Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Avustralya, Rusya ve diğer global İMKB binası... güçler ise değişik veya münferit güvenlik sistemleri içinde yer alıyorlar. Bugünkü sistemde, Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi aynı zamanda İdeolojik, Askeri ve Ekonomik bir kutuplaşma yok. Bu durum Küresel Sistem’deki devletlere daha geniş bir politik ve diplomatik manevra alanı veriyor. Küresel Sistem’deki paylaşımın adil olması halinde bir çok ülkenin güvenlik sistemlerini de değiştirebilecekleri düşünülebilir. Ancak sistem, modern sömürge düzeni olduğuna göre, adil bir paylaşımın olması mümkün değil. Bu nedenle Küresel Sistemin bizzat ortaklarından (G7) başlayacak çözülmenin, global güvenlik sistemlerini daha yüksek oranda etkilemesi beklenmelidir. Çözülen ve dağılma korkusu içindeki Küresel Sistemin daha fazla askeri güç kullanmaya yönelebileceği dikkate alındığında, sistemden çıkmak isteyen veya çıkan devletlerin oluşturacağı yeni bölgesel güç merkezlerinin oluşması kuvvetle muhtemeldir. Global ölçekteki askeri güç dengeleri yeniden kurulduğu taktirde, Küresel Sistemin genişlemesi ve etkisi de giderek azalacaktır. Askeri güç dengesizliği dolaylı olarak Küresel Sistem’in acımasız, pervasız ve hukuksuz uygulamalarına yardımcı olmaktadır. Bu nedenle ABD, AB’nin bile bağımsız bir askeri güce kavuşmasını sürekli engelliyor. C S TRATEJİ 7 araştırma kuruluşları ve vakıfların tek yanlı raporları, bu kapsamda değerlendirilmelidir. Cumhuriyet ideolojisinin ve milli değerlerin zayıflatılması projeleri kapsamında, Türkiye’ye "Ilımlı İslam" modeli yakıştırmaları da yapılmaktadır. Türkiye’nin milli gücü, reel ve potansiyel ölçekte Küresel Sistem içinde rekabet edebilecek düzeydedir. Yapılacak ilk ve yaşamsal iş; ekonomiyi IMF’ye, Dünya Bankası’na, AB’ye, dış finans kuruluşlarına olan bağımlılıktan kurtarmaktır. Ancak ülkemiz, hassas jeopolitik konumu nedeniyle Küresel Sistem tarafından ekonomik ve politik olarak köşeye sıkıştırılmış durumda. Özellikle nüfusun büyük çoğunluğunu besleyen tarım ve hayvancılık kesimi yok edildi. Son 6 yıl içinde 2.5 milyon köylü, çiftçi, tarım emekçisi üretimden kopartıldı; işsizgüçsüz, belirsiz, marjinal konumlara sürüklendi. Yani, Türkiye’nin Küresel Sistem içinde kalarak rekabet etmesine izin verilmiyor. Türkiye’nin halen bulunduğu ekonomik ve politik sistemden vazgeçme lüksü yoktur. Sadece Küresel Sistem içinde kalarak ulusal çıkarlarını ABD, Almanya, Yunanistan, Fransa vb. gibi korumak zorundadır. Bunun için Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi güçlü bir devletmillet dayanışmasına gereksinim bulunuyor. Türkiye Küresel Sistemdeki değişiklikleri veya çözülmeleri dikkatle takip etmelidir. Dünyamızda askeri güç dengeleri sağlandığı taktirde, ekonomik dengeler de sağlanacaktır. Küresel Sistemin Türkiye ile ilgili korkusu işte bu aşamada gündeme geliyor. Çünkü Türkiye dünya askeri güç dengelerini değiştirebilecek bir coğrafi konuma ve milli güce sahip. Bu bağlamda Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığı ve kontrolü global güvenlik dengeleri açısından Türkiye’nin ağırlığını önemli derecede artırıyor. Türkiye’nin Kıbrıs’taki kontrolünün sona erdirilmesi çabalarının altında bu konu önemli bir yer tutuyor. Küresel Sistemin geleceği bu dengesizliklerin devamına bağlıdır. Hali hazır Küresel Sistem, ekonomik dengesizlikler ve askeri dengesizlikler üzerine kurulu. Güçlü ekonomiler (G7) zayıf ekonomileri sömürüyor. Türkiye Küresel Sistem içinde kalabilmek için önce ekonomisini düzeltmelidir. Stratejik mineralleri için kaynak milliyetçiliği yapmalıdır. Stratejik kuruluşların özelleştirilmesine son vermelidir. Yabancı bankalara sınırlama koymalıdır. Yabancı sermayenin faiz gelirleri vergilendirilmelidir ve borç batağından mutlaka kurtulmalıdır. Aksi taktirde Küresel Sistemin ekonomik uygulamalarının giderek tahrip ettiği sosyokültürel dokusu yıkılmak üzeredir. Bugün 20 yaşında olan 1986 doğumlu genç kuşağa bakınız. Bu kuşak Küresel Sistemin kültürel hegemonyası altında yetişti ve eğitildi. Bu kuşağın tarihine ve milli kültürüne ne kadar yabancı olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Bunun birinci suçlusu bu çocukları Küresel Sisteme karşı yeterince koruyamayan bizleriz. G7 ülkelerine bakınız, milli değerlerin ve kültürün ne kadar titizlikle korunduğunu görebileceksiniz. Biz de aynı yasaklamaları yaptığımız taktirde, Küresel Sistem, ekonomik ve bireysel özgürlükler ve insan hakları söylemleri ile karşımıza dikiliyor. Doğrudan ceza yasalarımıza ilişkin isteklerle, yargı kararlarımızın eleştirilmesiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin iç işlerine müdahale ediliyor. Türkiye bu gün potansiyel olarak, gıda yönünden kendi kendine yetebilecek dünyadaki 8 ülkeden biridir. Ülkemiz tabiat olarak cennet gibi özelliklere sahiptir. Atatürk, Türk Ulusu’nun yönünü uygarlığa çevirmiştir. Tek ihtiyaç duyduğumuz şey halkımızı "çağdaş medeniyet seviyesine" çıkaracak insanca ve ulusal projeler etrafında toplamaktır. Türkiye, son dönemde çok yönlü küresel bir kuşatma altına alınmış durumda. Türkiye’nin bu çemberden çıkması için tarihideki başarılarını güncelleyerek uygulaması yeterli… kuralları bizzat sistemin sahip ve ortakları tarafından delinmeye başladı. Küreselleşen Kapitalizmin Birinci Dünya Savaşı sonunda yıkıldığını ve İkinci Dünya Savaşı’na kadar geçen yaklaşık 20 yılda faşist ve nasyonalist milliyetçi akımların güçlenerek korumacı bir ekonomik sistemin dünyayı yeni bir Dünya Savaşı’nı sürüklediğini unutmamak gerekir. Küresel Sisteme karşı giderek artan milliyetçi ve korumacı tepkilerin dünyamızı yeni politik kutuplaşmalara ve savaşlara sürüklemesi muhtemeldir. KÜRESEL SİSTEMİN SÜRDÜREBİLİRLİĞİ Son zamanlarda Avrupa içindeki bir çok devlet de dahil olmak üzere Küresel Sistem’den ciddi anlamda şikayetler ve yakınmalar başladı. 2006 rakamları ile Küresel Sistemin yarattığı finansal kredilerin büyüklüğü, gerçek küresel üretimin yedi katına ulaşmış durumda. Bunun anlamı, dünya düzeyinde gelir dağılımının daha çok bozulması, üretimin azalması, rant ve faiz mekanizmalarının güç kazanması ve yoksulluğun daha da derinleşmesidir. Küresel Sistem, Avrupa’daki sosyal devlet modelini ortadan kaldırdı. Sınır tanımayan acımasız küresel rekabet, insan haklarını bile tehdit eder hale geldi. AB vatandaşlarının yüzde 47’si Küresel Sistemi işini kaybetmenin, azalan ekonomik güvencenin ve artan eşitsizliğin nedeni olarak görüyor ve bir tehdit olarak algılıyor. Bu tehdit algılaması oranı Fransa ve Yunanistan’da yüzde 70’lere tırmanıyor. Avrupa’nın dev şirketleri ucuz işçilik için Çin’e taşınıyor, Çin Avrupa’ya işçi taşıyarak satın aldığı fabrikaları kurtarıyor. Bugün Avrupa’da, düşük ücret, azalan sosyal haklar ve yükselen emeklilik yaşı ve priminin yarattığı yeni bir alt sınıf oluşuyor. Bu yeni sınıf Avrupa demokrasisi için büyük bir tehlike olarak değerlendiriliyor. Özellikle G7 içinde, Küresel Sistem’in kurallarına aykırı olarak ekonomik milliyetçiliğin öne çıktığı ve Küresel Sisteme karşı korumacılık yandaşlarının giderek arttığı gözleniyor. Bu durumda sistemin, kısa vadede tadili gündeme gelebilir. Küresel Sistem içindeki korumacılık özellikle yabancı sermayenin şirket satın almalarında ortaya çıkıyor. ABD’de bir kısım limanların Arap firmasına satılması kongre tarafından engellendi. İngiltere’de Corus Grubu’nun Hindistan’ın Tata Grubu tarafından alınmasına büyük tepkiler geldi. ABD, ulusal güvenlikle doğrudan veya dolaylı olarak ilgili hiç bir şirketin satılmasına izin vermiyor. Fransa 11 sektördeki stratejik şirketlerin yabancı sermayenin eline geçmemesi için koruma önlemleri alıyor. Rusya ve Latin ülkelerinde stratejik şirketlerin devletleştirilmesi çalışmaları giderek yaygınlaşıyor. Özetle 15 yıl sonra Küresel Sistemin ultra liberal TÜRKİYE VE KÜRESEL SİSTEM Soğuk Savaş sonrası en tehlikeli güç boşlukları Ortadoğu’da ve Orta Asya’da meydana geldi. Türkiye, hızlı hareket edip bu boşlukları politik ve ekonomik ittifaklarla dolduramadı, daha doğrusu doldurmasına izin verilmedi. Bu dönemde Küresel Sistemin en büyük korkusu Türkiye’nin ortak tarihi, etnik, dil, din ve kültürel değerleri kullanarak Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri ile bütünleşmeyi sağlaması ve küresel bir güç merkezi haline gelmesiydi. Bu nedenle, Türkiye’nin mümkün olduğu kadar kısa zamanda Küresel Sisteme entegrasyonuna karar verildi. Türkiye’yi kısıtlamak ve kontrol altına almak için ABD ve AB koordineli olarak, hem ekonomik hem de kültürel araçlarla büyük bir atağa geçti. Türkiye’nin AB süreci, aynı zamanda Küresel Sisteme entegrasyon projesidir. Türkiye 1995’te AB ile gümrük birliğine girmişti. Entegrasyon için bu gelişme devrim niteliğindedir. Ucu açık müzakere sürecinde Avrupa değerleri olarak sunulan bitmeyen istek ve talepler, Türkiye’deki ideolojik, sosyokültürel ve milli dokuyu zayıflatmayı hedefliyor. Bugün gelinen noktada Türkiye’nin Küresel Sisteme ekonomik entegrasyonu tamamlanmış durumda. Kırılgan ekonomik yapı ve yüksek borç Türkiye’nin üzerinde demoklesin kılıcı gibi sallandırılıyor. Satın alma gücü bakımından dünyanın en geniş pazarlarından biri olan Türkiye, Küresel Sisteme yüksek kar marjları sağlamaya devam ediyor. Bunlara rağmen Türkiye tamamen Küresel Sistemin politik kontrolüne alınamadı. Bu konu, Küresel Sistemi son derece rahatsız ediyor. Çünkü, Türk Ulusu’nun büyük çoğunluğu hala Kemalist ideolojinin prensiplerine ve milli kültürüne son derece bağlıdır. Ayrıca, Cumhuriyetin temel anayasal kuruluşları, ulusal çıkarları koruma yönünde hala sağlam bir duruş sergilemeye devam ediyor. Bu nedenle Türkiye üzerindeki kültürel saldırılara ağırlık verilmiş olup, bütün hızıyla sürdürülüyor. Yabancı dille eğitim, medyanın başı çektiği milli tarih, dil ve kültür bilincinin zayıflatılması çalışmaları, dışarıdan destekli