Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet Strateji 27 Ekim 2008/226 ST R A T E J İ c 5 Sarkozy tecrübe Türkiye’de yaşanmış ve el konan ve devletleştirilen çoğu banka ve şirket elde kalmış, ya yok pahasına satılmış ya da yok olmuştur. Dünya genelinde de aynı durumun yaşanması kaçınılmazdır. Yani ileriki zamanlarda kurtarmaya harcanan milyarlarca doların nasıl yok olduğunu, buharlaştığını görebiliriz. Kurtarma paketleri sistemi kurtarmaya yetmeyeceği gibi merkez bankalarında ki son kurşunları da bitirecektir. Mevduatlardaki devlet garantisini artırmak şirketlerden sonra devletleri de sıkıntıya sokabilecek bir adımdır. İzlanda örneğinde ki gibi batan devletler görmemiz kuvvetle muhtemeldir. Avrupa ve Amerika küçük bir devlet olan İzlanda’yı kurtarmayı aklından bile geçiremedi. Rusya’nın İzlanda’ya yardımı ise Kuzey Kutbu’nda ki güç mücadelesinde müttefik yaratmak için atılmış bir adımdır. Ekonomik krizin siyasi arenaya taşınmasıdır, ayrıca bir sonraki adımda krizin askeri ve stratejik alana kaydırılması gelecektir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük yapısal ve finansal değişim ve dönüşüm bu kriz üzerinden yapılacaktır. Bu köklü evrilme sürecinde krizin analizini iyi yapanlar ve stratejisini belirleyenler ayakta kalacak diğerleri ise uzun süreler boyunca çırpınmaya devam edecektir. Dahası krizin dünyayı hızla savaşlara sürükleyebileceği, devletleri hırçınlaştıracağı, otoriter rejimlerin ve faşizmin güç kazanacağı tahminleri yaygın bir şekilde söyleniyor. Bu tahminleri dikkate almamak tam anlamıyla aymazlık demektir. Çünkü tarihte büyük krizlerin büyük savaşlara neden olduğunu gösteren birçok örnek yer almaktadır. Gelecek yaratılırken geçmişten ders al(a)mayanlar acınacak hale düşmüşlerdir. ortak tutumundan bahsetmek pek mümkün değildir. Ancak AB üyeleri de ABD gibi kurtarma operasyonlarından başka bir çözüm yolu bulamamışlardır. Son olarak Bush, Sarkozy, Barroso üçlü zirvesinde ABD başkanlık seçimlerinden sonra zirve toplantısı ve ortak eylem planı oluşturma kararları çıkmıştır. Ancak hala dünyanın hakimiyetini elinde bulundurduklarını düşündüklerini gösteren AB ve ABD ikilisi “diğer”leri ile ortak hareket etmeden hiçbir çözüm yolu bulamayacaklarını anlayamamış gözüküyorlar. İhracatı doğrudan bu iki güce bağlı olan, çok yüksek cari açığı bu güçlerden gelen yabancı sermaye ile finanse eden Türkiye’nin ise kapıdaki kriz karşısında tepkisiz kalmasının hiçbir açıklaması olamaz. Mevcut krizin Türkiye ekonomisini etkileme biçiminin ve şiddetinin somut rakamlarla tahmin edilmesi mümkün değildir. Krizde dolar kuru, ya da borsanın kayıplarının boyutu gibi finansal değerlerin rakamsal değerlerini tahmin etmek olsa olsa falcılıktır. Bu tür tahminler için yeterli mekanizma şimdilik mevcut değildir. Türkiye bu duruma hazırlıklı olmalı ve vurdumduymazlık ve aymazlıktan uzaklaşarak biran önce pozisyonunu almalıdır. Çünkü yeni düzen bir öncekinden daha acımasız olacaktır. Mevzi almadan yakalananların hiçbir şansı olmayacaktır. Bugüne kadar apaçık görünen krize karşı önlem almamış olmak zaten yeterince tehlikeli olmuştur. En azından bundan sonrası için bir şeyler yapılmalı ve kapıya gelen tehlikenin zili çalması beklenmemelidir. “Bize bir şey olmaz” mantığından sıyrılarak ivedilikle önlem adımları atılmalı ve krizden en az zararla çıkmanın yolları aranmalıdır. Unutulmamalıdır ki en büyük tehlike “tehlike yok” zannetmektir. Bush Merkel Putin Yaşananlardan finansın merkez değiştirdiği ve birkaç merkeze dağılacağı anlaşılıyor. Avrupa bu krizde de birlik olamadı, ortak karar alamadı. Türkiye, tehlikenin kapıyı çalmasını bekliyor. Batan İzlanda’ya ABD, AB değil Rusya siyasi hedeflerle yardım ediyor. GELECEĞİ YARATMAK Yaşamakta olduğumuz bu dönem yapısal ve sistemik değişikliklerin yapılacağı ve mevcut kaosa bir son verilmesi için çalışılacak bir süreçtir. Bugün batan her şirketi kurtarma çalışması yakın bir gelecekte aynı şirketleri başlarından atma çabasına dönüşecektir. Bu Krizin ilk işareti Lehman Brothers’ın batması oldu. ‘Alman hükümetine açık çek’ Sabine Kinkartz Deutsche Welle 17 Ekim 2008 Almanya’da mali sektörün kurtarılması için hazırlanan 480 milyar euroluk pakete beş günlük bir süreç sonunda hem Federal Meclis, hem de Eyalet Temsilciler Meclisi'nden yeşil ışık yakılması normal değil. Tam tersine dikkat çekici ve örneği olmayan bir durum. Süreci bir maraton koşusuyla karşılaştıralım. Bir koşucu 42 kilometreyi iki saatten biraz daha fazla bir sürede tamamlıyorsa dünya çapında bir koşucudur. Ama koşu sırasında arkasından bir alev topu geliyorsa aynı mesafeyi, diyelim 15 dakikada koşmak zorunda. Bu ise ancak birkaç kestirme yol bulmakla olur. Almanya'da bir yasanın çıkması ortalama 217 gün sürer. Bunun iyi bir nedeni de var. Çünkü bir parlamenter demokraside pek çok kişinin açıklayacak görüşü vardır. Önce yetkili Bakanlıkta yasada neyin nasıl formüle edileceği üzerinde düşünülür, tasarı hükümet içinde oylanır, sonra da yasa tasarısı olarak Meclis'e sunulur. Ardından Meclis'te toplam üç oturumda tartışılır, bununla da kalınmaz, ilgili komisyonlarda kontrol edilir ve meclis gruplarındaki ilgili uzmanlar tarafından gerekli değişiklikler yapılır. Yasa tasarısı Meclis'ten geçtikten sonra, bir de Eyalet Temsilciler Meclisi'nin onayına sunulur, sonunda da Cumhurbaşkanı tarafından imzalanıp Resmi Gazete'de yayımlanması gerekir. Normalde bir yasanın yürürlüğe girmesi için gerekli zaman bu hafta yoktu. Yasa için kestirme yollar kullanıldı. Bunların en önemlisi Meclis'te grubu bulunan üç muhalefet partisinin genel kontrol hakkından feragat etmesiydi. Federal Meclis aslında bu hafta kör uçuşu yaptı denebilir. Bu çoğu milletvekilini hala huzursuz ediyor. Milletvekilleri hükümete geçici bir açık çek verdi ve Başbakan ile Maliye Bakanı'nın ne yapılacağını bildiklerine güvendi. Ama aynı zamanda yasanın nasıl uygulanacağını da yakından takip edecekler. Bu nedenle yasanın uygulanmasını denetleyecek bir komisyon kuruldu. Yasanın Meclis'ten geçmesiyle iş bitmedi. Maraton koşucusu hedefe vardı ama alev topu hala arkasından geliyor. Önünde ise belirsiz bir gelecek, bir uçurum var. Maratoncuya sıçramak ve paraşütün açılmasını, yani yeni yasanın işe yaramasını ummaktan başka yapacak bir şey kalmıyor. İşin iyi yanı Alman maratoncunun yalnız olmaması. Avrupalı diğer maratoncularla birlikte paraşütler hızla birleştirilmiş, birbirine dikilerek bağlanmış durumda. Ama büyük bir paraşütle bile yere çakılma riski vardır. Kurtarma brandası işlevi görecek olan ekonomik durum da kötüleşiyor. Bu nedenle bir haftalık dayanışma ve işbirliğinin ardından siyasetçiler kısa süre sonra yeniden tartışmaya başlayacak. Bu sefer tamamen farklı bir konuda, brandanın nasıl sağlamlaştırılacağı konusunda.