Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 ST R A T E J İ c Cumhuriyet Strateji 27 Ekim 2008/226 İçimizdeki AB tutkunları AB’nin yetkilileri Türkiye’nin iç hukuk sistemine dahi müdahale edecek demeçler veriyorlar. Türkiye’deki ‘AB tutkunları’ ise diplomatik nezaketten dahi uzak olan bu açıklamaları onaylıyor. Daver DARENDE Emekli Diplomat Yazar İç politikaya müdahaleler görmezden geliniyor… Irak sınırında operasyonlara katılan Skorsky helikopteri... çimizdeki Avrupa Birliği (AB) tutkunlarından, dış politika konularında deneyimli bir yetkilinin 24 Ekim 2007 gecesi devletin televizyonu TRT2’de düzenlenen bir programda TürkiyeAB ilişkileri tartışılırken sunucunun AB’yi kastederek, “PKK konusunda müttefiklerimiz ne düşünüyor?” sorusuna verdiği yanıtı bir türlü unutamıyoruz. Konuşurken kendinden çok emin görünen, bir dönemde dış politika ve AB konularında önemli sorumluluklar üstlenmiş yetkilinin yanıtı aynen şöyleydi: “Avrupa Birliği, PKK terörünü şiddetle kınamaktadır. Bunların samimi duygular olduğunu kabul etmek gerekir.” Çeşitli güçlerden buyruk alan AB tutkunlarının bu görüşleri ne acıdır ki holding televizyonlarında sık sık boy gösteren kimi yazar, emekli bürokrat, diplomat, vakıf yöneticisi ve profesör unvanlılar tarafından da yinelenmekte, AB’ye “kurtarıcı” gözüyle bakan bu kesim –bu kesime şimdilerde medyanın yarısını ele geçiren dinciİslamcı kesimi de katmak gerekmektedir gerçekleri gizleyerek kamuoyumuzu yanıltmakta büyük çaba harcamaktadır. AB ile sözde “bütünleşme” sürecinde Türkiye’nin bağımsızlığı ve “ulus ve üniter devlet” yapısı tehlikeye girerken içimizdeki işbirlikçilerle küresel sermayenin yerli temsilcileri hala “tek umudumuz AB” üzerine kafa yorarak Türkiye için uygun bir çıkış (!)” diyenler de var! Irak’ın kuzeyinden yönlendirilen PKK terörünün sınırlarımızı ve Güneydoğu bölgemizi tehdit ettiği bu duyarlı dönemde, PKK terör örgütü bu kez büyük kentlerimize yayılmışken biz hala tam üye olamayacağımızı bildiğimiz halde Türkiye’yi her dem aşağılayan AB’yi geleceğimizin tek “umudu” olarak görmeye devam ediyoruz. İ SÖMÜRGE VALİSİ Avrupa Parlamentosu Karma Komisyonu Eşbaşkanı Hollandalı Joost Lagendijk’in eski AB komiserleri gibi sık sık Türkiye’ye gelerek bir sömürge valisi gibi ileri geri konuşmasını, “öyle yapma, böyle yap” şeklinde terbiye ve diplomasi kurallarını aşan küstahça demeçler vermesine ne acıdır ki “içimizdekiler” ve bizi yönetenler bu güne kadar sessiz kaldılar. Bu kişiye en güzel yanıtı onun anlayacağı sözlerle yine Cumhuriyet yazarı Prof. Dr. Mümtaz Soysal verdi. 29 Temmuz 2008 günü özel bir televizyon kanalında düzenlenen açık oturum şeklindeki programa katılan Prof. Soysal, Joost Lagendijk’in “türbanı bir özgürlük sorunu” şeklinde değerlendirmesine şu karşılığı verdi: “Türban bir karşı devrim bayrağıdır. Rasgele bir başörtüsü değildir. Cumhuriyet’e karşı bir protestodur. Biz gökten gelen bir ilhamla laikliği benimsemedik. Laiklik özgürlüğün de güvencesidir. Bizim için cumhuriyetimiz AB’ye girmekten çok daha önemlidir.” Prof. Soysal, Lagendijk’in karşıt görüşlerini de şöyle yanıtladı: “Din her zaman cumhuriyeti tehdit altında tutan bir silah olmuştur. Kurtuluş Savaşı’nda da demokraside de bunu yaşadı. AB bunun farkında değil.” Prof. Soysal’ın son sözleri şöyle oldu: “Kelime oyunlarıyla benim söylediklerimi çarpıtmaya yakın olanlarla tartışmak niyetinde değilim.” Avrupa Parlamentosu Karma Komisyonu Eşbaşkanı Lagendijk’in zaman zaman küstahlık derecesine varan yanlı sözlerine AB tutkunlarından kaç kişi Prof. Soysal gibi yanıt verebilirdi, merak ediyorum? İçimizdeki AB tutkunları ve işbirlikçiler ne derlerse desinler, AB’nin çifte standardına, dayatmalarına, Türkiye’yi kıskaç altına almaya yönelik isteklerine bakıldığında “tam üyelik” yerine ortaya Sevr çıkıyor. Bu aldatmacayı görmemizin artık zamanı gelmiştir. AB’nin bizi yönetenlerle yıllardır tam bir eşgüdüm içinde işbirliği yaptığını, AB’nin her isteğini yerine getirenlere karşı yakınlık duyduğunu, icraatını desteklediğini bilmeyen kalmadı. Ancak ilginçtir, aramızda bizi yönetenlerle AB’ye yakınlaşması konusunda tereddüt edenler de var! “AB temsilcilerinin AKP’ye karşı münhasır bir sempati besledikleri de söylenemez” (Hürriyet 6 Mayıs 2008) şeklinde açıklamalar yapan kimi AB tutkunlarının bu sözleri inandırıcı olmaktan uzaktır. AB tüm isteklerini yerine getirmeye hazır AKP’yi savunmak için her çareye başvuracağını artık gizlemeye bile gerek duymuyor. TürkiyeAB Karma Parlamentosu Komisyonu Eşbaşkanı Lagendijk’in onur kırıcı açıklamalarına ses çıkarmayanlar bu kişinin aşağıda yer alan sözlerine ne diyecekler? “AKP kapatılacak seçimi yeni kurulacak parti kazanacak” (Hürriyet 3 Mayıs 2008) bu sözleri söyleyen yetkilinin AKP’ye sempati beslemediğini söyleyebilir misiniz? AB’ye bağımlı, ulusal çıkarlarımızı gözardı eden etkin güçlere karşı önlem almamızın, AB yetkililerinin onur kırıcı söylemlerine gerekli yanıtı vermemizin zamanı gelmedi mi? Türkiye’nin psikolojik üstünlüğü ABD’nin Ortadoğu’da istemediği durum… A Ali ER aliertr@yahoo.com ktütün saldırısının, terör olayı olmasının ötesinde, ülkemiz ve ulusal bütünlüğümüze yönelik risk ve gelişmeleri tetikleyebilecek yönleri ile bölgemizdeki güvenlik ortamının büyük resmi içinde değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır. Bu resmin ilk göze çarpan öğesi PKK terör örgütü ile kimlik bulan etnik bölücü harekettir. Etnik bölücü hareket, 1999'dan bu yana siyasallaşma sürecini hızlandırırken, aynı zamanda terör örgütü silahlı unsurlarını da, ülke çapında siyasi ve yasal faaliyetlerde baskı unsuru olarak korumuştur. En küçük hak aramadan, silahlı direnişe kadar pek çok geniş eylem biçimlerini uygulamaktadır. Aktütün’ün kritik yönü; saldırının komşu bir ülkenin topraklarında hazırlanması, kalabalık bir grup tarafından anılan ülkenin toprakları kullanılarak ağır silahlarla sınırdan geçerek gerçekleştirilmesidir. Bu olay BM sözleşmesi 51. maddesi “Meşru Müdafaa” (Self Defence) kapsamında tedbirlerin alınmasını zorunlu kılacak önemdedir. Bütün bunlardan sonra sınırlarımız dışından terörü destekleyen, etnik bölücü hareketi canlı tutan ve umutlandıran, örgüte yataklık eden Barzani yerel yönetimini, Irak’ı ve Irak’taki İşgal gücü ABD’yi masun tutmak her halde gerçekçi bir tavır olmayacaktır. ABD BAŞOYUNCU Fiili komşumuz ABD; bölgemizde güvenlik politikalarının oluşumunda başoyuncu olarak, ağırlık merkezini teşkil etmektedir. ABD bölgedeki temel çıkarları ile küresel terörizm ve kitle imha silahlarının yaygınlaşması gibi güvenlik kaygılarını özellikle İslam ülkelerindeki yetersiz ve Babacan, Borroso ve Rehn...