Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
parantezi yazının ileriki bölümünde açacağız. Dördüncü madde aslında, ABD’nin niyetini tam olarak ortaya koymaktadır. ABD, caydırma ve baskı altına alma maddeleri başarısız olursa, güç kullanımıyla, ‘düşman’ı defetmekten söz ederken, gerekirse, ilgili ülkenin rejimini de değiştirmeyi hedefini de açıklıkla belirtmektedir. Bu bağlamda, Afganistan’da Taliban rejiminin 2002 yılında güç kullanımıyla yıkılması, Mart 2003’te Irak’ın işgali ve ABD patentli yeni rejim oluşturma gayretleri, bu stratejinin bir parçasıdır. Büyük Ortadoğu Projesi’nin son versiyonunda, G8 zirvesinde, Ortadoğu ülkelerinde demokrasiyi teşvik, demokrasi örgütleri kurma, sade yurttaşla doğrudan ilişki kurma, küçük ve orta ölçekli işletmeleri destekleme ve okumayazma seferberliği başlatma gibi başlıklar kamuoyunun bilgisine sunulmuştu. Adı geçen başlıkların ABD tarafından bir ülkede uygulabilmesi için, o ülkedeki devlet yapısının etkinliğinin azaltılması, hatta yok olma noktasına gelmesi gerekmektedir. Bir ülke, bir başka ülkenin sade yurttaşıyla doğrudan nasıl ilişki kurabilir? Devleti küçültme propagandasının kimlerin işine geldiği ele aldığımız metinler ışığında daha iyi anlaşılmaktadır. Bu noktada, kamu yönetimi temel kanunu kapsamında, yerel yönetimler üzerinde merkezi idarenin idari vesayetinin kaldırılması ve hiyerarşinin bozulması, adı geçen amaca hizmet eder niteliktedir. ABD, yukarıda adı geçen amaçların uygulabilmesi için, savunma stratejisinde, transformasyona bir başka deyimle, savunma yapısının dönüştürülmesine çok önem vermektedir. Transformasyondan ne kastedildiğini, ABD Savunma Stratejisi’nin amaçlarının üçüncü maddesinde yer verilen caydırıcılık ve baskı altına alma başlığını irdeleyerek açıklayacağız. ABD yeni tehdit tanımı içerisinde tanımladığı, başarısız devletlerin, devlet dışı aktörlerin, kitle imha silahları geliştirerek, askeri teknolojik olanaklardaki yeniliklerden faydalanarak, dünya üzerinde istikrarsızlaştırıcı bir etki yarattığını iddia etmektedir. Buradan yola çıkarak, ABD, dünya üzerindeki kuvvetlerinin sadece Batı Avrupa ve Kuzeydoğu Asya’da değil, diğer bölgelerde de konuşlanması gerektiğini düşünmektedir. Bu noktada, kara, hava ve deniz kuvvetlerinin operasyonel bölgelerde hızla hareket edebilecek bir kabiliyete sahip olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu yüzden dünyanın kritik olarak saydığı bölgelerinde, esnek hareket yeteneğini kolaylaştıracak, yeni üslere ve alanlara sahip olması gerektiğini tasarlamaktadır. Yine güncel basında ABD tarafından Türkiye’den talep edildiği iddia edilen yeni üsler ve tatbikat alanları bu anlayış içinde değerlendirilmelidir. Türkiye’nin NATO tarafından oluşturulan İstanbul İşbirliği Girişimi’nde yüklenmek üzere olduğu rolden söz etmiştik. Türkiye, CIA’nın ‘Küresel Eğilimler 2015’ raporunda, yasadışı uyuşturucu ve insan kaçakçılığı trafiğinin ortasında olduğu dolaylı olarak ima edilmekte, Türkiye’nin geleceği İsrail ve Hindistan’la aynı eksen üzerinde yorumlanmaktadır. Üstelik yine adı geçen raporda, Mısır, Suriye, İran ve Irak’ta 2015’e kadar rejimlerin değişeceği kehaneti yapılmaktadır. Günümüzde kullanılan Büyük Ortadoğu haritasının da çizildiği rapor, 1999’da hazırlanmıştır. Adı geçen raporda belirtilen ülkelerden Irak’ta ABD işgali ve rejim değişikliği gerçekleşmiştir. Irak’ın ABD tarafından istikrarsızlaştırılmasının ülkemiz etkileri ortadadır. Diğer belirtilen ülkelerin ikisi komşumuzdur. Irak’ın parçalanması sürecinde, Irak’ın kuzeyinde etnisiteye dayanan oluşum konusunda, Avrasya coğrafyasında, Türkiye’nin, Suriye ve İran’la ortak çıkarları vardır. Türkiye, NATO ve ABD’nin stratejileri çerçevesinde, komşularının parçalanması ya da işgal edilmesine, ileride izin mi verecek hatta İstanbul İşbirliği Girişimi C S TRATEJİ YENİ DÜNYA DÜZENİ 7 HEGEMONİK SİYASETİN DAYATTIĞI ABD’nin 11 Eylül 2001 sonrasında dünyayı değerlendirme zemini, Gramsci’nin hegemonya kuramını doğrular bir biçimde, yerküre üzerinde hakim tek askeri, ekonomik, kültürel, siyasi bir güç olduğunu ilan etme, resmileştirme arayışını ifade etmektedir. Dünya tarihinde, güçler dengesi ve hegemonya dönemleri birbiri ardından gelmektedir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Birleşmiş Milletler düzeni, güç dengesini resmileştirme, söz konusu dengenin, uluslararası siyasal düzen çerçevesinde, uluslararası meşruiyete sahip olan bir kurum tarafından yerine getirilmesi amacını içermekteydi. Soğuk Savaş süresince, iki blok tarafından kurulan denge, bir taraftan nükleer silahlarla ‘dehşet dengesi’, AET ve Comecon aracılığıyla ekonomik denge, NATO ve Varşova paktlarıyla güvenlik dengesini kurumsallaştırıyor, Birleşmiş Milletler tüm blok rekabetlerinin üstünde bir üst kurum niteliği taşıyordu. Soğuk Savaş’ın ardından, 19902001 arası, küresel bir boşluk doğduğu savlanırken, 11 Eylül 2001 sonrası, ABD hegemonyasını ilan etti. ABD Savunma Bakanı Rumsfeld’in ‘yeni bir Birleşmiş Milletler’ arayışı, Fransa ve Almanya’yı ‘eski Avrupa’, ABD’ye yaklaşan eski Doğu Bloku ülkelerini ‘yeni Avrupa’ olarak adlandırması, söz konusu bakışın somut yansımalarından biri olarak gözükmektedir. Tüm bunlara karşın artık AB ve NATO çatısı altında tek bir Avrupa vardır. Ülkemizin sadece NATO kapsamında değerlendirilmesi, Türkiye’ye hangi çerçevede bakıldığıyla ilgili ipucunu göstermektedir. 1990’da Birinci Körfez Savaşı öncesi baba Bush tarafından ilan edilen ‘Yeni Dünya Düzeni’nin artık içi doldurulmuştur. Ancak, ABD’nin hegemonik siyaseti, önümüzdeki dönem, Çin, Hindistan, Rusya ekseninde, hatta Brezilya’nın içinde bulunduğu ikinci kuşak ülkeler açısından zorlanacak bir gerginliği, olası bir güçler dengesini de zorlamaktadır. Ülkemizin hegemonik siyasetin büyüsüne kapılarak, Ortadoğu’da, Lübnan hattında yeni maceralara girmesi, 1 Mart 2003 tezkeresinin reddedilmesini bir mahçubiyet olarak algılayarak, Eylül 2006’da TBMM’ye getirilmesi düşünülen, asker gönderme tezkeresine olumlu oy vermeye çalışması, taşeronluğumuzu ortaya koyan bir çabayı vurgulayacaktır. Mustafa Kemal’in Türkiye’sinin, bu tür kapsamında katkıda mı bulunacaktır? Lübnan’da konuşlanacak BM uluslararası gücüne verilecek askeri destek te, bu kapsamda değerlendirilebilir. ABD’nin Savunma Stratejisine dönersek, ABD caydırıcılığını arttırmak için ileri karakollar kurmayı düşünmektedir. Yukarıda belirttiğimiz üzere, Türkiye’den talep edilmesi olası yeni üsler ve tatbikat alanlarının, bu Gökdelenlere zeminde yorumlanması doğru olaçarpan uçaklar, caktır. Özel operasyon kuvvethalkta şok lerinin oluşturulması, aynı etkisi yarattı. çerçevede ele alınmaktadır. 2007’den sonra Körfez Bölgesi’nde bu noktada yeni üslerin kurulması planlanmaktadır. Bu noktada Base Closure and Realigment Act 2005 (BRAC 2005) olarak adı geçen, yeniden temellendirme olarak yorumlanabilecek çalışma, Mart 2004’te ABD Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanmıştır. BRAC çalışmaları, 1988, 1991, 1993 ve 1995’te yenilenmiştir. ABD, bu çerçevede uzun vadeli bir kuvvet yapı planı tasarlamaktadır. ABD silahlı kuvvetlerinin kapasitesi, 1989 rakamları temel alınarak, karada %29, havada %24, denizde %21, savunma lojistik kapsamında %21 olarak tahmin edilmektedir. BRAC 2005’e göre, Orta ve Güney Amerika, Afrika, Ortadoğu, Orta Asya, Güneydoğu Asya, terör, örgütlü suç, gerilla faaliyeti üreterek, küresel güvenliği tehdit eden bir zemindedir. Tehdit olarak, dört tür tehdit tipi belirtilmektedir. Geleneksel tehdidin, konvansiyonel tehdit olarak eski önemini kaybettiği ortaya koyulmaktadır. Düzensiz tehditler kapsamında aşırı ideolojiler, terörizm, gerilla faaliyetleri ve iç savaş sayılmaktadır. Felaket getiren tehditler, kitle imha silahları olarak ifade edilmektedir. Karıştırıcı tehditler ise, bioteknoloji, siber savaş, uzayın kullanımı olarak sınıflandırılmaktadır. serüvenlerde ve taşeronluklarda yeri yoktur. Biz ancak mazlum ulusların dayanışmasında öncü bir ülke olarak, güçler dengesinin altyapısını hızlandıracak, stratejik açılımlar sergileyebilecek bir yüzeyde hareket edebiliriz. Bunun dışındaki çabalar, bölgeyi kendi açımızdan güvensiz hale getirmekle kalmaz, içimize doğru ithal edilecek bir kaosu da şiddetlendirir.