14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

18 C S TRATEJİ Avrupa Türkiye’yi reddedemez Philip Stephens THE FINANCIAL TIMES vrupa'nın büyük bir bölümünde AB'nin anayasal anlaşmasının ölümüne verilen tepki, dünyanın geri kalanını suçlamak şeklinde oldu. Kıtanın kendi liderleri, kamuoyunun hoşnutsuzluğundan sorumlu tutulamazdı. Suçlu küreselleşmeydi. Avrupa'nın vatandaşları, AngloAmerikan kapitalizminin doymak bilmez ilerleyişinin talihsiz kurbanlarıydı. Fransa'da ve Hollanda'da anayasanın reddedilmesinin neden olduğu ilk kasılmayı, Birliğin genişlemesinin durdurulması çağrılarının izleyeceği, tahmin edilebilir olduğu kadar can sıkıcıydı da. Fransız seçmenler, geçim yollarını Polonyalı tesisatçılara kaptırmaktan korkarken ve kusursuz liberal Hollandalı seçmenlerin İslam'dan ödü koparken, politikacıların yeni bir Hırvat elektrikçi ve Türk marangoz akınını nasıl düşünebilirlerdi? Avrupa'nın siyasi söyleminin kasvetli durumu bu. Ancak dünyanın durumu da gözardı edilemez. Batı Balkanlara daimi bir barış getirebilecek sihirli bir değnek yok. Birlik ise gelecek ayın başında Türkiye ile üyelik müzakerelerini başlatmakta kararlı. Şimdi soru, bu sözü tutup tutmayacağı. ürkiye AB ile müzakerelere başlamak için çok sayıda T adım atsa da özellikle insan hakları gibi konularda uygulama açısından yetersiz kalıyor. Bu açıdan başlayıp başlamayacağı hala belli olmayan müzakerelerin uzun sürmesi olası. Buna karşın Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin stratejik getirileri birlik içerisinde tartışılamıyor. A Müzakereler uzun sürer nkara ile müzakerelerin hızlı bir sonuca varmasını kimse beklemiyor. Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti, müzakerelere başlayabilmek için Birliğin koşullarını karşılamak üzere muazzam adımlar attı. Ancak siyasi ve ekonomik olarak ve insan hakları açısından, Türkiye hala asıl üyelikten 10 yıl uzakta olabilir. Bu durumda bile üyelik müzakerelerinin planlanan tarihte başlaması öngörülüyor. Bu hafta başında üst düzey Avrupalı bir diplomat, üyelik müza A kerelerine zamanında başlanması şansının, "yarı yarıya"dan biraz daha fazla olduğunu söyledi. Kıbrıs, potansiyel engellerden biri. Bölünmüş adanın birleştirilmesi konusunda siyasi bir anlaşmaya varılmadıkça Türkiye'nin Kıbrıs'ı tanımayı reddetmesi, Fransa da dahil bazı AB hükümetlerinin protestolarına neden oldu. Benim anladığım kadarıyla Fransa, bu muayyen anlaşmazlığı, müzakereleri raydan çıkarmak için yeterli bir neden olarak görmüyor. Ancak Lefkoşa'daki Kıbrıs Rum Hükümeti veto hakkını kullanabilir. Hiçbir zaman Türkiye'nin üyeliğini desteklemeyen Avusturya, dönem başkanı İngiltere'ye, Avrupa Komisyonu'nun müzakere kararının, Türkiye'nin tam üyeliğine bir alternatifi de kapsamasını istediğini bildirdi. Bu sözde "imtiyazlı ortaklık", Almanya'da Angela Merkel'in Hristiyan Demokratlarının da tercih ettiği bir durum. Bu ay Almanya'da yapılacak seçimlerin ardından, Merkel'in Schröder'in yerini alması bekleniyor, ancak kendisi seçim gününden önce bulunulan herhangi bir taahhüdü geri çevirmeye çalışmayacağını da açıkça ifade etti. Erdoğan'ın da kendi kırmızı çizgileri var. Eğer AB, tam üyelik yerine başka bir şey önerebileceğini ortaya koyan bir deklarasyon yayımlarsa, bu Ankara tarafından bir küçük düşürme olarak algılanacaktır ve Türkiye müzakerelerden çekilecektir. Ayrıca iç politikadaki durum, Başbakan Erdoğan'ın Kıbrıs'ı koşulsuz tanımasına izin vermez. Ne de olsa adada BM destekli siyasi çözüm şansını yok edenler, Rumlardı. AB asla ikna olmadı ma aslında tüm bu tartışmalar, asıl meseleyi gizleyen bir sis perdesinden başka bir şey değil. Bütün bunların altında yatan siyasi gerçek şu ki, birlikte pek çok hükümet, Türkiye'nin üyeliği konusunda asla ikna olmadı. Pek çoğu için AB bir Hristiyan tabyası, Müslüman kalabalıkları dışarıda tutan bir kale olarak kalmalıydı. Ötekilerse genişlemeye olan kamuoyu tepkisi yüzünden paniğe kapıldı. Her türlü genişlemeye kapılarını kapatmak istiyorlar. Gözlerini kaparlarsa, dünya onlardan uzak durur sanıyorlar. Planlanan 2007 tarihi ertelenebilecek olsa da, Romanya ve Bulgaristan'ın üyeliğini engellemeleri için artık çok geç olduğu neredeyse kesin. Ancak Birliğin politikacıları halihazırda, Batı Balkanların ihtilaf yorgunu ülkelerine verilen sözler konusunda geri adım atmaya başladılar bile. Ukrayna içinse sessizlik hakim. Ama genişlemeyi askıya almak, kapıyı kapatmanın da bir bedeli olmayacağı aldatmacasına teslim olmaktır. Kosova, BosnaHersek, Hırvatistan, Makedonya ve SırbistanKaradağ'a bir bakın, artık bunlar savaşta olan ülkeler değiller. İlk ikisi uluslararası koruma altında, diğerleri hukukun üstünlüğü ve demokrasi konusunda tökezliyorlar. Bölgenin bazı bölümleri kıtada faaliyet gösteren suç ağları, uyuşturucu ve insan kaçakçıları için bir sığınak haline gelmiş bile. Askeri, ekonomik ve siyasi olarak kaydedilecek ilerleme, büyük ölçüde AB'nin vaatlerine bağlı. Bölgede istikrarlı bir barış sağlanması umudu, Birliğin, yeni devletlerin hepsinin eninde sonunda üyeliğe kabul edileceği sözüne bağlı. Öylece kendini bu durumdan kurtaramaz. Asıl seçim, genişleme ve 10 yıl önceki kaosa geri dönülmesi karşınıza elektrikçi ya da mülteci olarak gelmeleri arasında yapılacak. Türkiye’ye karşı komplo ynı şekilde Türkiye'yi de başınızdan atamazsınız. Daha önce sözünü ettiğim diplomat, bana AB liderlerinin, Türkiye'yle ilişkilerin stratejik sonuçları hakkında, bir kere bile ciddi bir tartışma yapmadığını söyledi. Safça, hafızası onu yanıltıyor sandım. Ama sonra yine onun kadar deneyimli bir başka diplomat, bir sessizlik komplosu olduğunu doğruladı. Yorgun bir kabullenmişlikle, AB zirvelerinde jeopolitikaya girilmediğini söyledi. Anlaşılan bu liderler durmadan buluşuyor, ama durup konuşmuyorlar. Bu alışkanlıktan vazgeçmelerinin zamanı geldi. Türkiye'ye karşı köprüyü yükseltmek, Avrupa'nın mevcut Müslüman cemaatlerinin yabancılaşması ve düşmanlığı ile başa çıkmayı kolaylaştırmayacak. Bu, Birliğin barışçı İslam'ı kucaklama isteğinden ve düşüncesinden yoksun olduğu mesajını verecek. Türkiye'nin Birliğe üyeliğinin, uzun ve zorlu bir süreç olacağı, yerel seçmenlerin korkularının üstesinden gelmek için güçlü bir siyasi liderlik gerektireceği kesin. Ancak olası ödül, Avrupa ve Asya'nın birleştiği köprüde demokratik, istikrarlı ve müreffeh Müslüman bir ülkenin bulunması. Birlik şimdiki sınırlarının ötesindeki olayların sonuçlarından kaçamaz. Eğer denerse, bunların şekillendirilmesine yardımcı olabilir. A A
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear