Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
18 Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası eski Başkanı Hüseyin Ülkü ile yabancılara toprak satışı üzerine söyleşi: C S TRATEJİ ‘Türkiye, satılabilecek mal haline getiriliyor’ Işık KANSU A NKARA Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası eski Başkanı Hüseyin Ülkü, mülksüzleştirme sürecinde yabancıların toprak edinmelerinin önündeki tüm engeller kaldırıldığını belirterek, Kıyı Yasası’nı değiştiren taslak düzenlemelerin yürürlüğe girmesi durumunda Türkiye’nin denizleriyle, gölleriyle, akarsularıyla birlikte satılabilecek bir mal haline geleceğine dikkat çekti. Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Başkanı olarak yıllarca kamunun ve halkın çıkarları için savaşım veren Hüseyin Ülkü, odanın geçtiğimiz günlerde yapılan genel kurulunda görevini yeni arkadaşlarına bıraktı. Ülkü, başkanlık döneminin son söyleşini Cumhuriyet ile "yabancılara toprak satışı" üzerine yaptı: Özelleştirmenin Anayasa'ya girmesi, Turizmi Teşvik Yasası, Doğrudan Yabancı Yatırımcılar yasası, Endüstri BölgeleriYasası, Köy Yasası değişikliği, Yabancılara toprak satışına olanak veren yasa ve son olarak Kıyı Yasası. Sayın Ülkü, bir değil, iki değil. Yabancılara toprak ve mülk satışı için yasa üzerine yasa çıkıyor. Neden? Sözünü ettiğiniz yasalar AB sürecinde "Avrupa müktesabatı" çerçevesinde gündeme getirildi hep. Sanki bu yasaların IMF yasaları ile ilişkisi yokmuş gibi. Bu nedenle öncelikle dayatılan IMF ve Dünya Bankası "yapısal uyum" programını deşifre etmeliyiz. Örneğin Wallch ve Sforza (2002) günümüzdeki küreselleşmenin taktiğini: ? Bir ulusun toprağını, suyunu, madenlerini ve diğer kaynaklarını nasıl koruyacağı ve kullanacağı konularında demokratik kararlar almasını ve sorumluluğunu ortadan kaldırmak, ? Özgür toplumu (demokrasiyi ve ticari olmayan sağlık, güvenlik, eğitim vb. demokratik güvenceleri) uluslararası ticaretin buyruklarına tabi kılarak yeniden tanımlama yönünde büyük şirketler için yürütülen düşük yoğunluklu bir savaş olarak tanımlamaktadırlar. AB süreci ve özelleştirme demokratikleşme olarak sunulmuştur bize. Oysa bir ulusun yer altı ve yer üstü kaynakları üzerindeki egemenliğini, kullanım ve planlama yetkilerini ortadan kaldırma stratejisinin adımları olan bu yasal düzenlemeleri "demokratikleşme" olarak tanımlanması temel yanlışlık. AB süreci de bunun bir parçasıdır. Özelleştirmenin Anayasamıza girmesi ise "yapısal uyum" programı için Anayasamızda yapılan büyük bir "temel kazısı"ydı. Sözünü ettiğiniz yasalar da teknik bir deyimle küresel stratejik planın (yapısal uyumun) alt ölçekli uygulama planlarıdır. Örneğin 4875 Sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Yasası'yla; "Yabancı yatırımcıların Türkiye'de kurdukları veya iştirak ettikleri tüzel kişiliğe sahip şirketlerin Türk Vatandaşlarının edinimine açık olan bölgelerde taşınmaz mülkiyeti veya sınırlı ayni hak edinmeleri serbest" hale getirilmiştir. 4957 Sayılı Turizmi Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile; ? "Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri içinde kalan özel mülkiyet konusu arazi ve arsaların turizm yatırımlarına tahsisi amacıyla, 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 27 inci maddesi hükümlerine göre acele kamulaştırma yapılabilir." (m.3/j) ? "Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde yer alan meralar, Bakanlıkça onaylanan imar planı kararı ile getirilen "Mülksüzleştirme sürecinde yabancıların toprak edinmelerinin önündeki tüm engeller kaldırılıyor" Hüseyin Ülkü kullanma amacına konu ve tabi olurlar." (m.4) ? "Bu taşınmaz malları... Türk ve Yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişilere tahsis etmeye Bakanlık yetkilidir." (m.3/d) 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri Kanuna göre de; ? "Endüstri Bölgeleri içinde kalan özel mülkiyet konusu arazi ve arsaların yatırım faaliyetlerine tahsisi amacıyla, 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 27 inci maddesi hükümlerine göre acele kamulaştırma yapılabilir." (m.4) ? "Endüstri Bölgelerinde yatırım yapmak isteyen yerli ve yabancı gerçek ve tüzel kişiler Sanayi ve Ticaret Bakanlığına başvurarak" bu bölgede kendilerine yer tahsisi yaptırabilirler. Yasa maddelerinde açıkça görüldüğü gibi küreselleşme/özelleştirme toprakta özel mülkiyeti herkes için korumuyor. Tam tersine halkın toprağı kamulaştırılıp büyük sermaye sahiplerine devrediliyor. Ben bu yasalara "Kamusuz Kamulaştırma Yasaları" diyorum. İşte "yapısal uyum" programları halkımız için "düşük yoğunluklu bir savaş" büyük sermaye için "demokratikleşme süreci" olarak işliyor. Belirttiğiniz ve benzer yasaların peş peşe çıkarılmasının nedeni ise: Türkiye topraklarının bir sanayi ürünü gibi, alınır satılır hale getirilerek mülksüzleştirme sürecinde yabancıların Türkiye'de toprak edinmelerinin önündeki tüm engellerin kaldırılmak istenmesidir. Ulusal çıkarlar açısından değerlendirildiğinde Kıyı Yasası'na değişiklik öngören taslağın içinde göze çarpan unsurları sıralayabilir misiniz? Anayasanın 166. maddesine göre: "ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak.... Devletin görevidir." Siyasal iktidarların herşeyden önce Anayasa ile devlete verilen bu görevi yerine getirmeleri gerekir. Değişiklik ise böyle bir amaçla yapılmıyor. Kıyı Yasası değişiklik taslağındaki en sakıncalı yaklaşım, kıyıların bir yatırım aracı olarak görülmesi ve Kıyı Yasasına "yatırımcı" tanımının konmak istenmesidir. Taslak parçacı uygulama imar planlarıyla yatırımcı çıkarına öncelik tanımaktadır. Kıyılarımızı toplumun elinden almaya, yerli ve yabancı yatırımcıların piyasa malına dönüştürmesine olanak tanıyan açık hükümler içermektedir. Örneğin tasarlanan değişiklikle ilk kez yasada "Su Alanı", "Yatırımcı", "Fizibilite Raporu" ve "Bakanlık" tanımlarının yer alması önerilmektedir. Yatırımcı ise taslakta "Bu kanuna konu kullanımları yapan veya yaptıran tüm kamu veya özel kurum, kuruluş ve gerçek kişiler" olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca Kıyı, dolgu alanı ve su alanında imar planı kararı ile; karayolu, demiryolu, havameydanı, terminal, gar, lokanta vb. altyapı ve tesisler yapılabilecektir. Taslak yalnızca deniz kıyılarını değil, akarsu ve göllerin kıyılarını kapsıyor. Oralar da pazarlanabilir hale geliyor, değil mi? Taslak yasalaştığı takdirde Türkiye denizleriyle, gölleriyle, akarsularıyla birlikte satılabilecek bir mal haline gelecektir. Çünkü taslağa göre yatırımcının imar planı teklif etme yetkisi olduğu gibi "Kıyıda