24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

16 Aybike KOCA TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası akoca@tusam.net arih geçen sene bu zamanlar; Tüm dünyayı yakından ilgilendiren ve belki de "süper güç", "güneş imparatorluğu" ya da "büyüyen dev" gibi kavramları ortadan kaldırarak dengeleri kökünden değiştirebilecek etkilere sahip olan bir konu gündemi meşgul ediyor. Öyle ki gerçekleşmesi halinde dünya ekonomisinin çökebileceği ve önlem alınmadığı takdirde çok kısa bir zaman içinde (takriben 100 sene sonra) yaşamsal alanın kalmayacağı iddia ediliyor. Bugün gündemde yine aynı konu var; Küresel ısınma ve ısınmanın dünya ekonomisine etkisi. Başrollerde yine aynı isimler; davacı İngiltere, davalı ABD, tanıklar Rusya, Çin ve diğer sanayi devleri. Değişen tek oyuncu artık sahada aktif olarak yer alan Türkiye. 2005 yılında İngiliz hükümetinin desteğiyle hazırlanan bir raporda, yeryüzünün yirmibirinci yüzyılın sonuna kadar 2 ila 11 derece arasında ısınacağı, Kuzey Kutbu’ndaki buzulların eriyeceği, kutup ayılarının neslinin tükeneceği, buzulların erimesiyle nehirlerin taşacağı, deniz seviyelerinin yükseleceği, pek çok kıyı kentinin sular altında kalacağı ve tarifi mümkün olmayan boyutlara ulaşan göçlerin başlayacağı belirtilmişti. Bunlara sebep olan küresel ısınmanın yani yeryüzüne bırakılan GHG (Green House Gas) olarak bilinen sera gazlarının (Karbondioksit, Metan, Nitrooksit, Hidroflorokarbon, Perflorokarbon ve Sülfürhekzaflorid) salınımının azaltılması yönünde çalışmaların hızlanması gerektiği yine aynı raporda vurgulanmıştı. Bu rapor bazı gelişmiş ülkeler tarafından pek ciddiye alınmamış olacak ki, Tony Blair bu kez de saygın bir iktisatçı olarak tanımlanan Sir Nicholas Stern’e bir rapor hazırlattı. Rapor, bir sene öncekine kıyasla daha iddialı ve kesin belirlemeler içeriyor. Buna göre gerekli önlemler alınmazsa, önümüzdeki 50 yıl içinde sıcaklığın 5 derece artması, dünya ekonomisinin yüzde 20 civarında küçülmesi ve 200 milyon insanın göç etmek zorunda kalması bekleniyor. Yüzde 2’lik sıcaklık artışı sonucunda Ortadoğu ve Güney Afrika’yı içine alan bölgenin susuz kalacağının belirtildiği rapor dikkate alındığında, yüzde 5’lik artışın nelere yol açacağını düşünmek bile korkutucu. Geçmişte yapılan uyarılara karşın bugün yine aynı sorunun gündeme taşınıp aynı uyarıların yapılıyor olması, bu konuda pek fazla yol alınamadığını gösteriyor. Atmosfere bırakılan sera gazlarının tek başına yüzde 30’undan fazlasından sorumlu olan ABD, bu girişimlere destek vermediği sürece de küresel ısınma sorunsalının temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp gündeme getirilmesi kaçınılmaz görünüyor. Küresel sorun nedeniyle insanlık tehdit altında… C S TRATEJİ olan ülkelerin de bu miktarı artırabileceği belirtilerek, rekabet piyasasının koşullarına da sadık kalınıyor. Zaten Rusya’nın sırf, bu fikirle ortaya çıkan emisyon borsasının etkisiyle Protokol’ü imzaladığı iddia ediliyor. Bu çerçevede sera gazı kullanımı hakkının satılması suretiyle gelir elde edilmesine sıcak bakılıyor. Pek çok ülke için ek yatırımlar ve ek maliyetler anlamına gelen Protokol’den böylelikle fayda sağlanmaya çalışılıyor. Her ülkenin bütçesini düşündüğü bir ortamda, Protokol’ü ABD’nin yanında atmosfere bırakılan sera gazlarının yüzde 55’ini üreten ülkelerden Avustralya, Hırvatistan ve Monako da imzalamıyor. Yapılan araştırmalar ve yayımlanan raporlar çerçevesinde ABD’den sonra en çok sera gazı salınımına yol açan ülkeler Çin ve Hindistan’dır. Önümüzdeki yüzyılın süper gücü olmaya aday bu iki devlet, sanayileştikçe büyüyor, büyüdükçe kirletiyorlar. Enerjisinin yüzde 75’ini kömürden sağlayan ve yılda 17 milyon ton kükürtdioksit açığa çıkaran Çin, bazı kentsel bölgelerde güneş enerjisini kömürün yerine geçirmeye çalışmak suretiyle kendince önlemler almaya çalışsa da bu yeterli görünmüyor. Küresel dengeleri değiştirebilecek, tek kutuplu dünya düzenine son verebilecek bir güce sahip olan Çin’in ardından en fazla büyüyen dolayısıyla küresel ısınmaya en fazla katkı sağlayan diğer ülke Hindistan için de durum farklı değil. Her ne kadar büyümesini bilişim alanına borçlu olsa da Hindistan’ın da üretim sürecindeki artışa paralel olarak atmosfere bıraktığı sera gazlarını ABD ve Çin kadar olmasa da azaltmaya çalışması gerekiyor. ABD hükümeti yaşadığı doğal felaketlere ve bu felaketler sırasında sayıları 250.000’i aşan "iklim mültecileri"ne rağmen konuyu ciddi bir şekilde ele almadığı sürece ülke bünyesinde faaliyet gösteren büyük ağır sanayi şirketleri atmosfere zarar vermeye ve küresel ısınmayı tetiklemeye devam edecek gibi görünüyor. T ABD yerküreyi ısıtıyor 55’ini üreten en az 55 ülkenin imzalaması şartına dayanarak, 2004’te Rusya’nın onayıyla uluslararası geçerliliğe kavuşan Protokol’ü imzalamaya yanaşmıyor. Ekonomisine büyük zarar vereceğini düşündüğü için anlaşmayı onaylamadığını açıklayan Bush’un sera gazı emisyonuna sebep olan sektörlerde yer alan petrol ve diğer ağır sanayi şirketleri ile olan yakınlığı (!) ülke ekonomisinin yanında kendi ekonomisini de düşündüğünü gösteriyor. Nitekim Kyoto’nun getirdiği yükümlülüklerin bazılarının kimi ABD eyaletlerinde zaten geçerli olan yasalar olmasına karşın bu protokolün "ekonomik" gerekçelerle onaylanmaması, "ekonomik" çıkarların oluştuğunu kanıtlar nitelikte. "Sera (ya da karbon) gazlarının emisyonlarının azaltılması"nı öngören ve 140’tan fazla ülkenin imzaladığı anlaşmaya göre, sanayileşmiş ülkelerin 2012 yılına kadar, 1990 yılındaki sera gazı salınımlarının seviyesini yüzde 5 indirmeleri, AB ülkelerinin mevcut salınım oranlarını yüzde 8 ve Japonya’nın da yüzde 5 azaltması gerekiyor. Buna karşılık olarak gaz salınımı düşük Sanayileşmenin dünyaya verdiği zarar 250 bin iklim mültecisinin oluşmasına neden olmuş durumda. Atmosferdeki ozon tabakasının incelmesine neden olan sera gazları en çok ABD, Çin ve Hindistan kaynaklı. KÜRESEL SORUN Sanayileşmiş ülkeler arasında küresel ısınma ve iklim değişikliği sorununa en ciddi yaklaşan ülke şüphesiz İngiltere. Bunu sadece hükümetin hazırlattığı raporlardan ya da diğer ülkelerde bulunan kuruluşlarına düzenlettiği sergi ve konferanslardan değil, 1990’dan bu yana atmosfere bıraktığı sera gazını yüzde 14 azaltmasından anlayabiliriz. Karbon salınımını azaltmada başarılı bir diğer örnek de Almanya. Almanya küresel ısınma sorununu kavradığı günden bu yana yüzde 17 daha az sera gazı emisyonunda bulunuyor. BM’ye göre 1990 yılındaki seviyenin yüzde 5 altı olarak belirlenen hedefe en yakın ülkeler ise İngiltere ve Almanya’dan sonra Yunanistan, İsveç, Fas ve İzlanda olarak sıralanıyor. Türkiye’nin karbon salınımında büyük bir paya sahip olmadığı buna karşın atmosfere bıraktığı sera gazı miktarında hızlı bir artış olduğu tespit edilmiş. Bu da gösteriyor ki küresel bir sorun olan küresel ısınmaya karşı daha ciddi önlemlerin alınması ve Türkiye’deki iklim değişikliği ile mücadele eden sivil toplum örgütlerinin bilimsel çalışmalarına destek verilmesi şart gözüküyor. Bunun yanında ağaçlandırma konusunda reklam ve bilgilendirmelerin yapılması, hatta fidan dikimi kampanyalarının zorunlu hale getirilmesi karbon salınımına karşı gereklilik arz ediyor. DÜNYA ABD İLE MÜCADELE EDİYOR Dünya ülkelerinin pek çoğu ABD ile her alanda olduğu gibi iklim değişikliği ile mücadele konusunda da zıtlaşıyor. Başta İngiltere olmak üzere pek çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkenin, tamamen ya da çekince koyarak kabul ettiği Kyoto Protokolü hala amacına ulaşabilmiş değil. Bush hükümeti, 1997’de BM tarafından kabul edilen buna karşın atmosfere bırakılan sera gazlarının yüzde
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear