Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
16 sağlanmasına ve ticarete imkân yaratmış, güvenlik sağlayacak hususlarının yanında Rusya ve Çin’e ilave bir politik güç ve işbirliği kazandırmıştır. Zamanla ŞİÖ’nün, güvenlik, ekonomik ve politik işbirliğinin ötesinde bir politik güç olarak ortaya çıkması da mümkün görülmektedir. Örgütte Rusya ve Çin’in bulunması, ŞİÖ’nün gücünü arttırmaktadır. Bölgedeki petrol ve doğalgaz sahibi ülkelerin bunun içinde yer alması, enerjinin geçiş yolunda bulunan ülkelerin örgüt içinde olması, İran, Pakistan, Moğolistan ve Hindistan’ın gözlemci sıfatıyla örgüte katılması bu oluşumu daha güçlü kılmaktadır. TÜRKİYE’NİN TUTUMU Türkiye’nin ABD ile ilişkileri sağlıklı değildir. İnişçıkışlar göstermekte, özellikle son yıllarda ittifak ilişkileri gözetilmemektedir. Tek taraflı, sadece Amerikan çıkarlarını ön plana çıkaran bir durum almıştır. Bu da iki ülke arasında güven bunalımına yol açmıştır. Diğer yandan TürkiyeAB ilişkilerinde de, AB sürekli olarak Türkiye’den güvenliğimize olumsuz yönde etki eden konularda taviz istemektedir. Önümüzdeki 2025 yıl içinde dünya düzeninin tek odaklılıktan çok kutupluluğa doğru kayacağını da dikkate alarak Türkiye’nin bu yeni oluşuma hazırlıklı olması, kendisini merkeze alarak çok kutuplu düzene uyum sağlaması, milli güç unsurlarını ve jeopolitik avantajını çok iyi kullanarak, bölgesinde güç odağı olmayı hedeflemesi gerekir. Bu durum, Türkiye’nin ABD ile ilişkilerini durdurmasına değil, yeniden düzenlemesine ve sürdürmesine, AB ve diğer Avrupa ülkeleri ile ilişkilerini kesmesine değil, ekonomik ve kültürel ilişkiler başta olmak üzere güvenlikten taviz vermeden devam ettirmesine engel değildir. Uygulanması gereken, Türkiye’nin uygulamak zorunda olduğu çok yönlü politikanın gereğidir. Çevremizdeki ülkelerle ilişkileri ihmal etmeden, Kafkasya’yı da ön planda tutarak, ŞİÖ ile iletişim içine girmek, bu bölgede de kendini göstermek, Türkiye’nin menfaatinedir. Türkiye’nin ŞİÖ’de başlangıçta gözlemci ülke sıfatıyla yer alması söz konusudur. Türkiye’nin bu örgüt ile yakın temasa geçmesi yönünde Çin ve Rusya beklenti içindedir. Türkiye’den böyle bir teklif bekledikleri konusunda bir takım imalar, bazen de ifadeler yer almakla birlikte, tarafların samimiyeti henüz anlaşılamamıştır. Çünkü Çin, Türkiye’nin ŞİÖ’de gözlemci üye olması ve tam üyeliğe doğru adım atması halinde, Türkiye’nin Doğu Türkistan’daki Türklerle daha yakın ilişki içerisine girebileceği ve Doğu Türkistan’daki ayrılıkçı hareketin Çin’in aleyhine durum yaratacağı korkusunu taşımaktadır. Diğer taraftan Rusya da, Türkiye’nin ŞİÖ’ye gözlemci üye olup bu yolda ilerlemesi halinde, Orta Asya ülkelerindeki ırk, tarih, kültür ve gelenek beraberliğini kullanmak suretiyle, o ülkeler üzerinde etkinlik sağlayabileceği ve kendi etkisinin zayıflayabileceği endişesi taşımaktadır. Bu nedenle, Türkiye’nin ŞİÖ’ye gözlemci üye olarak girmesi, Türkiye’nin menfaatine bir durum yaratmakla birlikte, Çin ve Rusya bu konuyu arzu ediyor gibi görünse de, kendi açılarından yukarıda belirtilen endişeleri taşımaktadır. Türkiye’nin bu endişeleri kırıp, örgüte gözlemci üye olarak girmesi ve zamanla politikasını gelişen Hu Jintao duruma göre düzenlemesi, değişen dünya ortamında menfaatlerimize uygun bir hareket tarzıdır. Bu gelişme Türkiye’ye hem, değişen ve çok kutupluluğa giden "yeni dünya düzeni"nde Çin ve Rusya gibi yeni güç odakları ile birlikte hareket ederek bölgesinde güç kazanma imkânı yaratacak, hem de Kafkasya üzerinden Orta Asya’ya açılarak, çoğu ile akraba olduğu devletlerle daha yakın ilişkiler kurabilmenin yolunu açarak, etkinliğini artırmasına yardımcı olacaktır. C S TRATEJİ yürüdüğünü ifade etmek zordur. Çünkü Çin’de, her iki ülkeyi de kendi açısından rahatsız eden bir bölge vardır: Doğu Türkistan. Doğu Türkistan nedeniyle Türkiye ile Çin arasında siyasi anlaşmazlık vardır. Çin daima Doğu Türkistan’daki gelişmeleri ayrılıkçı hareket olarak görmekte, onu bastırmak için de insani olmayan bazı tedbirlere başvurmaktadır. Bu durum, tarihi süreç içindeki birliktelikten ve aynı ırktan gelinmesinden dolayı Türkiye’yi rahatsız etmektedir. Ancak Doğu Türkistan’daki Uygur Türkleri ayrılıkçı hareket içerisinde mi olmalı, yoksa iyi bir Çin vatandaşı olarak Türkiye ile Çin arasında köprü görevi gören, yakınlık doğuran bir unsur olarak mı kabul edilmeli? Zamanla oluşacak ortama, dünyadaki yeni şekillenmelere paralel olarak kendi kaderini tayin edecek bir duruma mı gelmeli? Çin de, bu gerçekten hareketle, bölgenin kalkınmasına destek veren, insanlık dışı davranışlardan uzak duran bir ülke mi olmalı? Uygur’u Türkiye ile ilişkilerde birleştirici rol oynayan bir eyalet olarak mı görmeli? Çin ile bu kapsamdaki temaslarımızda bu temayı işledik. Çin’deki Türkiye Büyükelçiliği’ne yaptığımız ziyaretlerde, bu konuda aynı düşüncede olduğumuzu gördük. Doğu Türkistan’daki ayrılıkçı hareketleri Türkiye’nin desteklemesi mümkün değildir. Ancak orada bulunan insanlar da Türkiye’de yaşayan insanların bir noktada eski akrabaları, soydaşlarıdır. O bakımdan onlara yapılan insanlık dışı davranışların göz ardı edilmesi olanaksızdır. Bu çerçevede, Uygur’da yaşayan Türklerin iyi bir Çin vatandaşı olmaları, ancak gelenek, görenek, adetlerini devam ettirerek, kimliklerini koruyarak yaşamaları, Türkiye ile Çin arasında bir dostluk köprüsü oluşturmaları, hem Türkiye hem de Çin’in konuya bu açıdan bakması, her ülke açısından da yararlı olacaktır. TÜRK ÇİN İLİŞKİLERİ Türkiye ile Çin’in tarih boyunca yakın ilişkiler içinde olduğunu söylemek, ilişkilerin düzgün Başat aktörlerinin Rusya ile Çin olduğu ŞİÖ, Orta Asya’da da ABD’nin karşısındaki en önemli güç konumunda. Türkiye’nin üyeliği kendi çıkarına olmasına karşın güçlü bir girişimi bulunmuyor. Rusya ve Çin de istyor gözükmesine karşın pek istekli davranmıyorlar. ASKERİ VE TEKNOLOJİK İLİŞKİLER Çin ile Türkiye’nin askeri ilişkilerinin derinliği yoktur. Türkiye’nin Çin’le olan politik ve ekonomik işbirliği etkili olmadığından, askeri ilişkiler de fazla gelişmemiştir. Askeri ilişkiler 1995 yılından itibaren özellikle savunma sanayinde gelişmeye başlamıştır. Bunun nedeni, 1995 yılında Türkiye’nin komşularından kaynaklanan, kendisine yönelik füze tehdidinin gittikçe artmasıdır. Bu tehdidin artması, Türkiye’yi yeni arayışlara yönlendirmiş, füze savunma sistemi konusundaki eksiklikler, Türkiye’yi bir taraftan füzesavar füzelerinin temini ve kullanılması yönündeki çalışmaları yürütülürken, diğer taraftan da taarruzi maksatla kullanılabilecek füze konusunda arayışa itmiştir. Çeşitli ülkelerle bu konuda birtakım istişarelerde bulunmuş ve diğer ülkelerin fazla ilgi göstermediği bu konuda, en uygun işbirliği Çin’den gelmiştir. Çin’le yapılan görüşmelerde müşterek bazı çalışmalar yapılmış, bir takım gelişmeler kaydedilmiştir. Türkiye esas itibarıyla öz kaynakları ve öz mühendislik bilgisi ve tecrübesiyle bunu ilerletmiştir. Mevcut teknolojisini, Çin’le yaptığı istişarelerle geliştiren, kendi öz teknolojisiyle daha ileri noktalara taşıyan Türkiye’nin, Çin’le savunma sanayinde başlayan yakınlaşması, diğer askeri temaslara da öncülük Çin ürünü otomobiller