Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 11 KASIM 1990
Prof.AYSENMUEZZINOGLU
Ekonomiyi, ekolojiye uydurmalıyızDünya'da ve Türkiye'de çevre sorunlan giderek daha sık
gündeme geliyor. Modern teknoloji, ekonomik büyüme ve
çevre korunması arasındaki ilişkiler insanlığın geleceğini
belirleyecek önemli tartışmalara yol açıyor.
TBMM Çevre Komisyonu'nun 'çevre raporu'nun
tamamlanrnak üzere olduğu şu sıralarda, îzmir Bürosu
muhabirlerimizden Hakan Kara, Türkiye'de ve dünyada çevre
sorunlarım yakından izleyen 9 Eylül Üniversitesi öğretim
üyelerinden Prof. Aysen Müezzinoğlu ile konuştu.
SCMEŞİ HAKAN KARA
\Son yıllarda dünyada yaşanan global
çevre sorunlarına ilişkin ekolojik felaket rapor-
larının sayısı giderek artıyor. Dünyada hızla ar-
tan nüfusa karşılık kaynaklarm sımrlılığı, ozon
deliği ve global ısmma gibi sorunlartn "ortak ge-
leceğimizi" tehdit ettiği belirtiliyor. Sizin bir çevre
uzmanı olarak bu raporlara ilişkin görüşleriniz
nedir?
Ozon konusunda kuşkuluyum. Çünkû bu ko-
nudaki veriler son beş-on yıl içerisinde uzaya atı-
lan uydulardan sağlandı. Tiim modeller bu veri-
!er üzerine kuruldu. Buna karşılık yeryüzünün
milyonlarca yılhk gelişiminde ne gibi değişiklik-
lerin gözlendiğini bilmiyoruz. Bu nedenle ozon
konusunda spekülasyon olabilir. Elimde bu ko-
nuda epeyce veri olduğu halde kuşkum var.
Ancak atmosferdeki ısınma ve buna bağlı ola-
rak gerçekleşmesi beklenen iklimsel değişimler be-
ni de çok ürkütüyor. Fosil yakıtlarının kullanı-
mından kaynaklanan CO2 gazının insanlığın ge-
leceğinde önemli bir yeri olacağı göruşündeyim.
Dunya ısısırun birkaç derece artması Kuzey
Kutbu'ndaki buzulların erimesine yol açacak. Bu
da deniz seviyesinin yiikselmesine neden olacak.
Hollanda bu konuda şimdıden önlem almaya baş-
ladı.
Bu gelişmeyle birçok kıyı kentinin sular altın-
da kalacağı, tanmsal uretim açısından önem ta-
şıyan ovalann sularla kaplanacağı belirtiliyor.
Böylesi bir şeyin ne zaman gerçekleşeceği konu-
J-lünya ısısının birkaç derece
artması Kuzey Kutbu'ndaki
buzulların erimesine neden
olacak. Hollanda bu konuda
şimdiden önlem almaya
başladı. Bu gelişmeyle birçok
kıyı kenti sular altında kalacak,
tarım için önemli ovalar sular
altında kalacak. Böylesi bir
şeyin ne zaman gerçekleşeceği
konusunda henüz kesin bir
şey söylemek mümkün değil.
Ancak böyle bir olasılık bile
yeterince ciddi, hatta dehşet
verici.
sunda kesin şeyler söylenemez. Ancak konu çok
ciddi ve dehşet verici bir şey.
•i^^H7"ü/n bu raporlar insanlığın geleceğme
ilişkin sizde karamsarlık yaratmıyor mu?
Doğrusu yaratıyor. Çok sayıda çevrecide ya-
ratıyor. Çünkü dünyada global anlamda çevre-
ye ilişkin çok şey söylenmesine karşuı sorunun çö-
zümü için kökten bir şey yapıldığı pek ender. Kö-
tümser olmakta yarar var hatta kötümserliği bü-
yük bir garanti olarak görüyorum. Tabii bu in-
sanlan ileriye yönelik yapıcı bir şeyler oluşturma-
ya yönelttiği sürece.
Yoksa malvolduk, bittik diye her şeyin ucunı
bırakırsak o zaman gerçekten mahvoluruz. Çe\ -
re konusunda geleceğe yönelik yapılan tahmin-
lerin ciddiye ahnması gerektiğini düşünüyorum.
Bu konuyla ilgilenen çok sayıda insan var ve
önemli araştırmalar yapıyorlar.
Son dönemlerde kötümserlik ile çevrecilik ara-
sındaki yakınlaşma gidereü arttı. Kötümserseniz
iyi çevrecisiniz. Ancak inanıyorum ki gelecekte
kötü değişimler gerçekleştirildiğinde çevrecilik ile
kötümserlik aynı anlama gelmeyecek.
• • ^ • Ç V ı r e konusunda yapılan tarlışmalarda
^sık sık ekonomiden de söz ediliyor. Kimi "eko-
nomik büyume'' mantığım eleştirerek bu anlayı-
şın çevre sorunlan yaratan nedenler arasmda
önemli bir yere sahip olduğunu, sınırlı kaynak-
lara sahip dünyada sürekli bir ekonomik büyit-
meden söz edilemeyeceğini dile getiriyor. Biryan-
dan sıfır ekonomik buyüme, diğer taraftan sür-
dürülebilir kalkınma tartışılırken bazılan da çevre
konusundaki çabalan ekonomik büyüme önün-
de bir engel olarak görüyor. Bu konuda sizin gö-
rüşünüz ne? Ekonomi ile ekoloji bağdaşamaz mı?
Ekonomiyi insanlar icat etmiştir. Ancak eko-
loji için aynı şeyi söyleyemeyiz. Doğa, insanlar
ortaya çıkmadan milyonlarca yıl önce de vardı.
Bana göre ekonomiyi ekolojiye uydurmak zorun-
dayız. Zaten tersini gerçekleştirmek mümkün de-
gil.
Ekoloji biliminin verileriyle kaynaklanmızı na-
sıl optimal şekilde kullanmamız gerektiği bulu-
nabilir. Bilim adamlan bunu ortaya koymalı ve
ekonomi buna göre yönlendirilmelidir. Gerekir-
se ekonomik kavramlarda koktenci değişimler
gerçekleştirilmelidir. Bunu gerçekte talep eden
çevreciler değil, doğanm kendisi olacaktır. Aksi
halde bir zaman gelecek ve kaynaklar tükenecek,
ckonomiye falan da gerek kalmayacak.
•••MSözünü ettiğiniz ekonomik kavramlar-
daki koktenci değişimler nedir?
Ekolojinin birçok mekanizması halen çözulme-
miş durumda. Ekolojide ekonomidekinden farklı
kavramlar var. Örneğin bir denge kavramı var.
Doğada her şey o dengeye yönelik. Başından çe-
kilip bırakılmış bir lastik gibi azalan amplitüd-
lerde çarpışmalar var düşünün. Bu çarpışmala-
nn sonunda bir denge haline ulaşılıyor ve lastik
duruyor. Doğadaki dengeler de böyle.
Bozulmuş bir şeyin yerine yeni bir dengenin
oluşabilmesi için bir yığın titreşimden geçmemiz
gerekiyor. Ayrıca hiçbir zaman eski denge nok-
tasına da gelmiyorsunuz. Yepyeni bir denge nok-
tasında buluşuyorsunuz. Bu aslında dinamik den-
ge dediğimiz türden dengeleri çağrıştırıyor. Bu-
nu öğrenmemiz gerekiyor. İnsanlar ekolojik kav-
ramlarla düşünmeye başladıklannda yeni bir eko-
nomiyi de ortaya koyacaklar.
t^Kt^MÇevre sorunlarının çözumu ve demok-
rasi arasmda sizce bir ilişki var mı?
Evet, böyle bir ilişki var. Doğrusu insanlar ya
da kamuoyu çevreye sahip çıkmadığı sürece ül-
keler çevre korumacılıkta çok fazla bir şey yap-
mıyorlar.
Çevre sorunlannın idare tarafından ele ahnma-
sı için kamuoyunun uyanması ve konuyu günde-
me getirebilmesi gerekiyor. Bu noktadan hareket-
le demokrasi ve çevre arasında bir ilişki var. An-
cak demokraside de ekolojik prensiplere dikkat
etmek gerek.
Yoksa demokrasi var, benim de kirletme öz-
gürlüğüm var diyenlere de dikkat etmek gerek.
^BK^MBazı çevreciler bir yandan ekonomik sis-
temi eleştirirken, diğer yandan bizzat insanların
yaşam biçimlerinin kirleticiliğinden söz ediyor. Bu
yaşam biçiminin değişmesi gerektiğini dile geti-
riyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yıllarca üretelim, daha çok üvetelim, büyüye-
lim, büyüdükçe daha ucuza üretelim denmiş. Ta-
bii aynı zamanda yaşanan üretim artışıyla daha
çok tükettirelim de denmiş. Motivasyon bu. Bu
tüketim mantığının değişmesi kolay değil. Çün-
kü gelenekselleşmiş bir davranıs biçimi oluşmuş.
Ama insanlar fark etmeye basladılar. Yaratı-
lan çevre sorunlannı görmeye başladılar. Kaynak-
ların sonsuz olmadığını da artık anladılar. Çev-
re bilincinin hızla geliştiği Batı ülkeleri giderek
yoğun kirlilik yaratan teknolojileri terk etmeye,
kirliliğin önlenmesi için ciddi önlemler almaya
başladılar.
Biraz daha mantıklı bir yerlere hitap ediliyor
galiba, insanların bilinçlerine hitap ettiğinizde.
Amerika'da bunun borsada da etkisi görüldü.
Çevreyi koruduğunu öne süren \e bunu ispatla-
yan firmaların hisse senetlerinin fiyatları yüksel-
miş. Işte tüketicinin duyarlılığının bir gösterge-
si. Reklam piyasasını da etkileyecek bir şey bu.
Yani sorunların insanlara anlatılmasıyla ekono-
mik birimlere oranla daha çok şey elde ediyor-
sunuz galiba.
PAZAR
KONUĞU
avantajlı. Bizim ülkemizde bunu uygulamak çok
zor bir şey, bunu kabul ediyorum. Çünku büyuk
yatırımlar gerektiriyor. Ama sonuçta elde edilen
şey yeni ekonomi kavramları içerisinde mutlaka
daha ucuz oluyor.
boyutta?
Türkiye'de çevre sorunlan hangi
A Y Ş E N
MÜEZZİNOĞLU
Prof Aysen Müezzinoğlu, 1944 Edremlt
doğumlu. 1966 yılında ODTÜ Kimya
Mühendisliği bölümünü bitirdi Çeşitli sanayi
kuruluşlarında dört yıl mühendis olarak
çalıştıktan sonra 1970 yılında TÜBİTAK'a girdL
Ankara'da NATVnun başlattıp hava kirlUiğini
ölçum projesine kaııldı. TÜBITAK'tan ayrıldığı
1977 yılına kadar bu proje için Ankara'da
kurulan şebekeyi yönettL Aynı dönemde
ODTÜ'de çevre bölümü açılınca burada yuksek
lisans yaptı. 1973-75 yılları arasında Barselona
Konvansiyonu nedeniyle deniz kirliliği ile
ilgilendL Konuyla ilgili oluşturulan ihtisas
komisyonunda yer aldı. 1977'de tzmir'e yerleşti.
Ege Üniversitesi'nde pro/esör oldu. Dokuz Eylül
Üniversitesi'nin kurulması ve Mühendıslık
Mimarlık Fakültesi'nin bu üniversiteye
geçmesiyle bu universitede çalışmalannı
surdürdü. Halen Dokuz Eylul Üniversitesi
Mühendıslık Mimarlık Fakültesi Çevre
Mühendisliği Bölümü Çevre- Bilimleri Ana Bilim
Dalı Başkanı.
Türkiye'ye çevre sorunlan açısından baktığı-
mızda karşımıza bir mozaik çıkıyor. Çok ilkel ko-
nular var. Örneğin içme suyunun sağlıklı bir şe-
kilde temini gibi Batı'nın yıllarca önce çözdüğü
sorunlar yaşanıyor ülkemizde. Hem de büyük şe-
hirlerimizde. Küçük köyleri bir yana bırakıyo-
rum.
Aynı anda hiper diyebileceğim konular tartı-
şılıyor. Global çevre sorunlannı konuşuyoruz. Ki-
mi baskı grupları çıkıyor ve insanların yaşam tarz-
larını değiştirmekten başka çare yoktur diyorlar.
Bu süper ileri bir görüş.
Buna karşılık sağlıklı içme suyu temininde so-
runlar yaşayan bir ulkedesiniz. Türkiye'de yaşa-
nan çevre sorunları ile ilgili ciddi ve detayh bir
envanter çıkarılmalıydı. Ayağı yere basan bir en-
vanter. Bugüne kadar bu yapılmadı.
^^K^MAncak deniz, hava, akarsu, göl ve gu-
rültü kirliliğinin hızla arttığına ilişkin çok sayıda
araştırma var.
Evet ama belirli yerler için. Bu araştırmalarla
mozaiğin tüm renkleri ortaya çıkmıyor. En basit
çevre sorunlanndan en karmaşık sorunlara ka-
dar hepsini kapsayan Türkiye çapında araştırma-
lar yapdmalı, veriler ortaya konmalıydı. Ancak
böylesi bir bilimsel araştırma sonunda Türkiye'-
de yaşanan çevre sorunlan konusunda ciddi, bir
şeyler söyleyebilir, çözüm için ayağı yere basan
öneriler getirebilirsiniz. Yoksa şimdi sadece çev-
re sorunlan giderek arüyor dersiniz.
• • • • Türkiye'de çevre konusundakiyasal dü-
zenlemeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çevre kanunu çok modern bir kanun. Genel
bir çerçeve çizilmiş, teknik aynntılar ise yönet-
meliklere bırakılmış.
^ ^ ^ ^ • f i u yönetmeliklerin 1983 "te çıkan çevre
yasasına göre bir yıl içerisinde çıkarılması gere-
kiyordu. Hepsi gecikti. Aradan 7 yıl geçmesine
karşın hâlâ çıkanlamayanı da var.
Evet. Yasada belirtilen süre içerisinde çıkarıl-
mamış. Bunun nedenini bilmiyorum. Ancak belki
de iyi olmuş. Kötü bir şey yapıp yanlı$ yola sev-
ketmektense biraz daha geç ortaya koymak o ka-
dar mahzurlu olmasa gerek. Bir bilimadamı ola-
rak bunu söyleyebilirim. Başkalan buna katılraa-
yabilir.
nuz?
iÇıkan yönetmelikleri nasıl buluyorsu-
llk çıkanı para ile ilgili olanı. Yani fon yönet-
meliği. Sonra hava yönetmeliği çıkarıldı. Bu yö-
netmelik btiyuk ölçtide Alman yönetmeliğinden
Prof. Aysen Müezzinoğlu, arkadaşımız Hakan Kara ile söyleşisinde Türkiye'de doğnı ve kapsamlı bir çevre envanterinin yapüması gerektiğini vurguluyor.
?ki Batı ülkeleri sözünü ettiğiniz kir-
letici teknolojileri hep yaptılar?
Gelişmiş ülkeler kendi toplumlarında oluşan
baskı nedeniyle artık kullanamayacakları bu tek-
nolojileri gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere
sattılar. Üstelik bunu sistemli bir şekilde yaptı-
lar ve bence dehşet verici bir olay.
Bu teknolojiyi az gelişmiş bir ülkeye satmakla
Dünya'da global anlamda
çevreye ilişkin çok şey
söylenmesine karşın sorunun
çözümü için kökten bir şey
yapıldığı pek ender. Kötümser
olmakta yarar var. Tabii bu,
insanları ileriye yönelik yapıcı
bir şeyler oluşturmaya yönelik
olduğu sürece.
bunun yarattığı olumsuz çevresel etkilerden kur-
tulmuş olduklarını zannettiler. Oysa bu ilk gö-
rüntü çok aldatıcı. Çünkü tek bir dünya var ve
hepimiz bunun üzerinde yaşıyoruz. Kirlilik ülke
sınırı tanımıyor.
Bir ülkede yaratılan kirlilik eninde sonunda di-
ğer ülkeleri de etkileyecek. Gelişmiş ülkelerin ko-
nuya daha uzun vadeli bakarak bu olaydan so-
nunda kendilerinin de zarar göreceğini anlama-
ları gerek. Artık ülkeler dünyayı küçük bir top
olarak görmeye başlamalılar. O zaman kirletici
teknolojiyi bir başka ülkeye satmakla sorunun çö-
zümlenmeyeceğini de görecekler.
W^^KKRKirletici teknoloji konusu sanıyorum
Türkiye için de önemli bir sorun. Özellikle ya-
bancı sermaye yatırımların ın arttığı şu dönemde...
Evet, ancak ben konuya sadece yabancı serma-
ye diye bakmıyorum. Genel olarak Türkiye'ye ge-
tirilen teknoloji açısından bakıyorum.
Yabancı teknolojiyi kullanırken dikkatli dav-
ranmak gerek. Ben Türkiye'de teknoloji banka-
sı gibi bir şeyin kurulmasıru öneriyorum. Böyle-
ce Türkiye'ye giren tüm teknolojüeri belli bir süz-
geçten geçirebiliriz. Tabii bu süzgeçte çevresel kri-
terler de bulunmalı. Gerektiği yerde bu teknolo-
jilerde istediğimiz değişimleri yapıp, kendi lehi-
mize ve standartlanmıza uyacak hale getirebilme-
liyiz.
Türkiye'de, 30-40 yıl önce Avrupa'da kullanı-
lan ve terk edilen teknolojileı var. Avrupa'nın bı-
raktığı bu teknolojiler bizim gibi ülkelere gelmiş.
Avrupa ülkelerinde ise çevreye önem veren,
kaynak savurganlığını en az düzeye indiren tek-
nolojiler kullanılmaya oaşlanmış. Bu teknoloji-
lerle hem çevre kirliliğinin önüne geçiliyor, ki bu
kirliliğin de bir maliyeti, ekonomiye olumsuz et-
kisi var, hem de konuya daha geniş bir perspek-
tiften ve uzun vadeli bakıldığında maliyetinin de
oldukça düşük olduğu görülüyor.
Yani bunlar eski teknolojilere göre çok daha
çevrilmiş. Su yönetmeliğinde biz bölüm olarak
yardımcı olmaya çahştık.
Esin kaynağımız Avrupa Topluluğu standartla-
rı oldu.
Bunun nedeni de şu: Türkiye topluluk üyesi
olabilmek için başvurmuş bir ülke. Avrupa Top-
luluğu ise demokrasi gibi temel konulann yani sı-
ra çevre konusuna da büyük önem veriyor. Bir
yeknesaklığa gitmek istiyorlar. Bunu henüz ba-
rLkonomiyi insanlar icat
etmiştir. Ancak ekoloji için
aynı şeyi söyleyemeyeceğiz.
Doğa, insanlar ortaya
çıkmadan milyonlarca yıl önce
de vardı. Bana göre ekonomiyi
ekolojiye uydurmak
zorundayız. Zaten tersini
gerçekleştirmek mümkün değil.
şarabilmiş değiller. Çünku topluluğun kendi için-
de birçok sorunu var. Kuzey kanadındaki ülke-
lerle güneydeki ülkeler arasında sorunlar var.
Çevre de bu sorunlardan biri.
Ancak topluluk üyesi olmak isteyen Türkiye,
şimdiden kendi düzenini buna göre oturtmaya
başlamalı. Biz de kafa yapımını buna göre şekil-
lendirmeliyiz. Böylece ileride topluluğa üyelikte
daha kolay uyum sağlanır. Şu anki en büyük eleş-
tiri, bu yönetmeliklerin bize birkaç numara bü-
yük olduğu yolunda. Bu görüşlere de kaülmamak
mümkün değil.
^ ^ ^ ^ • f i u yönetmeliklerin tam olarak uygulan-
madığına ilişkin eleştiriler de var.
Evet, ancak Türkiye'nin şu anki insan gücü ve
altyapısıyla, laboratuvarı, denetleme olanaklan,
çok karmaşık haldeki yasal ve idari düzenlemey-
le, bu yönetmeliklere ve yönetmelikJerle getirilen
düşünce tarzına uyması güç. Ama bu zorluklar
bizi yıldırmamalı.
Gerçekten Avrupa Topluluğu'na üye olmak,
kendimizi toplulukta görmek istiyorsak şimdiden
bunu içimize sindirmek zorundayız. Yani bu dü-
zenlemeleri uygulamak zorundayız. Sonra en
azından artık mahkemeye gittiğiniz zaman eliniz-
de bir metin var. Hava kirliliğinin ne olduğu ta-
nımlanıyor. Sayılar var. Slz gidip ölçüm yaparak
bu seviyelere uyulup uyulmadığma bakıyorsunuz.
Bu bile bir şeydir. Kunılacak yeni sanayi tesisle-
ri için de getirilen düzenlemeler çok önemli. Çün-
kü emisyon izui alınmak zorunda. insanlar en
azından emisyonun ne olduğunu öğrendi.
tBB^MTürkiye'de son yıllarda basında çevre
haberleri giderek arttı. Basının çevre duyarlılığı-
nın gelişmesinde sizce etkisi oldu mu?
Evet kesinlikle. Daha önce demokrasi ve eko-
loji ilişkisinden söz ederken çevre sorunlannın çö-
zümu için bilinçli bir kamuoyunun oluşumunun
ne denli önemli olduğunu dile getirmiştim. Ka-
muoyunda bu konudaki bilincin gelişmesinde de
basının önemli bir rolü olduğu kanısındayım.
İHHM7urA:;>e 'de giderek gelişen çevre duyar-
lılığını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çevre duyarlılığı gerçekten hizla gelişiyor. Bu
çok olumlu bir şey. Ben davranış bilimleri uzmanı
değilim. Ancak gözlemlediğim şu: Çevre duyar-
lılığının gelişmesiyle insanların ekonomik duru-
mu arasında bir bağlantı var. İnsanların önce ye-
mek, içmek, barınmak gibi temel gereksinîmle-
rinin karşılanması gerekiyor.
Sonra belli bir ekonomik düzeyi tutturmak ge-
rekiyor. Ondan sonra çevre konusundaki duyar-
lıhk geliyor. Türkiye'de yaşanan gelişmeleri dün-
yada yaşanan gelişmelerle birlikte ele almak ge-
rekiyor. Yani bir yandan ekonomik gelişme di-
ğer yandan dünyada ki gelişmeler. Böyle bakar-
sak çevre konusunun giderek gündeme gelmesi
doğal. Basın ise bunu tam zamanında yakaladı
^ sorunlannın idare
tarafından ele ahnması için
kamuoyunun uyanması ve
konuyu gündeme getirebilmesi
gerekiyor. Bu noktadan
hareketle demokrasi ve çevre
arasında bir ilişki var. Ancak
demokrasi var diye kirletme
özgürlüğüm var diyenlere de
dikkat etmek gerek.
ve bu gelişmeyi büyük ölçüde etkiledi, hızlandır-
dı dıyebilirim. Son yıllarda bu konuda epey yol
aldığımızı düşünüyorum.
WKMI^MEkonomı-ekoloji ilişkisine geri döner-
sek, Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülke açısın-
dan konuya baktığımızda bu ilişkiyi nasıl ele al-
mak gerekir?
Bu çok zor bir soru. Çünkü ne söylesem mut-
laka karşıt görüşler çıkacak. Üstelik bu görüşler
de bazı açılardan en az benim söylediklerim ka-
dar mantıklı olabilecek. Hatta ben bile söylediği-
mi bir başka yaklaşımla çürütebilirim.
Ancak şunu söyleyebilirim: Ekonomik kalkın-
ma, kesinlikie doğayı yok etmek demek değildir.
Basit bir örnek vermek istiyorum: Bir kâğıt fab-'
rikası düşünün. Bir ormanın kıyısına kuruimuş.
Kâğıt fabrikasının ormâna ihtiyacı var. Burada-
ki ağaçlan kullanarak kâğıt üretiyor. Yani ormanı
bir yandan biçiyor.
Ama diğer taraftan yenilerini yetiştirip ekono-
mik olarak devreye sokamıyorsa çok kısa bir sü-
re sonra kendi can damarını yok edecek ve devre
dışı kalacak demektir. Bu uzaydan gelme bir ör-
nek değil. Dünyada yaşanmış şeyler. Bu nedenle
kendimizi bıçaklamamalıyız diyorum. Bunu özel-
UkJe çevre konusunu erteleyelim diyenlere söylü-
yorum.
•••••S/zc^ Türkiye'de sürdürülebilir bir kal-
kınma gerçekleşebilir mi?
Evet, bunun yapılabileceğini düşünüyorum.
Bazılan aksi görüşte olabilir. Ancak ben sürdü-
rebilir bir kalkınmanın mümkün olduğuna ina-
nan iyimserlerden biriyim. Şu anda Türkiye'de
her şeye sayısal olarak bakılıyor. Niteliksel ola-
rak değil. Büyük bir sayılar karmaşası var. Belki
çok hızh kalkmmaya çalışmaktan. Kentlerin
anormal hızla büyümesi de ciddi sorunlar yara-
tıyor. Ancak bu kadar hızla gidelim derken tö-
kezleyip çevreyi elden çıkarmayız umarım.
l^^B^Aliağa Termik Santralı konusundaki ge-
lişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu anda konu mahkeme aşamasında olduğu
için bir şey söylemek istemiyoruz. Ancak bu gibi
konularda topluma tüm bilgilerin doğru olarak
ulaştınlması gerektiğini düşünüyorum. Bu top-
lumu termik santrala karşı harekete geçirenler için
de karşı taraf için de geçerli.
Çünkü ancak bu şekilde sağhklı bir kamuoyu
oluşturulabilir. Ingiltere'de bu konuda bir yön-
tem geliştirmişler. Bir kasabada bir fabrika ku-
rulacaksa gerekli yasal başvurulardan sonra in-
sanlar toplanıyor ve gerek şirket yöneticileri ge-
rek resmi yetkililer, gerekse tesise karşı çıkanlar
bölgede yaşayan insanlann önünde görüşlerini di-
!e getiriyorlar. Kamuoyu bu şekilde oluşuyor.
Doğru olan da bu.
Bizde de çevre yasasında bu konuda bir düzen-
leme var. Sonra Çevresel Etki Değerlendirmesi,
yani ÇED deneh mekanizma da bununla ilgili.
Aliağa konusunda kimi yanlışlıklar yapıldı. An-
cak bu ilk örneğimiz. Bundan sonra yapıknaya-
cağını umuyoruz.