18 Haziran 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

16 C S görüşünün altı çizilmiştir. Aralık’taki zirvede adaylık statüsünün açıklanabileceği söylenen Makedonya ise, adaylık statüsü alınmadan önceki aşama olan İstikrar ve Birleşme Anlaşması’nın gereklerini yerine getirmiş durumdadır. Ülkede yaşanan etnik çatışmaları sona erdiren 2001 tarihli Ohrid Çerçeve Anlaşması’nın uygulanmasında önemli adımlar atması da belgede aynı zamanda “istikrarlı bir demokrasi” ve “çoklu etnik kökene dayanan işleyen bir devlet” ibarelerinin yer almasını sağladı. Henüz İstikrar ve Birleşme Anlaşması aşamasına gelememiş olan Arnavutluk ve BosnaHersek de anlaşma ile sonuçlanması beklenen fizibilite sürecindeler. Arnavutluk bu yılın TemmuzAğustos aylarında gerçekleştirdiği başarılı hükümet değişikliği ile övgü alırken yapısal reformların gerekliliği vurgulanmıştır. BosnaHersek de anayasal yapının karışıklığı ve karar mekanizmalarının etkin olmaması konusunda uyarılmıştır. SırbistanKaradağ ise fizibilite sürecinin başında bulunuyor ve Komisyon, süreç içinde sorunsuz bir ilerleme öngörüyor. Diğer Batı Balkan ülkelerinde olduğu gibi yapısal zayıflıklar burada da söz konusu. Halen statüsü üzerindeki belirsizlik devam ettiği için ortaya çıkabilecek en büyük problem Kosova gibi gözükse de resmi olmayan yaygın görüş, Sırbistan’ın kendisine sunulacak AB üyeliği karşısında ileride Kosova’nın bağımsızlığı yönünde karar vereceği TRATEJİ B’nin bünyesine katmak amacıyla genişleme çerçevesine aldığı Batı Balkan ülkeleri ve Ukrayna için ise, en başta Avrupa kamuoyunun hazırlanmasının daha kolay olduğu düşünülüyor. Aday ülkeler için getirilen ‘hazmetme kapasitesi’ koşulu diğer ülkeleri Türkiye kadar korkutmuyor. A şeklinde ortaya çıkıyor. AB kamuoyunda genişleme süreci B, 2003 Selanik Zirvesi’nde ilan ettiği, Balkanları AB’nin içine alma hedefini Strateji Belgesi’nde bir kere daha açıkça belirtiyor. AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn 11 Kasım günü Arnavutluk Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, Arnavutluk’un, Türkiye’nin kendilerinden önce AB’ye girme olasılığı karşısındaki endişesine değinerek Avrupa’nın kapısının Batı Balkan ülkelerine açık olduğunu vurgulamıştır. AB, Batı Balkanlarda yeni bir askeri çatışmanın olmayacağı bir durum yaratmak için genişlemenin bu aşamasına özel önem vermektedir. Kendi gözetimindeki bölgesel işbirliğinin, ülkeleri, birbirine geri dönüşü zor olacak biçimde kenetleyeceğini düşündüğünden önceliği Batı Balkan ortak pazarı olarak belirledi. Genişlemenin gerçekleşmesi için büyük bir toplum desteği gerektiği, Strateji Belgesi’nde özellikle vurgulanan konulardan bir tanesi olarak göze çarpıyor. Şimdi sıra AB kamuoyunda genişleme politikalarına olan çekimser desteği artırmakta… AB’nin bütün vatandaşlarına, istikrarlı bir demokrasiye ve işleyen pazar ekonomisine sahip komşuların faydasının mutlaka görüleceği mesajını vermek istediği anlaşılıyor. Böylesine bir kamuoyu desteği yaratılırken Batı Balkan ülkelerinin Eski Yugoslavya için Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi ile işbirliğine ancak AB’ye tam üyelik perspektifi dahilinde gittiği de ayrıca vurgulanıyor. Diğer taraftan, Türkiye için açık kapılardan söz edilmezken, Türkiye ile gerçekleşecek müzakerelerin uzun vadeli düşünülmesi gerektiği, AB tarafından çeşitli vesilelerle resmi olarak dile getirilmiştir. Yapılan tahminlere A 2006 yılında bu konunun yakından takip edileceği bir kere daha ön plana çıkartılıyor. Böylece Türkiye’nin önüne, müzakerelerin ilerlemesi bir yana, başlamasını zora sokacak çok çetin bir engel konuyor. Ne yazık ki, bu engelin ön şart olması konusunda büyük zaaf gösteren hükümetin, sorunun “Türkiye’nin öncelikleri feda edilmeden” nasıl aşılacağı konusunda somut bir önerisi bulunmuyor. Aday statüsündeki Hırvatistan ve AB’nin bizzat kendisi tarafından adaylığa hazırlanan Batı Balkan ülkelerine bakıldığında, hiçbiri için katılım müzakereleri veya adaylık statüsüne doğru ilerlemelerini durduracak böylesine bir engel öngörülmemektedir. Elbette, ekonomik ve politik açıdan sorunlu pek çok konu var. Fakat, bunların ekonomik refah ve bölgesel barış adına çözümü, çoğunlukla hâlâ devletleşme sürecini yaşayan bu ülkelerin çıkarına olacak gibi gözükmektedir. Hem kendi devletleşme hem de AB’nin genişleme sürecinde, AB’nin yol göstericiliğinde hareket eden ülkelerin, görüşmelerin bir kriz sonucu kesintiye uğrama olasılığı yüksek olan Türkiye’nin önüne geçmesi ileride kimseyi şaşırtmamalıdır.* 20012004 yılları arasında Batı Balkanlar’a 173 milyon Avro ayıran AB, girişimlerini yoğunlaştırarak bölgeye sadece 2005 yılında 539 milyon Avro tahsis etmiştir. Özellikle ekonomik göstergelere bakıldığında, AB’nin Hırvatistan ve 2000 yılında beri yıllık yüzde 4’lük büyüme gösteren Batı Balkan ülkelerinin aldığı mesafeden memnun olduğu açıktır. Strateji Belgesi’nde geçen ve Türkiye’de büyük sevinçle karşılanan “işleyen pazar ekonomisi” ifadesi, söz konusu belgenin başında da Hırvatistan için kullanılmaktadır. Mali politikalarında ve özelleştirmede sorun olmasına rağmen bütçe ve cari hesap açıklarındaki azalmadan dolayı takdir edilen Hırvatistan’ın tam üyelik yolunda kayda değer bir ilerleme gösterdiği böylece ifade edilmiştir. Politik açıdan da, savaş suçlularının yargılanması, yolsuzluk, azınlıklar ve mültecilerin geri dönüşü konularında çözülmesi gereken hususlar bulunsa da birlik kriterlerinin “temel hatlarıyla” karşılandığı göre Hırvatistan’ın 2010, daha aday bile olmayan Makedonya’nın 2012 ve Arnavutluk, BosnaHersek ve SırbistanKaradağ’ın 2015’te tam üye olması bekleniyor. Türkiye ile müzakerelerin ise, her şey yolunda gitse bile 2015’ten önce tamamlanması öngörülmüyor. AB Komisyonu, “son genişlemeden sonra artık AB, aynı anda geniş bir grup ülkenin katılımı ile genişlemeyecek gibi gözüküyor” diyor. Yani, 2015’te toplu bir katılım beklemek gerçekçi bir yaklaşım değildir. Zaten, Türkiye ile müzakerelerde her şeyin yolunda gitmeyeceği de biliniyor. Bu durumda, daha aday bile olmayan ülkelerin (mevcut Strateji Belgesi’nde adı geçmeyen ama bir sonrakinde yer alması muhtemel Ukrayna’yı da buna dahil edebiliriz) AB genişleme sürecinde Türkiye’nin önüne geçmesi ve Türkiye’ye “hazmetme kapasitesi doldu” denmesi çok uzak bir olasılık değildir. Üstelik Türkiye, müzakere çerçevesinin 9. maddesine göre kendisinden önce gerçekleşecek katılımlardan doğacak sonuçları kabul etmek zorundadır. Reformlarını gerçekleştirmekte olan eski Yugoslavya devletlerinin önümüzdeki 10 yıl içinde göreceği kamuoyu desteğini Türkiye’nin görmeyeceğini düşünmek yanlış olmaz. Timothy Garton Ash’ın Guardian’a yazdığı gibi çoğu AB vatandaşı, Türkiye’nin “doğu ve güneydoğu sınırlarında Avrupa’nın bitmediğini adeta yok olduğunu” düşünüyor. Bu da gösteriyor ki, Türkiye katılım sürecinde görüşülecek pek çok konu başlığında, AB desteği ile değil AB’ye rağmen ilerlemek zorunda kalacaktır. ? Bu yazıda Türkiye’nin önündeki engeller bakımından ön şart olduğu için sadece Kıbrıs vurgulanarak azınlık tanımı, sınır problemleri, bölgesel fonlar ve tarım gibi süreci ciddi anlamda sekteye uğratacak diğer konulardan bahsedilmemiştir. Kıbrıs’ın kurtuluş şenlikleri KKTC’de Talat’ın protokolü değiştirmesi nedeniyle tartışmalı törenlere konu olurken AB’den güç alan Güney Kıbrıs’ta protesto eylemlerine yol açtı. (15 Kasım)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear