26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 ‘Büyük ‘Büyük Egemenlik Egemenlik Projesi’nin Projesi’nin bölgesel bölgesel yansımaları… yansımaları… C S TRATEJİ Ortadoğu’da şiddet dengesi Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da büyük güçlerin çizdiği sınırlar barış getirmedi. Günümüzde sınırlar yeniden düzenlenmeye, dengeler yeniden kurulmaya çalışılıyor. ABD, Irak, İran, Suriye, İsrail ve Filistin’in aktif olarak yer aldığı denge oyunun en önemli unsuru ise kontrolsüz şiddet… H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası mvurmay@tusam.net kapıda", "Sıra İran’da" gibi, bir yerlerden hatırladığımız kalıplar manşetlere çoktan taşındı bile. Ancak, burada asıl üzerinde durulması gereken nokta ABD’nin olası bir İran müdahalesinin asla İran ile sınırlı kal(a)mayacağıdır. Nitekim böylesine bir müdahalenin, Ortadoğu’da, düşüncesi bile insanın kanını donduran zincirleme reaksiyonlara neden olması kaçınılmaz olacaktır. Hele ki, telaffuz edildiği üzere çatışma nükleer odaklı olursa kıyamet senaryolarının gerçeğe dönüşmesi çok da uzak görünmüyor. bulunması, ABD’nin kara listesindeki diğer bir ülke olan Suriye’nin de yeniden İsrail’in çatışma kadrajına girdiğinin göstergesidir. Golan meselesinin yanı sıra Suriye’deki en büyük rejim karşıtı grup olan Müslüman Kardeşler’in bir kolu olmasına rağmen uzun yıllar boyunca Suriye tarafından desteklenen Hamas’ın İsrail’den sonra Batı tarafından da izole edilmesi, finans kaynaklarının kesilmesi, Suriyelilerin deyişi ile "Hamas’ı seçen Filistinlilerin açlık ile terbiye edilmesi", Suriye’de Filistin hassasiyetini yeniden gündeme getirdi. Suriye’de hem yönetim kademesinde hem de halk arasında "Filistin Davası"na yeniden omuz verilmesi başka bir deyişle yeniden alevlenecek bir İsrailFilistin çatışmasında yeniden "taraf" olunması konuşuluyor. T arih, Soğuk Savaş Dönemi’ni, dehşetin bir denge unsuru olarak insanlığa dayatıldığı yıllar olarak not etmişti ancak, içinde bulunduğumuz ve adı henüz konulmamış olan dönem, Soğuk Savaş’ın yalnızca "tehdit" boyutunda kalan karşılıklı "blöf"lerini mumla aratacak gibi görünüyor. Ortadoğu merkezli savaş hatta kıyamet senaryolarına her geçen gün bir yenisi eklenirken, dünyanın dengesi yeniden dehşet ile sağlanmaya çalışılıyor. Ama bu defaki tehditler blöf değil. Söz konusu senaryolar düne kadar mantık dışı görünseler de birer birer gerçeğe dönüş(türül)üyorlar. İRANİSRAİL CEPHESİ Ortadoğu’nun ufkunda gezen kara bulutların İran semalarında olması, savaş yağmurlarını bahsedildiği üzere sadece İran’a düşürmeyecek. Birbirlerine sürekli olarak karşılıklı tehditler savuran İranİsrail cephesi de oluşan gerginlikten payına düşeni alacaktır. Nitekim İsrail’de 28 Mart seçimlerinden 4. parti olarak çıkan İsrail Beytenu (Evimiz İsrail) Partisi’nin lideri ve Ehud Olmert’in başbakanlığında kurulacak olan yeni hükümetin muhtemel İçişleri Bakanı olarak gösterilen Avidgor Lieberman’ın, Hitler zihniyetinde olduğunu öne sürdüğü İran'ın nükleer programının İsrail'in varlığı için bir tehdit olduğunu söylemesi ve bu tehdide karşı gerekirse İran’a tek taraflı müdahale edilmesi gerektiğini dile getirmesi tehlikenin boyutlarını ortaya koyuyor. Gerçi uzun süreden beri birçok kez gerek İran, gerekse İsrail birbirlerine karşı birtakım tehditler savurmuşlardı ve bu söylemler lafta kalmıştı. Ancak bu defa oluşacak konjonktür söz konusu söylemleri retorikten pratiğe geçirebilecek bir zemin hazırlayabilir. Örneğin, olası bir ABD müdahalesi sonrasında İran iyice radikalleşip kontrolden çıkabilir. Kontrolden çıkmış bir İran ise İsrail’in güvenlik psikozunu perçinleyebilir ve böyle bir İsrail, İran’a karşı "önleyici vuruş" seçeneğini gündeme getirebilir. İsrail’in giderek ısınan iç gündemi ve 2 ay aradan sonra gerçekleştirilen intihar saldırısı ile bilenen güvenlik endişeleri de göz önüne alındığında İsrail’in her daim varlığına karşı "büyük" tehdit olarak gördüğü İran’a, hem de artık nükleer sıfatı olan bir İran’a karşı böyle bir manevra yapması ihtimaller dahilindedir. LÜBNAN’DA SİLAHSIZ HİZBULLAH Lübnan’daki gelişmeler ise Suriye’deki gibi sivil protestolar ve Filistin romantizmi düzeyinde kalmadı. Lübnan Başbakanı Fuad Siniora’nın İsrail’in yine Altı Gün Savaşları sırasında işgal ettiği Şebaa Çiftlikleri olarak adlandırılan bölgeden tam olarak çekilmesi çağrısında bulundu. İsrail, Mayıs 2000’de 33 yıl boyunca işgal altında tuttuğu Güney Lübnan’dan çekilmiş ancak, İsrailSuriyeLübnan üçgeninin kesişme noktasında yani son derece stratejik bir konumda olan ve daha da önemlisi zengin su kaynaklarına sahip olan Şebaa Çiftlikleri’nden askeri varlığını çekmemişti. Lübnan, İsrail’in söz konusu bölgeden çekilmesi durumunda ise, İsrail ve Lübnan arasındaki en önemli sorun olan Lübnan Hizbullah’ının silahsızlandırılması konusunda olumlu adımlar atılabileceğini ileri sürdü. Başka bir deyişle, Lübnan İsrail’e toprak karşılığında silahsız bir Hizbullah teklifi yaptı ancak Ortadoğu genelinde tırmanan gerilim hattının merkezinde yer alan İsrail’in bu süreçte böylesine stratejik bir bölgeden çekilmesi güvenlik psikozu olan bir ülke için öngörülebilir bir seçenek olarak değerlendirilmiyor. BÜYÜK EGEMENLİK PROJESİ Bunun en açık kanıtı hiç şüphe yok ki, ABD’nin Irak Savaşı. Aslına bakılırsa, Irak’ta yaşanılanları, bilinenleri ile bilinmeyenleri ile "savaş" kelimesi ile açıklamak yetersiz kalıyor. ABD, "Irak Savaşı" adı altında "Büyük Egemenlik Projesi"nin temellerini atmaya çalışıyor. Bunda ne kadar başarılı oldu, olacak orası tartışılır ancak ne olursa olsun ABD’nin bu projesinden vazgeçmeye hiç niyeti yok. ABD vazgeçmemek için de tüm kozlarını oyuna sürmeye devam ediyor. Nitekim Irak’ta "savaş" olanca hızı ile devam ederken Irak’ın yanı başında Ortadoğu’da yeni savaş şantiyeleri kurulmaya devam ediliyor. Kronikleşmiş çatışmalar ise, yeniden alevlendiriliyor. Hal böyle olunca Ortadoğu istikrarsızlığın ve kaosun kaynağı, terörün merkez üssü gibi etiketlerine "21. yüzyılın savaş alanı" etiketini de eklemiş oluyor. BÖLGENİN YENİ ÇEHRESİ Ortadoğu’nun yeni çehresi şekillenirken tartışılan konuların başında ABD’nin Irak’tan sonraki "kurbanı"nın kim olduğu geliyordu. Bu süreçte ibre sürekli olarak İran ve Suriye arasında gidip geldi. Ancak son dönemde özellikle İran’ın nükleer çalışmalar yaptığını ve uranyum zenginleştirdiğini deklare etmesi, bunun yanında İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinecad’ın agresif çıkışları ile ibre keskin bir şekilde İran’a doğru döndü. Bu bağlamda ibreyi İran’a çevirmiş görünen ABD’nin İran’a yönelik psikolojik harekatlar dizisi başlatarak fitili ateşlediğini söylemek yanlış olmaz. Bu doğrultuda "İran’a müdahaleye bir adım kaldı", "Nükleer savaş ESKİ OYUN SAHNEDE Ortadoğu’da Birinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi sınırlar yine görünmez (!) eller tarafından rötuşlanmaya hatta yeniden çizilmeye başlandı. Ancak bu defa sınırlar cetvelle, kalemle değil kanla çizilmeye çalışılıyor. Ortadoğu’da sahneye konulmaya çalışılan oyun aslında yeni değil. Yakın bir gelecekte izleyeceğimiz bu oyun, eski ve çok iyi bilinen bir oyunun yeniden sahnelenmesinden başka bir şey değil. Yani tarih yine acı bir şekilde tekerrür ediyor diyebiliriz. Ancak unutulmamalıdır ki tarih, her tekerrür edişinde bir öncekinden daha büyük tahribatlara yol açıyor. Kim bilir belki de tarih, geçmişten ders almamakta direnenleri tekerrür ederek cezalandırıyor. Ortadoğu da bu cezalardan nasibini fazlası ile alıyor. SURİYE’DE FİLİSTİN ROMANTİZMİ İranİsrail cephesinde bu senaryolar konuşulurken, İsrail’in diğer kan davalılarından Suriye ve Lübnan ile olan ilişkilerinde de tansiyonun yükselebileceğine dair haberler geliyor. 18 Nisan’da yaklaşık 150 bin Suriyelinin İsrail’in, 1967 yılındaki 6 Gün Savaşları’ndan bu yana işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri’nden çekilmesi için protesto gösterilerinde
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear