24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cumhuriyet Strateji 27 Ekim 2008/226 ST R A T E J İ c 9 olsaydı, tabii ki Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak bir adım daha öne çıkması, ağırlığı ve caydırıcılığını ilgili ülkelere ve özellikle Barzani yönetimine kabul ettirmesi mümkün olabilirdi. O takdirde ise, ABD kendi kalesine gol atmış olurdu. Bunun için de en basit ve kestirme yol ABD yönetimi tarafından seçilmiştir. Gates diplomatik teamüllerin dışında Türkiye’yi hedef almış ve tabii ki diğer bölgesel aktörleri de kendi öngörüleri ve beklentileri paralelinde politikalara soyundurmuştur. Bir taraftan da “Stratejik Ortağı”na karşı Barzani’nin beklentilerini gözeterek bölgesel dengeleri(!) korumuştur. demokratik olmayan yönetimler ve Aktütün Karakolu’nun yeni yerindeki inşaatı... geri kalmışlık düzeyi ile ilişkilendirerek; kendisine küresel güvenlik görevleri yaratmıştır. En basit ifade ile ABD’nin bölgedeki stratejik hedefi; enerji kaynaklarının kontrolü ve pazarlara ulaşım güzergâhlarının güvenliğinin tesisidir. Ayrıca ABD’nin küresel çıkarlarına hizmet eden güvenlik kavramları ve politikalarının başta NATO olmak üzere, uluslararası teşkilatların stratejilerinde de yer almasını sağlamıştır. Bunun neticesinde Kuzey Afrika'dan Orta Asya'ya kadar olan bölgenin, Büyük Ortadoğu Projesi adı altında JeoStratejik bakımdan tek ve bütünlüğü olan bir bölge olarak algılanmasını sağlamıştır. Bu proje ABD'nin sürdürülebilir üstünlüğüne ve hedef bölgede sürekli kriz ortamı yaratılmasına dayanmaktadır. Çünkü bölgedeki kriz ortamı son yıllarda uluslararası ilişkilerde ortaya çıkartılan sanal algılamalar ve kavramlar çerçevesinde ABD’nin bölgedeki varlığının eden ABD; Türkiye'nin uluslararası sorgulanması yerine, meşrulaştırmaktadır. hukuktan kaynaklanan “Meşru Müdafaa” ABD bu stratejinin gereği olarak; hakkını 2002’den beri fiilen rehin almış öncelikle Irak rejimini devirmiştir. Lübnan, görünmektedir. İsrail ve ardından BM marifetiyle kontrol Her ne kadar Başbakan Erdoğan, Bush altına alınmıştır. İran ve Suriye'deki mevcut ile 05 Kasım 2007’de yaptığı kritik rejimi devirme veya kontrol etme görüşmesi sonrasında, sınır ötesi harekât çabalarına devam etmektedir. için yeşil ışık yakılmış olsa da; ABD, Ancak; Rusya ile ABD ve NATO Türkiye’nin milli menfaatleri paralelinde arasında ortaya çıkan Doğu Avrupa, operasyon yapmasına ve sonuçlarından Kafkasya ve Orta Asya odaklı çıkar yararlanmasına izin vermemiştir. çatışmalarının tırmanışına bağlı olarak İran Hatırlarsak TSK harp tarihine geçecek konusu şimdilik ötelenmiş ve ABD İran’a seviyede başarılı bir kış harekâtı yapmıştır. karşı kötü polis rolünü İsrail’e terk ederek, Ancak bu harekât sürerken Robert Gates’in, makul polis rolüne soyunmuş diplomatik teamüllerin aksine daha görünmektedir. Türkiye’ye gelmeden Hindistan’dan Türkiye aracılığı ile sürdürülmeye Türkiye’nin çekilmesine yönelik çalışılan İsrailSuriye barış görüşmelerinde açıklamaları ve Bush’un ısrarı nedeniyle; ise, Suriye artık en azından masada iletişim başarılı harekâttan beklenen caydırıcılık kurulabilir bir devlet konumuna sağlanamamıştır. getirilmiştir. Aslında bu gelişmeler ABD’nin Etki Bu ilişkiler yumağında Türkiye’nin, Odaklı Harekât Konsepti (Efect Based ABD tarafından bölge dengeleri içinde OperationsEBO) kapsamında uygulamakta nerede ve nasıl görüldüğü iyi analiz olduğu politikaların bir gereğidir. Bosna, edilmelidir. ABD bakımından Türkiye; Afganistan ve Irak’a yönelik harekât hep stratejik çıkarları aynı paralelde olduğu aynı kavram çerçevesinde gerçekleştirilmiş sürece vazgeçilmez bir müttefik olarak ve alınan derslerle düzenlenerek görülmekle beraber, iki ülke arasında yürütülmektedir. yürürlükteki stratejik ortaklık belgesine EBO kapsamındaki hedef ülkeler ve rağmen; 2002 yılından bu yana ilişkilerin yönetimler büyük gücün Stratejik mahiyetinde olumsuz yönde gelişmeler hedeflerini hayata geçirecek veya olduğu aşikârdır. kolaylaştıracak şekilde karar almaya ve Diğer taraftan Büyük Orta Doğu Projesi uygulamaya heveslendirirler. Etki Odaklı kapsamında bölge ülkelerine demokratik ve Harekâtta, büyük stratejinin hedefleri olan özgür toplum modeli sunan ABD'nin bölgesel oyunculara karşı kamuoyu stratejileri için; Laik ve Demokratik, Sosyal diplomasisi uygulanır, her türlü iletişim ve Hukuk devleti Türkiye pek makbul bilgi araçları ile yönlendirilir. (Birinci görülmemektedir. Körfez Harekâtında ABD yönetimi için, Sözde stratejik ortağı Türkiye için her Saddam’ın Kuveyt’i işgali ile fırsatta gündemde tuttuğu Ilımlı İslam sonuçlanan gelişmelerin pek de Sürpriz modeli, bölge ülkelerine demokratik ve olmadığı Secret Dossiere’de(1) çok özgür toplum modelini getireceğini iddia güzel anlatılmıştır.) eden ABD'nin bölge stratejileri bakımından Hatırlayalım Bush’un PKK terör çelişki teşkil etmektedir. Aslında bu durum örgütünü “Düşman” olarak ilan edişi ile sadece tek konu ile sınırlı değildir. topluma pompalanan umutları ve beklentileri... Ardından bir yıl içinde ABD HEVESLENDİRMESİ verdiğimiz şehitlerin acısını kalbimizde Aralık 1989’de Panama’ya yasa hissederken, geçen bir yılı terörle uluslararası yasalara uymadan harekât mücadelede ulaştığımız nokta yapmaktan çekinmeyen, Irak'ta “Premptive bakımından irdelersek; acaba “anlık Strike Önleyici Saldırı” diye kendince istihbarat” kime yaramıştır? tanımladığı ve uluslararası hukukta dahi Bu yönü ile ABD'nin TSK'nin yeri olmayan bir gerekçe ile Irak’ı işgal Türkiye’nin terör sorununda bölgesel anlamda psikolojik üstünlük kurması istenmiyor. TBMM’den tezkere geçirildikten sonra yaşanan Dağlıca saldırısı ve örgütün kırılma noktasına yaklaştığı dönemde gerçekleşen Aktütün saldırısı bu amaca yönelik. Sınır ötesi kara harekatı sürerken, Gates ve Bush’un açıklamaları da bu kaygıları güçlendiriyor. bölgedeki eşsiz gücü ve tecrübelerini kendi stratejik hedeflerine yönelik EBO kavramı içinde kullandığını da iddia etmek; komplo teorisi olmaz sanırım. Çünkü ABD Başkanı Bush, önümüzdeki seçimlere kadar en azından ABD kamuoyunu tatmin edecek miktarda kuvveti Irak’tan çekmek istemiştir. 2007 ocak ayında yürürlüğe giren Irak Takviye Planında Irak kuzeyinin güvenliği için kuvvet ayrılmamıştır. O halde bu bölgede istikrasızlık kaynağı olabilecek PKK’ya tedbir nasıl alınacaktı. Bu tedbirlerin Barzani’den beklenmesi herhalde safdillik olurdu. O halde PKK’nın bölgede sindirilerek; gerektiğinde İran’a yönelik ABD kuvvetleri için güvenli harekât alanlarının da genişletilmesi veya en azından Irak’ın kuzeyindeki güvenliğe risk olabilecek olası bir gücün serpilmeden etkisiz kılınması nasıl sağlanacaktı. Bunu başarabilmek için kendisi de kuvvet ayıramayacağına ya da Peşmergeleri ikna edemeyeceğine göre; Türkiye’ye sınır ötesi harekât için yeşil ışık yakmak her halde en kolay ve ABD açıcısından en ekonomik yol olmuştur. Ancak burada beklentilerin üzerinde başarılı olan kış harekâtı Dünya kamuoyunun dikkatlerini çekmiştir. Eğer ABD; TSK’nin başarılı harekâtı karşısında sesiz kalmış ‘STRATEJİK GÖREVLİ’ İşte bu noktada ABD’nin Türkiye’yi bölgesel “Stratejik Ortak” yerine “Stratejik Görevli” olarak gördüğünü iddia etmek yanlış olmasa gerek. Sözün kısası ABD'nin bölgesel stratejik hedefleri ile Türkiye'nin milli menfaatlerinin görülebilir yakın gelecekte örtüşmesinin hatta belli ortak konularda buluşmasının güç olduğu gün ve gün açığa çıkmaktadır. Aksi takdirde korkarız ki “etki odaklı politik uygulamaların/harekâtın” içinde bize biçilmiş görevleri, küresel güç ve çıkar odakları adına yapmaktan öte hiçbir bir maksada hizmet etmediğimizi, küresel güvenlik sahnesinde alkışların ardından perde kapandığında, tarih önünde çok acı bir şekilde anlarız. Bu nedenle; alınacak tedbirlerde ilk adım sadece “sınır ötesi nokta hedeflerine” yönelik harekât değildir. Çünkü nokta hedeflerine yönelik harekâtın başarısı da; “Meşru Müdafaa” kapsamında Irak Devleti ile Barzani yerel yönetiminin güvenliğini tehdit edebilecek ve caydıracak, iyi komşuluk ilişkileri içinde bir arada yaşamaya zorlayacak, bölgedeki strateji ve irademizi kabul ettirecek askeri, politik hatta ekonomik hedeflere karşı milli gücün gerekirse, ABD’ye rağmen kullanılmasından geçmektedir. Ancak asıl sorun yine de yurtiçindedir. Sınır ötesi tedbirler ancak asıl sorunun çözümünü kolaylaştırabilir, hızlandırabilir. Bölgedeki feodal yapı çözümün önünde en büyük engeldir. Çünkü bölgedeki vatandaşla doğrudan temas kurulması ve Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olmanın nimetlerinin bireye ulaştırılması bu güne kadar mümkün olamamıştır. Bu nedenle bölgeye yönelik her türlü tedbirin ana hedefi kendini dışlanmış hisseden ve kimliğini önce ya dini, ya aşireti ile ya da etnik olarak tanımlayan vatandaşlarımıza önce Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olmanın değerini bireysel olarak ulaştıracak ve yaşatacak tedbirler geliştirilmelidir. Ülkemizde bunu üretebilecek ve başarabilecek entelektüel birikim, uzmanlık ve tecrübe vardır. Yeter ki “Biz” olalım. Dipnotlar: 1 Pierre Salinger, Eric Laurent Secret Dossıer: The hidden Agenda Behind The Gulf War (1991)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear