Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
22 Erhan AKDEMİR ATAUM AB Uzmanı oğuk Savaş sonrasında uluslararası güvenliğin gündemi çevresel bozulma, organize suç, insan kaçakçılığı ve terörizmi de içeren bir dizi yeni tehdit tarafından dolduruldu. Klasik savunma yöntemlerinin kullanılması bu tehditlerle baş edebilmek için yeterli olmadığından, uluslararası politikanın aktörleri bu yeni tehditlerin yıkıcı etkilerine daha açık hale geldiler. Şimdiye kadar Batı’ya karşı bir benzeri daha yaşanmamış olan 11 Eylül 2001 saldırıları ve 2004’te Madrid metrosunda gerçekleşen patlamalar, AB’nin karar alıcılarını tehdit algılamaları üzerinde yeniden düşünmeye zorladı. Avrupa devletleri arasında Soğuk Savaş dönemi boyunca genellikle operasyonel stratejiler üzerine inşa edilmiş girişimler, bahsi geçen saldırıların ardından karmaşık ve çok çeşitlilik içeren hukuki bir zemine taşındı. Özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından AB’nin terörizmle mücadele politikası hukuki, ekonomik, diplomatik ve idari önlemleri içeren şiddetli bir değişim geçirdi ve bu süreç Madrid saldırılarının ardından daha da hız kazanarak devam etti. S Yabancılara, özellikle de Müslümanlara yönelik ‘ötekileştirme’… C S TRATEJİ kavramına ve bir kısmı da olayın kültürdin eksenindeki yansımalarına ilişkin oldu. Özellikle uluslararası kamuoyunun dikkati din ve şiddet arasındaki ilişkiye çevrildi. İslam ile şiddet ve terör ilintisi sıkça kurulmaya başlandı. Avrupa’da ayrımcılık yayılıyor ‘İÇERDEKİ TEHDİT’ AYRIMCILIK BAŞLADI Avrupa, terörist saldırıların ardından yüzyıllardır kendisine "öteki", dahası "Avrupalılık" ortak kimliğinin hem geçmişte, hem bugün teşkilinde kurucu bir karşıt unsur olarak kullandığı İslamiyet ve Müslümanlar geleceği açısından birer tehdit olarak algılayanların karşısında kelimenin tam anlamıyla bir kafa karışıklığı nüfuz alanları giderek genişliyor. Özellikle son yıllarda yaşıyor. 11 Eylül 2001 ve 11 Mart 2004 Madrid'deki küresel düzeyde artan terör ve tedhiş olaylarını terörist saldırılarının ardından Müslümanlara karşı Müslümanlarla ilişkilendirme konusunda hevesli olan duyulan önyargılar ve Müslümanların karşılaştıkları bazı Avrupalı kesimler bunu bir kampanyaya ayrımcılık ve dışlanmanın hâlâ sürüyor olması dönüştürerek bunun üzerinden propaganda Müslümanları zor durumda bırakıyor. Bu önyargıların, yürütüyorlar. ayrımcılığın önüne geçilmesi ve bunlarla mücadele 11 Eylül 2001’de New York’taki İkiz Kulelere ve edilmesi gerekiyor. Pentagon’a yapılan saldırı, o tarihten itibaren belki de Günümüzde özellikle Amerika'daki 11 Eylül üzerinde en fazla yorum yapılan konu haline geldi. Bu saldırılarının ardından, Batıdışı dünyanın ve özellikle yorumların bir kısmı uluslararası terörizme, bir kısmı İslâm toplumlarının bir uluslararası terörizmi yayma yaşanan olayın ardından uluslararası ilişkilerde merkezi olarak algılanması bu radikal düşünce tarzının meydana gelebilecek olası gelişmelere, bir kısmı "terör" iyice güçlenmesine yol açtı. Ayrıca, Avrupa'nın bir refah adası olarak korunması kaygısı, Avrupa'daki Avrupa’daki zıtlığın görüntüsü... radikal sağ hareketlerin AB politikalarını etkilemesindeki temel faktörlerden bir tanesi oldu. Hatta bu kaygı sadece AB bağlamında değil, AB üyesi ülkelerin kendi siyasal yelpazelerinin tümünü etkileyen bir duruma geldi. Bu çerçevede, "aşırılar"ın yanı sıra Avrupa sağının bütünü, AB fikrine, özellikle bu "yabancı", "İslamcı" ve "yozlaştırıcı" sızıntılara olanak tanıdığı gerekçesiyle yükleniyor. Irkçı dayanaklara sahip bu radikal sağ akımların sözcüleri, yabancı istilası karşısında Avrupa kültürünün kendini savunması gerektiğini de savunuyorlar. Avrupa’da Müslümanların varlığını Batılı değerlerin ABD ve ardından Avrupa’da yaşanan terör saldırıları, Batı’da İslam korkusunu yeniden gündeme getirdi. Bütün sorunların kaynağı, birden bire Avrupa’da yaşayan Müslümanlar oluverdi. Irkçı hareketler ve sağ partiler yükseliyor. Müslümanlar 11 Eylül’den önce bile Batı’da çoğunlukla baskı altındaydılar. 11 Eylül 2001 ve 11 Mart 2004 terörist saldırıları ise Müslümanların durumunu bariz bir şekilde kötüleştirdi. Bu terörist saldırılarının ardından Batı’da yaşanan gelişmeler dikkate alındığında, İslami varlığın hemen her Batılı toplum ve devlet tarafından Batılı yaşam tarzına karşı bir tehdit şeklinde algılandığını görüyoruz. İslami köktendincilik, Batı’daki yabancı düşmanı, ırkçı ve şiddet eğilimli davranışların kaynağı olarak resmediliyor. Ancak, Avrupa’da yaşayan Müslümanlar arasında dini değerlerin yükseliş kaydetmesi ya da Avrupalılarca bunun şiddet eğilimli davranışların kaynağı olarak resmedilmesi, yoksulluk, işsizlik, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, dışlanma, siyasal temsildeki kısıtlamalar ve asimilasyon tehdidi gibi çeşitli yapısal sorunların sonucu olarak da değerlendirilebilir. Bu çerçevede, toplumlar, kendi varlıklarını ve güvenliklerini tehdit alında hissettiklerinde, korkunun nedeni olduğunu düşündükleri unsurlara karşı kendiliğinden bir tepki geliştirirler. Bu tepki çoğu zaman, toplumsal türdeşliği bozan "öteki" gruplara karşı geliştirilir. Batıda bu tepkinin adresi yabancılar, göçmenler, Müslümanlar ve diğer azınlıklardır. Ötekine, yabancıya, göçmene, azınlığa, Müslüman’a, "biz"den olmayana karşı duyulan bu korku, kendiliğinden bir toplumsal refleks olarak ortaya çıksa bile, sürekliliği başka unsurlarca sağlanıyor. Bu bağlamda yinelemek gerekirse, göçmenler, Müslümanlar, Pakistanlılar, Türkler, Cezayirliler, Faslılar ve diğerleri bugün Avrupa’da potansiyel suçlular olarak algılanıyorlar. Yani, her ne kadar Avrupa'daki Müslümanların ekseriyeti yaşadıkları ülke vatandaşlığına geçmiş olsa da ne yazık ki hâlâ "öteki" olarak görülmektedirler ve 11 Eylül olaylarından sonra "içerdeki tehdit ve düşman" olarak algılanıyorlar. 11 Eylül terör saldırılarından sonra ekonomik güdülerin hâkim olduğu dışlama kültürel bir çehreye dönüşmeye başladı, Müslümanlar Avrupa için en ciddi tehdit olarak belirdi. Ekonomik kaygılarla Avrupalıların keyfini kaçıran Müslümanların kültürel özellikleri iyice dikkat çekmeye ve tepki toplamaya başladı. Ekonomik dışlama kültürel dışlamayla örtüşür duruma geldi. Artan terör olaylarına paralel olarak Avrupa çapında bir İslam korkusu ve düşmanlığı baş gösterdi. AB ile İslam arasında net bir güvensizlik ve yanlış algılama, anlama ve anlaşılma söz konusu oluştu. Hatta bazı kesimler, dünya üzerinde 11 Eylülden bu yana Müslüman karşıtlığının plânlı bir biçimde sürdürüldüğünü de savunuyorlar. Terörist saldırılarla birlikte, Avrupa’da, Avrupa halklarının tamamında olmasa bile önemli bir kısmında, tarihin derinliklerinden