05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 11 KASIM 1990 Prof.AYSENMUEZZINOGLU Ekonomiyi, ekolojiye uydurmalıyızDünya'da ve Türkiye'de çevre sorunlan giderek daha sık gündeme geliyor. Modern teknoloji, ekonomik büyüme ve çevre korunması arasındaki ilişkiler insanlığın geleceğini belirleyecek önemli tartışmalara yol açıyor. TBMM Çevre Komisyonu'nun 'çevre raporu'nun tamamlanrnak üzere olduğu şu sıralarda, îzmir Bürosu muhabirlerimizden Hakan Kara, Türkiye'de ve dünyada çevre sorunlarım yakından izleyen 9 Eylül Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Aysen Müezzinoğlu ile konuştu. SCMEŞİ HAKAN KARA \Son yıllarda dünyada yaşanan global çevre sorunlarına ilişkin ekolojik felaket rapor- larının sayısı giderek artıyor. Dünyada hızla ar- tan nüfusa karşılık kaynaklarm sımrlılığı, ozon deliği ve global ısmma gibi sorunlartn "ortak ge- leceğimizi" tehdit ettiği belirtiliyor. Sizin bir çevre uzmanı olarak bu raporlara ilişkin görüşleriniz nedir? Ozon konusunda kuşkuluyum. Çünkû bu ko- nudaki veriler son beş-on yıl içerisinde uzaya atı- lan uydulardan sağlandı. Tiim modeller bu veri- !er üzerine kuruldu. Buna karşılık yeryüzünün milyonlarca yılhk gelişiminde ne gibi değişiklik- lerin gözlendiğini bilmiyoruz. Bu nedenle ozon konusunda spekülasyon olabilir. Elimde bu ko- nuda epeyce veri olduğu halde kuşkum var. Ancak atmosferdeki ısınma ve buna bağlı ola- rak gerçekleşmesi beklenen iklimsel değişimler be- ni de çok ürkütüyor. Fosil yakıtlarının kullanı- mından kaynaklanan CO2 gazının insanlığın ge- leceğinde önemli bir yeri olacağı göruşündeyim. Dunya ısısırun birkaç derece artması Kuzey Kutbu'ndaki buzulların erimesine yol açacak. Bu da deniz seviyesinin yiikselmesine neden olacak. Hollanda bu konuda şimdıden önlem almaya baş- ladı. Bu gelişmeyle birçok kıyı kentinin sular altın- da kalacağı, tanmsal uretim açısından önem ta- şıyan ovalann sularla kaplanacağı belirtiliyor. Böylesi bir şeyin ne zaman gerçekleşeceği konu- J-lünya ısısının birkaç derece artması Kuzey Kutbu'ndaki buzulların erimesine neden olacak. Hollanda bu konuda şimdiden önlem almaya başladı. Bu gelişmeyle birçok kıyı kenti sular altında kalacak, tarım için önemli ovalar sular altında kalacak. Böylesi bir şeyin ne zaman gerçekleşeceği konusunda henüz kesin bir şey söylemek mümkün değil. Ancak böyle bir olasılık bile yeterince ciddi, hatta dehşet verici. sunda kesin şeyler söylenemez. Ancak konu çok ciddi ve dehşet verici bir şey. •i^^H7"ü/n bu raporlar insanlığın geleceğme ilişkin sizde karamsarlık yaratmıyor mu? Doğrusu yaratıyor. Çok sayıda çevrecide ya- ratıyor. Çünkü dünyada global anlamda çevre- ye ilişkin çok şey söylenmesine karşuı sorunun çö- zümü için kökten bir şey yapıldığı pek ender. Kö- tümser olmakta yarar var hatta kötümserliği bü- yük bir garanti olarak görüyorum. Tabii bu in- sanlan ileriye yönelik yapıcı bir şeyler oluşturma- ya yönelttiği sürece. Yoksa malvolduk, bittik diye her şeyin ucunı bırakırsak o zaman gerçekten mahvoluruz. Çe\ - re konusunda geleceğe yönelik yapılan tahmin- lerin ciddiye ahnması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuyla ilgilenen çok sayıda insan var ve önemli araştırmalar yapıyorlar. Son dönemlerde kötümserlik ile çevrecilik ara- sındaki yakınlaşma gidereü arttı. Kötümserseniz iyi çevrecisiniz. Ancak inanıyorum ki gelecekte kötü değişimler gerçekleştirildiğinde çevrecilik ile kötümserlik aynı anlama gelmeyecek. • • ^ • Ç V ı r e konusunda yapılan tarlışmalarda ^sık sık ekonomiden de söz ediliyor. Kimi "eko- nomik büyume'' mantığım eleştirerek bu anlayı- şın çevre sorunlan yaratan nedenler arasmda önemli bir yere sahip olduğunu, sınırlı kaynak- lara sahip dünyada sürekli bir ekonomik büyit- meden söz edilemeyeceğini dile getiriyor. Biryan- dan sıfır ekonomik buyüme, diğer taraftan sür- dürülebilir kalkınma tartışılırken bazılan da çevre konusundaki çabalan ekonomik büyüme önün- de bir engel olarak görüyor. Bu konuda sizin gö- rüşünüz ne? Ekonomi ile ekoloji bağdaşamaz mı? Ekonomiyi insanlar icat etmiştir. Ancak eko- loji için aynı şeyi söyleyemeyiz. Doğa, insanlar ortaya çıkmadan milyonlarca yıl önce de vardı. Bana göre ekonomiyi ekolojiye uydurmak zorun- dayız. Zaten tersini gerçekleştirmek mümkün de- gil. Ekoloji biliminin verileriyle kaynaklanmızı na- sıl optimal şekilde kullanmamız gerektiği bulu- nabilir. Bilim adamlan bunu ortaya koymalı ve ekonomi buna göre yönlendirilmelidir. Gerekir- se ekonomik kavramlarda koktenci değişimler gerçekleştirilmelidir. Bunu gerçekte talep eden çevreciler değil, doğanm kendisi olacaktır. Aksi halde bir zaman gelecek ve kaynaklar tükenecek, ckonomiye falan da gerek kalmayacak. •••MSözünü ettiğiniz ekonomik kavramlar- daki koktenci değişimler nedir? Ekolojinin birçok mekanizması halen çözulme- miş durumda. Ekolojide ekonomidekinden farklı kavramlar var. Örneğin bir denge kavramı var. Doğada her şey o dengeye yönelik. Başından çe- kilip bırakılmış bir lastik gibi azalan amplitüd- lerde çarpışmalar var düşünün. Bu çarpışmala- nn sonunda bir denge haline ulaşılıyor ve lastik duruyor. Doğadaki dengeler de böyle. Bozulmuş bir şeyin yerine yeni bir dengenin oluşabilmesi için bir yığın titreşimden geçmemiz gerekiyor. Ayrıca hiçbir zaman eski denge nok- tasına da gelmiyorsunuz. Yepyeni bir denge nok- tasında buluşuyorsunuz. Bu aslında dinamik den- ge dediğimiz türden dengeleri çağrıştırıyor. Bu- nu öğrenmemiz gerekiyor. İnsanlar ekolojik kav- ramlarla düşünmeye başladıklannda yeni bir eko- nomiyi de ortaya koyacaklar. t^Kt^MÇevre sorunlarının çözumu ve demok- rasi arasmda sizce bir ilişki var mı? Evet, böyle bir ilişki var. Doğrusu insanlar ya da kamuoyu çevreye sahip çıkmadığı sürece ül- keler çevre korumacılıkta çok fazla bir şey yap- mıyorlar. Çevre sorunlannın idare tarafından ele ahnma- sı için kamuoyunun uyanması ve konuyu günde- me getirebilmesi gerekiyor. Bu noktadan hareket- le demokrasi ve çevre arasında bir ilişki var. An- cak demokraside de ekolojik prensiplere dikkat etmek gerek. Yoksa demokrasi var, benim de kirletme öz- gürlüğüm var diyenlere de dikkat etmek gerek. ^BK^MBazı çevreciler bir yandan ekonomik sis- temi eleştirirken, diğer yandan bizzat insanların yaşam biçimlerinin kirleticiliğinden söz ediyor. Bu yaşam biçiminin değişmesi gerektiğini dile geti- riyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Yıllarca üretelim, daha çok üvetelim, büyüye- lim, büyüdükçe daha ucuza üretelim denmiş. Ta- bii aynı zamanda yaşanan üretim artışıyla daha çok tükettirelim de denmiş. Motivasyon bu. Bu tüketim mantığının değişmesi kolay değil. Çün- kü gelenekselleşmiş bir davranıs biçimi oluşmuş. Ama insanlar fark etmeye basladılar. Yaratı- lan çevre sorunlannı görmeye başladılar. Kaynak- ların sonsuz olmadığını da artık anladılar. Çev- re bilincinin hızla geliştiği Batı ülkeleri giderek yoğun kirlilik yaratan teknolojileri terk etmeye, kirliliğin önlenmesi için ciddi önlemler almaya başladılar. Biraz daha mantıklı bir yerlere hitap ediliyor galiba, insanların bilinçlerine hitap ettiğinizde. Amerika'da bunun borsada da etkisi görüldü. Çevreyi koruduğunu öne süren \e bunu ispatla- yan firmaların hisse senetlerinin fiyatları yüksel- miş. Işte tüketicinin duyarlılığının bir gösterge- si. Reklam piyasasını da etkileyecek bir şey bu. Yani sorunların insanlara anlatılmasıyla ekono- mik birimlere oranla daha çok şey elde ediyor- sunuz galiba. PAZAR KONUĞU avantajlı. Bizim ülkemizde bunu uygulamak çok zor bir şey, bunu kabul ediyorum. Çünku büyuk yatırımlar gerektiriyor. Ama sonuçta elde edilen şey yeni ekonomi kavramları içerisinde mutlaka daha ucuz oluyor. boyutta? Türkiye'de çevre sorunlan hangi A Y Ş E N MÜEZZİNOĞLU Prof Aysen Müezzinoğlu, 1944 Edremlt doğumlu. 1966 yılında ODTÜ Kimya Mühendisliği bölümünü bitirdi Çeşitli sanayi kuruluşlarında dört yıl mühendis olarak çalıştıktan sonra 1970 yılında TÜBİTAK'a girdL Ankara'da NATVnun başlattıp hava kirlUiğini ölçum projesine kaııldı. TÜBITAK'tan ayrıldığı 1977 yılına kadar bu proje için Ankara'da kurulan şebekeyi yönettL Aynı dönemde ODTÜ'de çevre bölümü açılınca burada yuksek lisans yaptı. 1973-75 yılları arasında Barselona Konvansiyonu nedeniyle deniz kirliliği ile ilgilendL Konuyla ilgili oluşturulan ihtisas komisyonunda yer aldı. 1977'de tzmir'e yerleşti. Ege Üniversitesi'nde pro/esör oldu. Dokuz Eylül Üniversitesi'nin kurulması ve Mühendıslık Mimarlık Fakültesi'nin bu üniversiteye geçmesiyle bu universitede çalışmalannı surdürdü. Halen Dokuz Eylul Üniversitesi Mühendıslık Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Çevre- Bilimleri Ana Bilim Dalı Başkanı. Türkiye'ye çevre sorunlan açısından baktığı- mızda karşımıza bir mozaik çıkıyor. Çok ilkel ko- nular var. Örneğin içme suyunun sağlıklı bir şe- kilde temini gibi Batı'nın yıllarca önce çözdüğü sorunlar yaşanıyor ülkemizde. Hem de büyük şe- hirlerimizde. Küçük köyleri bir yana bırakıyo- rum. Aynı anda hiper diyebileceğim konular tartı- şılıyor. Global çevre sorunlannı konuşuyoruz. Ki- mi baskı grupları çıkıyor ve insanların yaşam tarz- larını değiştirmekten başka çare yoktur diyorlar. Bu süper ileri bir görüş. Buna karşılık sağlıklı içme suyu temininde so- runlar yaşayan bir ulkedesiniz. Türkiye'de yaşa- nan çevre sorunları ile ilgili ciddi ve detayh bir envanter çıkarılmalıydı. Ayağı yere basan bir en- vanter. Bugüne kadar bu yapılmadı. ^^K^MAncak deniz, hava, akarsu, göl ve gu- rültü kirliliğinin hızla arttığına ilişkin çok sayıda araştırma var. Evet ama belirli yerler için. Bu araştırmalarla mozaiğin tüm renkleri ortaya çıkmıyor. En basit çevre sorunlanndan en karmaşık sorunlara ka- dar hepsini kapsayan Türkiye çapında araştırma- lar yapdmalı, veriler ortaya konmalıydı. Ancak böylesi bir bilimsel araştırma sonunda Türkiye'- de yaşanan çevre sorunlan konusunda ciddi, bir şeyler söyleyebilir, çözüm için ayağı yere basan öneriler getirebilirsiniz. Yoksa şimdi sadece çev- re sorunlan giderek arüyor dersiniz. • • • • Türkiye'de çevre konusundakiyasal dü- zenlemeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Çevre kanunu çok modern bir kanun. Genel bir çerçeve çizilmiş, teknik aynntılar ise yönet- meliklere bırakılmış. ^ ^ ^ ^ • f i u yönetmeliklerin 1983 "te çıkan çevre yasasına göre bir yıl içerisinde çıkarılması gere- kiyordu. Hepsi gecikti. Aradan 7 yıl geçmesine karşın hâlâ çıkanlamayanı da var. Evet. Yasada belirtilen süre içerisinde çıkarıl- mamış. Bunun nedenini bilmiyorum. Ancak belki de iyi olmuş. Kötü bir şey yapıp yanlı$ yola sev- ketmektense biraz daha geç ortaya koymak o ka- dar mahzurlu olmasa gerek. Bir bilimadamı ola- rak bunu söyleyebilirim. Başkalan buna katılraa- yabilir. nuz? iÇıkan yönetmelikleri nasıl buluyorsu- llk çıkanı para ile ilgili olanı. Yani fon yönet- meliği. Sonra hava yönetmeliği çıkarıldı. Bu yö- netmelik btiyuk ölçtide Alman yönetmeliğinden Prof. Aysen Müezzinoğlu, arkadaşımız Hakan Kara ile söyleşisinde Türkiye'de doğnı ve kapsamlı bir çevre envanterinin yapüması gerektiğini vurguluyor. ?ki Batı ülkeleri sözünü ettiğiniz kir- letici teknolojileri hep yaptılar? Gelişmiş ülkeler kendi toplumlarında oluşan baskı nedeniyle artık kullanamayacakları bu tek- nolojileri gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere sattılar. Üstelik bunu sistemli bir şekilde yaptı- lar ve bence dehşet verici bir olay. Bu teknolojiyi az gelişmiş bir ülkeye satmakla Dünya'da global anlamda çevreye ilişkin çok şey söylenmesine karşın sorunun çözümü için kökten bir şey yapıldığı pek ender. Kötümser olmakta yarar var. Tabii bu, insanları ileriye yönelik yapıcı bir şeyler oluşturmaya yönelik olduğu sürece. bunun yarattığı olumsuz çevresel etkilerden kur- tulmuş olduklarını zannettiler. Oysa bu ilk gö- rüntü çok aldatıcı. Çünkü tek bir dünya var ve hepimiz bunun üzerinde yaşıyoruz. Kirlilik ülke sınırı tanımıyor. Bir ülkede yaratılan kirlilik eninde sonunda di- ğer ülkeleri de etkileyecek. Gelişmiş ülkelerin ko- nuya daha uzun vadeli bakarak bu olaydan so- nunda kendilerinin de zarar göreceğini anlama- ları gerek. Artık ülkeler dünyayı küçük bir top olarak görmeye başlamalılar. O zaman kirletici teknolojiyi bir başka ülkeye satmakla sorunun çö- zümlenmeyeceğini de görecekler. W^^KKRKirletici teknoloji konusu sanıyorum Türkiye için de önemli bir sorun. Özellikle ya- bancı sermaye yatırımların ın arttığı şu dönemde... Evet, ancak ben konuya sadece yabancı serma- ye diye bakmıyorum. Genel olarak Türkiye'ye ge- tirilen teknoloji açısından bakıyorum. Yabancı teknolojiyi kullanırken dikkatli dav- ranmak gerek. Ben Türkiye'de teknoloji banka- sı gibi bir şeyin kurulmasıru öneriyorum. Böyle- ce Türkiye'ye giren tüm teknolojüeri belli bir süz- geçten geçirebiliriz. Tabii bu süzgeçte çevresel kri- terler de bulunmalı. Gerektiği yerde bu teknolo- jilerde istediğimiz değişimleri yapıp, kendi lehi- mize ve standartlanmıza uyacak hale getirebilme- liyiz. Türkiye'de, 30-40 yıl önce Avrupa'da kullanı- lan ve terk edilen teknolojileı var. Avrupa'nın bı- raktığı bu teknolojiler bizim gibi ülkelere gelmiş. Avrupa ülkelerinde ise çevreye önem veren, kaynak savurganlığını en az düzeye indiren tek- nolojiler kullanılmaya oaşlanmış. Bu teknoloji- lerle hem çevre kirliliğinin önüne geçiliyor, ki bu kirliliğin de bir maliyeti, ekonomiye olumsuz et- kisi var, hem de konuya daha geniş bir perspek- tiften ve uzun vadeli bakıldığında maliyetinin de oldukça düşük olduğu görülüyor. Yani bunlar eski teknolojilere göre çok daha çevrilmiş. Su yönetmeliğinde biz bölüm olarak yardımcı olmaya çahştık. Esin kaynağımız Avrupa Topluluğu standartla- rı oldu. Bunun nedeni de şu: Türkiye topluluk üyesi olabilmek için başvurmuş bir ülke. Avrupa Top- luluğu ise demokrasi gibi temel konulann yani sı- ra çevre konusuna da büyük önem veriyor. Bir yeknesaklığa gitmek istiyorlar. Bunu henüz ba- rLkonomiyi insanlar icat etmiştir. Ancak ekoloji için aynı şeyi söyleyemeyeceğiz. Doğa, insanlar ortaya çıkmadan milyonlarca yıl önce de vardı. Bana göre ekonomiyi ekolojiye uydurmak zorundayız. Zaten tersini gerçekleştirmek mümkün değil. şarabilmiş değiller. Çünku topluluğun kendi için- de birçok sorunu var. Kuzey kanadındaki ülke- lerle güneydeki ülkeler arasında sorunlar var. Çevre de bu sorunlardan biri. Ancak topluluk üyesi olmak isteyen Türkiye, şimdiden kendi düzenini buna göre oturtmaya başlamalı. Biz de kafa yapımını buna göre şekil- lendirmeliyiz. Böylece ileride topluluğa üyelikte daha kolay uyum sağlanır. Şu anki en büyük eleş- tiri, bu yönetmeliklerin bize birkaç numara bü- yük olduğu yolunda. Bu görüşlere de kaülmamak mümkün değil. ^ ^ ^ ^ • f i u yönetmeliklerin tam olarak uygulan- madığına ilişkin eleştiriler de var. Evet, ancak Türkiye'nin şu anki insan gücü ve altyapısıyla, laboratuvarı, denetleme olanaklan, çok karmaşık haldeki yasal ve idari düzenlemey- le, bu yönetmeliklere ve yönetmelikJerle getirilen düşünce tarzına uyması güç. Ama bu zorluklar bizi yıldırmamalı. Gerçekten Avrupa Topluluğu'na üye olmak, kendimizi toplulukta görmek istiyorsak şimdiden bunu içimize sindirmek zorundayız. Yani bu dü- zenlemeleri uygulamak zorundayız. Sonra en azından artık mahkemeye gittiğiniz zaman eliniz- de bir metin var. Hava kirliliğinin ne olduğu ta- nımlanıyor. Sayılar var. Slz gidip ölçüm yaparak bu seviyelere uyulup uyulmadığma bakıyorsunuz. Bu bile bir şeydir. Kunılacak yeni sanayi tesisle- ri için de getirilen düzenlemeler çok önemli. Çün- kü emisyon izui alınmak zorunda. insanlar en azından emisyonun ne olduğunu öğrendi. tBB^MTürkiye'de son yıllarda basında çevre haberleri giderek arttı. Basının çevre duyarlılığı- nın gelişmesinde sizce etkisi oldu mu? Evet kesinlikle. Daha önce demokrasi ve eko- loji ilişkisinden söz ederken çevre sorunlannın çö- zümu için bilinçli bir kamuoyunun oluşumunun ne denli önemli olduğunu dile getirmiştim. Ka- muoyunda bu konudaki bilincin gelişmesinde de basının önemli bir rolü olduğu kanısındayım. İHHM7urA:;>e 'de giderek gelişen çevre duyar- lılığını nasıl değerlendiriyorsunuz? Çevre duyarlılığı gerçekten hizla gelişiyor. Bu çok olumlu bir şey. Ben davranış bilimleri uzmanı değilim. Ancak gözlemlediğim şu: Çevre duyar- lılığının gelişmesiyle insanların ekonomik duru- mu arasında bir bağlantı var. İnsanların önce ye- mek, içmek, barınmak gibi temel gereksinîmle- rinin karşılanması gerekiyor. Sonra belli bir ekonomik düzeyi tutturmak ge- rekiyor. Ondan sonra çevre konusundaki duyar- lıhk geliyor. Türkiye'de yaşanan gelişmeleri dün- yada yaşanan gelişmelerle birlikte ele almak ge- rekiyor. Yani bir yandan ekonomik gelişme di- ğer yandan dünyada ki gelişmeler. Böyle bakar- sak çevre konusunun giderek gündeme gelmesi doğal. Basın ise bunu tam zamanında yakaladı ^ sorunlannın idare tarafından ele ahnması için kamuoyunun uyanması ve konuyu gündeme getirebilmesi gerekiyor. Bu noktadan hareketle demokrasi ve çevre arasında bir ilişki var. Ancak demokrasi var diye kirletme özgürlüğüm var diyenlere de dikkat etmek gerek. ve bu gelişmeyi büyük ölçüde etkiledi, hızlandır- dı dıyebilirim. Son yıllarda bu konuda epey yol aldığımızı düşünüyorum. WKMI^MEkonomı-ekoloji ilişkisine geri döner- sek, Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülke açısın- dan konuya baktığımızda bu ilişkiyi nasıl ele al- mak gerekir? Bu çok zor bir soru. Çünkü ne söylesem mut- laka karşıt görüşler çıkacak. Üstelik bu görüşler de bazı açılardan en az benim söylediklerim ka- dar mantıklı olabilecek. Hatta ben bile söylediği- mi bir başka yaklaşımla çürütebilirim. Ancak şunu söyleyebilirim: Ekonomik kalkın- ma, kesinlikie doğayı yok etmek demek değildir. Basit bir örnek vermek istiyorum: Bir kâğıt fab-' rikası düşünün. Bir ormanın kıyısına kuruimuş. Kâğıt fabrikasının ormâna ihtiyacı var. Burada- ki ağaçlan kullanarak kâğıt üretiyor. Yani ormanı bir yandan biçiyor. Ama diğer taraftan yenilerini yetiştirip ekono- mik olarak devreye sokamıyorsa çok kısa bir sü- re sonra kendi can damarını yok edecek ve devre dışı kalacak demektir. Bu uzaydan gelme bir ör- nek değil. Dünyada yaşanmış şeyler. Bu nedenle kendimizi bıçaklamamalıyız diyorum. Bunu özel- UkJe çevre konusunu erteleyelim diyenlere söylü- yorum. •••••S/zc^ Türkiye'de sürdürülebilir bir kal- kınma gerçekleşebilir mi? Evet, bunun yapılabileceğini düşünüyorum. Bazılan aksi görüşte olabilir. Ancak ben sürdü- rebilir bir kalkınmanın mümkün olduğuna ina- nan iyimserlerden biriyim. Şu anda Türkiye'de her şeye sayısal olarak bakılıyor. Niteliksel ola- rak değil. Büyük bir sayılar karmaşası var. Belki çok hızh kalkmmaya çalışmaktan. Kentlerin anormal hızla büyümesi de ciddi sorunlar yara- tıyor. Ancak bu kadar hızla gidelim derken tö- kezleyip çevreyi elden çıkarmayız umarım. l^^B^Aliağa Termik Santralı konusundaki ge- lişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Şu anda konu mahkeme aşamasında olduğu için bir şey söylemek istemiyoruz. Ancak bu gibi konularda topluma tüm bilgilerin doğru olarak ulaştınlması gerektiğini düşünüyorum. Bu top- lumu termik santrala karşı harekete geçirenler için de karşı taraf için de geçerli. Çünkü ancak bu şekilde sağhklı bir kamuoyu oluşturulabilir. Ingiltere'de bu konuda bir yön- tem geliştirmişler. Bir kasabada bir fabrika ku- rulacaksa gerekli yasal başvurulardan sonra in- sanlar toplanıyor ve gerek şirket yöneticileri ge- rek resmi yetkililer, gerekse tesise karşı çıkanlar bölgede yaşayan insanlann önünde görüşlerini di- !e getiriyorlar. Kamuoyu bu şekilde oluşuyor. Doğru olan da bu. Bizde de çevre yasasında bu konuda bir düzen- leme var. Sonra Çevresel Etki Değerlendirmesi, yani ÇED deneh mekanizma da bununla ilgili. Aliağa konusunda kimi yanlışlıklar yapıldı. An- cak bu ilk örneğimiz. Bundan sonra yapıknaya- cağını umuyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle