Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
C S A B, ABD ve IMF’nin bakış açısı aynı Aybike Koca TRATEJİ 17 Türk ekonomisine ortak reçete TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası akoca@tusam.net Kasım 2005 tarihinde açıklanan İlerleme Raporu ve Katılım Ortaklığı Belgesi’nde, pek çok eksik yönü vurgulanan Türkiye’nin ekonomisi ile ilgili oldukça olumlu eleştiriler yapılıyor. Bu belgeler Türkiye’nin dahil olmayı arzuladığı AB ile müzakere süreci için büyük önem taşıdığı gibi, Türkiye’nin ekonomi alanında yapması gereken ödevlerin de açık bir listesi şeklinde. Raporda, Türkiye’nin uyguladığı sıkı para politikaları ile güçlü bir ekonomik performans gösterdiği, ekonomik büyümenin oldukça hızlı olduğu ve Yeni Türk Lirası’na geçişle ulusal paranın güç ve istikrar kazandığına vurgu yapılıyor. Bunun yanında ulusal paranın değerlenmesinin ithalatı daha çok artırarak cari açığı büyüttüğüne de dikkat çekiliyor. İşsizlik ile ilgili olarak rakamsal değerlerden çok istihdamın yapısının ele alındığı raporda, esnek bir istihdam modelinin oluşturulması tavsiye ediliyor. Olumlu kabul edilebilecek bu eleştirilerin ardından Türkiye, artan dış ticaret açığı ve IMF reformlarının (özellikle sosyal güvenlik reformu) uygulanmasındaki gecikme konusunda uyarılıyor. Bu eleştiriler de gösteriyor ki, sadece IMF değil AB de Türkiye’ye karşı ekonomik bakışını değiştirmektedir. ABD güdümündeki IMF ile AB arasında yaşanan bu paralel bakış açısı, Türkiye’nin işine yarar mı bilinmez ama iki tarafın kendi çıkarları doğrultusunda hareket edeceği gerçeği unutulmamalıdır. Hiçbir devlet, birlik, ya da uluslararası kuruluş, Türkiye’nin refahı doğrultusunda, uluslararası arenadaki pozisyonunu değiştirmeyeceği gibi kararlarını da Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda vermeyecektir. Ekonomiye övgüler! 005 İlerleme Raporu’nda, önceki raporlara nazaran daha yumuşak ifadelerin kullanıldığı, özellikle azınlıklar, siyasi otorite ve ekonomi konularında temkinli davranıldığı görülmektedir. Kıbrıs konusundaki haksız taleplere karşın AB’nin Türkiye ekonomisini “güllük gülistanlık” görmesi/göstermesi, siyasi çıkarlarına uyumlu bir ekonomi oluşturmaya çalıştığı gerçeğini akıllara getiriyor. İlerleme Raporu’nda Merkez Bankası’nın (MB), piyasadaki enflasyonist baskıları azaltması ve faiz oranlarını düşürmesi olumlu gelişmeler olarak addedilirken, borçlanmanın makro ekonomi ve mali istikrar açısından risk oluşturmaya devam ettiği belirtiliyor. Bu durum Türkiye ekonomisini öven AB’nin aslında “ekonomik istikrarın sağlandığına” inanmadığını gösteriyor. Makro ekonomi politikalarının genel olarak “olumlu” sonuçlarından bahsedilen raporda, özelleştirmelere de yer verilmiş. AB, Türk Telekom’un yüzde 55’inin özelleştirilmesini övgü ile karşılıyor ve TÜPRAŞ’ın satış işleminin de bir an önce tamamlanması gerektiğini vurguluyor. Pazar ekonomisinin işleyişi, süreç için gerekli olan yasal çerçevenin oluşturulması ve yabancı sermayenin pazara girişindeki engellerin ortadan kaldırılması hususunda Türkiye’nin büyük başarı gösterdiği belirtilen raporda, piyasaya girişte karşılaşılan siyasi engellerin de bir an önce kaldırılması gerektiği belirtiliyor. Tarım sektörünün ekonomi içindeki payının azalması, Türkiye için tehlike anlamına geliyorken, bunun raporda olumlu bir gelişme olarak gösterilmesi düşündürücüdür. Bir zamanlar önemli bir tarım ihracatçısı olan ancak zamanla tarımda sadece kendine yetmeye başlayan Türkiye’nin AB uğruna tarım sektöründen beslenenleri yani nüfusunun yüzde lerleme Raporu’nda siyasi alandaki eleştirilere karşın İ ekonomide hükümetin hoşuna gidecek ifadeler yer alıyor. YTL ile Türk parasının güç kazandığı, buna karşın değerli para nedeniyle ithalatın arttığı ve cari açığın yükseldiğine de dikkat çekiliyor. Türk ekonomisinin izlemesi gereken yolu konusunda ise AB, IMF ve ABD ile aynı noktaya gelmiş durumda. Yabancı sermayenin girişi konusunda Türkiye’nin başarılı olduğu anlatılan rapora, birliğin kendi çıkarları yansımış durumda. Tarım ihracatının artırılmasını hedefleyen AB, Türkiye’nin bu alanda kısıtlamaya gitmesi gerektiğini savunuyor. 35’ini dışladığı görülüyor. AB kendi tarımını finanse ederken, Türkiye’ye tarım sektöründeki payını azaltmasını dikte ediyor. Bu yolla tarım ihracatında liderliği amaçlayan/sürdürmek isteyen AB, önüne Türkiye gibi bir engelin çıkmasını istemiyor. Ekonomik veriler ürkiye son yıllarda pek çok birlik ülkesine oranla, yüksek büyüme oranını yakalamıştır. Ancak bunu büyük bir başarı olarak görmek hata olacaktır. Çünkü gelişmekte olan ülkeler, sanayileşmesini tamamlayan ülkelere nazaran yüksek oranda yatırım ve sermaye çekerek daha hızlı büyürler. Bu ülkeler yatırımcılara mal ve hizmetlerini pazarlayabilecekleri geniş ve taze bir piyasa sunarlar. Türkiye de uzun zamandır gelişmekte olan ülke statüsündedir ve sağladığı avantajlarla yatırımları çekmeye devam etmektedir. Rekabet açısından AB ile aynı seviyede kabul edilen Türkiye ile birlik üyesi ülkelerin enflasyon oranları karşılaştırıldığında farklılık göze çarpmaktadır. 2004 yılında AB ortalama enflasyon oranı yüzde 2.3 düzeyinde kalırken Türkiye’de bu oran (hesaplamaların güvenilir olmaması bir yana) yüzde 9.3 olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de enflasyon oranı son on yıldır en düşük seviyelere ulaşmasına rağmen satın alma gücü, AB ülkelerinin oldukça altında seyrediyor. Bunun yanında Türkiye, “riskli ama yüksek getiri” elde etmek isteyen zengin yatırımcılar için cazibesini koruyan bir ülke konumundadır. Öyle ki bugün Türkiye ekonomisi içinde etkin durumda olan yaklaşık 10.000 yabancı firma bulunmaktadır. AB yabancı firmalarla rekabeti bozduğu gerekçesiyle devletin 9 2 T kamu kuruluşlarına yardımını da eleştiriyor. Halbuki Fransa ve İtalya gibi ülkelerde devlete ait pek çok şirkete hala destek veriliyor ve bu şirketler devletin elinde tutulmaya devam ediliyor. Bunun aksinin sadece Türkiye’ye uygulanmak istenmesi, araç olarak da ekonominin seçilmesi Türkiye’nin görmediği/görmek istemediği bir durumdur. Ancak ekonominin dış güçler tarafından kullanılması, AB’nin beklediği siyasi tavizlerin ekonomiye de yansımasına sebep olacaktır ki bu içinden çıkılması güç bir ekonomik bunalımı beraberinde getirir. TürkiyeAB el ele! ükümetin İlerleme Raporu’nu olumlu değerlendirmesi, raporun kısa süre içinde uygulamaya koyulmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Buna göre, TÜPRAŞ ve benzeri pek çok “altın yumurtlayan tavuk” daha satılacak, tarım ülkesi olmaktan vazgeçilerek halkın büyük kısmı aç bırakılacak, sermayenin milliyeti ve rengi olmaz diyerek yabancı sermaye adı altında piyasaya tüm girişlere izin verilecek ve “işsizlik nasıl olsa düşüyor” felsefesiyle istihdam politikalarına gereken ağırlık verilmeyecektir. Önümüzdeki yirmi yıl için Türkiye’ye program belirleyen AB, beş yılda ekonominin çökmesine de neden olabilir. H