önünde
gazetecilerle konuştu. Ancak
Cumhurbaşkanı Özal ve Bush
yemek yedikleri salondan yürü-
yerek Beyaz Saray'ın çim kaplı
gül bahçesine geldi ve burada
yaklaşık 100 kadar gazetecinin
önünde birer konuşma yaptılar.
Gazetecüer arasında ABD TV'-
lerinin star muamelesi gören Be-
yaz Saray muhabirleri ile Uzak-
doğulu gazetecüer de bulunu-
yordu.
llk konuşmayı ABD Başkanı
Bush yaptı ve Türkiye'nin Kör-
fez politikalan ve özal'ı övdük-
ten sonra bol vaatte bulundu.
Ancak bunlardan tekstil konu-
su dışındakilerin ne ölçüde so-
mutlaşacağı konusunda fazla
aynntı vermedi. Bush'un aJtını
çizdiği dört konu şöyle:
1. iki ülke arasındaki yeni bir
tekstil anlaşması için önümüz-
deki ay heyetlerarası görüşme-
lerin başlaması.
2. AT üyeliği için Türkiye'ye
Amerikan desteğinin devamı.
3. Türkiye'nin 1991'dealaca-
ğı 530 milyon dolarhk Ameri-
kan yardımının kesilmemesi için
Kongre'de lobi oluşturma' vaa-
di.
4. F-I6 satışı da dahil olmak
üzere Türk ordusunun moder-
nizasyonu için çaba gösterilme-
si.
Bush konuşmasına "Bütün
Amerikalılar adına bugün sizin
cesaret ve liderliğinizi selamlıyo-
rum" diyerek başladı. Türk-
ABD ilişkilerinın son kırk yıl-
dan beri hep iyi düzeyde sürdü-
ğünü, ancak "Saddam Hiise-
yin'in 8 hafta önce korunmasız
Koveyt'e acımasızca saldırma-
sından sonra" iki ülke arasmda-
ki dayanışmanın daha da arttı-
WASHEVGTON'DAN
Sofrada umulan ve bulunan
AHMET TAN
VVASHINGTON — Cum-
hurbaşkanj Özal, Beyaz Saray'a
"dost nyareli"ne gelmiş gibi ra-
hattı. Protokol veya mütekabi-
liyet türünden kaygılan yoktu.
Bu yüzden yemek öncesi baş-
başa göriışmede Dışişleri Baka-
nı Baker'ın karşısına Ali Bozer'i
değil de, Özel Kalem Müdürü
Nabi Şensoy'u oturttu.
Amerikalı gazetecüer Şen-
soy'u "Baker'ın meslektaşı"
sandılar. Oysa gerçek meslektaş
yandaki odadaydı.
Gazetecüer, Bush'un çalışma
odasındaki görüşme sırasında
Amerikan Başkanı'na soru sor-
dular.
Bush, "Burada soru sorulma-
sı disipline aykındır" dedi.
Oysa ki, dokuz ay önceki
özal buluşmasında gazetecilerin
sorulanna yanıt vermişti.
Bush'un bellegı mi zayıftı,
yoksa koşullar değişince tutum
mu değiştiriyordu?
ABD Başkanı, Türk gazeteci-
lerinin akhndan geçen bu soru-
ları okumuş gibi bahsettiği di-
sipiini bozdu. Türkiye'nin öne-
mi ile ilgili soruyu yamtladı:
özal'ı göstererek, "Irak sal-
dırganlığı karşısında, şu anda
sağımda oturan bu adamdan
daha cesur ve giiçltt bir miitte-
fik olmamıştır" dedi.
Bush'un, Özal'a "adam" de-
mesi kabalığından değil, sami-
miyetinden olmalı. Ancak bu-
nun bir başka nedeni daha var.
Bush, bir "kadın" olan bayan
Thatcher'ı de gücendirmek iste-
miyordu.
Doyulmayacak sofra
Beyaz Saray'da Bush'un sof-
rasına otururken Özai'ın aklın-
dan geçen atasözü, "Doymaya-
cağın yerde açlığını beili etme"
değüdi. Ama yine de evsahibi-
ne, aç görüntüsü vermemek için
elinden geleni yaptı.
"Şunu islerim.. Bunu da ve-
rin.." demedi.
"Yardım edin.. Borç silin.."
türünden bir söz de etmedi. Tek
söylediği, "ticareti genişletelim,
tekstildeki engelleri kaldınn"
oldu. Bunu da zaten iki hafta
önce Bush'a yazdığı mektupta
belirtmişti.
Sonuçta Özal, sofrada fazla
istekci izlenim vermekten kaçın-
dı. Çünkü, "gerçek sofra" he-
nüz kurulmamıştı. Sofrada bu-
lunanlardan bir Türk yetkilinin,
bize ifade ettiği deyimle "talep-
kâr tutum" seTgilemenin bir ya-
ran ve anlamı şu anda yoktu.
özal ve Bush önce birbirleri-
nin "önceliklerini" saptamaya
çaJıştılar.
Türkiye'nin öncelikleri ara-
sında Amerikan basınının yan-
sıttığı gibi para veya borç silme
talebi yoktu. özal, otelde bunu
kendisine sorma fırsatı buldu-
ğumuzda da bize belirtmişti.
"Borç silme türünden (aiepler,
Türkiye'nin kendisini, kendi
eliyle Mısır ile aynı kefeye koy-
ması olur"du.
Türkiye için "borçlanabüme
ehliyeti" yardım almaktan da-
ha önemliydi.
Beyaz Saray bahçesinde de
Amerikan gazetecilerine borç
silmenin söz konusu olmadığı-
nı dolaylı olarak vurguladı:
"Türkiye'nin" dedi. "tstedi-
ği yardımdan çok, licaret yap-
maktır."
Bahçede kurulan, minik
işporta tezgâhına benzer sehpalı
mikrofonların önünde önce
Bush konuştu.
Sofrada özal'a verdiklerini
sıralamaya başladı:
1- Tekstil anlaşması için önü-
müzdeki ay görüşeceğiz.
2- Türkiye'nin AT üyeliğini
desteklemeye devam edeceğiz.
3-1991 bütçesindeki yardım-
lardan makul pay almasına ca-
lışacağız.
4- Türk ordusunun moderni-
ze edilmesi için F-16'lann satı-
şına yardım edeceğiz.
Bush, "verdiklerini" saydı.
Ama, "aldıldarından" hiç söz
etmedi. Herhalde bunu da Özal
yapacaktı. Özal da Bush gibi
"verdiklerini" acıklayınca, tab-
lo ortaya çıkacaktı.
Ama bu gerçekleşmedi.
Türkiye Cumhurbaşkanı Körfez
krizinde Bush'un "istisnai bir li-
derlik sergilediğini", Amerika
üe iliskilerin gelişeceğini dile ge-
tirdi.
Özal, Bush'un "istisnai
lidertiğini" övüyordu ama asıl
istisnai liderlik sergileyen özai'-
ın kendisiydi.
Bush Körfez'e asker depola-
maktan, Saddam'a "haydut-
despot" demekten başka henüz
bir şey yapmamıştı.
Özal ve Bush'un açıklamala-
rından ve iki saat süren Beyaz
Saray beraberüği sırasında üze-
rinde konuşulan konunun Kör-
fez krizi değil, iki Ulke arasm-
daki ilişkiler olduğu anlaşılıyor.
Görüşmede de, yemekte de ki-
mın ne aiıp, ne vereceği konu-
şuldu.
Bush'un verdiği dört şey var.
Bunlardan yalnızca tekstil va-
adi dişe dokunur görünüyor.
Onun da altından ne çıkaca-
ğı belli değil. Bush'un vaadi yal-
nızca "yeni tekstil anlaşması
için görüşmelerin başlayacagı"
ile sınırlı.
öteki vaatlerin kunıluğu ve
içlerinin boşluğu hemen göze
çarpıyor. Çünkü; AT'de destek,
ordunun modernizasyonu ko-
nuları ile ilgili somut biçim ve
nitelik konusunda bir açıklık
yok.
1991 mali yardımının arttınl-
ması konusundaki vaat ise,
Bush'ta değil Kongre'nin elin-
de. Bush'un vaat ettiği 1991 ma-
li yardımı tam olarak çıksa bile
ancak 530 milyon dolar. Bu
miktar Körfez krizûıden önce-
ki döneme göre ayarlanmış.
Ordunun modernizasyonu
vaadi ise, milletvekillerinin se-
çim vaatlerini andınyor. Mo-
dernizasyon F-16 satışlarına
bağlanıyor.
özal, Beyaz Saray sofrasında
umduğuyla değil, bulduğuyla
yetinecek. Bulduklan ise kann
doyuramayacak. Umut ise yine
Saddam sonrasının büyük sof-
rasında.
Senaryo yazılıyor
UFUK GÜLDEMtR
WASHI\GTO.\ — ABD
başkentinin etkih" gazetesi Was-
hington Post'un Irak ile bir sa-
vaşa girilmesi dunımunda Tür-
kiye'den de bir saldırı koridoru
istenebileceğine ilişkin haberi,
Washington'a geldiği gece
Cumhurbaşkanı Turgut Özal'-
ın dikkatine getiriliyor. Özal,
gazeteyi alıyor, şöyle bir bakı-
yor ve gülerek tepkisini veriyor:
"Bunlar da senaryo yazı-
yor..."
Cumhurbaşkanma yakın kay-
naklara göre özai'ın VVashing-
ton'a gelişindeki hedeflerinden
birisi, krizin Türkiye üzerinde-
ki etkilerini bafifletecek olanak-
lar aramaksa, en az bunun ka-
dar önemli bir diğer hedef de
Amerika'nın Irak için düşündü-
ğü asü senaryoyu kavramaya
çaiışmaktı. Amerika ambargo-
yu hangi noktaya kadar götüre-
cekti? Ambargo sonınu çöz-
mezse, gündeme gelecek seçe-
nekler hangi yönde gelişiyordu?
Hepsinden önemlisi de Ameri-
kan yönetiminin kafasında bu
konu için biçilmiş bir zaman bi-
rimi var mıydı? Cumhurbaşka-
runın çevresindeki kavnaklara
göre bu sorulara ahnacak yanıt-
lar, krize komşu olan Türkiye
açısından 'acil ve yaşamsal'
önem taşıyordu.
Cumhurbaşkanı özal, Körfez
krizinin ilk günlerinde, hem
'doğru olduguna inandıgV için
hem de ABD'nin hemen vura-
bileceği izleniminden hareketle,
atak politikalar izledi. Ancak
aradan geçen zamanda ABD'-
nin bir askeri harekâta girişme-
mesi tiim dünyada olduğu gibi
Ankara'da da Washington'un
gerçek niyetine dönük bazı so-
ru işaretleri uyandırdı. Bu soru
işaretlerinden dolayıdır ki Cum-
hurbaşkam Özal, son haftalar-
da kriz ile ügüi demeçlerinde ilk
günlerden çok daha farklı bir-
ton kullanıyordu. Bu farkm,
özal'ın önceki gün başlayan
ABD gezisinde daha da arttığı
gözden kaçmadı. Cumhurbaş-
kanı, son iki gundür ABD ba-
sınına verdiği demeçlerde, ısrar-
la ambargo üzerinde durdu, as-
keri seçenekleri tamamen ikin-
ci plana itti. Bu yeni çizgi, ABD
Başkanı George Bush'un izledi-
ği çizginin tıpatıp aynısı, öyle
aynısı ki önceki gün Özal ile
sohbet eden Washington Post
yazı kurulu üyeleri bu sohbeti,
'yeni bir açı' ile haberleşürmek-
te güçlük çekti.
Peki özal, buradaki temasla-
nnda, ABD'nin Irak ile ilgili ni-
yeti konusundaki soru işaretle-
rini giderecek sinyaller aJdı mı?
Bugüne kadar yapılmış olan gö-
rüşmelerden dışanya yansıyan-
1ar, bu soruya olumlu yarnt ve-
rilmesine olanak sağlamıyor.
Örneğin, ABD Savunma Baka-
nı Cheney, Özal'a Körfez'deki
askeri durumu anlatırken gayet
açık bir ifade ile Amerika'nın
Suudi Arabistan'da 'savunma'
amacı ile bulunduğunu söyledi.
Yani Amerika'mn Irak'a dönük
askeri planları konusunda özel
bir 'aynniı', ya da özal'm Ame-
rika'nın gerçek niyetini kestir-
mesine yol açabilecek sinyaller
vermedi. Bir yetkili, Cheney gö-
rüşmesinden sonra Cumhurbaş-
kanı'nın çevresindeki havayı,
"Ne yapmak istediklerini anla-
nıış değiliz" cümlesiyle özetli-
yordu. Cumhurbaşkam, bu gö-
rüşmede dikkatini o kadar çok
ABD'nin Irak'a vurup vurma-
yacağı konusunu anlamaya ver-
mişti ki Cheney'e, Türkiye için
çok önem taşıyan 10'a 7 oranı
konusunu hiç açmadı.
Cumhurbaşkanı Özal, bu çer-
çevede Beyaz Saray'daki gâruş-
mede de bir sinyal alamadı. Ye-
meğin uzunca bir bölümü iki li-
derin bölge ülkeleri üzerinde
sohbeti ile geçti. ABD Başkanı
Bush, Özal'a bölge ülkelerinin
tutumlan konusunda sorular
sordu, Özal da "bir bölge lideri"
olarak bunları yanıtladı. Ancak
Bush, Amerika'nm Körfez'deki
askeri niyeti konusunda çok faz-
la kopya vermedi. Kesin olarak
ne "vuracağız" dedi ne bu seçe-
neği dışladı, ne de bu konuda te-
reddütlü davrandı. Yani, dışarı-
da basına ne soylüyorsa, aynen
o çizgiyi izledi. Zaman birimi
vermekten ise büyük bir özenle
kaçmdı. Fakat Bush'un bu tav-
rı, Türk heyetinin Amerika'nın
Irak konusundaki niyetinin ne
olduguna ilişkin bazı izlenimler
edinmesini tamamen engelleme-
di.
ğmı vurguladı. Bush, Türkiye'-
nin bu kriz ile ilgili tavrmın tüm
dünyaya "Amerika ve Türkiye
gibi kararlı müttefiklerin bu iş-
gale göz yumulmayacağı" sin-
yalini verdiğini ileri sürdükten
sonra "Büyük ölçüde Cumhur-
başkanı Özai'ın sayesinde Türk-
iye'nin Irak'ın lanetlenmesinde
ön sıralarda yer aldığını" söy-
ledi. Bu kriz süresince Özai'ın
"gerçek bir dost ve kararlı bir
lider" olarak davrandığım söy-
leyen Bush, "Geçmişte yakın te-
mastaydık. Önümüzdeki gün-
lerde de yakın danısmaJarda bu-
lunmayı arzuluyorum" diye ko-
nuştu. Bush, Amerika'nın "uy-
gar dünyanın degerlerinden ya-
na tavır alan Türkiye'nin yanın-
da olacağını" vurguladıktan
sonra söz konusu vaatlerini yap-
tı. Ancak Bush konuşmasının
sonuna Yunanistan'ı da gözeten
bir cümle koymadan edemedi.
Bush, bu cümlede "Başta Türk-
iye ve Yunanistan olmak üzere
Doğu Akdeniz'deki ülkelerin
arasmdaki ilişkilerin geliştiril-
mesinin önemine" dikkat çek-
ti. Bush konuşmasını, özal'a hi-
taben "Bağlarımız, hiç bu ka-
dar güçlü, dostluğumuz da hiç
bu kadar derin oimamıştı. Size
tüm şefkatimle güle güle
diyorum" diyerek bağladı.
ABD Başkanı Bush'tan son-
ra Cumhurbaşkanı Özal da bir
konuşma yaptı. Konuşmasına
"Benim ve ülkem hakkındaki
nazik sözleriniz için minnetta-
nm" diyerek başlayan Özal, gö-
rüşmede ikili ilişkilerin ele alın-
dığını, "ama asü dikkatin Kör-
fez'e verildigini" kaydetti. ABD
Başkam Bush'un, krizin çıkma-
sından bu yana "istisnai bir
liderlik" gösterdiğini kaydeden
özal, "Kriz başladığından bu
yana yakın temasta olduğum
için kıymet biçilmeyen çabala-
nnı en iyi bilen oirkaç kişi ara-
sındayım" diye konuştu. Özal,
"Mr. President, tüm uygar
dünyanın derin takdir duygula-
nnı hak ettiniz" dedikten son-
ra şöyle devam etti:
"Bu krizin banşçı yoilarla çö-
zümü tercibe sayandır. Bu ama-
cın elde edilmesi için tek umut
da ekonomik ambargonun etkili
bir şekilde uygulanmasıdu."
Görüşmede iki ülke arasmda-
ki ilişkilerin daha da genişletil-
mesi konusu üzerinde duruldu-
ğunu belirten Özal, şöyle devam
etti:
"Başkan Bush'a 'yardım de-
ğil. daha çok ticaret' düsturu-
muzun değişmediğini ifade et-
tim. Türkiye yardımdan daha
fazla ticaret istiyor. Bu bakım-
dan iki ülke ilişkilerinın güven-
lik alanında olduğu kadar tica-
ri ve ekonomik ilişkilerde de or-
tak düzeye vükselmesi geçerli
bir bedeftir. İki ülke arasmda-
ki ticaret bariyerlerinin hemen
indirilmesi böyle bir ortaklığın
ruhuna uygun olan bu noktada,
göruşmemizin çok tatminkâr ol-
duğunu vurgulamak istiyo-
nım."
Özal Basın Kulübü'nde
— Cumhurbaşkanı Özal, Bush
ile görüşmesinden sonra Ulusal
Basın Kulübü'nde bir konuşma
yaptı.
Konuşmasında Körfez krizi
çerçevesinde bölgedeki gelişme-
leri değerlendiren Özal, "Bu bu-
nalım nasıl sonuçlamrsa sonuç-
lansm, ne Körfez'deki durum ne
de Araplararası ilişkiler eskisi
gibi olacakür. A>nlık tohumlan
bntün Arap dunyası iizerine
ekilmistir. Artık bölgede istik-
rar daha zor telaffuz edilecek-
tir ve bu yüzden bölgede kalıcı
barış ve istikrar
oluşturulmaltdır" dedi. Ku-
veyt'in işgalinin zengin ülke-
yoksul ülke çekişmesi içinde de-
ğerlendirildiğini hatu-latan Özal,
"L'luslararası camia gelişmekte
olanlarla gelişmiş ülkeler arasm-
daki uçurumu kapatmalıdır.
Aksi halde bu tez, başka saldır-
ganlıklar için bahane olacakür"
diye konuştu.
Özal, buradaki konuşmasın-
da "Kürt" konusuna
1
da değin-
di. Türkiye'de, Irak/ve Iran'da
olduğundan fazla sayıda Kürt
yaşadığını, Kürtlere karşı her-
hangi bir ırk ayınmcılığııun söz-
konusu olmadığını belirten
özal, Kürtlerin devletin üst ka-
demesinde görev alabüdiklerini,
general olabildiklerini anJattı.
özal, bölgede "otonom" bir
Kürt devleti ksrulmasının,
Kürtlerin zararına olacağını sa-
vundu.
Cumhurbaşkanı Özal, daha
sonra Türkiye'nin VVashington
Büyükelçisi Nüzhet Kandemir'-
in büyükelçilikte verdiği resep-
siyona eşi Semra Özal ile birlik-
te katıldı.
özal ABD'deki temaslarını
bugün de sürdürecek.
IMF:Kriz
çok sert
etkileyecek
VVASHİNGTON (Cumhuri-
yet) — Cumhurbaşkanı Turgut
Özai'ın önceki gün VVashing-
ton'da yaptığı ekonomik temas-
lanndan iyimser bir hava çıktı,
ama somut bir adım çıkmadı.
Özal bu temaslar çerçevesinde
Aimanya Dış Ekonomik Jşler
Bakanı Jurgen \Varnke üe de
sürpriz bir görüşme yaptı.
Özai'ın VVashington'daki ilk
ekonomik teması, IMF Başka-
nı Michael Camdesus ile gerçek-
leşti. Cumhurbaşkam'mn kaklı-
ğı Madison Oteli'nde yaklaşık
yarım saat süren göruşmeden
sonra gazetecilerin sorulanm ya-
mtlayan Camdesus, şunlan söy-
ledi:
"Arkadaşım Cumhurbaşkanı
Özal'ı tekrar görmekten büyük
memnuniyet duydum. Kendisi-
ni moralini çok yüksek ve dog-
ru ekonomik politikalan sür-
dürmek konusunda çok kararlı
buldum."
Krizin Türk ekonomisi üze-
rindeki etkileri konusunda ne
ölçüde kaygılı olduğunun sorul-
ması üzerine "Çok sert, ama öl-
keniz altından kaikacakür" ya-
mtını veren Camdesus, "Türlu-
ye'nin Körfez krizini kendi ener-
jisi ve uluslararası toplumun
desteği ile atlatacağım" söyler-
ken "Herhalde sizin de bu süre-
ce kayıtsız kalacagınızı ima et-
miyorsunuz?" diye sorulması
üzerine Camdesus, "Bana ne
ima ettiğimi sormayın. Ben çok
şey ima edebiJirim, ama genel
olarak ne ima ettiğimi söyle-
mem. Çünkü eğer ne ima etti-
güuü söyleyerek başlarsanız, bu
ima olmaktan çıkar" diye ko-
nuştu. Camdesus, "Peki, Türki
ye'ye destek konusunda sizin bir
roHinüz olmayacak mı?" diye ıs-
rar edilmesi üzerine ise "Biz za-
ten rol oynuyoruz, oynamaya
devam edeceğiz" diye ekledi.
Aimanya Dış Ekonomik lşler
Bakanı Warnke ise yaklaşık ya-
nm saat süren göruşmeden son-
ra gazetecilere şunlan anlattı:
"Bildiginiz gibi Türk mailan-
nın Avnıpa Topluluğu'na erişi-
mi konusunda yakın işbirligi
icindeyiz. Görüşme konulann-
dan birisi buydu. Aynca Körfez
krizinin Kuveyt'in toprak bütiin-
lüğü ihya edilmeden çözülmüş
sayılmayacağuıı da görüştiik."
VVarnke, Almanya'mn Körfez
krizinden zarar gören üç bölge
Ulkesine aktaracağını açıkladığı
2 milyar dolar tutarındaki
fonların, hangi kanallardan ve
ne oranda dağıtılacağının sorul-
ması üzerine biraz da şaşırmış
izlenimi vererek şöyle konuştu:
"Cumhurbaşkanı, parasal
yardımın önemli olduğunu vur-
gulamakla birlikte, Türkiye'nin
hedefinin bu olmadığını söyle-
di, Türkiye'ye daha fazla ticaret
yapma olanağı tanınmasını iste-
di. Mesajı şuydu: Türkiye'nin
güç dunımda olduğunu düşiinü-
yorsamz o zaman daha fazla ih-
racat için şans verin. Cumhur-
başkam'na, şansölyenin, Türki-
ye'nin ticaret konusundaki erael-
lerine yardım etmek için Alman
etkisini kulianmava karar verdi-
ğini ilettim."
Cheney:
Türkiye
yaşamsal
müttefik
VVASHİNGTON (Cumburi-
yet) — ABD Savunma Bakam
Richard Cheney, önceki akşam
Cumhurbaşkanı Özal ile yakla-
şık 1 saat süren bir görüşme ya-
parak Cumhurbaşkanı'na
ABD'nin Körfez'deki askeri du-
rumu hakkında bügi verdi.
Göruşmeden sonra gazetecüe-
rin sorulanm yanıtlayan Cheney,
geçen temmuzda Ankara'yı ziya-
ret ettiğini hatırlattı ve Özal'ı
görmekten her zaman mutlu ol-
duğunu vurguladı.
Görüşmede genel olarak Kör-
fez krizinin ve iki müttefik ola-
rak bu sorunla baş etmek için
gösterüen ortak çabanın ele
alındığını açıklayan Cheney,
Türkiye'nin savunma ihtiyaçla-
rı konusunun da görüşüldüğü-
nü vurguladı. Cheney, bir gaze-
tecinin, "Bu ihtiyaçlar konusun-
da ne düşünüyorsunuz" diye
sorması üzerine, "Son birkaç
haftadaki olaylan yasamıs olan
herkes, dünyanın o yöresinde
müstakbel bir istikrarsızlık ol-
duğunu bilir. Türkiye, Irak ile
ortak sınırian olan yaşamsal bir
müttefik ülke. Türkiye'nin gü-
venliğini garanti altında tutacak
ölçüde ve mümkün oldugunca
yardım etmek istiyoruz" diye
konuştu. Bu konuda ayrınülara
girmek istemediğini kaydeden
Cheney, iki gün önce VVashing-
ton Post'ta yayımlanan kuzey
cephesi iddialarına ilişkin habe-
rin içeriğinin özal ile ele alınıp
alınmadığuun sorulması üzerine
"Hayır" karşılığını verdi.
Bir gazeteci Cheney'e, Türki-
ye'nin Körfez krizi konusunda
aktif davranmış olmasının yöne-
timin 10'a 7 oramnı kırması için
Kongre'de lobi yapmasına gerek-
çe oluşturup oluşturmayacağmı
sordu. Cheney bunun üzerine,
"Biz 10'a 7 oranının kötü bir fi-
kir, kötü bir politika olduğunu
düşünüyoruz. Buna karşı çık-
maya devam edeceğiz" diye ko-
nuştu.
Kurultay için ıızlaşma
(Baftara/ı 1. Sayfada)
parti meclisi (PM) listesi hazır-
İama çaiışmaları hız kazanır-
ken, Inönü adına PM üyeliği
önerisi götürüien Necdet Uğur,
"Parti meclisi için aktif politi-
kaya dönerim" dedi.
SHP Gene
1
Başkanı Erdal
Inönü'nün katılmadığı önceki
günkü PM toplantısında ahnan
kararlar sonrası Baykal çevre-
sinde, kurultayın güvenliğinin
sağlanması konusunda tnönü ile
uzlaşmaya gidümesi arayışı baş-
ladı. Baykal'a yakın olarak bi-
linen Genel Sayman Fuat Ata-
lay'ın girişimiyle, tnönü'nün
başkanlık edeceği bir MYK top-
lantısında güvenlik konusunda
ortak bir noktaya vanlması dü-
şüncesi Genel Sekreter Deniz
Baykal'a aktanldı. Baykal'ın gi-
rişime sıcak baktığını belirtme-
si sonrasında Atalay, Inönü'ye
yakın genel sekreter yardımcısı
Hikmet Çetin aracılığıyla tnö-
nü'nün tavnnı sordu. Çetin,
mesajm genel başkana iletildiği-
ni ve kurultayın güvenliği üze-
rinde bir uzlaşmaya vanlabile-
ceğini belirtti. Karşıhklı mesaj
alışverişinin sürdüğü sırada,
tnönü'nün MYK'yı kumltay
hazırhklanm görüşmek üzere
bugün saat 9.15'te toplantıya
çağırdığı öğrenildi. Toplantıya
gezilerini sürdüren Baykal da
katılacak.
Bu arada dün birkaç kez bir
araya gelen Genel Sekreter Yar-
dımcısı Hikmet Çetin, genel
sayman Fuat Atalay ve MYK
üyesi Nail Gürman, varılacak
uzlaşma formülü üzerinde gö-
rüştüler. Buna göre Baykal ve
arkadaşlarının MYK toplantı-
sında kurultay güvenliğinin 6
merkez Uçe ile Kızılcahamam,
Haymana gibi büyük ilçelerin
de ağırlıklı olarak yer alacağı
Ankara'nın 21 ilçesinden görev-
lilerce sağlanması noktasında
uzlaşmaya varılmasını iştemeleri
bekleniyor. Her iki genel baş-
kan adayı çevresi de uzlaşma ça-
balarının kendilerince başlatü-
dığını öne sürerken, Fuat Ata-
lay, "MYK'nın bu konuda yet-
kili olmasına ve karar almasına
rağmen, tüzuğu de bir yana bı-
rakıp bu meseleyi çözmek arzu-
sunda olduklan" görüşunü sa-
vundu.
Inönü'nün Konya'daki soh-
bet toplantısında dile getirdiği
"genel başkanlık seçiminden
sonra Parti Meclisi seciminin
ikinci gun yapılması" önerisi
Baykal ve arkadaşlannca "parti
geteneklerine aykur" olduğu ge-
rekçesiyle reddedilirken, tnö-
nü'nün konuyu bir önergeyle
kurultayın karanna bırakması
halinde delegelerin önergeye ve-
recekleri oyların "genel başka-
nının kim olacağını kurultayın
başında ortaya koyacağı" göriı-
şü öne sürüluyor.
İnönü'nün listesi
Delegelerle sohbet toplantıla-
nnı tamamlayan Inönü, çevre-
siyle•birlikte Parti Meclisi liste-
sinin belirlenmesine hız verdi.
Hikmet Çetin, Onur Kumbara-
cıbaşı, Fikri Sağlar, Ertuğrul
Günay, Sevfi Oktay, Ercan Ka-
rakaş, Türkan Akyol, Güneş
Gürseler'in înönü'nün listesin-
de yer alacağı, CHP'Ii eski Milü
Eğitim Bakanlaruıdan Necdet
Uğur'a da aynı listede yer alma
önerisi götürüldüğü bildirildi.
Jnönü'ye yakın bir PM üyesi,
"CHP kadrolanndan gelen, dü-
şünceleriyle ve kisilikleriyle et-
kilerini bugün de sürdüren üç ya
da dört eski parlamenterin PM
listesine gireceğini ve bunlann
başında da Necdet Uğur'un
geldiğini" söyledi.
Konuyla ilgili olarak Cumhu-
riyet muhabirinin sorulannı ya-
mtlayan Necdet Uğur, "SHP'de
liderlik yanşının kaçuulmaz ha-
legeldiğini" belinerek, "Bu ya-
nşın yapılmasında zorunluluk
vardı" dedi. Uğur, "Aktif po-
litikaya donecek misiniz" sonı-
sunu da "PM için evet, ama o
kadar" yanıtını verdi. Uğur'un
önümüzdeki günlerde Ankara'-
ya gelerek Inönü ile görüşeceği
öğrenildi.
Genel başkan adayı Baykal
milletveküleriyle tek te"k yaptı-
ğı görüşmelerini sürdürüyor.
özellikle Inönü'ye yakm olarak
bilinen milletvekilleriyle görü-
şen Baykal, kurultay hazırlıkla-
nnı genel merkez binası dışına
kaydırmak amacıyia, Fuat Ata-
lay'a bir büro kiralattı ve genel
merkezde çalışan bir sekreteri
bu büroda görevlendirdi.
Baykal'ın listesinde Adnan
Keskin, Nail Gürman, Erol Çe-
vikçe, Güler Tanyolaç, Birgen
Keleş, Atila Sav gibi eski MYK
üyeleri başta olmak üzere ço-
ğunluğunu eski PM üyoierinin
oluşturduğu isimlerin yer alaca-
ğı Baykal'a yakm çevrelerce ifa-
de edilirken, Inönü'nün Ustesin-
de olmalarına kesin gözüyle ba-
kılan Hikmet Çetin, Ertuğrul
Günay gibi PM üyelerinin de
Baykal tarafından listeye alına-
bileceği ve "hizipçi olmadığı"
imajını yaygınlaşürmaya çalışa-
cağı belirtiliyor.
İnönü'den delgelere
mektup
Olağanüstü kurultaya gitme
nedenlerini düzenlediği sohbet
toplantılannda delegelere anlat-
mayı tamamlayan Inönü, dün
delegelere birer mektup gönder-
di. İnönü'nün mektubunda,
"politikaya sosyal demokratlan
birleştirmek için atıldığını"
anımsattığı ve "delegelerden
partiye sahip çıkmalarını
islediği" öğrenildi.
Baykal KayserFde bunık karşılandı
(Baştarafi 1. Sayfada)
dı. Bunun üzerine Baykal'ı din-
lemek için gelenler ikinci kez
tepkilerini yükselterek, "Bırakın
hizipçiliği", "Biz aileden değil
miyiz? Başka partiden mijiz? ",
"Biz di emeye geldik" diye ba-
ğırmaya başladılar. Bu arada
bazıları da kilitli salon kapısına
yüklenerek içeri girmeye çalıştı-
lar. Ancak görevülerin müdaha-
lesiyle bir bölümü içeri girmeyi
başaran partililerden büyük bir
bölümü yine dışarda kaldı. Bun-
lar da dışardan bağırmaya de-
vam ederlerken Baykal'ın kapı-
yı açtırarak koridora çıktığj gö-
rüldü. Bunun üzerine oluşan
sessizlikte Baykal şunlan söyle-
di:
"Dışa dönük, halka açık bir
toplantı için Kayseri'ye tekrar
gelmek niyetindeyiz. Buna ihti-
yacımız var. Bugün çeşitli engei-
ler çıktı. Hareketimiz gecikti.
Ancak saat 16.00 ile 16.30'da
Adana'da olmamız gerekiyor,
bir >^nlış anlaşılma oldu. Ben
kendi adıma özür diliyonım. Bu
yanlışı bana bağışlayın."
Baykal'ın bu sözleri ardından
da protesto uğultuları yükselir-
ken, "Siz Cem ile pazarlık ya-
pın", "Oyunuzu alınca iyi mi?",
"Hizipçiliği bırakın" sözleri du-
yuldu. Bunun üzerine çıkan itiş
kakıştan Baykal'ın da etküene-
rek sessizce içeri girdiği göriildü.
Baykal'ın tekrar salona girmesi
ardından dışarıda bakleyenler
bu kez de "Inönü başkan,
tnönü" diye bağırdılar.
Baykal, Kayseri'de basına ka-
palı olarak süren konuşmasın-
da ise Bayrampaşa seçimlerini
anlattı. Baykal, burada beledi-
ye başkanlığı adaylığı için yapı-
lan önseçime Vahit Çalın'ın dı-
şındaki adayların katılmadığını
vurgulayarak, şöyle dedi:
"Uyelere 'Oy kullanmaym'
diye baskı yaptılar. Eyüp ve ts-
tanbul il yönetimi de... Ortalık
karıştı. Vahit Çalın seçildi. Di-
ğerleri kaülsaydı da sonuç degiş-
mezdi. Bana ne genel başkan,
ne İstanbul il yönetimi, ne Ana-
kent Beledhe Başkanı, herhan-
gi bir adav önermedi. Ben de en
iyi adavı anyonım var mı? Yok.
Hepsi olmadığını ifade etti. Par-
ti Meclisi saat 10.00'oa toplanı-
yordu. 9.00'a kadar öneri gel-
medi. Saat 9.00'da genel baş-
kan, 'Zait Gürdal iyi adaydır'
diyor. Oturmuşlar, önseçime
katılmayan dört adaydan biri
üzerinde anlaşmışlar. 'Bunu
aday göştermek uygundur' di-
yoriar. Önseçim kazanmış bir
adayın önüne nasıl gecilir? Ada-
yı değiştirseydik de hiçbir şey
değişmezdi. Ben buna hâlâ ina-
nıyorum."
Baykal, genel başkanm hiçbir
zaman hiçbir arkadaşından şi-
kâyeti olmadığını ve kendisinin
genel başkan adayı olmak iste-
mesi halinde bunun için eline
fırsatlar geçtiğini, ancak kullan-
madığjnı ifade ederken, "Keş-
ke istifa etmeseydim. Parti bu
hale gelmeseydi" diye konuştu.
Baykal, konuşmasının bir ye-
rinde şöyle dedi:
"Genel başkanlık için elime
nice fırsatlar, imkânlar geçti.
Köşke çıkma olayı, biliyorsunuz
ben Iskoçya'daydım telefon et-
tiler 'herhalde bir bildiği vardır'
dedim. Bağnma taş bastım, iki-
lik var göriintiisü çıkmasın, ih-
tilaf olmasın diye Köşk'e yanın-
da beraber gittim" dedi.
Baykal, kendisinin genel baş-
kan adayı olmak istemediğini
ama, olaylann kendisini bu
noktaya getirdiğini, genel baş-
kana karşı saygısını her zaman
sürdürecegini ve her zaman "ge-
nel başkam" olarak kaiacağınr
vurguladı ve "Ben bu siyasi mü-
cadelede tnönü'den önce var-
dım, sonra da olacagım" diye
konuştu.
Baykal, konuşmasımn sonun-
da, "Ben genel sekreter olarak
Sayın fnönu'yü başbakanlıga,
cumhurbaşkanlığına tırmandır-
ma mücadelesi verdim. Şimdi.
genel başkan seçilirsem, başba-
kan olarak, O'nun cumbDrbaş-'
kanı olmasına çalışacagım" gö-;
rüşüne yer verdi,
Adana'da moral
Baykal Kayseri'deki protesto-
lu toplantının ardından geldiği
Adana'da moral buldu.
Deniz Baykal, ha-
vaalanından çoğunluğunu bele-
diye araçlannın oluşturduğu bü-
yük bir konvoyla yaklaşık 45
dakikada Adana U örgütüne gel-
di. Yol boyunca sevgi gösterile-
riyle karşılanan Baykal, il bina-
sından yaptığı İconuşmada
"SHP'nin 29 eylül kurnlUyın-
dan sonra Türkiye'de iktidara
gelebilecek bir parti olduğunun
ilk kıvılcımlannı. ilk işaretleri-
ni Adana'da aldun" dedi. Sade-
ce SHP genel başkanlığına de-
ğil başbakanlıga aday olduğunu
da söyleyen Baykal, "Gelecege,
dönük bir umudun gelişmekte,
yesermekte olduguna tanık olu-
yonız. Bunu bir araya ulaştır-
mamız gerekir. Olav artık parti
içi sorun olmaktan çıkmıştır.
Bir ulusal sorun haline dönüş-
meye başlamıştır" dedi.
Baykal daha sonra Seyhan
Oteli'nde il, Uçe örgütleri yöne-
ticileri, belediye başkanlan ve
kurultay delegeleriyle basına ka-
palı bir toplantı yaptı.
Baykal bugün Samsun ve
Çorlu'da konuşacak.
15 delegenin kaçı BaykaPa
(Baştarafi 1. Sayfada)
düşünür..."
Hava üssünde yoğun bir tra-
fik vardı. Eğitim uçaklan bir ini-
yor bir kalkıyordu. Nâzım'm di-
zeleri Zülfü Livaneli'nin sesinde
sürüyordu:
"Bulut mu olsanı / Deniz mi
yoksa»."
Geçen pazar günü İnönü gel-
mişti Kayseri'ye; "genel başkan-
lık yansı" için. Aynı yerde yüz-
lerce araç karşılamış, kent mer-
kezine bir coşku seli olarak in-
mişti SHP'liler. Baykal'ı karşı-
layanlar içinde Inönü yanlıları
da vardı. Karşılamada bulunuş-
larını "parti görevini yerine
getirmek" diye açıklıyorlardı.
Baykal'ın uçağı iki buçuk sa-
at gecikmeyle indi alana. Bu
arada "Inönücüler" ile
"Baykalcılar" bol bol kurultayı
konuştular. Kayseri'nin on beş
delegesi var. Bir önceki kurul-
tayda, on üçü Baykal'ın listesi-
ne oy vermiş. tkisi de înönü
1
nün. Ancak şimdi dengeler tü-
müyle değişmiş. On bir delege
genel başkanlık için "tnönü" di-
yor. "Baykal" diyen delegelerin
sayısı dörde düşmüş. Önceden
Baykal'a oy verenler, şimdi niye
lnönü'ye yöneldiklerini anlatı-
yorlar gazetecilere:
— Biz Baykai'a genel sekre-
terlik için oy vermiştik. Genel
başkanlık için değil. tnönü-
Baykal formülü iyiydi. Meyve-
sini 26 Mart'ta topladık. Ama
yüriimüyor artık.
Son kurultayda Baykal'a oy
veren bir delegenin sesinde piş-
manlık var:
— Ben size dedim. Bu adama
blok oy vermeyelim. Sonra ge-
nel başkanlık için cesaret alır di-
ye. Ama kendimizi tutamadık iş-
te.
Baykal'ın uçağı geciktikçe
alanda bekleyenlerin sayısı da
azalıyor. Toplantının başlama
saati on bir olarak duyurulmuş.
Baykal'ı dinlemek için gelenler
salonun dolmasına yetmiyor.
Alandaki gibi salonda da dur-
gun bir hava var. Belki de fırtı-
na öncesinin sessizliği. Salon çi-
çeklerle ve Baykal'm posterleriy-
le süslenmiş. Sahnede SHP bay-
rağı ve çiçeklerle süslü bir kür-
sü var. Sahneyi çelenkler doldu-
ruyor. Kaldmmdan salonun içi-
ne kadar kırmızı bir halı seril-
miş. Onun da kenarlan çiçekler-
le süslü. Salondaküer üç saattir
beklemekten sıkıntılı.
11 Başkanı Mustafa Karslı çı-
kıyor kürsüye. Gecikmeyi, yan-
lış anlaşıhnayı, Baykal'm "aile
içi" görüşme isteğini, bu nedenie
herkese açık bir konuşma yapa-
cağını, sadece delegelerin ve ör-
güt yöneticüerinin belediye ni-
kâh salonuna gelmesini istiyor.
Salonda bulunanlar şaşkın.
Saatlerdir Baykal'ı dinlemek için
bekleyenler tepki göstermeye
başhyor. Giderek artıyor bağır-
maiar:
— Siz partili olamazsınız.
— Niye halktan kaçıyor?
— Delegeleri satın mı alacak-
lar?
Baykal'ın toplantıya çağırdı-
ğı yere sadece içeri girebilecek-
ler değü, sıradan insanlar da gi-
diyor. Amaçlan Baykal'ı dinle-
mek. Ancak kapıdaki "SHP"
kolluklu görevlileri gelen parti-
lileri karar gereği sokmuyor içe-
ri. Tartışmalar, itişmeler, kakış-
malar... "Biz aileden değil mi-
yiz?" "Oyumuzu akrken iyi
mi?" diye bağınyor dışarda ka-
lanlar. Hiçbiri de Baykal'ı pro-
testo için gelmiş gibi görünmü-
yor. Işin başmda niyetlerinin
Baykal'ı dinlemek olduğu açık.
Kapıdaki kavga sürüyor. iop-
lanü başlayamadı içerde. Bir sü-
re bekledikten sonra Baykal ka-
pıya çıkıyor. \atışmaya cağınyor
kızgınlan. Ancak sesler daha
çok yükseliyor. Baykal, usulca
giriyor içeri. Bağırtı artıyor. Ses-
ler karmakanşık. Kimin ne di-
ye bağardığj belli değüken birden
tek slogana dönüşmeye başüyor.
— Başkan tnönü, Başkan
İnönü...
Günlerdir kentte minibüs do-
laştmnış ü örgütü, Baykal'ın ge-
leceği, halka hitap edeceği duyu-
rulmuş. Gerçi bu duyuruya kar-
şın yedi yüz kişüik salon tama-
men dolmamış, ama Baykal'ı
dinlemeye gelen az sayıda insan
da saatlerce beklemesine karşın
amacına uiaşamadığmdan kız-
gın.
öfkesini aJamavanlar, Baykal -
kapalı toplantısını yaparken sa-
lonun önünden ayrıhîııyor. Her
an patlamaya hazırlar. Adnan.
Keskin dışandakileri yatıştırma- *
ya çalışıyor. İçerde Baykal, "ye-
ni projeleri", "SHP'deki glas-
nosf'u anlatıyor olmalı. Alan-
da üzerinden şarkılar yayılan '
minibüs bir kenarda sessiz seda-;
siz duruyor. Zülfü'nün şarkısı •
da susmuş. Nâzım'm "Bulut mu
olsam / Deniz mi yoksa" dize-
leri duyuhnuyor.