Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 11 KASIM 1990
Rerlin'den
Doğu'nungizemi
Berlin'in doğusu bir gizemi ve yalnızlığı
yaşıyor. Yaşlı bir adam 20 yıldır gittiği Macar
lokantasında şaşkınhğa uğruyor. Batılı bir
işletmecinin satın aldığı lokanta tamamen
değişmiş. Adam dönüp giderken, bir kadın
ardından bağırıyor: "Kimliğini unuttun!"
FATİH M. YILMAZ
BERLİN — Brandenburg'un
hemen arkasında başlıyor yal-
nızlık. Berlin'in doğusu artık
yalnızlıklann başkenti. Bir gizi
saklıyor Doğu Berlin. Evlerden,
barok binalardan, kütüphane-
lerden, müzelerden caddelere gi-
zemin gücü düşuyor. Kalabalık-
lar içinde yalnızlaşma duygusu-
nu yaşamamış insanlar, kendi
kentlerinde şimdi yalnızlığı, tu-
haflığı yaşıyorlar.
Unter den Linden'den Marks-
Engels meydanına doğru, gizem
daha da artıyor. Brandenburg-
un hemen arkasında başlayan
meraklılar topluluğu, Marks-
Engels meydanından itibaren
yerini düzen ve intizama bırakı-
yor. Cumhuriyet Sarayı'nın he-
men arkasmdaki Marks ve En-
gels'in heykelleri, anlamını yiti-
riyor. Bir çocuk, heykelleri ge-
çerek boş caddeleri hızla adım-
hyor. Televizyon kulesine açılan
bir toplu konut kompleksinde-
ki bir camdan bakan yaşlı ka-
dın, perdeyi hızla çekip, yalnız-
lığına gömülüyor.
Doğu Avrupa'nın en hızlı ca-
suslannın bir dönem cirit attığı
Palast Hotel'de şimdi yaşlı çap-
kınlar, körpe Doğu Alman kız-
lanna ucuz Batı malları hediye
ediyor. Saçlan omuzlanmn üze-
rinde çok düzgun kesilmiş ola-
ğanüstü güzellikte bir kız, ote-
lin önünden anılannı düşünmek
Paris'ten
Gizli servis
zor durumdaFransız istihbarat servisi RG'nin adı karanlık
bir cinayete bulaştı. Eşcinsel bir papaz
öldürüldü. Gizli servis elemanlarının eşcinsel
papaz aracıhğı ile bulacakları erkek fahişeleri,
Adalet Bakam'nın özel yaşamını araştırmak
için kullanmak istedikleri öne sürülüyor.
SABETAY VAROL
PARİS — Son zamanlarda
"genel istihbaraf'ın başı dertte.
Fransız Haberalma Örgütü'nün
adı hem eşcinsel bir papazın
ölümüyle sonuçlanan karanlık
bir cinayete bulaşıyor hem de
aynı örgüt, söz konusu cinayet-
le ilgili olarak bir kısım devlet
erkânımn özel hayatlarmı ahlak
dışı yollardan kurcalamakla suç-
lanıyor. Üç resmi haberalma ör-
gütünden biri olan "genel istih-
barat", (kısa adıyla "RG") Fran-
sa'da normal koşullarda, Içişle-
ri Bakanlığı'nın hiznıetinde ça-
bşır.
Geçmişte de birçok skandala
adı kanşan bu kuruluşun başı
şundan dertte; her şeyden önce
kendine CCL "Centre Dn
Christ Liberateur" (Kurtancı
Hz. tsa Merkezi) adını veren,
nevi şahsına münhasır bir "ki-
Hse"nin baş papazının öldürülü-
şü ile istihbarat örgütü arasında
doğrudan ilişki kuruluyor.
Papazın ve kilisesinin, bir sü-
redir "dinsel faaliyet" perdesi al-
tında erkek fahişe pazarladığın-
dan şüpheleniliyordu. Bu yuz-
den de kilisenin kendi de eşcin-
sel papazı Joseph Douce, uzun
süreden beri istihbarat eleman-
lannca takip altında tutuluyor,
"Kurtancı Hazreti tsa Merkezi"
nin telefonları dinleniyordu.
"KiMse"nin, kâğıt üzerindeki
amacı, eşcinselleri çevre baskı-
sından kortımaktır. tddiayagö-
re ise "sübyancılığı" cesaretlen-
dirmekte ve kışkırtmaktadır.
Papaz efendinin din ve felse-
fe kisvesi altında ne iş çevirdiği
bir yana, sonuç olarak orta yer-
de cinayet var, kan var. Ve de is-
tihbarat elemanı Komiser Jean
Marc Dofonrg, bundan birkaç
ay evvel sırra kadem basmadan
önce eşcinsel papazı son gören
kişidir. Zaten ceset bulunmadan
önce papaz Douce'nin ölmûş
olabileceği söyleniyordu. Cina-
yetin dedikodulan arşı âlâya
varmışken papazın cesedi birkaç
giin önce nihayet bulundu. Ama
ölüm nedeni otopsiye rağmen
saptanmış değil.
Ceset bulunmadan önce de
zaten istihbarat komiseri Dufo-
urg'un, iki meslektaşıyla birlik-
te papazı işkenceyle öldürdükle-
ri iddia edilmiş, görevleri askı-
ya alınmıştı. Ancak komiser ve
arkadaşları hakkında kamu da-
vası açacak yeterlikte kanıt ne-
dense yok. Istihbaratçı polis, ga-
zete sayfalannda suçlandığı hal-
de hakkında bir türlü dava açıl-
mayınca, ünlü avukat Jacques
Verges'e başvurarak kendine ve-
kil atadı. Bir işin içine Verges
bulaşmaya görsün, Fransızlann
gözünde, olay baştan skandal
kokuyor demektir.
Nitekim Jean Marc Dufourg,
yaptığı yeni bir açıklamayla or-
talığı birbirine kattı. Bu açıkla-
maya göre "RG", sosyalist hü-
kümetin Adalet Bakanı Pierre
Arpaillange'in ve iki kamu
TV'sinin ortak genel müdürü
Philippe Guilhaume'un özel ha-
yatlannı incelemek üzere soruş-
turma yürütüyormuş. Açıklama
doğru mu, değil mi henüz tam
olarak belli değil, ama cinayet-
le iki önemli şahsiyetin özel ha-
yatlarının soruşturulması ara-
sında ince bir bağ olduğu da id-
dia ediliyor.
İlişki basit: Iddiaya göre RG
elemanları papaz Joseph Dou-
ce aracılığıyla genç bir erkek eş-
cinsel fahişe tedarik edecekler ve
bu genç aracılığıyla Fransız Es-
tablishmenti'nin iki önemli ki-
şisine yanaşacaklarmış. Tabii,
soruşturma yürütüldüğü iddia-
sı doğruysa -ki doğru olduğuna
dair bazı önemli işaretler var- bu
haberalma örgütünün çok biı-
yük işlere ve şahısların özel ha-
yatlanna burnunu soktuğunun
belirtisidir.
TV Genel Müdürü Guilhau-
me hem "eşcinsel olmadığını"
çok ciddi Le Monde gazetesine
yaptığı yazılı bir açıklamayla
ilan etti hem de kendisine
"iftira" atan yayın organlannı
mahkemeye vereceğini duyurdu.
Tabii, eşcinselliğin utanılacak
bir şey olmadığını belirtmeyi ih-
mal etmeden. Şimdi tüm projek-
törler "RG" üzerine dikili du-
rumda. Kuruluşun 3900 görev-
lisi haklannda kamuoyunda yü-
rütülecek tartışmayı ve hüküme-
tin vereceği kararı heyecanla
bekliyor. Bazıları kurumun fes-
hini bile önerdi.
istemiyorcasına paltosuna sarı-
lıp adımlannı sıklaştırıyor, kâ-
labalıklara kanşıp yalnızlaşıyor.
Berlin'in batısından aldıkları
giysileri bir türlü üzerlerine ya-
kıştıramayan 4 kişilik bir aile
metroya koşuyor. Kadın, bir an
yamndan geçen Batılı bir kadı-
na bakıyor, duruyor. Adam, ka-
nsını kolundan çekiyor. Çocuk
ağlıyor. Kadın, çorabının çirkin
olduğundan yakımyor. 4 kişilik
aile, Demokratik Almanya'nın
onur tablolanyla süslü metro-
nun yalnızlığına gömülüyor.
Liechtenberger'in batısındaki
proletarya mahallelerinin birin-
deki bir kafede, 3 adam ve bir
kadın bira içiyor. Kadın, sürek-
li ağlıyor. Garson kız, kadına iç-
ki vermeyeceğini söylüyor. Ma-
sadaki zebellah adam garson kı-
za sarkıntıhk ediyor. Kız, ada-
mı tokatlıyor. Masadaki kadın
daha fazİa ağlıyor Barmen,
Marlboro'sundan kuvvetli bir
nefes çekip, '^pıkın" diyor. Sar-
hoş kadın ve 3 adam, caddenin
sessizliğinde kayboluyorlar.
Her zaman gittiği Macar lo-
kantasının merdivenlerini güç
bela çıkan yaşlı bir adam, bu kez
tanıdığı garsonlan göremiyor.
Beyaz örtülü masalarla donan-
mış lokantada değişik bir hava
esiyor. Batılı bir işletmecinin sa-
tın aldığı lokantanm daha fazla
para kazanmak isteyen genç kız-
larla dolu olduğunu görüyor.
Hiçbir şey söylemeden gerisin
geri lokantadan çıkmaya yelte-
niyor. 20 yıl öncesine kadar sev-
gilisi olan kadın adını söylüyor.
Duymayıp koşarak merdivenle-
ri iniyor. Kadın, "Kimliğini
unuttan" diye bağırıyor. Kızlar
gülüyor.
Şehre akşam çöküyor. Sokak-
lar ve evler daha da yalnızlığa
gömülüyor. Berlin'in doğusunu
gezmeye gelen Batılılar kenti
terk ediyor. Yeni Forum'un do-
ğum yeri olan kilisede Bach ça-
lınıyor. Rüzgâr, Pergamon Mü-
zesi'nin üzerinden daha kuvvetli
esiyor. Bir Sovyet hastanesinde
ömrünün son anlannı yaşayan
yaşlı bir "Demokratik Alman"
düşünüyor. Bir evden sokağa es-
ki eşyalar atüıyor. Şehir tama-
men yalnızlığa bürünüyor.
Brandenburg'un önünden
Sovyet alanına doğru uzanan
caddede birleşme karşıtı duzen-
lenen bir gösteriden dönenlerin
cılız sesi duyuluyor. Birleşme
karşıtı gösteriye destek veren
Türkler Batı'ya doğru yol alıyor.
Biri, "Doğu Alman kızUn çok
saf olnyor" diyor. Gizem, bir
sonbahar akşamında Berlin'in
doğusunda hükümranlığını eni-
konu ilan ediyor.
Atina'dan
En kolavı kedi-kopek beslemek. Ama kişilik ujumu yaptıkun soara.
Londrd'dan
Kedi-köpek sanayiiİngiltere'de kedi-köpek besleyenlerin sayısı son
yıllarda hızla arttı. Bazı bürolar kedi-köpek.
beslemek isteyenlere bir form doldurtuyor ve
sahibinin 'kişiliğine uygun' bir köpek
öneriyor. Kedi-köpek sanayii gittikçe
genişleyen bir sektör.
EDtP EMİL ÖYMEN
LONDRA — Bir köpeğin ka-
fası nasıl çalışır? Hayattan bek-
lentisi nedir? Ne gibi kaygılan
vardır? Neye üzülür, neye sevi-
nir? Nasıl âşık olur? Nasıl nef-
ret eder? Siyaset hakkında ne
düşunür?
tngiltere'de yaşayan bu
önemli yaratığı daha iyi anla-
mak için Köpek Gibi Düşü-
nün" diye bir kitap çıktı. 'Es-
tağfumllah'diyen olmadı. Za-
ten daha önce de kedilerin ru-
hunu okumak için anlı şanlı
başka bir kitap çıkmıştı piyasa-
ya. 'Bir Kedi Sizi Gözlüyor'da
kediler, dünyanın gidişi hakkın-
da fıkir yürütüyordu. Nasıl ko-
nuşurlar, ne söylerler, nasıl me-
rak ederler? Hepsi açıklanıyor-
du nihayet.
Orta ve alt sınıf tngilizin evin-
de yemek masasının üzerinde
gezinen, sahibiyle aynı tabaklar-
dan yiyen, yatağuıa giren, ku-
cağına çıkan kedi ve köpekler
için bundan iyi tanıtım vesilesi
olamazdı.
Kitabevleri, kâğıdı ve fotoğ-
rafı tanıtım uğruna harcamıyor
elbette. On yılda lngiltere'de
köpek besleyenlerin sayısı 5.5
milyondan 7.5 milyona, kedi
besleyenler 5 milyondan 7 mil-
yona çıkmış; kedi-köpek bakımı
tam bir sanayi. Süpermarketler-
de kedi-köpek mamaları vesai-
re ile çocuk bakım gereçleri ay-
nı yerde satılıyor. Kedi-köpek
sanayii, çocuk sanayiinden ile-
ride. Nüfus artmıyor yassı ada-
da, ama kedi-köpek besleyenle-
rin sayısı artıyor.
Bir türlü evlenemeyen erkek-
lerle kadınlan eşleştiren evlilik
büroları gibi, şimdi bir de 'Dog-
nı Hayvana Dogru Sahip' bü-
rosu para kınyormuş. Bir ster-
lincik yolluyorsunuz, size bir
form gönderiyorlar. Sorulara
verdiğiniz yanıtları bilgisayar
değerlendiriyor, kişiliğinize uy-
gun bir köpek oneriyor. Evlilik-
te bile bu kolaylık yok. Çocuk
sahibi olmanın güçlükleri
malum.
En kolayı kedi-köpek besle-
mek. Ama kişilik uyumu yap-
tıktan sonra. Ne de olsa, köpe-
ğin kişiliği bakalım uyacak mı?
Köpekler, hiyerarşi merakhsı.
Evin reisini tanıyor tanımasına
da reisten aşağısında kafası ka-
nşıyormuş.
örneğin çocuklar, köpeğin
kendilerinden de aşağıda bir
sosyal mevkiye nza göstermesini
istediğinde bazan köpek bu sos-
yal haksızlığa dayanamayıp ısı-
rıyormuş.
Kedilerde ise sorun, hiyerar-
şi değil, kişilik bozukluğuymuş.
İstatistik bakımdan çoğunun
'nıh doktoruna' ihtiyaa varmış.
Avam Kamarası'na girmesine
izin verilen tek köpek-, âmâ bir
milletvekilinin uysal ve eğitimli
köpeği. Ama köpekler, geçen
haftaki oturumda hararetli tar-
tışmalara neden oldu. Konu,
'Acaba köpek beslemeye nıhsat
mı versek' di. Öyle ya kucakta
taşınanı var, minyatürü var, ka-
fası sahibinin kafasından büvük
devler var.
Hele birkaç tanesi birilerini
paralayınca, 'en sevgili yaratık'
falan, ama İngilizlerde şafak at-
tı. Sokak köpeği ya da sokak
kedisi gibi kavramların tanın-
madığı bu ülkede kedi ve kö-
peklerin geleceği sağlam. Han-
gi parti iktidara gelse de gerçek
saltanat onlarda.
DOĞRU YOL PARTİSİI I • I
3. BUYUK KONGRESI
24-25 KASIM 1990 GÜNLERİ
ANKARA ATATÜRK SPOR SARAYI'NDA
AŞAĞIDAKİ GÜNDEM GEREGİ TOPLANACAKTIR
Kongre Delegeleri ile Doğru Yol Partisi ve davasına gönül veren bütün
vatandaşlanmız bu toplantıya davetlidir.
KONGRE GÜNDEMİ
24 Kasım 1990, Saat: 11.00
1 — Yoklama ve açılış
2-Kongre Başkanlık Divanı Seçimi (1 Başkan, 4 Başkan Yardımcısı, 8 Katip)
3-Atatürk ve Şehitlerimiz için saygı duruşu
4-Genel Başkan'ın konuşması
5-Komisyonlar teşkili
a) Ülke Meseleleri Komisyonu
b) Parti Meseleleri Komisyonu
c) Tüzük Komisyonu
d) Hesap ve Bütçe Komisyonu
e) İtiraz ve Şikâyetleri İnceleme Komisyonu
f) Dilek ve Teklifleri İnceleme Komisyonu
6—Anıtkabir'i ziyaret heyetinin tespiti (Her ilden bir üye olmak üzere)
7-Genel Başkan seçimi için adaylık kabulü ve müracaatların Seçim Kurulu
Başkanlığı'na gönderilmesi (Adaylık müracaatları Saat 15.00'te sona erer)
8- Hesapları İnceleme Komisyonu Seçilmesi (3 kişi)
Genel İdare Kurulu ve Merkez Karar Kurulu faaliyet raporu ile gelir gider hesap
raporu ve bilançosunun okunması müzakeresi ve oylanması
9-Seçim Sandık Kurulu'na üye seçimi
10- Genel Başkan Seçimi
25 Kasım 1990, Saat: 10.00
11 -Komisyon raporlarının okunması, müzakeresi ve oylanması
12-Genel İdare Kurulu, Merkez Karar Kurulu ve Yüksek Haysiyet Divanı Seçimleri için
adaylık kabulü, listelerin hazırlanması ve Seçim Kurulu Başkanlığı'na gönderilmesi.
(Adaylık müracaatları saat 15.00'te sona erer.)
13—Siyasi konuşmalar
14-Dilek ve Temenniler
15—Merkez Kurullan Seçimleri
16-KAPANIŞ
Gazeteci
evleninceGünaydın gazetesinin Atina muhabiri Maria
ile ARD TV ekibinin elemanı Yorgo'nun
düğünü çok heyecanlı oldu. Kolonaki
semtinde geceyarısı yaşamı renklendiren gelin-
damat, daha sonra Romeo gece kulübünde
geleneklere uygun olarak masada dans ettiler.
STELYO BERBERAKİS
ATİNA — Geçen hafta için-
de Atina'da yapılan birçok dü-
ğünun arasmdan kuşkusuz en
çok ilgiyi Maria ile Yorgo'nun
düğunü çekti. Maria ile Yorgo,
hundan beş yıl önce tstanbul'-
lan Atina'ya goç etmiş ve geçen
hafta da "diinya evine biriikte"
girmeye karar vermiş iki genç
arkadaşımız. Maria, "Günay-
dın" gazetesinin, Yorgo ise Ati-
na'daki Alman ARD TV ekibi-
nin bir elemanı.
lkisinin de aileleri, yakın dost
ve akrabalan Istanbul'da oldu-
ğu için düğünün yapıldığı Fali-
ron semtindeki Meryem Ana
Kilisesi, tstanbul'dan özel ola-
rak gelen Türk ve Rum ahbap-
larla dolmuştu.
Ayrtca Atina'daki Turk Bü-
yukelçiliği, konsolosluğu, basın
ataşeliği temsilcileri ile Türk ga-
zetelerinin Atina muhabirlerinin
yanı sıra yüzlerce davetli Maria
ile Yorgo'nun düğününü izledi-
ler. Maria, uzun beyaz gelinli-
ği; Yorgo ise siyah damatlık
kostümü ve papyonu ile bu "alı-
şılmadık giysileri" içinde, san-
ki "hızlı gazetecilik" yaşamının
vermiş olduğu o "hissizük mas-
keleri"ni ikisi de bu özel gun
için atıvermişlerdi bir yana.
İkisi de heyecanlı, ne yapacağı-
nı bilmeyen iki çocuk gibiydi.
Damat, kilisedeki "randevu"
ya geleneklere aykın olarak
"tam vaktinde" geldi. Aslında
10 dakika önce gelmesi gereki-
yordu. Çünkü saat 21.00'de
başlayan düğüne gelinin en faz-
la 10 dakika gecikmeyle gelme-
si ve damadı kilisenin merdiven-
lerinde "bekletmesi" gerekiyor-
du. Oysa damat tam 21.00'de,
gelin ise 21.40'da geldi. Yani
damat 10 dakika yerine 40 da-
kika bekledi ve kilise içinde
"homurdanmalar" başladı.
Obrkemli düğun töreninden
sonra Atina'daki Türk koloni-
sinin "müptelası" olduğu deniz
kıyısındaki Mithos'ta aile ve
Türkiye'den gelen dostlar için
yemek verildi.
Verilen bu "resmi" yemek
saat 01.30'da sona erdi ve ko-
nuklar evlerine döndü. Ancak
damat ile gelin, bu "ilk ve son"
gecelerinin böyle sona ermesini
istemiyordu âdeta. Gelin araba-
sına atladıklan gibi Atina'nın
merkezindeki ünlü Kolonaki
meydanında almışlardı soluğu.
Saat 02.00'yi geçiyor ve Kolo-
naki meydanı, kalabalıktan ge-
çilmiyordu. Maria ile Yorgo'yu
"diiğün giysileri" içinde Kolo-
naki sokaklannda yıirürken gö-
renler donup kalıyor, alkışlıyor,
otoların kornalanna basıyor,
"muduca yaşayın" sloganları
atıyordu.
Maria ile Yorgo, Kolonaki'-
nin eğlence yerlerinden biri olan
Romeo gece kulübüne doğru
yöneldiler. Kapıdaki görevli, ge-
linle damadı görünce biraz şa-
şırarak her zaman yaptığı gibi
bu kez "Aynlmış masanız var
mı" sorusunu soramamış, "...
içeriye buynın, hoşgeldiniz" di-
yebilmişti.
Romeo'nun içi hınca hınç do-
luydu. Bu "beklenmedik" ko-
nuklar için derhal "seferber"
olan garsonlar, anında bir ma-
sayı "boşaltülar" ve gelin ile
damadın 6 kişilik grubunu bu
masaya oturttular. Yandaki ma-
salar gelin ile damadın adına
şampanyalar açıyor, kadeh kal-
dırıyor ve çiçekler gönderiyor-
du.
Romeo'nun en büyük özel-
liklerinden biri pistinin küçük
olması nedeniyle bayanların
masaların ustüne çıkıp dans et-
mesi. Bu "gelenek" geline de
önerilinee, gelin ilk önce tered-
düt etti. Ama daha sonra Ro-
meo'nun müdavimlerinin "sal-
dınsına" uğrayan Maria, gör-
kemli gelinliği içinde masaya
çıkanldı ve coşkulu alkışlar
arasında sabahın 6'sına kadar
masanın üstünde göbek attı.
Müdavimlerden biri, damat
Yorgo'ya "Yahu damat bey sa-
atin kaç olduğundan haberin
yok galiba, gelini ne aman ger-
değe sokacaksın" dediğinde şar-
kıcılar dahil tüm ROMEO
"ahalisini" gülmekten kırdı
geçirdi.
Budapeşte'den
Ey arayan
piyanistBudapeşte'de ev arayan bir piyanist yalnız
güzel kızlarla tanışmakla kalmaz, kentin
sosyal yapısı ve psikolojik eğilimleri hakkında
da ayrıntılı bilgi sahibi olabilir.
MEHMET MESTÇt
BUDAPEŞTE — "Bu kent-
te ev aramanın en güzel yanı
hiçbir zaman oturmak istemeye-
cefiniz semtleri bir defalığına
dahi olsa ziyaret etmek ve bu zi-
yaretlerden büyük hazlar
koparmaktır" diyerek anlatma-
ya başladı Ispanyol dostum.
"İnsan çekiciliğinden kurtu-
lamaz. Birkaç zaman sonra içi-
ne yerleşeceginiz evin eski sakin-
lerinin operaya dürbünlü mü,
durbunsüz mü gittikleri, kaçta
yatıp kalktıklan, Habsburg
Imparatoriuğu'na sempati mi
antipati mi besledikleri sizi çok
meraklandırtr. Şehrin merkezin-
deki bazı mahallelerde cephele-
ri savaşlarda sıkılmış kurşunlar-
dan delik deşik olmuş apart-
manlann son harpte kaç ölü
verdiklerini merdivenlere sakın
sormayın, onları göz yaşlanna
boğarsınız."
Dostum gunün birinde Elisa-
beth köprüsüyle Zincirli köprü
arasındaki ağaçlardan kopalı
günler geçmiş, sonbahar yap-
raklı uzun caddeyi keşfetmiş ve
bütün benliğiyle buraya sanl-
mış. En çok etkilendiği binala-
nn saklı ihtişamından çok cad-
deyi boydan boya kat eden
tramvay yolunun zarifliği ile
kaldırımların üzerindeki Tuna
nehrine ve Peşte yakasına bakan
paslı bankların solgun sarımtı-
rak renkleri olmuş.
Defalarca boş bir daire bula-
bilmek umuduyla bu cadde üze-
rindeki apartmanların girişleri-
ni aşındırmış. Kendini bu bina-
lardan birinin en yüksek katın-
da Schumann'm senfonik etüt-
lerini çalışırken ve yorulduğun-
da balkona çıkıp nehrin belli be-
lirsiz kokusunu içine çekerken
hayal etmiş.
Bir keresinde 11. bölgenin
ırak yerlerindeki bir iki ucuz ad-
res geçmiş eline. Möricz-
Zsigmond Meydanı'ndan salla-
na sallana güneye doğru giden
gürültülü tramvaya binmiş.
Şehrin parlaklığını kaybedip dev
sosyal konutlara dönüştüğü du-
raklardan birinde inmiş. Etrafı
fabrikalarla çevrili adresteki
evin kapısını çalmış. Kapıyı
açan 25 yaşlarmdaki kızdan çok
hoşlanarak içeride uzunca bir
süre oyalanmış ve sonunda evi
beğenmediğini belirterek teşek-
kür edip ayrılmış, ama kızı er-
tesi akşam sinemaya davet et-
menin uygun olacağını düşün-
müş.
Sonra dostum müzikçi olarak
ev aramarun keyiflerinden ve sı-
kıntılanndan bahsetti. Bir defa-
sında evinin minicik pis bir oda-
sını kiraya veren hoşgörüsüz bir
kadın onun piyanist olduğunu
öğrendiği an, kapı dışarı etmiş.
Etrafı dağlarla ormanlarla çev-
rili 2. bölgedeki adreste ise ev-
lerini kiraya veren müzik ve re-
sim hayranı harika bir kan-koca
ile karşılaşmış.
Dostum girer girmez adam
apartmandaki diğer müzikçile-
rin ve çevrede gittikçe bollaşan
hırsızların varlığından bahset-
miş. Gerçi sonuçta kirada anla-
şamamışlar, ama Macar piya-
nistleri uzerine uzun bir süre ke-
yifle sohbet etmişler.
Nihayet dostum sıkılır gibi ol-
muş ve işi kısa yoldan halletmek
ümidiyle adres bürolarına baş-
vurmuş. Insanlann hücumuna
uğramış bu bürolarda en ucuz
adresleri elde etmeye uğraşan
Çinli, Koreli, Afrikalı fakir öğ-
rencilere rastlamış. Elinde geniş
bir liste tutan Madonna kılıklı
kızcağız, dostumun isteklerine
cevap veren hiçbir adres çıkara-
mayınca, dostum son çare ola-
rak günlük ilan gazetesi Expres'i
yakından takip etmeye başlamış
ve kısa bir süre sonra aradığım
bulmuş.
"Artık piyanistlere büyük
sempati duyan, şancılardan vc
piccoloculardansa, hiç hoşlan-
mayan sokaklan daha iyi tanı-
yonım" dedi.