Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C S Almanya’nın bir göç ülkesi olduğunu kabul etmek istemeyen hükümetler yıllarca bir göç yasasına da ihtiyaç duymamışlar, kapsamlı ilk göç yasası ancak 1 Ocak 2005 tarihinde yürürlüğegirmiştir. Türklerin geçici değil de kalıcı olduğunu biraz geç idrak eden Almanya, 2000 yılında doğum esasına göre yurttaşlık hakkı doğrultusunda belli düzenlemeler yaparak göçmenlerin durumunu bir nebze de olsa iyileştirmiştir. Almanya Federal hükümetinin yabancılar sorumlusu Marieluise Beck Almanya’nın “30 yıldır uyuduğunu” söyleyerek, Alman hükümetlerinin entegrasyon konusundaki başarısızlıklarını itiraf etmektedir.[8] Sorblar, Frizyalılar gibi bir çok azınlık gruptan çok daha kalabalık olmasına rağmen Türkler, Almanya’nın azınlık tanımında yer alan “Almanya’nın geleneksel sakinlerinden olma ve geleneksel yerleşim bölgelerinde yaşama” koşulunu yerine getirmediklerinden azınlık haklarına da sahip değillerdir. Sınırlı haklar elde eden ve ev sahibi toplum tarafından dışlanan yabancıların “toplum içinde toplum” yaratmaları kaçınılmaz olmuştur. Berlin, Hamburg, Köln gibi metropollerdeki Türk mahalleleri dışlanmışlığın ölçüsünü açıkça ortaya koymaktadır. Bu sonucun ortaya çıkmasında mutlaka Türklerin, yani göçmenlerin de payı vardır ama yabancıların toplumaentegrasyonu ev sahibi ülkenin asli sorumluluğudur. Öte yandan, ikinci ve üçüncü kuşak Türklerde artan okul başarısı, karma evlilikler ve yerel dile hakimiyetle beraber sosyoekonomik seviyenin yükseldiği bir gerçektir. Geleneksel değerlere bağlılıktan mı, basiretli ve dirayetli olmaktan mı, yoksa kendi aralarındaki muazzam dayanışmadan mı bilinmez, Türkler kendi dünyalarını kurup, ayakta kalmışlardır. Ama ne Türklerin sahip oldukları 65,000 iş, ne de yarattıkları 300,000’i aşkın istihdam olanağı Almanların onlara bakış açısını değiştirmiştir. Almanların yarıya yakını göçmenlere eşit haklar tanınmasına karşı çıkarak Avrupa’da Asimilasyonist model TRATEJİ ÇİZGİLİ DÜNYA? AB’nin göçmen sorunu... 9 göçmenlere karşı en dışlamacı tavrı takınan toplum olarak belirmişlerdir.[9] kinci model ise bu makalenin çıkış noktası olan olayların yaşandığı Fransa’nın başını çektiği asimilasyonist model: Genel olarak, yabancıları misafirden ziyade kalıcı göçmen olarak algılayan ve buna uygun politikalar üreten model. Fransa’ya yönelen insan akımlarının geçmişi, sömürgelerin dağılmasıyla ortaya çıkan etnik göçlere ve siyasi ilticalara dayanmaktadır. Dolayısıyla, úgöçmenlerle ilişkisi oldukça eskiye gitmekte. 1880’lerde 1 milyon civarında yabancı barındıran Fransa’da Kuzey Afrika kökenli insan akımlarıyla göçmen nüfusu 1920’lerde 3 milyon civarına ulaşmıştır. Ta o dönemlerde göçmen nüfusun toplam içindeki payı yüzde 7’lere ulaşmıştır. Bu göçlere 1950 sonrası işçi akımları da eklenmiştir. Günümüzde ise yüzde 10’a yaklaşan göçmen nüfusu ile Avrupa’nın en yüksek oranına sahip Fransa. Göçmenlerle bu kadar deneyimi olmasına rağmen Fransa’nın göçmenleri bir türlü asimile (!) edememiş olması ilginç. Fransız düşünür Rousseau’nun politikmilliyetçi yurttaşlık modeli Fransız modelinin felsefi temellerini oluşturmaktadır.[10] Buna göre, birey ile devlet arasında kültürel kökenlerin ihmal edildiği politik bağ belirleyici olmaktadır. Dolayısıyla, yabancı göçmen herhangi bir etnik veya dini topluluğun üyesi olarak değil bir birey, bir yurttaş olarak kabul görür; ama, yurttaşlığın öngördüğü değerleri özümsemek kaydıyla. Kültürel, etnik, dini kökenler ihmal edildiğinde sadece bir kimlik kalır geriye; o da yabancıları asimile edecek Fransız kimliği. Fransız Cumhuriyetinin eşitlik öngören homojen millet anlayışı, Fransız cumhuriyetinin birlik ve bütünlüğüne bir tehdit olarak algıladığından, toprakları üzerinde etnik köken, dil veya dine dayalı grupların varlığını kabul etmemektedir. Dolayısıyla, ülkede İ Le Nouvel Observateur 1017 Kasım Le Monde 22 Kasım ? Manıère De Voır Kasım 2005 Ocak 2006 Le Monde 15 Kasım Le Monde 12 Ekim lmanya’da yakın geçmişe kadar yurttaşlıkta kan bağı aranıyordu. Bu ülke yurttaşlarının yarısı göçmenlere karşı A tutum takınıyor, bu Avrupa’da en yüksek oranı oluşturuyor. İkinci kuşaktan sonra Türklerin gösterdiği başarıya karşın dışlamacı tutum sürüyor. Fransız modeli göçmenlerin eritilmesine dayanıyor. Bu ülke, göçmenler bir yana azınlıkların varlığını dahi kabul etmiyor.