Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
20 Sözleşmeler, BM kararları, diasporanın izlediği süreç ortaya koyuyor… C S TRATEJİ Ermeni iddialarının hukuki temeli yok Nazan MOROĞLU İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi B ilindiği gibi, diaspora Ermenilerinin tüm dünyada her yıl "soykırım günü" olarak andığı 24 Nisan, aslında tehcirin başlatıldığı tarih değildir. 24 Nisan 1915, Ermeniler tarafından çıkarılan isyanı bastırmak üzere, vilayetlere ve mutasarrıflıklara gönderilen bir genelgeyle, Ermeni Komiteleri elebaşlarının tutuklanmasına dair kararın alındığı tarihtir. Sadece örgüt mensubu Ermenilerin tutuklandığı, o tarihlerdeki İngiliz belgelerinde de doğrulanıyor. (1). Ermeni diasporasının Türkler hakkındaki iddialarını gündeme getirdikleri süreç, BM’nin soykırıma ilişkin kararları, ‘tehcir’in bir ‘soykırım’ olmadığını ortaya koyuyor. Osmanlının yerleri değiştirilen ‘Ermeni tebaa’nın geri dönebilmelerine olanak sağlayan kararları bu iddiaları temelden sarsıyor. bir sonuç çıkarmak mümkün değildir. Rusya’ya Osmanlı Devleti’ndeki Hıristiyan tebaaya müdahale hakkı vererek Ermeni sorununun uluslararası hale gelmesi sürecinin ilk adımı olan belge, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’dır. Bilindiği gibi, daha sonra diğer Avrupa ülkeleriyle yapılan 1856 tarihli Paris ve 1878 tarihli Berlin Antlaşmaları ile Ermenilerin Batı ülkeleri tarafından desteklenmesiyle sorunun büyümesine yol açılmıştır. Kırım Savaşı sonrası yapılan 1856 Paris Antlaşması’na kadar Osmanlı Hıristiyanları üzerinde sadece Rusların "koruyucu" rolü varken, bu antlaşma ile "koruyucu" rolü diğer Avrupa ülkelerine de tanınmış oluyordu. Gerçi Paris Antlaşması’nda Ermeniler açık bir ifadeyle anılmamışsa da, bu durum Ermenilerin Osmanlı’ya karşı ayaklanmalarına ve ardından bazı tavizler almalarına neden oldu. 18771878 OsmanlıRus Savaşından sonra yapılan 1878 Berlin Antlaşmasında ise, bu defa doğrudan Ermenilerle ilgili bir maddeye (61.md.) yer veriliyordu. Buna göre, "Osmanlı Devleti, Ermenilerin oturdukları vilayetlerin yerel şartları dolayısiyle muhtaç oldukları ıslahat ve düzenlemeleri yapmayı ve Kürtler ile Çerkezlere karşı onların emniyet ve huzurlarını korumayı taahhüt etmekteydi." Berlin Antlaşması’nı izleyen dönemde Ermeniler Avrupalı koruyucularına, onların desteğine güvenerek özerklik istediklerini dile getirmeye başladılar. Daha sonra kurdukları Taşnak ve Hınçak gibi örgütler aracılığıyla silahlı mücadeleye giren Ermenilerin, Osmanlı topraklarında büyük Ermenistan kurma emellerine ulaşmak için ayaklanmalar başlattığı biliniyor. 1912’den sonra özellikle Rusya’nın, İngiltere ve Fransa’nın büyük desteğini alan Ermeniler, 1. Dünya Savaşı’nda doğuda Rus ordularına yardım ettiler. Birbiri peşine çıkardıkları isyanlar, Ermeni askerlerinin Rus ordusu içinde yer alarak doğrudan Türklere karşı savaşması ve Anadolu’nun batısı ile doğusu arasındaki geçiş yollarının ve telgraf iletişimin kilit noktalarının Ermeniler tarafından felç edilmesi nedeniyle, Osmanlı Devleti, Anadolu’daki Ermenileri güneye göç ettirmek zorunda kaldı. Bu göç sırasında, esas olarak açlık ve hastalıklar nedeniyle gerek Ermeniler, gerek onlara eşlik eden Osmanlı jandarması arasında çok sayıda insan, yaşamını yitirdi. Ermeni milliyetçileri, Osmanlı Devleti’nin uyguladığı "tehciri" önceleri "katliam", 1950’lerden itibaren ise, "soykırım" olarak nitelemeye başladılar. Oysa soykırım, hukuken tanımlanmış, belirli bir suç kategorisini ifade eder. Dolayısıyla, soykırım iddialarını hukuki açıdan ele alabilmek için, tarihi olayları ve belgeleri değerlendirmek gerekir (3). BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesinin 2. maddesine göre milli, ırksal, etnik veya dini bir grubu kısmen veya tamamen yok etme, ortadan kaldırma kasten yapılmışsa, bu bir soykırım suçudur. SORUNUN ULUSLARARASI BOYUTU Hukuki temeli 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasına dayanan Ermeni sorununun (2) tarihi, siyasi ve hukuki gelişimi bir bütün olarak ele alınmadan gerçeklere ulaşılması mümkün olmayacaktır. Aslında, soykırım iddiaları karşısında tarihçiler, siyasetçiler, hukukçularımız ve diğer ilgililer bu çalışmaları yapmakta geç kalmışlardır. Osmanlı arşivlerinin ancak son yıllarda bilgisunara (internet) konulmasıyla birlikte, bu konuda araştırma yapmak isteyen herkes belgelere rahatlıkla ulaşabiliyor. Hukuki açıdan doğru verileri bulabilmek ve bir sonuca ulaşabilmek için tarihi belgelerin yorumlanabilmesine ihtiyaç vardır. Bu nedenle, sözde soykırım iddialarının gerçek dışı olduğunu tüm dünyaya anlatabilmek için tarihi belgelerin açıklanmasının yanında, bu iddiaların soykırıma açık bir tanım getiren "1948 tarihli BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi" çerçevesinde hukuki açıdan ele alınması gerekiyor. Tarihi olayları ve o tarihlerdeki hukuki belgelerin hangi amaçla çıkarıldığını dikkate almadan doğru “SOYKIRIM”IN ANLAMI NE? Bu bakımdan, Osmanlı Hükümeti’nin çıkardığı 30 Mayıs 1915 tarihli Ermenilerin Sevk ve İskanlarına ilişkin Talimatname ile 31 Aralık 1918 tarihli savaş sonrası Geri Dönüş Kararnamesi dikkate alındığında soykırım kastının olmadığı, uygulanan "tehcirin" Sözleşme’nin 2. maddesi kapsamına girmediği açıkça görülmektedir. Ermeni nüfusun yoğun olarak yaşadığı Doğu Anadolu’nun Rusya ile Osmanlı Devleti arasında savaş alanına döneceği, bölgedeki Ermeni nüfusun da büyük çoğunlukla Ruslara sempati (Kaynak: Dışişleri Arşivi) 1915’lerde ermeni çocukların silahlarla çekterdikleri fotoğraflar ‘soykırım’ iddiasıyla çelişiyor.