18 Haziran 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

10 C S üreç ağır ve çıkarlara dayalı işliyor... ünümüzde en önemli tehdit olarak görülen terör konusunda tanımlama aşamasında başlayan uzlaşmazlık, hukuk alanında da kendini gösteriyor. Uluslararası hukuk, bir ülkenin kendi topraklarından kaynaklı bir terör hareketinin başka bir ülkeye yönelmesini engellemesini öngörüyor. Bu kural geçtiğimiz dönemde Türkiye için hiç kullanılmadı. TRATEJİ S Uluslararası hukukta terörizm (2) Dr. Ercan ÇİTLİOĞLU Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi azımızın ilk bölümünde terör konusundaki uluslararası kuralları yaşanan örnekleriyle işlemeye çalıştık. Son bölümünde örneklerle BM Güvenlik Konseyi’nde karar alma süreçlerini, çıkara dayalı yaklaşım ve ortaya çıkan sonuçları irdelemeye çalıştık. Uluslararası Hukuk; Türkiye’nin, Suriye ve sonrasında İran, şimdilerde Irak kaynaklı yaşadığı terörist faaliyetlere karşı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ne ölçülerde korumakta ya da kendisini koruma anlamında ne gibi haklar vermektedir sorusunun yanıtı arandığında; a) Bir devletin (Suriye) topraklarında konuşlanan silahlı bir grup, diğer devlet (Türkiye) topraklarında sivil ve askeri hedeflere eylem koyduktan sonra ev sahibi devlet topraklarına geri döndüğünde bu durum Uluslararası Hukukta ‘Bir devletin kendi ülkesinde başka devletlere zarar vermeme yükümlülüğü’ ilkesinden hareketle ele alınır. Anılan yükümlülük aynı zamanda ‘Devletlerin, ülkelerinin barış içinde bulunduğu başka devletlerin haklarına aykırı nitelikteki faaliyetler için kullanılmasına izin vermeme sorumluluğunu da kapsamaktadır. Çünkü uluslararası örf ve adet hukuku, devletlere egemenliklerinin karşılığında, başka devletlerin egemenliklerine karışmama sorumluluğunu yüklemektedir. Kendi ülkesinde egemen olan ve ege G 5 Eylül Gazze. Filistinli çocuklar İsrail bombalarının inişini izliyor. Y menliğini tartışmaya açmama hakkına sahip her devlet, kendi devletinin sınırları içerisinde başka devletlere karşı zarar verici faaliyetleri önleme görevi ile yükümlüdür. Her devlet, başka devletlerin ülke bütünlüğü ve siyasal bağımsızlığına saygı göstermek, bunları zedeleyici anlamda dolaysız eylemlere girişmemek, dolaylı faaliyetleri kendi ülkesi içinde engellemek gibi bir görevin sahibidir. Komşularımızın sorumlulukları dan Türkiye’ye yönelttikleri terörist faaliyetlere uluslararası hukuk bağlamında bakıldığında, geçmişte ve günümüzde Türkiye’ye bu ülkeler topraklarından yöneltilen terörist faaliyetlerin P KK’dan yola çıkarak, bu örgütün Suriye, İran ve Irak toprakların İslami terör örgütlerinin ideolojik, örgütlenme, finans odaklarından Sudi Arabistan iktidarının ABD yandaşı olması nedeniyle son zamanlarda giderek artan ölçülerde teröre hedif olan merkezlerden biri de oldu. (1 Eylül bombalama eyleminden) önlenmesi, anılan ülkelerin asli ödevleri olmak durumundaydı. Bu ödevin yerine getirilmemesi halinde ise, terörist faaliyete muhatap devlet, BM’nin, silahlı saldırı tanımından yola çıkarak, ülke bütünlüğü ve siyasal bağımsızlığını korumak hakkına (gerekli tüm prosedürlerin yerine getirilmiş ve bunların bir sonuç vermemiş olması durumunda) gerektiğinde silah kullanarak sahip bulunmaktadır. Ne var ki, teorik olarak kolektif bir koruma ve güvenlik kalkanını akla getiren bu sistem pratikte yine çalışmamakta ve BM’nin aldığı Genel Kurul Kararları, BM’nin içsel yapısındaki ayrıcalıklı statüler nedeniyle çoğunlukla uygulama alanına konulamamaktadır. BM antlaşmasının 7. bölümü, Güvenlik Konseyinin, uluslararası barış ve güvenliğin tehdit edilmesi halinde hangi önlemleri alabileceğini açık bir biçimde belirlemiştir. Buna göre eğer Güvenlik Konseyi; uluslararası barış ve güvenliğin tehdit altında olduğu, bozulduğu ya da bir saldırının gerçekleştiği hususunda tespitlerde bulunursa, BM adına silahlı güç kullanımını da içeren bir dizi önlem alma olanak ve yetkisine sahiptir. BM Antlaşması’nda, silahlı saldırıya ilişkin bir tanımlama bulunmamaktaysa da BM Genel Kurulunca 3314 sayılı kararla (1974) bir tanım yapıldığından; gerçekleşen herhangi bir saldırı fiilinin, Genel Kurul Kararındaki tanıma yüzde yüz uyduğunu varsayarak, ülkesi topraklarından sınırdaş bir ülkeye terörist faaliyetlerde bulunan gruplara destek veren devlet ile muhatap devlet arasındaki ihtilafın BM Güvenlik Konseyi’ne götürüldüğünü düşünelim. Güvenlik Konseyi’nin işlevselliği M Güvenlik Konseyinden; konu açık bir saldırı fiili olsa bile, BM antlaşmasının 7. bölümünün öngördüğü bir kararın çıkabilmesi için daimi üyeler olan Rusya, ABD, Çin, İngiltere ve Fransa’nın aynı yönde oy kullanmaları, bir başka deyişle BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olan beş devletten herhangi birisinin veto hakkını kullanmaması gerekmektedir. İşte bu noktada yeniden başlangıç noktasına geri dönülmekte, kimlerin özgürlük savaşçısı kimlerin terörist oldukları hakkında değişik amaç, beklenti, planlamalara sahip ülkelerin oyları, algılamaları istikametinde farklılaşmakta ve bir karara ulaşabilmek mümkün olamamaktadır. BM Güvenlik Konseyinden, özellikle 11 Eylül sonrası gelişmeler ve ABD’nin terörizmi gerekçe göstererek hegemonik gücünü emperyal amaçlarla kullanma seçiminden sonra, daimi üyeler arasında beliren görüş ayrılıkları nedeniyle bir karar çıkarılmasının güçlüğü dikkate alındığında, devlet destekli olduğu açık bir terörist faaliyete sahip devletlerin kendilerini koruma hakları ne olacaktır sorusunun yanıtına gelindiğinde karşımıza yine değişik görüşler çıkmaktadır. A devleti; kendisine yönelik bir terörist faaliyetin arkasında B devletinin varlığına ilişkin kesin kanıtların bulunması, bu kanıtların BM Güvenlik Konseyinin, Kolektif Güvenlik Sistem ve Kalkanını çalıştırması için yeterli olmasına karşın siyasi çıkar ve anlayış farklılıkları nedeniyle bir karar istihsal edilememesi halinde, BM’nin uluslararası anlaşmazlıkların çözümün B ?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear