24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cumhuriyet Strateji 13 Ekim 2008/224 ünümüzde üniversitelerin anlam ve önemi giderek artmakta ve özellikle yüksek öğretime daha fazla önem verilmektedir. Özellikle lise öğrencileri arasında üniversiteye girebilmek hayatın anlamı haline gelmiş durumda. Hal böyle olunca Türkiye’deki üniversite sayısının talebi karşılamadığı da gözler önüne seriliyor. Her yıl üniversite sınavına giren öğrencilerin sayısı ile üniversitelere alınan öğrenci sayısı arasındaki uçurum giderek derinleşiyor. Dolayısıyla da pek çok lise mezunu üniversiteye giremiyor. Bu durumu kullanmak isteyen hükümet ise “her ile bir üniversite” projesini alelacele uygulamaya koyuyor. Bilimsel araştırma yapmak, eğitimöğretim yapmak, nitelikli bireyler yetiştirmek, bilgi üretmek ve üretilen bu bilgilerin kullanılabilirliğini artırmak gibi toplum açısından son derece önemli görevleri olan üniversiteler, bugün siyasete alet edilmekteler. Hal böyle olunca tıpkı rektör atamalarında olduğu gibi siyasi amaçlarla yapılan “her ile bir üniversite” kampanyasının asıl amacı siyasi rant mıdır diye düşünmeden edemiyor insan. Elbette talebi karşılayacak üniversitenin olması önemlidir ancak buna ulaşabilmek için de bir takım teknik ve ekonomik tedbirlerin alınmış olması gerekli. Üniversitelerin kimisinde öğrenci var yeterli öğretim elemanı yok, kimisinde ise eğitimöğretim yapacak yeterli sayıda öğrenci yok. Bu da yapılan bu çalışmaların plansız gerçekleştirildiğini ortaya koyuyor. G Dilek FİLİZFİDANOĞLU TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası dfilizfidanoglu@tusam.net Plansız yüksek öğretim Türkiye’nin yüksek öğretim politikası plansız ve içeriksizliği ile dikkat çekiyor. TBMM’den her ile bir üniversite kurulması yaklaşımı çerçevesinde geçirilerek açılan üniversiteler yalnızca tabela ve kağıt üzerinde kalıyor. Birçok üniversitenin fiziki yetersizlik sorunu bulunuyor. Kiminin öğrencisi, büyük çoğunluğunun öğretim üyesi yetersiz. Çünkü bunlar alınacak bir kararla hemen yetişmiyorlar… de endişe verici bir konudur. Artan üniversitelerle birlikte öğrenci sayısının da giderek artması elbette ki mantıklı ve beklenen bir sonuç ancak öğrenci artışı ile aynı oranda eğitmen sayısının da artması gerekirken maalesef durum bunun tam tersidir. Zira yapılan araştırmalara göre öğrenci sayısı günden güne artarken öğretim üyesi sayısındaki artışın öğrenci sayısındaki artışı yakalayamadığı görülüyor. Her ile bir üniversite yaklaşımı… ST R A T E J İ c 23 OSMANLI’DAN BUGÜNE Dünya tarihinde bilinen ilk üniversite İtalya’da kurulmuştur. XI. yüzyılda Bologna Üniversitesi ile başlayan bu yeniliği XIII. yüzyılda İngiltere’de Oxford ve Cambridge üniversitelerinin açılması takip ĞRETİM ÜYESİ YOK eder. Dolayısıyla İtalya’da başlayan üniversite akımı Son veriler gösteriyor ki 20042008 yılları arasında İngiltere’ye sıçramıştır. Türkiye’de ise tarihin bize üniversitelerdeki öğrenci sayısında 424 bin 45 kişilik gösterdiğine göre 1453 yılında Fatih’in İstanbul’daki bir artışla yüzde 20.45 oranında bir artış gösterirken, kiliselerin bazılarını camiye dönüştürerek bunların öğretim üyesi sayısındaki artış ise 14 bin 9 ile yüzde bazılarına yüksekokul kurmasıyla üniversitelerin 17.06 oranında kaldı. 2008/09 eğitim öğretim dönemi temeli atılmıştır denebilir. Tarihten düşülen notlara için ise öğrenci sayısında 100 binin üzerinde artış göre Fatih Sultan Mehmet’in bilim ve sanata verdiği olması bekleniyor. Üniversitelere yeni kayıt yaptıran önemden dolayı üniversitelere atanan profesörlere öğrenci sayısı her yıl daha da artmakta ki bu artışın yüksek ücret verilmesini sağladığını görebiliyoruz. asıl nedeni artan üniversite sayısıdır diyebiliriz. 2004Fatih’in kurduğu bu sistem 1863 yılında Darülfünun’un kurulmasına Üniversite açılışları kadar devam eder. 1933 yılında ise protestolara sahne oldu... Darülfünun kaldırılır ve yerini İstanbul Üniversitesi alır. 1944 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi kurulur ve 1946 yılında da üniversite özerkliği güvence altına alınır. 1978 yılına gelindiğinde Türkiye’deki üniversite sayısı sadece 10’dur. Yüksek Öğrenim Kurumu’nun (YÖK) 1981 yılında kurulmasıyla birlikte üniversitelerin sayısı yavaş yavaş artarak 1987 yılına gelindiğinde 29’a yükselmiştir. 2000'de 73 ve 2007'de 115 olan üniversite sayısı bugün yeni açılan üniversitelerle birlikte 127’ye yükselmiştir. Ne var ki sürekli artan üniversite sayısına rağmen üniversitelerde eğitim verecek olan eğitmen sayısında aynı oranda atış olmadığını görmek ise hem üzücü hem Ö 2005 eğitim öğretim döneminde üniversitelere 578 bin 187 öğrenci yeni kayıt yaptırırken, 20052006’da bu sayı 649 bin 457’ye çıktı. 20062007 döneminde yeni kayıt yaptıran öğrenci sayısı 623 bin 106 oldu ve 20072008 eğitim döneminde yeni kayıt yaptıran öğrenci sayısı 646 bin 446’ya yükseldi. Bu yıl beklenen ise yapılan kontenjan artırımları ile birlikte 552 bini örgün öğretim olmak üzere 750 binin üzerinde yeni kayıt yapılması yönünde. 20062007 eğitim döneminde üniversitelerde öğrenim gören öğrenci sayısı 2 milyon 419 bin 214'e ulaştı. 20072008 döneminde ise öğrenci sayısı 2 milyon 497 bin 473’e ulaştı. 20082009 döneminde yeni kayıtlarla beraber toplam öğrenci sayısının 2 milyon 600 bini bulması bekleniyor. Gelelim üniversitelerde görev yapan öğretim üyesi sayısına. 20042005 eğitim öğretim döneminde 82 bin 96 olan öğretim üyesi sayısı 20052006 eğitim döneminde 84 bin 785'e, 20062007 eğitim döneminde 86 bin 522'ye, 20072008 eğitim döneminde ise 96 bin 105’e çıktı. Yine araştırmaya göre 20082009 öğretim yılında ise görev yapacak öğretim üyesi sayısında artış olmasına karşın Profesör, Doçent ve Yardımcı Doçent sayısında önemli bir artış yaşanmadığı belirlendi. 20042005 eğitim döneminde 11 bin 381 olan profesör sayısı 20072008 döneminde 13 bin 337 olurken, 5 bin 456 olan Doçent sayısı ise 6 bin 665 oldu. 20042005 eğitim döneminde 14 bin 461 olan Yardımcı Doçent sayısı 20072008 eğitim döneminde 17 bin 818 iken, Öğretim Görevlisi sayısı 14 bin 64'den 13 bin 845’e düştü. Ayrıca 7 aydır üniversitelere yeni öğretim üyesi alınmadığı ve emeklilik ve ölümler nedeniyle bu sayıların daha da azaldığı tahmin ediliyor. Bütün bunlar neticesinde öğretim görevlisi başına düşen öğrenci sayısı da her geçen yıl biraz daha artıyor. Bu da şüphesiz ki eğitim kalitesini iyiden iyiye düşürüyor. Öğretim görevlisi başına 26 öğrenci, bir Profesör başına 187 öğrenci, Yardımcı Doçent başına 140 öğrenci ve bir Doçent başına 374 öğrenci düşüyor. Bu yıl 2 milyon 600 bini geçmesi beklenen öğrenci sayısına rağmen öğretim görevlisi sayısı sadece 100 bin civarında. Türkiye’de üniversite sayısı giderek artarken öncelikle çözülmesi gereken bu problem göz ardı ediliyor. Zira eğitimde uygulama ve araştırmayla, bilim çağına yakışır, özellikle birkaç yabancı dil bilen bireyler yetiştirmek için herhalde öncelikle bunları yetiştirecek kadronun bulunması gerekmektedir. Eğitimin bile küreselleştiği günümüzde Türkiye’nin bu konuda gelişmiş ülkeleri yakalaması için açılan üniversitelerin sadece tabeladan ibaret olmaması gerekiyor. Nüfusu 70 milyonun üzerinde olan bir ülke için 127 üniversite elbette ki fazla bir sayı değil ancak üniversitelerin eğitim verebilmeleri için sadece binanın yeterli olmadığı ve asıl ihtiyacın akademik personel olduğu unutulmamalıdır. Öğretim üyesi yetersizliği yüzünden aldıkları eğitim de yeterli olmayacak ve gençlerin rekabet şansları azalacaktır. Ayrıca gençlerin üniversiteyi bitirmeleri demek iş imkanına sahip olacakları anlamına da gelmez. Kültürlü işsiz sayısını arttırmak yerine istihdam imkanlarını arttırmak herhalde daha mantıklı olacaktır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear